Teŋri Azze Ve Celle Ögdisin Ayur | Tanrı Azze Ve Cellenin Medhini Söyler |
Bayat atı birle sözüg başladım, törütgen egidgen keçürgen idim | Yaratan, yetiştiren ve göçüren rabbim olan Tanrının adı ile söze başladım. |
Üküş ögdi birle tümen miŋ senâ, uğan bir bayatka aŋar yok fenâ | Kadir ve bir olan Tanrıya çok hamd ve binlerce sena olsun ; onun için fânilik yoktur. |
Yağız yer yaşıl kök kün ay birle tün, törütti halâyık öd üdlek bu kün | Kara yer ile mâvî göğü, güneş ile ayı, gece ile gündüzü, zaman ile zamaneyi ve mahlûkları o yarattı. |
Tiledi törütti bu bolmış kamuğ, bir ök bol tedi boldı kolmış kamuğ | istedi ve bütün bu varlıkları yarattı ; bir kere :— “ol!”—dedi, bütün diledikleri oldu. |
Kamuğ barça muŋluğ törütülmişi, muŋı yok idi bir aŋar yok eşi | Bütün bu yaratılmış olanlar ona muhtacdır ; muhtaç olmayan yalnız Tanrıdır ; onun eşi yoktur. |
Ay erklig uğan meŋü muŋsuz bayat, yaramaz seniŋdin adınka bu at | Ey kuvvetli, kadir, ebedî ve müstağni olan Tanrı, senden başkasına bu ad yakışmaz. |
Uluğluk saŋa ol bedüklük saŋa, seniŋdin adın yok saŋa tuş teŋe | Ululuk ve büyüklük sana mahsustur ; sana eş ve denk olan başka biri yoktur. |
Aya ber birikmez saŋa bir adın, kamuğ aşnuda sen sen öŋdün kedin | Ey bir olan Tanrı, bir başkası sana şerik koşulamaz ; başta her şeyder evvel ve sonda her şeyden sonra sensin. |
Sakışka katılmaz seniŋ birlikiŋ, tüzü neŋke yetti bu erkliglikiŋ | Senin birliğin hesaba gelmez ; bu kudretin her şeye hâkimdir, |
Seziksiz bir ök sen ay meŋü eçü, katılmaz karılmaz sakışka seçü | Sen, şüphesiz, birsin, ey sonsuz Tanrı; istisna sayıya gelmez. |
Ay iç taş biligli ay hakku’lyakin, közümde yırak sen köŋülke yakın | Ey içi ve dışı bilen, ey hakku’l-yakîn ; gözden uzaksın, fakat gönüle yakınsın. |
Barıŋ belgülüg sen kün ay teg yaruk, neteglikke yetgü köŋül ögde yok | Senin varlığın, parlak güneş ve ay gibi, bellidir ; fakat nasıl olduğunu kavrayacak gönül ve akıl yoktur. |
Ne ersedin ermez seniŋ birlikiŋ, ne erselerig sen törüttiŋ seniŋ | Senin birliğin eşya ile ilgili değildir ; eşyayı sen yarattın, onlar senindir. |
Kamuğ sen törüttüŋ ne erselerig, yokadur ne erse sen ök sen tirig | Her varlığı sen yarattın; varlık yok olur, bakî kalan yalnız sensin. |
Törütgen barıŋa törütmiş tanuk, törümiş iki bir tanukı anuk | Yaratıcı varlığına yaratılmış olanlar şâhiddir ; yaratılan iki — birin hâzır şahididir. |
Anıŋ okşağı yok azu meŋzegi, neteglikke yetmez halâyık ögi | Onun eşi yahut benzeri yoktur ; nasıl olduğuna mahlûkların aklı ermez. |
Yorımaz ne yatmaz udımaz oduğ, ne meŋzeg ne yaŋzağ kötürmez boduğ | Yürümez ve yatmaz, uyumaz, uyanıktır ; ne benzer, ne kıyâs edilir, ne de tasavvur götürür. |
Kedin öŋdün ermez ne soldın oŋun, ne astın ne üstün ne otru orun | Arkada veya önde değildir; ne sağdadır, ne solda; yeri ne altta, ne üstte, ne de ortadadır. |
Orun ol törütti orun yok aŋar, anıŋsız orun yok bütün bol muŋar | Yeri o yarattı, onun için yer bahis mevzuu değildir; şunu bil ki, onsuz da yer yoktur. |
Ay sırka yakın ay köŋülke ediz, tanuk ol saŋa barça sûret bediz | Ey her sırra yakın, ey her gönül için yüksek Tanrı, bütün suret ve şekiller sana şahittir. |
Törüttüŋ tümen miŋ bu sansız tirig, yazı tağ teŋiz kötki oprı yirig | Bu sayısız, yüz binlerce canlıyı, ova, dağ, deniz, tepe ve çukurları sen yarattın. |
Yaşıl kök bezediŋ tümen yulduzun, kara tün yaruttuŋ yaruk kündüzün | Mâvî göğü sayısızyıldızları ile süsledin, karanlık geceyi ışıklı gündüz ile aydınlattın. |
Uçuğlı yorığlı tınığlı neçe, tirilgü seniŋdin bulup yer içe | Uçan, yürüyen ve duranların hepsi rızıklarını senden bularak, yeyip, içerler. |
Ediz arşta altın serâka tegi, tüzü barça muŋluğ saŋa ay idi | Yüksek Arş’tan alttaki toprağa kadar bütün her şey, hepsi sana muhtacdır, ey rabbim. |
Ayâ birke bütmiş tiliŋ birle ög, köŋül bütti şeksiz amul tutğıl ög | Ey Tanrının birliğine inanmış olan, onu dilin ile öğ; gönülün tereddütsüz inandı ise, aklını işe karıştırma. |
Neteglikke kirme küdezgil köŋül, barıŋa bütün bolğıl amrul amul | Nasıl olduğunu arama, gönlünü gözet; varlığına inan, sükûn ve huzura kavuş. |
Kalı kançaka kirme tutğıl özüŋ, kalı kançasız bil uzatma sözüŋ | Nice ve nasıl olduğuna karışma, kendini tut ; onu nicesiz ve nasılsız bil, sözünü uzatma. |
Ay muŋsuz idim sen bu muŋluğ kuluğ, suyurkap keçürgil yazukın kamuğ | Ey müstağni olan rabbim, sen bu muhtaç kulun bütün günahlarını şefkatle affet. |
Saŋar ok sığındım umınçım saŋa, muŋadmış yerimde elig tut maŋa | Asıl sana sağındım, ümidim sendedir ; muhtaç olduğum yerde elimden tut. |
Sevüg savçı birle kopurğıl meni, elig tuttaçı kıl könilik küni | Mahşer günü beni sevgili Peygamber ile birlikte hasret, onu bana şefaatçi kıl. |
Tüzü tört eşiŋe tümen miŋ selâm, tegürgil kesüksüz tutaşı ulam | Onun dört arkadaşının her birine aralıksız, devamlı sayısız selâm eriştir. |
Uluğ künde körkit olarnıŋ yüzin, elig tuttaçı kılğıl edgü sözin | Ulu günde onların yüzünü göster, şefaatlerini bana yardımcı kıl. |
Seni erdüküŋ teg ögümez özüm, seni senmet öggil kesildi sözüm | Seni olduğun gibi medhedemiyorum ; seni sen medhet! sözüm kesildi. |
Yalavaç Aleyhi’SSelâm Ögdisin Ayur | Peygamber Aleyhi’s-Selâmın Medhini Söyler |
Sevüg savçı ıdtı bağırsak idi, bodunda talusı kişide kedi | Esirgeyen rabbim halkın en seçkini ve insanların en iyisi olan sevgili Peygamberi gönderdi. |
Yula erdi halkka karaŋku tüni, yaruklukı yadtı yaruttı seni | O karanlık gecede halka meş’ale idi ; etrafa ışık saçtı ve seni aydınlattı. |
Okıçı ol erdi bayattın saŋa, sen ötrü köni yolka kirdiŋ toŋa | O sana Tanrı tarafından gönderilen dâvetçi idi; sen bu sayede doğru yola girdin, ey yiğit. |
Atasın anasın yuluğ kıldı ol, tilek ümmet erdi ayu berdi yol | Atasını ve anasını feda etti ; tek dileği ümmeti idi, ona yol gösterdi. |
Künün yemedi kör tünün yatmadı, seni koldı rabda adın kolmadı | Gündüz yemedi, gece yatmadı; Tanrıdan seni istedi, başka bir şey istemedi. |
Seni koldı tün kün bu emgek bile, anı ög sen emdi sevinçin tile | Bunca zahmet ile gece-gündüz hep seni üstedi ; şimdi sen onu öğ ve rızasını dile. |
Kamuğ kadğusı erdi ümmet üçün, kutulmak tiler erdi râhat üçün | Bütün kaygusu ümmeti idi ; rahat etmek için, onun azaptan kurtulmasını dilerdi. |
Atada anada bağırsak bolup, tiler erdi tutçı bayattın kolup | Atadan ve anadan daha merhametli idi ; Tanrıdan dâima bunu niyaz eder, bunu dilerdi. |
Bayat rahmeti erdi halkı öze, kılınçı silig erdi kılkı tüze | O ümmeti üzerine Tanrının bir rahmeti idi ; güzel tavırlı, dürüst ve kendisine güvenilir bir tabiatte idi. |
Tüzün erdi alçak kılınçı silig, uvutluğ bağırsak akı keŋ elig | Asîl tabiatli, alçak gönüllü ve güzel tavırlı idi ; haya sahibi, şefkatli, cömert ve eli açık idi. |
Yağız yer yaşıl kökte erdi küsüş, aŋar berdi teŋri ağırlık üküş | Kara yerde de aziz idi, mâvî gökte de ; Tanrı ona çok değer vermişti. |
Başı erdi öŋdün kamuğ başçıka, kedin boldı tamğa kamuğ savçıka | O bütün rehberlerin önünde baş idi ; sonra da bütün resullerin hâtemi oldu. |
Köŋül badım emdi anıŋ yolıŋa, sevip sözi tuttum bütüp kavlıŋa | Onun yoluna şimdi gönül bağladım ; bütün dediklerine inandım ve severek sözünü tuttum. |
İlâhi küdezgil meniŋ köŋlümi, sevüg savçı birle kopur kopğumı | Ey Tanrım, benim gönlümü gözet ; kıyamette beni sevgili Peygamber ile birlikte hasret. |
Kıyâmette körkit tolun teg yüzin, elig tuttaçı kıl ilâhi özin | Kıyamette dolun ay gibi yüzünü göster; ey Tanrım, kendisini bana şefaatçi kıl. |
Tört Sahâbeniŋ Ögdisin Ayur | Dört Sahabenin Medhini Söyler |
Anıŋ tört eşi ol avıŋu körüp, keŋeşçi bular erdi birle turup | Bunlar onun sevdiği dört arkadaşı idi ; yanındaki müşavirleri bunlar idi. |
İki kadın erdi küdegü iki, bular erdi üdrüm bodunda yegi | ikisi kayın-babası, ikisi damadı idi, bunlar halkın en iyisi ve en seçkini idiler. |
Atik erdi aşnu kamuğda oza, bayatka bütügli köŋül til tüze | Başta, her keşten önce, Tanrıya inanmış, gönülü ve dili dürüst (sıddîk) olan Ebû Bekir gelir. |
Yuluğ kıldı mâlı teni cânını, yalavaç sevinçi tiledi köni | Malını, tenini ve canını feda etti ; dileği ancak Peygamberin rızası idi. |
Basa fârûk erdi kişi üdrümi, tili köŋli bir teg bodun ködrümi | Sonra insanların seçkini, halk içinde mümtazı, dili ve gönülü bir olan Ömer vardı. |
Bu erdi basutçı köni dinka kök, şeriat yüzindin kiterdi eşük | Yardımcısı ve doğru dinin temeli o idi ; şeriatin yüzünden perdeyi o kaldırdı. |
Basa usmân erdi uvutluğ silig, kişide üdürmiş akı keŋ elig | Sonra haya sahibi, yumuşak huylu, insanların seçkini, cömert ve eli açık olan Osman idi. |
Fidâ kıldı barın neŋin hem özin, yalavaç aŋar berdi iki kızın | O bütün malını ve kendisini feda etti; Peygamber de ona iki kızını verdi. |
Ali erdi munda basakı talu, kür ersig yüreklig meŋesi tolu | Ondan sonra seçkin, cesur; yiğit, kahraman ve akıllı Ali vardı. |
Akı erdi elgi yüreki tedük, biliglig sakınuk kör atı bedük | Eli cömert idi, yüreği sâf idi ; bilgili, takva sahibi ve adı büyük bir zât idi. |
Bular erdi din hem şeriat köki, bular yüdti kâfir munâfık yüki | Bunlar din ve şeriatin temeli idi ; bunlar kâfirler ile münafıklardan gelen eziyetlere katlandılar. |
Bu tört eş maŋa tört tadu tegturur, tüzülse tadu çın tiriglik bolur | Bu dört sahibe benim için dört unsur gibidir ; unsurlar denkleşirse, gerçek hayat vücûda gelir. |
Meniŋdin bularka üküş miŋ selâm, tegürgil idim sen kesüksüz ulam | Ey rabbim, sen bunlara benden sonsuz selâmları, devamlı olarak, ulaştır. |
Olarnı meniŋdin sevindür tuçı, uluğ künde kılğıl elig tuttaçı | Onları dâima benden râzi et ; ulu günde onları bana şefaatçi kıl. |
Yaruk Yaz Faslın Uluğ Buğra Han Ögdisin Ayur | Parlak Bahar Mevsimini Ve Büyük Buğra Han’ın Medhini Söyler |
Toğardın ese keldi öŋdün yeli, ajun etgüke açtı uştmah yolı | Şarktan bahar rüzgârı eserek geldi; dünyayı süslemek için, cennet yolunu açtı. |
Yağız yer yıpar toldı kâfûr kitip, bezenmek tiler dünyâ körkin itip | Kâfur gitti, kara toprak misk ile doldu; dünya kendisini süsleyerek, bezenmek istiyor. |
İrinçig kışığ sürdi yazkı esin, yaruk yaz yana kurdı devlet yasın | Bahar rüzgârı eziyetli kışı sürüp, götürdü; parlak yaz tekrar saadet yayını kurdu. |
Yaşık yandı bolğay yana ornıŋa, balık kudrukındın kozı burnıŋa | Güneş balık-kuyruğundan (hût), kuzu-burnuna (hamel) kadar olan yerine tekrar döndü. |
Kurımış yığaçlar tonandı yaşıl, bezendi yipün al sarığ kök kızıl | Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi; tabiat mor, al, yeşil ve kızıl renkler ile süslendi. |
Yağız yer yaşıl torku yüzke badı, hıtay arkışı yadtı tavğaç edi | Kara yer yüzüne yeşil ipek bağladı; hıtay kervanı da bunun üstüne çın kumaşı yaydı. |
Yazı tağ kır oprı töşendi yadıp, itindi kolı kaşı kök al kedip | Düzlükler, dağlar, sahralar ve ovalar bunu yayıp, döşendiler; vadiler ve yamaçlar al ve yeşil giyerek, süslendiler. |
Tümen tü çeçekler yazıldı küle, yıpar toldı kâfûr ajun yıd bile | Binlerce çiçekler gülerek açıldılar; dünya misk ve kâfur kokusu ile doldu. |
Sabâ yeli koptı karanfil yıdın, ajun barça bütrü yıpar burdı kin | Karanfil kokulu bahar rüzgârı esti; dünyanın her tarafı misk ve anber kokusu ile doldu. |
Kaz ördek kuğu kıl kalıkığ tudı, kakılayu kaynar yokaru kodı | Kaz, ördek, kuğu ve kıl-kuyruk fezayı doldurdu; bağırışarak, bir yukarı-bir aşağı, kaynaşıyorlar. |
Kayusı kopar kör kayusı konar, kayusı çapar kör kayu suv içer | Bak, biri kalkıyor, biri konuyor; biri yüzüyor, biri su içiyor. |
Kökiş turna kökte ünün yaŋkular, tizilmiş titir teg uçar yelgürer | Kökiş ve turnalar gökte yüksek sesle bağırışıyor; dizilmiş deve katarı gibi, uçup, kanat çalıyorlar. |
Ular kuş ünin tüzdi ünder işin, silig kız okır teg köŋül bermişin | Keklik, sesine bir ahenk vererek, eşine sesleniyor; sanki güzel bir kız gönül verdiğini çağırıyor. |
Ünin ötti keklik küler katğura, kızıl ağzı kan teg kaşı kap kara | Keklik yüksek sesle öttü, sanki gülmekten katılıyor; ağzı kan gibi kızıl, kaşı sim-siyah. |
Kara çumğuk ötti sata tumşukın, üni oğlağu kız üni teg yakın | Kara çumguk mızrak gibi gagası ile ötüyor; sesi, nazlı bir kızın sesi gibi, cana yakındır. |
Çeçeklikte sandvaç öter miŋ ünün, okır sûrı ibri tünün hem künün | Çiçek bahçesinde bülbül binlerce sesle ötüyor, sanki gece-gündüz Mezamir okuyor. |
Elik külmiz oynar çeçekler öze, sığun muyğak ağnar yorır tep keze | Karacalar, dişi-erkek, çiçekler üzerinde oynuyor; geyikler, dişi-erkek, sıçrayıp oynıyarak koşuşuyorlar. |
Kalık kaşı tügdi közi yaş saçar, çeçek yazdı yüz kör küler katğurar | Gök kaşını çattı, gözünden yaş serpiliyor; çiçek yüzünü açtı, bak, gülmekten katılıyor. |
Bu üdte ajun öz öziŋe bakıp, küvenip sevinip ediŋe bakıp | Bu esnada dünya kendi-kendine baktı; sevinip övünerek, hazinesini gözden geçirdi. |
Eletü maŋa açtı dünyâ sözin, ayu körmediŋmü bu hakan yüzin | Gözü bana ilişince, söze başladı ve şöyle dedi : — Sen bu hakanın yüzünü görmedin mi? |
Udır erdiŋ erse tur aç emdi köz, eşitmediŋ erse eşit mende söz | Uyuyor idi isen şimdi kalk, gözünü aç; işitmedin ise, şimdi benim sözümü dinle. |
Tümen yılda berü tul erdim tulas, bu tul tonı suçlup ürüŋ kedtim as | Ben binlerce yıldan beri dul idim, benzim solmuştu; şimdi bu dul libasını çıkarıp, beyaz kakımdan gelinlikler giydim. |
Bezendim begim boldı hakan uluğ, ötündüm munu kolsa cânım yuluğ | Süslendim, çünkü ulu hakan eşim oldu; dileğim budur: o isterse, canım feda olsun. |
Bulıt kökredi urdı nevbet tuğı, yaşın yaşnadı tarttı hakan tiğı | Gök gürledi, nevbet davulunu vurdu; şimşek çaktı, hakanın tuğunu çekti. |
Biri kında çıktı sunup el tutar, biri küsi çavı ajunka yeter | Biri kınından çıkınca, ona memleketler sunar; biri nâm ve şöhretini dünyaya yayar. |
Ajun tuttı tavğaç uluğ buğra han, kutadsu atı bersü iki cihân | Büyük Tavgaç Buğra Han dünyaya hâkim oldu; adı kutlu olsun, Tanrı onu her iki cihanda aziz etsin. |
Ay din izzi devletka nâsir muin, ay milletka tâc ay şeriatka din | Ey dinin izzeti, ey devletin yarıcısı, ey milletin tacı, ey şeriatin hadimi. |
Bayat berdi barça tilemiş tilek, bayat ok bolu bersü arka yölek | Tanrı bütün dileklerini verdi; bundan sonra da Tanrı dâima sana arka ve destek olsun. |
Ay dünyâ cemâli uluğlukka körk, ay mülketka nûr ay yayığ kutka örk | Ey dünyanın süsü, ey ululuğun ziyneti, ey saltanatın nuru, ey dönek huylu saadetin bağını elinde tutan, |
Bolu berdi evren ilig berdi taht, tuta bersü teŋri bu taht birle baht | Devran sana memleket ve taht verdi; Tanrı bu taht ile bahtını dâim etsin. |
Ajun tındı ornap bu hakan öze, anın ıdtı dünyâ taŋuklar tüze | Hakan tahta oturunca, dünya âsâyiş buldu; bundan dolayı dünya ona şâhâne hediyeler gönderdi. |
Esirdin keligli kalık kuşları, kayu râyı hindi kayu kaysarı | Esirden gelen semâ kuşları, kimi rây-i hindî, kimi kayseri; |
Öger atın ündep ünin türtüşüp, küvenç birle avınur sevinçke tuşup | Ötüşleri ile yarış ederek, adını anıp, sevinç ve huzur içinde onu öğerler. |
Bu törlüg çeçek yerde munça bediz, yazı tağ kır oprı yaşıl kök meŋiz | Yerde bin bir çiçek, bin bir manzara, düzlük, dağ, sahra, vadi yeşil ve mavi renkler ile örtülmüş. |
Kayusı yıdı birle tapnur tapuğ, kayu körk meŋiz birle açtı kapuğ | Kimi kokusu ile kulluk eder; kimi güzelliği ile harîmine girer. |
Kayusı elig sundı tütsüg tutar, kayu büvkirer kin ajun yıd kopar | Kimi elini uzatır; buhurdan sunar; kimi misk saçar ve dünya güzel kokular ile dolar. |
Kayusı toğardın tutar miŋ taŋuk, kayusı batardın tapuğçı anuk | Kimi doğudan binlerce armağan sunmaktadır; kimi batıdan hizmetine koşmaktadır. |
Tapuğka kelip kut kapuğdaturur, kapuğda turuğlı tapuğdaturur | Saadet hizmet için gelmiş, kapıda durur; kapıda duran kulluk için durur. |
Bu yaŋlığ tapuğka itindi ajun, yağı boynı egdi kötürdi özün | Dünya kulluk için böyle hazırlandı; düşman boyun eğdi, ortadan kayboldu. |
Ajunda çavı bardı hakan küsi, körümegli közlerde kitti usı | Hakanın nâmı, sânı dünyaya yayıldı; onu göremeyen gözlerin uykusu kaçtı. |
Ajun inçke tegdi tüzüldi törü, törü birle atın kopurdı örü | Dünya asayişe kavuştu ve nizam kuruldu; o adını kanunla yükseltti. |
Akı sûretin kim köreyin tese, kelip körsü hakan yüzini usa | Kim cömert yüzü görmek isterse, gelsin, hakanın yüzünü görsün. |
Cefâsız vefâlığ tilese kutun, yüzi kör kılınçı vefâ ol bütün | Kim mes’ûd, kimseyi incitmeyen ve vefakâr birini görmek dilerse, onun yüzünü görsün; onun her işi vefadır. |
Asığ kolsa barça özüŋ yassızın, berü kel tapuğ kıl köŋül ber isin | Zarar görmeden, kendine hep fayda sağlamak dilersen, beri gel, hizmet et, gönül ver, ısın. |
Tüzün kılkı alçak bağırsak köŋül, köreyin tese kel munı kör amul | Asîl, alçak gönüllü, şefkatli ve yumuşak huylu bir kimse görmek istersen, gel, onu gör ve gönül rahatına kavuş. |
Ay edgü kılınç aslı edgü uruğ, ajun kalmasunı siziŋsiz kuruğ | Ey iyi tabiatli ve asîl nesepli hakan, dünya senden mahrum kalmasın. |
Bayat berdi devlet ay terken kutı, anıŋ şükri kılğu okıp miŋ atı | Ey devletli hükümdar, Tanrı sana saadet verdi; adını bin kere zikrederek, ona şükür lâzımdır. |
İdi keçki söz ol meselde kelir, ata ornı atı oğulka kalır | Çok eski bir ata-sözü vardır : babanın yeri ve adı oğula kalır. |
Ata ornı kaldı atı ma bile, adın ma takı bolsu miŋ miŋ ula | Babanın yeri, adı ile birlikte, sana kaldı; bunlara daha başka binlercesi eklensin. |
Talu neŋ taŋuk tuttı miŋ miŋ elig, munu kıl taŋukı kutadğu bilig | Binlerce el, hediye olarak, ona çok nadide şeyler sundu; işte sen de bu Kutadgu bilig’i hediye et. |
Olarnıŋ taŋukı kelir hem barır, meniŋ bu taŋuk boldı meŋü kalır | Onların hediyesi gelir, geçer; bu benim hediyem ise, ebedî kalır. |
Neçe terse dünyâ tüker alkınur, bitise kalır söz ajun tezginür | Dünya malı ne kadar toplanırsa-toplansın, tükenir, bir gün biter; söz kaleme alınırsa, kalır, dünyayı dolaşır. |
Kitâbka bitindi bu hakan atı, bu at meŋü kaldı ay terken kutı | Bu hakan adı kitaba geçti; ey devletli hükümdar, bu ad ebedî kaldı. |
Ya rab üste devlet tükel kıl tilek, kamuğ işte bolğıl sen arka yölek | Ey rabbim, sen onun devletini arttır; bütün dileklerini yerine getir, her işinde arka ol, destek ol. |
Severin esen tut yağısın kötür, sevinçin tolu tut sakınçın kotur | Onun sevdiğini esen tut, düşmanını ortadan kaldır; sevincini dâim kıl, kederini yok et. |
Yağa tursu yağmur yazılsu çeçek, kurımış yığaçtın salınsu küjek | Yağmur yağmakta devam etsin, çiçekler açılsın; kurumuş ağaçlardan perçemler sarksın. |
Bolu bersü evren tuçı evrilü, kodı bolsu düşmân başı kavrılu | Felek hep dönmekte devam etsin; düşmanın başı hep aşağı eğik olsun. |
Yağız yer bakır bolmağınça kızıl, ya otta çeçek önmeginçe yaşıl | Kara toprak kızıl bakır oluncaya kadar, âteşten yeşil çiçek çıkıncaya kadar; |
Tirilsüni terken kutı miŋ kutun, telinsüni körmez karakı otun | Devletli hükümdar bin saadet içinde yaşasın; çekemeyenlerin gözleri âteşte yansın. |
Takı ma negü erse ârzû tilek, bayat ok bolu bersü arka yölek | Daha başka ne gibi dileği var ise, Tanrı ona dâima arka ve destek olsun. |
Sevinçin avınçın küvençin eli, aşasu yaşasunı lukmân yılı | Sevinç, huzur ve güvenç içinde memlekete hâkim olsun, Lokman kadar uzun ömürlü olsun. |
Yeti Yulduz On İki Ükekni Ayur | Yedi Yıldızı Ve On İki Burcu Söyler |
Bayat atı birle sözüg başladım, törütgen igidgen keçürgen idim | Tanrı adı ile söze başladım; o yaratan, yetiştiren ve göçüren rabbımdir. |
Törütti tilek teg tüzü âlemığ, yaruttı ajunka künüg hem ayığ | Bütün âlemi dilediği gibi yarattı; dünya için güneş ve ayı aydınlattı. |
Yarattı kör evren tuçı evrilür, anıŋ birle tezginç yeme tezginür | Bak, feleği yarattı durmadan döner; onunla birlikte hayat da durmadan devreder. |
Yaşıl kök yarattı öze yulduzı, kara tün törütti yaruk kündüzi | Mâvî göğü ve üzerinde yıldızları yarattı; karanlık geceyi ve aydınlık gündüzü var etti. |
Bu kökteki yulduz bir ança bezek, bir ança kulavuz bir ança yezek | Bu gökteki yıldızların bir kısmı süs, bir kısmı kılavuz, bir kısmı da öncüdür. |
Bir ança yarutmış halâyıkka ol, bir ança kulavuz bulur yitse yol | Bir kısmını halk için aydınlatmıştır; bir kısmı kılavuzdur, insan yolunu kaybederse, bunlarla bulur. |
Kayusı örürek kayusı kodı, kayusı yarukrak kayu eksüdi | Bâzıları daha yüksek, bâzısı daha alçaktır; bâzıları daha çok, bâzısı daha az parlaktır. |
Bularda eŋ üstün sekentir yorır, iki yıl sekiz ay bir evde kalır | Bunlardan en üstte Zuhal dolaşır; bir burcda iki yıl sekiz ay kalır. |
Anıŋda basa boldı ikinç oŋay, bir evde kalır on adın iki ay | Ondan sonra ikinci olarak Müşteri gelir; bir burcda on iki ay kalır. |
Üçünçi kürüd keldi köksün yorır, kayuka bu baksa yaşarmış kurır | Üçüncü olarak, Merih gelir, gazapla dolaşır; nereye bakarsa, yeşermiş olan kurur. |
Yaşık boldı törtinç yaruttı ajun, yakışsa yarutur bakışsa özün | Dördüncüsü Güneş’tir, dünyayı aydınlatır; yaklaşanları, karşısına gelenleri ışığı ile aydınlatır. |
Sevüg yüz urundı beşinçi sevit, seve baktı erse sen özni avıt | Beşincisi Zühre’dir, sevimli yüzünü gösterir; sanà severek bakarsa, müsterih ol. |
Basa keldi ârzû tilek ârzûlar, kayuka yağuşsa aŋar öz ular | Bundan sonra Utarit gelir; ona kim yaklaşırsa, dilek ve arzularına kavuşur. |
Bularda eŋ altın bu yalçık yorır, yaşık birle utru bakışsa tolır | Bunlardan en altta bu Ay dolaşır; Güneş ile karşı-karşıya gelirse, dolun ay hâline gelir. |
On iki ükek ol bularda adın, kayu iki evlig kayu birke in | Bunlardan başka bir de on iki burç vardır; bunların bâzıları iki evli, bâzısı ise, tek evlidir. |
Kozı yazkı yulduz basa ud kelir, erentir kuçık birle sançu yorır | Hamel bahar yıldızıdır, sonra Sevr gelir; Cevza ile Seretân dürtüşerek yürür. |
Kür arslan bile koşnı buğday başı, basa ülgü boldı çadan ya işi | Bak, Esed’in komşusu Sünbüle’dir; sonra Akreb ve Kavs’in arkadaşı Mîzan gelir. |
Basa keldi oğlak könek hem balık, bular tuğdı erse yarudı kalık | Bundan sonra Cedi, Delv ve Hût gelir; bunlar doğunca, gök yüzü aydınlanır. |
Üçi yazkı yulduz üçi yaykı bil, üçi küzki yulduz üçi kışkı bil | Bil ki, bunlardan üçü — bahar yıldızı, üçü — yaz, üçü — son bahar ve üçü de — kış yıldızıdır. |
Üçi ot üçi suv üçi boldı yel, üçi boldı toprak ajun boldı el | Bunların üçü — âteş, üçü — su, üçü — yel ve üçü — topraktır; bunlardan dünya ve memleketler meydana gelir. |
Bularda birisi biriŋe yağı, yağıka yağı ıdtı kesti çoğı | Bunlar birbirlerine düşmandır; Tanrı düşmana karşı düşman gönderdi ve savaşı kesti. |
Karışmaz yağılar yaraştı için, körüşmez yağılar kötürdi öçin | Uyuşmaz olan düşmanlar kendi aralarında barıştılar; görüşmez olan düşmanlar öçlerini ortadan kaldırdılar. |
İtigli bayatım ite berdi öz, ite berdi tüzdi yaraşturdı tüz | Her şeyi yoluna koyan Tanrım bunları da yola getirdi; tanzim etti, düzeltti ve birbirleri ile barıştırdı. |
Basa aydım emdi munu yalŋukuğ, ağırlıkı boldı bilig ög ukuğ | Bundan sonra imdi insandan bahsettim; onun değeri bilgi, akıl ve anlayışıdır. |
Yalŋuk Oğlanı Ağırlıki Bilig Ukuş Birle Erdükin Ayur | İnsan Oğlunun Değerinin Bilgi Ve Akıldan Geldiğini Söyler |
Törütti üdürdi seçü yalŋukuğ, aŋar berdi erdem bilig ög ukuğ | Tanrı insanı yarattı, seçerek yükseltti; ona fazilet, bilgi, akıl ve anlayış verdi. |
Köŋül berdi hem me yorıttı tilig, uvut berdi kılk hem kılınçı silig | Ona hem gönül verdi, hem de onun dilini açtı; ona güzel biçim, güzel tavır ve hareket ihsan etti. |
Bilig berdi yalŋuk bedüdi bu kün, ukuş berdi ötrü yazıldı tügün | Ona bilgi verdi ve insan bugün yükseldi; ona anlayış verdi ve böylece düğümler çözüldü. |
Bayat kimke berse ukuş ög bilig, üküş edgülükke uzattı elig | Tanrı kime anlayış, akıl ve bilgi verirse, o pek çok iyiliklere elini uzatır. |
Biligni bedük bil ukuşnı uluğ, bu iki bedütür üdürmiş kuluğ | Bilgiyi büyük ve anlayışı ulu bil; seçkin kulu bu iki şey yükseltir. |
Bu sözke tanukı munu keldi söz, bu sözni eşitgil sözüg munda üz | Buna şahit olarak, işte şu söz geldi; bu sözü işit ve bu hususta sözünü kes. |
Ukuş kayda bolsa uluğluk bulur, bilig kimde bolsa bedüklük alur | Anlayış nerede olursa, orası ululuk kazanır; bilgi kimde olursa, o büyüklük bulur. |
Ukuşluğ ukar ol biliglig bilir, biligli ukuğlı tilekke tegir | Anlayışlı olan anlar, bilgili olan bilir; bilen ve anlayan her vakit dileğine erişir. |
Bilig manisi bil negü ter bilig, bilig bilse ötrü yırar erde ig | Bilginin mânasını bil; bak, bilgi ne der : bilgiyi bilen insandan hastalik uzaklaşır. |
Biligsiz kişi barça iglig bolur, igig emlemese kişi terk ölür | Bilgisiz insan hep hastalıklı olur; hastalık tedâvî edilemezse, insan çabuk ölür. |
Yorı ay biligsiz igiŋni ota, biligsiz otın sen ay bilge kuda | Ey bilgisiz, git, hastalığını tedavi ettir; ey mes’ûd âlim, bilgisizliğin ilâcını sen söyle. |
Ukuş ol burunduk anı yetse er, tilekke tegir ol tümen ârzû yer | Anlayış bir yulardır; insan onu elinde tutarsa, dileğine erişir ve bütün arzularına nail olur. |
Ukuş bolsa erke kör asğı üküş, bilig bilse ötrü bolur er küsüş | Anlayışın insana faydası çok olur; insan bilgi bilirse, aziz olur. |
Ukuş birle işler kamuğ iş küdüg, bilig birle bekle bu bulmış üdüg | Bütün işini-gücünü anlayış yolu ile yap; eline geçen bu zamanı israftan bilgi ile koru. |
Til Erdemin Münin Asığın Yasın Ayur | Dilin Meziyetini Ve Kusurunu, Faydasını Ve Zararını Söyler |
Ukuşka biligke bu tılmaçı til, yaruttaçı erni yorık tilni bil | Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı aydınlatan fasîh dilin kıymetini bil. |
Kişig til ağırlar bulur kut kişi, kişig til uçuzlar barır er başı | insanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur; insanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider. |
Til arslanturur kür eşikte yatur, ayâ evlig er sak başıŋnı yeyür | Dil arslandır, bak, eşikte yatar; ey ev sahibi, dikkat et, senin başını yer. |
Tilin emgemiş er negü ter eşit, bu söz işke tutğıl özüŋe iş it | Dilinden eziyet çeken adam ne der, dinle; bu söze göre hareket et, onu dâima hatırda bulundur. |
Meni emgetür til idi ök telim, başım kesmesüni keseyin tilim | Bana dilim pek çok eziyet çektiriyor; başımı kesmesinler de ben dilimi keseyim. |
Sözüŋni küdezgil başıŋ barmasun, tiliŋni küdezgil tişiŋ sınmasun | Sözüne dikkat et, başın gitmesin; dilini tut, dişin kırılmasın. |
Biliglig bilig berdi tilke bışığ, ayâ til idisi küdezgil başığ | Bilgili dil için özlü bir söz söyledi; ey dil sahibi, başını gözet. |
Esenlik tilese seniŋ bu özüŋ, tiliŋde çıkarma yarağsız sözüŋ | Sen kendi selâmetini istiyorsan, ağzından yakışıksız bir söz kaçırma. |
Bilip sözlese söz biligke sanur, biligsiz sözi öz başını yeyür | Söz, bilerek söylenirse, bilgi sayılır; bilgisizin sözü kendi başını yer. |
Üküş sözde artuk asığ körmedim, yana sözlemişte asığ bulmadım | Çok sözden fazla fayda görmedim; amma söylemek de faydasız değildir. |
Üküş sözleme söz birer sözle az, tümen söz tügünin bu bir sözde yaz | Sözü çok söyleme, sırasında ve az söyle; binlerce söz düğümünübu bir sözde çöz. |
Kişi söz bile koptı boldı melik, üküş söz başığ yerke kıldı kölik | İnsan söz ile yükseldi ve sultan oldu; çok söz başı, gölge gibi, yere serdi. |
Üküş sözlese yaŋşadı ter bilig, yana sözlemese ağın ter tilig | Çok konuşan kimseye bilgi “gevezelik etti” der; söylemezse de, ona “dilsiz” der. |
Kalı mundağ erse yorık utru ur, yorık utru ursa kişig yoklatur | Mademki böyledir, sen fasîh dil kullan; dil fasih olursa, insanı yükseltir. |
Tilig ked küdezgil küdezildi baş, sözüŋni kısurğıl uzatıldı yaş | Dili iyi gözet, başın gözetilmiş olur; sözünü kısa kes, ömrün uzun olur. |
Til asğı telim bar yası ma üküş, ara ögdilür til ara miŋ söküş | Dilin faydası çok olduğu gibi, zararı da çoktur; dil bâzan öğülür, bâzan da çok söğülür. |
Kalı mundağ erse bilip sözle söz, sözüŋ bolsu közsüz karağuka köz | Mademki böyledir, sözü bilerek söyle; sözün gözsüzlere, körlere göz olsun. |
Biligsiz karağuturur belgülüg, yorı ay biligsiz bilig al ülüg | Bilgisiz insan, şüphesiz, kördür; ey bilgisiz, yürü; bilgiden nasip al. |
Toğuğlı ölür kör kalır belgü söz, sözüŋ edgü sözle özüŋ ölgüsüz | Bak, doğan ölür; ondan, eser olarak, söz kalır; sözünü iyi söyle, ölümsüz olursun. |
İki neŋ bile er karımaz özi, bir edgü kılınçı bir edgü sözi | İnsan iki şey ile kendisini ihtiyarlamaktan kurtarır : biri — iyi iş ve diğeri — iyi söz. |
Kişi tuğdı öldi sözi kaldı kör, özi bardı yalŋuk atı kaldı kör | Bak, insan doğdu, öldü; sözü kaldı; insanın kendisi gitti, adı kaldı. |
Tiriglik tilese özüŋ ölmegü, kılınçıŋ sözüŋ edgü tut ay bügü | Kendin ölümsüz bir hayat dilersen, ey hakîm, işin ve sözün iyi olsun. |
Tilig ögdüm ança ara söktüküm, tilekim söz erdi saŋa yördüküm | Dili bu kadar eğmekten ve arada bir söğmekten maksadım, sana sözün ne olduğunu anlatmak ıdı. |
Kamuğ sözni yığsa ukuş taplamaz, kerek sözni sözler kişi kizlemez | Her sözü saklamağı da anlayış hoş görmez; insan lüzumlu olan sözü söyler, gizlemez. |
Sözüm oğluma sözledim men toŋa, oğul minde altın maŋa ne teŋe | Ey yiğit, ben bu sözü oğlum için söyledim; oğul benden aşağı derecededir ve bana nasıl denk olur. |
Saŋa sözledim men sözüm ay oğul, saŋa berdi bu pend özüm ay oğul | Ey oğul, bir sözümü sana söyledim; ey oğul, bu nasihatleri ben sana verdim. |
Kümüş kalsa altun meniŋdin saŋa, anı tutmağıl sen bu sözke teŋe | Benden sana gümüş ve altın kalırsa, sen onları bu söze denk tutma. |
Kümüş işke tutsa tüker alkınur, sözüm işke tutsa kümüş kazğanur | Gümüşü bir işe sarfedersen, biter, tükenir; sözümü işe sarfedersen, gümüş kazanılır. |
Kişidin kişike kumaru söz ol, kumaru sözüg tutsa asğı yüz ol | İnsandan insana, miras olarak, söz kalır; vasiyet edilen sözü tutmanın faydası çoktur. |
Bu kün tügme kaşıŋ ay bilge bügü, özüm udrin aysa yeme eymenü | Ey âlim hakîm, bugün ürkerek, kendi özrümü söylersem, bana kaşını çatma. |
Kitâb İdisi Öz Udrin Ayur | Kitap Sahibi Kendi Özrünü Söyler |
Tilekim söz erdi ay bilge bügü, kedin keldeçike özüm sözlegü | Ey âlim hakîm, dileğim benden sonra geleceklere kalacak bir söz söylemek idi. |
Ukuş keldi utru ayur bütrü kör, sözüŋ bolsa yaŋluk saŋa bolğa kor | Anlayış karşı geldi ve: —İyice dikkat et; sözün yanlış olursa, sana zararı dokunur — dedi — |
Bodun tili yavlak seni sözlegey, kişi kılkı kirtüç etiŋni yegey | Halkın dili kötüdür, seni çekiştirir; insanın tabiati kıskançtır, etini yer. |
Baka kördüm erse yinik boldı yük, özüm aydı sözle sözüŋ barı tök | Dikkatle bakınca, yüküm hafifledi; kendi-kendime : — Söyle, içindekileri dök — dedim. |
Negülük tese sen ayayın saŋa, eşitgil sözümni ay ersig toŋa | Sebebini sorarsan, sana söyleyeyim; ey mert yiğit, sözümü dinle. |
Bu yalŋuk atı boldı yalŋluk üçün, bu yalŋluk uruldı bu yalŋuk üçün | Bu yalnguk (insan) adı insana yanıldığı ( yangluk ) için verildi; yanılmak ( yangluk ) insan ( yalnguk ) için yaratıldı. |
Yaŋılmaz kişi kim ayu ber maŋa, yaŋılmış tümen miŋ ayayın saŋa | Sen bana yanılmayan bir kimse söyleyebilirmısin; ben sana yandan binlerce insan göstereyim. |
Biliglig idi az biligsiz üküş, ukuşsuz üküş bil ukuşluğ küsüş | Bilgi sahibi insanlar pek azdır; bilgisiz ise, çoktur; bil ki, anlayışsız insanlar çok; anlayışlılar ise, nâdirdir. |
Biligsiz biligligke boldı yağı, biligsiz biligligke kıldı çoğı | Bilgisiz bilgiliye dâima düşman olmuştur; bilgisiz bilgili ile her zaman mücâdele halindedir. |
Kişide kişi adrukı bar telim, bu adruk biligdin ayur bu tilim | İnsandan insana çok fark vardır; bu fark bilgiden ileri gelir, sözüm buna dâirdir. |
Biligligke sözledim uş bu sözüm, biligsiz tilini bilümez özüm | Bu sözümü bilgili için söyledim, bilgisizin dilini ben de bilemiyorum. |
Biligsiz bile hiç sözüm yok meniŋ, ay bilge özüm uş tapuğçı seniŋ | Benim bilgisiz ile hiç bir sözüm yoktur; ey bilgili, işte ben senin kulunum. |
Sözüm sözlemişke saŋa eymenü, özüm üdri koldı saŋa uş munu | Sözümü sana söylemiş olduğum için, çekinerek, işte böyle senden özür diledim. |
Sözüg sözledeçi azar hem yazar, ukuşluğ eşitse oŋarur tüzer | Sözü söyleyen yanılabilir ve şaşırır; anlayışlı isterse, bunu düzeltir ve tashih eder. |
Burundukluğ ol söz teve burnı teg, barur kança yetse titir boynı teg | Söz, deve burnu gibi, yularlıdır; o, dişi deve boynu gibi, nereye çekilirse, oraya gider. |
Bilig sözledeçi kişi bar üküş, anı bildeçi er maŋa ked küsüş | Sözü bilerek söyleyen çok kimse var; benim için sözü anlayan adanı azizdir. |
Kamuğ edgülükler bilig asğı ol, bilig birle buldı mesel kökke yol | Bütün iyilikler bilginin faydasıdır; bilgi ile göğe dahi yol bulunur. |
Bilig birle sözle kamuğ sözni sen, biligin bedük bil kamuğ özni sen | Sen her sözünü bilgi ile söyle; her kesin bilgi ile büyük olduğunu bil. |
Yaşıl köktin endi yağız yerke söz, sözi birle yalŋuk ağır kıldı öz | Söz kara yere mâvî gökten indi; insan kendisine sözü ile değer verdirdi. |
Kişi köŋli tüpsüz teŋiz tegturur, bilig yinçü sanı tüpinde yatur | İnsan gönülü dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun dibinde yatan inciye benzer. |
Teŋizdin çıkarmasa yinçü kişi, kerek yinçü bolsun kerek say taşı | İnsan inciyi denizden çıkarmadıkça, o, ister inci olsun – ister’ çakıl taşı, farketmez. |
Yağız yer katındakı altun taş ol, kalı çıksa begler başında tuş ol | Kara toprak altındaki altın taştan farksızdır; oradan çıkınca, beylerin başında tuğ tokası olur. |
Biliglig çıkarmasa bilgin tilin, yarutmaz anıŋ bilgi yatsa yılın | Bilgili bilgisini dili ile meydana çıkarmazsa,- yıllarca yatsa bile, onun bilgisi muhitini aydınlatmaz. |
Ukuşlı biligli idi edgü neŋ, kalı bulsa işlet uçup kökke teŋ | Anlayış ve bilgi çok iyi şeydir; eğer bulursan, onları kullan ve uçup göğe çık. |
Negü ter eşitgil bu el kend begi, ukuşka biligke yetürmiş ögi | Anlayış ve bilginin ne olduğunu bilen, bu memleket beyi ne der, dinle. |
Ajun tutğuka er ukuşluğ kerek, bodun basğuka ög kerek hem yürek | Dünyayı elde tutmak için, insan anlayışlı olmalıdır; halka hâkim olmak için ise, hem akıl, hem cesaret gerektir. |
Ukuş birle tuttı ajun tutğuçı, bilig birle bastı bodun basğuçı | Dünyayı elinde tutan, onu anlayış ile tuttu; halka hükmeden, bu işi bilgi ile yaptı. |
Ajunka apa enmişinde berü, ukuşluğ uru keldi edgü törü | Adem’in dünyaya indiğinden beri iyi nizam dâima anlayışlı insanlar tarafından vaz’edilegelmiştir. |
Kayu üdte erse bu künde burun, biligligke tegdi bedükrek orun | Hangi çağda olursa-olsun, bugüne kadar daha yüksek yer dâima bilgiliye kısmet olmuştur. |
Ukuş birle eslür kişi artakı, bilig birle süzlür bodun bulğakı | İnsanların kötüsü anlayış yolu ile asılır; halk arasında çıkan fitne bilgi ile bastırılır. |
Bu ikin itümese kodğıl bilig, kılıçka tegürgil sen ötrü elig | İşleri bu ikisi ile de halledemezsen, bilgiyi bırak, elini kılıca daya. |
Bügü bilge begler bodunka başı, kılıç birle itmiş biligsiz işi | Halkı idare eden, hakîm ve âlim beyler bilgisizin işini kılıç ile halletmişlerdir. |
Ajun tutğuka er ukuş bilse ked, bodun basğuka er bilig bilse ked | Dünyayı elde tutmak için, insanin anlayışlı olması ve halkı itaat altına almak için de, bilgili bulunması elzemdir. |
Bu iki birikse bolur er tükel, tükel er ajunuğ temâm yer tükel | Bu ikisi bir kimsede toplanırsa, o tam insan olur; tam insan dünyanın bütün nimetlerine nail olur. |
Apaŋ iki ajun kolur erse sen, otı edgülük ol kılur erse sen | Sen her iki dünyayı arzu ediyorsan, bunun çâresi — iyilik yapmaktır. |
Kalı edgü bolmak tilese özüŋ, yorı edgülük kıl kesildi sözüŋ | Eğer kendin iyilik bulmak istiyorsan, yürü, iyilik et; başka söze ne hacet. |
Kişi meŋü bolmaz bu meŋü atı, anın meŋü kaldı bu edgü atı | İnsan ebedî değildir, ebedî olan — onun adıdır; iyi kimselerin adı bunun için ebedî kalmıştır. |
Özüŋ meŋü ermez atıŋ meŋü ol, atıŋ meŋü bolsa özüŋ meŋü ol | Kendin ebedî değilsin, adın ebedîdir; adın ebedî olursa, kendin de ebedî olursun. |
Edgülük Kılmak Ögdisin Asığlıkin Ayur | İyilik Etmenin Medhini Ve Faydalarını Söyler |
Kalı bolsa elgiŋ bodunka uzun, kamuğ edgülük kıl kılınçın sözün | Eğer halkı idare edecek bir duruma gelirsen, işle ve sözle her vakit iyilik et. |
Yegitlik kaçar ol tiriglik uçar, bu tüş teg ajundın özüŋ terk keçer | Gençlik kaçar ve hayat uçar; bu rüya gibi dünyadan kendin çabuk göçersin. |
Tiriglikni mün kıl asığ edgülük, yarın bolğa edgü yegü kedgülük | Hayatı sermâye yap, bunun faizi iyiliktir; bu sana yarın için iyi yiyecek ve giyecek temin eder. |
Negü ter eşitgil kişi edgüsi, yorıp tın tokığlı âhır ölgüsi | Dinle, insanların iyisi ne der; yürüyen ve nefes alanların hepsi sonunda ölecektir. |
Ajunda ne yaŋlığ eren tuğdı kör, bir ança yorıdı yana öldi kör | Dünyaya nice erler geldi, düşün; bir müddet ömür sürdükten sonra, yine göçüp gittiler. |
Kerek beg kerek kul ne edgü isiz, özi öldi erse atı kaldı iz | Gerek bey, gerek kul, iyi veya kötü; kendileri öldü, fakat onların nişanı olarak, yalnız adları kaldı. |
Saŋa teg, di emdi kezigçe orun, kamuğ edgülük kıl sen edgü burun | Şimdi bu yere sâhıp olmak sırası sana gelmiştir; sen her keşten iyi ol ve hep iyilik yapmağa çalış. |
Tirig ölgü âhır töşeŋü yerig, kişi ölse edgün kör atı tirig | Her yaşayan er-geç ölecek ve toprağa düşecektir; insan iyi nâm ile ölürse, adı yaşar. |
İki törlüg at ol bu tilde yorır, bir edgü bir isiz ajunda kalır | İnsanların dillerden düşmeyen iki türlü adı vardır : biri — ıyı, biri — kötü; bunlardan biri dünyada kalır. |
İsizke söküş edgü ögdi bulur, özüŋke baka kör kayusın kolur | Kötü söğülür, iyi öğülür; iyice dikkat et, canın hangisini ister. |
Özüŋ edgü bolsa atıŋ ögdilig, kalı bolsa isiz söküş ây silig | Ey temiz kimse, iyi olursan, adını öğerek anarlar; eğer kötü olursan, seni söğerek yad ederler. |
Söküşlüg nelük boldı zahhâk otun, nelük ögdi buldı feridûn kutun | Küstah Dahhâk neden söğüldü de, Feridun neden medhe ve ikbâle kavuştu. |
Biri edgü erdi anı ögdiler, biri isiz erdi anı söktiler | Biri— iyi ıdı, onu öğdüler; biri ise— kötü idi, ona söğdüler. |
İsizmü saŋa yeg azu edgümü, söküşmü kolur sen azu ögdimü | Kötü mü senin için daha ıyı, yoksa iyi mi, söğülmek mı istersin, yoksa öğülmek mi. |
Kayusın tilese üdürgil birin, isiz edgü bolsa ökünme yarın | Hangisini canın isterse, birini seç; neticesi iyi veya kötü çıkarsa, bundan da peşiman olma. |
Muŋar meŋzetür söz sınamış kişi, sınamış kişi bildi el kün işi | Tecrübeli insanın sözü buna benzer; tecrübeli insan elin-günün işini bilir. |
Kişi edgü atın kör, alkış bulur, atıkmış isiz ölse karğış bulur | Bak, insan iyi adı ile alkışlanır; adı kötüye çıkmış kimse ölünce beddua alır. |
Neçe me sınadım isiz kılğuçı, kite bardı künde üzüldi küçi | Kötülük yapanı kaç defa tecrübe ettim; takati her gün bir az daha azaldı, sonunda da takatten düştü. |
Neçe kördüm erse isizler işi, ozu bolmadı ay biliglig kişi | Ey bilgili adam, kaç defa gördüm : kötülerin işi hiç bir zaman ileri gidemedi. |
İsizlik ot ol ot küyürgen bolur, yolında keçig yok öyülgen ütülgen] bolur | Kötülük — âteştir, ateş ise, yakıcıdır; onun yolunda geçilebilecek bir geçit yoktur. |
Körü tursa bizde oza barğuçı, kara tut ya begler ajun tutğuçı | Bizden önce göçenlere dikkar edersen, ister halktan , ister dünyayı elinden tutan beylerden olsun, |
Bularda kayu buldı erse bilig, olar urmış üd kün ajunka elig | Bunlardan hangileri bilgiyi buldu ise, onlar zamaneye ve dünyaya hâkim olmuşlardır. |
Bilig kimde erse ajun begleri, törü edgü urmış kişi yegleri | Dünya beylerinden hangileri bilgili olmuş ise, iyi nizam koyanlar ve iyilikte ileri gelenler onlar olmuştur. |
Bu kün me kim edgü atansa kişi, olar boldı aşnu ol edgü başı | Bugün de kimler iyilik ile şöhret kazanmışlarsa, iyilerin başında en önce onlar gelir. |
Bügü beg kim erse biligke yakın, biliglig kişig kılmış özke yakın | Kim hakîm ve bilgili bir bey olmuş ise, o bilgili insanları kendisine yaklaştırmıştır. |
Elig urmış işke bakıp işlemiş, bilig işke tutmış bodun başlamış | O eline aldığı her işi dikkatle yapmış ve bilginin gösterdiği yolda yürüyerek, halkı idare etmiştir. |
Elin itmiş ötrü bayumış kara, kara baylıkın kılmış özke tura | Memleketini tanzim etmiş ve halkı zengin olmuş; halkın zenginliğini kendisine kalkan yapmıştır. |
Atı edgü bolmış atanmış akı, akı ölse atı tirig tep okı | İyi ad kazanmış, cömertlik ile şöhret bulmuştur; bil ki, cömert insan ölse bile, onun adı yaşar. |
Ölürin bilip kılmış özke itig, bitip kodmış atın tirigke bitig | Öleceğini bilerek, kendisi için hazırlık yapmış, adını kitaplara geçirerek, yaşayanlara bırakmıştır. |
Bu kün kim okısa olarığ bilir, aŋar ötkünür andın edgü kelir | Bugün bu kitapları kim okursa, onları tanır; onlara benzemeğe çalışır ve bundan kendisine iyilik gelir. |
Negü bar ajunda biligde küsüş, biligsiz tese erke körksüz söküş | Dünyada bilgiden daha aziz ne var; bilgisiz olduğunun söylenmesi, insan için ağır bir hakarettir. |
Negü ter eşitgil biliglig kişi, ajunda sınayu yetilmiş yaşı | Bilgili ve dünyada tecrübe ile ömrünü geçirmiş olan insan ne der dinle. |
Biligsizke törde orun bolsa kör, bu tör elke sandı ilig buldı tör | Bilgisiz baş-köşede yer bulursa, baş-köşe — eşik ve eşik — baş-köşe sayılır. |
Kalı bilgeke tegse elde orun, ol el boldı törde takı ked burun | Eğer bir âlime eşikte bir yer isabet ederse, o eşik baş-köşeden daha iyi ve yüksek olur. |
Biligketurur bu ağırlık kamuğ, ajunka kerek tör kerek el kapuğ | Bütün bu saygı bilgi içindir; dünyada yeri ister baş-köşe, ister eşik olsun. |
İki törlüg ol kör bu aslı kişi, biri beg biri bilge yalŋuk başı | Bak, iki türlü asîl insan vardır : biri — bey, biri — âlim; bunlar insanların başıdır. |
Anıŋda naru barça yılkı sanı, tilese munı tut tilese anı | Bunlardan başkalarının hepsini hayvan sürüsü say; hangi tarafı istersen o tarafı tut. |
Sen emdi kayu sen maŋa ay aça, ikide biri bol üçünçte kaça | Sen şimdi hangisisin, bana bunu açık söyle; bu ikisinden biri ol, üçüncüden kaç. |
Kılıç aldı biri bodunuğ tüzer, kalem aldı biri yorık yol süzer | Biri eline kılıç aldı, halkı itaat altında tutar; biri eline kalem aldı, doğru yolu bulup-gösterir. |
Olardın kalu keldi edgü törü, kumaruturur tegse koprur örü | İyi nizam, onlardan kalageldi; bu bir mirastır; kimin eline geçerse, onu yükseltir. |
Ölügdin tirigke kumaru söz ol, kumaru sözüg tutsa asğı yüz ol | Ölüden diriye kalan miras sözdür; miras kalan sözü tutmanın yüzlerce faydası vardır. |
Biligsiz karağuturur belgülüg, ây közsüz karağu bilig al ülüg | Bilgisiz, muhakkak ki, kördür; ey gözsüz kör, bilgiden hisseni al. |
Kişi körki söz ol bu söz ök telim, yorı edgü sözlüg kişig ög tilim | İnsanın süsü — sözdür; bu söz de çok çeşitlidir; haydi, ey dilim, iyi sözlü insanı öğ. |
Mesel keldi türkçe muŋar meŋzetür, anı sözledim men munu yaŋzatur | Buna benzer türkçe bir ata-sözü vardır; işte onu söylüyorum, şöyle der. |
Ukuş körki til ol bu til körki söz, kişi körki yüz ol bu yüz körki köz | Akıl süsü — dil, dil süsü — sözdür; insanın süsü — yüz, yüzün süsü — gözdür. |
Tili birle yalŋuk sözi sözlenür, sözi yakşı bolsa yüzi suvlanur | İnsan sözünü dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar. |
Körü barsa emdi bu türk begleri, ajun beglerinde bular yegleri | Eğer dikkat edersen, görürsün ki, dünya beyleri arasında en iyileri Türk beyleridir. |
Bu türk beglerinde atı belgülüg, toŋa alp er erdi kutı belgülüg | Bu türk beyleri arasında adı meşhur ve ikbâli ayan-beyan olanı Tonga Alp-Er idi. |
Bedük bilgi birle üküş erdemi, biliglig ukuşluğ bodun ködrümi | O yüksek bilgiye ve çok faziletlere sahip idi; bilgili, anlayışlı ve halkın seçkini idi. |
Ne üdrüm ne ködrüm ne ersig eren, ajunda tetig er yedi bu cihân | Ne seçkin, ne yüksek, ne yiğit adam idi; zâten âlemde ferasetli insan bu dünyaya hâkim olur. |
Tejikler ayur anı efrasiyâb, bu efrasiyâb tuttı eller talap | iranlılar ona Efrâsiyâb derler; bu Efrâsiyâb akınlar salıp, ülkeler zaptetmiştir. |
İdi artuk erdem kerek ög bilig, ajun tutğuka ötrü sunsa elig | Dünyaya hâkim olmak ve onu idare etmek için, pek çok fazilet, akıl ve bilgi lâzımdır. |
Tejikler bitigde bitimiş munı, bitigde yok erse kim ukğay anı | iranlılar bunu kitaba geçirmişlerdir; kitapta olmasa idi, onu kim tanırdı. |
İdi yakşı aymış azığlığ kür er, azığlığ eren berk tügünler yazar | Cesur ve yiğit er çok yerinde söylemiş; cesur insan sıkı düğümler çözer. |
Miŋ erdem kerek bu cihân tutğuka, kür arslan kerek bu kulan basğuka | Bu cihana hâkim olmak için, bin türlü fazîlet gerek; yaban eşeğini alt etmek için, arslan olmak gerek. |
Ajunçıka erdem kerek miŋ tümen, anın tutsa el kün kiterse tuman | Dünyaya hâkim olana binlerce fazîlet lâzımdır; o bunlar ile eli-günü idare eder ve sisleri dağıtır. |
Kılıç ursa bıçsa yağı boynını, törü birle tüzse eli bodnını | O bunlar ile kılıç çalar ve düşmanın boynunu keser; memleketi ve halkını kanun yolu ile nizam altında bulundurur. |
Bilig Ukuş Erdemin Asığın Ayur | Bilgi İle Aklın Meziyet Ve Faydalarını Söyler |
Tilekim söz erdi ay bilge bügü, ukuşuğ biligig özüm sözlegü | Ey âlim hakîm, maksadım söz söylemek idi; akıl ve bilgiden bahsetmek istedim. |
Ukuş ol yula teg karaŋku tüni, bilig ol yarukluk yaruttı seni | Akıl karanlık gecede bir meş’ale gibidir; bilgi seni aydınlatan bir ışıktır. |
Ukuşun ağar ol biligin bedür, bu iki bile er ağırlık körür | İnsan akıl ile yükselir, bilgi ile büyür; bu ikisi ile insan itibâr görür. |
Muŋar bütmese kör bu nûşin revân, ukuş közi birle yaruttı cihân | Buna inanmazsan, Nûşin-Revan’a bak; o akıl gözü ile dünyayı aydınlattı. |
Törü tüz yorıttı bayudı bodun, atın edgü kıldı ol edgü üdün | Kanunu doğruluk ile tatbik etti ve halk zenginleşti; o iyi bir devirde iyi bir nâm bıraktı. |
Maŋar tegdi mundağ biliglig sözi, tamudın yırar tep tamuğluk özi | Bilgili bir insanın onun hakkında şöyle dediğini duydum : kendisi cehennemlik iken, cehennem azabından kurtuldu. |
Kiçig oğlanığ kör ukuşka ulam, yaşı yetmeginçe yorımaz kılâm | Küçük çocuğa bak, ona akıl ulaşacaktır; fakat yaşı gelmedikçe, kalemler yürümez. |
Ukuşluğ kişi kör karısa munar, ukuş kitti tep hem kalem me tınar | Akıllı insan da yaşlanınca bunar; akıl gittiği için, kalem de susar. |
Kalı telve ursa kör ölse kişi, ölüm yok aŋar hem birilmez şişi | Eğer delijbir adamı vurup, öldürürse, o deliye ölüm cezası yoktur; kısas yapılmaz. |
Negülük tese sen ukuşsuzturur, ukuşsuz kişiler ülügsüzturur | Niçin dersen, o akılsızdır; akılsız adamlar ne mükâfat görür, ne de ceza. |
Ukuşkaturur bu ağırlık itig, ukuşsuz kişi bir avuçça tetig | Bütün bu hürmet ve itibar akıl içindir; akılsız adam bir avuç balçık gibidir. |
Körü barsa yakşı ayur bu sözüg, ukuşsuz biligsiz bedütmez özüg | Dikkat edersen şu söz çok yerinde söylenmiş : akılsız ve bilgisiz kimse kendisini yükseltemez. |
Körü barsa barça urur bu kedük, ukuşluğ biliglig kör aslı ked ök | Dikkat edilirse, her kes üzerine bir şey giyer; fakat akıllı ve bilgili insan hıl’at ile değil, aslında değerlidir. |
Ukuş bolsa aslı bolur bolsa er, bilig bolsa beglik kılur kılsa er | Akıl olursa, insan olsa-olsa asıl insan olur; bilgi olursa, insan yapsa yapsa beylik yapar. |
Kimiŋde ukuş bolsa aslı bolur, kayuda bilig bolsa beglik bulur | Kimde akıl varsa, o asîl insan olur; kimde bilgi varsa, o beylik bulur, însan-oğlu kara yer üzerine elini uzattı, her şeye bilgisi ile nüfuz etti. |
Yağız yer öze yalŋuk oğlı elig, kötürdi kamuğka yetürdi bilig | însan-oğlu kara yer üzerine elini uzattı, her şeye bilgisi ile nüfuz etti. |
Ukuş birle aslı atanur kişi, bilig birle begler iter el işi | Akıl ile insan asıl insan adını alır; bilgi ile beyler memleket işini tanzim eder. |
Tümen miŋ tü erdem üküş ögdiler, ukuş birle kılmış üçün ögdiler | Binlerce fazilet ve bir çok alkışlanan işler akıl ile yapılmış olduğu için öğülmüştür. |
Ukuş azın azlanma asğı üküş, bilig azın azlanma erke küsüş | Aklın azını azımsama, onun faydası çoktur; bilginin azını azımsama, o insan için azizdir. |
Bu tört neŋ azın azka tutma negü, bügü sözlemiş söz eşitgü ögü | Hakimlerin sözünü dinle, düşün ve şu dört şeyin azını az görme. |
Bu törtte biri ot birisi yağı, üçünçi ig ol kör tiriglik ağı | Bu dörtten biri — ateş, biri — düşmandır; üçüncüsü — hayatın tuzağı olan hastalıktır. |
Basası bilig ol bularda biri, bu tört neŋ uçuz tutma yüksek töri | Nihayet bunların biri de — bilgidir; bu dört nesneyi hafife alma, bunların ehemmiyeti büyüktür. |
Bu tegme biri asğı yası telim, kayusı berim teg kayusı alım | Bunlardan her birinin faydası veya zararı çoktur; bâzısı — borç, bâzısı ise — alacak gibidir. |
Bilig kimyâ teg ol neŋ irklüturur, ukuş ordusı ol neŋ üglüturur | Bilgi kimya gibidir, eşya onun etrafında toplanır; akıl onun sarayıdır, içinde eşya yığılır. |
Yıparlı biligli teŋi bir yaŋı, tutup kizlese bolmaz özde öŋi | Misk ve bilgi birbirine benzer; insan bunları yanında gizli tutamaz. |
Yıpar kizlese sen yıdı belgürer, bilig kizlese sen tilig ülgüler | Miski gizlersen, kokusundan belli olur; bilgiyi saklarsan, dili ayarlamasından belli olur. |
Bilig baylık ol bir çığay bolğusuz, tegip oğrı tevlig anı alğusuz | Bilgi hiç bir zaman fakirliğe düşmeyen bir servettir; hırsız ve dolandırıcının ona eli erişemez ve alamaz. |
Kişen ol kişike bilig hem ukuş, kişenlig yarağsızka barmaz üküş | Bilgi ve akıl insan için bir köstektir; köstekli olan, yakışıksız şeylere pek gitmez. |
Sevügrek atın er kişenlig tutar, kereklig atın kör küdezlig tutar | insan çok sevdiği atını köstekli tutar; lüzumlu atını muhafaza altına alır. |
Kişenlig küremez kerekçe yorır, tuşağlığ yıramaz tilekçe barır | Köstekli olan kaçamaz, istenildiği kadar yürür; bukağılı olan uzaklaşamaz, istenilen yere kadar gider. |
Ukuş ol saŋa edgü andlığ adaş, bilig ol saŋa ked bağırsak kadaş | Akıl senin için iyi ve yeminli bir dosttur; bilgi senin için çok merhametli bir kardeştir. |
Biligsizke bilgi kılınçı yağı, adın bolmasa tap bu iki çoğı | Bilgisiz adamın düşmanı kendi bildiği ve yaptığıdır; başka düşmanı olmasa bile, bu ikisinin gailesi kâfidir. |
Muŋar meŋzetü keldi türkçe mesel, okığıl munı sen köŋül ögke al | Buna benzer türkçe bir ata-sözü vardır; sen bunu oku, gönlünde ve aklında tut. |
Ukuşluğ kişi, ke iş, i tap ukuş, biligsiz kişi, ke atı tap söküş | Akıllı insan için akıl kâfi bir eştir; bilgisiz insan için hakaret tam bir addır. |
Biligligke bilgi tükel ton aş ol, biligsiz kılınçı yavuz koldaş ol | Bilgili insan için onun bilgisi kâfi bir yiyecek ve giyecektir; bilgisizin hareketi — onun kötü- arkadaşıdır. |
Ukuşluğ ked er övke özdin yırat, biliglig beg er buşma edgü kıl at | Ey akıllı iyi yiğit, öfkeyi kendinden uzaklaştır; ey bilgili bey yiğit, hiddetlenme, iyi ad kazan. |
Bu iki bile işke yakma ive, kalı yaksa kıldıŋ tiriglik yava | Öfke ve gazap ile işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan, ömrü heder edersin. |
Ökünçlüg bolur tutşı övke işi, yazukluğ bolur işte buşsa kişi | Öfke ile kalkan peşimanlıkla oturur; insan hiddetlenince, işinde yanılır. |
Amulluk kerek erke kılkı oŋay, örüglük kerek begke tuğsa kün ay | insan sakin ve mülayim tabiatli olmalıdır; güneş ve ay doğması için, beye itidal lâzımdır. |
Tüzünlük kerek hem siliglik kerek, ukuşluğ kerek hem biliglig kerek | Hem yumuşak huylu, hem tatlı dilli, hem akıllı, hem bilgili olmak gerektir. |
Ukuşluğ kerek ked üdürse kişig, biliglig kerek ked bütürse işig | insanları iyi seçebilmek için akıllı olmak ve işini iyi başarabilmek için de bilgili olmak lâzımdır. |
Yarağlığ yarağsıznı titrü körüp, kereklig kereksizni kirtü sorup | insan işe yarayana-yaramayana iyice dikkat ederek, gerekli ve gereksizi hakkiyle sorup-soruşturarak, |
Adırsa üdürse seçe bilse öz, kamuğ iş içinde yitig tutsa köz | Ayırt eder, eler, seçebilir ve her işte gözünü keskin tutarsa, |
Bolur ötrü işler bütün hem bışığ, biliglig kişiler bışığ yer aşığ | Neticede işler sağlam olur ve olgunlaşır; bilgili insanlar yemeği pişmiş olarak yerler. |
Tilekke tegir ol bu yaŋlığ kişi, ikigü ajunda itiglig işi | Böyle bir insan dileğine erer ve her iki dünyada işi yoluna girer. |
Buşaklık bile erke övke yavuz, bu iki bile tutçı emger et öz | Hiddet ve öfke insan için fenadır; bu ikisinin yüzünden vücût dâima eziyet çeker. |
Eşitgil negü ter bügü bilge teŋ, bu söz işke tutğıl ayâ kızğu eŋ | Dinle, hakîm âlim buna benzeterek, ne der; bu söze göre hareket et, ey bahtiyar insan. |
Buşı bolsa yalŋuk biligsiz bolur, kalı övke kelse ukuşsuz kılur | Hiddetlenirse, insan bilgisizce hareket eder; eğer öfkelenirse, öfke onu akılsıza çevirir. |
Buşılık yavuz erke eltür bilig, otunluk kılur buşsa kılkı silig | Hiddetlenmek insan için fenadır, bilgiyi götürür; hiddetlenince, yumuşak huylu insan da kabalık yapar. |
Eşitgil negü ter biliglig kişi, biliglig sözi çın sevüg cân tuşı | Dinle, bilgili adam ne der : bilgili sözü, gerçekten, sevgili can gibidir. |
Bu bir kaç neŋ ol kör kişike yavuz, munı kılsa yalŋuk alıkar et öz | Bak, şu bir kaç şey insan için kötüdür; insan bunları bilirse, kendisini korumuş olur. |
Bularda birisi bu til yalğanı, munıŋda basası sözüg kıyğanı | Bunlardan biri — yalan söylemektir; ikincisi — verilen sözden dönmektir. |
Üçünçi takı bir bor işçe seve, seziksiz bu er boldı birtem yava | Üçüncüsü ise— içki iptilâsıdır; buna tutulan kimse, şüphesiz, tamamen boşuna yaşamış olur. |
Takı biri erke bu arkuk kılınç, bu arkuk kılnçlığka bolmaz sevinç | Biri de insanın inatçı olmasıdır; bu inatçı insan için dünyada sevinç yoktur. |
Yana bir arığsız bu kılkı otun, kişiler evinde bu koprur tütün | Yakışıksız hâllerden biri de kaba tabiatli olmaktır; böyle adam başkalarının evinde tozu-dumana katar. |
Yana bir tili el buşı övkelig, ulıtur kişig sökse açsa tilig | Biri boş-boğaz, hiddetli ve öfkeli olmaktır; söğmeğe başlarsa, insanın kalbini kırar. |
Bu kaç neŋ birikse biregü öze, anıŋdın yırar ol ıduk kut teze | Bu bir kaç şey bir kimse üzerinde toplanırsa, mübarek saadet ondan kaçar, uzaklaşır. |
Bolu bermez evren başı tezginür, anıŋ birle kılkı yaŋı tezginür | Felek ona yar olmaz, âvâre olur; bununla birlikte hâl ve hareketinde istikrar olmaz. |
Yorı edgülük kıl ay edgü kişi, itiglig bolur tutçı edgü işi | Ey iyi insan, yürü, iyilik yap, iyinin işi hep düzgün gider. |
Negü ter eşit emdi kılkı silig, sınayu tegip elke sunmış elig | Şimdi dinle, yumuşak tabiatli olan ve tecrübe ile yükselerek, memleket işini eline alan adam ne der. |
Karımaz bu edgü neçe yıllasa, isizlik edikmez neçe edlese | Ne kadar yaşarsa – yaşasın, bu iyi insan ihtiyarlamaz; ne kadar uğraşılırsa-uğraşılsın, kötü insan ıslâh edilmez. |
Yaşı kısğa isiz ökünçün karır, uzun yaşlığ edgü ökünçsüz yorır | Ömrü kısa olan kötü peşimanlıkla ihtiyarlar, uzun ömürlü olan iyi peşiman olmadan yaşar. |
Tilekin bulur edgü künde yaŋı, isizniŋ küniŋe miŋ artar muŋı | îyi insan her gün yeni bir arzusuna nail olur; kötünün sıkıntısı ise, her gün bir kat artar. |
Kitâb Atı Yörügin Yeme Avuçğalıkın Ayur | Kitabın Adını, Mânasını Ve Kendisinin İhtiyarlığını Söyler |
Kitâb atı urdum kutadğu bilig, kutadsu okığlıka tutsu elig | Kitabın adını Kutadgu bilig koydum; okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin. |
Sözüm sözledim men bitidim bitig, sunup iki ajunnı tutğu elig | Ben sözümü söyledim ve kitabı yazdım; bu kitap — uzanıp, her iki dünyayı tutan bir eldir. |
Kişi iki ajunnı tutsa kutun, kutadmış bolur bu sözüm çın bütün | insan her iki dünyayı devletle elinde tutarsa, mes’ût olur; bu sözüm doğru ve dürüsttür. |
Bu kün toğdı ilig tedim söz başı, yörügin ayayın ey edgü kişi | Önce Kün-Toğdı hükümdardan bahsettim; ey iyi insan, bunu izah edeyim. |
Basa aydım emdi bu ay toldını, anıŋdın yaruyur ıduk kut küni | Sonra Ay-Toldı’dan söz açtım; mübarek saadet güneşi onunla parlar. |
Bu kün toğdı tegli törü ol köni, bu ay toldı tegli kut ol kör anı | Bu Kün-Toğdı dediğim doğrudan-doğruya kanundur; Ay-Toldı ise, saadettir. |
Basa aydım emdi kör ögdülmişig, ukuş atı ol bu bedütür kişig | Bundan sonra Öğdülmiş’i anlattım; o aklın adıdır ve insanı yükseltir. |
Anıŋda basası bu odğırmış ol, munı âkibet tep özüm yörmiş ol | Ondan sonrakisi Odgurmış’tır; onu ben akıbet olarak aldım. |
Bu tört neŋ öze sözledim men sözüg, okısa açılğay yitig kıl közüg | Ben sözü bu dört şey üzerine söyledim; okursan, anlaşılır; iyice dikkat et. |
Sevinçin yorığlı ay edgü yegit, sözümni yava kılma köŋlün eşit | Ey sevinç içinde ömür süren iyi genç, sözümü yabana atma, gönülden dinle. |
Katığlan yaŋılma könilik yolın, yegitlik yava kılma asğın alın | Gayret et, doğruluk yolundan şaşma; gençliği heder etme, ondan faydalanmasını bil. |
Küsüş tut yegitlik keçer sende terk, kaçar bu tiriglik neçe tutsa berk | Gençliği aziz tut, çabuk geçer; ne kadar sıkı muhafaza edersen-et, bir gün kaçar. |
Seniŋde bar erken yegitlik küçi, yava kılma tâat tapuğ kıl tuçı | Sende henüz gençlik kuvveti varken, bunu boşuna geçirme; dâima tâat ve ibâdet ile meşgul ol. |
Küsermen yegitlikke öknür özüm, ökünçüm asığ yok kesermen sözüm | Sonra gençliğin hasretini çeker ve peşiman olursun, amma son peşimanlık fayda vermez; sözüm bu kadar. |
Kimiŋ kırkta keçse tiriglik yılı, esenleşti erke yegitlik tili | – Kimin yaşı kırkı geçerse, gençlik insana:— “Allaha ısmarladık !” — der. |
Tegürdi maŋa elgin elig yaşım, kuğu kıldı kuzğun tüsi teg başım | Elli yaşım bana elini değdirdi; kuzgun tüyü gibi olan başımı kuğu tüyüne çevirdi. |
Okır emdi altmış maŋar kel teyü, busuğ bolmasa bardım emdi naru | Şimdi altmış :—”Bana gel!”— diye çağırıyor; ecel pususuna düşmezsem, şimdi oraya gideceğim. |
Kimiŋ yaşı altmış tüketse sakış, tatığ bardı andın yayı boldı kış | – Kimin yaşı altmışı doldurmuş ise, ondan- hayatın tadı gitmiş, onun yazı kışa dönmüştür. |
Otuz yığmışın yandru aldı elig, negü kılğay altmış tegürse elig | – Otuzun topladığını elli geri aldı, altmış elini değdirirse, ne yapacağım. |
Negü kıldım erki elig men saŋa, nelük türdüŋ emdi bu öç kek maŋa | Ey elli, ben sana ne yaptım sanki, neden bana şimdi böyle kin bağladın. |
Tatığ erdi barça yegitlik işim, ağu kıldı emdi maŋa yer aşım | Gençlikte her işim bir zevk idi; şimdi bana yediğim yemek zehir oldu. |
Bodum erdi ok teg köŋül erdi ya, köŋül kılğu ok teg bodum boldı ya | Vücûdum ok ve gönülüm yay gibi idi; şimdi vücûdum yay oldu, gönlümü ok yapmalıyım. |
Yegitlik negü yığdı erse maŋa, karılık kalıp aldı kelgey saŋa | Gençlik benim için ne topladı ise, ihtiyarlık gelip, onları aldı; o sana da gelecektir. |
Ayâ çezgüçi kel meni çezgüle, yıl ay tutğunı boldum emgek bile | Ey çergüçi, gel beni çergüle; eziyet içinde ayların ve yılların esiri oldum. |
Kişensiz külündi maŋumaz adak, tünerdi yarumaz körügli karak | Ayağım kösteksiz olduğu hâlde, Misiz düştü, adım atamıyor; gören göz-bebeğim karardı, parlamıyor. |
Tatığ bardı öçti kuruğsak otı, yıradı meniŋdin yegitlik atı | Zevk gitti, gönül âteşi söndü; gençlik adı artık benden uzaklaştı. |
Odunğıl ay kökçin ölümke anun, bu keçmiş künüŋke sığıt kıl ünün | Ey kır saçlı uyan, ölüme hazırlan; geçmiş günlerin için ağla ve sızla. |
Keçip bardı üd kün yavalık bile, bu kalmış künüŋ birle udrüŋ tile | Hayat boş yere geçti-gitti, bari bu kalan günlerini tövbe ve istiğfar ile geçir. |
Ay muŋsuz idim meŋü tutçı tirig, ölümke törüttüŋ bu sansız tirig | Ey ebedî, ölümsüz ve ihtiyacdan vareste olan rabbim, bu sayısız canlıları ölüm için yarattın. |
Tilermen seniŋdin duâm bu sözün, tirig tutğıl ança yaşım kıl uzun | Ben sana şimdi yalvarıyorum ve şunu diliyorum: beni bir parça daha yaşat, ömrümü uzat. |
Seniŋdin kolup küç bu söz başladım, tükel kılğuka küç sen ök bir idim | Senden kuvvet isteyerek, bu söze başladım; ey rabbim, bunu tamamlamak için, sen kuvvet ver. |
Tilim tınma öggil yaratığlını, yarağsıznı mendin yıratığlını | Ey dilim, durma, yaratana ve beni kötülüklerden uzak tutana hamd ve sena et. |
Üdürdi törütti yaruttı köŋül, köni yol öze tuttı köŋlüm amul | Seçti, yarattı ve gönülü aydınlattı; gönülümü iman içinde, doğru yol üzerinde tuttu. |
Karaŋkuda erdim yaruttı tünüm, tünerikte erdim toğurdı künüm | Karanlıkta idim, gecemi aydınlattı; zulmette idim, bana güneşi doğdurdu. |
Azıp yügrür erdim ayu berdi yol, küyer erdim otka küdezmese ol | Yolumu şaşırmış, koşuyordum, bana yol gösterdi; o korumasa idi, ateşte yanardım. |
Üdürdi adırdı kötürdi meni, azuklar yolındın kiterdi meni | O seçti, ayırdı, beni yükseltti; beni yolunu şaşırmışlar arasından uzaklaştırdı. |
Köŋülüg bezedi yarukluk bile, tilimni bezedi tanukluk bile | Gönülümü aydınlık ile süsledi; dilimi kelime-i şehâdet ile bezedi. |
Köŋül berdi köz hem ukuş ög bilig, aça berdi sözüm yorıttı tilig | Gönül, göz, akıl, zekâ ve bilgi verdi; dilimi açtı ve bana ifâde kudreti ihsan etti. |
Habib sever yolı meni yetteçi, ol ok savçı bolsu elig tuttaçı | Sevgili resulün yolu beni selâmete götürecektir; o resul bizzat bana şefaat etsin. |
Bu barça idim fazlı erdi kamuğ, ağırladı men teg tapuğsuz kuluğ | Bütün bunların hepsi rabbimin fazlı ve keremi idi; benim gibi âsî bir kula değer verdi. |
Munıŋ şükri emdi neteg öteyin, tirig bolsa özüm yılın hem ayın | Daha aylarca ve yıllarca yaşasam bile, bunun şükrünü bundan sonra nasıl öderim. |
İlâhi bilür sen bu âcizlıkım, saŋar ok açarmen muŋum hem takım | Ey rabbim, benim bu aczimi bilirsin; her sıkıntı ve müşkülümü ben sana açarım. |
Kılumaz ma şükrüŋ saŋa men ber e, meniŋdin şükür kıl saŋa sen sira | Bunlardan bir tekinin şükrünü bile ben sana edâ edemem; benim tarafımdan sen kendine kendin şükret; senin hikmetine akıl ermez. |
Köni yol öze tüz tuta ber meni, suçulma meniŋdin bu imân tonı | Beni doğru yol üzerinde doğruluğa sevk et; üzerimden bu imân libâsını çıkarma. |
Tenimdin çıkarda meniŋ bu cânım, şahâdet bile kesgil âhır tınım | Benim bu canım tenden çıkarken, son nefesimi kelime-i şehâdet ile al. |
Özüm kalsa yalŋuz kara yer katın, maŋar ıdğıl anda üküş rahmetin | Kara yer altında tek başıma kalınca, orada da sayısız rahmetini bana ulaştır. |
Tapuğsuz kuluŋmen yazukum üküş, özüŋ fazlı birle keçür ay küsüş | Ben âsî bir kulunum, günahım çoktur; ey aziz Tanrı, beni kendi fazlın ve keremin ile affet. |
Kamuğ mü’minig sen tüzü yarlıka, yarınkı bekâdın bu kün kıl likâ | Sen bütün müminlerin hepsine de mağfiret et; yarınki beka âleminden didârını bana bugün göster. |
Söz Başı Küntoğdı İlig Öze | Söz Başı Hükümdar Kün-Toğdı Hakkında |
Ukuş ötkünür kör bilig bildürür, yayığ dünyâ kılkın saŋa ukturur | Bak, akıl arzeder ve bilgi bildirir; dünyanın dönek huyunu sana anlatır. |
Bu irsel yayığ kılkı kurtğa ajun, kılınçı kız ol körse yaşı uzun | Bu koca-karı dünya vefasız ve dönek huyludur; edası kız gibi, bakarsan, yaşı büyüktür. |
Ara kılkı kız teg kılınçı silig, sevitür sunup tutsa bermez elig | Bâzan edası kız gibidir, tavrı güzeldir, kendisini sevdirir; fakat tutmak istedinmi, elini vermez. |
Seviglini sevmez keyik teg kaçar, kaçığlıka yapçur adakın kuçar | Seveni sevmez, ondan geyik gibi kaçar; kaçana yapışır, onun ayağına sarılır. |
Ara körse yügrür bezenip udu, ara körmedük teg kılur yer kodu | Bir bakarsın, süslenip kuşanarak, arkandan koşar; bir bakarsın, görmezlikten gelir, önüne bakar. |
Ara körse evrer yana terk yüzin, avağlar neçe tutsa bermez özin | Bir bakarsın, yine yüzünü çabucak çevirir, nazlanır; ne kadar yakalamak istersen, kendine el sürdürmez. |
Üküş beg karıttı karımaz özi, telim beg keçürdi kesilmez sözi | O çok beyleri ihtiyarlattı, kendisi ihtiyarlamaz; çok beyleri göçümü, hiç susmak bilmez. |
Beg erdi ajunda bügü bilge baş, bu beglik özele uzun boldı yaş | Bu dünyada bir bey vardı, hakîm ve bilgin bir baş idi; beylik içinde uzun bir ömür sürdü. |
Bu kün toğdı erdi atı belgülüg, ajunda çavıkmış kutı belgülüg | Bu bey Kün-Toğdı idi, adı bellidir; şöhreti dünyaya yayılmıştır, ilbâli malûmdur. |
Kılınçı köni erdi kılkı oŋay, tili çın bütün hem közi köŋli bay | Tabiatı dürüst, tavrı munis idi; sözü doğru, gözü ve gönülü zengin idi. |
Biliglig beg erdi ukuşluğ oduğ, isizke ot erdi yağıka yoduğ | O bilgili, akıllı ve uyanık bir bey idi; kötü için âteş ve düşman için bir âfet idi. |
Yana kür küvez erdi kılkı köni, küniŋe kötürdi bu kılkı anı | Aynı zamanda mehâbetli, yüreği pek ve dürüst tabiatlı idi; bu tavrı ve hareketi onu günden-güne yükseltti. |
Bu yaŋlığ beg erdi bu bilgi öze, tirildi yorıdı kılınçın tüze | O böyle bir bey idi; işini bu bilgisi ile düzenledi; dâima böyle hareket etti ve böyle yaşadı. |
Siyâset kılur erdi himmet bile, bu himmet yaraşur mürüvvet bile | Siyâset icra ederken, kendi şahsî meyillerini düşünmez idi; bu himmet insaniyet ile birlikte olursa, güzel olur. |
Muŋar meŋzetü keldi şâir sözi, okısa açılğay okığlı közi | Şâirin buna benzer bir sözü vardır; bunu kim okursa, gözü açılır. |
Kerek erke himmet mürüvvet teŋi, yavuz yunçığ andın yırasa öŋi | Kötü ve sefillerin yanından uzaklaşıp gitmesi için, insanda himmet ile mürüvvet denk olmalıdır. |
Kişilikke himmet mürüvvet kerek, kişi kadri himmet mürüvvet yaŋı | İnsan için himmet ve mürüvvet gerek; insanın kıymeti himmet ve mürüvvet ile ölçülür. |
Bu kün toğdı ilig bu kılkı bile, yarudı ajunka kün ay teg yala | Hükümdar Kün-Toğdı böylece bu tabiati ile, güneş ve ay gibi parlayarak, dünyayı aydınlattı. |
Ukuşluğ kim erse okıttı anı, biliglig kim erse bedütti anı | Akıllı kim varsa, onu yanına çağırttı; bilgili kim varsa, onu yükseltti. |
Yumıttı aŋar bek ajun üdrümi, ukuşluğ biliglig bodun ködrümi | Dünya seçkinleri ve halk arasındaki akıllı ve bilgili kimseler onun etrafını sardılar. |
Özi itti tüzdi kör el kün işi, takı ma tiler erdi üdrüm kişi | Böylece halkın işini kendisi düzenledi ve yoluna koydu; yine de etrafında seçkin insanlar ister idi ki, |
Öziŋe basut kılsa iş başlasa, özi tınsa ança ol iş işlese | Bunlar kendisine yardım etsinler ve işini görsünler; onlar çalışsınlar ve kendisi bir az istirahat etsin. |
Muŋadıp ayur bir kün oldrup özi, bedük iş bu beglik işi hem sözi | Bir gün yalnızca otururken, kederli-kederli şöyle der: bu beylik işi ve emir vermek meselesi büyük iştir. |
Baş ağrığ köp ol körse işi üküş, üküş işni süzgen ukuşluğ küsüş | Bakarsan, çok zahmetlidir ve bin bir türlü işi vardır; bütün bu işleri gören akıllı insan azizdir. |
Kılumaz özüm bu kamuğ el işin, maŋa er kerek ter bilir iş başın | Memleketin her işini kendim yapamam, yanımda bu işleri yapabilecek biri bulunmalıdır. |
Kerek ter maŋa emdi üdrüm kişi, ukuşluğ biliglig kişiler başı | Bana şimdi seçkin, akıllı, bilgili ve maharetli bir adam lâzımdır. |
Bağırsak bütün çın kılınçı köni, tili köŋli tüz bolsa bilse munı | O bana candan bağlı, emniyetli, doğru ve dürüst yaradılışlı, içi-dışı bir ve işten anlar bir kimse olmalıdır. |
Kılu berse erdi meniŋ işlerim, körü barsa erdi içim taşlarım | Memleketin iç ve dış işlerini takip hususunda bana’yardımda bulunmalıdır. |
Negü ter eşit bu sınamış kişi, başında keçürmiş yetürmiş yaşı | Tecrübeli, başından çok iş geçmiş ve yaşını-başını almış insan ne der, dinle. |
Basutçı kerek erke yarıçılar, ukuşluğ biliglig bügü elçiler | însana yardım eden ve destek olan akıllı, bilgili ve hakîm ıdâre adamları lâzımdır. |
Basutçı kerek barça işni bilir, bilip işlese er tilekke tegir | Bütün işleri bilir bir yardımcı lâzımdır; insan bilerek hareket ederse, dileğine erişir. |
Basutçı telim bolsa beg emgemez, işi barça itlür törü artamaz | Yardımcı çok olursa, bey zahmet çekmez; onun her işi yoluna girer ve nizam bozulmaz. |
Basutçı kerek barça işte bilin, bu beglik işiŋe takı köp kılın | Bil ki, her işte yardımcı gerektir; beylik işinde ise, kendine daha çok yardımcı edinmeğe bak. |
Basutçı tilep bulmadı kör ilig, tegürdi özi barça işke elig | Hükümdar yardımcı aradı, fakat bulamadı ve her işi kendisi bizzat ele almak mecburiyetinde kaldı. |
Tegir boldı künde kör emgek üküş, erej kolsa emgek tegir ol ülüş | O böylece her gün bir çok zahmete katlandı. Huzur arayan insan dâima zahmetle karşılaşır. |
Körü barsa yakşı ayur uş bu söz, sınap sözlegüçi ıduk kutluğ öz | Aziz ve mübarek bir insanın tecrübe ile söylediği şu söz, dikkat edilirse, çok yerindedir. |
Erej kolsa emgek tutaşı barır, sevinç kolsa kadğu tutaşı yorır | Huzur istersen, o zahmet ile birlikte gelir; sevinç istersen, o kaygı ile birlikte bulunur. |
Neçe er bedüse baş ağrığ bedür, neçe baş bedüse bedük börk kedür | İnsan ne kadar büyürse, baş-ağrısı da o kadar artar; başı ne kadar büyürse, o kadar büyük börk giyer. |
İlig köz kulak tuttı elde kamuğ, açıldı aŋar barça beklig kapuğ | Hükümdar bütün memlekete göz-kulak kesildi; ona bütün kilitli kapılar açıldı. |
Yarağsıznı boğdı eligde urup, isizig yırattı elindin sürüp | Uygunsuz hareket eden kimseleri, ellerini bağlayıp, susturdu; kötüleri memleketinden sürerek, uzaklaştırdı. |
Bu saklık bile kör elin başladı, kutı künde arttı örü yokladı | Bak, böyle tedbir ile memleketini idare etti; saadeti günden-güne arttı ve yükseldi. |
Kamuğ yerde erke bu saklık kerek, bu beglik işiŋe takı sak kerek | Her yerde insana böyle tedbir ve ihtiyat lâzımdır; beylik işinde ise, daha fazla dikkatli olmalıdır. |
Bu saklık oduğluk bu el işiŋe, tüzü asğı boldı uzun yaşıŋa | Devlet işindeki bu tedbir ve uyanıklık, devletin uzun müddet devamı için, dâima faydalı olmuştur. |
Muŋar meŋzeyü keldi şâir tili, bu şâir tili boldı sözke ulı | Buna benzer bir şâir sözü vardır; bu şâir sözü buna esas teşkil eder. |
Oduğluk bu saklıknı ögdi eren, osallık bile öldi er miŋ tümen | Uyanıklık ve ihtiyatı çok kimseler öğmüştür; ihmâl yüzünden yüz binlerce insan ölmüştür. |
Osal bolma saklan kamuğ işte sen, bu saklık bile iki ajun tilen | Gâfıl olma, her işte ihtiyatlı ol; her ıkı dünyayı bir tedbir ile dile. |
Kişi imini kör osallık kılur, yağı yetse öŋdün osallar ölür | Bak, kendisinden emin insan gaflete düşer; düşman saldırırsa, önce gafiller ölür. |
Negü ter eşit bu ajun tutmış er, tükel saklap ötrü yağığ utmış er | Dinle, her türlü tedbiri almış ve böylece düşmanını yenmiş olan dünya hâkimi ne der. |
İlig kolsa saklan ajunçı kişi, bu saklık erür hem şeriat işi | Ey hükümdar, memleket arzu edersen, ihtiyatlı ol; bu ihtiyat, aynı zamanda, şeriatin de emrettiği şeydir. |
Osal arsıkar kör osalın udır, osal bolma saklan ay kılkı kadır | Gafil adam gözünü kapar ve gafletle uyur; ey sert huylu insan, gafil olma, ihtiyatlı ol. |
İlig saklıkı kıldı elke asığ, bu asğı bile boldı elde tatığ | Hükümdarın ihtiyatlı olması memlekete fayda getirir; bu fayda ile memlekette huzur temin edilir. |
Elin itti tüzdi bayudı bodun, böri koy bile suvladı ol üdün | Böylece hükümdar memleketini düzenledi ve tanzim etti; halkı zenginleşti; o devirde kurt ile kuzu aynı yerden su içti. |
Sevigli sevinçin anı ögdiler, yağıları eştip boyun egdiler | Sevenler sevinçle onu öğdüler; düşmanları bunu duyarak, boyun eğdiler. |
Kayu sığnu keldi tiledi köşik, kayu keldi öpti eligke eşik | Kimi gelip, ona sığındı ve ondan himaye diledi; kimi gelip, onun eşiğini öptü. |
Negü ter eşit emdi köŋli oduğ, sözi kör çeçek teg tümen tü boduğ | Şimdi dinle, gönülü uyanık insan ne der; bak, onun sözü, çiçek gibi, binlerce renge bürünmüştür. |
Bu beglik uluğluk idi edgü neŋ, yorıkı köni erse ay kızğu eŋ | Ey yüzü sevinçle parlayan bahtiyar, insan dürüst hareket ederse, bu beylik ululuk çok iyi bir şeydir. |
İdi edgü beglik takı edgürek, törü ol anı tüz yorıtğu kerek | Beylik çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek lâzımdır. |
Ne kutluğ bolur öd bodunka küni, begi edgü bolsa yorısa köni | Bey ne kadar doğru olur ve iyi hareket ederse, halk için o kadar mes’ûd bir devir ve hayat başlar. |
Ne kutluğ kut ol erke edgü atı, bu edgü atı berdi meŋü kutı | iyi ad insan için ne kadar mübarek bir saadettir; onun bu iyi adı ve saadeti ebedî kaldı. |
Ne edgü bolur beg ol edgü kişi, kişilik bile itse el kün işi | Halkın işini insaniyet ile tanzim ederse, o iyi insan ne kadar mes’ûd bir bey olur. |
Tüzü elke tegdi elig edgüsi, ajunka yadıldı bu çavı küsi | Hükümdarın bu iyiliği bütün memlekete sirayet etti; onun nâm ve şöhreti dünyaya yayıldı. |
Duâ arttı elde kör edgü atı, bedüdi küniŋe atı hem kutı | Bak, memlekette ona duâ eden çoğaldı, iyi nâm kazandı; adı ve saadeti günden güne büyüdü. |
Ajun bodnı eştip anı ârzûlap, ava yığlu keldi aŋar öz ulap | Dünya halkı bunu duyunca, onu arzuladı ve ona yakınlık göstererek, etrafına üşüştü ve toplandı. |
Ajunka badı kör tükel kut kurı, kozı birle katlıp yorıdı böri | Bak, dünyaya tam bir saadet kuşağı bağladı; kurt ile kuzu bir arada yaşadı. |
Söz Başı Küntoğdı İlig Öze | Söz Başı Hükümdar Kün-Toğdı Hakkında |
Ukuş ötkünür kör bilig bildürür, yayığ dünyâ kılkın saŋa ukturur | Bak, akıl arzeder ve bilgi bildirir; dünyanın dönek huyunu sana anlatır. |
Bu irsel yayığ kılkı kurtğa ajun, kılınçı kız ol körse yaşı uzun | Bu koca-karı dünya vefasız ve dönek huyludur; edası kız gibi, bakarsan, yaşı büyüktür. |
Ara kılkı kız teg kılınçı silig, sevitür sunup tutsa bermez elig | Bâzan edası kız gibidir, tavrı güzeldir, kendisini sevdirir; fakat tutmak istedinmi, elini vermez. |
Seviglini sevmez keyik teg kaçar, kaçığlıka yapçur adakın kuçar | Seveni sevmez, ondan geyik gibi kaçar; kaçana yapışır, onun ayağına sarılır. |
Ara körse yügrür bezenip udu, ara körmedük teg kılur yer kodu | Bir bakarsın, süslenip kuşanarak, arkandan koşar; bir bakarsın, görmezlikten gelir, önüne bakar. |
Ara körse evrer yana terk yüzin, avağlar neçe tutsa bermez özin | Bir bakarsın, yine yüzünü çabucak çevirir, nazlanır; ne kadar yakalamak istersen, kendine el sürdürmez. |
Üküş beg karıttı karımaz özi, telim beg keçürdi kesilmez sözi | O çok beyleri ihtiyarlattı, kendisi ihtiyarlamaz; çok beyleri göçümü, hiç susmak bilmez. |
Beg erdi ajunda bügü bilge baş, bu beglik özele uzun boldı yaş | Bu dünyada bir bey vardı, hakîm ve bilgin bir baş idi; beylik içinde uzun bir ömür sürdü. |
Bu kün toğdı erdi atı belgülüg, ajunda çavıkmış kutı belgülüg | Bu bey Kün-Toğdı idi, adı bellidir; şöhreti dünyaya yayılmıştır, ilbâli malûmdur. |
Kılınçı köni erdi kılkı oŋay, tili çın bütün hem közi köŋli bay | Tabiatı dürüst, tavrı munis idi; sözü doğru, gözü ve gönülü zengin idi. |
Biliglig beg erdi ukuşluğ oduğ, isizke ot erdi yağıka yoduğ | O bilgili, akıllı ve uyanık bir bey idi; kötü için âteş ve düşman için bir âfet idi. |
Yana kür küvez erdi kılkı köni, küniŋe kötürdi bu kılkı anı | Aynı zamanda mehâbetli, yüreği pek ve dürüst tabiatlı idi; bu tavrı ve hareketi onu günden-güne yükseltti. |
Bu yaŋlığ beg erdi bu bilgi öze, tirildi yorıdı kılınçın tüze | O böyle bir bey idi; işini bu bilgisi ile düzenledi; dâima böyle hareket etti ve böyle yaşadı. |
Siyâset kılur erdi himmet bile, bu himmet yaraşur mürüvvet bile | Siyâset icra ederken, kendi şahsî meyillerini düşünmez idi; bu himmet insaniyet ile birlikte olursa, güzel olur. |
Muŋar meŋzetü keldi şâir sözi, okısa açılğay okığlı közi | Şâirin buna benzer bir sözü vardır; bunu kim okursa, gözü açılır. |
Kerek erke himmet mürüvvet teŋi, yavuz yunçığ andın yırasa öŋi | Kötü ve sefillerin yanından uzaklaşıp gitmesi için, insanda himmet ile mürüvvet denk olmalıdır. |
Kişilikke himmet mürüvvet kerek, kişi kadri himmet mürüvvet yaŋı | İnsan için himmet ve mürüvvet gerek; insanın kıymeti himmet ve mürüvvet ile ölçülür. |
Bu kün toğdı ilig bu kılkı bile, yarudı ajunka kün ay teg yala | Hükümdar Kün-Toğdı böylece bu tabiati ile, güneş ve ay gibi parlayarak, dünyayı aydınlattı. |
Ukuşluğ kim erse okıttı anı, biliglig kim erse bedütti anı | Akıllı kim varsa, onu yanına çağırttı; bilgili kim varsa, onu yükseltti. |
Yumıttı aŋar bek ajun üdrümi, ukuşluğ biliglig bodun ködrümi | Dünya seçkinleri ve halk arasındaki akıllı ve bilgili kimseler onun etrafını sardılar. |
Özi itti tüzdi kör el kün işi, takı ma tiler erdi üdrüm kişi | Böylece halkın işini kendisi düzenledi ve yoluna koydu; yine de etrafında seçkin insanlar ister idi ki, |
Öziŋe basut kılsa iş başlasa, özi tınsa ança ol iş işlese | Bunlar kendisine yardım etsinler ve işini görsünler; onlar çalışsınlar ve kendisi bir az istirahat etsin. |
Muŋadıp ayur bir kün oldrup özi, bedük iş bu beglik işi hem sözi | Bir gün yalnızca otururken, kederli-kederli şöyle der: bu beylik işi ve emir vermek meselesi büyük iştir. |
Baş ağrığ köp ol körse işi üküş, üküş işni süzgen ukuşluğ küsüş | Bakarsan, çok zahmetlidir ve bin bir türlü işi vardır; bütün bu işleri gören akıllı insan azizdir. |
Kılumaz özüm bu kamuğ el işin, maŋa er kerek ter bilir iş başın | Memleketin her işini kendim yapamam, yanımda bu işleri yapabilecek biri bulunmalıdır. |
Kerek ter maŋa emdi üdrüm kişi, ukuşluğ biliglig kişiler başı | Bana şimdi seçkin, akıllı, bilgili ve maharetli bir adam lâzımdır. |
Bağırsak bütün çın kılınçı köni, tili köŋli tüz bolsa bilse munı | O bana candan bağlı, emniyetli, doğru ve dürüst yaradılışlı, içi-dışı bir ve işten anlar bir kimse olmalıdır. |
Kılu berse erdi meniŋ işlerim, körü barsa erdi içim taşlarım | Memleketin iç ve dış işlerini takip hususunda bana’yardımda bulunmalıdır. |
Negü ter eşit bu sınamış kişi, başında keçürmiş yetürmiş yaşı | Tecrübeli, başından çok iş geçmiş ve yaşını-başını almış insan ne der, dinle. |
Basutçı kerek erke yarıçılar, ukuşluğ biliglig bügü elçiler | însana yardım eden ve destek olan akıllı, bilgili ve hakîm ıdâre adamları lâzımdır. |
Basutçı kerek barça işni bilir, bilip işlese er tilekke tegir | Bütün işleri bilir bir yardımcı lâzımdır; insan bilerek hareket ederse, dileğine erişir. |
Basutçı telim bolsa beg emgemez, işi barça itlür törü artamaz | Yardımcı çok olursa, bey zahmet çekmez; onun her işi yoluna girer ve nizam bozulmaz. |
Basutçı kerek barça işte bilin, bu beglik işiŋe takı köp kılın | Bil ki, her işte yardımcı gerektir; beylik işinde ise, kendine daha çok yardımcı edinmeğe bak. |
Basutçı tilep bulmadı kör ilig, tegürdi özi barça işke elig | Hükümdar yardımcı aradı, fakat bulamadı ve her işi kendisi bizzat ele almak mecburiyetinde kaldı. |
Tegir boldı künde kör emgek üküş, erej kolsa emgek tegir ol ülüş | O böylece her gün bir çok zahmete katlandı. Huzur arayan insan dâima zahmetle karşılaşır. |
Körü barsa yakşı ayur uş bu söz, sınap sözlegüçi ıduk kutluğ öz | Aziz ve mübarek bir insanın tecrübe ile söylediği şu söz, dikkat edilirse, çok yerindedir. |
Erej kolsa emgek tutaşı barır, sevinç kolsa kadğu tutaşı yorır | Huzur istersen, o zahmet ile birlikte gelir; sevinç istersen, o kaygı ile birlikte bulunur. |
Neçe er bedüse baş ağrığ bedür, neçe baş bedüse bedük börk kedür | İnsan ne kadar büyürse, baş-ağrısı da o kadar artar; başı ne kadar büyürse, o kadar büyük börk giyer. |
İlig köz kulak tuttı elde kamuğ, açıldı aŋar barça beklig kapuğ | Hükümdar bütün memlekete göz-kulak kesildi; ona bütün kilitli kapılar açıldı. |
Yarağsıznı boğdı eligde urup, isizig yırattı elindin sürüp | Uygunsuz hareket eden kimseleri, ellerini bağlayıp, susturdu; kötüleri memleketinden sürerek, uzaklaştırdı. |
Bu saklık bile kör elin başladı, kutı künde arttı örü yokladı | Bak, böyle tedbir ile memleketini idare etti; saadeti günden-güne arttı ve yükseldi. |
Kamuğ yerde erke bu saklık kerek, bu beglik işiŋe takı sak kerek | Her yerde insana böyle tedbir ve ihtiyat lâzımdır; beylik işinde ise, daha fazla dikkatli olmalıdır. |
Bu saklık oduğluk bu el işiŋe, tüzü asğı boldı uzun yaşıŋa | Devlet işindeki bu tedbir ve uyanıklık, devletin uzun müddet devamı için, dâima faydalı olmuştur. |
Muŋar meŋzeyü keldi şâir tili, bu şâir tili boldı sözke ulı | Buna benzer bir şâir sözü vardır; bu şâir sözü buna esas teşkil eder. |
Oduğluk bu saklıknı ögdi eren, osallık bile öldi er miŋ tümen | Uyanıklık ve ihtiyatı çok kimseler öğmüştür; ihmâl yüzünden yüz binlerce insan ölmüştür. |
Osal bolma saklan kamuğ işte sen, bu saklık bile iki ajun tilen | Gâfıl olma, her işte ihtiyatlı ol; her ıkı dünyayı bir tedbir ile dile. |
Kişi imini kör osallık kılur, yağı yetse öŋdün osallar ölür | Bak, kendisinden emin insan gaflete düşer; düşman saldırırsa, önce gafiller ölür. |
Negü ter eşit bu ajun tutmış er, tükel saklap ötrü yağığ utmış er | Dinle, her türlü tedbiri almış ve böylece düşmanını yenmiş olan dünya hâkimi ne der. |
İlig kolsa saklan ajunçı kişi, bu saklık erür hem şeriat işi | Ey hükümdar, memleket arzu edersen, ihtiyatlı ol; bu ihtiyat, aynı zamanda, şeriatin de emrettiği şeydir. |
Osal arsıkar kör osalın udır, osal bolma saklan ay kılkı kadır | Gafil adam gözünü kapar ve gafletle uyur; ey sert huylu insan, gafil olma, ihtiyatlı ol. |
İlig saklıkı kıldı elke asığ, bu asğı bile boldı elde tatığ | Hükümdarın ihtiyatlı olması memlekete fayda getirir; bu fayda ile memlekette huzur temin edilir. |
Elin itti tüzdi bayudı bodun, böri koy bile suvladı ol üdün | Böylece hükümdar memleketini düzenledi ve tanzim etti; halkı zenginleşti; o devirde kurt ile kuzu aynı yerden su içti. |
Sevigli sevinçin anı ögdiler, yağıları eştip boyun egdiler | Sevenler sevinçle onu öğdüler; düşmanları bunu duyarak, boyun eğdiler. |
Kayu sığnu keldi tiledi köşik, kayu keldi öpti eligke eşik | Kimi gelip, ona sığındı ve ondan himaye diledi; kimi gelip, onun eşiğini öptü. |
Negü ter eşit emdi köŋli oduğ, sözi kör çeçek teg tümen tü boduğ | Şimdi dinle, gönülü uyanık insan ne der; bak, onun sözü, çiçek gibi, binlerce renge bürünmüştür. |
Bu beglik uluğluk idi edgü neŋ, yorıkı köni erse ay kızğu eŋ | Ey yüzü sevinçle parlayan bahtiyar, insan dürüst hareket ederse, bu beylik ululuk çok iyi bir şeydir. |
İdi edgü beglik takı edgürek, törü ol anı tüz yorıtğu kerek | Beylik çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek lâzımdır. |
Ne kutluğ bolur öd bodunka küni, begi edgü bolsa yorısa köni | Bey ne kadar doğru olur ve iyi hareket ederse, halk için o kadar mes’ûd bir devir ve hayat başlar. |
Ne kutluğ kut ol erke edgü atı, bu edgü atı berdi meŋü kutı | iyi ad insan için ne kadar mübarek bir saadettir; onun bu iyi adı ve saadeti ebedî kaldı. |
Ne edgü bolur beg ol edgü kişi, kişilik bile itse el kün işi | Halkın işini insaniyet ile tanzim ederse, o iyi insan ne kadar mes’ûd bir bey olur. |
Tüzü elke tegdi elig edgüsi, ajunka yadıldı bu çavı küsi | Hükümdarın bu iyiliği bütün memlekete sirayet etti; onun nâm ve şöhreti dünyaya yayıldı. |
Duâ arttı elde kör edgü atı, bedüdi küniŋe atı hem kutı | Bak, memlekette ona duâ eden çoğaldı, iyi nâm kazandı; adı ve saadeti günden güne büyüdü. |
Ajun bodnı eştip anı ârzûlap, ava yığlu keldi aŋar öz ulap | Dünya halkı bunu duyunca, onu arzuladı ve ona yakınlık göstererek, etrafına üşüştü ve toplandı. |
Ajunka badı kör tükel kut kurı, kozı birle katlıp yorıdı böri | Bak, dünyaya tam bir saadet kuşağı bağladı; kurt ile kuzu bir arada yaşadı. |
Aytoldı Küntoğdı İlig Tapuğıŋa Kelmişin Ayur | Ay-Toldı’nın Hükümdar Kün-Toğdı Hizmetine Geldiğini Söyler |
Bir ay toldı atlığ er erdi tetig, eşitti bu çavığ itindi itig | Ay-Toldı adında zeki bir adam vardı; ki hükümdarın bu şöhretini işitti ve ona gitmek üzere hazırlıklarını yaptı. |
Yegit erdi oğlan kılınçı amul, ukuşluğ biliglig hem öglüg köŋül | Sakin tabiatli, akıllı, bilgili, zeki ve iyi gönüllü genç bir delikanlı idi. |
Yüzi körklüg erdi körüp köz kamar, sözi yumşak erdi tili tuz tamar | Yüzü, bakınca, göz kamaştıracak kadar güzel idi; sözü sert değildi, fakat doğru söylerdi. |
Kamuğ törlüg erdem tükel ögrenip, yorır erdi erdem eligke alıp | Her türlü fazileti tam olarak öğrenmiş idi; hiç bir zaman fazileti elden bırakmazdı. |
Öziŋe bakıp aydı men me bu kün, tümen erdemim birle elde burun | Bir gün kendisine bakarak, şöyle dedi:—Ben de bugün, sayısız faziletlerim ile, memlekette ileri gelenlerdenim. |
Negüke yorırmen bu yerde kuruğ, iligke barayın kılayın tapuğ | Burada niçin boşuna vakit geçiriyorum; hükümdarın yanına gideyim ve onun hizmetine gireyim. |
İligke tusulsun bu erdemlerim, açınsun meniŋ kitsü emgeklerim | Hükümdara bu faziletlerimin faydası dokunsun; o bana ihsanda bulunsun, benim de üzüntülerim sona ersin. |
Ukuşluğ biliglig beg ermiş amul, tiler ermiş erdem idilerin ol | O akıllı, bilgili, yumuşak huylu bir bey imiş ve faziletli insanları ararmış. |
Ukuş kadrini hem ukuşluğ bilir, bilig satsa bilge biliglig alır | Aklın kıymetini yine akıllı bilir; âlimin sattığı bilgiyi de bilgili alır. |
Sözin aydı şâir muŋar meŋzetü, tili lafz birle aŋar yaŋzatu | Şâirin söylemiş olduğu şu söz de bu mealdedir ve aynı fikri ifâde eder: |
Bilig kıymetini biliglig bilir, ukuşka ağırlık biligdin kelir | Bilginin kıymetini bilgili bilir, akıla hürmet bilgiden gelir. |
Negü bilge telve bilig kadrini, bilig kayda bulsa biliglig alır | Bilginin kıymetini deli nereden bilecek; bilgiyi, nerede bulursa, bilgili alır. |
Bu ay toldı itti kör at ton tolum, ayur köndüreyin tapuğka yolum | Bu Ay-Toldı böylece atını, esvabını ve silâhını hazırladı : — Onun hizmetine doğru yola çıkayım— dedi. |
Öziŋe kerekin itindi itig, eligke yüz urdı bu bilge tetig | Bu âlim ve zeki insan lüzumlu hazırlıklarını tamamladı ve hükümdara doğru yöneldi. |
Yana aydı mundın barurmen turup, ilig tapğıŋa bu özüm yüz urup | Bir de düşündü : — Hükümdarın hizmerine girmek üzere buradan kalkıp, gidiyorum. |
Ğariblık yerinde kerek bolğa neŋ, bu elgim tarusa sarığ kılğa eŋ | Gurbet elde insana mal lâzım olur; elim daralırsa, bu benim yüzümü sarartır. |
İdi ked katığ bu ğariblık işi, ğariblıkta yaŋlur talu er başı | Bu gurbet hâli insana çok ağır gelir, gurbette çok meziyetli insanlar dahi ne yapacaklarını şaşırırlar. |
Seziksiz kerek bolğa altun kümüş, özüm işleteyin tesemen üküş | Kendime bir muhit edinebilmem için, bana, şüphesiz, çok altın ve gümüş lâzım olacak. |
Negü ter eşit emdi bilgi teŋiz, sözin yaŋzatur körse kızğu meŋiz | Dinle, şimdi bilgisi deryalar gibi derin olan ne der; dikkat edersen, hayatından memnun insan bu sözü buna benzetir. |
Kim erse tapuğka kireyin tese, iki neŋ kerek bil söz aydım kese | Hizmete girmek isteyen kimse için, hiç şüphesiz, şu iki şey elzemdir. |
Tiriglik kerek bir tuçı igsizin, tapınsa kıyıksız yarutsa yüzin | Doğruluk ile hizmet edip, yüzünü ağartmak için, insana lâzım olan şeylerden biri, hastalıksız geçen hayattır. |
Takı bir sav altun kerek ay tetig, anı işletip etse özke itig | Ey zeki insan, bunlardan biri de, yerinde kullanmak ve sarfetmek için elde bulunması icap eden som altındır. |
Anıŋda basala yarar bu tapuğ, munı bilse bolmaz bu beklig kapuğ | Hizmet ancak o zaman bir işe yarar t insan bunu bilirse, bu kapı ona kilitli kalmaz. |
Kötürdi sav altun kümüş neŋ tavar, ayur öz muŋadsa maŋa bu yarar | Ay-Toldı : — Başım darda kalırsa, bana lâzım olur — diye, yanına som altın; gümüş, eşya ve mal aldı. |
Evindin turup çıktı keldi berü, bir ança yorıyu bir ança turu | Kalkıp, evinden çıktı; kâh yürüyüp, kâh konaklayarak, yoluna devam etti. |
Kelip tegdi iligturur orduka, ögi köŋli kolmış tilek ârzûka | Nihayet hükümdarın bulunduğu şehre vâsıl oldu, can ve gönülden istediği arzusuna kavuştu. |
Kirip kend içinde tiledi tüşün, tüşün bulmadı kör tarudı ajun | Şehrin içine girip, inecek bir yer aradı; arayıp-bulamaytnca da dünya ona dar geldi. |
Muŋadtı muyanlıkta tüşti barıp, keçe yattı anda tünedi serip | Canı sıkıldı; nihayet gidip, bir imarethaneye indi ve orada yatarak, sabırla geceyi geçirdi. |
Negü ter eşitgil ukuşluk bilip, saŋa sözledi söz biligdin alıp | Dinle, şimdi akıllı ne der; bu sözü sana bilerek ve bilgiden elde ederek söylemiştir. |
İdi ters bolur kör bilişmez kişi, kalın yat ara kirse yalŋuz başı | Yalnız başına yabancı bir kalabalık arasına giren ve tanıdığı olmayan insanın hâli çok fena olur. |
İdi sarp bolur bu yaŋı kelgüçi, bilişi yok erse muŋadsa tuçı | Tanıdığı olmayan kimse, yabancı bir yerde dâima can sıkıntısı içinde kalır ve çok güç bir duruma düşer. |
Bilişmez kişiler karağu sanı, karağu yorık yazsa sökme anı | Tanıdığı olmayan insan kör gibidir; kör yolunu şaşırırsa, onu ayıplama. |
Kişi kirmedük ilke kirse kalı, kelin teg bolur er ağın teg tili | însan bilmediği bir memlekete girince, gelin gibi olur ve dili tutulur. |
Yatığ yarlıkağıl içür ber yegü, ümeg edgü tutğıl ay bilge bügü | Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim hakîm, misafire iyi muamele et. |
Yatığ edgü tutsa yarur er közi, ümeg edgü tutsa yadıldı sözi | Yabancıya karşı iyi davranan kimsenin yüzü güler; misafire iyi muamele edenin şöhreti yayılır. |
Kişike kerek tegme yerde biliş, biliş birle itlür kamuğ törlüg iş | insana her yerde tanıdık lâzımdır; her türlü iş tanıdık vâsıtası ile yoluna girer. |
Bu ay toldı ança yorıdı bu yaŋ, ğariblık sakınçı sarığ kıldı eŋ | Ay-Toldı bir müddet böyle vakit geçirdi; gariplik içinde düşünedüşüne yüzü sarardı. |
Bilişti yeme ol kişiler bile, otağ tuttı özke yarudı küle | O da nihayet bâzı kimseler ile tanıştı; kendisine bir oda tuttu ve yüzü gülmeğe başladı. |
Yeme tuttı iş tuş yakın kıldı öz, uluğka kiçigke açuk tuttı yüz | Eş, dost edindi, onlara yaklaştı; büyüğe ve küçüğe güler yüz gösterdi. |
Bu ay toldı özke kör itti işig, adaş tutdı anda bir atlığ kişig | Ay-Toldı bir gün ileri-gelen biri ile ahbap oldu; onu dost edindi ve işlerini o na danıştı. |
Adaş tuttı ay toldı edgü kişi, küsemiş atı erdi edgü işi | Ay-Toldı’nın bu dostunun adı Küsemiş idi; insanlara iyilik etmeği kendisine iş edinmişti. |
Aŋar açtı ay toldı köŋli sözi, ne ermiş tileki kim ermiş özi | Ay-Toldı ona sırrını açtı, kendisinin kim ve dileğinin ne olduğunu söyledi. |
Yerindin bu elke nelük kelmişin, ayu berdi barça özi bilmişin | Memleketinden kalkıp, buraya niçin geldiğini, kendisinin neler bildiğini, hepsini ona anlattı. |
İligke yakın hâs hâcib erdi bir, atı ersig ilig bile sözke sır | Hükümdara yakın bir has hâcib var idi; çok merd bir insandı ve hükümdarın mahrem-i esrarı idi. |
Küsemiş aŋar bardı bir kün turup, sözin sözledi sözke ul tüp urup | Küsemiş bir gün kalkıp, ona gitti ve münâsip bir giriş yaparak, meseleden bahsetti. |
Ayıttı bu hâcib sözin yetrürek, tileki ne ermiş takı bütrürek | Bu hâcib onun sözünü dikkatle dinledi ve ahbabının ne istediğini iyice soruşturdu. |
Küsemiş ayu berdi barça sözin, ne erdi tileki kim ermiş özin | Küsemiş onun bütün söylediklerini, dileğinin ne ve kendisinin kim olduğunu bir-bir anlattı. |
Hacib cevabı Küsemişke | HÂCİBİN KÜSEMİŞ’E CEVABI |
Hâcib aydı aşnu maŋa kelsüni, köreyin anı men meni körsüni | Hâcib:—Önce o bana gelsin; ben onu bir göreyim, o da beni görsün — dedi. |
Yana ukturayın iligke bu söz, kayu kün körüŋü kaçan kelgü öz | Sonra ben bu meseleyi hükümdara arzedeyim; ne vakit geleceği ve hangi gün huzura çıkacağı tâyin edilsin. |
Küsemiş sözi Aytoldıka | KÜSEMİŞ’İN AY-TOLDI’YA SÖZÜ |
Küsemiş turup çıktı andın yana, kelip aydı ay toldı tuğdı küne | Küsemiş oradan kalkıp, dışarı çıktı ve gelip. : —Ey Ay-Toldı, sana gün doğdu — dedi — |
Yorı bar biliş emdi hâcib bile, tilekiŋ negü erse andın tile | Sen şimdi hâcibin yanına gidip, onunla tanış, dileğin ne ise, kendisinden iste. |
Seni körsü bilsü eşitsü sözüŋ, tilekiŋ ne erse tilin ay özüŋ | Seni görsün, tanısın, sözünü dinlesin; ne istediğini sen ona kendin bildir. |
Aŋar sözledim men sözüŋni neçe, takı mende yegrek sen ayğıl aça | Her ne kadar ben ona senin söylediklerini anlattım ise de, kendin bunu benden daha iyi izah eder ve anlatırsın. |
İdi yakşı aymış tili köŋli tüz, körü barsa yetrü köni ök bu söz | Içi-dışı bir olan insan çok yerinde söylemiş; iyice dikkat edilirse, bu söz pek doğrudur; |
Kişi sözler ök kör kişiniŋ sözi, kişide bağırsak öz işke özi | Bir kimsenin arzusunu anlatmağa bir başkası da tavassut edebilir, fakat insanın kendisi kendi işine başkasından daha yakındır. |
Neçe ked kişi bolsa özke yakın, özinde bağırsak bolurmu sakın | Ne kadar iyi ve yakın bir insan olursa-olsun, düşün, insana başkası kendisinden daha candan olabilir mi. |
Bağırsak tilese özüŋke özüŋ, özüŋde bağırsak yok ol kes sözüŋ | Eğer kendine candan bağlı birini arıyorsan, sözün kısası, kendinden daha candan birini bulamazsın. |
Tonın kedti ay toldı turdı örü, küsemiş bile çıktı bardı naru | Ay-Toldı yerinden kalktı ve elbisesini giydi; çıkıp, Küsemiş ile birlikte oraya gitti. |
Kapuğka tegip tüşti kirdi yorıp, körü aldı hâcib kişisi kelip | Kapıya gelip, attan indiler ve yürüyerek, içeri girdiler; hâcibin adamı gelip, onları karşıladı. |
Küsemış kirip tuştı yandru çıkıp, alıp kirdi hâcib taparu okıp | Küsemiş içeri girip, hâcib ile görüştü; sonra çıkıp, onu alarak, hâcıbin yanına götürdü. |
Körü aldı hâcib orun berdi tör, isig sözledi söz tilin yakşı kör | Hâcib karşıladı ve baş-köşede ona yer gösterdi; güzel ve samimî sözler söyledi. |
Hacib suali Aytoldıka | HÂCİBİN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Ayıttı hâcib emdi köŋlüŋ neteg, kelip kayda tüştüŋ ne ornuŋ neteg | Hâcib sordu : — Nasılsın, gönlün hoş mu; burada nereye indin, yerin nasıl? |
Bilişiŋ ne barmu adaş ya kadaş, körügli ne barmu yegü içgü aş | Akraban, dostun veya tanıdığın var mı; yiyeceğin, içeceğin ve bakanın varmı? |
Yana ma ayıttı tilekiŋ ne ol, negü iş kılur sen kerekiŋ ne ol | Yine tekrar sordu : — Dileğin nedir; ne iş yaparsın, bir şeye ihtiyâcın varmı ? |
Aytoldı cevabı Hacibka | AY-TOLDI’NIN HÂCİBE CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay hâcib kutı, eşittim bu kün toğdı ilig atı | Ay-Toldı cevap verdi:-— Ey devletli hâcip, ben bu hükümdar Kün-Toğdı’nın adını duydum. |
Eşittim yıraktın anıŋ çavını, biligin ukuşın silig savını | Uzaktan onun şöhretini, bilgisini, aklını ve mülayim sözler ile gönül aldığını işittim. |
Özüm ârzûladı anıŋ tapğıŋa, tapınğalı keldim anıŋ kapğıŋa | Ona hizmet etmeği arzuladım, kapısında hizmet için buraya geldim. |
Tilek bu iligke tapınsa özüm, yarağ körse hâcib ötünse sözüm | Dileğim hükümdara hizmet etmektir; hâcib münâsip görürse, sözlerimin hükümdara arzedilmesini rica ederim. |
Körüp sevdi hâcib bu ay toldını, tilinde yorıttı kamuğ ögdini | Hâcib bu Ay-Toldı’yi gördü ve sevdi; onu çok medih ve sena etti. |
Yüzi körki kılkı kılınçı özi, kamuğ yakşı kördi tili uz sözi | Yüzünü, kıyafetini, tavır ve hareketini, şahsını, sözünü, konuşmasını, hepsini iyi ve güzel buldu. |
İdi sevdi köŋlün anı tapladı, ilig tapğıŋa bu yarağay tedi | Onu çok ve gönülden sevdi, Leğendi; onu hükümdarın hizmetine lâyık gördü. |
Negü ter eşitgil sevitmiş kişi, sevitse kişi kör mün erdem başı | Dinle, kendisini sevdiren insan ne der; insan kendisini sevdirirse, onun kusuru en büyük fazilet telâkki edilir. |
Kimi sevse aybı kör erdem bolur, kimi sevmese erdem öktem bolur | insan kimi severse, onun kusuru fazilet olur; kimi sevmezse, onun fazileti kusur görünür. |
Bu sözke tanukı munu keldi söz, okığıl munı sen ayâ edgü öz | Şu söz buna şahit olarak gelmiştir; ey iyi insan, sen bunu oku. |
Köŋül kimni sevse mün erdem bolur, kamuğ tetrüsi oŋ kokuzı tolur | Gönül kimi severse, onun kusuru fazilet olur; bütün ters işleri doğru ve eksikleri tam görünür. |
Köŋül kimni sevse kamuğı sevüg, körür közke ursa körünmez bolur | Gönül kimi severse, onun her şeyi sevimli olur; gören göze vursa, o bile kötü görülmez. |
Hacib cevabı Aytoldıka | HÂCİBİN AY-TOLDI’YA CEVABI |
Yanut berdi hâcib kör ay toldıka, ayur emdi ivme maŋa tur baka | Hâcip Ay-Toldı’ya cevap verdi ve dedi:—Şimdi acele etme, bu işi bana bırak. |
Men aşnu ayayın iligke sözüŋ, ne ermiş tilekiŋ kim ermiş özüŋ | Ben önce senin sözünü, dileğinin ne olduğunu, kim olduğunu hükümdara arzedeyim. |
Seni bilsü ötrü yüzüŋ körsüni, uçuz tutmasunı ağır tutsunı | Seni tanısın, bir de yüzünü görsün ve sana lâyık olduğun kıymeti versin. |
Saŋa men kerekiŋ baka turğamen, kamuğ işleriŋni seve kılğamen | Senin için gerekli olan şeyleri ben takip edeceğim ve bütün işlerini severek yapacağım. |
Üküş edgü sözler tilin sözledi, işiŋ itgemen tep katığ kur badı | Pek çok iyi sözler söyledi ve : — işini yapacağım — diye kat’î söz verdi. |
Bu yaŋlığ bolur bu kişi edgüsi, kişi edgüsi ol bodun yüdgüsi | insanların iyisi böyle olur; halkın yükünü hafifleten kimse insanların iyisidir. |
Negü ter eşitgil bodun başlar er, kamuğ işni yetrü körüp işler er | Dinle, halkı idare eden ve her işi iyice araştırdıktan sonra yapan insan ne der. |
Kimiŋ devleti baş kötürse örü, kamuğ edgü kılğu bodunka törü | Halkın içinde yükselip, ikbâle eren insan halka hep iyi kanunlar tatbik etmelidir. |
Kimiŋ elgi bolsa bodunka uzun, silig bolğu kılkı kılınçı tüzün | Kim halka hâkim olursa, onun tabiati yumuşak, tavır ve hareketi asîlâne olmalıdır. |
Yorık bolsa kimiŋ bodunka sözi, süçig tutğu til söz me kodkı özi | Halk içinde kim nüfuz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevâzû göstermelidir. |
Yayığ ol bu devlet eter hem buzar, ne irselturur terk irikse tezer | Bu devlet dönektir, hem yapar, hem bozar; o kararsızdır da; bıkarsa, çabuk kaçar. |
Bu kutka ınanma usa edgü kıl, bu kün munda erse yarın anda bil | Bu ikbâle inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki, ikbâl bugün sende ise, yarın başkasındadır. |
Bu kutka küvenme ay kut bulğuçı, keligliturur kut yana barğuçı | Ey ikbâl bulan, bu ikbâle güvenme; gelen ikbâl, bir gün olur, gider. |
Ay devlet idisi bu devlet bile, turayın tese tur sen edgü tile | Ey devlet sahibi, sen İkbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et. |
Saŋa tegse beglik uluğluk ok a, kiçiglik anuk tut özüŋ bolğuka | Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalının ağarması için, kendini küçük tut ve mütevâzi ol. |
Yana aydı hâcib sen emdi yorı, sevinçin tirilgil badıŋ kut kurı | Hâcib sözüne şöyle devam etti: — Sen imdi gönlünü hoş tut, artık devlet kuşağını kuşandın. |
Sen az ivme işler üdiŋe tutuğ, üdi kelse açlur bu beklig kapuğ | Sen bir az sabret, her işin müsait bir zamanı vardır; vakti gelince, kapalı kapılar açılır. |
Yeme yakşı aymış biliglig sözi, biliglig sözi körse barçın tözi | Yine bilgili ne güzel söylemiş; bilen insanın sözü, dikkat edersen, değerli bir metâa benzer. |
Kayu işke ivse uzar keç kalur, ive kılmış işler ökünçlüg bolur | Hangi işte acele edilirse, o iş uzar ve gecikir; acele yapılan işler peşimanlık ile neticelenir. |
Üdiŋe küdezgü işig ivmegü, kamuğ iş üdinde bolur ay bügü | Acele etmemek ve işin zamanını beklemek lâzımdır; ey hakîm, her iş zamanı gelince olur. |
Aytoldı cevabı Hacibka | AY-TOLDI’NIN HÂCİBE CEVABI |
Eşitti bu ay toldı barça sözüg, ayur serneyin men tutayın özüŋ | Ay-Toldı bütün bu sözleri dinledi ve dedi:— O hâlde ben sabır edeyim ve bekleyeyim. |
Meni kördi hâcib sözüm tıŋladı, yarağı körü tursu vaktı üdi | Hâcib beni gördü ve sözlerimi dinledi; ne yapmak lâzım geldiğini ve ne zaman yapılacağını kendisi tâyin etsin. |
Kayu üdte hâcib tilese meni, ol üdte keleyin tedi söz küni | Hâcib beni ne zaman isterse, ben onun tâyin edeceği gün ve saatte geleyim. |
Turup çıktı ay toldı andın yana, eviŋe kelip kirdi yazdı ton a | Ay-Toldı kalkıp, oradan çıktı; evine döndü ve içeri girip, soyundu. |
Hâcib kördi ay toldı kılkı yaŋı, erende adınsığ kişide öŋi | Hâcib Ay-Toldı’nın başka insanlardan farklı olduğunu ve bir başka hâl ve tavra sahip bulunduğunu gördü. |
Ayur körmişim yok bu yaŋlığ kişi, biliglig ukuşluğ bodunda başı | Kendi-kendisine dedi:— Ben böyle bilgili, akıllı ve halk arasında bu kadar seçkin bir insan görmedim. |
Bu mundağ kişiler bolur idi kız, bu kız kızlıkı kıldı kız atı kız | Bu gibi insanlar çok nâdir olur; nâdirliğinden dolayıdır ki, nâdire kız adı verilmiştir. |
Kayu neŋ kız erse uş ol neŋ küsüş, küsüş neŋ tilep bulmaz emger üküş | Hangi şey nâdir ise, o şey azizdir; insan aziz olan bir şeye mâlik olmak için çok zahmet çeker de onu yine elde edemez. |
Bu mundağ kişiler iligke kerek, iligke kerek neŋ kör ilke kerek | Hükümdar için bu gibi insanlar lâzımdır; hükümdara lâzım olan, memleket için de elzemdir. |
Kamuğka tusulur kör erdemlig er, bu erdem bile er tilek ârzû yer | Bak, meziyetli insanın her kese faydası dokunur; bu meziyet ile insan bütün arzularına nail olur. |
Üdi boldı hâcib iligke sözin, aça aydı ay toldı kılkı tözün | Zamanı geldi, hâcib hükümdara meseleyi açarak, Ay-Toldı’nın hâlini tavrını ve asaletini arzetti. |
Ayu berdi kılkın kılınçı yaŋın, sayu berdi bilgin ukuşı teŋin | Onun hâl ve tavrını, tabiatini birer-birer anlattı; akılı ile mütenâsip olan bilgisini bir-bir saydı. |
İlig cevabı Hacibka | HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVABI |
Eşitti ilig aydı keldür kanı, kayudaturur bir köreyin anı | Hükümdar bunu duydu ve : — Getir, hani; nerededir, onu bir göreyim — dedi — |
Tiler erdim emdi bu yaŋlığ kişig, udu barsa kılsa bu beglik işig | Bu devlet işini görecek ve takip edecek tam böyle bir insanı ben de şimdi arıyordum. |
Tilek barça buldum bu ol bir sözüm, bu yaŋlığ kişike muŋadur özüm | Bütün istediklerimi elde ettim; tek bir arzum kalmıştı; böyle bir insana çok ihtiyacım vardır. |
Yorı bar okığıl anı sen maŋa, tapuğka köründür ay ersig toŋa | Haydi arslanım, yürü, git; sen onu bana çağır, huzuruma getir. |
Turup çıktı hâcib kapuğka tegip, bir oğlan yügürtti tilin söz ıdıp | Hâcip kalkıp, çıktı; kapıya gelip, bir iç-oğlanı koşturarak, haber saldı. |
Bu oğlan yügürdi tegürdi sözi, tonın kedti turdı sevinçin özi | Oğlan koştu ve sözü ona ulaştırdı; Ay-Toldı sevinçle kalktı, giyindi. |
Atın mindi keldi kapuğka tüşüp, yorıp utru hâcib okıdı tuşup | Atına bindi; gelip, kapıya indi; hâcip karşı çıkıp, onu içeri aldı. |
Ağırladı hâcib orun berdi tör, edeb birle ay toldı oldurdı kör | Hâcib ona saygı gösterdi ve baş-köşede yer verdi; Ay-Toldı edep ile yerine oturdu. |
Hâcib kirdi ilig tapa yüz urup, iligke ötündi adakın turup | Hâcib dönüp, hükümdarın huzuruna girdi ve ayakta durarak, keyfiyeti ona arzetti. |
İlig cevabı Hacibka | HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVÂBI |
İlig aydı ünde maŋa kirsüni, köreyin anı men meni körsüni | Hükümdar : — Onu bana çağır, gelsin; beni görsün, ben de onu göreyim — dedi. |
Hâcib çıktı aydı ay ay toldı tur, tapuğka körüngil kutuŋ badı kur | Hâcib çıktı ve:—Ey Ay-Toldı, buyur hükümdarın huzuruna gir; artık talihin yaver oldu — dedi. |
Aytoldı Küntoğdı İlig Tapuğıŋa Körünmişin Ayur | Ay-Toldı’nın Hükümdar Kün-Toğdı’nın Huzuruna Çıktığını Söyler |
Bu ay toldı kirdi köründi söküp, açıldı ilig köŋli ol yüz körüp | Bu Ay-Toldı huzura girip, diz çöktü; onun yüzünü görünce, hükümdarın gönlü açıldı. |
Yükündi iligke kör açtı sözin, süçitti sözi hem sevitti özin | Hükümdarın huzurunda eğildi ve söze başladı; tatlı-tatlı sözleri ile kendisini sevdirdi. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı kim sen negü ol atıŋ, kayudın kelir sen negü ol yatıŋ | Hükümdar sordu: — Sen kimsin, adın nedir; nereden geliyorsun, memleketin neresidir? |
Amulluk bile açtı ay toldı til, siliglik bile öz sözin aydı bil | Ay-Toldı sâkin-sâkin söze başladı, mülâyemet ve zarafetle devam etti. |
Amulluk siliglik ukuş kılkı ol, ukuşsuz kişiler kamuğ yılkı ol | Sükûnet ve zarafet aklın vasfıdır; akılsız insanlar hayvan sürüsüne benzer. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir bu beyt, işiŋ tüşse ivme sabır birle ayt | Şâir buna benzer şu beyti söylemiştir; birine işin düşerse, acele etme, sabır ile söyle. |
İve kirme işke sabır kıl serin, ive kılmış işler ökünçi yarın | işe acele ile girme, sabır ve teenni ile hareket et; acele yapılmış olan işler yarın peşimanlık getirir. |
Kamuğ işte ivme serin öz tutun, serinse bulur kul bu beglik kurın | Hiç bir işde acele etme, sabret, kendini tut; kul sabırlı olursa, beylik mertebesini bulur. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, tapuğ birle hôş boldı kulluk atı | Ay-Toldı dedi : — Ey devletli hükümdar, kulluk adı hizmet etmekle güzelleşir. |
Atım kul tapuğçı kör ornum kapuğ, kılınçım könilik me kılkım tapuğ | Benim adım kul ve hizmetkârdır, bak, yerim kapıdır; şiarım — doğruluk ve tıynetim — hizmettir. |
Saŋa keldim oğrap uzun yol yorıp, tilekke bu kün tegdim ârzûm kanıp | Ben sana gelmek maksadı ile uzun yollar yürüdüm; bugün arzuma kavuşup, muradıma erdim. |
Tilekim bu ol sen meni yermedin, tapuğka yakın tut maŋa ermedin | Dileğim şudur: sen beni yermeden ve benden usanmadan, dâima hizmetinde bulundur. |
Eşitti bu söz kör sevindi ilig, tilek teg bululdı sınadı erig | Bu sözü duyunca, hükümdar sevindi; onu tecrübe etti ve dilediği gibi buldu. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı ay toldı kördüm seni, sevitti bu körküŋ bu kılkıŋ meni | Hükümdar dedi : — Ay-Toldı, seni gördüm; senin bu görünüşün, tavır ve hareketin beni sevindirdi. |
Tapın öz oğurluğ bağırsaklıkın, tapuğda esüngil maŋa bol yakın | Sen uğurlu bir sadâkatle bana hizmet et; dâima kapımda bulunarak, bana yakın ol. |
Meniŋdin açığ bolsu sendin tapuğ, tapuğ bolsa ötrü açar kut kapuğ | Senden hizmet olsun, benden ihsan; hizmet yerinde olursa, ikbâl kapılarını açar. |
Bu künde naru sen kıyılma tapın, tapınsa öter beg tapuğçı hakın | Bugünden itibaren sen dürüstlükle hizmete başla; elbette bey hizmet edenin hakkını öder. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yer öpti kör ay toldı aydı ilig, yarutsa közin berdi devlet elig | Ay-Toldı yer öptü ve dedi :— Hükümdarın gözü sevinç ile parlarsa, devlet ona hizmet edene elini uzatır. |
Tapınmak üçün keldim evdin turup, uzun yol yorıdım saŋa yüz urup | Evimden kalkıp, hizmet etmek için, buraya geldim; sana gelmek için uzun yollar yürüdüm. |
Bayat bersü küç bu tapuğ kılğuka, küdezsü saŋar öz tapuğ yazğuka | Bu hizmeti başarmak için, Tanrı bana kuvvet versin; hizmetinde hatâ etmekten Allah beni korusun. |
Turup çıktı sevnü kapuğka küle, ögi köŋli açlıp yarudı yula | Ay-Toldı kalkıp, sevinerek ve gülerek, huzurdan çıktı; akılı ve gönlü açılıp, yolunu meş’aleler aydınlattı. |
Negü ter eşit bu kutun kopmış er, kutı birle ârzû tilek bulmış er | İkbâl ile yükselmiş ve istediğine-dileğine kavuşmuş olan insan ne der, dinle. |
Küle baksa begler kişike közün, ögi köŋli tirlür küvenür özün | Beyler kime çözleri ile gülerek bakarlarsa, onun akılı ve gönlü yerinde olur ve kendisine güven gelir. |
Yaruk tutsa begler kişike yüzi, yarur er közi hem yarayur sözi | Beyler kime güler yüz gösterirse, o insan itibar bulur ve sözü dinlenir. |
Kimi tutsa begler öziŋe yakın, kamuğ neŋ yakınlık kılur kör bakın | Beyler kimi kendilerine yakın tutarlarsa, bak ve dikkat et, her kes ona yakınlık gösterir. |
Kut ol beg yakın bolsa kutka kişi, tilekin bulur barça etlür işi | Bey — ikbâldir; ikbâle yakın olan insan dileğine kavuşur; onun bütün işleri yoluna girer. |
Tapındı bu ay toldı anda naru, tapuğda kıyılmadı erte turu | Bu Ay-Toldı o günden itibaren hizmete başladı; her gün erkenden kalktı ve hizmette kusur etmedi. |
Künün turdı turğak tünün yatğakın, tapındı kıyıksız bağırsaklıkın | Gündüz kapıcılar ve gece muhafızlar ile birlikte bulundu; dürüstlük ve bağlılıkla hizmet etti. |
İligke kirü hem çıka törçidi, ilig edgü közün baka törçidi | Hükümdarın yanına girip-çıkmakta ve hükümdar da ona karşı teveccüh ve itimat göstermekte devam etti. |
Tapuğ arturu bardı künde yaŋı, ağırladı ilig küniŋe öŋi | O günden-güne hizmetini arttırmakta ve hükümdar da onu günden güne yükseltmekte idi. |
Tapuğ birle begler ağırlar kuluğ, tapuğ siŋse boldı kiçig öz uluğ | Beyler kulu hizmetlerinden dolayı yükseltirler; hizmetleri makbule geçtikçe, küçükler yükselir. |
Tapuğ kıl tapuğ birle kul beg bolur, tapuğ siŋmeginçe tilek kim bulur | Hizmet et, kul hizmeti sayesinde bey olur; hizmeti makbule geçmeyen insan dileğine kavuşurmu? |
Eşit emdi bilge sözi ne teyür, sözin yaŋzatur sözke yinçge ayur | İmdi dinle, âlim ne der; onun bu mealdeki sözü bu fikri ne kadar ince ifâde eder. |
Tegimsiz tapuğ birle törke tegir, yarağsız yaransa kör elke tegir | ikbâle bir türlü erişemeyen insan hizmeti sayesinde baş-köşeye geçer; liyakatsiz kimse, ne kadar yaranmağa çalışsa da, kapı eşiğini boylar. |
Tapınğu kıyıksız tapuğ kılğuçı, tapuğ siŋse ötrü tilekke tegir | Hizmet eden dürüstlükle hizmet etmelidir; hizmeti makbule geçerse, hizmetkâr dileğine erişir. |
Bu ay toldı künde yetürdi tapuğ, ilig me açığ birle açtı kapuğ | Bu Ay-Toldı her gün kusursuz hizmet etti; hükümdar da ihsanı ile ona kapıları açtı. |
Küniŋe örü bardı içrek bolu, kokuz boldı kadğu sevinçi tolu | O günden-güne hükümdara daha fazla yakalaşarak, yükselmekte devam etti; kaygısı gittikçe azaldı, sevinci gittikçe arttı. |
Tapuğka süçindi bu ay toldı ked, ilig me açındı barı arttı ed | Ay-Toldı vazifesini büyük bir şevkle ifâ etti; hükümdar da ona ihsanda bulundu, yardımcıları ve malı çoğaldı. |
Kamuğ törlüg işke sınadı ilig, tilek teg tükel buldı tapnur erig | Hükümdar onu her türlü İşte denedi; hizmetkârını kendi istediği gibi buldu. |
Aytoldı İligke Özi Devlet Erdükin Ayur | Ay-Toldı Hükümdara Kendisinin Saadet Olduğunu Söyler |
İlig bir kün oldrup özi yalŋuzun, okıp kirdi ay toldı sevnür özün | Hükümdar bir gün yalnız başına otururken, onu çağırttı; Ay-Toldı, içten sevinerek yanına girdi. |
Kirip turdı ay toldı utru örü, ilig imledi kelgil oldur berü | Ay-Toldı girip, karşısında ayakta durdu; hükümdar:—Gel, buraya otur — diye işaret etti. |
Çıkardı topık kodtı ay toldı kör, anı yastanıp ötrü oldurdı kör | Ay-Toldı cebinden bir top çıkarıp, yere koydu ve onu altına çekip, üzerine oturdu. |
Ayıttı ilig tegme törlüg bilig, yanut berdi ay toldı açtı tilig | Hükümdar bir çok şeyler hakkında onun fikrini sordu, Ay-Toldı onlara cevap verdi ve bildiklerini söyledi. |
Sevindi ilig kör yaruttı yüzin, anı kördi ay toldı yumdı közin | Hükümdar sevindi, tekrar yüzü güldü; Ay-Toldı bunu görünce, gözünü yumdu. |
Sözin kesti ilig hiç ündemedi, közin yumdı ay toldı hiç açmadı | Hükümdar bir müddet sustu ve hiç ses çıkarmadı; Ay-Toldı da gözünü yumdu ve hiç açmadı. |
Yana aytu kirdi ilig öz sözin, yanut berdi ay toldı tügdi yüzin | Hükümdar, bir az sonra, tekrar söze başladı; Ay-Toldı cevap verdi ve yüzünü buruşturdu. |
Baka kördi ilig kamuğ törlügün, tükel buldı bilgi ukuşı ögün | Hükümdar ona her bakımdan dikkat etti; onun bilgisini, aklını ve anlayışını tam buldu. |
Seve baktı ilig avıttı özin, bu ay toldı terkin evürdi yüzin | Hükümdar ona sevgi ile baktı ve gönülü rahat etti, fakat Ay-Toldı hemen başını çevirdi. |
İlig sözi Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SÖZÜ |
İlig buştı artuk kararttı meŋiz, ayur ay iveklik kişike isiz | Hükümdar çok hiddetlendi ve yüzünü ekşiterek, dedi : —Hey, acele ile hareket etmek insan için kötü bir şeydir. |
Yaŋıldı bu tüşte meniŋ bu özüm, negü teg açayın kişike sözüm | Bu sefer kabahat kendimde oldu; nasıl oldu da başkasına sırrımı hemen açıverdim. |
Negü ter eşitgil biliglig tilin, ive kılmış işler ökünçi yılın | Dinle, bak, bilgili insan ne der; acele ile yapılan bir işin peşimanlığı yıllarca sürer. |
İve kılmış işler neçe yeg bolur, ive bışmış aşnı yese ig bolur | Acele ile yapılan işler dâima çiğ kalır; acele ile pişirilen yemeği yiyen insan hasta olur. |
İveklikturur barça yaŋluk başı, amullukturur barça edgü işi | Bütün yanlışlıkların başı aceleciliktir; bütün iyi işler dâima teenni ile yapılan işlerdir. |
İveklik bu erdi seni bilmedin, yakın tuttum özke tapındurmadın | Acelecilik şurada oldu ki, seni tanımadan ve kâfi derecede denemeden, kendime yakın tuttum. |
Kayu erse begler tapuğçı kulın, tapındurğu ötrü açınsa yolın | Hangi kul olursa-olsun, önce ona hizmet gördürmeli; ondan sonra usûlü dâiresinde ihsanda bulunmalıdır. |
Bışurğu tapuğda sınağu körü, ağırlasa ötrü kötürgü örü | Kulu önce hizmette pişirmeli ve iyice denemeli, ondan sonra kendisini yükseltmeli ve taltif etmelidir. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, negüke buşar erki toldı otı | Ay-Toldı :—Ey devletli hükümdar, acaba neye hiddet buyuruldu da böyle âteş kesildin. |
Yazukum ne erki bilümez özüm, ayu bersü evre eşitsü sözüm | Acaba günâhım nedir, kendim bilmiyorum; bana bunu söyle, sonra bir de benim sözümü dinle. |
Bar erse yazukum kına erk saŋa, yok erse yüzüŋni karartma maŋa | Kusurum varsa, cezalandır, kudret senindir; kusurum yok ise, bana muğber olma. |
Negü ter eşitgil ukuş meŋzetü, kıyâs mani birle aŋar yaŋzatu | Akıl, bu mânayı kasdederek, böyle bir hâdise hakkında ne der, dinle. |
Tapuğçı yaŋılsa okıtğu kerek, negüke yaŋılmış ayıtğu kerek | Eğer hizmetkâr yanılırsa, onu çağırtmak ve neden yanılmış olduğunu sormak lâzımdır. |
Yazukı bar erse kınağu tutup, yok erse miŋ edgün avıtğu kerek | Günâhı varsa, cezalandırmak, eğer yok ise, iyilik ile onun gönlünü almak lâzımdır. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
Yana ok buşup aydı ilig sözi, ayur ay biligsiz kişi munduzı | Hükümdar aynı şekilde hiddetle konuşmağa devam etti ve dedi: — Ey bilgisiz, ey ahmak insan ! |
Özüŋke baka kör kim erdiŋ maŋa, kayudın kelir bu fuzûlluk saŋa | Kendine bir bak, sen benim için kim idin; sana bu küstahlık nereden geliyor. |
Tapuğluğ tesemen özüŋ tapğı yok, tusuğluğ tesemen yana asğı yok | Bana hizmetin geçti desem, henüz bir hizmetin yok; faydan dokundu desem, henüz bir faydan da olmadı. |
Tapuğsuz ağırlap açındım seni, orun berdim erse basındıŋ meni | Hizmetin dokunmadığı hâlde seni taltif edip, ihsanda bulundum; sana mevki verdim, fakat sen bana tahakküme kalkıştın. |
Topık yastadıŋ emdi oldurğuka, ne oldruğ yeri bu ma köŋlün uka | Otururken, altına bir top koyup, üstüne oturdun; böyle bir şeyin üzerine oturulurmu, bir düşün. |
Saŋa sözledim men sözüg tıŋladım, közüŋ yumduŋ erse özüm taŋladım | Ben sana söz söyledim, senin sözünü dinledim; sen gözünü yumunca, şaştım-kaldım. |
Keçürdüm yana sözledim söz saŋa, nelük yüz evürdüŋ ayu ber maŋa | Bunu affettim, sana tekrar hitap ettim; bu sefer de neden yüzünü çevirdin; izah edermisin ? |
Eşitmezmü erdiŋ bügüdin bu söz, yakın bolsa begke küdezgü ked öz | Hakimlerin şu sözünü duymadınmı:—Beye yakın olursan, kendini iyice kolla! |
Ayu bermedimü ataŋ ya anaŋ, ay oğlum begiŋke özüŋ kılma teŋ | Sana baban yahut annen:— Ey oğlum, kendini efendin ile bir tutma ! — demediler mi? |
Tutuzmadımu kör saŋa hıl başıŋ, basınma begiŋni küdezgil başıŋ | Sana takım-başın : —Beyine karşı kafa tutma, başını gözet ! —diye emir vermedimi ? |
Bu begler ot ol otka barma yağuk, kalı bardıŋ erse küyürmek anuk | Bu beyler âteştir, âteşe yaklaşma; yaklaşırsan, yanmak muhakkaktır. |
Osal bolma begler küyer otturur, küyer otka yaksa aŋar yutturur | İhmalci olma, beyler yanar âteştir; yanar âteş, ona yaklaşan için bir felâkettir. |
Baka körse begler küyer ot sanı, basınsa üzer baş sorar öz kanı | Dikkat edersen, beyler gerçekten yanar âteş gibidir; kafa tutanın başını koparır ve kanını emer. |
Baka tursa artuk anın korku tur, kalı korkmasa sen küçün korkıtur | Sana fazla bakarsa, onun bakışından kork; eğer korkmazsan, o seni korkmağa mecbur eder. |
Aytoldı İligke Devlet Sıfatın Ayur | Ay-Toldı Hükümdara Devlet Sıfatını Söyler |
Küle aydı ay toldı uktı özüm, ayıttıŋ munı sen eşitgil sözüm | Ay-Toldı gülerek, dedi : — Evet, neyi sorduğunu anladım, izah edeyim. |
Ukup kıldım emdi bu işlerni men, kerek erdi sen me munı uksa sen | Bütün bu işleri ben şimdi bilerek yaptım; çünkü senin de bu hareketlerimi anlaman lâzımdı. |
Munu men me emdi saŋa keldüküm, meniŋ kılkım erdi bu körkittüküm | İşte, benim de şimii sana gelişim ve bu yaptığım hareketler benim yaradılışım icâbıdır. |
Orun berdiŋ aşnu men oldurmadım, orun yok maŋa sen munı uk tedim | Sen önce bana yer gösterdin, ben oraya oturmadım. — Benim için yer yoktur, sen bunu anla ! — demek istedim. |
Topık yerde urdum bu söz berkitü, özüm yaŋzağını saŋa körkitü | Söylediğimi teyit etmek ve neye benzediğimi sana göstermek için, yere bir top koydum. |
Neteg kim orunsuz topık yuvlunur, anı teg me devlet özüm tegzinür | Düm-düz yerde top nasıl kendi kendisine yuvarlanırsa, saadet de öyledir; ben sıyrılıp, giderim. |
Seve baktıŋ erse közüm yümdüküm, saŋa körkitürmen negü erdüküm | Sen sevgi ile bakınca, ben gözümü yummak suretiyle, sana nasıl olduğumu göstermek istedim. |
Bu kün men me devlet karağu sanı, maŋa kim ilinse tutarmen anı | Bugün ben bir devletim, ben bir topa benzerim; kim bana yaklaşırsa, ben onu yakalarım. |
Yana sözlediŋ sen yeme sözledim, seve baktıŋ erse yüzüm kizledim | Sen tekrar konuştun, ben de cevap verdim; sevgi ile bakınca, yüzümü sakladım. |
Özüm körkitür öz kılınçın saŋa, ayur kılkım irsel ınanma maŋa | Bununla sana kendi tabiatimi göstermek ve : — Tabiatım kararsızdır, bana inanma : — demek istedim. |
Negü ter eşit emdi türkçe mesel, başında keçürmiş bu kökçin sakal | Şimdi dinle, türkçe bir ata-sözü, başından çok şeyler geçmiş olan bu ak sakallı ne der. |
Küvenme kıvı kutka kutluğ kişi, ınanma özüŋ kutka atlığ kişi | Ey devletli, sen bu boş devlete güvenme; ey namlı, sen bu devlete inanma. |
Akar suv yorık til bu kut turmadı, ajun tezginürler yorıp tınmadı | Akar su, güzel söz ve devlet, bunlar durmadan, yorulup-dinlenmeden, dünyayı dolaşırlar. |
İnançsızturur kut vefâsız yayığ, yorırda uçar terk adakı tayığ | Saadete inanılmaz, o vefasız ve dönektir; yürürken, hemen uçar, ayağı kaygandır. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum açıldı sözüg, yazuk udri kolduŋ kutuldı özüŋ | Hükümdar şöyle dedi:—Anladım, sözün açıklandı: günâhının affını istedin ve kurtuldun. |
Maŋa ayğıl emdi ne ol erdemiŋ, bedük sözledi söz bu öktem tiliŋ | Şimdi bana söyle, senin meziyetin nedir; bu pervasız dilin büyük sözler söyledi. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı kör erdem üküş, meniŋdin tegir tegse erke ülüş | Ay-Toldı cevap verdi : — Meziyetim çoktur; insanlara kısmet gelirse, benden gelir. |
Kılınçım oŋay körse yaşım kiçig, kamuğ beg bedükke meniŋdin keçig | Tabiatım yumuşak, dikkat edersen, yaşım da küçüktür; fakat bütün bey ve büyüklere giden yollar benden geçer. |
Yüzüm körki körklüg ne kılkım silig, tilemiş tilekke yetürdüm elig | Yüzüm güzel, huyum mülayimdir; arzu edilen her şey benim elimin altındadır. |
Özüm kayda bolsa kamuğ ârzûlar, meniŋ birle yügrür maŋa öz ular | Nerede olursam-olayım, bütün arzular benimle beraber yürür ve bana bağlanır. |
Erej minde emgek meniŋdin tezer, sevinç minde sakınç maŋa yol azar | Huzur bendedir; mihnet benden kaçar; sevinç bendedir, üzüntü bana yol bulmaz. |
Maŋa öznese kim üzelip ölür, maŋa kim boyun egse ârzû bulur | Kim bana kafa tutarsa, ıstırap içinde mahvolur; kim bana boyun eğerse, arzusuna kavuşur. |
Urayın tegüçi özi ursukar, basayın tegüçi özi bassıkar | Beni vurmak isteyenin kendisi vurulur; beni ezmek isteyenin kendisi ezilir. |
Muŋar meŋzetü keldi emdi bu söz, munı eştip uksu biliglig ked öz | Şu söz şimdi buna uygun düştü; bilgili ve iyi insan bunu dinlesin ve anlasın. |
Bu kut kayda bolsa boyun bir yaraş, kalı öznese kutka kadğun küreş | Saadet nerede ise, ona boyun eğ ve kendini beğendir; devlete kafa tutarsan, üzüntü ile boğuşursun. |
Bu kut kelse yalŋuk kutadur köni, tümen ârzû birle talulap yer aş | Saadet gelirse, insan hakikaten mesut olur; bütün arzularına kavuşur huzur içinde yaşar. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum bu erdemleriŋ, münüŋ barmu ayğıl bileyin seniŋ | Hükümdar şöyle dedi:—Bu meziyetlerini anladım; senin kusurun var mı; söyle, onu da bileyim. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı maŋa yas kılur, münüm yok velikin kişiler ayur | Ay-Toldı şöyle cevap verdi : — Bana iftira ederler; kusurum yokken, kusurumun olduğunu söylerler. |
Münüm bu meni yalŋuk irsel teyü, ayığlap yorırlar kişike ayu | Kusurum varsa, şudur: insanlar, kendi aralarında, beni dönek diye kötüler, dururlar. |
Mün ermez maŋa kör bu irsellikim, yaŋı neŋ talular ma özke begim | Halbuki dönekliğim benim için bir kusur değildir; ben kendime dâima yeni ve taze şeyler seçerim. |
Kamuğ eski neŋler irinçig bolur, irinçig yüki kör yirinçig bolur | Bütün eskimiş şeyler yıpranmış olur; yıpranmış şeylere tahammül etmek insana sıkıntı ve tiksinti verir. |
Yaŋı neŋ bolurda bu eski nerek, talu neŋ bolurda yavuz ne kerek | Yeni şey varken, eskiye ne lüzum var; güzel şey varken, kötüye ne lüzum var. |
Yaŋıda bolur körse barça tatığ, tatığnı tilep er kör emger katığ | Dikkat edersen, bütün zevkler yenide bulunur, zevk için de insan her zahmete katlanır. |
Yayığ tep sökerler bu kılkım üçün, maŋa mün ururlar bu atım üçün | îşte bu tabiatım, için, dönek diye, bana söğerler ve bundan dolayı bana kusur isnat ederler. |
Muŋar meŋzetü aydı alp er açuk, anıŋ manisi kör bu sözke tanuk | Bir kahramanın buna benzer ap-açık bir sözü vardır, onun mânası bu söylediklerime şahittir. |
Törümiş neŋ erse yokalğuturur, törütügli hâlik ne kolsa kılur | Yoktan var olan her şey tekrar yok olacaktır; yaratan Tanrı ne isterse, onu yapar. |
Tiriglik tedüküŋ bu yel teg keçer, kaçar tutsa bolmaz anı kim bulur | Bu hayat dediğin yel gibi geçer; tutmak olmaz, kaçar; onu kim bulabilir. |
Küvenme bu kutka kelir hem barır, ınanma bu devlet berür hem alır | Bu saadete güvenme, geldiği gibi gider; bu devlete inanma, verdiği gibi alır. |
Yayığ ermez erse bu devlet özi, ne edgü neŋ erdi bu kut ay kozı | Ey kuzum, bu ikbâl ne güzel şey olurdu, eğer devlet dönek olmasa idi. |
Kelip barmaz erse bu devlet yana, tünermegey erdi yarumış küne | Devlet gelip, tekrar gitmese idi, bu aydınlanmış olan gün tekrar kararmazdı. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum bu irsellikiŋ, erip kitgü yerde bolurmu bekiŋ | Hükümdar sordu : — Sebatsızlığının sebebini anladım; artık bırakıp gittiğin zaman seni alıkoymanın bir çâresi var mı? |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı meniŋ bu özüm, keyik tegturur kılkı kestim sözüm | Ay-Toldı şöyle cevap verdi : — Kısaca benim kendim ve tabiatim bir geyiğe benzer. |
Meni terk bulumaz tilegli seve, kalı bulsa tutmaz kılur terk yava | Seven ve isteyen beni kolay bulamaz; bulsa bile, tutamaz ve çabuk kaybeder. |
Meni buldaçı er tutup beklese, kaçumazmen andın söz aydım kese | Eğer beni bulan kimse tutup, bağlamağı bilirse, ben ondan kaçamam, bu muhakkatır. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Elig aydı ayğıl bu berkiŋ kayu, negü teg kişen ol seni berklegü | Hükümdar şöyle dedi: — Bağın nedir, söyle; seni nasıl bir köstek ile bağlamalıdır ? |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NİN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı maŋa berk kişen, bu bir kaç neŋ ol kör bereyin nişân | Ay-Toldı dedi : — Benim için bağ ve köstek olacak bir kaç şey vardır; bak, onları belirteyim. |
Meni bulğuçı kılkı alçak kerek, köŋül kodkı til sözde yumşak kerek | Beni bulan kimse mütevâzi tabiatli, alçak gönüllü ve tatlı dilli olmalıdır. |
Özini küdezse ayı ertmese, yavuz yunçığ işke yakın turmasa | Kendisini gözetmeli ve hiç bir zaman ifrata gitmemeli, kötü ve çirkin işlere yaklaşmamalıdır. |
Teŋi birle tutsa tirilmiş neŋin, yorık tüzse kılkı kılınçı yaŋın | Toplamış olan malı yerine sarfetmeli; hayatını, işini, tavır ve hareketini düzenlemelidir. |
Özinde uluğka tapuğ kılsa öz, özinde kiçigke süçig tutsa söz | Kendinden büyüğe saygı göstermeli; kendinden küçüğe ise, rifk ve şefkatle muamele etmelidir. |
Kişig satğamasa küvezlik bile, basıtmasa özde kiçigke küle | Kibir ve gurur ile başkalarını incitmemeli, kendisini küçüklerin eğlence ve tahakkümüne bırakmamalıdır. |
Yavalık bile borka baş sokmasa, yavalıkka boşlağ neŋin saçmasa | Boşu-boşuna kendisini içkiye vermemeli, boş yere malını saçıp, heba etmemelidir. |
Oyunka katılmasa elgin tilin, könilik öze tutsa kılkı yaŋın | Eli ve dili ile oyuna karışmamalı, tavır ve hareketlerinde dürüst olmalıdır. |
Yayığ kut kişeni bu neŋlerturur, bu yaŋlığ basa kutnı kaçmaz kalur | Dönek saadetin kösteği bunlardır; saadet bu şekilde bağlanırsa, kaçamaz, kalır. |
Bu sözke tanukı bu şâir sözi, bu şâir sözi sözke kattı tuzı | Şâirin şu sözü buna şahittir; şâir sözü söze tuz katmıştır. |
Keyik sanı devlet kişike tezig, kalı kelse bekle tuşa hem tizig | Saadeti insan için, ürkek bir geyik farzet; eğer gelirse, sıkı tut, ayağına köstek vur. |
Tuta bilse devlet tezümezturur, kalı tezse tegmez yana terk kezig | İnsan tutabilirse, saadet kaçamaz, kalır; eğer kaçarsa, sana sıra tekrar çabuk gelmez. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı uktum ayâ kut seni, katığ sevdim erdi irer sen meni | Hükümdar:—Ey saadet, seni anladım; seni çok sevmiştim, fakat sen benden ayrılmak istiyorsun — dedi — |
Yayığlık yok erse bu irsellikiŋ, ne edgü iş erdi seniŋ kelmekiŋ | Bu karasızlığın ve bu hercâyiliğin olmasa idi, senin gelmen ne iyi bir iş olurdu. |
Velikin yayığ sen özüŋ bivefâ, vefâ körkitür sen kılur sen cefâ | Fakat sen kararsız ve vefasızsın; kendini vefalı gösterir, fakat cefâ edersin. |
Anada atada bağırsak bolup, ayada tutar sen küler yüz urup | Gün olur, anneden-babadan daha merhametli olursun; güler yüz göstererek, insanı el üstünde taşırsın. |
Ara körmedük teg yüz evrer özüŋ, adınsığ bolur barça kılkıŋ sözüg | Gün olur, görmezlikten gelirsin, yüzünü çevirirsin; bütün tavrın ve sözün bir anda değişiverir. |
Tirer sen yumıtsa saçar sen kamuğ, okır sen yüz ursa yapar sen kapuğ | Yığarsın; toplanınca, tekrar hepsini dağıtırsın; önce çağırırsın; fakat gelince, kapını kaparsın. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, münüm erdemim barça aydım atı | Ay-Toldı : — Ey devletli hükümdar — dedi — kusur ve meziyetlerimin ne olduğunu hep söyledim. |
Meni kim bulup berk tutayın tese, ayu berdim ol neŋni tutsun usa | Beni kim bulup, elinde sıkı tutmak isterse, gereken şeylerin hepsini saydım; elinden gelirse, tutsun. |
Maŋa urmasa örk meni tuttaçı, keyik teg kaçarmen kim ol yetteçi | Beni tutan bana yular vurmazsa, ben geyik gibi kaçarım; bana kim yetişebilir. |
Negü ter eşitgil sınamış karı, sınamış karılar sözi söz korı | Dinle, tecrübeli ihtiyar ne der; tecrübeli ihtiyarların sözü sözlerin mayasıdır. |
Kelir kut tuta bilmese sen barır, berür neŋ yeyü bilmese sen alır | Saadet gelir; tutmasını bilmezsen, gider; mal verir; yemesini bilmezsen, alır. |
Yayığ kutnı bulsa idi bekrü tut, kalı beklemese yana bardı büt | Kararsız saadeti bulursan, çok sıkı tut; eğer muhafaza altına almazsan, tekrar gideceğinden şüphe etme. |
Kutadmış kişi kör sakınmış kerek, kamuğ teŋsiz iştin yıramış kerek | Saadete ermiş olan insanın ihtiyatlı olması ve bütün yakışıksız işlerden uzak durması gerektir. |
Arığ bolsa özi yorısa köni, munıŋ bağı mundağ biliŋü munı | Kendisi temiz olmalı ve doğru yolda yürümeli; bunun bağı böyledir, bunu bilmelidir. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum münüŋ erdemiŋ, bu ay toldı atıŋ ne ol bu seniŋ | Hükümdar : — Senin kusurunu ve meziyetini anladım, — dedi — senin bu Ay-Toldı adın ne demektir? |
Negü ol munıŋ manisi ay maŋa, bileyin ukayın büteyin saŋa | Bunun mânası nedir, bana söyle; ben de bileyim, anlayayım ve sana güveneyim. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı meniŋ atımı, bügü meŋzetür ayka bu kılkımı | Ay-Toldı: — Benim adımı ve bu tabiatimi hakimler bir aya benzetirler — dedi — |
Bu ay tuğsa aşnu idi az tuğar, küniŋe bedüyür yokaru ağar | Ay doğarken, önce çok küçük doğar; sonra gün geçtikçe büyür ve yükselir. |
Tolun bolsa tolsa ajunka yarur, ajun halkı andın yarukluk bulur | Büyüyüp, dolun ay hâline gelince, dünyaya ışık saçar ve dünya halkı onun aydınlığından faydalanır. |
Tükel bolsa kör ay bu ağsa ediz, yana irlü törçir kiter körk meŋiz | Ay büyüyüp, tamamlanarak, en yüksek noktaya çıkınca, tekrar eksilmeğe başlar ve güzelliği gider. |
Yaruklukı eksür yana yok bolur, tuğar keçe azın yana ok tolur | Onun parlaklığı azalır ve sonunda kaybolur; sonra tekrar, küçük olarak, doğar ve yine büyür. |
Meniŋ bu özüm me bu yaŋlığturur, ara bar bolur ma ara yok bolur | Benim de tabiatım bunun gibidir; bâzan var, bâzan da yok olurum. |
Neçe yunçığ özke yüz ursa özüm, baru körki artar kesermen sözüm | Ne kadar düşkün olursa-olsun, ben bir kimseye teveccüh edersem, onun ahvâli, muhakkak, gittikçe düzelir ve güzelleşir. |
Bayusa bedüse yadılsa çavı, kitermen anıŋdın kiter yüz suvı | Zenginleşip, büyüyerek, şöhreti yayılınca, ben ondan uzaklaşırım; onun da itibarı gider. |
Yana saçlur andın tirilmiş neŋi, söki teg bolur yandru kılkı yaŋı | Topladığı malı tekrar dağılır; onun ahvâli yine eskisi gibi olur. |
Muŋar meŋzetü keldi şâir sözi, bu şâir sözi ol biligsiz közi | Buna benzer bir şâir sözü vardır; bu şâir sözü bilgisiz için bir gözdür. |
Kelir kut kişike atı çavlanur, yaŋı ay teg artar yarukı tolur | İnsana saadet gelir, meşhur olur; yeni ay gibi, büyür ve parlaklığı artar. |
Yayığ telve devlet köŋül bamağıl, tolun teg bu devlet yana irilür | Dönek ve deli saadete gönül bağlama; saadet dolun ay gibidir, tekrar küçülür. |
Takı bir bu mani ayayın saŋa, eşitgil anı sen munu büt maŋa | Adımın başka bir mânasını daha söyleyeyim; şimdi bunu da dinle ve bana inan. |
Bu ay ornı boldı evi münkalib, orunsuz bolur münkalib neŋ kılıp | Bu ay hep yerini, evini değiştirir; dâima yer değiştiren, ne yapsan, bir yere ısınmaz. |
Bu ay burcı sertân bu ev evrilür, evi evrilür hem özi çevrilür | Ayın burcu Seretân’dır, bu ev döner; evi dönünce, kendisi de döner. |
Kayu evke kirse bu ay terk çıkar, çıkarı üçün terk yatarın yıkar | Bu ay hangi eve girerse, oradan çabucak çıkar; çabuk çıkabilmek için de, yattığı yeri yıkar. |
Meniŋ me özüm kör aŋar okşadı, ara kılkım ildi ara yokladı | Ben kendim de işte ona benzerim; gidişim kâh aşağıya, kâh yukarıya doğrudur. |
Kelirmen barırmen yorırmen burun, ajunuğ kezermen maŋa yok orun | Gelirim, giderim; ileriye doğru yürürüm; dünyayı dolaşırım, benim için yer-yurt yoktur. |
Bu mani üçün atım ay toldı tep, atadı biliglig sözin yinçge yıp | Bundan dolayı âlim, ince bir nükte ile, bana Ay-Toldı adını vermiştir. |
Munu men me devlet münüm erdemim, ayu berdim emdi igim hem emim | işte ben de saadetim ve şimdi bütün kusur ve meziyetlerimi, hastalığı ve ilâcını izah ettim. |
Aça sözledim söz maŋa emdi büt, ıdayın tese ıd kalı tutsa tut | Sözümü açıkça söyledim, imdi bana inan; beni elden kaçırmak istersen, bırak; eğer tutmak istersen, tut. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı barça eşittim sözüg, yaruttı sözüg hem yaradı özüŋ | Hükümdar : — Bütün sözlerini dinledim — dedi— sözün beni aydınlattığı kadar, seni de beğendim. |
Tiler erdim emdi seni teg kişi, bayat berdi ârzû ay erde başı | Ben de şimdi senin gibi bir insan arıyordum; ey insanların ileri geleni, Tanrı dilediğimi verdi. |
Bayat kimke berse tilek ârzûsı, anıŋ şükri boldı yanut kılğusı | Tanrı birini dilek ve arzusuna kavuşturunca, karşılığında -onun da Tanrıya şükür etmesi gerekir. |
Bu künde naru bu özüm tınmadın, munıŋ şükri kılğu kerek ermedin | Bugünden itibaren ben de durmadan, usanmadan, bunun şükrünü yerine getireyim. |
Negü ter eşit emdi bilge tetig, özi bardı kodtı biziŋe bitig | Şimdi dinle, kendisi gitmiş, fakat bize eserini bırakmış olan zeki ve âlim insan ne der. |
Şükür kıl ay nimet idisi unur, şükür kılsa nimet bayat arturur | Ey nimet sahibi olan muktedir kimse, şükür et; şükür edersen, Tanrı nimetini arttırır. |
Bu nimet idisi unıtur özin, munıŋ şükri bilse evürmez yüzin | Bu nimet sahibi çok defa kendisini unutur; fakat şükür ederse, nimet ondan yüz çevirmez. |
Az edgüke artuk üküş şükri kıl, üküş bolsa nimet anıŋ kadri bil | Az bir iyiliğe karşı çok şükür et; nimet çok olursa, onun kıymetini bil. |
Şükür kılsa nimet biri on bolur, biri on bolup kör evi neŋ tolur | însan şükür ederse, nimetin biri on olur; biri on olur ve evi mal ile dolar. |
İlig berdi alkış kör ay toldıka, ayur tünle kündüz maŋa tur baka | Hükümdar Ay-Toldı’yi öğdü ve : — Sen gece-gündüz benim hizmetimde bulun — dedi. |
Telim neŋ tavar berdi ögdi üküş, ağırladı berdi kör altun kümüş | Çok mal, mülk verdi; onu çok öğdü; ona ihsanda bulundu, altın ve gümüş verdi. |
Aŋar sözledi sözni barça ilig, anıŋdın tiledi kamuğ ög bilig | Hükümdar her işini ona danıştı, her işte onun fikrine ve bilgisine baş vurdu. |
Kör ay toldı ma bu ağırlık bulup, tapındı bütün çın bağırsak bolup | Ay-Toldı da, bu itibâra lâyık olmak için, ona doğruluk ve dürüstlük ile candan hizmet etti. |
Bir ança yorıdı sınadı ilig, kamuğdın tükel buldı bulmış erig | Hükümdar onu daha bir müddet tecrübe etti ve bulduğu insanın her keşten daha mükemmel olduğunu gördü. |
Küntoğdı İlig Aytoldıka Adil Sıfatın Ayur | Hükümdar Kün-Toğdı Ay-Toldı’ya Adalet Vasfını Söyler |
İlig bir kün oldrup özi yalŋuzun, evin kıldı hâli irikti özün | Bir gün hükümdarın çok canı sıkıldı; halvet emri verip, yalnız başına kaldı. |
Okıdı kör ay toldıka kıldı yol, bu ay toldı kirdi kavuşturdı kol | Ay-Toldı’yi huzuruna çağırttı; Ay-Toldı gu-di ve ellerini kavuşturdu. |
İlig ötrü turdı adakın örü, ilig sözlemedi bir ança turu | Hükümdarın karşısında ayakta durdu; hükümdar ona bir müddet hiç bir şey söylemedi. |
Bakıp kördi ilig közin imledi, işâret bile kelgil oldur tedi | Sonra başını kaldırıp, ona baktı ve gözü ile, — Gel, otur ! — diye işaret etti. |
Bu ay toldı oldurdı akru amul, közin yerke tikti yaruttı köŋül | Ay-Toldı gözlerini yere dikmiş ve içi müsterih bir hâlde, yavaşça ve sükûnetle oturdu. |
İligke baka kördi yaşru közin, kaşı közi tügmiş açıtmış yüzin | Göz ucu ile gizlice hükümdara baktı; o kaşını çatmış ve yüzünü buruşturmuş idi. |
Kümüş kürsi urmış öze oldurur, bu kürsi adakı üç adrıturur | Bir gümüş taht üzerine oturmuştu; bu tahtın birbirine bağlanmamış üç ayağı vardı. |
Bedük bir biçekig eligde tutar, solındın urâğûn oŋındın şeker | Elinde büyük bir bıçak tutuyordu; solunda bir acı-ot ve sağında şeker bulunuyordu. |
Anı kördi erse bu ay toldı çın, katığ korktı özke kodı aldı tın | Bunu görünce, Ay-Toldı, gerçekten, çok korktu ve nefesi kesildi. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Bir ança turup baş kötürdi ilig, bu ay toldıka aydı tepret tilig | Bir müddet durduktan sonra, hükümdar başını kaldırdı ve Ay-Toldı’ya dedi : — |
Nelük sözlemez sen ağın teg bolup, meni munda yalŋuz bu yaŋlığ bulup | Beni burada tek başınma ve bu hâlde görünce, neye dilsiz gibi susuyorsun. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, meniŋ sözlegüke özüm yok şatı | Ay-Toldı cevap verdi : — Ey devletli hükümdar, benim konuşmağa cesaretim yok. |
Adınsığ körürmen bu kün kılk itig, aŋar eymenürmen ay bilge tetig | Bugün sende başka bir hâl görüyorum, onun için çekiniyorum, ey zeki, âlım insan. |
Karaka bilig berdi bilgi açuk, buşar üdte beglerke barma yağuk | Bilgisi her keşçe müsellem olan âlim halka şunu bildirmiştir: kızdıkları zaman beylere yaklaşma. |
Takı yakşı aymış biliglig bügü, buşar üdte begler bolur ot ağu | Bilgili hakîm daha iyi söylemiş; beyler hiddetlendikleri zaman âteş ve zehir gibi olurlar. |
Kalı bolsa begler buşup övkelig, yakın turma anda ay kılkı silig | Eğer beyler hiddetlenir ve öfkeli olurlar ise, ey halîm, selîm insan, onlara yakın durma. |
Buşar bolsa begler kelip övkesi, yırak turğıl anda tegürgey yası | Beyler öfkeleri tutup, hiddetlenirlerse, onlardan uzak dur; yoksa zararları dokunur. |
Muŋar meŋzetü keldi emdi bu söz, köŋülke alınğıl küdezgil ked öz | Buna benzer şöyle bir söz vardır, bunu hatırında tut ve kendini iyi gözet. |
Buşar üdte beglerke barma yağuk, kalı bardıŋ erse uçuzluk anuk | Hiddetlendikleri zaman beylere yaklaşma; eğer yaklaşırsan, gözden düştüğün gündür. |
Kür arslanka okşar bu begler özi, buşursa keser baş ay bilgi yaruk | Beyler arslana benzerler; hiddetlendirirsen, başını koparırlar, ey parlak bilgili. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı keldür maŋa ay sözüg, negüni taŋırkadı emdi özüŋ | Hükümdar dedi : — Bana söyle, bakayım, şimdi neye hayret ettin. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVÂBI |
Bu ay toldı aydı taŋım bu meniŋ, kümüş kürsi ornuŋ ne ol bu seniŋ | Ay-Toldı dedi : — Ben şuna hayret ediyorum; bu senin oturduğun gümüş taht ne oluyor. |
Bu oldruğ ne kürsi yeri ol saŋa, bu mani ukayın ayu ber maŋa | Bu oturduğun ne biçim bir tahttır; bunun mânasını anlayayım, bana söyle. |
İkinçi eligde ne ol bu biçek, munı ma özüm yetrü bilgü kerek | İkincisi — elindeki bu bıçak nedir; benim bunu da iyice bilmem lâzım. |
Üçünçi oŋuŋdın negü ol şeker, soluŋdın urâğûn ne ol bu saŋar | Üçüncüsü — niçin sağında şeker var, solundaki bu acı-ot nedir. |
Baka kördüm erse özüŋ övkelig, munı kördüm erse yitürdüm bilig | Sana bakınca, öfkeli olduğunu gördüm; bunları görünce de, ne diyeceğimi şarşırdım. |
Bu yaŋlığ körüp bu özüm eymenip, ötüg ötnümezmen tilimni yazıp | Bu hâli görünce, korkudan, ağzımı açıp, bir söz söyleyemedim. |
Küntoğdı İlig Aytoldıka Adil Sıfatı Neteg Erdükin Ayur | Hükümdar Kün-Toğdı Ay-Toldı’ya Adalet Vasfının Nasıl Olduğunu Söyler |
İlig aydı uktum sözüg belgülep, açayın sözümni saŋa ülgülep | Hükümdar dedi : — Ne demek istediğini anladım; bunların ne demek olduğunu sana anlatayım. |
Seni men okıdım eŋ aşnukı kün, ağırlık bile berdim ol kün orun | Geçen gün ben seni çağırdım, sana gösterdim ve yer verdim. |
Bu taŋ taŋsuk işler maŋa körkitip, buşurduŋ meni sen işiŋ berkitip | O acayip işleri bana göstererek, beni hiddetlendirdin; fakat kendini iyi müdâfaa ettin. |
Körüp buştum erse ilendi özüŋ, sarıldım saŋa men töküldi sözüg | Sana hiddetlenince, beni tekdir ettin; buna tahammül ettim, fakat tekrar yüzünü buruşturdun. |
Sen aydıŋ maŋa kutmen bilgil meni, saŋa ukturu kıldım ukğıl munı | Sen bana : —Ben saadetim, beni tanı; sana anlatmak için, böyle yaptım, bunu anla — dedin. |
Negü kılmışıŋnı sen adra seçe, yora berdiŋ uktum kamuğnı aça | Niçin yaptığını sen birer-birer izah ettin; ben de her şeyini açıkça anladım. |
Keçürdüm men anda seniŋ üdrüŋi, ağırladım ötrü ol erdem teŋi | O zaman ben senin kusurunu affettim ve sana meziyetin nisbetinde saygı gösterdim. |
Bu kün me meniŋ bu özüm kılkların, saŋa körkitür barça erdemlerin | Bugün de ben kendi tabiatimi ve bütün meziyetlerimi sana gösteriyorum. |
Munu men me körgil könilik törü, törü kılkları bu baka tur körü | işte bak, ben de doğruluk ve kanunum; kanunum vasıfları bunlardır, dikkat et. |
Bu kürsi özele öz oldurdukı, adakı üç ol kör ay köŋlüm tokı | Bak, bu üzerinde oturduğum tahtın üç ayağı vardır; ey gönlümü doyuran. |
Kamuğ üç adaklığ emitmez bolur, üçegüturur tüz kamıtmaz bolur | Üç ayak üzerinde olan hiç bir şey bir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça, taht sallanmaz. |
Kalı üç adakta emitse biri, ikisi kamıtar uçar ol eri | Eğer üç ayaktan biri yana yatarsa, diğer ikisi de kayar ve üzerinde oturan yuvarlanır. |
Kamuğ üç adaklığ köni tüzturur, kalı bolsa tört kör bir egri bolur | Üç ayaklı olan her şey doğru ve düz durur; eğer dört ayaklı olursa, biri eğri olabilir. |
Kayu neŋ tüz erse kamuğı uz ol, kamuğ uz körü barsa kılkı tüz ol | Düz olan bir şeyin her tarafı, iyidir; her iyinin, dikkat edersen, tavır ve hareketi düzgündür. |
Kayu neŋ emitse kör egri bolur, kamuğ egriler isiz urğı bulur | Hangi şey yana yatarsa, eğri olur; her eğrilikte bir kötülüğün tohumu vardır. |
Kayu tüz emitse turumaz tüşer, kayu neŋ köni bolsa tüşmez serer | Düz olan yana yatarsa, duramaz, düşer; hangi şey doğru ise, düşmez, yerinde durur. |
Meniŋ kılkım ol kör emitmez köni, köni egri bolsa könilik küni | Bak, benim tabiatim de yana yatmaz, doğrudur; eğer doğru eğrilirse, kıyamet kopar. |
Könilik özele kesermen işig, adırmazmen begsig ya kulsığ kişig | Ben işleri doğruluk ile hallederim; insanları, bey veya kul olarak, ayırmam. |
Bu bögde biçek kim eligdeturur, bıçığlı kesigliturur ay unur | Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir âlettir. |
Biçek teg bıçarmen kesermen işig, uzatmazmen davi kılığlı kişig | Ben işleri bıçak gibi keser, atarım; hak arayan kimsenin işini uzatmam. |
Şeker ol kişi yer aŋar küç tegip, törü bulsa mendin kapuğka kelip | Şekere gelince, o zulüme uğrayarak, benim kapıma gelen ve adaleti bende bulan insan içindir. |
Şeker teg süçiyü barır ol kişi, sevinçlig bolur anda yazlur kaşı | O insan benden şeker gibi tatlı-tatlı ayrılır; sevinir ve yüzü güler. |
Urâğûn yeme ol kişiler içer, özi küçkey erse könidin kaçar | Zehir gibi acı olan bu Hind otunu ise, zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içer. |
Maŋa kelse tütşü törü bersemen, urâğûn içer teg açır körsemen | Bunlar kavga edip, bana gelirler ve ben hüküm verince, bakarsın, acı Hind ilâcı içmiş gibi, yüzlerini ekşitirler. |
Bu kaşım tügüki bu körksüzlüküm, küçemçi kelirke bu yüzsüzlüküm | Benim bu sertliğim, kaşlarımın bu çatıklığı ve bu asık suratım bana gelen zâlimler içindir. |
Kerek oğlum erse yakın ya yağuk, kerek barkın erse keçigli konuk | ister oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misafir olsun; |
Törüde ikigü maŋa bir sanı, keserde adın bulmağay ol meni | Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken, hiç biri beni farklı bulmaz. |
Bu beglik ulı kör könilikturur, köni bolsa begler tiriglik bolur | Bu beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olursa, dünya huzura kavuşur. |
Muŋar meŋzetü sözler öglüg kişi, kim öglüg sözin tutsa itlür işi | Akıllı insan buna benzer bir söz söylemiştir; kim akıllı insanın sözünü tutarsa, iş yoluna girer. |
Könilik öze boldı beglik ulı, bu beglik köki ol könilik yolı | Beyliğin temeli doğruluk üzerine kurulmuştur; doğruluk yolu beyliğin esâsıdır. |
Törü kılsa elke köni bolsa beg, tilek ârzû bulğay bu kolsa kalı | Bey doğru olur ve ülkeye böyle hüküm ederse, bütün dileklerine kavuşur. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLIDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Yana aydı ay toldı ilig kutı, nelük boldı kün toğdı ilig at(isim)ı | Ay-Toldı şöyle dedi : — Ey devletli hükümdar, efendimizin adı niçin Kün-Toğdı olmuştur. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLIDI’YA CEVABI |
İlig aydı bilge meniŋ kılkımı, körüp meŋzetü urdı bu atımı | Hükümdar cevap verdi : — Alim benim tabiatimi güneşe benzeterek, bu adı verdi. |
Künüg kör irilmez tolu okturur, yaruklukı bir teg talu okturur | Güneşe bak, küçülmez, bütünlüğünü dâima muhafaza eder; parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir. |
Meniŋ me kılınçım aŋar okşadı, könilik bile toldı eksümedi | Benim tabiatim de ona benzer, doğruluk ile doludur ve hiç bir vakit eksilmez. |
İkinçi tuğar kün yarur bu ajun, tüzü halkka tegrür yokalmaz özün | ikincisi — güneş doğar ve bu dünya aydınlanır; aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden bir şey eksilmez. |
Meniŋ me törüm bu yokalmaz özüm, kamuğ halkka bir teg ne kılkım sözüm | Benim de hükmüm böyledir, ben ortadan kaybolmam: hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır. |
Üçünçi bu kün tuğsa yerke isig, çeçek yazlur anda tümen miŋ tüsig | Üçüncüsü — bu güneş doğunca, yere sıcaklık gelir; o zaman binlerce renkli çiçekler açılır. |
Kayu elke tegse meniŋ bu törüm, ol el barça itlür taş erse korum | Benim bu kanunum hangi memlekete erişirse, o memleket baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa, hep düzene girer. |
Tuğar kün arığ ya arığsız temez, kamuğka yarukluk berür eksümez | Güneş doğar, temiz veya kirli demeden, her, şeye aydınlık verir; kendisinden bir şey eksilmez. |
Meniŋ me kılınçım bu ol belgülüg, tözüke tegir barça mendin ülüg | Benim de hareketim tıpkı böyledir; her kes benden nasibini alır. |
Yana ma bu kün burcı sâbitturur, bu sâbit tedüküm tüpi berk bolur | Bir de güneşin burcu sabittir; bu sabit dediğim, temeli sağlam olduğu içindir. |
Bu kün burcı arslan bu burc tepremez, evi tepremezi üçün artamaz | Güneşin burcu Arslan’dır ve bu burç yerinden kımıldamaz; yerinden kımıldamadığı için de evi bozulmaz. |
Meniŋ kılkımı kör yeme bir yaŋın, özüm tegşürülmez yarukta öŋin | Benim tavır ve hareketime bir bak, benim de parlaklığım katiyen değişmez. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, aşasu ajun el yadılsu atı | Ay-Toldı dedi : — Ey devletli hükümdar, ülkelere hâkim ol, iyi adın dünyaya yayılsın. |
Meniŋ me özüm bu uzun yol yorıp, saŋa keldi emgep hem artuk arıp | Ben de bu uzun yolu yürüyüp ve çok zahmet çekip, yorularak, sana geldim. |
Bu kılkıŋ bu erdemleriŋ bar üçün, küsep keldim emdi tapuğka küçün | Bu tabiat ve faziletlerinden dolayı, büyük bir arzu ile senin hizmetine geldim. |
Ayu ber maŋa sen neteg tapnayın, sevinçiŋ kayu ol anı tutnayın | Sen bana söyle, nasıl hizmet edeyim; seni memnun etmek için, nasıl davranayım. |
Tapuğ beg tapısı öze bolmasa, yaramaz bu tapğı neçe emgese | Hizmet beyin arzusuna göre olmadıkça, ne kadar zahmet çekilmiş olursa-olsun, makbule geçmez. |
Negü ter eşitgil ıla atlığı, tapuğun bedümiş kişi kutluğı | ila ülkesinin hizmet ederek, ikbâle ermiş şöhret kazanmış kudretli şahsiyeti ne der, dinle. |
Tapınsa tapuğçı begiŋe kalı, katığ tutğu begler sevinçi yolı | Hizmetkâr hizmet ederken, dâima beyleri memnun edecek yoldan yürümelidir. |
Bu begler tapısı öze kıl tapuğ, begi taplasa tapğı açtı kapuğ | Beyleri memnun edecek şekilde hizmet et; bey memnun olursa, bu hizmet ikbâl kapılarını açar. |
Tapuğçı tapuğ bilse törke tegir, tapuğ bilmese tördin elke kelir | Hizmetkâr hizmet etmesini bilirse, baş-köşeye erişir; hizmet etmesini bilmezse, baş-köşeden eşiğe düşer. |
Begin ked sevindürse tapnur kulı, açıldı bu kulka ağırlık yolı | Hizmet eden kul beyini çok memnun ederse, bu kul için itibar ve ihsan kapıları açılmış olur. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı uktum men emdi sözüg, sevinçim tile ked küdezgil özüŋ | Hükümdar dedi : — Söylediklerini anladım; beni memnun etmeğe çalış ve çok dikkatli hareket et. |
Saŋa men ayayın yarağsızlarığ, yarağsızka yakma yorığıl arığ | Ben hoşlaşmadığım şeyleri sana söyleyeyim; sen onlara yaklaşma, temiz olmağa çalış. |
Özüm taplamaz neŋ biri yalğan ol, munıŋda basası bu küç kılğan ol | Benim beğenmediğim şeylerden biri — yalandır; ondan sonra zulüm edenler gelir. |
Suk erse kılınçı yeg erse özi, ivek erse kılkı uvutsuz közi | Sonra da haris tabiatli ve olgun olmayan insanlar ile aceleci huylu ve gözü doymaz olanlar. |
Buşı erse işte yeme övkelig, yava erse borçı ya kıyğan elig | Her işte hiddet gösterenler, içkiye düşkünler veya çalıp-çırpanlar. |
Bu yaŋlığ kişiler yaramaz maŋa, ayu berdim emdi açukluğ saŋa | Bu gibi insanlar bana yaramaz; işte saha bunları açıkça döküp-saydım. |
Yarayın tese sen maŋa belgülüg, bu kaç neŋ özüŋdin yırat ay(ünlem) külüg | Sen benim gerçekten işime yaramak istiyorsan, bu bir kaç şeyi kendinden uzak tut; ey namlı insan. |
Yakın bolğa sen künde ötrü maŋa, ağırlık açığ artğa mendin saŋa | Böylece sen her gün bana daha yakın olacaksın ve benden sana karşı itibar ve ihsan artacaktır. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Bu ay toldı aydı eşittim munı, takı bir sözüm bar ayu ber anı | Ay-Toldı dedi : — Bunları işittim; bir suâlim daha var, onu da arzedeyim. |
Bu edgü kayu ol neteg ol özi, negü teg bolur edgü kılkı tözi | İyilik nasıl ve ne gibi bir şeydir; iyinin hâli tavrı ve tıyneti nasıl olur. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı edgü bu kılkı yaŋı, tusulur bolur halkka asğı oŋı | Hükümdar dedi: — iyinin vasfı faydalı olmaktır; onun halka çok faydaları dokunur. |
Tüzü halkka barça kılur edgülük, yana minnet urmaz kişike kölük | O bütün halka hep iyilik eder, fakat yaptığını insanın başına kakmaz. |
Öz asğın tilemez kişike asığ, berür ol asığdın bu kolmaz yanığ | Kendi istifâdesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Yana aydı ay toldı uktum bu söz, takı bir tilekimni aytur bu öz | Ay-Toldı tekrar dedi : —Bu sözü anladım; bir şey daha sormak istiyorum. |
Maŋa ay könilik kayu ol köni, anıŋ birle yalŋuk yarutsa küni | Bana doğruluğu anlat, hangi şey doğrudur; insan onunla gününü nasıl aydınlatır. |
Kayunı ayurlar könilik yolı, negü teg bolur bu könilik ulı | Hangi yola doğruluk yolu derler; bu doğruluğun mâhiyeti nedir. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı körgil köni er özi, tili köŋli birle biriker sözi | Hükümdar : — Bak, kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa, işte doğru insan odur — dedi— |
Taşı teg içi ol içi teg taşı, bu yaŋlığ bolur ol köni çın kişi | Onun içi dışı gibi, dışı da içi gibidir; doğru ve dürüst insan böyle olur. |
Köŋlin çıkarsa ayada urup, yorısa uyadmasa yalŋuk körüp | insan gönlünü çıkarıp, avucuna koyarak, başkaları önünde, mahcup olmadan, dolaşabilmelidir. |
Könilik kerek erke kopsa kutun, könilik atı ol kişilik bütün | Saaâdette yükselmek için, insana doğruluk lâzımdır; insanlık doğruluğun adıdır, inan. |
Kız ermez bu yalŋuk kişilik kız ol, az ermez bu yalŋuk könilik az ol | insan nâdir değil, insanlık nâdirdir; insan az değil, doğruluk azdır. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir bu söz, saŋa sözledi emdi körgil bu öz | Bak, şimdi benim sana söylediğim söze benzer bir sözü de şâir söylemiştir. |
Yorığlı bu yalŋuk idi ök üküş, köni çın bütün er maŋa ked küsüş | Gezip-dolaşan insan pek çoktur; fakat benim için aziz olan doğru, dürüst ve güvenilebilecek bir insandır. |
Kız ermez kişi kör kişilik kız ol, köni çın kişilerni ögdi ukuş | insan nâdir değil, insanlık nâdirdir; akıl doğru ve dürüst insanları öğmüştür. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Yana aydı ay toldı ilig kutı, maŋa açsu emdi bu söz bük katı | Ay-Toldı tekrar dedi : — Devletli hükümdar şimdi bana şu sözün sırrını çözsün. |
Bu edgü kişiler bolurmu isiz, isiz me ururmu kör edgüke iz | Bu iyi insanlar kötü olabilirlerini ve kötü insan da bir gün iyilik yoluna girebilirini? |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı edgü iki törlüg ol, munıŋda biri çın tutar edgü yol | Hükümdar : — iyi insan iki türlü olur — dedi-; bunlardan biri doğrudan doğruya iyilik yolunu tutar. |
Bir edgü bolur kör anadın tuğup, yorır ol köni çın kör edgü bolup | Biri anadan doğma iyi olur; iyi bir insan doğru ve dürüst bir hayat sürer. |
Takı biri edgü kör ötkünç bolur, isizke katılsa ol isiz kılur | Biri de taklit yolu ile iyi olur; kötüye uyarsa, kötülük yapar. |
İki törlüg ol kör bu isiz yeme, ikigüni bir tep isizke sama | Kötü insan da iki türlü olur; bunların ikisini de aynı derecede kötü sayma. |
Toğa isiz ol kör munıŋda biri, bu er ölmeginçe arımaz kiri | Bunlardan biri doğuştan kötüdür; bu insanın lekesi ölünceye kadar temizlenmez. |
Takı biri ötkünç bolur bu isiz, işi edgü bolsa tüzer bu ma iz | Diğeri ise, taklit yolu ile kötü olur; arkadaşı iyi olursa, o da iyi yola gider. |
Toğa edgüdin tutçı edgü kelir, ajun bodnı andın asığlar alır | Doğuştan iyi olandan dâima iyilik gelir; dünya halkı ondan istifâde eder. |
Toğa isiz erse aŋar yok otı, ajunka belâ ol bodunka yutı | Doğuştan kötü olanın ıslâhına çâre yoktur; o dünya için belâ ve halk için felâkettir. |
Muŋar meŋzetü aydı türkçe mesel, eşitgil munı sen ukup özke al | Buna benzer türkçe bir ata-sözü vardır; bunu dinle ve sırrına ererek, ona göre hareket et. |
Ürüŋ süt bile kirse edgü kılık, ölüm tutmağınça evürmez yorık | Eğer iyilik ananın ak sütü ile insanın ruhuna girerse, o ölünceye kadar doğru yoldan çıkmaz. |
Tadu birle katlıp törümiş kılınç, ölüm buzmağınça buzulmaz erinç | İnsanın tıynetine sinmiş olan ahlâk, ölüm bozmadıkça, katiyyen bozulmaz. |
Karında törümiş kılınç ögretig, yağız yer katında kiter ay tetig | Ana karnında teşekkül eden tabiat ve terbiye ancak kara toprak altında insanı terkedip gider; ey zeki insan. |
Kalı edgüke bolsa isiz işi, isiz boldı kılkı ol isiz tuşı | Eğer iyiye kötü biri arkadaş olursa, onun tabiatı de, arkadaşınınki gibi, kötü olur. |
İsiz me katılsa kör edgü bile, kamuğ edgülükke bu buldı yol a | Kötü de iyi ile düşüp-kalkarsa, bütün iyiliklere ulaşmak için, bir meşale bulmuş olur. |
Takı bir sebeb kör bu edgü isiz, yakınlık yolındın tüzer tüzse iz | İyi veya kötü insanların bu yollara girmelerinin sebeplerinden biri iyi veya kötü arkadaş edinmiş olmalarıdır. |
Begi edgü bolsa bodun barça tüz, bolur kılkı edgü yorıkları uz | Bey iyi olursa, halk da dâin.â ona itaat eder, iyi ve güzel tavır ve harekete sahip olur. |
Yakın tutsa begler kör edgü kişig, isiz barça edgü kılur ol işig | Beyler iyi insanları kendilerine yakın tutarlarsa, kötüler de işlerinde iyi hareket etmeğe mecbur olurlar. |
İsizler yakın bolsa begler tapa, uzadı isiz elgi ilke tüp e | Beylerin etrafını kötüler çevirirse, memlekete tamamen kötüler hâkim olur. |
İsiz baş kötürse kör edgü yiter, bu edgü elig bulsa isiz kiter | Kötü serbest kalırsa, iyi ortadan kaybolur; iyi hâkim vaziyette olursa, kötü ortadan kalkar. |
Kalı edgü bolsa bu begler kutun, kamuğ edgü boldı karası bütün | Eğer beyler, bir talih eseri olarak, iyi olurlarsa, onların halkı da, şüphesiz, iyi olur. |
Bu begler isiz bolmağınça isiz, ol ilde sevinçin kızartmaz meŋiz | Beyler kötü olmadıkça, o memlekette kötülerin yüzü sevinçle parlamaz. |
Ne edgü törü urdı begler begi, isizke bu kın berge zindân yegi | Beylerin beyi ne iyi bir kanun vaz’etmiş; kötü için en iyi çâre sopa ve zindandır. |
Kalı edgü bolsa bodun başçısı, kamuğ edgü boldı anıŋ işçisi | Eğer halkın başında bulunan kimse iyi olursa, onun bütün memurları da iyi olur. |
Apaŋ edgü bolsa bu begler özün, bayur bodnı barça kör itlür ajun | Eğer bu beylerin kendileri iyi olurlarsa, onların halkı da zenginleşir ve dünya düzelir. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLİ |
Yana aydı ay toldı uktum munı, ilig yarlıkadı bu sözler köni | Ay-Toldı tekrar dedi : — Bunları anladım, hükümdar bu sözleri doğru buyurdu. |
Bu edgüg bilir ol kişi edgü tep, asığlığ erürin munı kılğu tep | Bu iyiyi insan iyi olarak tanır ve faydalı olduğu için, yapılmasını ister. |
Sever barça yalŋuk tiler ârzûlar, anı koldaçılar nelük buldılar | Onu bütün insanlar sever, diler ve arzularlar; fakat isteyenler bu iyiyi nasıl elde ederler? |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı edgü talu neŋturur, talu neŋi tutçı talular kolur | Hükümdar : — iyi mümtaz bir şeydir — dedi — mümtaz bir şeyi ise, dâima bü vasfı hâiz olanlar ister. |
Kayu neŋ talu bolsa üdrüm ağır, anıŋ kılmakı barça özke ağır | Hangi şey mümtaz, nâdir ve değerli ise, onu gerçekleştirmek de hiç kolay değildir. |
İsizlik uçuz ol anı kıldaçı, yavuz iş uçuz ol isiz boldaçı | Kötülük değersiz bir şey olduğu için, onu yapan da değersizdir; fena iş değersizdir ve dâima- kötü olacaktır. |
Kayu neŋ uçuz bolsa yerde yatur, ağı çuz ağır boldı törde yatur | Hangi şey değersiz ise, ona kimse bakmaz bile; ipekli ve ağır çin kumaşları, değerli olduğu için, baş-köşede yer alır. |
Bu edgü ağış teg ağır ağğuka, yavuz neŋ eiş ol uçuz bulğuka | îyi — yokuş tırmanmak gibidir, güçtür; kötü şey — iniş gibidir, kolayca elde edilir. |
Muŋar meŋzetü sözledi kör ukuş, ukuşluğ sözi tutsa asğı üküş | Bak, akıl buna benzer bir söz söylemiştir; akıllının sözü tutulursa faydası çoktur. |
Ağış teg bu edgü ağumaz kişi, tegip tegme yalŋuk kılumaz işi | iyi — yokuşa çıkmak gibidir, her kes yükselemez; uğraşmakla değme insan bu işi yapamaz. |
Ağır neŋ kamuğı ağır kılğuka, kılumaz bu işni biligsiz buşı | Değerli olan her şeyin yapılması güçtür; bilgisiz ve değersiz kimse bu işi yapamaz. |
Aytoldı suali İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA SUÂLl |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, bu ögdi bile munça edgü atı | Ay-Toldı :— Ey devletli hükümdar — dedi— iyi bu derece nâm ve şöhret kazanmıştır. |
Müni barmu yalŋuk anı sözlegü, ukuşluğ ukarmu bilirmü negü | Onda insanların bulabileceği bir kusur varmı; akıllı bunu anlar ve ne olduğunu bilirmi? |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı edgü tuçı ögdilür, müni bu isizler ara savlanur | Hükümdar dedi : — iyi dâima öğülür; kötüler onda şu kusurları bulurlar. |
Yakınlık kılur er kişike tuşı, yavuz bolmasa kılmaz edgü işi | insan insana dâima yakın yaşar; kötü olmasa, iyi yapacak iş bulmaz. |
Bu satğağ basınçak üçün edgüni, isizler yerip kör yarutmaz küni | Bu çatışmada zayıf kaldıklarından dolayı, kötüler her yerde iyinin gününü gölgelemek isterler. |
Kim edgü tiler erse edgü kılur, basınçak ya satğağka bakmaz bolur | Kim iyilik dilerse, iyilik eder; çatışmaya veya zayıflığa bakmaz. |
Kim erse bu künlük tilese sevinç, isizlik kılur ol yarın yer sakınç | Kim sâdece bugünlük rahatını düşünürse, o kötülük yapar; fakat yarın kaygı çeker. |
Bu edgü tilegli negü ter eşit, kamuğ edgülük kıl özüŋke iş it | iyilik dileyen insan ne der, dinle; dâima iyilik et; o senden ayrılmayan bir arkadaşın olsun. |
Yas ermez bu edgü bu künlük saŋa, yarın bolğa asğıŋ bu kün büt muŋa | iyiliğin sana bugün hiç bir zararı yoktur;’fakat bugün inan ki, yarın onun faydasını göreceksin. |
Asığ körnür erse isizlik bu kün, yarın yas kılur anda ukğıl ögün | Kötülük bugün faydalı görünse bile, yarın orada bunun zararını görürsün; bunu düşünüp, idrâk et. |
Bu edgü oŋ ol kör isizlik bu sol, soluŋdın tamu ornı uştmah oŋ ol | iyilik sağ ve kötülük soldur; senin solunda cehennem vardır; cennet ise, sağdadır. |
Neçe me erejlense isiz bu kün, ökünç birle emger yarınkı künün | Bugün kötü ne kadar huzur içinde olursa-olsun, yarın peşiman olur, azap çeker. |
Neçe satğağ erse bu edgü kişi, ökünmez yarın anda itlür işi | iyi insan ne kadar mağdur olursa-olsun, yarın orada peşiman olmaz ve huzura erer. |
Hakikat munı bil ay ay toldı sen, ökünçsüzmen edgü atın ölsemen | Ey Ay-Toldı, sen bunu hakikat bil; dünyada iyi ad bırakıp da göçersem, peşiman olmam. |
Ne edgü söz aymış köni er tili, köni er tili urdı sözke ulı | Doğru insan ne kadar güzel söz söylemiş; değerli söze temel atan doğru insanların dilidir. |
Kim edgüg yerer erse isiz bolup, tilermen ay edgü seni men kolup | Ey iyi, kötü seni istediği kadar hakîr görsün, ben seni isteyerek ararım. |
Ay edgü saŋar kim todar ay maŋa, berü kelgil emdi men açmen saŋa | Ey iyi, bana söyle, sana kim doyar; ben ise, tamamen açım, şimdi bana gel. |
Neçe satğağ erse bu edgü kişi, tapı men bolayın bu edgü işi | iyi insan ne kadar düşkün olursa-olsun, râziyim; yeter ki, ben bir iyinin arkadaşı olayım. |
İsizlik bile erse beglik maŋa, kerekmez bu beglik kodurmen saŋa | Beylik bana kötülük ile birlikte gelecekse, istemem; o beylik senin olsun. |
Kişi kılkı isiz körürmen közün, ereji az ol kör ökünçi uzun | insanın tabiati kötüdür, bunu gözümle görüyorum; huzuru kısa fakat peşimanlığı uzun sürer. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir bu söz, okısa açılğay yiti kıl bu köz | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; okursan, mânası anlaşılır; görüşünü keskinleştir. |
Kayu edgü öknür kör edgü üçün, atıkmış isiz âhır öknür küçün | Bak, hangi iyi iyiliğinden dolayı peşiman olmuştur; kötü ne kadar şöhret sahibi olursa-olsun, sonunda peşiman olur. |
İsiz kılsa isiz yanutı ökünç, usa edgülük kıl isizke öçün | Kötülük edersen, kötülüğün karşılığı peşimanlıktır; elinden gelirse, kötülüğün ınâdma, iyilik yap. |
Negü teg ögeyin bu isiz kişig, negü teg tileyin bu isiz işig | Kötü insanı nasıl öğeyim; bu kötü işi nasıl arzu edeyim. |
Otunluk bıvalık yavalık kamuğ, isizler kılınçı bolur ay uluğ | Küstahlık, kabalık, aksilik hep kötülerin harektidir; ey büyük! |
Belâ mihnet emgek ökünçün sığıt, isizlik yanutı bolur ay yegit | Belâ, mihnet, zahmet, peşimanlık ve keder hep kötülüğün karşılığıdır, ey yiğit ! |
Kalı sevmeyin kör bu edgü kişig, kalı ögmeyin men bu edgü işig | Bu iyi insanı nasıl sevmeyeyim; bu iyi işi nasıl öğmeyeyım. |
Akılık kişilik asığ edgülük, bu edgü kişidin kelir belgülüg | Cömertlik, insanlık, fayda ve iyiliğin hep iyi insandan geldiği şüphesizdir. |
Bu edgü kişi barça iş edgüsi, bu edgü iş ol barça iş edgüsi | İyi insan arkadaşların en iyisidir; iyi iş işlerin en iyisidir. |
İşiŋ edgü bolsa negü kolsa kol, iş edgü kerek ol özüŋ bulsa yol | Arkadaşın iyi ise, ne istersen iste; yolunun açık olması için iyi arkadaş lâzımdır. |
Erej ârzû nimet küvençin avınç, bu edgü yanutı bolur bu sevinç | Huzur, arzu, nimet, emniyet, rahat ve bu neş’e, sevinç, hep iyiliğin karşılığıdır. |
İlig aydı ay toldı ukğıl bu söz, ayıtmış sözüŋke yanut kıldı öz | Hükümdar ilâve etti: — Ey Ay-Toldı, senin sorduğun suâle cevâbım işte bunlardır—dedi. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yer öpti kör ay toldı turdı örü, ayur ay ıduk kut ay edgü törü | Ay-Toldı yer öptü, ayağa kalktı ve:— Ey aziz ikbâl, ey iyi kanun dedi. |
Ajun erki buldur uzun bolsu yaş, erej edgü birle esen bolsu baş | Dünya kudretini elde ettin, ömrün uzun olsun; huzur ve iyilik içinde başın esen olsun. |
Buzulmasu beglik bedüklük bile, avınçın tirilgil sevinçin küle | Beyliğin ve ihtişamın zeval bulmasın; ömrün rahatlık ve sevinç içinde geçsin. |
Uluğluk bile bul üküş ilke erk, bu erk birle beglik ulı bolsu berk | Kudret ve azametle bir çok illere hâkim ol; beyliğinin temeli, bu kuvvet sayesinde, sağlam olsun. |
Aka kelsü ârzû kurımaz bolup, kapuğ tutsu devlet karımaz bolup | Arzun, kurumayan ırmak gibi, akıp-gelsin; saadetin, ihtiyarlamayan bir hizmetkâr gibi, daimî kapında dursun. |
Sevinç barça yumğı saŋa kelsüni, sakınç birle düşman sızıp ölsüni | Bütün sevinçlerin hepsi sana gelsin; düşmanın endişe içinde, eriyip bitsin. |
Sezâ ol saŋa kim tapınsa tapuğ, sezâka tapınsa açar kut kapuğ | Sen her kesin hizmetine lâyıksın; lâyık olana hizmet edilirse, saadet kapısı açılır. |
Negü ter eşitgil tapuğ kılmış er, tapuğ birle ârzû tilek bulmış er | Hizmet etmiş ve hizmet ile arzu ve dileğine kavuşmuş olan insan ne der, dinle. |
Tapuğ kılma kılsa sezâka tapın, sezâ beg bilir ol tapuğçı hakın | Hizmet etme, edersen, lâyık olana hizmet et; lâyık olan bey hizmetkârın hakkını bilir. |
Tapınma tapınsa akı tapğı kıl, akı evi altun kümüş kapğı bil | Hizmet etme, edersen, cömerd olana hizmet et; bil ki, cömerdin evi altın, kapısı gümüştür. |
Saranka tapınma ay tapnur kişi, tiriglik yava bolğa isiz başı | Hasise hizmet etme, ey hizmet eden insan; yoksa, hayatın boş geçmiş olur ve kendin de kötü olursun. |
Öziŋe esirker saran öz neŋin, kişike kaçan berge ayğıl teŋin | Hasîs kendi malını kendisinden esirger; nasıl olurda başkasının hakkını verir, söyle! |
Sözin kesti ay toldı çıktı turup, eviŋe yüz urdı sevinçlig bolup | Ay-Toldı burada sözünü kesti, Halktı ve huzurdan çıktı; sevinç içinde evine yöneldi. |
Kıyıksız tapuğ kıldı anda naru, tüni yattı yatğakta kündüz örü | O günden itibaren, gündüzleri oturmadan ve geceleri uyumadan, ona hizmette kusur etmedi. |
Hakikat tapındı bağırsaklıkın, ilig tuttı künde öziŋe yakın | Doğruluk ve samimiyetle çalıştı; hükümdar da onu günden güne kendisine yaklaştırdı. |
Yeme keçti üdler bir ança bu yaŋ, bu ay toldı tapğun kızıl kıldı eŋ | Böylece bir müddet geçti; Ay-Toldı hizmeti ile her keşi memnun etti. |
Aytoldı İligke Til Erdemin Söz Asığların Ayur | Ay-Toldı Hükümdara Dilln Fazîletini Ve Sözün Faydalarını Söyler |
İlig bir kün ay toldını ündedi, orun berdi oldur teyü imledi | Hükümdar bir gün Ay-Toldı’yı çağırdı; ona yer gösterdi ve oturması için işaret etti. |
Bu ay toldı oldurdı akru silig, közin yerke tikti bekütti tilig | Ay-Toldı yavaşça ve edeple oturdu; gözlerini yere dikti, sesini çıkarmadı. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı ay toldı sözle sözüg, nelük şük turur sen ne boldı özüŋ | Hükümdar dedi : — Ay-Toldı, konuş; niçin susuyorsun, sana ne oldu? |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay begler begi, kulı beg yüzin körse yitrür ögi | Ay-Toldı dedi : — Ey beylerin beyi, kul beyin yüzünü görünce, ne diyeceğini şaşırır. |
İlig yarlıkamaz negü sözleyin, ayıtmazda aşnu negü ötneyin | Hükümdar ne “söyleyeceğimi henüz buyurmadı; sormadan, neyi arzedeyim. |
Biliglig sözin sen eşit özneme, ayıtmazda aşnu sözüg sözleme | Bilgilinin sözünü dinle, itiraz etme; sana sorulmadan da söz söyleme. |
Kişig kim okısa kereklep tilep, olok sözlegü aşnu sözni ulap | Birini kim, lüzum görerek, ister ve çağırırsa, söze de ilk önce o başlar. |
Ayıtmazda aşnu sözüg sözlese, köni sözledi kim ay yılkı tese | Kendisine bir şey sorulmadan, söze başlayana biri “hayvan” derse, doğru söylemiş olur. |
Takı telve munduz kişi bu bilin, ayıtmadı beglerke açsa tilin | Yine bil ki, kendisine bir şey sorulmadan, beylerin huzurunda konuşan adam da deli ve ahmaktır. |
Kızıl til kılur kısğa yaşlığ seni, esenlik tilese katığ ba anı | Kırmızı dil senin ömrünü kısaltır; selâmet dilersen, onu sıkı tut. |
Negü ter eşitgil özin kısğan er, esen tirlür inçin özin basğan er | Diline hâkim olan insan ne der, dinle; kendisine hâkim olan insan rahat ve huzur içinde yaşar. |
Kara baş yağısı kızıl tilturur, neçe baş yedi bu takı ma yeyür | Kara başın düşmanı kırmızı dildir; o ne kadar baş yemiştir ve yine de yemektedir. |
Başıŋnı tilese tiliŋni küdez, tiliŋ tegme künde başıŋnı yanur | Başını kurtarmak istersen, dilini gözet; dilin her gün senin başını tehdit eder. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı uktum sözüŋni tükel, tirig sözlemese idi ök muhâl | Hükümdar dedi : — Sözünü tamamen anladım, fakat yaşa yan birinin hiç konuşmaması imkânsızdır. |
Meger iki törlüg kişi ol bilin, birisi biligsiz birisi ağın | Bil ki, ancak iki türlü insan konuşmaz : biri — bilgisiz, biri de — dilsiz. |
Ağın kendü berklig tili sözlemez, biligsiz tili ol sözin kizlemez | Dilsizin dili konuşmaz, bilgisizin dili de sözünü saklayamaz. |
Biligsiz tili tutçı berklig kerek, biliglig kişi tilke erklig kerek | Bilgisizin dili dâima kilitli olmalı ve bilgili insan da diline hâkim bulunmalıdır. |
Biliglig sözi yerke suv tegturur, akıtsa suvuğ yerde nimet önür | Bilgilinin sözü toprak için su gibidir; su verilince, yerden nimet çıkar. |
Biliglig kişiniŋ savı eksümez, akığlı süzük yul suvı eksümez | Bilgili insanın sözü eksilmez; akan duru pınarın suyu kesilmez. |
Öyük çim osuğluğ bolur bilgeler, çıkar suv kayuda adak tepseler | Alimler sulak yerlere benzerler; nereye ayak vururlarsa, oradan su çıkar. |
Biligsiz kişi köŋli kum tegturur, ögüz kirse tolmaz ap ot yem önür | Bilgisiz insanın gönlü kumsal gibidir; nehir aksa, dolmaz; orada ot ve yem bitmez. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yana aydı ay toldı ilig ukar, bu til yası tegse tiriglik tüker | Ay-Toldı yine dedi : — Hükümdar bilir ki, bu dilin zararı insanın hayatına bile mal olur. |
Tirig bolsa yalŋuk kalı sözlemez, kerekligni sözler kişi kizlemez | insan, yaşadığı müddetçe, söz söylemez olurmu; lâkin gerekeni söyler, saklamaz. |
Ayıtğu kerek söz kişi sözlese, ayıtmasa sözni katığ kizlese | insanın konuşması için kendisine bir şey sorulmuş olmalı; sorulmadığı takdirde, ağzını açmamalıdır. |
Ayıtmaklık erkekturur ay ilig, cevâbı tişi ol yetürse bilig | Ey hükümdar, iyice düşünürsen, sormak — erkektir; cevap vermekde — dişidir. |
Tişike bir erkek bolur kör eri, anıŋdın tuğar tuğsa iki urı | Dişi için bir erkek koca olur; eğer doğarsa, bunlardan iki çocuk doğar. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum sözüg barça çın, ayıtğu sözüm bar takı bir adın | Hükümdar:—Anladım —dedi—sözlerinin hepsi doğru; yine soracağım bir başka sözüm daha var. |
Bu til yasın aydıŋ eşittim anı, anıŋ asğı barmu ayu ber köni | Dilin zararını söyledin, işittim; onun faydası varmı?, bunu da doğruca söyle. |
Bu til yasıŋa korksa emdi özüŋ, yatu kalğa barça asığlığ sözüg | Şimdi sen sâaece dilin zararından korkar ve konuşmazsan, bütün faydalı sözlerin olduğu yerde kalır ve bir fayda temin etmez. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı söz asğı telim, kalı sözleyü bilse uş bu tilim | Ay-Toldı dedi : — Eğer bu dilim dönerse, söyleyeyim; sözün faydası çoktur. |
Yava söz biligsiz tilindin çıkar, biligsiz kişig bilge yılkı atar | Boş söz bilgisizin ağzından çıkar; bilgisiz adama âlim hayvan der. |
Kara kılkı teŋsiz yava sözlegen, yava sözturur bu kara baş yegen | Boş ve densiz konuşan — ayak takımıdır; onun başını yiyen de bu boş sözlerdir. |
Yava sözlese söz neçe yas kılur, eger sözleyü bilse asğı bolur | Söz boş yere söylenirse, çok zarar getirir; söz yerinde söylenirse, faydalı olur. |
Kara karnı todsa kör ud teg yatur, yava sözke avnur özin semritür | Avamın karnı doyarsa, bak, öküz gibi yatar; boş sözler ile avunur ve vücûdunu besler. |
Yese todsa yatsa bu yılkıturur, bu yılkı tedüküm bu kılkıturur | Sâdece yiyen, doyan ve yatan — hayvandır; bu hayvan dediğim, onun tabiatidir. |
Biliglig kişiler et öz yavrıtur, bilig birle avnur cânın semritür | Bilgili insanlar vücûtlarını yıpratırlar; bilgi ile avunurlar ve ruhlarını beslerler. |
Et öz ülgi barça boğuzdın kirür, bu cân ülgi çın söz kulaktın kirür | Vücûdun nasibi hep ağızdan girer; ruhun nasibi ise, doğru sözdür ve kulaktan girer. |
Bilig belgüsi kör iki neŋturur, bu iki bile er kızıl eŋ urur | Bak, bilginin iki alâmeti vardır; bu iki şey ile insan bahtiyar olur. |
Biri tilturur kör birisi boğuz, bu iki basa tutsa asğı ögüz | Bunlardan biri dildir, biri boğazdır; insan bu ikisine hâkim olursa, çok fayda görür. |
Biliglig boğuz tilke erklig kerek, boğuz til küdezgen biliglig kerek | Bilgilinin boğazına ve diline hâkim olması lâzımdır; boğazını ve dilini gözeten bilgililere ihtiyaç vardır. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum bu söz belgülüg, söz aslı neçe ol negü ol ülüg | Hükümdar: —Anladım, bu böyledir—-dedi—sözün esâsı nedir ve söz kaç kısma ayrılır? |
Kayudın çıkar söz kayuka barır, munı ma ayu ber maŋa ay(ünlem) bilir | Söz nereden çıkar ve nereye varır; ey bilgili, bana bunu da izah et. |
Neçe sözlemegü neçe sözlegü, negü ter biliglig ukuşluğ bügü | Sözün ne kadarını söylemeli, ne kadarını. söylememeli; bilgili ve akıllı hakîm bu hususta ne der? |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı söz ornı sır ol, söz ülgi on ol sözlegüsi bir ol | Ay-Toldı cevap verdi : — Sözün yeri sırdır; söz ondur, fakat biri söylenmelidir. |
Biri sözlegü ol tokuzı tıdığ, tıdığ söz tüpi aslı barça yıdığ | Biri söylenebilir, dokuzunun söylenmesi yasaktır; yasak sözler aslında esâsında hep fenadır. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Yana aydı ilig söz asğı neçe, yası ma neçe ol maŋa ay aça | Hükümdar tekrar dedi: — Sözün ne kadar faydası ve ne kadar zararı vardır; bana izah et. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı söz asğı uluğ, yerinçe tüşürse bedütür kuluğ | Ay-Toldı dedi : — Sözün faydası büyüktür; söz yerinde kullanılırsa, kulu yükseltir. |
Söz asğı bile kör yağız yerdeki, yaşıl kökke yoklar bolur tördeki | Söz sayesinde kara yerdeki mavi göğe yükselir ve baş-köşeye geçenlerden olur. |
Kalı sözleyü bilmese til sözüg, yaşıl kökte erse kör endrür özüŋ | Eğer dil söz söylemesini bilmezse, mavi gökte olanı yere indirir. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Yana aydı söznüŋ üküşi neçe, azı ma neçe ol maŋa ay aça | Hükümdar yine dedi : — Söz ne zaman çok ve ne zaman az addedilir; bunu da bana izah et. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı üküş söz ol ol, ayıtmadı sözlep irikse köŋül | Ay-Toldı dedi:—Fazla söz, sormadan söylenip, insanı usandıran sözdür. |
Bu az söz ol ol kim ayıtmışka öz, cevâb berse sözke yanut kılsa söz | Az söz ise, sorulduğu zaman söylenen ve bir ihtiyâcı karşılayan sözdür. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir sözin, tilin söz bile tüzdi açtı yüzin | Dilini güzel sözle süsleyen ve onun yüzünü açan şâir bu vadide şöyle bir söz söylemiştir: |
Sözüg yakşı sözle idi saknu öz, ayıttukta sözle yana terkin üz | Sözü güzel ve iyice düşünerek söyle; ancak sorulduğu zaman söyle ve kısa kes. |
Üküş söz eşitgil telim sözleme, ukuş birle sözle bilig birle tüz | Çok dinle, fakat az konuş; sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
İlig aydı uktum bu sözni yeme, takı bir sözüm bar sen ay kizleme | Hükümdar dedi:— Bu sözü de anladım; bir suâlim daha var, onu da saklama, söyle. |
Kimiŋdin eşitgü kerek söz çını, sözüg kimke ayğu maŋa ay munı | Sözün doğrusunu kimden dinlemeli ve sözü kime söylemeli; bunu bana anlat. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı sözüg bilgedin, eşitgü biligsizke aysa kedin | Ay-Toldı dedi:—Sözü bilenden dinlemeliye sonra bilmeyene söylemelidir. |
Uluğdın eşitgü kereklig sözüg, kiçigke ayu bergü tutsa özüŋ | Lüzumlu sözü büyüklerden dinlemeli ve ona göre hareket etmeleri için, küçüklere söylemelidir. |
Üküş tıŋlağu söz birer sözlegü, maŋa mundağ aydı biliglig bügü | Çok dinlemeli, fakat sözü birer-birer söylemeli; bilgili hakîm bana böyle dedi. |
Üküş sözleyü bilge bolmaz kişi, üküş eştü bilge bulur tör başı | Çok söylemekle insan âlim olmaz; çok dinlemekle âlim baş-köşeyi bulur. |
Ağın bolsa yalŋuk bilir hem bilig, tuŋu bolsa tegmez biligke elig | insan, dilsiz de olsa, bilgili olabilir; fakat sağır olursa, bilgiyi elde edemez. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Yana aydı ilig ukuldı bu söz, takı bir sözüm bar anı aysun öz | Hükümdar tekrar dedi:—Bu da anlaşıldı; bir suâlim daha var, onu da sorayım. |
Tilig şükmü tutğu azu sözlese, sözüg açsamu yeg azu kizlese | Dili susturmalımı, yoksa söyletmelimi; sözü açmakmı daha iyi, yoksa saklamak mı? |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı eşitsü ilig, tilin sözlemese kalur bu bilig | Ay-Toldı dedi : — Hükümdara arzedeyim; dil ile söylenmezse, bilgi öylece kalır. |
Tilig sökse bolmaz telim öggüsi, sözüg öggüsi bar yeme sökgüsi | Dile yalnız söğmek olmaz, öğülecek tarafı da çoktur; sözün de öğülecek ve söğülecek tarafları vardır. |
Kamuğ teprenigli bu sansız kalın, tanukluk berür bir bayatığ tilin | Bütün canlılar, bütün bu sayısız mevcudat Tanrının birliğine dil ile şehâdet getirir. |
Törütti tümen miŋ halâyıklarığ, tili birle teŋrig ögerler arığ | Tanrı yüz binlerce mahlûku yarattı; onların hepsi Tanrıyı dilleri ile öğerler. |
Et özlüg kişike kereki bu ol, birisi tilin söz birisi köŋül | Vücût sahibi insana lâzım olan şeylerden biri — dil ve söz, biri de — gönüldür. |
Köŋül til törütti köni söz üçün, sözi egri bolsa küyer ol küçün | Tanrı gönülü ve dili doğru söz için yarattı; sözü eğri olanları zorla âteşe atarlar. |
Köni sözlese söz kör asğı üküş, kalı sözlese egri barça söküş | Söz doğru söylenirse, faydası çoktur; eğri söz dâima mezmûmdur. |
Köni sözler erse tiliŋ tepresü, sözüg egri erse özüŋ kizlesü | Doğru söyleyecekse, dilin kımıldasın; sözün eğri ise, onu saklamalısın. |
Tilin sözlemese ağın ter kişi, üküş sözlese atı yaŋşak başı | Konuşmayan kimseye dilsiz derler; çok söyleyenin adı ise, gevezebaşıdır. |
Kişide uçuzı kişi yaŋşakı, kişide ağırı kişi ol akı | insanların itibarsızı geveze olanıdır; insanların itibarlısı cömert olanıdır. |
Bu sözler eşitti sevindi elig, közin kökke tikti kötürdi elig | Hükümdar bu sözleri işitti ve sevindi; gözlerini göğe dikti, elini kaldırdı. |
Bayatka şükür kıldı ögdi üküş, ayur ay idim sen bağırsak küsüş | Tanrıya şükür etti, onu çok öğdü ve dedi:— Ey rabbim, sen merhametli ve azizsin. |
Kamuğ edgülük tegdi sendin maŋa, tapuğsuz kuluŋmen yazukluğ saŋa | Bana bütün iyilik senden geldi; ben senin günahkâr ve kusurlu bir kulunum. |
Tilekimni berdiŋ kamuğ ârzûlar, erej dünyâ devlet üküş edgüler | Huzur, dünya, devlet ve her türlü iyilikleri, hâsılı bütün dileklerimi verdin. |
Bu şükruğ negü teg ötey öz özün, munıŋ şükrı sen kıl saŋa ay tüzün | Bu ihsanlara şükürden ben âcizim; ey asıl, bunun şükürünü sana karşı yine sen edâ et. |
Sözin kesti açtı ağı kaznakı, üledi öküç neŋ çığaylar hakı | Sözlerini burada kesti, hazinelerini açtı; fakir-fukaraya çok mal dağıttı. |
Ağırladı ilig bu ay toldını, açığ berdi elgin tilin ögdini | Hükümdar Ay-Toldı’yı taltif etti; ona karşı dili ile medihte ve eli ile ihsanda bulundu. |
Vezirlık aŋar berdi tamğa ayağ, tuğı kövrügi birle berdi kuyağ | Ona vezirlik, unvan ve mührü ile tuğ, davul ve zırh verdi. |
Kamuğ elke kıldı kör elgi uzun, boyun egdi düşmân kiterdi özün | Bütün memleket üzerinde ona nüfuz verdi; düşmanı boynunu büküp, ordadan kayboldu. |
Bu ay toldı süzdi kamuğ iş küdüg, küvenç kıldı özke bu bulmış üdüg | Ay-Toldı bütün işleri yoluna koydu; bu ikbâl devresinden istifâde ederek, bir çok işler yaptı. |
Bayudı bodun hem itildi eli, iligke duâ kıldı bodnı tili | Halk zenginleşti ve memleket nizâma girdi; halk hükümdara dualar etti. |
Kutuldı bodun kitti emgekleri, kozı birle katlıp yorıdı böri | Halk kurtuldu ve zahmet denilen şey ortadan kalktı; kuzu ile kurt birlikte yaşamağa başladı. |
İtildi eli hem tüzüldi törü, ilig devleti boldı künde örü | Memleketi tanzim edildi, idaresi düzeldi; hükümdarın saadeti günden-güne arttı. |
Yorıdı bir ança bu yaŋlığ kutun, tüzüldi eli bodnı barça bütün | Bir müddet böyle huzur ve âsâyiş içinde geçti; halkın ve memleketin her işi yoluna girdi. |
Telim arttı ilde yaŋı kend uluş, ilig kaznakı toldı altun kümüş | Memlekette yeni şehir ve kasabalar çoğaldı; hükümdarın hazinesi altın ve gümüş ile doldu. |
Sevindi ilig inçke tegdi özi, ajunda yadıldı kör atı sözi | Hükümdar rahat etti ve huzura kavuştu; şöhreti ve nüfuzu dünyaya yayıldı. |
Kut Kıvılkın Devlet İrsellikin Ayur | Saadetin Devamsızlığını Ve İkbâlin Dönekliğini Söyler |
Tükel buldı ay toldı ârzû tilek, kıvı kut karıp yıktı arka yölek | Ay-Toldı arzu ve dileğini tam elde ettiği zamanda, süreksiz saadet ihtiyarladı; ona arka ve destek olan şeyleri birer-birer yıktı. |
Yeme yakşı aymış biliglig bügü, tükel bolsa nimet bulumaz yegü | Bilgili hakîm de buna uygun bir söz söylemiştir : —Nimet tam olunca, insan yiyecek bir şey bulamaz. |
Takı munda yegrek bilig sözlemiş, tükel bolsa nimet tüker yaş temiş | Yine bu hususta bilgilinin daha iyi bir sözü vardır : — Nimet tam olursa, insanın ömrü tükenir — der. |
İdi yakşı aymış biliglig sözi, bu bilge sözi ol biligsiz közi | Bilgili çok iyi bir söz söylemiş; âlimin sözü, bilgisiz için, göz olur. |
Enigli ağar ol ağığlı ener, yaruğlı tunar ol yorığlı tınar | inen yükselir, yükselen iner; parlayan söner ve yürüyen durur. |
Ne kim işler erse tükelin küder, tükegli tükese enişke yanar | Her şey kendi kemâlini bekler; tam kemâle erişince, tekrar zevale başlar. |
Bu ay toldı buldı tilekin tükel, tüketti tiriglig turu kaldı mâl | Bu Ay-Toldı her isteğine kavuştu; ömrünü tamamladı, malı-mülkü kaldı. |
Yana irlü kirdi bu tolmış ayı, kadır kışka yandı yarumış yayı | Dolun ayı tekrar küçülmeğe başladı; parlak yazı sert kışa döndü. |
Yaraşık tadular karıştı için, küçendi biri tuttı bastı üçin | Ahenk içinde bulunan unsurlar arasında fesat.baş gösterdi; biri tahakküm etti, diğerlerini bastırdı. |
Tadu tegşürüldi aşı boldı yeg, ağır boldı köŋli katığ tuttı ig | Unsurların durumu değişti; yiyeceği çiğ geldi, gönülünü bir sıkıntı kapladı ve ağır bir hastalığa tutuldu. |
Tadu artadı kör küçi eksüdi, kağıl teg köni bod egildi kodı | Unsurlar bozuldu, kuvveti azaldı; dik vücûdu, yaş söğüt dalı gibi, büküldü. |
Tutup çaldı yerke ağır ig kelip, töşekke kirip yattı muŋluğ ulıp | Ağır hastalık geldi; onu tutup, yere vurdu; acılar içinde inleyerek, yatağa düştü. |
Otaçı tirildi tamur kördiler, ol ig kem ne ermiş ayu berdiler | Etrafına tabipler toplandı, nabzına baktılar; bu hastalık ve rahatsızlığın ne olduğu hakkında fikirlerini söylediler. |
Kayu aydı kan tutmış emdi munı, aça bergü ekhel akıtğu kanı | Biri:—Şimdi bunu kan tutmuş, damarını açmak ve kan akıtmak lâzımdır — dedi. |
Kayu aydı ötrüm içürgü kerek, özi katmış emdi boşutğu kerek | Biri:— Müshil içirmeli; kabız olmuş, şimdi onu boşaltmak gerek — dedi. |
Kayusı soğık itti kattı cülâb, kayu kıldı berdi kereklig şerâb | Biri şerbet hazırladı ve gül-suyu kattı; biri lüzumlu gördüğü bir içki yapıp verdi. |
Ot em kalmadı kör neçe kıldılar, yaraşık ne erse anı berdiler | Yapmadıkları tedavi, vermedikleri ilâç kalmadı; faydalı gördükleri her şeyi verdiler. |
Asığ kılmadı künde arttı igi, koradı küçi künde yetti ögi | Fakat hiç bir fayda etmedi; hastalığı günden-güne arttı, kuvveti günden-güne azaldı ve gittikçe şuurunu kaybetti. |
Negü ter eşitgil sakınuk kişi, sakınuk kişi ol kişiler başı | Takva sahibi insan ne der, dinle; takva sahibi olanlar, dâima ileri gelen insanlardır. |
Kerek kat şelişe kerek tiryâk et, kerek matrıdus kat ya çurnı ögit | ister selise kat, ister tiryak yap; ister matrıdus karıştır, ister müshil ver. |
Kerek tut otaçı kerek erse kam, ölüglike hergiz asığ kılmaz em | İster tabip getir, ister kam; ölmekte olana hiç bir ilâç fayda vermez. |
Osal bolmağıl ay tirig boldaçı, tirig bolduŋ erse özüŋ öldeçi | Ey hayatta olan, gafil olma; bugün dirisin, fakat bir gün muhakkak öleceksin. |
Bu ay toldı hâlin eşitti ilig, ölüm tutğakı ig tegürmiş elig | Hükümdar Ay-Toldı’nın hâlini işitti; ölümün öncüsü olan hastalık onu eline geçirmişti. |
İlig aytu keldi bu ay toldını, kelip kördi ilig yatur hâlini | Hâlini sormak için, hükümdar Ay-Toldı’ya geldi; onun yataktaki hâlini gördü. |
İlig suali Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Ayıttı ilig emdi köŋlüŋ neteg, negü ol igiŋ emdi udkuŋ neteg | Hükümdar sordu : — Nasılsın, bu hastalığın nedir; uykun nasıl ? |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, meni tuttı ol ig aŋar yok otı | Ay-Toldı : — Ey devletli hükümdar — dedi — beni devası olmayan bir hastalık yakaladı. |
Tolu erdi ayım irildi tolu, talu erdi kılkım barır bu talu | Ayım dolun ay idi, küçüldü; güzel bir şekil ve şemâyilim vardı, o güzellik şimdi elden gidiyor. |
Sevinçin tuğar erdi toğmış künüm, künüm batğalır teg yarumaz tünüm | Güneşim sevinç içinde doğardı, şimdi batmak üzeredir; gecem artık aydınlanmayacak. |
Küvençlik tiriglik kötürdi özin, yayığ dünyâ mendin evürdi yüzin | Güvendiğim hayat ortadan kayboldu, kararsız dünya benden yüzünü çevirdi. |
Sevinç ârzû nimet turu kalğalır, sakınç kadğu mihnet maŋa kelgelir | Sevinç, arzu ve nimetleri geride bırakıp, endişe, kaygı ve mihnetlere doğru gitmek üzereyim. |
Munu adrılurmen seniŋdin bu kün, ulıyu barırmen ökünçün muŋun | işte bugün senden ayrılıyorum; peşimanlıkla ve ıstırapla inleyerek, gidiyorum. |
Negü ter eşitgil bügü el begi, bodun başlağuçı kişide yegi | Halkın başında bulunan ve insanların iyisi olan, hakîm il beyi ne der, dinle. |
Ne edgü neŋ erdi bu devlet kelip, yana barmaz erse tilekçe yelip | Gelen devlet insanların istedikleri gibi hareket etse ve tekrar geçip gitmese idi, ne iyi olurdu. |
Ne yakşı neŋ erdi bu beglik işi, ölüm tutmaz erse yorısa kişi | Ölüm olmasa ve insan baki kalsa idi, beylik ne güzel bir şey olurdu. |
Ne körklüg kün erdi yegitlik küni, karılık yok erse yorısa köni | insan ihtiyarlamayıp dâima aynı kalsa idi, bu gençlik günleri ne hoş olurdu. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı ay toldı kodğıl bu söz, bu söz sözlemegil ayâ köŋli tüz | Hükümdar : — Ay-Toldı, bu sözleri bırak — dedi— ey temiz kalpli, böyle sözler söyleme. |
Kişi barça igler kör edgü bolur, saŋa yalŋuz ermez bu ig ay unur | Her kes hastalanır, bakarsın, tekrar iyileşir; ey kudretli insan, bu hastalık yalnız senin için değildir. |
Nelük tilde körksüz yorır bu sözüg, nelük köŋlüŋi artatur sen özüŋ | Niçin böyle nahoş şeyler söylüyorsun; niçin böyle maneviyâtını bozuyorsun. |
Saŋa emdi avnıp yorır erdi öz, maŋa titgü teg sen adın boldı söz | Ben hayatımda seninle teselli buluyordum, şimdi sözün değişti; bu sözlerin bana üzüntü veriyor. |
Bayat edgü kılğay bu söz sözleme, tügün urma otun meniŋ köŋlüme | inşallah Tanrı seni iyi edecektir; böyle sözler ile yüreğimi dağlama. |
Aytoldı cevabı İligke | AY-TOLDI’NIN HÜKÜMDARA CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay ilig kutı, bu igke emi yok tileme otı | Ay-Toldı dedi:—Ey devletli hükümdar, bu hastalığa deva yoktur, ilâcını arama. |
Kayu kim tuğar erse ölgü kerek, kayu neŋ ağar erse ilgü kerek | Doğan her kes ölmeğe, yükselen her şey düşmeğe mahkûmdur. |
Ağışka eniş ol edizke batığ, sevinçke sakınç ol açığka tatığ | Her yokuşun bir inişi, her tepenin bir çukuru, her sevincin bir kederi ve her acıya karşı bir lezzet vardır. |
Yana ma saŋa aydım uş bu sözüm, kılınçım yayığ tep ne irsel özüm | Benim dönek huylu ve kararsız olduğumu ben sana vaktiyle söylemiştim. |
Meniŋ kılkımı aydım erdi saŋa, köŋül bamağu erdiŋ emdi maŋa | Bununla da sana kendi mâhiyetimi anlatmıştım; bana gönül bağlamamalı idin. |
Barırmen muŋar sen sizik tutmağıl, toğuğlı kim ölmez tese bütmegil | Ben gidiyorum, sen bundan hiç şüphe etme; doğan bir kimsenin ölmeyeceğini söylerlerse, inanma. |
İnançsız teme emdi sökme meni, ınanç kılmağa dünyâ kodğa seni | Sana güvenilmez —diye, şimdi bana söğme; dünyaya da güvenme, o da seni bırakacaktır. |
Cefâ kıldı tep sen ilenme maŋa, meniŋde cefâçı bu dünyâ saŋa | Cefa etti— diye, sen beni ayıplama; sana benden daha çok cefa eden bu dünyadır. |
Usanma ölür sen meniŋde basa, ınanma bu dünyâka bütme usba | Gafil olma, benden sonra sen de öleceksin, bu dünyaya inanma, elinden gelirse, ona güvenme. |
Ağırladıŋ erdi tapuğsuz meni, tapuğ yetrümedim ay ilig kanbı | Ey sultanım, sana daha hizmet etmeden, sen beni ağırlamıştın; fakat ben bu hizmeti nerede yerine getirebildım. |
Tilek ârzûn ermez meniŋ ölmekim, bu kün bolmış ermez kelip barmakım | Benim ölümüm kendi isteğim ile değildir; gelip-gıtme bugün olan bir şey değildir. |
Üzelü barırmen öz erksiz bolup, kutulğu yerim yok tiriglik bulup | Ben, elimde olmayarak ve istemeyerek, gidiyorum; çünkü ölümden kaçıp-sığınacak bir yerim yoktur. |
Yok erdim törütti igidti meni, kiçig oğlan erdim bedütti meni | Yok idim, Tanrı beni yarattı ve yetiştirdi; küçük çocuk idim, o beni büyüttü. |
Yalıŋ yüzlüg erdim bütürdi sakal, kara kuzğun erdim kuğu kıldı çal | Tüysüz idim, sakal bitirdi; kuzgun gibi kara idim, kuğu gibi beyaz yaptı. |
Bodum erdi ok teg egildi bodum, tiriglik tükedi yetildi üdüm | Boyum ok gibi idi, büküldü; ömür tükendi, vaktim geldi. |
Yine yakşı aymış bügü bilgi keŋ, eşitgil munı sen ayâ kızğu eŋ | Bilgisi geniş hakîm yine iyi söylemiş; ey mes’ûd insan, sen bunu dinle. |
Kayu başka kirse kuğu kırtışı, kuğu teg ürüŋ kılğu köŋlin kişi | Artık başında kuğu rengi beliren insan gayret etmelidir ki, gönülü de kuğu gibi ak olsun. |
Kimiŋ egri bolsa köni tal bodı, köni kılğu köŋlin yetildi üdi | Kimin düz fidan gibi boyu bükülürse, artık onun gönülünü doğrultma vakti gelmiştir. |
Ürüŋ boldı erse kara saç sakal, anunğu busuğçı ölümke tükel | Kara saç ve sakal ağarınca pusuda yatan ölüme iyice hazırlanmak lâzımdır. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir bu söz, eşitgil munı sen ayâ edgü öz | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; ey iyi insan, sen bunu dinle. |
Kara saç ürüŋi ölümdin yumuş, kılur ol tirigke tiriglik küsüş | Kara saçın ağarması ölümün işaretidir; o yaşayana hayatın kıymetini arttırır. |
Tü nimet yediŋ me tiriglik yediŋ, ölüm yer seni sen usanma üküş | Çok nimete nail oldun ve hayatı tattın; unutma ki, yakında seni de ölüm yiyecektir. |
İlig cevabı Aytoldıka | HÜKÜMDARIN AY-TOLDI’YA CEVABI |
İlig aydı ay toldı ivme serin, ig ol bu yazuklarka yulğı yarın | Hükümdar dedi:—Ey Ay-Toldı, acele etme, sabırlı ol; hastalık yarın günahların kefareti olacaktır. |
Ölür erdi erse kamuğ iglegen, kişi kalmağay erdi rûzi yegen | Bütün hasta olanlar ökelerdi, dünyada rızık yiyecek insan kalmazdı. |
Bayat edgü kılğay bu igdin seni, köŋülüŋ çökürme sen inç yat köni | Tanrı bu hastalıktan seni kurtaracaktır; gönlünü çökertme, müsterih ol. |
Duâ kıldı ilig kör açtı tilig, şifâ koldı rabdın kötürdi elig | Hükümdar duâ etti; elini kaldırarak, Tanrıdan şifâ diledi. |
Turup çıktı andın sakınçın tügük, kelip karşıka kirdi köŋli tüşük | Hükümdar kaygı ve üzüntü ile kalkıp, oradan çıktı; üzgün-üzgün dönüp, saraya girdi. |
Çığayka üledi üküş neŋ tavar, asığ kılğamu tep sakındı aŋar | Belki ona faydası olur — diye düşündü ve fakirlere sadaka olarak, çok eşya ve mal dağıttı. |
Asığ kıldı erse ölümke kümüş, kümüş kılğay erdi er özke yuluş | Ölüme karşı gümüş fayda etse idi, insan gümüşü kendisine fidye yapardı. |
Ölümke yuluş kıldı erse kişi, yulup ölmegey erdi elçi başı | insan ölüme karşı fidye verebilse idi, hükümdarlar fidye verir ve ölümden kurtulurlardı. |
Bu ay toldınıŋ kör igi ağrudı, umınçsız bolup cândın elgin yudı | Ay-Toldı’nın hastalığı ağırlaştı ve ümidini keserek, canından elini yudu. |
Ökündi ayur ay tiriglik isiz, yavalıkka ıdtım isiz körk bediz | Peşiman oldu ve:— Ey hayat, ey güzellik, ne yazık ki, sizi boşuna harcadım — dedi — |
Tiriglik keçürdüm osallık bile, yegitlikni ıdtım yavalık bile | ömrümü gafletle geçirdim, gençliğimi boşu-boşuna sarfettım. |
Küremiş kürek erdi uş bu özüm, ecel tuttı eltür ne asğı sözüm | Ben hayata kaçmış bir kaçak idim; şimdi ecel beni yakaladı ve geri gönderiyor; sözün ne faydası var. |
Ajun mâlı terdi özüm suklukun, kalır neŋ barırmen bu kün yoklukun | Aç gözlüllük ile dünya malını topladım; mal kalıyor, ben ise, bugün her şeyi bırakıp, yokluk içinde gidiyorum. |
Elig til uzun kıldım erdi üküş, ölüm keldi tuttı tınım kıstı uş | Çok defa başkalarına elimi ve dilimi uzattım; işte ölüm geldi, yakaladı ve nefesimi kesti. |
Bu yaŋlığ ökündi üküş yığladı, ökünçi ölümke asığ kılmadı | Böylece çok nedamet getirdi ve çok ağladı; fakat peşımanlığı ölüm karşısında fayda etmedi. |
Ne muŋluğturur bu apa oğlanı, tilek teg bulumaz tiriglik küni | Bu insan oğlu ne kadar âcizdir; ömrünü dilediği gibi geçiremez. |
Tilek bulsa bolmaz tiriglik yegü, tirig bolsa bulmaz tilek ay bügü | însan dileğine kavuşsa, yaşamasını bilmez; yaşasa da, dileğine kavuşamaz, ey hakîm. |
Az edgüke tegse unıtur özin, yaşıl kökte üstün yorıtur sözin | Bir ara rahata kavuşsa, kendisini unutur; emrinin mâvî göklerin üstünde hüküm sürdüğünü zanneder. |
Ağırlıkka tegse küvez kür bolur, ölüm tutsa odlur ökünçün ölür | Bir az itibar kazanırsa, mağrur ve kabadayı olur; ölüm yakaladığı zaman da, süklüm-püklüm onun arkasından gider ve peşimanlık içinde ölür. |
Yese todsa kılkı bolur buğrağu, kalı karnı açsa bilip yer ağu | Yiyip, karnı doydumu, deve aygırı kesilir; eğer karnı acıkırsa, bile-bile zehir yer. |
Sakınçka sızar kör erejke irer, severin bulur bulsa terkin yirer | Kederden zayıflar, rahattan usanır; sevdiğini bulur, bulunca, çabuk yerer. |
Ökündi bu ay toldı tındı uluğ, ayurmen yitürdüm könilik yoluğ | Bu Ay-Toldı da peşiman oldu, uzun müddet sustu; sonra şöyle dedi: — Ben doğru yolu kaybetmişim. |
Nelük tirdim erdi bu altun kümüş, nelük kılmadım men çığayka ülüş | Niçin bu altın-gümüşü topladım, niçin bunları yoksullara dağıtmadım. |
Nelük kodtum erki bu edgü işig, nelük söktüm erki yazuksuz kişig | Ah, sanki niçin bu iyi işi bıraktım; sanki niçin bu günahsız insanlara kötü sözler söyledim. |
Burun ıdğum erdi kamuğ edgülüg, asığ kılğay erdi yarın belgülüg | Bütün iyiliklerimi önceden göndermeli idim; bunlar bana yarın muhakkak faydalı olurdu. |
Negü asğı bar bu ökünçüm bu kün, ölüm tuttı kesti bu söz birle ün | Bugün bu peşimanlığımın ne faydası var; ölüm yakaladı, sözümü ve sesimi kesti. |
Negü ter eşitgil yiti közlüg er, kişike bağırsak köni sözlüg er | Bak, keskin gözlü, doğru sözlü ve merhametli insan ne der. |
Tüzü tın tokırka ölüm bir kapuğ, kirür bu kapuğka yorığlı kamuğ | Bütün canlılar için ölüm bir kapıdır; yürüyenlerin hepsi bu kapıdan geçer. |
Negü ol tiriglik negü ol ölüm, kayudın kelirmen kayuka yolum | Hayat nedir, ölüm nedir; nereden geliyorum, nereye gidiyorum? |
Nelük toğdum erki yana ölgeli, nelük küldüm erki sığıt körgeli | Ölecek olduktan sonra, sanki niye doğdum; ağlayacak olduktan sonra, sanki niye güldüm. |
Ajunda ölümdin katığrak kayu, toğuğlı kişi öldi mundağ ayu | Dünyada ölümden daha güç ne var ! — Her doğan insan böyle diyerek ölür. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir sözi, munıŋ manisi uksa açlur közi | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; bunun mânasını anlayan kimsenin gözü açılır. |
Negü bar ajunda ölümdin katığ, ölümüg sakınsa kiter miŋ tatığ | Dünyada ölümden daha ağır ne var; ölümü düşünürsen, bütün zevkler kaybolur, gider. |
Ölüm bir teŋiz ol uçı yok tüpi, baka körse yetrü tüpi yok batığ | ölüm uçsuz-bucaksız bir denizdir; iyice dikkat edersen, dipsiz bir çukurdur. |
Ölümni biligli usansa özün, ölüm tutsa asğı bulunmaz sözün | Ölümü bilen onu bilmezlikten gelirse, ölüm yakalayınca, bunu söylemekten bir fayda çıkmaz. |
Erejlerke avnıp osal bolğuçı, ölüm tutsa odlur yetilmez küçi | Dünya zevkleri ile oyalanarak, gaflet edenler, ölüm yakalayınca, uyanırlar; fakat artık ellerinden bir şey gelmez. |
Üküş neŋke todmaz közi suk kişi, ecel tutsa öknür itümez işi | Çok mal aç gözlüyü doyurmaz; ecel gelince, peşiman olur, fakat artık işini yoluna koyamaz. |
Yayığ kutka avnıp küvenür kür er, yağız yer katında yürekin yerer | Mağrur insan dönek devletle avunarak, ona güvenir; fakat kara toprak altında peşimanlıkla yüreğini parçalar. |
Sevinçlerke avnıp üküş külgüçi, sığıtka anuŋu ayâ ölgüçi | Ey fâni insan, dâima sevinç içinde avunup-gülen kimseler ağlamalara hazır olmalıdırlar. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ bilir, bu söz işke tutsa kör asğı alır | Akıllı ve bilgili insan ne der, dinle; buna göre hareket edenler bundan istifâde ederler. |
Yarınlık orun edgü kolsa özün, isiz kılmasunı bu iki ajun | Kim âhiretini mâmur etmek isterse, her iki dünyayı harap etmesin. |
İsiz kılmağıl sen ay kılkı tüzün, bu kün edgü kılğıl kılınçın sözün | Ey yumuşak huylu insan, kötülük etme; hem hareketin, hem de sözün ile bugün iyilik et. |
Bu ay toldı öknüp üküş yığladı, ökünçi bu yerde asığ kılmadı | Ay-Toldı peşiman olup, çok ağladı, fakat bu hâlinde peşimanlığı fayda etmedi. |
Çığayka üledi kör altun kümüş, kadaşlarka kıldı kumaru üküş | Fakirlere altın-gümüş dağıttı; akrabalarına çok öğüt ve nasihatlerde bulundu. |
Közin kökke tikti ayur ay idim, seniŋde adın men idi bilmedim | Gözünü göğe dikti ve : — Ey rabbim, ben senden başka bir tanrı tanımadım — dedi — |
Törüttüŋ igidtiŋ bedüttüŋ meni, seniŋ fazlıŋ erdi bilirmen munı | Yarattın, yetiştirdin ve beni büyüttün; biliyorum ki, bu senin fazıl ve keremin ile oldu. |
Saŋa tapnur erdi meniŋ bu özüm, munukı ecel tuttı kesti sözüm | Ben sana bütün bu varlığım ile tapınıyordum; işte ecel geldi, sözümü kesti. |
Kutulğu yerim yok yetürdüm bilig, seniŋ rahmetiŋ tutsu emdi elig | Sığınacak yerim yok, artık bir şey bilmiyorum; senin rahmetin benim yardımcım olsun. |
Otunluk bile kıldım isiz üküş, tüzünlük bile sen keçür ay küsüş | Küstahlıkla bir çok kötülükler yaptım; ey aziz olan rabbim, sen beni rahmet ve şefkatin ile af ve mağfiret et. |
Yavalıkta keçti tiriglik isiz, süre ıdtım üd kün bu beglik isiz | Hayatım, yazık ki, beyhude geçti; vaktimi ve beylik zamanımı, yazık ki, boşuna harcadım. |
Sözin kesti ança sakındı turup, akıttı közün yaş kör oğlın körüp | Sözünü kesti ve bir müddet durup, düşündü; fakat oğlunu görünce, tekrar gözünü yaş bürüdü. |
Aytoldı Oğlı Öğdülmişke Pend Bermişin Ayur | Ay-Toldı’nın Oğlu Öğdülmiş’e Nasihat Verdiğini Söyler |
Bir ök oğlı erdi bu ay toldınıŋ, kiçig erdi yaşı uş ol oğlınıŋ | Bu Ay-Toldı’nın bir tek oğlu vardı bu çocuğun yaşı henüz küçük idi. |
Atı erdi ögdülmiş aslı arığ, yüzi körklüg erdi me kılkı arığ | Adı Ögdilmiş idi; soyu temiz, yüzü güzel ve huyu iyi idi. |
Okıdı bu oğlın öziŋe yakın, tutup kuçtı közde akıttı akın | Oğlunu yanına çağırdı; tutup kucakladı ve gözünden sel gibi yaş akıttı. |
Ayur emdi oğlum barırmen munu, saŋa kaldı ornum barı neŋ unu | işte, oğlum—dedi—şimdi ben gidiyorum; bak, evim-barkım, malım-mülküm sana kalıyor. |
Sen erdiŋ maŋa köz yarukı tükel, barırmen seniŋdin esen edgü kal | Sen benim gözümün nuru idin, şimdi senden ayrılıyorum, sen sağ ve esen kal. |
Yeme yakşı aymış bu türk buyrukı, körür köz yarukı oğul kız okı | Bir türk veziri de çok güzel söylemiş:— Oğul-kız, hakikatte, gören gözün nurudur — demiştir. |
Oğul kız sakınçı bu tüpsüz teŋiz, oğul kız sarığ kıldı kızğu meŋiz | Oğul-kız derdi dipsiz bir denizdir; oğul-kız al yanağı soldurur. |
Kimiŋ boldı erse oğul kız kisi, negü teg kelir ol kişiniŋ usı | Bir kimsenin karısı ve oğlu-kızı varsa, o adam nasıl rahat uyuyabilir. |
Oğul kızda ötrü ata yer etin, oğul kız atamaz atası atın | Oğul-kızdan dolayı baba dâima eziyet çeker; fakat oğul-kız babasının adını dahi anmaz. |
Bu ay toldı aydı eşit ay oğul, sözümni unıtma maŋa tut köŋül | Ay-Toldı dedi :— Ey oğul, sözümü unutma, bunu can kulağı ile dinle. |
Meni kör ata erdim emdi saŋa, atım erdi ay toldı bak kör maŋa | Dikkat et, ben senin baban idim, adım Ay-Toldı idi; şimdi hâlime bak. |
Tirigliki toldı bu ay toldınıŋ, ökünçün ulır kör asığ yok anıŋ | Ay-Toldı’nın artık hayatı doldu; bak, şimdi nedametle inliyor, fakat bunun faydası yoktur. |
Süçig bu tiriglik açığ bu ölüm, anundı kanı emdi kaçğu yolum | Bu hayat tatlı idi, ölüm acıdır; ölüm yakaladı, bundan kaçış yolu nerede. |
Avındım bu dünyâka köŋlüm berip, vefâ kılmadı kör meniŋdin irip | Bu dünyaya gönülümü vererek, avundum; bak, o benden usandı, bana vefa göstermedi. |
Meni ardı dünyâ okıdı seve, köŋül berdim erse irikti ive | Dünya beni aldattı; severek, yanına çağırdı; ona gönül verdim, fakat benden çabuk bıktı. |
Cefâ kıldı dünyâ karıdı bu kut, seni armasunı munu sözke büt | Dünya cefa etti, bu saadet ihtiyarladı; bu söze inan, seni de aldatmasın, |
Kereklig işim barça yerde kodup, kereksizni kıldım havâka udup | Bütün lüzumlu işleri olduğu yerde bıraktım; nefse uyarak, lüzumsuz işler ile uğraştım. |
Tüpi yel keçer teg tiriglik keçip, asığsız ulırmen özümke açıp | Hayat, bir kasırga gibi, geçti, gitti; şimdi hâlime acıyarak, boş yere inliyorum. |
Orunçun ya mâlın itilmez işim, elig tuttaçı yok bu kün bir kişim | Rüşvet veya mal ile işim düzeltilemez, bugün elimden tutacak kimsem yoktur. |
Negü ter eşitgil odulmış kişi, ölümüg ukup yetrü bilmiş kişi | Gaflet uykusundan uyanmış ve ölümün ne olduğunu iyice anlamış olan insan ne der, dinle. |
Bügü bilgi kitti ölümüg körüp, ukuşluğ ögi yitti ögsüz bolup | Ölümü görünce, hakimin bilgisi gitti, akr Ilının aklı kayboldu ve akılsız kaldı. |
Ne yavlak neŋ ol bu ölüm tarmakı, ne yavlak erür bu kişig urmakı | Bu ölüm pençesi ne kötü bir şeydir; onun insana çarpması ne kadar fena oluyor. |
İtiglig sarâyığ buzuğlı ölüm, kamuğ yumğılarığ saçığlı ölüm | Süslü ve mâmur sarayları viraneye çeviren ölümdür; bütün cemiyetleri darma-dağın eden ölümdür. |
Muŋar meŋzetü aydı şir ayğuçı, okığıl munı sen ayâ bilgüçi | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; ey anlayan insan, sen bunu oku. |
Negü bar ajunda aŋar hilesiz, negü hile bar kim aŋar çâresiz | Dünyada ne var ki, ona karşı bir tedbir bulunmasın; ne tedbir var ki, ona karşı bir çâre bulunmasın. |
Kamuğ neŋke hile itig çâre bar, meger bu ölümke ölüm hilesiz | Her şey için bir tedbir, usûl ve çâre vardır; fakat ölüme karşı yoktur, ölüm çaresizdir. |
Öğdülmiş suali Aytoldıka | ÖĞDÜLMİŞ’İN AY-TOLDI’YA SUÂLİ |
Eşitti oğul kör atası sözin, til açtı ataka evürdi yüzin | Oğlu babasının sözünü dinledikten sonra, yüzünü ona doğru çevirerek, söze başladı. |
Ayur ay atam bir sözüm bar saŋa, anı aytayın men ayu ber maŋa | Ey baba — dedi—sana bir suâlim var; onu sorayım, sen cevâbını bana ver. |
Bu dünyâ içinde tirildiŋ üküş, bilig bildiŋ erdem okıdıŋ ukuş | Bu dünyada çok yaşadın, bir çok bilgi edindin; fazilet ve meziyetler elde ettin. |
Ayıttuŋ eşittiŋ yeme ögrenü, sınayu tirildiŋ kamuğnı körü | Sordun, öğrendin; her şeyi görüp anlayarak, tecrübe ederek yaşadın. |
Negü erse barmu ölümke itig, anı utru tutğıl ay bılge tetig | Ölüme karşı her hangi bir çâre var mı? eğer varsa, ey zeki âlim, ölüme karşı o çâreye baş vur. |
Eger hile çâre yok erse adın, kamuğ neŋ hazine ülegil barın | Eğer başka bir tedbir ve çâre yoksa, bütün malını ve hazîneni, hepsini dağıt. |
Hazine bu neŋ bola başka yuluş, esen bol yana bolğa altun kümüş | Hazîne ve mal baş için fidye olabiliyorsa, sen sağ ol, altın-gümüş tekrar yerine gelir. |
Negü ter eşitgil közi tok kişi, tuz etmek idisi akı er başı | Gözü tok, başkaları üzerinde tuz-ekmek hakkı olan, cömertlerin namlısı ne der, dinle. |
Üle neŋ kişike yitür hem içür, seni neŋ keçürgey sen anı keçür | Malını insanlara dağıt, yedir ve içir; mal seni kullanacağına, sen onu kullan. |
Esenlik kerek erke neŋ eksümez, tiriglik kerek kuşka meŋ eksümez | İnsana esenlik gerek, mal eksik olmaz; kuş için hayat gerek, yem eksik olmaz. |
Tirig bolsa yalŋuk tileki anuk, et öz baş esen bolsa ârzû yağuk | insan hayatta oldukça, dileğini elde edebilir; başı, vücûdu sağ oldukça, her isteğine kavuşabilir. |
Aytoldı cevabı Öğdülmişke | AY-TOLDI’NIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi ay toldı aydı oğul, eşitgil sözümni bu iştin tüŋül | Ay-Toldı cevap verdi:— Ey oğul, sözümü dinle bu işten vaz geç. |
Ölümke asığ kılmaz altun kümüş, ölümüg tıdumaz bilig ya ukuş | Ölüme karşı altın-gümüş fayda etmez; ölüme bilgi ve akıl da mâni olamaz. |
Ölümüg tıdar erse dünyâ neŋi, yulup ölmegey erdi begler begi | Ölümü dünya malı önleyebilse idi, beylerin beyi ölmez idi. |
Hakimlerke hikmet asığ kılmadı, bügülerke bilgi elig tutmadı | Hakimlere hikmetleri fayda etmedi; bilginlere bilgileri yardım etmedi. |
Ölümke asığ kıldı erse ot em, otaçı turu kalğay erdi ulam | Ölüme karşı ilâç ve deva fayda etse idi, tabipler ebediyen hayatta kalırlardı. |
Ölüm yüz kılur erdi erse körüp, ağır savcılar kalay erdi turup | Ölüm karşısındakilere göre muamele etse idi, mübarek peygamberler ölmemiş olurlardı. |
Toğuğlı tirigler ölümke sanı, ölümke toğuğlı tirig kim kanı | Doğan her canlıyı ölecek bil; ölmek için doğanlardan diri kalan hani, kim var. |
Tüşün ol bu dünyâ keligli keçer, yegen yel büke teg yer erken açar | Bu dünya bir konak yeridir, gelen geçer; o her şeyi yiyen büyük bir ejderha gibi, yedikçe acıkır. |
Öğdülmiş cevabı Aytoldıka | ÖĞDÜLMİŞ’İN AY-TOLDI’YA CEVABI |
Eşitti kör ögdülmiş aydı ata, idi ked ukulmış ölümüg yete | Öğdülmiş dinledi ve : — Ey baba — dedi — ölümün dâima seni takip ettiğini iyice bildiğin hâlde, |
Negülük usandıŋ tiriglik ıdıp, negüke ilenür sen emdi ulıp | Niçin ona göre hareket etmedin ve neden şimdi inleyerek, onu çekiştiriyorsun ? |
Nelük tirdiŋ erdi bu kalğu neŋiŋ, negüke ülemediŋ artğu neŋiŋ | Geride kalması mukadder olan malı niçin topladın; ihtiyacından artan malı niçin başkalarına dağıtmadın? |
Tirilse osal bolsa yalŋuk özün, ökünsü öziŋe ilensü sözün | însan gaflet içinde yaşarsa, peşıman olması ve kendisini suçlu bulması lâzımdır. |
Bu kün öknüp asğı negü ay ata, başın yerke çalsa ulıp miŋ kata | Ey baba, bugün peşiman olmanın ve inleyerek, başını yerden-yere vurmanın ne faydası var? |
Aytoldı cevabı Öğdülmişke | AY-TOLDI’NIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Bu ay toldı aydı ay oğlum eşit, meni kör usanma yarınlık iş et | Ay-Toldı dedi : — Ey oğlum, dinle; bana bak, sen gafil davranma, âhiret işini yoluna koy. |
Osallık meni alktı öknür özüm, odunğıl osal bolma körklüg yüzüm | Gaflet beni mahvetti, ben peşimanım; sen uyanık dur, gafil olma, ey güzel yüzlüm! |
Toğuğlı neçe tuğdı ölgü üçün, neçe barmasa eltür âhır küçün | Ne kadar doğan varsa, ölmek için doğmuştur; ne kadar dirense de, sonunda zorla götürürler. |
Ölügli kişi barça üdke tutuğ, yetilse üdi kör maŋıtmaz butuğ | Ölecek insanların hepsi zamana rehindir; vakti gelince, bak, bir adım bile atamaz. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir tili, tükel sözturur bu ukulsa kalı | Şâirin buna benzer bir sözü vardır; eğer anlaşılırsa, mükemmel bir sözdür. |
Kamuğ neŋke vakt ol küni belgülüg, nefes tın tokırka sanı belgülüg | Her şeyin bir vakti vardır, günü bellidir; nefes alıp-vermenin sayısı bellidir. |
Yıl ay kün keçer teg tiriglik keçer, keçer kün keçürgey seni belgülüg | Yıl, ay ve gün nasıl geçiyorsa, hayat da öyle geçer; geçip-giden günler seni de muhakkak alıp-götürecektir. |
Yana aydı ay toldı kör ay oğul, ne hâlin barırmen meni kör odul | Ay-Toldı sözüne devam etti ve: — Ey oğul — dedi — ben ne hâlde gidiyorum, beni gör ve uyan. |
Sen ök sen sakınçım barırmen muŋun, kiçiglikte minsiz kalır sen bu kün | Tek düşüncem sensin, bu endişe ile gidiyorum; sen bugün küçük yaşta, bensiz kalıyorsun. |
Negü teg bolur sen meniŋde kedin, meniŋ yok sakınçım munıŋda adın | Benden sonra ne olacaksın; benim bundan başka bir düşüncem yoktur. |
Ata emgeki bolsa oğlı öze, ol oğlı bilir ötrü kılk yaŋ tüze | Baba oğlunun yetişmesi için emek sarfederse, oğlu o terbiye altında, iyi olarak yetişebilir. |
Kısa tutsa oğlın kör edgü bolur, atası anası yaruğu bolur | Baba çocuğunu sıkı bir terbiye altında yetiştirirse, annesi ve babası bundan dolayı saadet duyar. |
Kalı kıstaçı bolmasa ol oğul, yava boldı sen ol oğuldın tüŋül | Eğer onu sıkı bir terbiye altında yetiştirecek biri bulunmazsa, o çocuk heder olur; sen artık ondan ümidini kes. |
Oğulluk ata bolsa bilge tetig, kısa tutğu tutçı emi bu itig | Çocuk babası âlim ve zeki ise, oğluna dâima sıkı bir terbiye vermelidir; bunun usûlü, çâresi budur. |
Negü ter eşitgil oğulluğ kişi, başında keçürmiş yetilmiş yaşı | Tecrübeli, yaşını başını almış ve çocuk sahibi insan ne der, dinle. |
Kimiŋ oğlağu bolsa oğlı kızı, aŋar yığlağu boldı muŋluğ özi | Kimin çocukları nâz içinde yetiştirilirse, o kimseye ağlamak düşer; keder ona mukadderdir. |
Kiçigde ata ıdsa oğlın yava, oğuldın yazuk yok atadın cefâ | Baba çocuğunu küçüklüğünde başı-boş bırakırsa, kabahat ve suç çocukta değil, babadadır. |
Oğul kız isiz bolsa kılkı yaŋı, ol isiz ata kıldı ıdtı oŋı | Çocukların tavrı, hareketi kötü ise, o kötülüğü baba yapmıştır; çocuğu iyi olmaktan mahrum eden odur. |
Kısa tutsa oğlın ata ögretü, uluğ bolsa sevnür oğul kız yetü | Baba çocuğunu sıkı bir terbiye altına alıp, ona her şeyi öğretirse, çocuğu yetişip-büyüyünce, sevinir. |
Oğuluğ kısa tut ata bolğuçı, saŋa külmesüni kedin kelgüçi | Ey baba olan, çocuğunu sıkı terbiye et; arkadan gelenler sana gülmesinler. |
Oğul kızka ögretgü erdem bilig, bu erdem bile bolsu kılkı silig | Çocuklara fazîlet ve bilgi öğretmeli ki, onlar iyi ve güzel yetişsinler. |
Öğdülmiş cevabı Aytoldıka | ÖĞDÜLMİŞ’İN AY-TOLDI’YA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ata, seniŋ kadğuŋı yep küyermen tüte | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Ey baba, senin kaygım ile yanıp- tutuşuyorum — dedi — |
Seniŋde kedin men tirig turmayın, seniŋ kadğularıŋ közün körmeyin | Ne olurdu, senden sonra yaşamasa idim ve senin bu ıstıraplarına şahit olmasa idim. |
Seniŋ cânıŋı bir bağırsak idi, maŋa bersü kadğun meni kodmadı | Bir de merhametli rabbim, senin yerine, benim canımı alsa idi de, bana bu acıyı göstermese idi. |
Kalı bermez erse yetilse ecel, bitilmiş bolur bu ecelke ezel | Eğer senin yerine benim canımı almaz ve ecel sana gelirse, demek bu ecel ezelden mukaddermiş. |
Nerek kadğurar sen nerek bu sığıt, bayat hükmi keldi sığıtnı ağıt | Niçin kederleniyorsun, bu ağlama niçin; gelen Tanrı emridir, ağlamağı bırak. |
Kalı dünyâ devlet kalırı üçün, sığıt kılsa kılma bu bolmaz küçün | Eğer dünya ve devlet arkada kaldığı için ağlıyorsan, ağlama; zorla bunun önüne geçilmez. |
Kalı bu tü nimet kalırka yeme, özüŋ yığlar erse yorı yığlama | Eğer sen bu çeşitli mimetler arkada kadığı için ağlıyorsan, bırak; bunlar da ağlamağa değmez. |
Telim dünyâ yegli seniŋde oza, kodup bardı barça bu ınçık öze | Senden önce dünyanın zevkini tadan çok kimse, ah-vah ederek, onu bırakıp gitti. |
Bilir erdiŋ emdi cefâçı ajun, cefâ kılğusın sen usandıŋ özün | Sen şimdi bu zâlim dünyanın sana cefa edeceğini biliyordun, kendin gafil davrandın. |
Kamuğ dünyâ bolsa biregüke tüz, kalır dünyâ ülgi tegir iki böz | Bir insan bütün dünyaya tamamen sahip olsa bile, sonunda dünya kalır; onun kısmetine ancak iki bez düşer. |
Tiriglik üçün öknür erse özüŋ, ökün tutçı yığla kurıtma közüŋ | Eğer sen geçirdiğin hayat için peşiman oluyorsan, haklısın; durmadan ağla, göz yaşın kurumasın. |
Yana yaŋu ermez keçürmiş künüŋ, negü kıldıŋ erse anundı tünüŋ | Fakat geçirdiğin günler bir daha geri gelmez; ne yaptınsa-yaptın, artık karanlık âlemi seni bekliyor. |
Maŋa erse emdi bu kadğu sakınç, sakınç kılma kılğıl sen emdi sevinç | Bu kaygı ve endişe benim için ise, hiç endişe etme; bilâkis, müsterih ol. |
Törütülmiş erdiŋ törügli ölür, törügli ölür ol törütgen kalur | Sen yaratılmış idin, her yaratılan ölür; yaratılan ölür, ama yaratan kalır. |
Atam erdiŋ artuk bağırsak akı, seniŋde bağırsak törütgen takı | Sen benim için çok merhametli ve cömert bir baba idin; fakat yaratan senden daha merhametlidir. |
Seni ol törütti saŋa berdi kut, maŋa bermegeymü munu sözke büt | Seni o yarattı, o sana saadet verdi; bana da vermeyecekmi; buna iman et. |
Uçuzka ağırlık anıŋdın tegir, kiçigke uluğluk ol ıdsa kelir | Değersize değer ondan gelir; küçük büyüklüğü onun ihsanı ile bulur. |
Muŋar meŋzeyür körse öglüg sözi, bu öglüg sözi ol kör ögsüz közi | Dikkat edersen, akıllı insanın buna uygun bir sözü vardır; akıllı insanın sözü akılsız için gözdür. |
Aziz ol aziz kim azizlarka iz, anıŋdın tegir iz aziz emdi kız | Gerçek aziz o azizdir ki,.azizlere izzet ondan gelir; izzet ve aziz şimdi nâdirdir. |
Uçuzka ağır ol kiçigke uluğ, yavuzka yöleki bedükke ediz | Değersize kıymet, küçüğe büyüklük, büyüğe yükseklik ve ikbâl veren odur; kötüler ona sığınırlar. |
Eşitti kör ay toldı oğlı sözin, kötürdi elig kökke tikti közin | Ay-Toldı oğlunun sözlerini dinledi; elini kaldırdı, gözünü göğe dikti. |
Bayatka şükür kıldı artuk üküş, bayat bermişiŋe oğulka ukuş | Oğluna akıl verdiği için, Tanrıya çok-çok şükür etti. |
Aytoldı cevabı Öğdülmişke | AY-TOLDI’NIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Ayur oğluma boldı köŋlüm bütün, bayat fazlı birle tirilgil kutun | Ay-Toldı dedi: —Ey oğlum, şimdi içim rahat etti; Tanrının fazlı ve keremi ile, saadet içinde yaşa. |
Çın aymış ukuşluğ körü bar bu söz, anıŋ manisi bil yiti kıl bu köz | Akıllı bir insan, dikkat edersen, şu sözü çok doğru söylemiş; onun mânasını bil ve iyice dikkat et. |
Bayat kimke berse ukuş ög bilig, kamuğ ârzûlarka yetildi elig | Tanrı kime akıl, anlayış ve bilgi verirse, o bütün arzularına nail olur. |
Kimiŋ kılkı edgü kılınçı oŋay, tilek buldı barça yaruttı kün ay | Kimin tavrı iyi ve hareketi uslu-başlı olursa, o bütün dileklerine kavuşur, güneşi ve ayı parlak olur. |
Kamuğ edgüke mün bu edgü kılınç, kılınç edgü bolsa bolur miŋ sevinç | Bu iyi davranış bütün iyilikler için bir sermâyedir; hareketi iyi olursa, insan bin türlü sevince kavuşur. |
Bu ay toldı elgin kötürdi yana, bayatığ üküş ögdi kıldı senâ | Ay-Toldı tekrar elini kaldırdı, Tanrıya çok hamd ve sena etti. |
Ayur ay idim sen törüttüŋ tözüg, yemi birle igdür sen sansız özüŋ | -Ey rabbim, sen her şeyi yarattın; sayısız mahlûkların rızkını ihsan edersin — dedi — |
Törüttüŋ meni sen kötürdüŋ kutun, yazukluğ kuluŋ men tapuğsuz otun | Beni yarattın ve saadet içinde yükselttin; ben senin kusurlu, günahkâr ve âsî bir kulunum. |
İdi edgü tuttuŋ bu üdke tegi, kamuğ ârzû berdiŋ bu dünyâ yegi | Bu zamana kadar sen bana çok lütuf ve ihsanda bulundun; bütün arzularımı yerine getirdin, dünyanın en iyi nimetlerini bana verdin. |
Tüzü ârzû nimet tükel men yedim, sevinçlig men sendin ay edgü idim | Bütün arzu ve nimetlere tamamen nâil oldum; ey iyi rabbim, sen beni her bakımdan sevindirdin. |
Maŋa tegdi hükmüŋ barurmen munu, bir ök oğlum erdi kodurmen unu | Hükmün bugün bana ulaştı, işte gidiyorum; bir tek oğlum vardı, onu da şimdi bırakıyorum. |
Ata erdim emdi ölür bu ata, idim sen tirig sen aŋar bir kut a | Baba idim, şimdi bu baba ölüyor; ey rabbim, sen dirisin, ona saadet ver. |
Erejke yakın tut yırak tut belâ, ikigün ajunda munı sen yul a | Onu refaha yakın ve belâdan uzak tut; her iki dünyada onun yardımcısı ol. |
İsizdin küdezgil ula edgüke, muŋadturmağıl sen yegü kedgüke | Kötülükten koru, iyiliğe ulaştır; onu yiyecek ve giyeceğe muhtaç etme. |
Köŋüldin berü kıldı edgü duâ, ay edgü duâ sen belânı yığa | Gönülden gelen iyi dualar etti; ey iyi duâ, sen bütün belâları defet. |
Negü ter eşitgil sakınuk kişi, sakınuk kişi ol kişiler başı | Dinle, takva sahibi ne der; takva sahibi olan kimse insanların başıdır. |
Bayat kimke kılsa inâyet basut, ikigü ajunda bu er buldı kut | Tanrı kime inayet ve yardım ederse, o kimse her iki dünyada mes’ûd olur. |
Kayu kulka bolsa bayattın yölek, bu buldı ikigün ajunda tilek | Tanrı hangi kula muzaheret ederse, o her iki dünyada dileğine kavuşur. |
Bayat fazlı bolsa kim erse öze, kamuğ ârzû nimetke tegdi tüze | Tanrının fazlı kimin üzerine olursa, o bütün arzu ve nimetlere erişir. |
Muŋar meŋzetü aydı öglüg kişi, kim öglüg sözi tutsa itlür işi | Akıllı insan buna uygun bir söz söylemiştir; kim akıllı insanın sözünü tutarsa, işi iyi gider. |
Küdezildi kimni küdezse idi, tilek buldı nimet talusın yedi | Tanrı kimi gözetirse, o gözetilir, dileğini bulur ve nimetin iyisine nâil olur. |
Kayu kul bayatka ınansa turup, belâ kadğu kapğın öziŋe tudı | Hangi kul Tanrıya inanırsa, kendisine belâ ve kaygı kapılarını kapamış olur. |
Yana aydı ay toldı uk ay oğul, ölümüg unıtma öyü tur odul | Ay-Toldı devam etti ve:— Ey oğul, anla— dedi— ölümü unutma, onu dâima düşün ve uyanık bulun. |
İnanma tiriglikke yil teg keçer, usanma bu dünyâdın öz terk köçer | Hayata inanma, yel gibi geçer; gafil olma, bu dünyadan çabuk göçersin. |
Bayatka tutuzdum seni men katığ, tilese küdezgey yitürgey tatığ | Ben seni tamamiyle Tanrıya emânet ettim; o dilerse, gözetir ve nimetini tattırır. |
Munu adrılurmen seniŋdin bu kün, ökünçün sığıt birle yığlap ögün | Bu düşünceler içinde peşimanlıkla ağlayıp-sızlayarak, işte bugün senden ayrılıyorum. |
Meniŋde kedin sen negü kılğuŋı, ayayın eşitgil ukulmış teŋi | Benden sonra ne yapacağını sana anlatabildiğim kadar söyleyeyim, dinle. |
Aytoldı Oğlı Öğdülmişke Ötlemişin Ayur | Ay-Toldı’nın Oğlu Öğdülmiş’e Öğüt Verdiğini Söyler |
Köŋül til köni tut bayatka tapın, usanma yarınlık işiŋni itin | Gönlünü ve dilini doğru tut, Tanrı’ya kulluk et; gafil olma, yarınki işini şimdiden düzene koy. |
Kamuğ edgü isiz bayat hükmi bil, bayatka ınanğıl anıŋ tapğı kıl | Her türlü iyiliği ve kötülüğü Tanrı hükmü bil; Tanrıya inan ve ona kulluk et. |
Negü kim kerekiŋ anıŋdın tile, anıŋda adın yok saŋa küç bile | Neye ihtiyacın varsa, ondan dile; bil ki sana yardım edecek ondan başka bir kuvvet yoktur. |
Ağır tut negü erse yarlığların, ağır kılğa teŋri bu kün hem yarın | Onun bütün emirlerine itaat et, Tanrı seni bugün de yarın da aziz eder. |
Yorıkıŋ köni tut yaŋılma özüŋ, köŋül til kiçig tut bedütme sözüg | Tavır ve hareketin doğru olsun, doğru yoldan sapma, alçak gönüllü ol, tevazu ile söz söyle, büyük söz söyleme. |
Tirildim bir ança barırmen sakın, negü kıldı dünyâ maŋa kör bakın | Ben bu dünyada bir müddet yaşadım, şimdi gidiyorum; düşün, iyice bak, dünya bana ne yaptı, gör. |
Özüŋ otka atma bu dünyâ üçün, kişi neŋin alma küçeme küçün | Bu dünya için kendini ateşe atma; başkasının malını alma, kimseye zulüm etme. |
Tire bildi bu öz yeyü bilmedi, künüm keçti öknüp asığ kılmadı | Ben toplamasını bildim, fakat yemesini bilemedim; günüm geçti, son peşimanlık da fayda etmedi. |
Saŋa kaldı mâlım maŋa boldı yük, erej birle yep yat sevinç birle bök /şük/ | Malım sana kaldı, bana ancak yük oldu; huzur içinde yemekte devam et, güle-güle kullan. |
Tuta bilse tap bu tirilmiş neŋiŋ, ikigün ajunda kızartğay eŋiŋ | Bu toplanmış olan mal, tutmasını bilirsen, sana kâfidir; her iki dünyada yüzünü güldürür. |
Tuta bilmese sen adın munça neŋ, saŋa yetmegey kör sarığ kılğa eŋ | Tutmasını bilmezsen, bir bu kadar mal daha olsa, sana yetmez; görürsün, yüzünü sarartır. |
Köni bol bütünlük bile tut kılınç, könilik içindeturur bu sevinç | Doğru ol, dürüst hareket et; doğruluk insanı mes’ûd eder. |
Negü ter eşit bu köni kılklığ er, bu iki ajunuğ köni kılklığ yer | Hareketi doğru olan insan ne der, dinle; doğru insan her iki dünyayı kazanır. |
Erejlig tilese kişi öz künin, könilik içinde tilegü emin | însan gününün .mes’ûd geçmesini isterse, bunun çâresini doğrulukta aramalıdır. |
Özüŋ bay bolayın tese belgülüg, könilikte buldı bu baylar ülüg | Sen muhakkak zengin olmak istersen, bil ki, asıl zenginler kısmeti doğrulukta bulmuşlardır. |
Bedüklük tilese bodunka uluğ, ödürke açuk tut könilik yoluğ | Büyük ve halka baş olmak istersen, doğru yoldan şaşma. |
Oŋay bolsa yalŋuk kılınçı köni, ikigün ajunda yaruyur küni | însan uslu-başlı, tavrı ve hareketi doğru olursa, her iki dünyada güneşi parlar. |
Yana aydı ay toldı oğlum eşit, özüŋ edgü birle tamudın köşit | Ay-Toldı devamla:— Oğlum, dinle; cehennem azabına karşı iyiliği kendine siper edin — dedi — |
Kamuğ edgülük kıl isizdin yıra, kamuğ edgü kelgey sen oldur tur a | Dâima iyilik yap, kötülükten uzak dur; ister otur-ister kalk, bundan sana hep iyilik gelir. |
İsiz işke yakma saŋa kılğa kor, isizlik yılan ol seni tikge kör | Kötü arkadaşa yaklaşma, sana zarar getirir; kötülük yılandır, dikkat et, seni sokar. |
İki yüzlüg erke sözüg sözleme, yadılğay sözüg sır açılğay yeme | İki yüzlü adama sır verme; sözün yayılır, sırrın ortaya çıkar. |
Eviŋke yağutma uşakçı kişig, bütün ilke yadğay körüp bilmişig | Dedi-kodu yapanları evine yaklaştırma, görüp-öğrendiklerini bütün halka yayarlar. |
Sınamış bütülmiş kişig tut katığ, saŋa teggey andın tümen miŋ tatığ | Tecrübe edilmiş ve güvenilir insana iyice yapış; böyle insandan sen zevk duyarsın. |
Sözüg barça tıŋla yeme bütme terk, köŋül sırrı açma katığ kizle berk | Her sözü dinle, fakat hemen inanma; gönül sırrını açma, onu sımsıkı sakla. |
Kişig tepsemegil yeme içme soŋ, bu iki kılınçlığ bulur tutçı muŋ | Başkasını kıskanma, çok fazla yiyip-içme; bu iki işi yapan insanın başı derdden kurtulmaz. |
Tişig boşlağ ıdma yapa tut kapuğ, tişidin tegir erke teŋsiz kamuğ | Kadını başı-boş bırakma, kapıyı kapalı tut; insana her türlü uygunsuzluk kadından gelir. |
Yatığ evke ıdma çıkarma tişig, katılmazda aşnu sınağıl kişig | Yabancıyı eve sokma, kadım çıkarma; içli-dışlı olmadan önce, insanı tecrübe et. |
Kılınç edgü tut neŋke kadğurmağıl, kılınç edgü bolsa kelir neŋ tegil | İyi hareket et, mal için kaygılanma; iyi hareket edersen, mal kendiliğinden gelir. |
Muŋar meŋzer emdi bu sözni eşit, bu söz işke tutğıl özüŋke iş et | Şimdi buna uygun şu sözü dinle; onu dâima aklında tut ve ona göre hareket et. |
Nerek neŋ kişike kerek edgü yaŋ, kerek bolsa bulğay kamuğ edgü neŋ | İnsana mal neye lâzım, lâzım olan iyi huydur; böyle olan insan, gerekirse, bütün iyi şeyleri elde eder. |
İsizke negülük kerek neŋ tavar, neçe kirse bolğay çığay birle teŋ | Mal ve servet kötünün ne işine yarar; ne kadar mal elde ederse-etsin, o fakir ile birdir. |
Uvutsuz kişidin yırak tur teze, meniŋdin miŋ alkış uvutluğ öze | Hayasız adamdan kaç, uzak dur; haya sahibine benden binlerce selâm. |
Kamuğ işte ivme serin öz buka, serimlig kişiler tegir ârzûka | Hiç bir işte acele etme, sabırlı ol, kendini tut; sabırlı insanlar arzularına erişirler. |
Kayu işte bolsa yorık utru tut, yorık utru tutsa saŋa örge kut | Hangi iş olursa-olsun, sen onu tatlı dille karşıla; her işte tatlı dil kullanırsan, saadet sana bağlanır. |
Tiliŋni küdezgil közüŋni küdez, boğuzuŋ küdezgil halâl yegil az | Dilini ve gözünü gözet, boğazına dikkat et; az ye, fakat halâl ye. |
Bodun munka bolsa yırak tur seçe, kara bulğakıŋa katılma kaç a | Halk serkeşlik ederse, ondan uzak dur; avamın kargaşalığına karışma, ondan kaç. |
Tiliŋde yorımasu begler sözi, meger edgülükte adın ay kozı | Ey kuzum, iyilikten başka bir maksatla, ancak beylerin kullanabileceği sözleri ağzına alma. |
Kişi yası kolma özüŋ kılma yas, neçe edgülük kıl havâ ârzû bas | Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi hava ve hevesine hâkim ol. |
Kayu işke kirse çıkışıŋnı kör, çıkış körmese iş bolur erke kor | Hangi işe girersen, önce sonunu düşün; sonu düşünülmeyen işler insana zarar getirir. |
Kalı kelse övkeŋ katığlan serin, serimlig kişiniŋ sevinçi yarın | Eğer öfkelenirsen, kendini tut, sabırlı ol; sabırlı insan sonunda sevince kavuşur. |
Negü ter eşitgil seriŋen kişi, serinse iter er buzulmış işi | Sabreden insan ne der, dinle; insan sabrederse, bozulmuş olan işler düzelir. |
Serinse kişi öz tilekin tapar, serip turdaçı er ürüŋ kuş tutar | İnsan sabrederse, dileğine kavuşur; sabredip-bekleyen avcı ak-kuş tutar. |
Kalı tegse emgek ya kadğu sakınç, serinse kelir ötrü kayra sevinç | Eğer zahmet, kaygı veya endişeye düşen kimse sabrederse, kaybettiği huzuru tekrar elde eder. |
Apaŋ irse devlet yapulsa kapuğ, serinse yana işi itlür kamuğ | Eğer devlet gider ve kapısı kapanırsa, insan sabfetmeli; onun bütün işleri tekrar yoluna girer. |
Seringil serinmek eren kılkı ol, serinse bulur er mesel kökke yol | Sabırlı ol, sabretmek er kişi işidir; insan sabrederse, göğe bile yol bulur. |
Ölümüg unıtma anuk tur sakın, özüŋni unıtma tüp üŋke bakın | Ölümü unutma, dâima hazır ol, onu hiç bir zaman hatırından çıkarma; kendini unutma, aslını dâima göz önünde tut. |
Kalınka katılsa sen bekle sözüg, kişiler evinde küdezgil közüŋ | Toplantılarda bulunursan, ihtiyatla söz söyle; başkalarının evinde gözüne dikkat et. |
Kirişke körü sen çıkış kıl neŋiŋ, sözüg sözlemegil meger öz teŋiŋ | Giderini gelirine göre ayarla; ancak sana yakışacak sözleri sarfet. |
Tiliŋde çıkarma bu yalğan sözüg, bu yalğan sözün er uçuzlar özüŋ | Ağzından yalan söz çıkarma; yalan söz ile insan kendi itibârını düşürür. |
Kadaş yak yağukka yakınlık ula, uluğka kiçigke sevüg bol küle | Kardeş ve akrabaya yakınlık göster; güler yüzle büyüğün ve küçüğün gönlünü al. |
Tuz etmekni keŋ tut kişike yetür, kişi aybı körse sen açma yetür | Tuzu, ekmeği bol tut, başkalarına ikram et; bir kimsenin aybını görürsen, açma, üstünü ört. |
Tapuğka erig bol bayatka tapın, yazuktın yırak tur özüŋni sakın | İbâdette gayretli ol, Tanrıya kulluk et; günahtan uzak dur, kendini koru. |
Bolu berse devlet küvezlenmegil, usa edgülük kıl isiz kılmağıl | Saadete kavuşursan, kibirlenme; kötülük etme, elinden geldiği kadar iyilik yap. |
Avınma bu dünyâka erter barır, ınanma bu devletka terkin karır | Bu dünya ile oyalanma, geçer, gider; bu devlete inanma, çabuk ihtiyarlar. |
Tayanma tiriglikke tüş teg keçer, küvenme kıvı kutka kuş teg uçar | Hayata bel bağlama, rüya gibi geçer; boş saadete güvenme, kuş gibi uçar. |
Tiriglik yava kılma edgü kılın, keçer kün içinde kerekiŋ alın | Hayatı boşuna geçirme, iyilik yap; geçip-gidenlerden ibret al. |
Bor içme fesâdka katılma yıra, zinâ kılma fâsık atanma kara | Şarap içme, fesada karışma, uzak dur; zina yapma, fisk ve fücur ile kara yüzlü olma. |
Bu iki kılıktın ıduk kut kaçar, ol erke çığaylık yolını açar | Bu iki hareketten mübarek saadet kaçar, bunlar insana fakirlik yolunu açar. |
Negü ter eşitgil sınamış kişi, sınamış kişiler bilir iş başı | Tecrübeli kimse ne der, dinle; tecrübeli insanlar işin aslını bilirler. |
Bor içme zinâka katılma hader, bu iki çığaylık tonını keder | Şarap içme, zina etme, kendini koru; ikisi de insana yoksulluk elbisesini giydirir. |
Bu bordın kopar miŋ yazukka yürek, zinâdın kaçar kut yüzüŋke sudar | içki insanın bin türlü günâha teşvik eder; saadet zinadan kaçar ve zânînin yüzüne tükürür. |
Sözin kesti ay toldı aydı oğul, unıtma saŋa söz kereki bu ol | Ay-Toldı şöyle diyerek, sözünü kesti:— Oğlum, unutma, sana lâzım olan sözler bunlardır. |
Tükel sözledim men muŋa bütse sen, sevinç eksümegey sözüm tutsa sen | Her şeyi söyledim; buna inanır ve sözümü tutarsan, dâima mes’ûd olursun. |
Saŋa sözledim söz kumaru atı, unıtma bu sözler köŋülke biti | Sana söylediğim sözün adı vasiyettir;’bu sözleri unutma, gönlüne yaz. |
Aytoldı Küntoğdı İligke Kumaru Bitig Bitimlişin Ayur | Ay-Toldı’nın Hükümdar Kün-Toğdı’ya Vaslyet-Nâme Yazdığını Söyler |
Bitigü bile koldı kâğıd tetig, bayat atı birle bitidi bitig | Bu zeki insan kağıt-kalem istedi; Tanrı adı ile başlayarak, bir yazı yazdı. |
Bayat atı birle sözüg başladı, törütgen igidgen keçürgen idi | Sözüne Tanrı adı ile başladı:—Yaratan, yetiştiren ve göçüren Tanrı — dedi — |
Törütti tümen miŋ bu sansız tirig, tirilgü berür kodmaz açın birig | Bu yüz binlerce, sayısız mahlûku o yarattı; hepsine rızık verir ve hiç birini aç bırakmaz. |
Yorıtur kamuğka tilemiş tilek, kerek bolmaz anda kör arka yölek | O her şeye ve her kese hükmünü geçirir; hiç bir desteğe ve yardımcıya muhtaç değildir. |
Tilese törütür bolur kolmışı, tilep boldı barça anıŋ kılmışı | Dilerse, yaratır ve her istediği olur; yaptıkları hep onun isteği ile vücûda gelmiştir. |
Ölümke törütti bu sansız konum, tirig barça ölgü aŋar yok ölüm | Bu sayısız mahlûkları ölüm için yarattı; diri olan her şey ölecektir; yalnız kendisi için ölüm yoktur. |
Sevüg savçıkamiŋ meniŋdin selâm, tegürsün bayatım kesüksüz ulam | Tanrı benden sevgili Peygambere, devamlı olarak, binlerce selâm eriştirsin. |
Tüzü eşleriŋe yeme ök adın, tegürsün selâmım idim kesmedin | Diğer bütün ashabına da rabbim sonsuz selâmlarımı ulaştırsın. |
Uzun keç yaşağıl ay elig kutı, üküş el aşağıl bu beglik atı | Ey devletli hükümdar, çok uzun yaşa; bu saltanat ile çok illere hüküm et. |
Atım erdi ay toldı kılkım tolu, erildi toluluk tüker öz ölü | Adım Ay-Toldı, tavır ve hareketim dolun ay şeklinde idi; bu dolunluk eksildi, varlığım ölümle bitiyor. |
Ölüm tutğakı keldi tuttı katığ, kutulğu yerim yok kiterdi tatığ | ölüm meleği geldi ve beni sım-sıkı bağladı; kurtulacak yerim yok, hayatın tadı kalmadı. |
Meni edgü tuttuŋ açındıŋ üküş, saŋa tapnumadın barır bu öz uş | Bana iyilik ettin ve çok ihsanda bulundun; ben ise, sana karşı vazifemi ifâ edemeden gidiyorum. |
Bu edgü yanutı kumaru bitig, bitip kodtum emdi saŋa ay tetig | Bu iyiliğin karşılığı olarak, ey zeki insan, şimdi sana vasiyetname yazıp bırakıyorum. |
Bu dünyâ işiŋe iş erdim bile, işiŋni yorıttım könilik bile | Senin bu dünya işlerinde ben sana arkadaş idim; işlerini doğrulukla yerine getirmeğe çalıştım. |
Munu emdi artuk bağırsaklıkın, bitip kodtum öt sav kumaru okın | işte şimdi, büyük bir bağlılıkla, sana vasiyetim olan öğütlerimi yazıp bıraktım, oku. |
Negü ter eşitgil bağırsak kişi, bağırsaklık ol kör kişilik başı | içten bağlı olan samimî insan ne der, dinle; insanlığın başı bu samimiyettir. |
Bağırsak kişiniŋ sözi tut savı, bu söz sav saŋa bolğa devlet avı | Samimî insanın sözünü ve öğüdünü tut; bu söz ve öğüt sana bir devlet ağı olsun. |
Bağırsak kişi ol kişide çını, bağırsak sözi tut bedütgey seni | insanların hakikîsi sadakatli insandır; sadakatli insanın sözünü tut, o seni büyütür. |
Ay ilig munu men bağırsak saŋa, sözüm işke tutğıl ay ersig toŋa | Ey hükümdar, işte ben sana sadâkatle bağlı insanım; sözüme göre hareket et, ey merd insan. |
Ölüm utru keldi ökündi özüm, asığ kılmadı bu ökünçüm sözüm | Ölüm karşıma çıktı, ben peşiman oldum; fakat bu sözlerim ve peşimanlığım bir fayda vermedi. |
Kerek boldı emdi bu kılmış tapuğ, ökünç boldı kılmış isizlik kamuğ | Şimdi bana edâ edilmiş ibâdetler lâzım oldu; yapılmış kötülüklerin hepsi ancak peşimanlık getirir. |
Yatu kaldı termiş bu altun kümüş, maŋa tegdi sakış anıŋdın ülüş | Toplanmış olan altın-gümüşüm olduğu’gibi kaldı; onlardan benim hisseme ancak hesap vermek düştü. |
Ulırmen ökünüp asığ yok ökünç, idim rahmetinde adın yok umunç | Peşimanlık içinde feryâd ediyorum, fakat peşimanlık fayda vermiyor; rabbin rahmetinden başka bir ümidim kalmadı. |
Bu kün men barırmen munu erksizin, yarın sen kelir sen udu şeksizin | İşte bugün ben, elimde olmadan, ölüp gidiyorum; yarın sen de, şüphesiz, arkamdan geleceksin. |
Ölüm tutmaz erken odun ay ilig, işiŋni itiŋil yetürgil bilig | Ey hükümdar, ölüm henüz yaklaşmadan, uyan; bilgini kullan, işini tanzim et. |
Belâ küç yerinde sen edgü kılın, bodunuğ sevindürgil elgin tilin | Sen halkı belâdan-zulümden koru, iyilik yap; elinle ve dilinle onu sevindir. |
Esenlik üdinde sen edgü yetür, tavar neŋ barında üle hem yetür | Sağlığında her şeyi iyilikle karşıla; malın ve servetin varken, onları dağıt ve yedir. |
Negü ter eşitgil köni sözlüg er, kiçigde odunmış yiti közlüg er | Küçüklüğünde uyanmış, keskin gözlü ve doğru sözlü insan ne der, dinle. |
Ölüm kelmez erken ölümke itin, tiriglik üdinde tapuğ kıl tapın | Ölüm gelmeden, sen ölüme hazırlan; hayatta iken, Tanrının emirlerini yerine getir; ibâdette kusur etme. |
Ölüm kelse tutsa ökünç asğı yok, neçe me ulısa kara yer katın | Ölüm gelip-çatınca, peşimanlık fayda etmez; kara toprak altında istediğin kadar feryat er. |
Ay ilig katılan meniŋde kedin, yava kılma üd kün tapuğda adın | Ey hükümdar gayret et, benden sonra ömrünü boşuna harcama; ibâdetle meşgul ol. |
Seni armasun dünyâ devlet bile, kamuğ iş içinde könilik tile | Bu dünya ve devlet seni aldatmasın, bütün işlerde dâima doğruluğu göz önünde bulundur. |
Törü tüz yorıtğıl bodunka köni, künüŋ edgü bolğay könilik küni | Halka kanunu doğru ve dürüst tatbik et ki, kıyamet gününde bahtiyar olasın. |
Özüŋ otka atma bu dünyâ üçün, havâ boynı biçgil et özke öçün | Bu dünya için kendini ateşe atma; vücûddan öcünü al, nefsin boynunu kopar. |
Bu dünyâ begi sen aŋa bolma kul, seni kodmaz erken anı kodğu tul | Sen bu dünyanın beyisin, ona kul olma; o seni bırakmadan, sen onu dul bırak. |
Küvezlenme artuk kötürme köŋül, ınanç kılğu ermez bu dünyâ tüŋül | Fazla kibir ve gurura kapılma; bu dünyaya güven olmaz, sen ondan vaz geç. |
Yakın tut özüŋke kişi edgüsi, isizdin yırak tur tokığay yası | îyi insanları kendine yakın tut; kötülerden uzak dur; zararları dokunur. |
Kişi sukıŋa bermegil sen işiŋ, vefâsız kişike yitürme aşıŋ | îşini insanların harisine tevdi etme, yemeğini nankör insanlara yedirme. |
Tapuğka erig bol yazukta tıdın, saŋa teggü ermez tapuğda adın | İbâdette gayretli ol, günahtan sakın; sana âhirette ancak ibâdetin faydası dokunur. |
Ölümüg unıtma aŋar yok tolum, busuğdın çıkar teg çıkar bu ölüm | Ölümü unutma, ona karşı hiç bir silâh yoktur; ölüm, pusudan çıkar gibi, bir gün karşına çıkar. |
Neçe kaçsa âhır ölüm tutğusı, neçe kalsa âhır ölüm yetgüsi | Ne kadar kaçarsan-kaç, ölüm nihayet seni yakalayacaktır; ne kadar kalırsan-kal, nihayet ölüm seni alıp-götürecektir. |
Ölümke usanma köŋül tut tirig, neçe keç tirilse töşeŋü yerig | Ölüme gafil avlanma, gönlünü diri tut; ne kadar çok yaşarsan-yaşa, bir gün toprağa gireceksin. |
Kanı kim kutuldı ölümdin kaçıp, kanı kim aşundı üdindin keçip | Hani, kim ölümden kaçıp kurtulmuştur; hani, kim ecelini geciktirmiş ve vaktini aşmıştır. |
İdi yakşı sözler bilig yaŋzatu, bu üd kün tirigliklerig meŋzetü | Âlim bu zamanı ve hayatı, bir yakıştırma ile, çok güzel anlatmıştır. |
Apa oğlanı körse arkış sanı, örüg turğu bolmaz örügler kanı | insan oğlu, bakarsan, bir kervana benzer, konak yerinde devamlı kalınmaz, menziller nerede? |
Ata arkasmdın tuğulsa oğul, ana karnı menzil kaç aylık amul | Çocuk babasının sulbünden çıktıktan sonra, ana karnı onun için, bir kaç aylık istirahat menzilidir. |
Anasında tuğsa atansa atı, musâfir bolup mindi üdlek atı | Anasından doğup, adı verilince yolcu olarak, zamane atına biner. |
Küni bir maŋım ol tüni bir maŋım, iletür ölümke kurıtur eŋim | Gündüzü bir adım, gecesi bir adım; bu at onu ölüme götürür ve benzini soldurur. |
Ajun bir tüşün ol gûrüŋ bir tüşün, bu tüş tün kopursa tüş tün ol ajun | Bu dünya—bir konak, mezarın—ikinci bir konaktır; bundan sonraki ilk konak — öteki dünyadır. |
Küder ol ajunda saŋa iki yol, bu iki yoluŋda kayu erki yol | O dünyada seni iki yol bekler; bu iki yoldan, acabl, hangisi sana nasip olacaktır. |
Yoluŋ oŋça kelse itildi işiŋ, kalı solça kelse ulıp çal başıŋ | Yolun sağa doğru ise, işin yolundadır; eğer sola doğru ise, inleyerek, başını yerden-yere çal. |
Tarığlağ erür dünyâ ilig kutı, tarısa orar er tirilgü otı | Ey devletli hükümdar, dünya bir tarladır; insan bu tarlayı ekerse, hayat ekinini biçer. |
Negü ekse yerke yana ol önür, negü berse evre anı ok alur | Yere ne ekilirse, yine o biter; ne verilirse, karşılığında aynı şey alınır. |
Kişi neŋi alma yeme tökme kan, bu iki yazukka ulır çıksa cân | Başkasının malını alma ve kan dökme; ölüm döşeğinde insan bu iki günah yüzünden inler. |
Bu tüş teg tiriglik keçer belgüsüz, kerek beg kerek kul barır kelgüsüz | Bu rüyaya benzeyen hayat, farkına varılmadan geçer; gerek bey, gerek kul, bir daha gelmemek üzere gider. |
Kanı tüş sanı boldı keçmiş künüŋ, ökünçte adın yok bu kalmış künüŋ | Hani, geçen günlerin, rüya gibi oldu; kalan günlerinde de peşimanlıktan başka bir şey yoktur. |
Negü ter eşitgil odunmış kişi, odunmış ta kedin ökünmiş kişi | Uyanmış ve uyandıktan sonra peşiman olmuş insan ne der, dinle. |
Tüşüŋ teg keçürdüŋ tiriglik oduğ, kanı asğı körkit maŋa bir boduğ | Uyanık olduğun hâlde, hayatını rüya gibi geçirdin; faydası hani bana bundan bir iz göster. |
Künüŋni keçürdüŋ tilek ârzûka, tiriglik tükedi ökünç ol yoduğ | Heves ve arzuların için ömrünü harcadın, hayat tükendi; elde ettiğin sâdece peşimanlıktır. |
Usanma tiriglikke artuk sakın, tiriglik ölümke idi ök yakın | Hayatta pek gafil davranma, dikkat et; hayat ölümle çok yakındır. |
Saran bolma ilig akı bol akı, kalır meŋü ölmez akılık atı | Ey hükümdar, hasis olma, cömert ol, cömert; cömertliğin adı ebedî kalır, ölmez. |
Er at sü bu neŋke küvenme üküş, asığ kılmağay sü bu altun kümüş | Askere, orduya ve mala güvenme; ordu ve bu altın-gümüşün sana bir faydası olmayacaktır. |
Yuluğ kılma özni adınlar üçün, suyurka özüŋni küyürme küçün | Başkaları için kendini feda etme; kendine acı da zorla ateşe atma. |
Seninde ozakı ajun begleri, ajun kodtı bardı yatur kör gûri | Senden önceki dünya beyleri de dünyayı bırakıp gittiler; işte mezarları, yatıyorlar. |
Saŋa ma anunmışturur bu ölüm, üdiŋe küder ay yarumış künüm | Ey benim parlak güneşim, bu ölüm senin için de hazırlanmıştır; ancak vaktim bekliyor. |
Negü ter eşit dünyâ aybın bilip, saŋa sözlegüçi ukuştın alıp | Dünyanın eksik ve kusurlu taraflarını bilen ve üzerinde düşünmüş olan insan sana ne der, dinle. |
Açığ suv teg ol kör bu dünyâ neŋi, neçe içse kanmaz ölimez eŋi | Bu dünya malı acı su gibidir; insan ne kadar içerse-içsin, kanmaz; onun dili bile ıslanmaz. |
Kölike teg ol kör bu dünyâ toŋa, ederse kaçar kaçsa yapçur saŋa | Ey yiğit, bu dünya bir gölge gibidir; onun peşine düşersen, kaçar; sen kaçarsan, o sana koşar. |
Sakığ ol körü barsa dünyâ işi, tutayın teyü sunsa yitrür kişi | Dikkat edersen, dünya işi bir seraptır; insan tutmak için elini uzattıkça, onu kaybeder. |
Ay ilig katığlan özüŋ edgü bol, begi edgü bolsa bodun edgü ol | Ey hükümdar, gayret et, kendin iyi ol; beyi iyi olursa, halk da iyi olur. |
Bodun koy sanı ol begi koyçısı, bağırsak kerek koyka koy kütçisi | Halk koyun gibidir; bey onun çobanıdır; çoban koyunlara karşı merhametli olmalıdır. |
Kapuğda tirildi kalın aç böri, ay ilig koyuğ ked küdezip yorı | Kapıda bir çok aç kurt toplanmıştır; ey hükümdar, koyunları iyice muhafaza altına al. |
Buşı bolma işte sen övke yığın, buşı bolsa begler buzar beglikin | işinde hiddetli olma, öfkene hâkim ol; beyler hiddetli olurlarsa, mülk ve saltanat haleldar olur. |
İrig sözlemegil kişike tilin, irig til ot ol kör küyer teg yalın | İnsanlara kaba söz söyleme; kaba söz alev-alev yanan bir âteştir. |
Örüg bol amul bol tüzün bol silig, kamuğ edgülükke tegürgil elig | Sakin, halîm-selîm ve yumuşak huylu ol ve böylelikle bütün iyiliklere elini uzat. |
Yüz utruturur bu uzun yol sefer, ukuşluğ bu yolka azuk ked eter | Önünde uzun bir yol, bir sefer vardır; akıllı olan bu yol için azığını iyice hazırlar. |
Sarây karşı itme ay ilig kutı, anundı saŋa ev kara yer katı | Ey devletli hükümdar, sen saray ve köşkler yaptırma; kara toprak altında senin evin hazırdır. |
Ediz keŋ bedizlig sarâyıŋ kalıp, karaŋku yer evde yatur sen ulıp | Yüksek, geniş ve süslü sarayların burada kalacak, sen de inleyerek, karanlık toprak evde yatacaksın. |
Nerek kenç urur sen bu altun kümüş, saŋa teggüsi ol iki böz ülüş | Niçin bu altın-gümüşten hazîne topluyorsun; senin hissene düşecek şey iki parça bezden ibarettir. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir tili, bu şâir sözi kör açar söz yolı | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; şâirin bu sözü, bak, söze yol açar. |
Osal yalŋuk oğlı üküş neŋ tirer, yegüke tegirmü sakınmaz birer | Gafil insan-oğlu çok mal toplar; kendisine yemek nasip olacakını, bunu düşünmez bile. |
Bayusa tileki bulunsa tükel, tüketür tiriglik uçup cân yırar | Zenginleşip, bütün dileklerine kavuşunca, ömrü de sona erer ve canı uçar gider, ondan uzaklaşır. |
Avınma erejke küvenme ay beg, avınçıŋ küvençiŋ udığa ot teg | Ey hükümdar, avunma ve huzura güvenme; bu avunman ve güvenmen seni gaflet uykusuna düşürür. |
Tiriglik yava kılma dünyâ üçün, keçigliturur bolğa emgek küçün | Dünya uğrunda hayatı boşuna harcama, dünya geçicidir; sonra sana zorla zahmet çektirirler. |
Ağı çuz töşenür özüŋ oğlağu, kara yer töşeŋüturur ay bügü | îpek sırma ile örtülen vücûdun kara toprağa serilecektir, ey hakîm. |
Avınçu sevügler bile avnur öz, kara yer katında yaşıp yatğu tüz | Seni avutan zevklerinle avunan vücûdun kara toprak altında gizlenip, sırt-üstü yatacaktır. |
Yayılmaz yorığa keveldin tüşüp, edersiz yığaç miŋü muŋluğ bolup | Sarsmayan, rahvan küheylan attan inip, aciz içinde, eyersiz bir ağaca bineceksin. |
Bularnı sakınğıl ölümke itin, ökünme yarın bu kara yer katın | Bunları düşün ve ölüme hazırlan; yarın bu kara yer altında peşiman olma. |
Kamuğ işke tevfik bayattın tile, bayat birge şeksiz saŋa küç bile | Her işe Tanrıdan tevfik dile; bil ki, sana ancak Tanrı yardım edebilir. |
Negü kelse tapla kör edgü isiz, boyun bir kazâka köni tut ağız | iyi veya kötü, ne gelirse, ona razı ol; kazaya boyun eğ, ağzım bozma. |
Özüŋ kolsa iki ajun begliki, bu beş işke yakma bu ol yegliki | Eğer her iki dünya beyliğini istiyorsan, en iyisi budur, sen şu beş işe yaklaşma. |
Harâmka katılma yeme kılma küç, kişi kanı tökme hasım kılma öç | Harama karışma, zulüm etme, insan kanı dökme, düşmanlık besleme ve kin gütme. |
Bor içme fesâddın yırak tur tez e, bu kaç neŋ yorır tutçı beglik buza | Şarâp içme, fesattan uzak dur, ondan kaç; bunlar dâima mülke ve saltanata halel veren şeylerdir. |
Özüŋ meŋü beglik tilese tuçı, törü kıl bodundın kötürgil küçi | Eğer devamlı ve ebedî beylik istiyorsan, adaletten ayrılma ve halk üzerinden zulmü kaldır. |
Bodunka başı sen ay ilig bu kün, bodunuğ küdezgil oduğ tur ögün | Ey hükümdar, sen bugün halkın başında bulunuyorsun; halkı gözet, aklın başında ve uyanık ol. |
Uluğ yük boyunka yüdürdi ilig, osal bolma saklan ay kılkı silig | Hükümdarların omuzlarına ağır yük yüklenmiştir; ey iyi huylu insan, ihmalkâr olma, tedbirli davran. |
Et öz ârzû sürgen havâka bulun, bulun bolma bolsa özüŋni yulun | Vücût arzusuna tâbi olan insan nefsinin esiridir; onun esiri olma, olursan da kendini kurtarmağa bak. |
Keçürmiş tiriglik tüpi boldı yel, bu kalmış tiriglik neçe berge el | Geçirdiğin hayat rüzgâr ve tipi gibi geçti; kalan hayatın daha ne kadar saltanat temin eder. |
Yava kılma emdi bu kalmış künüŋ, özüŋdin arıtğıl yazukuŋ münüŋ | Kalan ömrünü artık boşuna geçirme; kendini günah ve kusurlardan temizle. |
Vefâ kılğu ermez bu dünyâ bilin, keçer dünyâda öz azukuŋ alın | Bil ki, dünya sana vefa edecek değildir; bu geçici dünyadan sana lâzım olan azığı al. |
Negü ter eşitgil sakınuk kişi, sakınuk kişi ol ajunda başı | Takva sahibi ne der, dinle; dünyada takva sahibi insanlar muvaffak olurlar. |
Bu ajun tüşün ol sen arkış sanı, tüşünde neçe bolğa arkış küni | Bu dünya bir konaktır, sen kendini kervan say; bir kervan konakta ne kadar kalabilir. |
Sarây ol ajun kör bu kazğanç yeri, negü bulsa munda naru ıd yorı | Dünya bir saraydır, bir kazanç yeridir; buradan oraya götürebileceğin ne varsa, götür. |
Özüŋ köçgü mundın köçüŋ aşnu ıd, kerekligni alğıl kereksizni tıd | Sen buradan göç edeceksin, göç yükünü önceden gönder; ancak lüzumlu olanları al, lüzumsuzları bırak. |
Munu men barurmen meni kör odun, katığlan özüŋke at edgü kodun | işte ben gidiyorum, bana bak ve ibret al; burada kendin için iyi bir ad bırakmağa gayret et. |
Negü ter eşitgil ölügli tirig, ölürde berip bardı öt sav erig | Ölmek üzere bulunan, intizar hâlinde öğüt ve nasihat vererek ölen insan ne der, dinle. |
Ölügli tirigke berür pend tilin, eşitgil anı sen köŋülke alın | Ölmekte olan insan yaşayanlara nasihat eder, sen onu dinle ve gönlüne yerleştir. |
Ayur ay tirig sen usanma odun, usandım ökünçün yaturmen yılın | O der ki : — Ey diri, sen gafil olma, uyan; ben gaflet ettim, şimdi yıllarca peşimanlık içinde yatacağım. |
Ay ilig bu beglik uzun kolsa sen, kaç iş kıl kaç iş kod kılur erse sen | Ey hükümdar, bu saltanatın uzun sürmesini istersen, şu bir kaç işi yap, şu bir kaç şeyi de bırak. |
Törü kıl katığlan yulup kılma küç, tapuğ kıl bayatka anır kapğı kuç | Adaletle iş gör, buna gayret et; hiç bir zaman zulüm etme; Tanrıya kulluk et ve onun kapısına yüz sür. |
İkinçi osal bolma sak tur oduğ, saŋa tegmesün bir müfâca yoduğ | ikincisi — gafil olma, dikkatli ol, uyanık dur; sana başkasının yüzünden, ansızın, bir suç isnat edilmesin. |
İki üdte kılma kayu erse iş, havâ övke kelse serip kısğu tiş | Heves ve öfke ânında hiç bir iş yapma; her iki hâlde de dişini sık, sabret. |
Bu kaç neŋ küdezgil küdezildi el, uzun turğa beglik saŋa berge el | Bu bir kaç şeye dikkat edersen, memleket gözetilmiş olur; saltanat uzun sürer ve sana sulh ve sükûn te’min eder. |
Kamuğ edgülerig ağır tut kötür, isizlerni tutma iligdin kotur | Bütün iyilere hürmet göster ve onları yükselt; kötülere yüz verme, onları kapına dahi yanaştırma. |
İsiz öŋdi urma törü edgü ur, künüŋ edgü bolğay kutuŋ bağa kur | Kötü teamül kurma, iyi kanun koy; ömrün iyi geçer ve saadet sana yâr olur. |
Negü ter eşitgil ay bilge külüg, bu sözdin kötürgil özüŋke ülüg | Ey hükümdar, meşhur âlim ne der, dinle; bu sözden sen kendine hisse çıkar. |
Törü edgü ur ay törü bergüçi, turu öldi isiz törü urğuçı | Ey kanun yapan, iyi kanun koy; kötü kanun yapan kimse, daha hayatta iken, ölmüş demektir. |
İsiz öŋdi urma ay ilçi bügü, isiz bolsa bolmaz ajunuğ yegü | Ey hakîm devlet adamı, kötü teamül koyma; kötü kanunlarla dünyaya hüküm edilmez. |
İsiz öŋdi ursa özi öz üdin, isiz kodtı atın özinde kedin | Bir kimse kendi zamanında kötü teamül vaz’ederse, kendisinden sonra kötü bir nâm bırakmış demektir. |
Kim erse urup kodsa edgü törü, anın tikti atın adakın örü | Bir kimse iyi kanun vaz’edip bıraktı mı, adının ayakta durmasını sağlamış demektir. |
Özüŋni yarılma ay ilig bakın, tüp üŋni unıtma öyü tur sakın | Ey hükümdar, dikkat et, kendini şaşırma; aslını unutma, bunu dâima hatırında tut ve düşün. |
İsiz kılkı tutma ay elgi uzun, isiz kılk ulıtur ikigün ajun | Ey iktidar sahibi kötü hareketleri benimseme; kötü hareket seni her iki dünyada inletir. |
Uzun boldı elgiŋ bodunka yakın, füsûsun keçer bu tiriglik bakın | iktidara geldin ve halka yakın oldun; dikkat et, sonra bu ömür efsûsla geçer. |
Keçigliturur dünyâ keçti sakın, keligli ölüm utru keldi sakın | Bu dünya geçicidir, sen onu şimdiden geçti bil; ölüm muhakkak gelecektir, sen onu karşına artık geldi bil. |
Meni kör meniŋdin kötür öt erig, ökünme yarın sen bu kün sen tirig | Benim hâlime bak, benden öğüt ve nasihat al; yarın peşiman olma, sen bugün henüz dirisin. |
Kişi ölse andın kumaru kalır, munukı kumarum saŋa ay bilir | İnsan ölünce, ondan bir miras kalır; ey bilgin, benim sana mirasım da işte budur. |
Severim sen erdiŋ ay ilig maŋa, asığlığ kumarumnı kodtum saŋa | Ey hükümdar, benim en çok sevdiğim insan sendin; faydalı mirasımı sana bırakıyorum. |
Asığlığ kumaru kişike söz ol, kumaru sözüg tutsa asğı yüz ol | insan için faydalı miras sözdür; miras olarak kalan sözü tutmanın yüz türlü faydası vardır. |
Munu söz bitip kodtum emdi çını, unıtma bu sözni unıtma meni | işte şimdi sözün doğrusunu yazıp, bıraktım; beni hatırla ve bu sözlerimi unutma. |
Neçe keç yaşap öz tirig tursa sen, ölüm boldı âhır yanış körse sen | Ne kadar çok yaşarsan-yaşa ve ne kadar hayatta kahrsan kal, dikkat edersen, en son karşılaşacağın şey ölümdür. |
Seziksiz ölüm bir kün âhır kelir, tirilmiş bu cânlığ cânın alğalır | Şüphesiz, bir gün nihayet ölüm gelecektir ve bütün canlıların canını alacaktır. |
Okığçı kelürke anunğu kerek, uzun yol yorırka itiŋü kerek | Dâvetçinin gelmesine hazırlanmak ve uzun yol yürümek için, hazırlık yapmak gerektir. |
Ölümdin kutulu yeri yok bilin, ölümke itiŋil kerekiŋ alın | Ölümden kurtulmak için bir çâre yoktur; bunu bil; ölüme hazırlan ve ancak bunun için lâzım olanları al. |
Negü ter eşitgil ögi yetmiş er, ölümüg ölürde oza ukmış er | Alalı eren ve ölümü, ölmeden önce, anlamış olan insan ne der, dinle. |
Kezigçe kelir bu ölümnüŋ kurı, ölümke özüŋ çın anuklap yorı | Ölümün sırası nöbetle gelir; ölüme her an kendini hazır bulundur. |
Kümüş kur bağuçı munu men teyü, ölüm tuttı erse üzüldi kurı | Gümüş kuşak bağlayarak,— “îşteben!”— diyenin kuşağı, ölüm tutunca, kopar. |
Ay ilig munu men ötedim hakıŋ, tükel kıldım emdi bağırsaklıkıŋ | Ey hükümdar, işte ben senin hakkını ödedim; bana gösterdiğin yakınlığın karşılığını yerine getirdim. |
Bayat bersü tevfik kamuğ edgüke, kutadsu bu edgü yegü kedgüke | Bütün iyilikler için Tanrı sana tevfik ihsan etsin; yiyecek ve giyecek hususunda da bu iyiliklerin sana hayrı dokunsun. |
Esenin tirilgil üküş yıl yaşa, sevinçin avınçın üküş el aşa | Ömrünü sıhhatle geçir, çok seneler yaşa; saltanatın sevinç ve huzur içinde geçsin. |
Bağırsaklık erdi meniŋ bu sözüm, esen kal selâmet ay körklüg yüzüm | Bu sözlerim sana karşı içten bir bağlılığın nişânesidir; ey güzel yüzlüm, sağ ve esen kal. |
Munu men barırmen ay ilig kutı, turu kaldı oğlum bu bağrım otı | Ey devletli hükümdar, işte ben gidiyorum; oğlum, bu ciğer-pârem, burada kalıyor. |
Bayatka tutuzdum munı yalvara, tilese küdezgey küyer ot ara | Onu yalvararak, Tanrıya emânet ettim; o isterse, yanar âteş içinde de olsa, onu korur. |
Saŋa hâcetim bu körü ber munı, süre ıdma bolğay yavalar sanı | Senden dileğim şudur: ona nezâret et, kendinden uzaklaştırma; yoksa, o yabanî bir diken gibi olur. |
Kamuğ neŋke teŋri kılur ol sebeb, kamuğ edgü isiz aŋar öz ulap | Tanrı her şeye bir sebep yaratır; iyi ve kötü, her şeyi o nasîb eder. |
Oğul kız sebebi ata ol ana, kılınç artasa ya itilse yana | Çocukların iyi veya kötü olmalarına anne ve babalan sebep olur. |
Munu men atası ölürmen bu kün, kiçig kaldı oğlum yetim ögsüzün | îşte onun babası olan ben bugün ölüyorum; oğlum küçük yaşta yetim ve öksüz kalıyor. |
Bar erse kalı bu tapuğçı hakı, sebeb bol munı edgü yolka okı | Eğer bu hizmetkârın sende bir hakkı varsa, sebep ol ve onu iyi yola şevket. |
Körü ıdma ögretgil erdem bilig, bilig erdemin bulsu ilke elig | Gözden uzak bulundurma, ona fazilet ve bilgi öğret; bilgi ve fazilet ile memlekette mevki sahibi olsun. |
İtilsü kılınçı tüzülsü yorık, tusulsu tapuğka alınsu alık | Tavır ve hareketi mâkul, muntazam ve iyi ahlâklı, hizmete lâyık ve meziyet sahibi olsun. |
Yava ıdma boşlağ yığa tut kısa, yığa tutsa oğlan bulur kut basa | Serbest ve başı-boş bırakma, sıkı tut ve kötü hareketlerine mâni ol; çocuk sıkı bir terbiye altında bulundurulursa, sonunda bahtiyar olur. |
Negü ter eşitgil karı köklemiş, sınamış ukup hem bilip sözlemiş | Tecrübe ile anlayarak, bilerek söyleyen ve işin künhüne vâkıf olan pîr ne der, dinle. |
Kiçig erken ögret oğulka bilig, kiçigde bilig bilse kötrür elig | Oğula bilgiyi henüz küçük iken öğret; küçüklüğünde bilgi öğrenirse, hayatta muvaffak olur. |
Ayama oğul kızka berge yetür, oğul kızka berge bilig ögretür | Gerekirse, oğula-kıza acımadan dayak at; dayak oğula-kıza bilgi öğretir. |
Kiçiglikte bilse oğul kız neni, karıp ölmeginçe unıtmaz anı | Oğul-kız küçüklükte ne öğrenirse, yaşlanıp, ölünceye kadar onu unutmaz. |
Tüketti bitig türdi badı türe, alıp oğlıŋa berdi elgin sunup | Mektubu tamamladı, dürüp bağladı; eli ile uzatarak, oğluna verdi. |
Ayur bu bitig tut yitürme oğul, iligke tegürgil kumarum bu ol | Oğlum —dedi—bu mektubu sakla, kaybetme; hükümdara götür, ona mirasım budur. |
Bitigim okısun sözüm tutsunı, ölümke anunsun işin itsüni | Mektubumu okusun, sözümü tutsun; ölüme hazırlansın ve işini ona göre tanzim etsin |
Uluğ tındı ötrü oğulka baka, ayur sen munı uk könike yaka | Uzun bir müddet sustu, sonra oğluna bakarak, dedi:—Sen bunu anla, doğruluktan ayrılma. |
Yana aldı oğlın koyıŋa kuça, öpüp yığladı barnu yaşın saça | Oğlunu kucaklayarak, tekrar bağrına bastı; öpüp ağladı, yüzü göz yaşları ile kaplandı. |
Ayur ay oğul kördüŋ emdi meni, ne hâlin barırmen unıtma munı | Ey oğlum;— dedi— işte beni görüyorsun; ben ne hâlde gidiyorum, bunu hatırından çıkarma. |
Saŋa ma seziksiz bu üd kelgü ol, osal bolma âhır özüŋ ölgü ol | Sana da, şüphesiz, bu an gelecektir; gafil olma, bir gün sen de öleceksin. |
Kereklig sözüg men tutuzdum saŋa, sözümni unıtma duâ kıl maŋa | Ben sana gereken sözleri söyledim; sözümü unutma ve bana duâ et. |
Kalı ilig üdlep tilese seni, yorık tüz tapuğ kıl basınma anı | Eğer gün gelir de hükümdar seni isterse, tavır ve hareketini düzelt, ona hizmet ve hürmette kusur etme. |
Yava bolma boşlağ yügürme özün, köni bol silig bol kılınçın sözün | Aylak olma ve başı-boş dolaşma, kendi-kendine koşma; işinde ve sözünde dürüst ve mülayim ol. |
Keçe yatsa keç yat yana erte tur, yatıp erte kopğan kutın arturur | Gece geç yat, yine de^ erken kalk; yataktan erken kalkan saadetini arttırır. |
Bayat yarlığın sen ağır tut ağır, iligke tapuğ kıl isiŋil bağır | Tanrı buyruğuna çok itaat et; hükümdara hizmet et ve ona gönülden bağlan. |
İsizke yağuma yırak tur teze, yorı edgülük kıl yorık yol tüze | Kötüye yaklaşma, ondan uzak dur; kaç; dâima iylik yap, tavır ve hareketini düzelt. |
Sözüŋni küdezgil selâmet yorı, özüŋni küdezgil esenin karı | Sözünü gözet, emniyet içinde yaşa; kendini gözet, esenlik ile ihtiyarla. |
Sözin kesti oğlın kuçup yığladı, olındı yana ol ökünçler yedi | Sustu, oğlunu kucaklayıp, ağladı; tekrar ah-vah etti ve peşimanlıklar getirdi. |
Ayur ay ınançsız ajun bivefâ, nelük kıldıŋ emdi maŋa sen cefâ | Ey vefasız, güvenilmez dünya, — dedi—niçin şimdi baha cefa ediyorsun. |
Tü nimet bile bu igidmiş özüm, kirür bu kara yerke körklüg yüzüm | Bol nimet içinde beslenmiş olan bu vücudum ve bu güzel yüzüm kara toprağa giriyor. |
Anadın neteg toğdum erse bu kün, anıŋ teg barırmen yalıŋın muŋun | Anadan nasıl doğdum ise, bugün o şekilde ve aciz içinde gidiyorum. |
Negü ter eşitgil ölügli ök er, ölümke ökünüp ulığlı bek er | Ölmek üzere bulunan ve ölürken peşiman olarak, inleyen kuvvetli insan ne der, dinle. |
Karındın çıkardıŋ karınka kirür, şekerdin igidtiŋ yılanka berür | Karından çıkardın, tekrar karına giriyorum; şeker ile beslediğin bu vücûdu yılana veriyorum. |
İsizim yegitlik tiriglik isiz, ökünçün sığıt birle gûrke kirür | Bana yazık oldu, gençliğime ve hayatıma yazık oldu; peşimanlıkla ve ağlayarak, mezara giriyorum. |
Sığıt kodtı ay toldı yetrüp ögin, kumaru üledi kişike neŋin | Ay-Toldı başına aklını topladı, ağlamağı bıraktı; malını, miras olarak, başkalarına dağıttı. |
Bahil koldı barça kadaşlarka ol, tiler boldı cânı yaşıl kökke yol | Bütün akrabaları ile helâllaştı; canı mâvî göğe doğru yol almak istedi. |
Közin kökke tikti kötürdi elig, şahâdet bile kesti teprer tilig | Gözünü göğe dikti, elini kaldırdı; son sözü kelime-i şehâdet oldu. |
Yaruk cân üzüldi tünerdi küni, bayat atı birle kesildi tını | Nurlu can ayrıldı, günü karardı; Tanrı adı ile son nefesini verdi. |
Edizlik tiledi süzük cân turuğ, uçup bardı cân kaldı kalbüd kuruğ | Saf ve temiz ruhu yükselmek diledi; ruhu uçtu, gitti, boş bir kalıp kaldı. |
Bolup toğmaduk teg yitip bardı cân, ajunda atı kaldı belgü nişân | Rûh, hiç doğmamış gibi, kayboldu, gitti; dünyada alâmet ve nişan olarak, yalnız adı kaldı. |
Negü ter eşit emdi köŋli köni, osallık usındın odunmış küni | Şimdi dürüst gönüllü ve gaflet uykusundan uyanmış insan ne der, dinle. |
Et öznüŋ evi ol bedizlig eviŋ, süzük cân evi ol bediz teg teniŋ | Bu süslü evin vücûdun evidir; o heykel gibi vücûdun temiz ruhun evidir. |
Kuruğ kaldı kalbüd uçup barsa cân, bayat bildi kança barır erse cân | Rûh uçup gidince, vücût boş kalır; ruhun nereye gittiğini ancak Tanrı bilir. |
Ediz boldı ornı ay kutluğ kuta, töŋitse kodı ense boldı yuta | Ey devletli, onun yeri yükseklerdedir; onun yükselmesi saadet, aşağı inmesi felâkettir. |
İkide biri boldı şeksiz ülüg, tirildi ölümsüz uzun meŋlüg | Şüphesiz, ona ikisinden biri nasip olur; o ölümsüz, uzun, ebedî bir hayat sürmeğe başlar |
Ne muŋluğturur körse yalŋuk özi, yorırda yiter atı keslür sözi | Dikkat edersen, insan ne kadar âciz bir mahlûktur; yürürken, yere serilir ve sesi kesilir. |
Kayudın kelir erki kança barır, kayudaturur erki kayda yorır | Nereden gelir, nereye gider; nerede durur, nerede yürür. |
Biligli bilirmü negü ter negü, ukuğlı ukarmu negü ter bügü | Bunu bilen varını, ne der, ne; akıllı anlarmı, hakîm buna ne der? |
Biligli bayat ol bilir bu işig, ukuğlı uğan ol ukar bu işig | Bu işi bilen, ancak her şeyi bilen Tanrıdır; bu işin hikmetini ve sırrını bilen, ancak hüküm eden Allahtır. |
Ara yer içer kör yorır belgüsüz, ara köz körürde bolur belgüsüz | Bâzan kaybolur, kendisini göstermeden dolaşır; bâzan daha göz önünde iken, silinip gider. |
İdi kısğa özlüg bu yalŋuk özi, sakınçı uzun hem bedük til sözi | Bu insanın kendisi çok kısa ömürlüdür; fakat emeli uzun, dili ve sözü büyüktür. |
Körü barsa yalŋuk bu erksizlikin, nelük munça yavlak kötürdi egin | İnsanın bu aczine dikkatle bakarsan, kötülerin niçin bu kadar gurur getirdiklerine hayret edersin. |
İki künlük erter ajunuğ bulup, nelük kerdi kögsin kaya teg bolup | İki günlük bu geçici dünyayı bulunca, niçin kaya gibi, göğüs kabartırlar. |
Negü ter eşitgil odunmış kişi, ölümüg ukup yolka könmiş kişi | Uyanmış ve ölümü anlayarak, doğru yola girmiş olan insan ne der, dinle. |
Ne teŋsiz ölüm sen ay yavlak ölüm, tusulmaz saŋa itse tük miŋ tolum | Ey kötü ölüm, sen ne eşi-benzeri olmayan bir şeysin ki, yüz binlerce silâhın sana karşı bir tek faydası yoktur. |
Tözüke tegir sen kutulmaz biri, isiz edgü neŋke sen ök sen turı | Her kese gelirsin, hiç kimse senden kurtulamaz, iyi ve kötü şeylerin hepsini tuzağına düşürürsün. |
Kerek erdi bilge tirilse kutun, kamuğ ölsün erdi biligsiz otun | Alimlerin saadet içinde ömür sürmeleri lâzımdı, bütün câhil küstahlar hep ölmeli idiler. |
İsiz edgü kalmaz neçe tüz ölür, uluğ ya kiçig tut kara yer bolur | iyi veya kötü, hiç biri kalmaz, hepsi de ölür; büyük veya küçük, hepsi kara toprak olur. |
Ölümtin keçig yok tirig buldaçı, nece keç tirilse ölüm keldeçi | Ölümden kurtuluş yoktur; insan ne kadar çok yaşarsa-yaşasın, ölüm gelecektir. |
Ne yakşı ayur bu bodun başlar er, biligin ukuşun işin işler er | Halkın başında bulunan, bilgi ve anlayış ile işini gören insan ne güzel söylemiştir. |
Ne edgü iş erdi ölüm bolmasa, ne körklüg iş erdi kişi ölmese | Ölüm olmasa idi, ne iyi olurdu; insan ölmese idi, ne güzel olurdu. |
Erinçke tegürdi meni bu ölüm, ölüm ol buzuğlı tüp üm hem ulum | Bana zevk ve saadet veren bu hayatımdır; benim esas ve temelimi bozan ölümdür. |
Ölümke taŋ ermez toğuğlı ölür, toğuğlı ölür kör kara yer bolur | Ölüme hayret edilmez, her doğan ölür; doğan ölür ve kara toprak olur. |
Kişi isiz ermez kişilik isiz, eren isiz ermez könilik isiz | İnsana yazık değil, insanlığa yazıktır; ferdlere yazık değil, doğruluğa yazıktır. |
Bu kurtğa kılınçı bu ol öŋdisi, kerek öŋdi tutğıl kerek tüŋdisi | Bu dünya acuzesinin huyu ve âdeti budur; ister beğen, ister beğenme. |
Küntoğdı İlig Ögdilmişni Okimişin Ayur | Hükümdar Kün-Toğdı’nın Öğdülmiş’i Çağırdığını Söyler |
Bu ay toldı yasın keçürdi ilig, okıp oğlıŋa berdi öt sav erig | Hükümdar, Ay-Toldı’nın yası sona erince, onun oğlunu çağırtarak, ona öğüt ve nasihatte bulundu. |
Ayur ay oğu kılma artuk sakınç, sakınç keçse âhır tüp inde sevinç | Dedi : — Ey oğul, fazla üzülme; keder geçer ve arkasından sevinç gelir. |
Saŋa tegmedi bu sakınç yalŋuzun, maŋa tegdi kadğu sakınçlar uzun | Bu keder yalnız sana dokunmadı; bu benim için de sonsuz kaygı ve üzühtü oldu. |
Köŋülni çökürme özüŋni avıt, baka tur maŋa öz tapuğka ivit | Gönlünü çökertme, kendini avut; benim yanıma gel ve hizmetimde bulun. |
Ataŋ öldi erse ata men saŋa, atalık kılayın oğul bol maŋa | Baban öldü ise, ben de sana bir babayım; ben sana babalık edeyim, sen de bana oğul ol. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yer öpti kör ögdülmiş aydı ilig, uzun keç yaşağıl aşayu ilig | Öğdülmiş yer öptü ve dedi : — Ey hükümdar, Allah sana devletin başında uzun ömürler versin. |
Men igdiş kuluŋ men tapuğçı seniŋ, yuluğ bolsu cânım iligke meniŋ | Ben senin himaye ettiğin bir kulunum, senin hizmetkârınım; hükümdar için canım feda olsun. |
Atam cânı boldı iligke yuluğ, yuluğ kılsu teŋri saŋa bu kuluğ | Babamın canı hükümdarın hizmetinde feda oldu; Tanrı sana bu kulu da feda etsin. |
Çıkardı atası bitigin oğul, iligke ötündi kör akru amul | Çocuk babasının mektubunu çıkardı, edep ve hürmetle hükümdara takdim etti. |
İlig aldı açtı okıdı bitig, sözin uktı aydı isiz ay tetig | Hükümdar mektubu aldı ve açıp okudu; ne demek istediğini anladı ve dedi : — Ne yazık, ey akıllı insan. |
Ayur ay bağırsak kişide burun, kapuğum kurıttıŋ kor ittiŋ orun | Ey merhametli insan, ey insanların ileri geleni, kapımı kimsesiz ve yerini boş bıraktın. |
Tirigle tapındıŋ ötediŋ hakım, ölürde muŋadıp yidiŋ hem ğamım | Hayatta iken, hizmet ettin ve hakkımı ödedin; ölürken de beni düşündün ve benim için üzüldün. |
Hakıŋnı öteyümedim men seniŋ, bayat ok ötesün seniŋ haklarıŋ | Ben senin hakkını ödeyemedim; senin hakkını bizzat Tanrı ödesin. |
Neteg kim sevinçlig men sendin bu kün, bayat bersüni miŋ sevinçiŋ kutun | Sen beni bugün nasıl memnun ettin ise, Tanrı da seni öyle memnun etsin. |
Sözin kesti ilig közi yaş saça, turup çıktı andın sakınçığ kuça | Hükümdar süzünü kesti, gözünden yaşlar akıttı; Öğdülmiş keder iyinde, oradan kalkıp, çıktı. |
Eviŋe kelip kirdi köŋli tüşük, kapuğ yaptı kaç kün sakınçın tügük | Gönlü sıkıntı içinde, gelip evine girdi; bir kaç gün her kese kapısını kapalı tutup, kederi ile baş-başa kaldı. |
Bu ay toldınıŋ kıldı oğlı yoğı, çığayka üledi kümüş hem ağı | Oğlu, Ay-Toldı için, ölüm aşı yaptı; fakirlere gümüş ve ipekli kumaşlar dağıttı. |
Keçürdi yeme ök ata kadğusın, yakın kıldı özke kişi edgüsin | Babasının matemini böyle hayırlı işler yaparak geçirdi; iyi insanları kendisine ahbap edindi. |
Ata pendi tuttı yorıdı köni, kutı künde arttı yarudı küni | Baba öğüdünü tuttu ve doğruluktan ayrılmadı, saadeti günden güne arttı, güneşi parladı. |
Negü ter eşit emdi öglüg kişi, başında keçürmiş bilir el işi | Şimdi akıllı, görmüş-geçirmiş ve memleket ışını bilen insan ne der dinle. |
Ata pendini sen katığ tut katığ, kutadğay künüŋ berge künde tatığ | Baba nasihatini sen sıkı tut, sıkı; günün kutlu olur ve sana her gün bir sevinç getirir. |
Ataŋnı anaŋnı sevindür tapın, yanut berge tapğuŋ tümen miŋ asığ | Babanı, anneni hoşnut eyle, onlara hizmet et; bu hizmet karşılığı binlerce fayda elde edersin. |
İlig me katığlandı anda naru, küniŋe uru bardı edgü törü | Hükümdar da o günden itibaren gayretle çalıştı, günden-güne iyi kanunlar vaz’etti. |
Bayudı bodun hem itildi ili, iligke duâ kıldı bodnı tili | Halk zenginleşti, memlekette nizam kuvvetlendi; halk hükümdara duâ etti. |
İlig bir kün oldurdı yalŋuz özün, kemişti kitâb ötrü baktı uzun | Hükümdar bir gün tek-başına oturuyordu; elindeki kitabı bıraktı uzun uzun düşündü. |
Tügüldi ögi köŋli yetlümedi, tiledi ayıtğu kişi bulmadı | Bir yere aklı takılmıştı, anlayamadı; sormak için biriniara di, fakat bulamadı. |
Sakındı kör ay toldı erdemleri, ayur ay diriğâ ol erde eri | O zaman Ay-Toldı’nın faziletlerini hatırladı ve : — Ah yazık, o erler eri idi — dedi — |
Kapuğ körki erdi maŋa edgü iş, bodun asğı erdi aŋar tegse iş | O bana ıyı arkadaş idi ve bârgâhımın süsü idi; o her işinde halkın faydasını düşünürdü. |
Kuruğ kaldı ornı irildi işim, irükler bütürgü kanı bir kişim | Arkadaşım kayboldu, yeri boş kaldı; hani bu boşluğu dolduracak bir insan. |
Yana saknu aldı kör ögdülmişig, ayurmen unıtmışmen edgü işig | Sonra birden-bire Öğdülmiş’i hatırladı ve dedi : — Ben bu iyi işi unutmuştum. |
Ölürde ol ay toldı oğlın maŋa, tutuzdı anı men unıttım taŋa | Ay-Toldı ölürken, oğlunu bana emânet etmişti; hayret, ben onu nasıl unuttum. |
Ata öldi erse oğul bar tirig, birisin yitürdüm tutayın birig | Babası öldü ise, oğlu hayattadır; birini kaybettim, bari birini tutayım. |
Kişi ıdtı terkin kör ögdülmişig, okıdı öziŋe bekitti işig | Derhâl adam gönderdi, Öğdülmiş’i huzuruna çağırttı ve bu işi de böylece yerine getirdi. |
Öğdülmiş Küntoğdı İlig Tapuğıŋa Körünmişin Ayur | Öğdülmiş’in Hükümdar Kün-Toğdı’nın Huzuruna Çıktığını Söyler |
Yorıp kirdi ögdülmiş utru turup, iligke köründi sevinçlig bolup | Öğdülmiş yürüyüp, içeri girdi ve huzura kabul edilerek, hükümdarın karşısında sevinçle durdu. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig kördi terkin okıdı anı, ayıttı negü kıldı üdlek seni | Hükümdar onu görünce, hemen yanma çağırdı ve sordu: —Felek sana neler yaptı? |
Negü teg keçer bu keçigli künüŋ, könimü yorır sen ya egri yoluŋ | Günlerin nasıl geçiyor; doğrumu yürüyorsun, eğri yoldamısın? |
Negü kıldı üdlek ataŋda kedin, sevinçmü berür ya sakınç kadğudın | Babandan sonra felek sana neler yaptı; sem sevındirdimı, yoksa yerindirdi mi? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’lN HÜKÜMDARA CEVABI |
Ötündi bu ögdülmiş ilig kutı, uzun keç tirilsü yadılsu atı | Öğdülmiş arzetti : — Ey devletli hükümdar, Allah uzun ömürler versin, şöhretin dünyaya yayılsın. |
Yırak boldum ilig tapuğında taş, iriglendi üdlek maŋa tügdi kaş | Felek bana gadretti ve kaşını çattı; hükümdarın hizmetinden uzakta ve dışarda kaldım. |
Büte boldı ilig yüzin körmedim, sakınç kadğu birle yorıp külmedim | Çok zaman geçti, hükümdarın yüzünü görmedim, üzüntü ve kaygı içinde idim; yüzüm gülmedi. |
Bu kün edlep ilig meni ündedi, umınçlığka devlet maŋa kur badı | Bugün hükümdar beni hatırlayarak, çağırttı; şimdi ümitli olabilirim, çünkü saadet bana yâr olmağa başladı. |
İlig yarlığını eşitti özüm, künüm edgü boldı yarudı közüm | Hükümdarın emrini duyunca, gözüm parladı ve bana gün doğdu. |
İlig tegme törlüg ayıttı bilig, ötündi bu ögdülmiş açtı tilig | Hükümdar türlü suâller ile bilgisini denedi ve Öğdülmiş bunların hepsine uygun cevaplar verdi. |
Öğdülmiş Küntoğdı İlig Tapuğiŋa Kirmişin Ayur | Öğdülmiş’in Hükümdar Kün-Toğdi’nin Hizmetine Girdiğini Söyler |
İlig aydı munda naru ay oğul, maŋa tapnu turğıl çökürme köŋül | Hükümdar:— Ey oğlum —dedi— bundan sonra benim hizmetimde bulun; artık gönlünü ferah tut. |
Ataŋ tapğı bar erdi artuk telim, öteyümedim bardı kaldı birim | Senin babanın çok büyük hizmeti vardı; hakkını ödeyememiş ve ona borçlu kalmıştım. |
Ötegü kerek men bu haklar saŋa, kişiler tili bolmasa ber maŋa | Töhmet altında kalmamak için, bu borcu şimdi sana ödemem gerektir. |
Negü ter eşitgil uç ordu begi, bilip sözlemiş sözke yetrüp ögi | Sözü bilerek ve anlayarak söylemiş olan Uç-Ordu beyi ne der, dinle. |
Kişi emgek ıdsa saŋa belgülüg, unıtma ol emgekni bolma ölüg | Sana bir kimsenin gerçekten emeği geçmiş ise, bu emeği unutma ve ona karşı, ölü gibi hareketsiz kalma. |
Kişilikni kodma ay aslı kişi, kişilik kılu tur kişike tuşı | Ey asîl insan, insanlığı bırakma; insanlara karşı dâima insaniyet ile muamele et. |
Kimiŋ emgeki kirse kimke birer, yanutın üküş kıl sen ötrü aŋar | Kimin sana bir az emeği geçerse, sen ona karşılık daha fazlasını yapmalısın. |
Kişi emgekini bilümez kişi, tükel ud bolur bu ay ilçi başı | Başkasının emeğini takdir etmeyen kimse, tam mânası ile, bir öküz olur; ey devlet adamı. |
Yorı ud atanma kişilik kıl a, kişike kişi bol kişilik bile | Yürü, adın öküze çıkmasın, insanlık yap; insanlara karşı insaniyetle hareket ederek, insan ol. |
Kişilik üçün at urundı kişi, kişilik bile at kötürdi kişi | insana insanlığından dolayı bu ad verilmiştir; insan insanlık ile adını yükseltir. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yer öpti kör ögdülmiş aydı ilig, ilel köz yarutsa maŋa buldum ig | Öğdülmiş yer öptü ve dedi:—Ey hükümdar, hükümdarın memnuniyeti bana her şeyden üstündür. |
Tapuğçı kuluŋmen begim sen uluğ, uluğ beg ağırlar tapuğçı kuluğ | Ben hizmetkâr kulunum, sen benim büyük beyimsin; büyük bey hizmetkâr kulunu değerlendirir. |
Tilese ağır tut tilese uçuz, yuluğ kıldım emdi saŋa men bu öz | İstersen değer ver, istersen değersiz bul, ben kendimi artık senin hizmetine vakfettim. |
Turup çıktı akru kapuğka kelip, bir ança yorıp bardı evke tegip | Kalktı, kapıya gelip, yavaşça çıktı; bir az dolaştıktan sonra, evine döndü. |
Kurın badı ögdülmiş anda naru, kıyıksız tapuğ kıldı ilde turu | Bundan sonra Öğdülmiş kollarını sıvadı; kapıdan ayrılmayarak, saadetle hizmete başladı. |
Tapındı keçe taŋda tepremedi, tünin yattı yatğak aş anda yedi | Sabah-akşam aralıksız hizmet etti; yemeğini orada yedi ve geceleyin de muhafızlık etti. |
İlig köŋliŋe sığdı erse tapuğ, elig berdi devlet açıldı kapuğ | Hükümdar hizmetinden memnun kaldıkça, saadet ona el verdi ve kapılar açıldı. |
Negü ter eşit bu tapuğ kılğuçı, tapuğ birle devlet atın miŋüçi | Hizmet eden ve hizmetinden dolayı saadet atına binen insan ne der, dinle. |
Ay begler sevinçi tilegli kişi, kamuğ beg tileki öze kıl işi | Ey beyleri memnun etmek isteyen kimse, her işi beylerin arzusuna göre yap. |
Begi taplamaz işni kılsa kulı, ilenç özke kılğu sarılsa kalı | Kul beyinin hoşuna gitmeyen bir işi yapar da nikbete uğrarsa, kabahati kendinde aramalıdır. |
Kalı kılsa begler tapısız tapuğ, yava kıldı tapmış tiriglik kamuğ | Eğer beylerin beğenmeyeceği şekilde hizmet ederse, o hizmette geçirdiği bütün hayatını boşuna harcamış olur. |
Yakın tuttı ilig kör ögdülmişig, törüçe ayu berdi tegme işig | Hükümdar Öğdülmiş’i günden-güne kendisine yakın tuttu, her işin nasıl yapılacağını ona anlattı. |
Yana bir kün oldrup muŋadtı ilig, ayur ay diriğâ yitürdüm erig | Yine bir gün hükümdar üzüntü içinde kendi-kendine : — Ne yazık, o mükemmel insanı kaybettim — dedi — |
Kapuğda kalın bod terildi tolu, kanı bir işimke yarağlı talu | Hizmetimde bir çok insanlar var, fakat hani işime yarayan, seçkin biri. |
İşim barça sındı yok ol bildeçi, kanı bir bağırsak işim kıldaçı | Bütün işlerim bozuldu, iş bilen yok; bana yardım edecek, candan bağlı bir insan nerede? |
Negü ter eşitgil sınamış kişi, sınap edgü isizni bilmiş kişi | Tecrübeli ve tecrübesi ile iyiyi ve kötüyü tefrik eden insan ne der, dinle. |
Tilese bulur barça ârzû kişi, tilek teg kişi bulmaz edgü başı | İsterse, insan bütün arzularına kavuşur, fakat istediği gibi ve iyilerin başı olan bir insan bulamaz. |
Bu bod sın yoŋlı kara baş kalın, kişi tep ınanğu kişi yok bilin | Bu insan kılığında dolaşan hizmetkâr takımı kalabalıktır; fakat bil ki, içlerinde insan diye güvenilecek kimse yoktur. |
Kişide kereki yarağlısı ol, yarap hem tusulup yorığlısı ol | Lâzım olan insan, işe yarayan insandır; işe yarayan insan da, faydalı olan insandır. |
Negü ter eşitgil bu şir ayğuçı, sözüg mani birle tizip kodğuçı | Şiir söyleyen ve sözü mâna ile birlikte dizip, bize bırakan insan ne der, dinle. |
Yorığlı körürmen yarağlısı yok, yarağlı bulunsa yorığlısı yok | Etrafımda dolaşanları görüyorum, fakat işe yarayanı yok; işe yarayanı da bulunursa, benim etrafımda dolaşmaz. |
Kalın bod kara baş yorığlı telim, telimde tilese tusuğlısı yok | Hizmetkâr kılığında dolaşan kalabalık çok; bu kalabalık arasında, istediğim zaman, bir faydalısı bulunmaz. |
Yana aydı ilig meselde kelir, uruğluğ kişi ölse urğı kalır | Hükümdar devam etti : — Şöyle bir mesel vardır, asîl insan ölse dahi soyu kalır — dedi — |
Negü ekse yerke yana ol önür, oğul tuğsa kılkı ataka barur | Yere ne ekilirse, yine o biter; oğlunun tabiatı da babasına çeker. |
Bu ay toldı oğlı ata yurnı ol, ata barsa oını oğul ornı ol | Ay-Toldı’nın oğlu da babasından bir parçadır; baba giderse, yerine oğlu kalır. |
Ata bardı ornı kuruğ hem kokuz, kokuz tolğuka kördüm oğlın ked uz | Baba gitti, yeri boş ve açık kaldı; bu boşluğu doldurmak için, oğlunu çok el-verişli gördüm. |
Munı edleyin men bu bolsun kişi, kişi bolmış asğın tusulğay tuşı | Ben onu yetiştireyim, adam olsun; adam olan her vakit faydalı olur. |
Boluğluğ körürmen yarağu munı, kiçiglikte taştın adın yok müni | Ben onun işe yarayacağını ve yetişeceğini görüyorum; yaşının küçüklüğünden başka bir kusuru yoktur. |
İdi yakşı aymışıla atlığı, bodunda bedüki kişi kutluğı | İnsanların büyüğü ve kutlusu olan, Ha’nın mâruf şahsiyeti çok yerinde söylemiş. |
Elig ursa begler kimi edlese, yakur baş bolur bu beginde basa | Beyler kime el uzatıp, yetiştirırlerse, sonunda beye yakın olur ve sırada beyden sonra o gelir. |
Kimi tutsa begler öziŋe yakın, yağudı tileki kereki bakın | Beyler kimi kendilerine yakın tutarlarsa, onun dilek ve arzusu eli altında bulunur. |
Küle baksa begler kişike turup, aŋa yığlu tirlür er at yüz urup | Beyler kime güler yüz gösterırlerse, hükümdarın hizmetinde bulunanlar onun ağzına bakar ve onun etrafında toplanırlar. |
İlig aydı emdi maŋa çâre yok, munı edlesemen kişi bolğu ok | Hükümdar devam etti : — Şimdi benim için başka bir çâre yok; onu yetiştirirsem, o muhakkak adam olur. |
Ötemiş bolayın atası hakın, kılayın kişilik bağırsaklıkın | Ona şefkatle insanlık göstereyim, böylece babasının hakkını da ödemiş olurum. |
Bu ay toldı tapğı telim erdi kör, kişilik kılayın anıŋ yaŋı kür | Ay-Toldı’nın hizmeti çok idi; ona karşılık merdce hareket edeyim ve insaniyet göstereyim. |
Kişilik tidüküm bolur edgülük, bu edgü bolur ol yegü kedgülük | İnsaniyet dediğim, iyiliktir; bu iyilik, başkalarını yedirmek ve giydirmektir. |
Kişi aslı edgüg unıtmaz bolur, kişi urğı köŋlin emitmez bolur | İnsanın asılı iyiliği unutmaz olur; insanın soylusu gönlünü başka tarafa kaydırmaz olur. |
Negü ter eşitgil avıçğa sözi, avıçğa sözin tut unıtma kozı | Atalar sözü ne der, dinle; atalar sözünü tut, ey kuzum, bunu unutma. |
Bu edgü kılu tur ay edgü kişi, karımaz bolur edgü meŋü yaşı | Ey iyi insan, iyilik yapmakta devam et; iyilik ihtiyarlamaz, onun ömrü ebedîdir. |
Bu edgü karımaz yeme opramaz, yaşı ked uzun ol atı artamaz | İyilik ihtiyarlamaz ve yıpranmaz; onun ömrü çok uzundur; iyiliğin kötü olmak ihtimâli yoktur. |
Ağırladı ilig kör ögdülmişig, aŋar aydı edgü isiz öz işig | Hükümdar Öğdülmiş’i takdir etti; iyi ve kötü, bütün işlerini ona danıştı. |
Açındı ilig kör kötürdi örü, bolu berdi evren emitti naru | Hükümdar ona ihsanlarda bulundu ve onu yükseltti; bir gün geldi, devlet idaresine âit bütün kanunlara vâkıf oldu. |
Oŋardı törü hem toku iç tapuğ, açıldı tapuğdın tilemiş kapuğ | Kanun, erkân ve iç-hizmeti muvaffakiyetle yerine getirdi; bu hizmetinden dolayı, kendisine arzu ettiği kapılar açıldı. |
Müni boldı erdem sözi boldı söz, ilig turdı erse aŋar açtı köz | Kusuru fazilet oldu, sözü söz oldu; hükümdar uyanır-uyanmaz, ilk defa onu görür idi. |
İlig aydı emdi tilemiş işim, tüzü itlü barğay içim hem taşım | Hükümdar : — içeride ve dışarıda arzu ettiğim işler şimdi yoluna girecektir — dedi — |
Boluğı bar erdi munuŋ belgülüg, anın edledim kıldım açığ ülüg | Bunun, belli ki, bir mayası vardı; onun için onu yetiştirdim ve ona ihsanlarda bulundum. |
Munu boldı emdi tilek teg kişi, takı bolğusı bar yetilse yaşı | îşte şimdi, arzu ettiğim gibi, bir adam oldu; yaşı büyüdükçe, daha da inkişaf edecektir. |
Uluğ bolğu olan ne ersig toğan, kiçigde bolur barça belgü nişân | Doğuştan merd ve insan olup, yükselecek olan çocuğun daha küçükken bütün alâmetleri belirir. |
Muŋar meŋzer emdi bu beytig okı, uka barsa mani açılğay takı | Şimdi buna benzeyen şu beyti oku; düşününce, mânası da anlaşılır. |
Kamuğ bolğu neŋke bolur belgü teŋ, kiçigde bedüginçe ol bolğu teŋ | Bütün olacak şeylerin olacağını gösteren bir belirtisi vardır; küçüklükten itibaren büyüyünceye kadar belirti hep kendisini gösterir. |
Yimiş yegü nimet çeçekinde kör, kamuğ neŋke yaŋzağ munı bilgü teŋ | Meyveyi, yiyecek nimetleri, çiçekte iken, görmeli; her işte misâl olarak, bunu örnek tutmalı. |
Tapındı bu ögdülmiş utru turup, kıyılmadı taŋda keçe üd bolup | Öğdülmiş hükümdarın huzurunda hizmet etti; sabah-akşam dâima hizmette bulundu, hiç bir kusur göstermedi. |
Kiterdi özindin yarağsız muhâl, tusuldı kamuğ törlüg işke tükel | Uygunsuz ve lüzumsuz hareketlerini terkettı, her türlü işte tam istifade edilecek hâle geldi. |
Kutuldı ilig kitti emgekleri, bodun asğı arttı yenip yükleri | Hükümdar bir çok zahmetlerden kurtuldu; halkın üzerindeki yük hafifledi ve kazancı arttı. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig ündedi bir kün ögdülmişig, aŋar sözledi söz ukup bilmişig | Hükümdar bir gün Öğdülmiş’i çağırdı, düşündükleri ve bildikleri hakkında onunla konuştu. |
İlig aydı emdi eşit ay oğul, söz aytur özüm sen maŋa tut köŋül | Hükümdar : — Ey oğlum — dedi — şimdi dikkat et, sana soracaklarım var, beni can ve gönülden dinle. |
Ayu ber kişike tusulur kayu, kayu ol tususı maŋa ay sayu | Söyle, bakalım, insan için faydalı olan şeyler nedir, faydaları nelerdir; bana bunları birer-birer anlat. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ay beg, bilig ordusı ay kişilerde yeg | Ögdilmiş cevap verdi :—Ey beyim, ey bilgi hazinesi, ey insanların iyisi — dedi — |
Kişike tusulğu ikigü ajun, kılınç edgüsi ol ay kılkı tüzün | Ey asîl tabiatli, her iki dünyada insanlara faydalı olan şey, iyilik yapmaktır. |
İkinçi uvut ol üçünçi köni, bu üç neŋ bile er bulur kut küni | ikincisi — haya, üçüncüsü — doğruluktur; insan bu üç şey ile saadet güneşine erer. |
Kılınç edgü bolsa kamuğ halk sever, kılıkı köni bolsa törke ağar | îyı hareket eden kimseyi her kes sever, dürüst tabiatli olan insan baş köşeye çıkar. |
Uvut ol tıdığlı kamuğ teŋsizig, uvutsuzluk erke idi teŋsiz ig | Her türlü densizliğe haya mâni olur; hayâsızlık insan için çok fena bir hastalıktır. |
Takı bir siliglik kılınçı köni, ikigü ajunda kutadur küni | Bir de yumuşak huylu olan ve doğru hareket eden insanın her iki dünyada günü kutlu olur. |
Könilik uvut hem bu edgü kılınç, üçegün birikse bu buldı sevinç | Doğruluk, haya ve iyi hareket — bu üçü kimde bileşirse, o insan mes’ûd olur. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig eşittim bu söz, tusulmaz kayu ol kişike yavuz | Hükümdar tekrar sordu:—Bu sözleri dinledim; peki, insan için kötü ve faydasız olan şeyler nedir? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, bügülep bu sözke yetürsü bilig | Ögdilmiş cevap verdi : — Hükümdar kendi feraseti ile bunun cevabını bulabilir — dedi — |
Kişike tusulmaz tükel yas kılur, bu üç neŋturur kör ay ilçi unur | Ey kudretli devlet adamı, faydasız olan ve insana dâima zarar veren şu üç şeydir. |
Biri arkuk erse bu kılkı yavuz, takı biri yalğan tüzer erse söz | Biri—kötü tabiatli ve inatçı olmak, biri — yalan söylemektir. |
Takı bir saran ol kişide eli, bu üç neŋ üçegü biligsiz yolı | Biri de — insanları aşağılık eden hasisliktir; bunların üçü de bilgisizlikten ileri gelir. |
Kimiŋ bolsa arkuk kılınçı otun, işi barça tetrü bolur tuğsa kün | Kim haşîn tabiatli ve inatçı olursa, onun işi her zaman ters gider. |
Çavıksa kim erse bu yalğan tilin, savı bardı yalŋuk ara sen bilin | Eğer bir kimse yalan söylemekle şöhret bulmuşsa, bil ki, o insanlar arasında dâima bu şöhretle anılır. |
Saranlıkta ınğa negü bar adın, terer neŋ yeyümez kalır neŋ kedin | Hasislikten daha kötü başka ne var; hasis toplar, yiyemez ve malı arkada kalır. |
Negü ter eşitgil saranığ bilig, ay çırğuy ay muŋluğ ay tügmiş elig | Bilgi hasis hakkında ne der, dinle : —Ey zavallı, ey biçâre, ey sıkı el. |
Tere bildiŋ altun yeyü bilmediŋ, bu altun yığıp bir nelük bermediŋ | Altın toplamasını bildin, fakat yemesini bilmedin, bu altını yığdın da, bir tanesini olsun, neden başkasına vermedin. |
Ay dünyâ terip sen yeyümez kişi, yegüçi anundı anuk tut aşı | Ey bu dünyayı toplayıp, yiyemeyen kimse, yiyiciler hazırlandı, sen yiyeceği hazırla. |
Ol üç neŋ kimiŋ bolsa keldi kutı, bu üç neŋ kimiŋ bolsa yitti atı | O üç şey kimde varsa, saadet onundur; bu üç şey kimde varsa, onun adı mahvolur gider. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig eşittim munı, takı bir sözüm bar ayu ber anı | Hükümdar yine dedi : —Bunları dinledim, bir sözüm daha var, ona da cevap ver. |
Anadınmu bilge tuğar bu kişi, azu ögrenürmü yetilse yaşı | insan anadanmı âlim olarak doğar, yoksa yaşı ileriledikçemi öğrenir? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş ilig kutı, bilig hem ukuş ol bu erdem atı | Öğdülmiş cevâp verdi : — Ey devletli hükümdar, bu faziletin bir adı da bilgi ve akıldır. |
Biligsiz tuğar ol turu ögrenür, bilig bilse ötrü kamuğ iş unar | İnsan bilgisiz doğar ve yaşadıkça öğrenir; bilgi sahibi olunca, her işinde muvaffak olur. |
Anadın toğuğlı biligsiz tuğar, bilig ögrenür ötrü törke ağar | Anadan doğan bilgisiz doğar, bilgi öğrenir ve böylelikle itibar kazanır. |
Ukuş ol anı yalŋuk ögrenmedi, tadu birle katlıp törütür idi | Çalışmakla elde edilemeyen şey akıldır; Tanrı onu insanın hamuruna katar. |
Ukuşta adın barça erdemlerig, kişi ögrenür ötrü yetlür bilig | insan akıldan başka bütün faziletleri öğrenir ve böylece bilgisi gelişir. |
Sevindi ilig kör eşitti bu söz, ayur öz tilekini buldı bu öz | Hükümdar bu sözleri işitti ve sevindi : — Ben istediğimi buldum — dedi — |
Atasın yitürdüm munukı oğul, ata ornı tutlı bulup edgü yol | Babasını kaybettim, fakat işte oğlu, doğru yolda yürüyerek, babasının yerini aldı. |
Bayatka şükür kılğu emdi üküş, bodunka törü kılğı edgü ülüş | Şimdi halika şükür ve halka da hakkı olan iyi nizam ile hüküm etmeliyim. |
Bağırsak körürmen bu ögdülmişig, bütünlük bile kıldı barça işig | Ben bu Ögdilmiş’i bana sadâkatle bağlı görüyorum; her işi dürüstlük ile yerine getiriyor. |
Aŋar ma bu kün kılğu edgü yanut, ol edgü yanutın bu bulsu anut | Ona da bugün iyilik ile mukabele etmeliyim; iyiliğinin karşılığını o hazır bulsun. |
Negü ter eşitgil kişi üdrümi, kişi üdrümi hem bodun ködrümi | Halk arasında temayüz etmiş olan seçkin insan ne der, dinle. |
Kişilik kılurka kişilik anut, kişilik teŋinçe törü kıl yanut | insanlık edene karşı insanlık göster, insana insanlığı nisbetinde mukabele et. |
Vefâka vefâ ol kişilik hakı, vefâ kıl kişi bol atıŋnı bedüt | Vefaya karşı vefa göstermek insanlık vazifesidir; vefakârlik et, insan ol, ve adını yükselt. |
Küniŋe ağırladı ilig anı, kamuğ ilke toldı kör atı üni | Hükümdar onu günden-güne yükseltti; adı ve şöhreti bütün ülkeye yayıldı. |
Bodunda bedük boldı belgü nişân, ajunda çavı bardı edgü duân | Derecesi ve mevkii halk arasında yükseldi; hayır-duâlar aldı ve şöhreti dünyaya yayıldı. |
Uluğ boldı iş tuş ara belgülüg, bedük boldı begler ara bu külüg | Eşi-akrânı arasında yükselmiş olduğu gibi, bu şöhreti ile beyler arasında da büyüklerden oldu. |
Köŋül til kiçig tuttı kılkı oŋay, yaraştı kamuğ birle keçti kün ay | Her kese karşı tevâzû gösterdi, mülayim davrandı; her keşle iyi geçindi; böylece günler ve aylar geçti. |
Köŋül kodkı tuttı tilin söz süçig, bodunuğ işitti taşığ hem içig | Alçak gönüllü ve tatlı dilli idi; içten ve dıştan halkı kendisine ısındırdı. |
Adaş koldaş ardaş tutundı kalın, adaş koldaş ol erke arka bilin | Bir çok dost ve arkadaş edindi; dost ve arkadaş insan için bir destektir. |
Kimiŋ bolsa koldaş adaşı telim, anıŋ arkası bek kaya ol yalım | Kimin arkadaşı ve dostu çok ise, o arkasını sağlam ve yalçın bir kayaya dayamış demektir. |
Kimiŋ arkası bolsa küçlüg bolur, bu küçlüg kişi kutka tüplüg bolur | Kimin arkası varsa, kuvvetli olur; kudretli insanın saadeti temelli olur. |
Ne edgü bolur kutka kodkı köŋül, ne körklüg bolur bilge bolsa amul | Saadete alçak gönüllülük ne kadar uyar; âlim bir insana hilm ve şefkat ne kadar yakışır. |
Yeme yakşı aymış bu öglüg kişi, kim öglüg sözin tutsa itlür işi | Akıllı insanda ne güzel söylemiş; kim akıllı insanın sözünü tutarsa, işi yoluna girer. |
Kimiŋ birle devlet yaraşsa kelip, köŋül kodkı tutğu kiçiglik kılıp | Saadet gelip, kiminle bağdaşırsa, o kimse tevâzû göstermeli ve alçak gönüllü olmalıdır. |
Kelir erse devlet kişike küle, tutup berklegüsi kiçiglik bile | Saadet gelir ve insanın yüzüne gülerse, bil ki, onun devamını sağlayacak şey tevâzûdur. |
Köçüt teg bolur kut tüpi hem tözi, köŋül kodkısı ol anıŋ yıldızı | Saadet aslında göç atı gibidir, göçer-gider; onu bulunduğu yerde tutan kök, alçak gönüllülüktür. |
Ne edgü bolur kodkı alçak kişi, ne körklüg bulur künde itlür işi | Alçak gönüllü insan ne kadar iyi ve güzel olur; onun işi dâima yolunda gider. |
Uluğsığ küvez kür kişi ol turı, küniŋe kodı ol küvezlik kurı | Büyüklük taslayan, kibirli ve küstah adam tatsız ve sevimsiz olur; kibirli insanın itibârı günden-güne azalır. |
Kamuğka yaraşur bu kut ursa yüz, ukuşluğka artuk yaraşur ked uz | Saadet gelirse, her kese yakışır; fakat akıllı insanlar ile daha çok bağdaşır. |
Muŋar meŋzer emdi bu beytig okı, okığıl uka bar ay elgi akı | Ey iyi ve cömert insan, şimdi bu mealde olan şu beyti oku da mânasına iyice nüfuz et. |
Biligsizke devlet yaraşsa kelip, biligligke artuk yaraşur bilip | Saadet bilgisize de gelir ve yakışırsa da, bunun mâhiyetini daha iyi bildiği için, bilgiliye daha çok yakışır. |
Biligsiz bile tursa devlet kalı, biliglig bile turğa tüp lüg erip | Mademki saadet bilgisiz ile birlikte yaşayabiliyor, bilgili ile elbette daha esaslı surette bağdaşacaktır. |
Biligsiz bedük bolsa devlet bile, biliglig bedükrek kü çav at bile | Saadet bilgisizi yükseltirse, elbette bilgiliyi, şöhret ve nâm ile, ondan daha çok yükseltecektir. |
Biligsizke devlet kelir erse kut, turumaz bu devlet anıŋ birle büt | Bilgisize saadet ve ikbâl gelirse de, bil ki, bu sâadet onda devamlı olmaz. |
Munukı bu sözke tanuk keldi söz, okığıl munı sen ayâ köŋlin tüz | İşte buna şu söz şâhiddir; ey kalbi temiz, sen bunu oku. |
Kelir kut kişike ağırlar anı, siŋer ol ağırlık yorısa köni | Saadet insana gelir ve onu yükseltir; insan doğru hareket erderse, bu itibâr ona yâr olur. |
Bolumsuzka devlet kelü berse kut, teper devletin ol keçürmez küni | Olmayacak himseye devlet ve saadet gelirse, o ayağına gelen bu devleti derhâl teper. |
Sınadı kör ilig bu ögdülmişig, könilik öze buldı barça işig | Hükümdar bu Öğdülmiş’i tecrübe etti ve bütün işlerini sadâkatle ifâ ettiğini gördü. |
Ağırladı ança kötürdi örü, uçuzladı ança yavuzrak körü | Bâzan itibar gösterdi, onu yükseltti; bâzan sert muamele ile, onun itibarını kırdı. |
Ağırlık üdinde kişig sermedi, uçuzluk üdinde tapuğ kesmedi | İtibarda iken, o başkalarına kaba muamele etmedi, itibardan düştüğü zaman da işini aksatmadı. |
İligke yışığ boldı köŋlin bütüp, ağı kaznakı berdi edgü tutup | Hükümdara sadâkatle bağlanarak, ona bir siper oldu; hazineyi ve malı iyi idare etti. |
Emanet yüdürdi boyunka uluğ, emanet yüder erke cânım yuluğ | Boynuna büyük bir emânet yüklendi; emânet yüklenen insana canım feda olsun. |
İşin sürdi ögdülmiş artuk köni, küniŋe yakın tuttı ilig anı | Öğdülmiş büyük bir sadâkatle işine devam etti; hükümdar onu günden-güne kendisine yaklaştırdı. |
Aça adra tuttı kamuğ işlerin, sakışlığ bitip kodtı barça barın | Bütün işlerini açık olarak ve yerli-yerinde yaptı; her birinin hesabını ayrı-ayrı kaydetti. |
Küdezdi öziŋ neŋke suklanmadı, tapundı bu kılça kıyık kılmadı | Hükümdarın malını iyi idare etti, kendi çıkarını düşünmedi; hizmette kıl kadar eğrilik göstermedi. |
Negü ter eşitgil yetilmiş yaşı, tiriglikte kızrak bütün çın kişi | Yaşını-başmı almış, hayatta nâdir bulunan, doğru ve dürüst insanlardan biri ne der, dinle. |
Ağır neŋ kişike bu altun kümüş, özin tutğuçı er kümüşte küsüş | insan için altın-gümüş kıymetli bir şeydir; fakat kendisine hâkim olan kimse, gümüşten daha kıymetlidir. |
Kümüşke ilinmegli yalŋuk bütün, tegir çın tükel bu ajunka kutun | Gümüşe kapılmayan, doğru insan saadet içinde tam ve gerçek dünyaya erişir. |
Biliglig bilig berdi bilgin kör e, köni çın kişi bolsa közke süre | Bilgili insan bilgisi ile şu öğüdü vermiştir: doğru ve dürüst insan bulursan, onu sürme gibi, gözüne çek. |
Takı munda yegrek ayur kör ukuş, bağırsakka cân berse ermez üküş | Bak, akıl bundan daha iyi söyler: şefkatli bir insana canını dahi feda etsen çok değildir. |
Köni tep ayurlar kayu ol köni, könilik kılığlı emânet küni | Doğru diye söylerler; emânete hiyânet etmeyen doğru nerede? |
Erende kayu ol tükel irtegü, köni erse kılkı anı er tigü | İnsanlar arasında hangisi mükemmeldir; aramalı, tavır ve hareketi doğru ise, ona er demeli. |
Kişide kayu ol kişi öggüsi, akı öggüsi ol saran sökgüsi | İnsanlar arasında öğülmeğe değer kimdir; cömert öğülmeğe ve hasis ise, söğülmeğe lâyıktır. |
Apa oğlanın körse muŋluğ tigü, bütün kün tirer neŋ bulumaz yegü | İnsan oğlu ne kadar zavallıdır, o bütün gün toplar, fakat yiyecek bir şey bulamaz. |
Kayu yügrü tınmaz ajun tezginür, kayu cân yuluğlar teŋizke kirür | Kimi durmadan koşar, dünyayı dolaşır; kimi canını feda eder, denize dalar. |
Kayu tağ kazar körse toplur kayağ, kayu yer kulaçlayu yügrür yadağ | Kimi dağ kazar, bakarsın, kayaların dibine iner; kimi yeri kulaçlayarak, yaya koşar. |
Kayu art aşar kör ögüzler keçer, kayu yer kazar suv kuduğda içer | Kimi, bak, tepeler aşar, dereler geçer; kimi yer kazar ve suyu kuyudan içer. |
Kayusı çerigde kılıç baldu yer, kayusı turada yuluğda karır | Kimi orduda kılıç ve balta yer; kimi kaleyi muhafazaya memur olur, orada ihtiyarlar. |
Kayu oğrı tevlig karakçı kunuk, kayusı basımçı ölütçi kıruk | Kimi hırsız, sahtekâr, yan-kesici, dolandırıcı; kimi zâlim olur, kimi öldürücü ve yıkıcı olur. |
Bu emgek neçe boğuzı egni üçün, tirer neŋ yemez ölse emger küçün | insanın bunca zahmet çekmesi hep boğazı ve sırtı içindir; mal toplar, yiyemez; öldükten sonra da vebali altında kalır. |
Bu barça biligsiz kişi kılkı ol, biligsiz kişiler tükel yılkı ol | Bunlar hep bilgisiz insanların işidir; bilgisiz insanlar tam bir hayvan sürüsüdür. |
Bayatka bütügli biliglig kişi, tegürmiş üdinde tükel yer aşı | Tanrıya inanan bilgili insan, kısmetinde ne varsa, onunla iktifa eder. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ amul, yorığlı tınığlı küdezçisi ol | Hayatın bu tecellilerini iyi gören akıllı ve sakin insan ne der, dinle. |
Kerek yat kerek dünyâ tezgin yügür, negü erse kısmet saŋa ol tegür | ister yat, ister dünyayı dolaş, koş; kısmetin ne ise, sana o nasip olur. |
Köŋül til köni tut ay bilge bügü, saŋa eksümegey üdinde yegü | Ey âlim hakim, gönül ve dilini doğru tut; vakti gelince, yiyeceğin eksik olmaz. |
Bu baylık tilese ajun edgüsi, könilik bile ol anıŋ bulğusı | Zenginlik ve dünya nimetleri istersen, bunlar doğruluk ile elde edilir. |
Takı bir ajunuğ bulayın tese, könilik bütünlük bile kol usa | Âhiretini de mâmur etmek istersen, elinden gelirse, bunun çâresini doğrulukta ve imanda ara. |
Yeme yakşı aymış ögi yetmiş er, könilik bile bu ajun tutmış er | Aklı eren ve doğruluk ile dünyayı elde eden insan da iyi söylemiş. |
Bu dünyâda baylık tilese özüŋ, köni bol könilik öze tut sözüg | Bu dünyada zenginlik dilersen, özünle ve sözünle doğru ol. |
Takı bir ajunuğ tutayın tese, könilik bile tut köŋül til özüŋ | Âhireti kazanmak istersen, özünü, sözünü ve gönlünü dâima temiz tut. |
Ay ilig körü bar kişiler küni, ne körklüg keçer ol yorısa köni | Ev hükümdar, dikkat et, doğru hareket ederlerse, insanların hayatı ne kadar güzel geçer. |
Könilik bütünlük bile kıl bu iş, kişilik bile kıl kamuğ törlüg iş | Bunu doğruluk ve imanla kendine eş edin, her türlü işi insanlık ile yap. |
Kopurdı kutı künde ögdülmişig, sav aydı bodunka eşitti kişig | Öğdülmiş’i saadeti günden-güne yükseltti; halka emirler verdiği gibi, onların dileklerini dinlemeği de ihmâl etmedi. |
İlig me sınadı kamuğ törlügün, bütünlük bile buldı baktı ögün | Hükümdar da onu her şekilde denedi, iyice tetkik etti, onun doğru ve dürüst hareket ettiğini gördü. |
Bütün buldı ilig kör ögdülmişi, seziksiz köni tep negü kılmışı | Bütün yaptıklarının şüphesiz, doğru olduğunu gören hükümdar öğdülmiş’in sadâkatine inandı. |
Negü ter eşit emdi bilge öge, biligsiz ukup emdi boynuŋ ege | Hükümdara her hususta yol-iz gösteren âlim müşavir ne der, dinle; ey bilgisiz, bunu anla ve itiraz etme. |
Körü barğu begler tapuğçı kulın, tapındurğu kulnı sınayu ulın | Beyler hizmetkârlarına dikkat ve hizmete girecekleri de esaslı bir şekilde tecrübe etmelidir. |
Begiŋe yarağlığ körünse kulı, aŋar ötrü açğu ağırlık yolı | Ancak kulun işin ehli olduğu görüldükten sonra, bey ona izzet ve ihsan kapısını açmalıdır. |
Tilekçe bolur iş tapuğçı bedür, tapuğçı bedüse beg atı bedür | İşi beyin arzu ettiği şekilde olursa, hizmetkâr büyür; hizmetkâr büyüyünce, beyin de şöhreti artar. |
İdi yakşı aymış bu yağma begi, kamuğ işke bilgi yetilmiş ögi | Her işe bilgisi ve aklı ermiş olan Yağma beyi çok iyi söylemiş. |
Ayâ beg işig iş biliglike ber, yarağlığ köni tüz yorığlıka ber | Ey bey, işi işin ehline, işe yarayana, hareketi doğru ve dürüst olana ver. |
Kayu beg yarağsızka berse işi, yarağsız özi kıldı kılmaz kişi | Eğer bir bey işi ehliyetsiz bir kimseye verirse, ehliyetsizliği başkası değil, kendisi göstermiş olur. |
Bayat kimni erse kötürse kutun, aŋar işçi berür yarağlığ bütün | Tanrı bir kimseyi mes’ûd etmek ve yükseltmek isterse, ona ehliyetli ve dürüst hizmetkârlar verir. |
Kötürmişni ilmek tilese yana, aŋar işçi berür yarutmaz küne | Eğer yükselttiğini tekrar düşürmek isterse, ona gün göstermeyen hizmetkâr verir. |
Yeter ol biligsiz barır bu otun, işi barça buzlur kopar kök tütün | O bilgisiz idare dizginini eline alır ve bu odun onu takip eder; böylece bütün işi bozulur ve toz-dumana katılır. |
Ağırladı ilig kör ögdülmişig, ınandı aŋar berdi yumğı işig | Hükümdar Öğdülmiş’i yükseltti; ona inandı ve bütün işleri onun eline verdi. |
Kamuğ ilke kıldı kör elgi uzun, uzun boldı elgi yorık til sözün | Bütün memlekete onu hâkim kıldı; o her işte kudret ve nüfuz sahibi oldu. |
Ayağ berdi tamğa at üstem kedüt, ağırladı aşru tükel boldı kut | Ona unvan, mühür, at, koşum ve hil’at verdi; çok itibar gösterdi; o ikbâlin son derecesine vâsıl oldu. |
Üküş edgü yarlığ tümen edgü söz, ilig yarlıkadı yakın boldı öz | Hükümdar ona verdiği beratlarda kendisinden büyük bir sitayişle bahsetti ve o hükümdarın yakınlarından oldu. |
Kapuğdakı er at kiçig ya uluğ, taŋuk tuttı barça kılıp cân yuluğ | Kapıda hizmet eden büyük-küçük, her kes, ona candan fedaya hazır olduklarını bildirdiler. |
Kamuğ işçi barça köründi kelip, tapuğ tozğu birle neŋ artut kılıp | Hizmetinde bulunanların hepsi gelip, tebrik ettiler; hediye olarak, yiyecek ve giyecek bir çok şeyler takdim ettiler. |
Uru bardı ögdülmiş edgü törü, ağrladı tegme kişisin körü | Öğdülmiş iyi kanunlar vaz’etmekte devam etti; her keşi, derecesine göre, taltif etti. |
Bodundın kötürdi kamuğ küç basınç, özindin kiterdi yarağsız kılınç | Halk üzerinden bütün zor ve tazyiki kaldırdı;- kendisinden hiç bir uygunsuz hareket sâdir olmuyordu. |
Tüzüldi törü hem itildi eli, ilig inçke tegdi bekip el ulı | Kanunlar vaz’edildi ve memleket düzene girdi; ülkenin temeli sağlamlaştı ve hükümdar huzura kavuştu. |
Sevigli telim boldı sevmez yağı, ilin kodtı kaçtı süzüldi toğı | Onu sevenler çoğaldı, sevmeyen ve düşman olanlar ülkesini bırakıp, kaçtı; artık meydanda toz-duman nâmına bir zerre kalmadı. |
Kutuldı ilig kıldı inçin sevinç, tatıldı tirigük bu buldı avınç | Hükümdar sıkıntıdan kurtuldu, huzur ve sevince kavuştu; işleri görüldü, kendisi rahat etti. |
Bu yaŋlığ asığlar biligdin kelir, ukuşluğ biliglig siligdin kelir | Bu gibi faydalar bilgiden gelir; akıllı, bilgili ve iyi huylu kimseden gelir. |
Kalı ögmegü ol ukuşluğ kişig, neteg yirmegü bu ukuşsuz işig | Akıllı insan nasıl öğülmez, akılsız kimsenin işi nasıl yerilmez. |
Uğuşluğ işi barça ülgülüg ol, biligsiz işi barça telgülüg ol | Akıllının işi hep ölçüye göre biçilir; bilgisizin işi ise, hep gelişi güzel kesilir. |
Ne edgü yaraşur ukuşluğka kut, ya edgü kılınçlığ biligligke büt | Akıllıya saadet ne güzel yakışır; akıllıya veya iyi hareket eden bilgiliye saadet ne iyi uyar, düşün. |
Negü ter eşitgil ıla beg sözi, sözi manisi ol sözüŋke tözi | Ila beyi ne der dinle; bu sözün mânası senin sözlerine temel olsun. |
Biligsizke devlet kelür erse kut, bodun barça buzlur bolur elke yut | Bilgisize devlet ve saadet gelirse, halkın arasına fesat girer ve bu, memleket için, öldürücü bir felâket olur. |
Ukuşuğka tegse adın begliki, ilin inçke tegrür bu bir sözke büt | Eğer beylik akıllı bir insanın eline geçerse, o ülkesini huzura kavuşturur; sen bu söze inan. |
Bilig inçke tegdi yarudı küni, bayatka şükür kıldı ögdi anı | Hükümdar huzura kavuştu, günü aydınlandı; Tanrıya şükür, hamd ve sena etti. |
Közin kökke tikti kötürdi elig, ayur ay idim sen birigli bilig | Gözünü göğe dikti, elini kaldırdı ve:— Ey rabbim—dedi — bilgi veren sensin. |
Bilig berdiŋ ilke elig berdiŋ erk, könilik öze tut köŋül bolsu berk | Bilgi verdin ve kuvvetle beni ülkenin hâkimi kıldın; gönlüme kuvvet ver ve beni doğru yoldan ayırma. |
Sen ök bir maŋa küç kamuğ edgüke, elig asrakılar yükin yüdgüke | Ey rabbim, bana kuvvet ihsan et; bütün iyiliklere muvaffak olayım ve tebeamın yükünü cesaretle yükleneyim. |
Çığayka üledi ökü neŋ tavar, köŋül tüzdi rabka kamuğdın sıŋar | Fakirlere çok eşya ve mal dağıttı; her hususta Tanrı’ya gönül bağladı. |
Tirildi bu yaŋlığ sevinçin kün ay, tüzü el karası tükel boldı bay | Günler ve aylar böyle sevinç içinde geçti; bütün memleket halkı hep zenginleşti. |
Kişi üdrümi kör bu yaŋlığ bolur, isizim bu yaŋlığ kişiler ölür | Seçkin insan, bak, böyle olur; ne yazık ki, böyle insanlar da fânidir. |
Meŋilig bodun kim bu yaŋlığ begi, meŋelig beg ol kolsa bodnı yegi | Böyle bir beye sahip olan halk bahtiyardır; halkının iyiliğini isteyen bey, dirayetli bir beydir. |
İsiz edgüler ölse toprak bolur isiz, neçe bolsa toprak kör atı kalur | îyi veya kötü, ölünce, hep toprak olur; fakat ne kadar toprak olsalar bile, adları kalır. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig bir kün oldurdı yalŋuz özi, bu ögdülmişig ündep aydı sözi | Hükümdar bir gün tek başına oturuyordı; Öğdülmiş’i çağırdı ve konuşmağa başladı. |
Ayur ay ögdülmiş bak emdi maŋa, ataŋ emgeki kirmedi bir saŋa | Ey Öğdülmiş— dedi— şimdi bana bak, sana babanın hiç bir emeği geçmedi. |
Ataŋ öldi kaldıŋ sen oğlan kiçig, kiçigke bedüktin bolur yol keçig | Baban öldüğü zaman sen bir çocuk idin; küçüklere yolu-izi büyükler gösterir. |
Ataŋ ögretümedi erdem bilig, tegümedi mendin yeme ök elig | Baban sana fazilet ve bilgi öğretmedi; ben de bu hususa sana. pek yardım edemedim. |
Neteg met yumıttı bu erdem saŋa, ayu bergil emdi munı sen maŋa | Nasıl oldu da bunca fazilet sende toplandı; şimdi sen bana bunu söyle. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, uzun keç yaşasu bu üsteŋ elig | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Hükümdarın ömrü ve devleti uzun olsun — dedi — |
Bayat kimke berse inâyet ülüg, tilekke tegir boldı atlığ külüg | Tanrı kime inayet eder ve kısmet verirse, o dileğine kavuşur, şöhret sahibi olur. |
Muŋar meŋzetü aydı türkçe mesel, başında keçürmiş bu kökçin sakal | Görmüş-geçirmiş şu ak-sakal, şu türkçe mesel, bu hususta, bak, ne der : |
Bayat fazlı birle bedür ol kişi, tilekin bulur künde itlür işi | İnsan Tanrı fazlı ile büyür ve dileğine kavuşur; onun işi günden güne yoluna girer. |
Bayat bermişin halk tıdumaz küçün, yağız yer yaşıl kök tirilse öçün | Kara toprak ile mavi gök, öç almak için, birleşse bile, Tanrı’nın verdiğine insan mâni olamaz. |
Bayattın kerek barça işke yölek, anın bulsa ötrü kişi öz tilek | Her işte Tanrının yardımı şarttır; insan ancak onunla dileğine kavuşabilir. |
Yana ma ay ilig ata alkışı, oğulka tegir ol sevinçi tuşı | Bir de, ey hükümdar, çocuk ne kadar babasının rızasını alırsa, o kadar onun duasına nail olur. |
Atam kıldı erdi kör edgü duâ, duâ birle tegdim bu yerke ağa | Babam bana hayır-duâ etmiş idi; ben o duâ ile yükselerek, bu mevkie ulaştım. |
İligni sebeb kıldı erklig idim, bu erdem biligdin turu kalmadım | Kadir rabbim hükümdarı da sebep kıldı, ben de bu fazilet ve bilgiden hâlî kalmadım. |
Elig urdı ilig meni edledi, bolu berdi evren özüm yokladı | Hükümdar beni tuttu ve beni değerlendirdi; felek de müsait davrandı ve ben yükseldim. |
Küle baksa begler kimi edlese, ava yığlur ârzû kerek ol yese | Beyler kime gülerek bakar ve kimi değerlen dirirlerse, istediği şeyler ona doğru koşar ve etrafına üşüşür; yeter ki, o bundan faydalanmasını bilsin. |
Kişi köŋli bağ ol yaşarğu suvı, bu begler sözü birle edgü savı | İnsanın gönlü bir bahçedir; onu yetiştiren su, beylerin sözleri ve nasihatleridir. |
Kayu bağka tegse suv eksümedin, çeçek yazlur anda tümen tü yıdın | Hangi bahçe devamlı sulanırsa, orada binlerce renkli ve kokulu çiçek açılır. |
Begi yarlığı bolsa edgü söze, kulı köŋli yükser yazar kaş köze | Bey onun hakkında iyi sözler sarfederse, kulun gönlü açılır ve yüzü güler. |
Kalı bolmasa edgü yarlığ tilin, yaşarmış çeçekler kurır terk bilin | Eğer bey ona karşı lütuf kâr davranmazsa, yeşeren çiçek çabuk kurur; bunu böyle bil. |
Bayat fazlı kolğu kerek kul kamuğ, bayat fazlı bolsa açıldı kapuğ | Kul dâima Tanrının fazıl ve inayetini istemelidir; .Tanrının fazıl ve inayeti olursa, kapılar açılır. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir bu söz, munı ukğıl emdi ayâ edgü öz | Şâir bu mânada şu sözü söylemiştir; ey iyi insan, şimdi bunu dinle ve anla. |
Bayat fazlı birle ağırlar kuluğ, bilig kapğı açlur oŋarur yoluğ | Tanrı kulunu fazıl ve inayeti ile yükseltir; ona bilgi kapısı açılır ve isteği rast gider. |
Bilig bilse künde kutadur küni, neçe me kiçig erse bolur uluğ | insan bilgi bilirse, hayatta günden-güne saadeti artar; kendisi ne kadar küçük olsa bile, yeri büyük olur. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig ay ögdülmişe, bilig bilgüçiler neteg bilmişe | Hükümdar tekrar dedi:—Ey Öğdülmiş, peki, bilgi sahibi olanlar bunu nasıl elde ederler. |
Kişi ögrenipmü bolur ol bügü, azu tadu birle tuğarmu tigü | İnsan öğrenerekmi hakîm olur, yoksa doğuştanını böyle doğar? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş açtı tilin, ayurmen urayın bu sözke ulın | Öğdülmiş cevap verdi; söze başladı ve : — Bunun esâsını izah edeyim — dedi — |
Törütürde berse bayat ög köŋül, tükel mâye buldı biligke oğul | Tanrı yaratırken, akıl ve gönül ihsan ederse, çocuk bilgi için tam bir sermâye elde etmiş olur. |
Küniŋe neŋedür turu öglenür, negüni tilese bilür ögrenür | O günden-güne gelişir, gittikçe aklı tekâmül eder ve her istediğini öğrenir, bilir. |
Biligke tegir ötrü bilge bolur, bu bilgi bile asğı ilke tolur | Böylece bilgiye erişir ve bir gün âlim olur; bu bilgi ile memlekete çok faydası dokunur. |
Törütür üdinde köŋül bermese, tilekke tegümez bu anda basa | Tanrı yaratırken, gönül vermezse, insan hiçbir dileğine erişemez. |
Takı bir sebeb kolsa oğlan bilig, kiçigde tegürgü biligke elig | Bir şart daha var; çocuk bilgi isterse, öğrenmeğe küçük yaştan başlamalıdır. |
Kiçig oğlan erken bilig ögrenür, uluğ bolsa ötrü tilekke tegür | însan, küçük çocuk iken, bilgi öğrenir ve büyüyünce, dileğine kavuşur. |
Bilig erdem edgü kılınç ya kılık, kişi ögrenür ötrü tüzlür yorık | Bilgi, fazilet, iyi tavır ve hareketi insan öğrenir ve böylece gidişi düzelir. |
Bilig tut ya erdem kişi ögrenür, meger bu ukuş ol tadudın önür | Bilgiyi olsun, fazileti olsun, insan öğrenebilir; fakat akıl ise, insan ile birlikte doğar. |
Muŋar meŋzetü keldi türkçe mesel, okığıl munı sen asığ özke al | Buna benzer türkçe bir ata-sözü vardır; bunu oku ve istifâde et. |
Kişi ögrenür bilgi artar üküş, neçe ögrenip uksa bolmaz ukuş | İnsan çok şeyler öğrenir ve bilgisi artar; fakat ne kadar öğrense ve anlasa bile, yine aklı elde edemez. |
Bayattın erür bu ukuş bolğusı, tadu birle kirse bolur belgüsi | Akıllı olmak Tanrı vergisidir; ancak buna doğuştan sahip olursa, aklın emareleri kendisini gösterir. |
Bayattın atâ ol ukuş belgülüg, ukuştın bulur er miŋ edgü ülüg | Akıl, şüphesiz, Tanrının ihsanıdır; insan akıl ile bin türlü iyi kısmet ve nimete nail olur. |
Kişide uluğrak ukuşluğ kişi, ukuş boldı erke miŋ erdem başı | Akıllı insan insanların büyüğüdür; akıl insan için bin türlü faziletin başıdır. |
Ukuşsuz kişini kişi temegü, neçe sözlese söz yeme bütmegül | Akılsız insana insan dememeli; ne kadar söylerse-söylesin, ona inanmamalı. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig eşittim bu söz, takı bir sözüm bar ayıtğu bu öz | Hükümdar yine dedi: — Bu sözleri dinledim, soracak bir sözüm daha var. |
Ukuşuğ adırtu biligde öŋi, negü tegturur ay sözüŋnüŋ oŋı | Aklı bilgiden başka bir şey olarak ayırdın, bununla ne demek istiyorsun, doğrusunu söyle. |
Negü ol ukuş ornı kaydaturur, kayudın kopar kopsa kayda barur | Aklın yeri neresidir, o nerede bulunur; nereden çıkar ve çıkınca, nereye gider? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ukuş, ağır neŋturur ol kişike küsüş | Öğdülmiş cevap verdi ve:—Akıl insan için aziz ve kıymetli bir şeydir — dedi — |
Ukuş ornı üstün meŋedeturur, ağır neŋ üçün ornı başta erür | Aklın yeri üstte, beyindedir; kıymetli bir şey olduğu için, onun yeri baştadır. |
Kişen ol kişike ukuş belgülüg, kılınçı köni ol işi ülgülüg | Akıl insan için, şüphesiz, bir köstektir; hareketi doğru ve işi ölçülüdür. |
Bağırsak bayat kör üdürmiş kulın, kişedi ukuş birle kılkın tilin | Merhametli Tanrı seçmiş olduğu kulunun hareketini ve dilini akıl ile kösteklemiştır. |
Ukuşsuz ölüg ol ukuşluğ tirig, ukuş munça teŋlig adırtlar erig | Akılsız ölüdür, akıllı ise, diridir; akıl insanları bu şekilde bir birinden ayırt eder. |
Karartğku ev ol bu kişi tün sanı, ukuş bir yula teg yarutur anı | insan, gece gibi, karanlık bir evdir; akıl, bir meş’ale gibi, onu aydınlatır. |
Ukuştın kelür kör kamuğ edgülük, biligin bedür er bolur belgülük | Her türlü iyilik akıldan gelir; insan bilgi ile büyür ve temayüz eder. |
Bu iki bile boldı yalŋuk uluğ, bu ikin oŋarur könilik yoluğ | însan-oğlu bu ikisi ile yükselmiştir; o doğruluk yolunda bu iki şey ile muvaffak olur. |
Biligin seçildi kişi yılkıdın, biligde bedükrek negü bar adın | İnsan hayvandan bilgisi ile ayrılmıştır; bilgiden daha büyük başka ne vardır. |
Muŋar meŋzetü sözledi kör ukuş, ukuş işke tutsa kör asğı üküş | Aklın buna benzer bir sözü vardır; akıl yerinde kullanılırsa, faydası çoktur. |
Kişi yılkı birle adırtı bilig, bilig birle yalıŋuk kötürdi elig | İnsanı hayvandan ayıran şey bilgidir; insan-oğlu bilgi ile hâkim vaziyete geçmiştir. |
Yorı yılkı bolma bilig ukuş, bilig birle sözle yorık tut tilig | Yürü, hayvan olma; akıllı ol ve bilgi öğren; bilgi ile söyle, sözün muteber olsun. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig takı bir sözüm, erür bu ayurmen ay körklüg yüzüm | Hükümdar tekrar dedi:— Ey benim güzel yüzüm, sormak istediğim bir şey daha var. |
Maŋa ayğıl emdi ukuş sûreti, negü teg bolur ol yörügi atı | Şimdi bana aklı tarif et, onun mâhiyeti nasıldır ve adı nedir? |
Yüzi körki kılkı kılınçı ne ol, yaşı kurı bod sın avınçı ne ol | Yüzü, görünüşü, tavır ve hareketi nasıldır; yaşı, derecesi, boyu posu nasıldır ve ne ile avunur? |
Öğdülmiş İligke Ukuş Sûretin Ayur | Oğdülmiş Hükümdara Aklın Tarifini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ukuş, kılınçı köni kör küvençi üküş | Ögdilmiş cevap verdi ve : — Aklın hareketi doğru ve itibarı büyüktür — dedi — |
Yüzi körki körklü ne yaşı kiçig, kamuğ edgülükke anıŋdın keçig | Yüzü, şekli güzel ve dâima genç ve dinçtir; her türlü iyiliğe geçit veren odur. |
Örüg hem silig ol ne kılkı amul, kamuğ teprenürke bağırsak köŋül | Halîm, selîm ve sakin tabiatlıdır; o bütün canlılar için şefkat dolu bir gönüldür. |
Kayuka elig ursa itlü barır, kayuka sözi tegse yetlü barır | Nereye eli dokunursa, orası düzelir; sözü nereye erişirse, orası o söze uyar. |
İsig yüzlüg ol kör kamuğka sevüg, kişilerke andın asığlar ülüg | Sıcak yüzlü, her kes için sevimlidir; insanlar ondan fayda görürler. |
Yiti közlüg ol kör bakışı yırak, kayu işke tegse bekitür adak | Keskin gözlü ve uzak görüşlüdür; hangi işe el uzatırsa, ayağını sağlam basar. |
Neçe bulğanuk işke tegse süzer, neçe ters tügün erse baksa yazar | El sürdüğü iş ne kadar bulanık olursa-olsun, süzülmüş, sâf bir hâle gelir; ne kadar ters düğüm varsa, bir bakışla onu çözer. |
Bakar soldın oŋdın hem öŋdün kedin, kamuğ iş yarağın bilir hem üdin | İşlere sağdan, soldan, önden, arkadan, her cephesinden bakar; hall çâresini ve zamanını bilir. |
Kaçığlığ yeter ol uçuğlığ tutar, sınukuğ sapar ol buzukuğ iter | Kaçana yetişir, uçanı yakalar, kırığı sarar ve bozuğu düzeltir. |
Ukuşsuz ökündi ayur ay ukuş, seniŋsiz muŋadurmen artuk üküş | Akılsız hayıflandı ve dedi:— Ey akıl, sensiz ben çok bunalıyorum. |
Maŋa tegmedi bir seniŋdin ülüg, seniŋsiz kişi köŋli boldı ölüg | Bana senden bir parça nasip olmadı; sensiz insanın gönülü ölü sayılır. |
Yula ol ukuş kör karağuka köz, ölüg tenke cân ol ağın tilke söz | Akıl bir meş’aledir, kör için gözdür; ölü vücût için can, dilsiz için sözdür. |
Ukuşluğ ukuşka ayur ay işim, ne edgü işim sen itigli işim | Akıllı akıla der:— Ey arkadaşım, sen benim işlerimi düzelten ne iyi bir arkadaşsın. |
Kılınç oŋ tutar hiç solı yok ukuş, bütün çınturur hiç alı yok ukuş | Akıl dâima sağdan hareket eder, onun hiç solu yoktur; o doğru ve dürüsttür, hiç bir hilesi yoktur. |
Ukuş kimde bolsa bu ol belgüsi, bu belgü bile ol ukuş bilgüsi | Akıl kimde ise, belirtileri şöyle olur ve akıl bu belirtilerden anlaşılır. |
Ukuşnuŋ eŋ aşnu kılıkı oŋay, könilik bile ol yorıkı yıl ay | Her şeyden önce aklın tavır ve hareketi mâkuldür; aylar ve yıllar geçse dahi, gidişi aynı doğru yoldan taşmaz. |
Ukuşluğ köni hem silig til sözi, bütünlük bile boldı kılkı tözi | Akıllı doğrudur, dili ve sözü yumuşaktır; hareketinin esâsı doğruluk üzerine kurulmuştur. |
Örüg ol amul ked serimlig sabûr, körüp işni yetrü ol akru tegür | O halım, sakin, çok mütehammil ve sabırlıdır; işe dikkatle bakar ve sükûn ile ele alır. |
Kılınçı karı körse yaşı yegit, aŋar muŋluğ ârzûn öge ya tegit | Tavır ve hareketi ihtiyarlara benzer; fakat dikkat edilirse, yaşı gençtir; ister hükümdarın has müşaviri, ister en âdî bir köle olsun, onu iştiyakla ararlar. |
Muŋar meŋzer emdi bu sözni okı, uka tursa mani açılğay takı | Şimdi buna benzer şu sözü oku; nufûz edersen, mânası da aydınlanır. |
Kılınçı karı oğlan özlüg ukuş, ukuş kayda bolsa aŋar bar yapuş | Akim hareketi ihtiyardır, fakat kendisi gençtir; akıl nerede ise, ona git, yapış. |
Kiçigi seviglig karısı amul, özi tüzün alçak kör asğı üküş | Küçüklüğü sevimli, ihtiyarlığı sakin, kendisi halîm, alçak gönüllü ve çok faydalıdır. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Bu sözler eşitti sevindi ilig, ayur ay odunmış sözi ög bilig | Hükümdar bu sözleri işitti, sevindi ve şöyle dedi: — Ey sözü akıl ve bilgiden ibaret olan, uyanık adam. |
Bayat berdi barça tükel edgülük, bayattın atâ sen maŋa belgülüg | Tanrı bana her nimeti eksiksiz ihsan etti; şüphesiz, sen de bana Tanrının bir ihsanısın. |
Bu emgek yük ol bir ağır yüdgüke, anı yüdse ötrü tegir edgüke | Bu zahmet, yüklenmesi güç olan bir yüktür, fakat insan bunu yüklenmekle iyiliğe erişebilir. |
Kim edgü tilese ağır yük yüder, ağır yük yüdügli tilekin küder | Kim iyilik dilerse, ağır yük yüklenir; ağır yük yüklenen dileğine ulaşmak ister. |
Yükümni yüder sen tilek iş yorır, meni tındurur sen saŋa yük tegir | Yükümü yükleniyorsun, dilek ve iş oluyor; beni rahat ettiriyorsun, fakat sana zahmet oluyor. |
Bayat bersü tevfik maŋa emdi küç, hakıŋnı öteyin yanut birke üç | Tanrı bana şimdi tevfik ve kudret versin, senin hakkını bire karşı üç olarak ödeyeyim. |
Bilirmen bu yaŋlığ tapuğ kıldukuŋ, bağırsaklık ol bu meni koldukuŋ | Senin nasıl hizmet ettiğini biliyorum; beni düşünmen, senin bana candan bağlılığından ileri geliyor. |
Bağırsak tapuğçı tükel ol bolur, öz asğın kodup kör beg asğın kolur | Sâdık ve tam hizmetkâr kendi nefsini değil, beyin menfaatini gözetendir. |
Negü ter eşit bu tapuğçı tili, begin inçke tegrür tapuğsak kulı | Hizmetkârın dili ne der, dinle; severek hizmet eden kul beyini huzura kavuşturur. |
Meŋilig bolur beg tükel kut başı, bağırsak kulı bolsa kılsa işi | Kulu candan bağlı olur ve işini yaparsa, bey memnun olur ve tam bir saadete kavuşur. |
Tapuğçı bile beg kötürdi egin, tilek teg tapuğ kılsa tındrur begin | Bey hizmetkârı sayesinde göğüsünü kabartır; o arzu edildiği şekilde hizmet ederse, beyini rahat ettirir. |
Baş ağrığ yük emgek kötürse kulı, begiŋge aça berse ârzû yolı | Kul sıkıntı, yük ve zahmetleri ortadan kaldırmalı, beyine arzu ettiği yolları açmalıdır. |
Kayu beg bulur erse mundağ kuluğ, bayattın atâ ol arığar ked uluğ | Hangi bey böyle bir kulu bulursa, bu ona Tanrının büyük bir ihsanıdır. |
Ajun begleri öldi bizde oza, üküşreki bardı bu ârzû öze | Bizden önce ölen dünya hâkimlerinden büyük bir kısmı da bunun hasreti ile ölüp gitmiştir. |
Ajun bodnı tındı avınçın kutun, iligke duâ kıldı bodnı bütün | Dünya halkı huzur ve saadet içinde rahata kavuştu; bütün halk hükümdara duâ etti. |
Adın el kişisi eşitti munı, yüzin körgüke ârzûladı anı | Başka memleketlerin halkı da bunu işitti ve onun yüzünü görmeği arzu etti. |
Keçürdi yıl ay kün bu ârzû öze, ilin itti edgü törüsin tüze | Böylece aylar ve yıllar geçti; hükümdar iyi kanunlar vaz’ederek memleketini idare etti. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig bir kün ündedi ögdülmişig, ayur aytayın söz sen ay bilmişig | Hükümdar bir gün Öğdülmiş’i yanına çağırdı ve : — Sana bir şey soracağım, bu hususta bildiğini söyle — dedi — |
Et öz yeti endâmka baksa kör er, tatığ buldı barça öz ülgin terer | İnsan kendi vücûduna, yedi endama bakarsa, bunlarda zevk bulur; bunların her biri kendi kısmetini toplar. |
Köŋül tatğı ne ol bu köz tatğı ne, bu iki tatığdın özüm ülgi ne | Gönül zevki nedir, göz zevki ne; bu iki zevkten benim kısmetim nedir? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı tatığ, köŋül ârzû kolsa bekürtse katığ | Öğdülmiş cevap verdi ve:— Gönlün arzu ettiği ve kuvvetle özlediği şey zevktir — dedi — |
Sevitmiş yüzin körse közke tatığ, köŋül ârzûsın bulsa özke tatlğ | Göz için, sevdiği yüzü görmek zevktir; gönül için arzusuna kavuşmak zevktir. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig ay ögdülmiş ay, seviglig nişânı negü ermiş ay | Hükümdar tekrar sordu : — Ey Öğdülmiş, söyle; sevgilinin nişanesi nedir? |
Severmen teyü barça davi kılur, bu davika mani negü teg bolur | Her kes sevdiğini iddia eder; bu iddianın mânası nedir? |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bolur, sevüg yüzke baksa severin bilür | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Baş-üstüne; insan sevgilinin yüzüne bakınca, sevdiğini anlar — dedi — |
Kamuğ neŋke örtüg bolur baksa köz, köŋülke yok örtüg munı bilgü öz | Göz için, bakarken, her şey örtülü olabilir; fakat gönül için örtü yoktur; bunu bilmelisin. |
Sever sevmezin öz bileyin tese, köŋülke baka körgü bilgey basa | Sevip-sevmediğini anlamak isterse, insan gönüle bakmalı; bu gönülden anlaşılır. |
Sevügler yüzinde bolur belgü neŋ, közin közke tikse anı bilgü teŋ | Sevgililerin yüzünde bunu belirten bir alâmet bulunur; göz-göze gelince, onlar birbirlerini anlarlar. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir sözi, ukup tırlayu al kişi erbüzi | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; dinleyip, anlamağa çalış; ey insanların karpuzu. |
Sevigli kişiniŋ yüzi belgülüg, tili açsa mani sözi belgülüg | Seven insan yüzünden bellidir; ağzını açsa, sözünün mânasında sevgi kendisini gösterir. |
Sever sevmezin öz bileyin tese, saŋa tetrü baksa közi belgülüg | Birinin sevip-sevmediğini bilmek istersen, gözüne dikkat et; sana doğru bakınca, gözünden belli olur. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig aydı uktum eşittim bu söz, takı bir sözüm bar anı aysu öz | Hükümdar tekrar dedi : — Bu sözü dinledim, anladım; daha bir sözüm var, onu da bana söyle. |
Kereklig söz ayturmen emdi saŋa, idi ked bakıp sözleyü ber maŋa | Şimdi sana çok mühim bir şey soracağım; bana iyice düşünerek, cevap ver. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş ilig kutı, bilig birle begler bedütti atı | Öğdülmiş cevap verdi:— Ey devletli hükümdar, beyler adlarını bilgi ile yükseltmişlerdir. |
Bilig ordusı ol bu begler özi, biligsiz bolur kul nerek kul sözi | Beylerin kendileri bilgi sarayıdır, kul bilgisiz olur; kul sözünün ne kıymeti var. |
Ayıtmak oŋay boldı tersi cevâb, cevâbka ilig bilgi bolğay savâb | Sormak kolay, fakat cevabı güçtür; vereceğim cevap esasen hükümdarın bilgisi dahilindedir |
Oŋayın ilig tuttı tersi maŋa, kemişmegil emdi ay ersig toŋa | Kolayını hükümdar aldı; ey yiğit kahraman, güç olanı şimdi bana bırakma. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı aytığlı muŋluğ bolur, özi bilmedükin anıŋdın kolur | Hükümdar: — Soran muhtacdır; kendisi bilmediği için, bunu karşısındakine sorar — dedi — |
Kalı mundağ erse seviŋü kerek, ayıtmış sözümni sen ayğu kerek | Bu böyle olunca, senin buna sevinmen ve sorduğum söze cevap vermen gerekir. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi aydı ay edgü törü, eşitmek ked ol sözlemekte körü | Öğdülmiş cevap verdi ve:—Ey iyi nizam sahibi, dinlemek söylemekten daha iyidir — dedi — |
Sözüg sözlegüçi bu cân yavrıtur, eşitgüçi avnur et öz semritür | Söz söyleyen canını üzer; dinleyen ise, rahat eder ve vücûdunu semirtir. |
Negü ter eşitgil sınamış bügü, sözüg sözlemegü eşitgü ögü | Tecrübesi olan hakîm ne der, dinle; çok söz söylememeli, daha çok dinlemeli ve düşünmelidir. |
Eşitmek bile boldı bilge kişi, bu söz sözlemektin barır er başı | insan dinlemekle âlim olur : çok söz söylemekten insanın başı gider. |
Eşitse bolur ol kulakka tatığ, telim sözlemiş sözde bolmaz asığ | Dinlemek kulak için bir zevktir; çok söz söylemekte fayda yoktur. |
Sözüg sözlemese sav altun sanı, bakır boldı tildin çıkarsa anı | Söylenmeyen söz som altın sayılır; ağızdan çıkınca, bakır olur. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı emdi köni sözlediŋ, sen emdi öziŋke kutun kur badıŋ | Hükümdar şöyle dedi : — Şimdi doğru söyledin, sen kendine saadet kuşağını bağladın. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş ilig kutı, özüm yegledüki bu kulluk atı | Öğdülmiş cevap verdi:—Ey devletli hükümdar, ben kul olmağı tercih ettim — dedi — |
Kulı cân sızurğu avınsa begi, kalı yetlür erse bu kulnuŋ ögi | Eğer aklı eriyorsa, beyinin rahat etmesi için, kul kendi canını eritmelidir. |
Eşitsü ayayın özüm bilmişin, ilig me keçürsün hatâ bolmışın | Ben kendi bildiğimi söylerim; hükümdar dinlesin ve yanlış bulduklarını affetsin. |
Beglikke Sezâ Bolğu Teg Beg Negü Teg Kerekin Ayur | Beyliğe Lâyık Bir Beyin Nasıl Olması Gerektiğini Söyler |
İlig aydı emdi ayıtğu sözüm, bu erdi munu emdi aytur özüm | Hükümdar bunun üzerine şöyle dedi : — Sormak istediğim şey işte şudur. |
Törütti apa oğlanın bir bayat, uığ bar kiçig bar isiz edgü at | Bir olan Tanrı insan-oğlunu yarattı; bunlar arasında büyük var, küçük var; kötü ve iyi adlı olanları var. |
Biliglig biligsiz çığay bar ya bay, ukuşluğ ukuşsuz otun bar ked ay | Bilgili, bilgisiz, fakir ve zengin var; akıllı, akılsız ve küstah var. İyi söyle, |
Negü teg kerek beg munı başlasa, çavı barsa atı işin işlese | Beyin nasıl olması gerek ki, o bunların başına geçsin, işini görsün, nâm ve şöhreti dünyaya yayılsın. |
İtilse eli hem bayusa bodun, atı edgü bolsa ol erter üdün | Memleketi düzene girsin, halk zenginleşsin; göçtüğü zamanda, iyi nâm bıraksın. |
Hazine o urunsa kümüş hem ağı, yağı boynı yençse kiterse çoğı | Gümüş ve sırmalar ile hazinesi dolsun; düşman boyun eğsin ve kargaşalık ortadan kalksın. |
Yumıtsa er at bolsa küçlüg elig, yorıtsa törü tüz yetürse bilig | Asker toplansın, kudretli bir ele sahip olsun; yeter bilgi ile memleketi idare etsin. |
Çavıksa ajunda yadılsa atı, bedüse küniŋe kötürse kutı | Şöhret kazansın, adı dünyaya yayılsın; günden-güne yükselsin ve saadeti artsın. |
Erejin avınsa yese el uzun, bütün cân üzülse yese ol ajun | Huzur içinde ömür sürsün, uzun zaman hükümran olsun; bütün canlar feda olsun, tek o yaşasın. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, idi ters ayıttı maŋa bu bilig | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Hükümdar bana çok zor bir şey sordu — dedi — |
Bu beglik işin barça begler bilir, törü öŋdı kılk yaŋ olardın kelir | Bu beylik işini hep beyler bilir; kanun ve nizam, örf ve âdet onlardan gelir. |
Anasında tuğsa tuğar beglikin, körü ögrenür iş bilür yeglikin | Bey doğarken, beylikle doğar; görerek öğrenir ve böylece işlerin hangisinin daha iyi olduğunu bilir. |
Bayat kimke berse bu beglik işi, berür ög köŋül kör ol işke tuşı | Tanrı kime bu beylik işini verirse, ona işi ile mütenâsip akıl ve gönül de verir. |
Kimi beg törütmek tilese bayat, berür aşnu kılk yaŋ ukuş yüg kanat | Tanrı kimi bey olarak yaratmak isterse, ona önce münâsip tavır ve hareket ile akıl ve kol kanat verir. |
Bu beglik işi boldı begler işi, bu begler işin bildi beglik kişi | Bu beylik işi beylerin işidir; beylerin işini bey olan kimse bilir. |
Bu işni ilig mende yegrek bilür, atası beg erdi özi begturur | Bu işi hükümdar benden daha iyi bilir; babası bey idi, kendisi de beydir. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı uktum bu söz barça çın, köni sözlediŋ söz yıpar burdı kin | Hükümdar dedi : — Anladım, bunların hepsi doğrudur; bu sözü doğru söyledin, sözün misk gibi koktu. |
Bu iş kılğuçı kılur öz işi, mün erdem biligli körügli kişi | İşi yapan adam kendi vazifesini yapar; bunun kusur veya fazilet olduğunu gören insan takdir eder. |
Men iş kılğuçımen sen iş körgüçi, işig körgüçidin bilür kılğuçı | Ben iş yapan insanım, sen ise, onu gören insansın; yapan adam işinin nasıl olduğunu görenden öğrenir. |
Bayat berdi emdi saŋa ög köŋül, ukuş hem bilig birle bolduŋ amul | Şimdi Tanrı sana akıl ve gönül verdi; akıl ve bilgi sayesinde sen işleri sükûnetle ele alıyorsun. |
Maŋa ok tapındıŋ kiçigde berü, körü ögrenü bildiŋ edgü törü | Küçüklüğünden beri hep benim hizmetimde bulundun; görüp öğrenerek, iyi kanunlar elde ettin. |
Kamuğ işni uktuŋ ma bildiŋ özün, maŋa ma bağırsak sen kılkın sözün | Bütün işleri artık sen anladın ve kavradın; bana da işin ve sözlerinle candan bağlısın. |
Bağırsakka aytur kişi öz sözin, bağırsak yuluğlar kişike özin | insan işini kendisine candan bağlı olana danışır; sâdık insan kendisini başkası için feda eder. |
Bağırsak üçün sen bütermen saŋa, bağırsaklıkın ay bu sözler maŋa | Bana içten bağlı olduğun için, sana inanıyorum; sözlerime samimiyetle cevap ver. |
Negü ter eşitgil bağırsak kişi, bağırsaklık ol kör kişilik başı | Dinle, şefkatli insan ne der; insanl-ığın başı merhamettir. |
Bağırsaknı ögdi ukuşluğ üküş, bağırsak kişiler kişike küsüş | Merhametli insanı akıllı çok öğdü; merhametli kimse insan için azizdir. |
Bağırsaknı bulsa bağırka urun, maŋa mundağ aydı bilig hem ukuş | Merhametli birini bulursan, bağrına bas; bilgi ve akıl bana böyle dedi. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, esen inç tirilgil ay üsteŋ elig | Öğdülmiş cevap verdi ve: — Ey hükümdar, ey üstün el, sağ ol ve huzur içinde yaşa — dedi — |
Bu beglikke aşnu tüp aslı kerek, atım alp katığ kurç yana toŋ yürek | Beylik için insanın ilk önce asîl soydan gelmesi gerektir; bey cesur, kahraman, kuvvetli ve pek yürekli olmalıdır. |
Atası beg erse oğul tuğdı beg, oğul tuğsa beg hem ataları teg | Babası bey ise, oğul bey doğar; o da babaları gibi, bey olur. |
Ukuşluğ kerek hem biliglig kerek, akılık kerek hem siliglik kerek | Bey bilgili ve akıllı olmalıdır; cömert ve yumuşak huylu olmak da lâzımdır. |
Bilig birle begler bodun başladı, ukuş birle el kün işin işledi | Beyler bilgi ile halka baş oldular ve akıl ile memleket ve halkın işini gördüler. |
Beg atı bilig birle bağlığturur, bilig lâmı kitse beg atı kalur | Bey adı bilig kelimesi ile ilgilidir; bilig’in lamı giderse, beg adı kalır. |
Ked öglüg kerek hem biligli ukuş, biliglig kişiniŋ yağısı üküş | Bey çok akıllı olmalı ve aklın kıymetini bilmelidir; bilgili insanın düşmanı çok olur. |
Negü ter eşitgil bilig bilmiş er, başında keçürmiş üküş yilmiş er | Bilgiyi takdir eden, görmüş-geçirmiş ve çok gezmiş insan ne der, dinle. |
Biliglig kerek beg ukuşluğ oduğ, aŋar tegmese bir müfâcâ yoduğ | Ansızın bir iftiraya uğramaması için, beyin bilgili, akıllı ve uyanık olması lâzımdır, |
Kılınç edgü erdem kerek miŋ tümen, atı edgü bolsa tutunsa boduğ | Adının iyiye çıkması ve boyanın tutması için, iyi tavır ve hareket ile binlerce fazilet lâzımdır. |
Apa oğlanı barça açlı bedük, bilig birle boldı kör ödrüm ked ök | Bütün insan-oğullarının menşei büyüktür; seçkinler ise, bilgi ile temayüz etmiştir. |
Uruğ edgü bolsa er edgü tuğar, er edgü bolup ötrü törke ağar | Uyruğu iyi ise, insan iyi olarak doğar ve iyi olduğu için baş-köşeye geçer. |
Iduk ol bu beglik arığlık tiler, arığlık bile ilde saklık tiler | Bu beylik mukaddestir, temizlik ister; halkın da temiz ve uyanık olması lâzımdır. |
Bodunka talusı kerek alp atım, bedük işke ötrü bu bolsa titim | Halk için beyin cesur ve kahraman olması iyidir; büyük işleri ancak bu meziyetler ile karşılamak mümkündür. |
Negü ter eşitgil ötüken begi, sınap sözlemiş sözni yetrüp ögi | Tecrübeli, sözünü düşünerek söylemiş olan Ötüken beyi ne der, dinle. |
Bodunka begi artuk üdrüm kerek, köŋül til köni kılkı ködrüm kerek | Halk için beyin çok seçkin olması lâzımdır; özü, sözü doğru ve tabiatı güzide olmalıdır. |
Biliglig ukuşluğ bodunka talu, akı hem közi tok ne köŋli tolu | Bilgili, akıllı, halka muamelesi iyi, cömert, gözü tok ve gönülü zengin olmalıdır. |
Kamuğ edgüke bolsa elgi uzun, uvutluğ silig hem kılınçı tüzün | Her türlü iyiliğe el uzatmalı; haya sahibi, yumuşak huylu ve asil tabiatlı olmalıdır. |
Sezâ beg bolur bu bodunka uluğ, munıŋdın kelir ötrü edgü uruğ | Böyle bir bey halka lâyık, büyük bir bey olur ve bu beyden de iyi bir hanedan yetişir. |
Bilig birle başlar kişi iş başın, ukuş birle uksa oŋarur işin | insan her işe başlarken, bilgi ile başlar ve akıl ile sona erdirir. |
Bodunuğ bilig birle bastı begi, bilig bolmasa işke yakmaz ögi | Bey halkı bilgi ile elinde tutar; bilgisi olmazsa, aklı işe yaramaz. |
Yaŋılsa bu begler ay ilig kutı, anıŋ begligi igler itgü otı | Beyler işlerinde yanılırlarsa, ey devletli hükümdar, onların beyliği hastalanmış demektir; tedavi etmelidir. |
Bu beglik igiŋe otı ög bilig, ukuş birle emle ay kılkı silig | Beylik hastalığının ilâcı akıl ve bilgidir; ey yumuşak huylu, onu akıl ile tedavi et. |
Biliglig ukuşluğ kerek beg tetig, anın kılsa ötrü igiŋe itig | Bey bilgili, akıllı ve zeki olmalıdır; beyliğin hastalığına ancak bunlar ile bir çâre bulunabilir. |
Biliglig ukuşluğ bügü ilçi beg, ikigün ajunda bolur ornı yeg | Bilgili, akıllı ve hakîm hükümdarın her iki dünyada da makamı yüksek olur. |
İkigün ajunuğ buluğlı kişi, idi kutluğ ol bu tükel kut başı | Her iki dünyayı bulan insan çok mes’ûd olur ve bütün saadetlerin başında bulunur. |
Muŋar meŋzetü aydı şâir bu söz, körü barsa mani biligsizke köz | Şâir şu sözü buna benzeterek söylemiştir; dikkat edersen, mânası bilgisiz için gözdür. |
Meŋilig kayu ol maŋa ay yora, kişi kutluğı kim kişiler ara | Saadet nedir; bana tarif et; insanlar arasında mes’ûd olan kimdir. |
Yese berse dünyâ tirilse kutun, takı bir ajunda bu buldı töre | Kendisi yaşar, başkalarını da yaşatır ve ömrünü saadet içinde geçirirse, böyle bir insan âhirette de baş-köşeyi bulur. |
Kılınçı oŋay bolsa kılkı köni, sevinçin keçer kör uş ol beg küni | Tabiatı iyi ve hareketi doğru ise, bak, o beyin hayatı sevinç içinde geçer. |
Bayat kimke berse bu edgü kılık, bu edgü kılık birle edgü yorık | Tanrı kime bu iyi tabiatı ve bu iyi tabiat ile birlikte iyi gidişi kısmet ederse, |
Anıŋ boldı dünyâ tü nimet bile, tilese özüŋ ye tilese üle | Bu dünya, her türlü nimeti ile birlikte, onun olur; isterse, kendisi kullansın, isterse, başkalarına dağıtsın. |
Bayat berse fazlı kulıŋa kutun, bolur kılkı edgü kılınçı bütün | Tanrı kuluna saadet ile fazileti nasîp ederse, onun tabiatı iyi ve hareketi mükemmel olur. |
Kılınç edgü erdem kerek miŋ tümen, anın tutsa el kend kötürse tuman | II ve şehirleri idare, sulh ve sükûneti te’min etmek için, hükümdarın iyi tabiat ve binlerce fazilet sahibi olması lâzımdır. |
Ne edgüturur bu kılınç edgüsi, kılınç edgü erke yegü kedgüsi | Bu iyi tabiat ne güzel şeydir; tabiatı iyi olan insanın hayatı da güzeldir. |
Bayat kimke berse kılınç arkukı, anı emgetür bu zamane okı | Tanrı kime kötü bir tabiat vermiş ise, bu felek oku ona eziyet çektirir. |
Kayu begde bolsa bu arkuk kılınç, işi barça tetrü sevinçi sakınç | Hangi bey kötü bir tabiata sahip olursa, her işi ters gider; sevinç yüzü görmez, dâima keder içinde yaşar. |
Sakınuk kerek beg ne kılkı arığ, arığlık tiler tutçı urğı arığ | Bey takva sahibi ve temiz olmalıdır; aslı temiz olan dâima temizlik ister. |
Sakınuk kişi köŋli korklık bolur, köŋül korksa begler işig tüz kılur | Takva sahibi, hataya düşmemek için, dâima titiz davranır; böyle titiz hareket eden beyler doğru iş görürler. |
Kalı bolmasa beg sakınuk süzük, arığsız bolur barça kılkı üzük | Eğer bey takva sahibi ve temiz kalpli olmazsa, hiç bir vakit temiz ve isabetli hareket edemez. |
Örüglük amulluk bolur begke körk, bu beglik işiŋe bu ol bağu örk | Sabır ve sükûnet bey için bir ziynettir; bunlar beyliğin başta gelen meziyetleridir. |
Ked ögüg kerek beg oŋarsa işin, bilip başlasa ötrü işler başın | J$e bilerek başlamak ve başarı ile tamamlamak için, beyin çok akıllı olması gerektir. |
Bu öglüg kişiler oŋarur işig, yırak tutğu işte bu ögsüz kişig | îşi akıllı insanlar başarırlar; akılsız kimseleri işten uzak tutmalıdır. |
Köŋül bolmasa er közi asğı yok, ögi bolmasa er köŋül osğı yok | Gönül olmazsa, insan gözünün faydası yoktur; akıl olmazsa, insan gönülünden layıkı ile istifade edemez. |
Negü ter eşitgil ay ilçi başı, örüg ked köŋüllüg sınamış kişi | Ey hükümdar, dinle, sakin, iyi gönüllü ve tecrübeli insan ne der. |
Kayu erde bolsa ukuş birle ög, anı er atağıl neçe ögse ög | Hangi insanda akıl ve anlayış varsa, ona insan de, onu ne kadar öğersen öğ. |
Ukuş ög bilig kimde bolsa tükel, yavuz erse ked te kiçig erse ög | Akıl, anlayış ve bilgi tam olarak kimde bulunursa, kötü ise, onu iyi, küçük ise, büyük bil. |
Ne edgüturur bu kişike öge, ögi bolsa ötrü atağu öge | însan için akıl ne iyi şeydir; akıllı insanlara müşavir nazarı ile bakmalı. |
İveklik beliŋ ol kamuğka yavuz, kalı bolsa begke yüzi boldı boz | Acelecilik her kes için fenadır ve derûnî bir korku neticesidir; eğer bu beyde olursa, onun yüzü kül renkli olur. |
İvek kurğu kılkı kılınçı buşı, biligsizke belgü bolur bu işi | Acelecilik, zevzeklik ve hiddetli mizaç — bunlar bilgisizlik alâmetleridir. |
İve kılmış işler neçe yeg bolur, ive yese aş suv neçe ig bolur | Acele yapılan işler acı olur; acele yemek-içmek yüzünden hastalık gelir. |
Kamuğ iş içinde amulluk üdür, meger tâat erse iviŋü yügür | Her işte sükûneti tercih et; yalnız ibâdette acele et, çabuk davran. |
Közi tok kerek hem uvutluğ tüzün, açuk hem yaruk bolsa kılkın sözün | Bey tok gözlü, haya sahibi ve yumuşak tabiatlı olmalı, sözünde ve hareketinde açık ve vazıh davranmalıdır. |
Todumsuz bolur ol közi suk kişi, közi sukka yetmez bu dünyâ aşı | Gözü aç adam hiç bir şey ile doymaz; gözü aç olana, bütün dünya nimeti kâfi gelmez. |
Bu sukluk ig ol bir otı yok emi, anı emleyümez bu dünyâ kamı | Aç gözlülük, ilâcı ve devası bulunmayan bir hastalıktır; onu, bütün dünya kâhinleri bir araya gelse, yine tedavi edemezler. |
Kamuğ aç yese içse âhır todur, közi aç kişi ölse açlık kodur | Bütün açlar yer ve içerlerse, nihayet doyarlar; aç gözlü adamın açlığı ancak ölümle nihayete erer. |
Közi suk kişi neŋke bolmaz bu bay, kamuğ dünyâ bulsa âhır suk çığay | Aç gözlü adamı mal doyurmaz; bütün dünyaya sahip olsa bile,o yine dâima aç gözlü ve fakirdir. |
Uvutluğ kerek beg kişide talu, uvutluğ kılınçı irilmez tolu | Bey haya sahibi ve insanların seçkini olmalı; haya sahibinin tavır ve hareketi eksilmeyen bir bütündür. |
Kimiŋde uvut bolsa kılkı silig, kamuğ tersiz işke tegürmez elig | Haya sahibi kimse yumuşak tabiatlı olur; kendisine yakışmayan hiç bir işe el sürmez. |
Bayat kimke berse uvut köz suvı, aŋar berdi devlet tükel yüz suvı | Tanrı kime haya ve iz’ân vermişse, ona devlet ile birlikte bütün şerefleri vermiş demektir. |
Kamuğ teŋsiz iştin yığığlı uvut, kamuğ edgü işke ulağlı uvut | Bütün uygunsuz işlere mânı olan hayadır; bütün iyi işlere ulaştıran da hayadır. |
Ne edgü neŋ ol bu uvut erke körk, kamuğ edgü işke uvut boldı örk | Bu haya ne kadar iyi şeydir ve insan için ne büyük bir zînettir; haya insanı her iyi işe sevkeden bir vâsıtadır. |
Tili çın kerek bolsa köŋli köni, bodunka asığ kılsa tuğsa küni | Beyin dili dürüst ve kalbi doğru olmalı ki, halka faydalı olsun ve güneşi doğsun. |
Kalı bolsa begler hiyânet köŋül, bodınka asığ bolmaz andın tüŋül | Eğer beylerin gönülünde hiyânet bulunursa, halka faydaları dokunmaz; onlardan vaz geç. |
Köŋül til oŋay bolmasa kör kılık, ol ildin kaçar kut tapulmaz yorık | Beyin gönülü, dili ve tabiatı düzgün olmazsa, saadet o memlekette dolaşamaz, kaçar. |
Sözin kıyğuçı begke tutma umunç, tiriglik yava bolğa kılğay ökünç | Sözünde durmayan beye ümit bağlama, ömrün boşuna geçer ve peşiman olursun. |
İdi sak kerek beg yana ked oduğ, usat bolsa begler tokınur yoduğ | Bey çok ihtiyatlı ve çok da uyanık olmalı; beyler ihmalkâr olurlarsa, bunun cezasını başkaları çeker. |
İki neŋ tuıur ilke bağı beki, biri saklık ol bir törü el köki | Bir memleketin bağı ve kilidi iki şeyden ibarettir; biri— ihtiyatlılık, biri — kanun; bunlar esastır. |
Kayu beg sak erse ilin bekledi, yağı boynı yençti öze irkledi | Hangi bey ihtiyatlı ise, o memleketini muhafaza eder; düşmana boyun eğdirir ve onu sım-sıkı bağlar. |
Kayu beg törü berse elde köni, ilin itti kodtı yaruttı küni | Hangi bey memlekette doğru kanun koydu ise, o memleketini tanzim etmiş ve gününü aydınlatmıştır. |
Bu beglik bağı kör bu iki bolur, bu iki tükel bolsa beglik turur | Beyliğin başı işte bu iki şeydir; bu ikisi tam olursa, bey beylik yapar. |
Negü ter eşitgil yağıçı kür er, bu saklık bile öz yağısın urar | İhtiyat ile hareket edip, düşmanını yenen, cesur muharip ne der, dinle. |
Ayâ ilçi begler ilig kolsa sak, bu saklık bile sen tüzü ilke bak | Ey ülke beyi, memleketin korunmasını istersen, memleketin her tarafında ihtiyat tedbirleri al. |
Bu saklık bile arttı begler eli, osallık körü buzdı beglik ulı | Ihtiyatlılık beylerin ülkesini genişletir; ihmalkârlık ise, beyliğin temelini göz göre-göre sarsar. |
Bu saklık bile sen yağı boynı yenç, bodunka törü kıl tiril keŋrü inç | Bu ihtiyat ile sen düşmanın boynunu vur, halka hüküm et, rahat ve huzur içinde yaşa. |
İki neŋ bile ilçi beglik buzar, kirür egri yolka könidin azar | Bey iki şey ile kendi beyliğini bozar, eğri yola girer ve doğru yoldan şaşar. |
Biri küç birisi osallık kılur, bu iki bile beg ilin artatur | Bunlardan biri zulüm, biri ihmalkârlıktır; bu ikisi ile bey memleketini harap eder. |
Yağı boynı yençmek tiler erse sen, kulak köz kerek sak kılıp tursa sen | Düşmanın boynunu kırmak istersen, gözünü, kulağını tetikte bulundurmalısın. |
Bu saklık bile sançtı begler yağı, osallık bile buzdı beglik bağı | Beyler düşmanı ihtiyat ile vurmuşlar ve ihmalkârlık ile beyliğin bağlarını çözmüşlerdir. |
Osal bolsa begler işin bütrümez, osal beg bütün bilgü beglik yemez | Beyler ihmalkâr olurlarsa, işlerini başaramazlar; bey iyice bilmelidir ki, ihmalkârlık ederse, beyliği devam edemez. |
Sak er tutçı itnip osalığ busar, osal bolmağınça yağığ kim basar | ihtiyatlı insan dâima hazırlıklı bulunur ve ıhmâlkâre pusu kurar. |
Sak erse begi ilke tegmez elig, kalı tegse yetrür ukuş ög bilig | Bey ihtiyatlı olursa, memleketine el dokundurmaz; eğer dokunursa, o bu tecâvüzü akıl, fikir ve bilgisi ile karşılar. |
Bu küçkey kişi kendü beglik yemez, bu küçkey küçini bodun kötrümez | Zâlim adam üzün müddet beyliğe sahip olamaz; zâlimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz. |
Negü ter eşitgil biliglig sözün, yeyümedi küçkey ilin keç uzun | Bilgili bunu nasıl ifâde eder, dinle; zâlim memleketine uzun müddet hüküm edemez. |
Köyer otturur küç yağusa küyer, törü suvturur aksa nimet öner | Zulüm yanar âteştir, yaklaşanı yakar; kanun— sudur; akarsa, nimet yetişir. |
Uzun el yiyeyin tese ay bügü, törü tüz yorıtğu bodunuğ kögü | Ey hakîm, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. |
El artar törü birle itlür ajun, el eksür bu küç birle buzlur ajun | Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer; zulüm ile ülke eksilir ve dünya bozulur. |
Telim ordular buzdı küçkey küçin, toru öldi âhır bu küçkey açın | Zâlim zulmü ile bir çok sarayları harap etmiş ve sonunda kendisi açlıktan ölmüştür. |
Köŋül tüzse begler yorıtsa törü, bu beglik buzulmaz turur keç örü | Beyler gönüllerini temiz tutar ve kanunu tatbik ederlerse, beylik bozulmaz ve uzun müddet ayakta durur. |
Kamuğda yarasız ay ilig kutı, bu begler öze kopsa yalğan atı | Ey devletli hükümdar, en kötüsü beylerin adının yalancıya çıkmasıdır. |
Sözi çın kerek beg ne kılkı bütün, ınansa aŋar halk tirilse kutun | Beyin sözü doğru olmalı, tavır ve hareketi itimat telkin etmelidir ki, halk ona inansın ve huzur içinde yaşasın. |
Bu yalğan kişiler vefâsız bolur, vefâsız kişi halkka teŋsiz kılur | Yalancı insanlar vefasız olur; vefasız kimseler halkın hayrına uygun olmayan işler yaparlar. |
Negü ter eşitgil vefâlığ kişi, vefâ ol kişike kişilik başı | Vefalı insan ne der, dinle; insan için insanlığın başı vefadır. |
Tili yalğan erniŋ cefâ kılkı ol, cefâ kimde erse uş ol yılkı ol | Sözü yalan olan kimsenin tavır ve hareketi cefâdır; cefâ kimde ise, o kimse hayvandır. |
Kişi yalğanmda tileme vefâ, bu bir söz sınanmış üküş yılkı ol | Yalancı adamdan vefa bekleme; bu uzun yıllardan beri tecrübe edilmiş bir sözdür. |
Yüreklig kerek beg yeme alp atım, yürek birle boldı yağıka titim | Bey cesur, kahraman ve atılgan olmalı; bey cesareti ile düşmana karşı koyar. |
Sü başlar eren kür yüreklig kerek, yüreksiz er at alsa andın yürek | Korkak askerin cesaret alması için, kumandanın kahraman ve cesur olması lâzımdır. |
Yüreklig yüreksizke bolsa başı, yüreklig bolur ötrü tegme kişi | Cesur insan korkakların başına geçer ve her kes ondan cesaret alır. |
Bu sözke tanukı bu beytig okı, bu sözke anuk tut köŋül ög takı | Bu söze şahit olarak, şu beyti oku; bu sözü gönülüne al ve aklına koy. |
Kür arslan bolu berse ıtka başı, bu ıt barça arslan bolur öz tuşı | Arslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine arslan kesilir. |
Kalı bolsu arslanka ıt başçısı, ol arslan bolur barça ıt sakışı | Eğer arslanlara köpek baş olursa, o arslanların hepsi köpek gibi olur. |
Akılık kerek begke kodkı köŋül, bu kodkı köŋül birle kılkı amul | Beye cömertlik ve alçak gönüllülük lâzımdır; alçak gönllülük ile birlikte tabiatı da sakin olmalıdır. |
Akı bolsa begler atı çavlanur, atı çavı birle ajun beklenür | Beyler cömert olursa, adları dünyaya yayılır; bunların nâm ve şöhretim üc dünya korunur. |
Ava yığlu tirlür er at sü bolur, er at sü bile er tilekin bulur | Etrafına üşüşerek, asker toplanır ve ordu olur; asker ve ordu ile insan dileğine kavuşur. |
Negü ter eşitgil urup yegli er, urup al ay alp er yana erke ber | Harp eden ve hayatını bununla kazanan insan ne der, dinle : ey kahraman, vur al ve aldıklarını tekrar yiğitlere ver. |
Akı bol bağışla içür hem yetür, kalı eksüse ur yana al yetür | Cömert ol, bağışla, yedir ve içir; eğer malın eksilirse, tekrar vur, al ve eksileni tamamla. |
Azığlığ kür erke bu neŋ eksümez, tutuğlı ürüŋ kuşka meŋ eksümez | Cesur, gözü pek olan insan için mal eksik olmaz; ak doğan için derem eksik olmaz. |
Kılıç baldu ok ya kavi küç yürek, bar erken ked er neŋke korkmaz kerek | Kılıç, balta, ok, yay ile kuvvet ve cesaret varken, yiğit adam mal için endişe etmemelidir. |
Ajunçı bügü beg nelük kenç urur, er at kayda bolsa anuk kenç alur | Dünya hâkimi hakîm bey niçin hazîne toplar; asker nerede ise, oradan hazır hazîne alır. |
Bu el tutğuka köp er at sü kerek, er at tutğuka neŋ tavar tü kerek | Memleket tutmak için, çok asker ve ordu lâzımdır; askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır. |
Bu neŋ alğuka bir kerek bay bodun, bodun baylıkıŋa törü tüz kodun | Bu malı elde etmek için, halkın zengin olması gerektir; halkın zengin olması için de, doğru kanunlar konulmalıdır. |
Bularda biri kalsa törti kalur, bu törti yeme kalsa beglik ulur | Bunlardan bin ihmâl edilirse, dördü de kalır; dördü birden ihmâl edilirse, beylik çözülmeğe yüz tutar |
Adın ma bu beş neŋ yırak tutğu beg, atı edgü bolsa kü çav bolğu teg | iyi nâm ve şöhretle adının yayılmasını isterse, bey bir de şu beş şeyi kendinden uzak tutmalıdır. |
Birisi iveklik birisi saran, üçünçi buşılık serin öz tiren | Biri acelecilik, ikincisi cimrilik ve üçüncüsü hiddettir; bunlara karşı mukavemet et, mağlûp olma. |
Bu törtünç yavuz begke arkuk kılınç, beşinçi yarağsız bu yalğan erinç | Bir bey için fena olan şeylerin dördüncüsü inatçılıktır; yakışmayan bu şeylerin beşincisi, şüphesiz, yalancılıktır. |
Bu kaç neŋde begler yırak tutğu öz, atı artamasa yorık bolsa söz | Adının kötüye çıkmaması ve sözünün itibârını kaybetmemesi için, beyler bunlardan kendilerini uzak tutmalıdır. |
Bularda eŋ ınğa bu arkuk kılınç, bu arkuk kılınçlığ ne muŋluğ erinç | Bunların en kötüsü bu inatçılıktır; inatçı kimse, hiç şüphesiz, çok sıkıntı çeker. |
Muŋar meŋzetü sözni şâir ayur, bu şâir sözi tutsa sözke bayur | Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; şâir sözüne değer veren insanın ifâdesi zenginleşir. |
Ağır yük kişike kılınç arkukı, kılınç arkuk erse bulun at okı | İnatçılık insan ıçm ağır bir yüktür; inatçılıktan kendini kurtar ve onunla savaş. |
Yağı kılmağusın kılınçı kılur, yağı bu yağıda negü adrukı | Düşmanın yapamadığı fenalığı onun kendi hareketi kendisine yapar; bunun düşmandan farkı nedir, bu da düşmandır. |
Üküş el tutayın tese ay ilig, üç iş kılğu ötrü yetilse elig | Ey hükümdar, bir çok memleketleri elde etmek istersen, yapabilirden, şu üç işi yap. |
Oŋ elgin kılıç tutsa ursa salıp, sol elgi bile neŋ ülese alıp | Sağ elin ile kılıç sallar ve vururken, sol elin ile mal dağıt. |
Tilin sözlese söz şekerde süçig, boyun berdi beg kul uluğ ya kiçig | Ağzından çıkan sözler şekerden daha tatlı olsun; böylece bey-kul, büyük-küçük, hepsi sana boyun eğer. |
Ay ilig bu kaç ner kerek begke kör, bodunka sevülse orun bolsa tör | Halk tarafından sevilmesi ve itibar görmesi için, ey hükümdar, beyin şu bir şeye sahip olması lâzımdır. |
Küler yüz süçig söz silig öz kerek, kılınçı bularka tükel tüz kerek | O güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu olmalı ve bütün hareketlerinde de bunkra uygun davranmalıdır. |
Köŋül tutsa kodkı hem elgi akı, bularka yaraşı bağırsaklıkı | Bey gönülünü alçak tutrralı, eli açık olmalı, merhameti de bunlarla mütenâsip bulunmalıdır. |
Kamuğ törlüg erdem bu bilse tükel, yırak erse andın yarağsız muhâl | Her türlü fazileti tam olarak elde etmeli; uygunsuz ve olmayacak şeylerden uzak durmalıdır. |
Kişi üdrümi bu bodunda talu, talu üdrüm ol bu irüksüz tolu | Böyle bir bey insanların seçkini ve halkın iyisidir; seçkin ve iyi olan kimse eksilmeyen bir aya benzer. |
Ajun bodnı barça aŋar kul bolur, ajun yer bu begler tilekin bulur | Bütün dünya halkı ona kul olur; bu gibi beyler dünyaya hâkim olurlar ve bütün dileklerine kavuşurlar. |
Tügük yüz irig söz küvez kür kılık, kişig yirgürür köndrü bilmez yorık | Asık suratlı, kaba sözlü, kibirli ve mağrur insan her keşi kendisinden nefret ettirir ve işini yoluna koyamaz. |
Otunluk iveklik yinik kurğuluk, kara kılkı ol bu yırak turğuluk | Küstahlık, acelecilik, zevzeklik, bunlar avam tabiatıdır; bey bunlardan uzak bulunmalıdır. |
Kara kılkı begke kereksiz yağuk, yağuk bolsa begke uçuzluk anuk | Avam tabiatının beye yakın olması uygun düşmez; bu tabiat yaklaşırsa, bey itibârını derhâl kaybeder. |
Kara kul karası bolur beg ürüŋ, karalı ürüŋli adırttı körüŋ | Siyah — kul rengidir, bey — beyaz olur; siyah ve beyaz renkleri ayırt edilmiştir. |
Talu beg bolayın tese belgülüg, talu tutğu erdem ay atlığ külüg | Seçkin bir bey olabilmek için, fazilete kıymet verilmelidir, ey namlı meşhur. |
Atı beg bolur bolsa kılkı kara, karada bu ınğa bolur halk ara | Bir kimsenin adı bey, fakat tabiatı avamınki gibi olursa, o halk arasında avamdan daha aşağı görülür. |
Yüzi körki körklüg kerek beg yülüg, bodı ortu bolsa ne çavluğ külüg | Bey güzel yüzlü, saçı-sakalı düzgün, yakışıklı ve orta boylu olmalı; aynı zamanda nâm ve şöhret sahibi bulunmalıdır. |
Köŋli yüzin körse sevse körüp, eli bodnı baksa küvense turup | Yüzünü gören her kes, bakınca, onu sevmeli; memleketi ve halkı ona bakıp, güvenle yaşamalıdır. |
Yağıka katığ bolsa ersigliki, körür közke suv berse körklüglüki | Düşmana karşı cesur ve mert olmalı; güzelliği bakan gözü sevgi ile parlatmalıdır. |
Ayı bod uzun bolsa ögmez bilig, ayı ma çöküt bolsa bolmaz silig | Bilgi nazarında boyunun çok uzun olması makbul değildir; onun çok bodur olması da güzel düşmez. |
Kalı mundağ erse bod ortu kerek, bodı ortu bolsa bolur edgürek | Onun için bey orta boylu olmalıdır; orta boylu olması daha iyidir. |
Negü ter eşitgil sınamış kişi, başında keçürmiş yaşamış kişi | Çok yaşamış ve başından çok şeyler geçirmiş, tecrübeli insan ne der, dinle. |
Bodı kısğa yunçığ kılınçı buşı, buşı kayda bolsa tütüşke başı | Kısa boylu, bodur kimseler hırçın tabiatlı olurlar; hırçın nereye giderse, orada kavga başlar. |
Bod ortu kerek hem teŋinçe yarağ, işiŋ ortu tut ay biliglig kişi | Boy orta ve her şey bununla mütenâsip olmalı; ey bilgili insan, her işte itidalden ayrılma. |
Bor içmez kerek beg fesâd kılmasa, bu iki kılıktın kaçar kut basa | Bey içki içmemeli ve fesatlık yapmamalıdır; bu iki hareket yüzünden, sonunda ikbâl elden gider. |
Süçigke süçinse ajun begleri, açığ boldı el kün bodun igleri | Dünya beyleri şarabın tadına alışırlarsa, memleketin ve halkın bundan çekeceği zahmet çok acı olur. |
Oyunka avınsa ajun tutğuçı, ilin buzdı boldı özi koltğuçı | Dünyaya sahip olan vaktini kumara verirse, memleketin bozar ve kendisi de muhtaç duruma düşer. |
Üdinde keçürse bu beglik işin, anı yetse bolmaz ederse kuşın | Devlet işleri ihmâl edilir ve vakfında yapılmazsa, arkasından avcı kuşla takip etsen bile, bir daha ele geçmez. |
Negü ter eşitgil bilig bergüçi, biligsizni bordın söküp tıdğuçı | Bilgi veren ve bilgisizi yererek, içkiden men’eden insan ne der, dinle. |
Bor içme ayâ borçı boğuzı kulı, bor içse açıldı çığaylık yolı | Ey içki düşkünü, boğazının esiri, içki içme; içki içersen, sana fakirlik yolu açıldı demektir. |
Kara borçı boldı neŋi boldı yel, begi borçı bolsa kaçan turğa el | Avam içkiye müptelâ oldu, malı rüzgâr gibi uçtu; bey içkiye müptelâ olursa, memleketi nasıl durur. |
Yağı ol bu bor timçi eltür kümüş, kılınçı tütüş boldı kılkı uruş | Bu içki ve meyhaneci düşmandır, insanın parasını alır; içki içen hırçın ve kavgacı olur. |
Esürse kişi telve munduz bolur, bu telve işi kör kaçan tüz bolur | insan sarhoş olursa, deli olur ve aklını kaybeder; deli hiç doğru iş yapar mı. |
Negü ter eşitgil sakınuk tili, bu söz işke tutğıl ay boğuzı kulı | Takva sahibi insan ne der, dinle; ey boğazının kulu, bu söze göre hareket et. |
Neçe kılğu işler bor içse kalur, neçe kılmağu iş esürse kelür | Yapılacak nice işler içki yüzünden yapılamaz; yapılmaması gereken nice işler de sarhoşken yapılır. |
Neçe teŋsiz işler bor içse bolur, neçe edgü işler esürse kalur | Nice uygunsuz işler içki yüzünden işlenir; nice iyi işler sarhoşluk yüzünden geri kalır. |
Bor içse oyunka avınsa begi, kaçan yetgey el kün işiŋe ögi | Bey içki içer ve oyunla vakit geçirirse, memleket işini düşünmeğe ne zaman fırsat bulur. |
Fesâd kayda bolsa kaçar kut teze, fesâd çın yorır tutçı beglik buza | Nerede fesat olursa, oradan saadet kaçar, gider; fesat, şüphesiz, her yerde dâima beyliğe halel getirir. |
Arığ ol bu kut kıv arığlık tiler, süzük ol bu devlet süzükni yüler | Saadet ve ikbâl temizdir, her yerde temizlik arar; bu saadet durudur ve ancak saf olanı destekler. |
Begi içgüçi bolsa mufsid otun, kamuğ içgüçi boldı bodnı bütün | Bey içkiye müptelâ, müfsit ve kaba: olursa, onun bütün halkı da ayyaş olur. |
Kara teŋsizin barça begler iter, begi kılsa ternsiz anı kim yeter | Halkın bütün uygunsuzluklarını beyler düzeltir; bey uygunsuzluk ederse, onu kim yola getirir. |
Arığsıznı yalŋuk suvun yup arır, kalı artasa suv negün yup arır | insan temiz olmayan şeyleri su ile yıkayıp, temizler; eğer su kirlenirse, o ne ile ve nasıl temizlenir. |
Kişi iglese ot otaçı berür, otaçı igiŋe otın kim kılur | İnsan hastalanırsa, tabip bunun ilâcını verir; eğer tabip hastalanırsa, onu kim tedavi eder. |
Arığ tutğu begler köni kılk kılık, bodun beg yolındın tüzer yol yorık | Beyler tavır ve hareketlerini temiz ve doğru tutmalıdırlar; halk yolunu ve gidişini beyin yoluna uydurur. |
Neteg tutsa begler kör öŋdi törü, bodun boldı andağ ol öŋdi körü | Beyler örf ve kanuna nasıl riâyet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder. |
Bu sözke tanukı munu bu söz ol, söziŋe baka körse mani tuz ol | İşte şu söz de buna şahittir; bu sözün, dikkat edersen, mânası buna uygundur. |
Bu begler ne yolça yorısa kalı, uş ol beg yorıkı bu kulnuŋ yolı | Beyler hangi yoldan giderlerse, beylerin bu gidişi kulun da yoludur. |
Begi edgü bolsa yorıkı köni, takı artuk edgü yorığay kulı | Beyi iyi ve gidişi doğru ise, kulu da daha iyi yürüyecektir. |
Küvez kür kereksiz ne köŋli uluğ, küvezlik azıtur könilik yoluğ | Bey mağrur, kabadayı ve kibirli olmamalı; gurur insanı doğru yoldan çıkarır. |
Uluğ boldı begler kutun belgülüg, kiçig tutğu köŋlin kötürse ülüg | Beyler, şüphesiz, saadetle büyük olurlar; bundan nasip alabilmeleri için gönüllerini küçük tutmalıdırlar. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ yeg er, bodunda talusı biliglig beg er | Akıllı, insanların iyisi, halk arasında seçkin ve bilgili bey ne der, dinle. |
Uluğsığ bedük tutsa begler köŋül, seziksiz uçuzluk körür ay oğul | Beyler büyüklük taslar ve kibirli olurlarsa, ey oğul, onlar, şüphesiz, itibar görmezler. |
Küvezlik bile kökke ağmaz kişi, kalı kodkı bolsa buzulmaz işi | Gurur ile insan göğe yükselmez; alçak gönüllü olmakla da işi bozulmaz. |
Küvezlik asığsız köŋül tumlıtur, köŋül kodkı bolsa kişig yoklatur | Gurur faydasızdır, o insanları kendinden soğutur; alçak gönüllülük insanı yükseltir. |
Beg alçak kerek bolsa kodkı köŋül, munı teg yok erse sen andın tüŋül | Bey mütevazı ve alçak gönüllü olmalıdır; eğer böyle değil ise, sen ondan elini çek. |
Beg alçak kerek bolsa köŋli açuk, yazukluğ kişidin keçürse yazuk | Bey mütevazı ve alçak gönüllü olmalı, suçlu kimselerin de suçunu affetmelidir. |
İsinür er at terk bağırsak bolur, bağırsak kişiler tapuğsak bolur | Hizmetinde bulunanlar ona çabuk ısınırlar ve gönülden bağlı olurlar; gönülden bağlı olan, candan adamlar severek hizmet ederler. |
Bodun başçı begke bu himmet kerek, bu himmet bile hem mürüvvet kerek | Halka baş olan beye himmet lâzımdır; bu himmet ile birlikte mürüvvet de bulunmalıdır. |
Bu himmet mürüvvet bile barsa çav, bolur beg tileki yorır ötrü av | Bey himmet ve mürüvvet ile şöhret bulursa, dileğine erişir ve av ayağına gelir. |
Kimiŋ himmeti bolmasa ol ölüg, ikigün ajunda bu bulmaz ülüg | Himmet sahibi olmayan kimse ölüdür; o her iki dünyada da mahrum kalır. |
Bu himmet bile hem siyâset kerek, siyâsetka beglik riyâset kerek | Himmeti ile beraber, bir de siyâset lâzımdır; siyâset için de beylik şartlarını hâiz bir beyin riyaseti lâzımdır. |
Siyâset bile beg tüzer el törü, kara kılkı itlür siyâset körü | Bey memleket ve kanunu siyâset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyâsetine bakarak, tanzim eder. |
Bu sözke yanutı bu beyt ol tanuk, tanuk kayda bolsa bu huccet anuk | Şu beyitler bu söze cevap ve şahittir; şahit nerede ise, hüccet de oradadır. |
Bu begler kapuğın siyâset bezer, siyâset bile beg ilini tüzer | Beylerin kapısını siyâset süsler; bey siyâset ile memleketini düzene koyar. |
İsizke siyâset yorıtğu kerek, bodun bulğanukın siyâset süzer | Kötü insanlara karşı siyâset yürütmeli; halk arasında kargaşalığı siyâset yatıştırır. |
Bu el tutrukı hem tüpi bekliki, iki neŋturur aslı yıldız köki | Memleketin direği, temeli, sağlamlığı, esâsı ve kökü iki şeye bağlıdır. |
Birisi bodunka törü ol ülüş, birisi er atka ülese kümüş | Bunlardan biri halkın hakkı olan kanun, diğeri de hizmette bulunanlara dağıtılan gümüştür. |
Törü birle bodnı sevinse turup, kümüş bolsa er at yarunsa körüp | Kanun himayesinde halk sevinç içinde yaşamalı ve parayı görerek, hizmet edenlerin de yüzleri gülmelidir. |
Bu iki kotu bulsa begdin sevinç, eli kapı itlür bulur beg avınç | Bu iki zümre beyden memnun olursa, memleketi ve idaresi düzene girer; bey huzura kavuşur. |
Kayu beg bodunka törü bermese, küdezmese bodnın yegüçi yese | Her hangi bir bey halka kanun vermez, halkı korumaz ve halkın serveti kapanın elinde kalırsa, |
Ot ıdtı bodunka buzuldı eli, yıkıldı seziksiz bu beglik ulı | O halkın içine ateş atmış olur; memleketi bozulur ve hiç şüphesiz, beyliğin temeli yıkılır. |
Kayu beg er atnı sevindürmese, kılıç kında çıkmaz anuŋda basa | Hangi bey askerini memnun etmezse, kılıç da kınından çıkmaz. |
Kılıç birle begler uzatur elig, kılıçsız osal beg basumaz ilig | Beyler kılıç ile memleketlerine hâkim olurlar; kılıçsız, gafil bey memleketine sahip olamaz. |
Kılıç baldu boldı bu el sakçısı, kılıçın alır el bodun başçısı | Kılıç ile balta memleketin bekçisidir; halkın başında bulunan, kılıç sayesinde memleketler ele geçirir. |
Negü ter eşitgil ajun tutğuçı, kılıç baldu birle yağığ utğuçı | Dünyayı elinde tutan, kılıç ve balta ile düşmanını yenmiş olan ne der, dinle : |
Ayâ el tutuğlı ilig saklağu, osallık bile yer yegüçi ağu | Ey memlekete hâkim olan, onu muhafaza etmeli; zehir yiyen kimse bunu gaflet yüzünden yer. |
Kılıç baldu sakçı tutun ay unur, kılıç sakçı bolsa beg inçlik bulur | Ey kudretli, kılıç ve baltayı kendine muhafız yap; kılıç bekçi olursa, bey rahata kavuşur. |
Kılıç teprer erken yağı tepremez, kılıç kınka kirse beg inçlik yemez | Kılıç kımıldadığı müddetçe düşman kımıldayamaz; kılıç kınına girerse, beyin huzuru kaçar. |
Sevinçlig tut ay beg kılıç urğuçığ, sevinçin tiril tutçı körme açığ | Ey bey, kılıç kullananı her vakit memnun et ve böylece kendin de dâima sevinç içinde yaşa ve zahmet yüzü görme. |
Yana aydı ögdülmiş ilig kutı, bu el işleri ters uluğ kör atı | Öğdülmiş tekrar dedi : — Ey devletli hükümdar, memleket işleri çok ağır, fakat şerefi büyüktür. |
Bedük iş bodun başlamakı ağır, baş ağrığ bile tutçı emgek tegir | Halka baş olmak büyük ve ağır bir iştir; o dâima başa dert olur ve insana eziyet verir. |
Sevinçi az ol körse kadğu üküş, az ol öggüçisi telimrek söküş | Dikkat edersen, sevinci az, kaygısı çoktur; öğeni az, fakat söğeni daha çoktur. |
Kayuka baka körse korkınçturur, sevinçin sora körse azrak erür | Nereye bakarsan, orada bir tehlike vardır; sevincini sorarsan, o daha azdır. |
Üküş sevmegüçi severi az ol, kerişi telimrek ereji az ol | Sevmeyeni çok, seveni nâdirdir; didinmesi çok, rahatı azdır. |
Bütünsüz bolur tegme yerde köŋül, köŋül bütmese erke artuk muŋ ol | Hiç bir yerde gönülü emin olmaz; gönülün emin olmaması, insan için, büyük bir ıstıraptır. |
Körü barsa tegme işinde hatar, hatarlığ işig körse tatığ kiter | Dikkat edersen, onun her işinde bir tehlike vardır; tehlikeli işin tadı kaçar. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ sözi, ukuşluğ sözi körse yinçü tözi | Dinle, akıllı sözü ne der; akıllının sözü, dikkat edersen, tamamen bir inciye benzer. |
İlig boynı kılça ükekçe başı, aŋar ked ınanmaz ukuşluğ kişi | Hükümdarın boynu kıl gibi, başı ise, burç kadardır; akıllı insan ona pek inanmaz. |
Kılıç baş özele mesel beglik ol, küniŋe aŋar miŋ hafarlığ işi | Beylik baş üzerinde bir kılıç gibidir; her gün onun için tehlikeli bin iş vardır. |
Bu yaŋlığturur barça beglik işi, kayusı erej yer kayu öz başı | Her beylik işi böyledir; bazısı huzura kavuşur, bâzısı ise, kendi başını yer. |
Özüŋ dünyâ ukbi bulayın tese, bu kaç işni kodma katığlan usa | Dünya ve âhireti, bunların her ikisini birden bulmak istersen, şu bir kaç ışı bırakma; muktedirsen, bunları yerine getir. |
Köŋül til köni tut bayatka sığın, idi yarlığın sen ağır tut tapın | Gönül ve dilini doğru tut, Tanrıya sığın; Allanın emrine itaatsizlik etme. |
Negü kelse rabdın tapı bol tapı, özüŋ kullukı ol tapılık tüpi | Tanrıdan ne gelirse, ona razı ol; her şeye razı olmak kulluk icâbıdır. |
Tüzü halkka köŋlün bağırsak bulun, tuçı edgülük kıl sen edgü bulun | Bütün halka içten gelen bir merhamet göster; dâima iyilik yap ve kendin iyilik bul. |
Bodunka asığ kıl yulıp kılma yas, kılınç edgü tutğıl isiz yası bas | Halka faydalı ol, ona zarar verme; ıyı hareket et, kötülerin zararlarını ortadan kaldır. |
Seniŋ boldı dünyâ tiŋlik bile, tiŋlik bulunsa yatıp ye küle | Dünya ve hayat senin oldu; hayatta iken, ondan sevinçle istifâde et. |
Bütün cân üzülse umunç tut uluğ, bayat birge edgüke edgü yoluğ | Can çıksa dahi, ümidini kesme; inan ki, Tanrı iyiye iyi yol gösterir. |
Munukı men aydım eşitti ilig, bu yaŋlığ kerek begke erdem bilig | İşte benim bu söylediklerimi hükümdar işitti; bey için böyle bir fazilet ve bilgi lâzımdır. |
Kayu erde bolsa bu erdem törü, anı beg atap ilke tikgü örü | Hangi insanda bu fazilet ve bu terbiye bulunursa, onu, bey olarak, memlekette yükseltmelidir. |
Tükel beg bolur bu bodunka başı, anıŋdın bulur tegme edgü kişi | Böylesi mükemmel bir bey ve halka baş olur; insan ondan her türlü iyilik bulur. |
Negü ter eşitgil biliglig tetig, biliglig tetig bilgi ilke itig | Bilgili ve zeki insan ne der, dinle; bilgili ve zeki insanın bilgisi memleket için bir zînettir. |
Biliglig kerek beg ukuşluğ köni, yüreklig hem öglüg bedüse üni | Bey bilgili, akıllı ve âdil olmalı; şöhretinin yayılması için de cesur ve tedbirli davranmalıdır. |
Akı hem tüzün hem uvutluğ silig, bağırsak bolup ked küdezse ilig | Bey, memleketini iyice koruyabilmesi için, bir de asıl, haya sahibi, yumuşak huylu ve merhametli olmalıdır. |
Közi tok serimlig ne kodkı köŋül, suyurkap keçürgen ne kılkı amul | O gözü tok, sabırlı, alçak gönüllü, şefkatli ve sakin tabiatlı olmalıdır. |
Kamuğ erdemi bolsa erde örü, bodunka berür bolsa edgü törü | Bütün faziletlerde her keşten üstün olmalı; halka karşı adaletle muamele etmelidir. |
Kayu ilke bolsa bu yaŋlığ begi, kutuldı ol el bodnı kitti igi | Hangi memleketin beyi böyle olursa, o memleket halkı kurtulur; derdi kalmaz. |
Tuğar kut küni ilke inçlik bolur, diriğa bu yaŋlığ kişiler ölür | Orada saadet güneşi doğar ve memleket huzura kavuşur; fakat ne yazık ki, bu gibi insanlar çok yaşamazlar. |
Bu erdi ay ilig meniŋ bilmişim, munukı ötündüm saŋa ukmışım | Ey hükümdar, benim bildiğim bunlardır; aklımın erdiklerini işte sana arzettim. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı uktum köni sözlediŋ, kereki bu erdi bilig yazmadıŋ | Hükümdar : — Anladım, doğru söyledin, bana lâzım olan bunlar idi, bilgide yanılmadın— dedi — |
Takı bir ayıtğu sözüm bar saŋa, anı ma açukluğ ayu ber maŋa | Sana soracak bir sözüm daha var, onu aa bana açık olarak, söyle. |
Bu yaŋlığ begi bolsa erdem tolu, veziri negü teg kerek ay talu | Beyi böyle her türlü fazilet sahibi olursa, ey seçkin insan, veziri nasıl olmalıdır ki, |
Kalın kaznak ursa bu altun kümüş, itilse eli artsa ol kend uluş | Altın ve gümüşten zengin bir hazine toplasın; memleket düzene konsun, şehir ve eyâletler çoğalsın. |
İlin itse bassa tüz öŋdi urup, isinse er at köŋli edgü bulup | Memleketi tanzim eyleyerek, doğru kanun ile idare etsin; hizme tinde bulunanlar iyilik görerek, ona ısınsın, |
Bodun inçke tegse ilig tegmese, begi atı edgün yadılsa basa | Halk huzura kavuşsun, kimse ona el uzatmasın; beyin adı iyilik ile dünyaya yayılsın. |
Öğdülmiş Beglerke Vezir Bolğu Ne Teg Er Kerekin Ayur | Öğdülmiş Beylere Vezir Olacak İnsanın Nasıl Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, vezir boldı beglerke sunğu elig | Öğdülmiş cevap verdi: — Ey hükümdar, vezir beylerin eli demektir; onlar işleri bu eller ile görürler — dedi — |
Seziksiz kerek boldı begke vezir, vezir edgü bolsa beg inçin udır | Hiç şüphe yok, bey için vezir çok lüzumludur; vezir iyi olursa, bey rahat uyur. |
Vezir ol yüdügli bu begler yükin, vezir ol bekütügli beglik kökin | Beylerin yükünü yüklenen vezirdir; beyliğin temelini sağlamlaştıran da vezirdir. |
İdi artuk üdrüm talu er kerek, ögi köŋli yetse urunsa yürek | Bu işe halk içinde çok temayüz etmiş, seçkin insan lâzımdır; aklı, gönlü ermeli ve işe yürekten bağlanmalıdır. |
Ukuşı üküş bolsa bilgi teŋiz, kamuğ iş bütürse kızartsa meŋiz | Aklı çok ve bilgisi deniz gibi derin ve geniş olmalı, her iş elinden gelmeli ve beyin yüzünü güldürmelidir. |
Uruğluğ kerek hem sakınuk köni, könilik öze keçse ötrü küni | Asîl bir aileden gelmeli, takva sahibi ve dürüst olmalı, hayatını da dürüstlük ile geçirmelidir. |
Uluğ iş bu işke er üdrüm kerek, bütünlük bile kılkı ködrüm kerek | Vezirlik mühim bir iştir; bu iş için seçkin insan lâzımdır; o doğru ve asîl tabiatlı olmalıdır. |
Ukuşluğ kerek hem biliglig kerek, tetiglik kerek hem siliglik kerek | Vezir akıllı ve bilgili olmalıdır; bu iş için zekâ ve yumuşak huylu olmak lâzımdır. |
Ukuşluğ kişi urğı edgü uruğ, kopar kayda bolsa bu kalmaz kuruğ | Soyu iyi olan akıllı insan her yerde yükselir ve hiç bir şeyden mahrum kalmaz. |
Sakınuk kerek din idisi arığ, imin bolsa el bodnı andın arığ | Vezir imanlı, takva sahibi ve temiz olmalı, memleket ve halk ondan her bakımdan emin bulunmalıdır. |
Sakınuk kişi ol kişi üdrümi, muŋadmışka barça bu ol ot emi | insanların seçkini takva sahibi olan kimsedir; o bütün muhtaçlara ilâç ve devadır. |
Sakınuk kişi işte saklık kılur, yarağsızka yakmaz iş uğrın bilür | Takva sahibi insan işte tedbirli davranır; yakışıksız işlere yaklaşmaz ve işin vaktim bilir. |
Beginde basa ilke elgi uzun, vezir ol iligke kılınçın sözün | Beyden sonra, onun yerine, hareket ve söz ile memlekete hükmeden insan vezirdir. |
Uruğsuz kişiler arığsız bolur, arığsız vezirka yarağsız bolur | Soysuz adamlar temiz olmazlar; temiz olmayan kimse vezirliğe yakışmaz. |
Vefâlığ bolur bu uruğluğ kişi, cefâçı bolur ol arığsız işi | Soylu insan vefalı olur, temiz olmayanın işi dâima cefâdır. |
Negü ter eşitgil törülüg kişi, törülüg kişi boldı el tör başı | Kanun adamı ne der, dinle; kanun adamı her yerde itibar görür. |
Uruğluğ kişiler kılınçı silig, vefâ birle halkka yadığlı elig | Soylu insanların hareketi zarif olur; onlar ellerini halk üzerine vefa ile uzatırlar. |
Arığsız kılınçı vefâsız cefâ, neçe me yitürse şeker hem yilig | Ne kadar şeker ve ilik ile beslesen dahi, temiz olmayanın hareketi vefasız ve cefalı olur. |
Uvutluğ kerek hem közi tok bütün, uvutsuz kişi ol kişide otun | Vezir haya sahibi, gözü tok ve itimat edilir bir insan olmalıdır; insanların kabası hayâsız adamdır. |
Közi tok kerek neŋke suklanmasa, közi aç todumaz bu dünyâ yese | Onun gözü tok olmalı ve onda mal hırsı bulunmamalıdır; gözü aç olan kimse, bütün dünyaya nail olsa bile, doymaz. |
Kişide talusı uvutluğ kişi, uvutluğ kişi ol kişide başı | İnsanların seçkini haya sahibi olanıdır; haya sahibi olan kimse, insanların başıdır. |
Uvut kimde bolsa kamuğ işni ur, uvut birle yalŋuk otun kapğı tur | Kimde haya varsa, ona her işi teslim et; insan haya ile küstahın yolunu tıkar. |
Uvutsuz kişi ol kişide eli, köni sözlemez söz uvutsuz tili | İnsanların aşağısı — hayâsız adamdır; hayâsızın dili doğru söz söylemez. |
Negü ter eşitgil uvutluğ tüzün, saŋa ötler emdi bağırsak özün | Haya sahibi, yumuşak huylu insan ne der, dinle; bak, acıdığı için, sana nasihat verir. |
Uvutsuz kişide yırak tur yırak, uvutsuz bolur üsteŋli karak | Hayâsız adamdan uzak dur, uzak; hayâsız inkâr eden gözdür. |
Uvutsuz yüzi körse etsiz süŋük, uvutsuz özi körse bütmez irük | Hayâsızın yüzü, dikkat edersen, etsiz bir kemiktir; hayâsızın özü ise, kapanmaz bir gediktir. |
Uvut birle yalŋuk yüzi suvlanur, uvut bolsa ötrü közi suvlanur | Hava ile insanın şerefi artar; haya sahibinin bundan dolayı gözü parlar. |
Yüzi körki körklüg kerek hem yülüg, kılınçı köni tegse halkka ülüg | Vezirin yüzü güzel ve düzgün, kendisi de, halkın hakkını alabilmesi için, âdil olmalıdır. |
Kılınçı köni bolsa kılkı oŋay, munıŋdın tegir halkka edgü yıl ay | Doğru hareketli ve mülayim tabiatlı olursa, ondan halka her vakit iyilik gelir. |
Köni bolmasa işte işçi başı, kamuğ egri boldı bu begler işi | Hizmetkârların başı olan vezir doğru hizmet etmezse, beylerin işi hep eğri olur. |
Könilik bütünlük kerek işçike, anın bütse begler işin bergüke | Hizmetkârın doğru ve dürüst olması lâzımdır ki, beyler inanıp, işlerini emniyetle ona tevdi etsinler. |
Bu körklüg kişi kılkı körklüg bolur, kılınç bolsa körklüg el asğı tolur | Güzel insanın tabiatı da güzel olur; hareketi de güzel olursa, memlekete faydası dokunur. |
Kimiŋ bolsa körklüg yüzi taş özi, taşı teg yeme körklüg ol iç yüzi | Kimin yüzü ve dış görünüşü güzel ise, dışı gibi, onun içi de güzel olur. |
Negü ter eşitgil sınamış kişi, sınap edgü isizni bilmiş kişi | Tecrübe etmiş ve tecrübe ile iyiyi, kötüyü ayırt etmiş insan ne der, dinle. |
Kişi körkiŋe iç kılıkı iş ol, yüzi körki birle kılınçı tuş ol | insanın iç tabiatı onun dış görünüşüne eştir; yüzü ve kıyafeti ile hareketi birbirine denktir. |
Taşı körse tap tut içiŋe tanuk, taşı teg içi ol içi teg taş ol | Dışını görürsen, bunu içi içm yeter şâhıt say; insanın içi dışı gibi ve dışı »da içi gibidir. |
Yülüg bolsa kaşığ bolur ol vezir, vezir bolsa kaşığ işi ked yorır | Saçı-sakalı düzgün olan vezir heybetli olur; vezir heybetli olursa, işi yolunda gider. |
Sakışçı kerek bolsa bilge tetig, bilig birle bilse bu törlüg bitig | Vezir hesap bilir, âlim ve zeki olmalıdır; bilgili olmalı ve çeşitli yazıları bilmelidir. |
Vezir işi barça sakışlar bolur, sakış bilmese işçi işi kalur | Vezirin işi hep hesapla döner; hesap bilmezse, hizmetkârın işi kalır. |
Sakış birle saklar kişi iş küdüg, sakışın seçer er yıl ay kün üdüg | İnsan işini-gücünü hesap ile yapar; yıl, ay, gün ve zamanı hesap ile tâyin eder. |
Sakış saklıkın boldı atı sakış, körü barsa sakış idi ök sak iş | Hesabın adı hesaplı davranmaktan hesap olmuştur; dikkat edilirse, hesap çok hesaplı bir iştir. |
Tetig bolmasa iş oŋarmaz kişi, tetiglik bile kıldı yalŋuk işi | İnsan zeki olmazsa, işi başaramaz; insan işini zekâ ile yapar. |
Bitig birle yalŋuk bitir bilmişin, bitise bilür er negü kılmışın | İnsan bildiklerini yazı ile yazar; yazarsa, ne yapmış olduğunu bilir. |
Tetiglik nişânıturur bu bitig, bitig bilgüçi er bolur ked tetig | Bu yazı zekâ nişanıdır; yazı bilen insan çok zeki olur. |
Bitig bilmez erse apa oğlanı, negü bilgey erdi yıl ay kün sanı | İnsan-oğlu yazı bilmese idi, yıl, ay ve günün sayısını nasıl bilirdi. |
Bitip kodmasa erdi bilge bitig, sakışka negü erdi al yaŋ itig | Alimler kitap yazıp bırakmamış olsalar idi, hesap yapmağa nasıl bir çâre ve imkân bulunurdu. |
Törütmezde aşnu bayat bu âlem, törütti yorıttı bu levhu kalem | Tanrı bu âlemi yaratmadan önce, levh ile kalemi yaratmıştır. |
Ferişte bitir kul negü kılmışın, idi ötrü aydur yarın ol işin | Kulun neler yaptığını melek yazar, sonra Tanrı yarın o işi sorar. |
Kerek köŋli kodkı ma yumşak tili, bu ol kör kişike sevitür yolı | Vezirin gönülü alçak ve dili yumuşak olmalıdır; böylelikle insan kendisini başkalarına sevdirir. |
Köŋül kodkı bolsa sevitür kişig, sevitmiş kişiler avıtur işig | Alçak gönüllülük insanı sevdirir; kendisini sevdiren kimseler arkadaşlarını da memnun ederler. |
Negü ter eşitgil kör alçak amul, ne edgü bolur erke kodkı köŋül | Alçak gönüllü ve sakin tabiatlı insan ne der, dinle; insan için alçak gönüllü olmak ne iyi şeydir. |
Bodunda sevüg boldı kodkı kişi, sevügsüz bolur köŋli katkı kişi | Alçak gönüllü insan halk arasında sevimli olur; haşin ve kibirli adam ise, sevimsiz olur. |
Uluğluk uzun yer kişi kodkısı, bedüklükke tegmez bodun katkısı | Alçak gönüllü insan uzun müddet itibarda kalır; haşin ve kibirli insanlar büyüklüğe ulaşamazlar. |
Vezirlıkka artuk bütün er kerek, okığlı bitigli ked öglüg kerek | Vezirliğe çok olgun bir insan lâzımdır; o okuyan-yazan ve çok anlayışlı bir insan olmalıdır. |
Tili köŋli bir hem kılınçı köni, uvutluğ bağırsak bodunda çını | Sözü, gönülü bir, hareketi doğru, haya sahibi, merhametli ve halk arasında dürüst olarak tanınmış olmalıdır. |
Közi tok oduğ sak biligli işig, adırğan yarağlığ yarağsız kişig | Gözü tok, uyanık, ihtiyatlı ve işinin ehli olmalı; işe yarayan ve yaramayan kimseleri ayırt edebilmelidir. |
Tapuğsak ne özkey yine eymenük, emânet bile bolsa köŋli süzük | Hizmete hâzır, vefalı, emânete karşı titiz ve bir de temiz gönüllü olmalıdır. |
Tükel kimde bolsa bu erdem bilig, vezirlık aŋar berse bolğay ilig | Bu fazilet ve bilgiler kimde tam olarak bulunursa, hükümdar vezirliği ona verebilir. |
Bu yaŋlığ kişi bolsa begke vezir, begi birle bodnı tüz inçke tegir | Beye böyle bir kimse vezir olursa, bey ve halk, her ikisi de huzura kavuşur. |
Tilekçe tükel bolğa ilig işi, itilgey eli hem bayuğay kişi | Hükümdarın işi, dilediği gibi, tam olur; memleketi düzene girer ve insanlar zenginleşir. |
Vezir bolsa ilke yarağsız yavuz, ol el bodnı buzlur çığay bayı tüz | İşe yaramayan, fena biri memlekete vezir olursa, o memleket halkı, fakiri ve zengini, hepsi bozulur. |
Vezir edgü bolsa bodunka asığ, bodun asğı birle iligke tatığ | Vezirin iyi olması halk için faydalıdır; halka faydalı olduğu gibi, hükümdar için de zevklidir. |
Negü ter eşitgil ay bilgi ögüz, bilig birle köŋli yarunmış kögüz | Bilgisi deniz gibi derin, bilgi ile gönülü ve göğüsü aydınlanmış olan insan ne der, dinle. |
Begi edgü bolsa ne köŋli tili, tutar işçileri könilik yolı | Beyin sözü ve gönülü iyi olursa, onun hizmetinde bulunanlar doğruluk yolunu tutarlar. |
Kalı bolsa begler bu küçkey isiz, anıŋ işçileri buzar edgü iz | Eğer beyler zâlim ve kötü olurlarsa, onların hizmetinde bulunanlar iyi izden ayrılırlar. |
Begi edgü bolsa anığ işçisi, bolur kılkı edgü tegürmez yası | Bey iyi olursa, onun hizmetinde bulunanların hareketi iyi olur ve zararları dokunmaz. |
İsiz bolmağınça bu begler bakın, isizig yakurmaz öziŋe yakın | Beyler kendileri kötü olmadıkça, dikkat et, kötü kimseleri yanlarına yaklaştırmazlar. |
İsiz kayda bolsa isizler bile, ay edgü yorı sen iş edgü tile | Kötülük nerede ise, kötüler de beraberdir; ey iyi insan, sen yürü ve iyi arkadaş ara. |
İsiz edgü birle yaraşmaz bolur, köni egri birle küreşmez bolur | Kötü iyi ile hiç bir zaman anlaşamaz; doğru eğri ile hiç bir zaman başa çıkamaz. |
Kara tün yaruk künke yakmaz yağuk, yaşıl suv kızıl otka bolmaz konuk | Karanlık gece aydınlık güne yaklaşmaz, yeşil su kırmızı ateşe konuk olmaz. |
Bilişmez kişig sen bileyin tese, bilişin ayıtğıl ukulğay basa | Tanımadığın adamı tanımak istersen, onun tanıdıklarını sor, o zaman anlarsın. |
Kamuğ neŋ katıldı öz ügri bile, köni tur katılma sen egri bile | Her şey kendisi gibi olanlar arasına katılır; sen doğrulukla yaşa, eğrilere katılma. |
Bu sözke tanukı bu beyt ol okı, bu beytig okı sen köŋülke tokı | Bu söze şahit olan şu beyti oku; bu beyti oku ve onu gönlüne yerleştir. |
Yorığlı uçuğlı kamuğ neŋni kör, tutar özke iş tuş özi teŋni kör | Yürüyen, uçan her şeye bak; her biri kendi dengini kendisine eş ve akran seçer. |
İsiz edgü birle katılmaz kaçar, kamuğ neŋke yaŋzağ bu bir yaŋnı kör | Kötü iyiye katılmaz, kaçar; her şeye tatbik edilebilen bu kaideye dikkat et. |
Vezir begke tutçı keŋeşçi bolur, keŋeşçi kişiler teŋeşçi bolur | Vezir bey için dâima bir müşavirdir, müşavirler her işte kıyasla hareket ederler. |
İsizke katılma kara edgüsi, isiz boldı kılkı ağır yüdgüsi | Kötüye katılma, onun işi kara ve tabiatı fena olur; bu ağır yükü kolay yüklenemezsin. |
Bu begler yakın tutsa edgü kişi, atı edgü kaldı hem el kün işi | Beyler iyi insanları kendilerine yakın tutarlarsa, memleketin işi yoluna girer ve iyi ad bırakırlar. |
Yana beg yakın tutsa isiz kişi, isiz kıldı atın hem el kün işi | Eğer bey kötü adamları kendisine yakın tutarsa, adını lekeler ve memleket işini bozar. |
Bu yaŋlığ bulunsa ay(!) ilig vezir, begin inçke tegrür karası udır | Ey hükümdar, böyle bir vezir bulunursa, o beyini huzura kavuşturur ve halkı rahat uyur. |
Bolur beg tileki anıŋdın tükel, işi barça itlür kayu erse hâl | Bey onun vâsıtası ile bütün arzularını elde eder; durum ne olursa olsun, bütün işi düzene girer. |
Bayur ötrü bodnı hem itlür eli, hazine köpedür kutadur yılı | Halkı zenginleşir, memleketi de tanzim edilir; hazine çoğalır, beyin hayatı saadet içinde geçer. |
Bolur atı meŋü karımaz bolup, bolur ornı edgü karısa ulup | Adı, şöhreti tazeliğini hiç bir vakit kaybetmez, ebedî kalır; kendisi yıpranarak ihtiyarlasa bile, yeri sağlamlığını muhafaza eder. |
Yedi bu ajunuğ yegey ol ajun, tirilgey kutun tutçı meŋü uzun | O bu dünya saadetini elde ettiği gibi, öbür dünya saadetine de nail olur; uzun uzaman hep devlet ve ikbâl içinde yaşar. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig aydı uktum bu sözler ögün, idi edgü sözler yorıdı bu kün | Hükümdar:—Bu sözleri iyice anladım — dedi—bugün çok güzel şeyler konuşuldu. |
Maŋa ayğıl emdi sü başlar kişi, negü teg kerek kılsa begler işi | Şimdi bana söyle, beylerin işini iyi görmesi için, kumandan nasıl olmalıdır ki, |
Süsin başlasa hem işin işlese, işin başka eltse hatâ tüşmese | Ordunun başına geçsin ve işini başarı ile yapsın ve hataya düşmesin. |
Ayu ber maŋa sen kayusı yarar, çerigin sögüp ol yağısın tarar | Bana söyle, kim bu işe yarar ve düşmanın ordusunu bozarak, onu darmadağın eder? |
Öğdülmiş İligke Sü Başlar Er Negü Teg Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Kumandanın Nasıl Olması Lâzim Geldiğini Söyler |
Yahut berdi ögdülmiş aydı ilig, yağıka tuçı bolsu üsteŋ elig | Öğdülmiş cevap verdi ve;— Ey hükümdar, düşmana karşı her vakit üstün ol — dedi— |
Seziksiz kerek begke sü başçısı, yaraşmaz yağıdın kötürse usı | Anlaşmak istemeyen düşmanın uykusunu kaçırmak için, şüphesiz, beye bir ordu kumandanı lâzımdır. |
Bu işke idi kurç katığ er kerek, başında keçürmiş tükel toŋ yürek | Bu işe çok çevik, sert, tecrübeli, tam ve pek yürekli bir adam lâzımdır, |
İdi ök uluğ iş bu sü başlamak, çerig tüzmeki hem yağını sımak | Orduya kumanda, asken idare etmek ve düşmanı kırmak çok büyük bir iştir. |
Talu er kerek sak bu işke oduğ, aŋar tegmese bir osalın yoduğ | Bu iş için seçkin insan lâzımdır; ihmalkârlık yüzünden töhmet altında kalmaması için, o ihtiyatlı ve uyanık olmalıdır. |
Akı alp atım bolsa alçak köŋül, tuzı etmeki keŋ ne kılkı amul | Cömert, cesur, alçak gönüllü, sofrası açık ve soğuk kanlı olmalıdır. |
Akı bolğu artuk sü başlar kişi, tirilse aŋar ötrü üdrüm başı | Etrafına en seçkin kimselerin toplanması için, ordu başında bulunan insanın çok cömert olması lâzımdır. |
Ülese er atka kamuğ bar mâlın, adaş koldaş ardaş tutunsa kalın | O bütün malını askere dağıtmalı ve bir çok kimseleri dost ve silâh arkadaşı edinmelidir. |
Öziŋe bir at ton tolum kodsa tap, çavıksa ajunda atın yadsa tap | Kendisine bir at, giyim ve silâh ayırması kâfidir; meşhur olup, dünyaya nâm salmak ona yeter. |
Oğul kız kişim tep neŋin irkmese, ya yer suv bağım tep kümüş termese | Çoluk-çocuk ve karım diye, mal toplamamak veya mülk ve bağbahçe edineceğim diye, gümüş yığmamalıdır. |
Kılıçın tilese kamuğ ârzûsın, urup alsa berse bedütse küsin | O bütün arzusunu kılıcı ile istemelidir; vurmalı, almalı, vermeli ve böylelikle şöhretini büyütmelidir. |
Yetürse içürse kedürse kedim, at üstem kız oğlan bu berse telim | Silâh arkadaşlarını yedirıp-içirmeli ve giydirip-kuşatmalı; onlara çok at-koşum, köle ve câriye ihsan etmelidir. |
Aŋar tirlür ötrü kür ersig eren, sevüg cân yuluğlap yatur tağ kayan | Böyle olursa, onun etrafına mert yiğitler toplanır ve tatlı canlarını feda ederek, cesetlerinden dağlar ve kayalar meydana getirirler. |
Yüreklig kerek artuk öglüg kerek, kögüzlüg kerek hem köŋüllüg kerek | O çok cesur, zeki ve aynı zamanda da mert ve geniş yürekli olmalıdır. |
Yağıda kereksiz yüreksiz kişi, yüreksiz kişi ol tişiler işi | Harpte korkak kimselere lüzum yoktur; korkak insanlar kadınlara benzerler. |
Yüreksiz kişiler çerig artatur, çerig artasa er erig artatur | Korkak kimseler orduyu bozarlar; ordu bozulursa, askerler birbirini ifsat ederler. |
Yağıda yüreklig seringü kerek, yağı at kemişse tirengü kerek | Harpte cesur yiğitler dayanmalı, düşman at salarsa, hemen toplanmalıdır. |
Ayıklığturur bu ölüm belgülüg, üdi kelmeginçe er ölmez külüg | Ölüm için, hiç şüphesiz, ecelin gelmesi lâzımdır; eceli gelmeden, hiç bir yiğit ölmez. |
Negü ter eşitgil azığlığ kür er, ölümüg unıtsa yağısın urar | Ölümü hatırına getirmeyerek, düşmanını vuran, yaman ve pek yürekli adam ne der, dinle. |
Kişi üdsüz ölmez anadın tuğup, nelük korkar özüŋ yağını körüp | Anadan doğan hiç kimse ecelsiz ölmez; düşmanı görünce, neden korkarsın? |
Yağıka yaluç teg eren teg uruş, ecelsiz ölüm bolmaz özke bolup | Düşmana yalın hücum et, erkekler gibi vuruş; eceli gelmeyince, insan kat’iyen ölmez. |
Uvutluğ kerek er uvutı üçün, yağı birle karşur kadıtmaz öçün | Kumandan haysiyet sahibi olmalıdır; o şerefi için düşmana karşı koyar ve intikamını almadan, ondan yüz çevirmez. |
Uvut birle yalŋuk yağısın saçar, yağıda eŋ aşnu uvutsuz kaçar | Şeref duygusu ile insan düşmanını darma – dağın eder; harpte ilk önce şerefsiz kimseler kaçar. |
Uvutka bolup korklık alplık kılur, ögünçke bolup er özin öldürür | Korkak kimse dahi haysiyetini korumak için, kahramanlık gösterir; öğülmesi için insan kendisini ölüme atar. |
Yüreklig tegüçi uvutluğ bolur, uvutluğ kişi ölse urşu ölür | Cesur dediğin haysiyet sahibi olur; haysiyetli insan ölürken, vuruşarak ölür. |
Kılınçı oŋay bolsa kodkı köŋül, bodunka sevitür özin bu yaŋ ol | Kumandan iyi tabiatlı ve alçak gönüllü olmalıdır; o böylelikle kendisini halka sevdirir. |
İsitür kişi körlin alçak kiş, yıratur erenig tili el buşı | Alçak gönüllü kimse insanların kalbini kendisine ısındırır; kötü dilli ve hiddetli kimseler insanları kendisinden uzaklaştırırlar. |
Bedük tutsa köŋlin bu sü başlar er, seziksiz yağıdın bu er berge yer | Ordu kumandanı mağrur olursa, şüphesiz, düşmandan dayak yer. |
Bu köŋli bedük er osallık kılur, osal er ya buzlur ya üdsüz ölür | Mağrur adam ihmalkârlık eder; ihmalkâr adam ya bozulur yahut vakitsiz ölür. |
Kür ersig kerek bolsa kaşığ yülüg, yadılsa atı bolsa çavluğ külüg | Namlı ve şöhretli olması ve adının yayılması için, onun cesur, heybetli, saçı-sakalı düzgün ve mert insan olması lâzımdır. |
İsizlerke kaşığ kerek korksalar, yavaşlarka edgü kerek sevseler | Kendisinden korkmaları için,- onun kötülere karşı heybetli görünmesi, sevmeleri için de, yumuşak huylu kimselere iyi davranması lâzımdır. |
Siyâset yorıtğu kerek sü başı, siyâsetka aşlığ bolur sü işi | Ordu kumandanı siyâset etmesini bilmeli; ordu ışı siyâsete bağlı olur. |
Siyâset yorıtsa sü başlığ bolur, süsi başlığ erse er aşlığ bolur | Siyâset tatbik edilirse, ordu başsız kalmaz; ordu başlı olursa, asker birbirine bağlı kalır. |
Kayu sü bolur bolsa başsız tuşaŋ, uş ol sü buzuldı ilig keç yaşaŋ | Hangi ordu başsız kalırsa, onu bırak; o ordu bozulur; ey hükümdar sen çok yaşa. |
İsizlerke hışmet siyâset kerek, yana edgüke tutçı hürmet kerek | Kötülere haşmet ve siyâset, iyilere ise, dâima hürmet lâzımdır. |
Tegür edgülerke tükel edgülük, sevinçin tilegü yüdürmegü yük | iyi insanlara her türlü iyilikleri ver; onları memnun etmeli ve onlara yük yükletmemelıdir. |
Bu edgüg tiler barça yalŋuk turup, kişi kul bolur erke edgü bulup | Bütün insanlar bu iyilikleri ararlar; insan iyiliğini gördüğü adama kul olur. |
Negü ter eşitgil ay kılkı tüzün, bu beytig okığıl avınğıl özün | Yumuşak huylu insan ne der, dinle; bu beyti oku ve kendini teselli et. |
Boş âzâd kişi barça edgü kulı, sen edgü kılu aç könilik yolı | Hür ve serbest insanların hepsi iyilik kuludur; sen iyilik yaparak, doğruluk yolunu aç. |
Kişilik kılurka kişi bol tuşı, kişi mundağ urdı kişilik ulı | insanca hareket etmek için, sen dâima insan ol; insan insanlığın temelini böyle tesbit etmiştir. |
Kerek sü başıŋa bu bir kaç kılık, yağıka yüz ursa bu tüzse yorık | Düşmana karşı sefere çıkmak ve ordunun hareketini idare edebilmek için, kumandanın şu bir kaç vasfa sahip olması gerekir. |
Yağıda kür arslan yüreki kerek, karıştukta esri bileki kerek | Onun yüreği harpte arslan yüreği gibi ve dövüşürken de bileği kaplan pençesi gibi olmalıdır. |
Toŋuz teg titimlig böri teg küçi, adığlayu azğın kotoz teg öçi | O domuz gibi inatçı, kurt gibi kuvvetli, ayı gibi azılı ve yaban sığırı gibi kinci olmalıdır. |
Yana alçı bolsa kızıl tilkü teg, titir buğrası teg kör öç sürse kek | Aynı zamanda, kırmızı tilki gibi, hîlekâr olmalı; deve aygırı gibi, kin ve öç gütmelidir. |
Sağızğanda sakrak kerek tutsa öz, kaya kuzunı teg yırak tutsa köz | Kendisini saksağandan daha ihtiyatlı tutmalı; gözünü, kaya kuzgunu gibi, uzaklara çevirmelidir. |
Uluğ tutsa hamyet kür arslanlayu, ügi teg usuz bolsa tünle sayu | Arslan gibi, hamiyeti yüksek tutmalı; baykuş gibi, geceleri uykusuz geçirmelidir. |
Bu yaŋlar bile er yağıçı bolur, yağıçı bolur hem yarağçı bolur | insan bu vasıflar ile harpçi olur; harpçi olur ve işinin ehli olur. |
Yağıçı yarağçı kişi ol tuçı, yağı sançğuçı hem yetürgen öçi | Harpçi her vakit silâh taşıyan kimsedir; o düşmanı vurur ve zafer kazanır. |
Tuzı etmeki hem aşı keŋ kerek, atı ton tolumı aŋar teŋ kerek | Onun tuzu-ekmeği ve yemeği bol, atı, elbisesi ve silâhı da buna denk olmalıdır. |
Aş içgü tuz etmek yadar er atı, aş içgüturur bu tiriglik otı | însanın adını tuz-ekmek, yiyecek ve içecek dünyaya yayar; bu hayatın devası yiyecek ve içecektir. |
Negü ter eşitgil ıla atlığı, tuz etmek keŋüt ay kişi kutluğı | Ha’nın meşhur şahsiyeti ne der, dinle; ey insanların kutlusu, tuzun ekmeğin bol olsun. |
Kü çav at tilese tuz etmek yitür, tiriglik tilese anı ok yetür | Adının namlı ve şöhretli olmasını dilersen, başkalarına tuz-ekmek yedir; yaşamak dilersen, yine aynı şeyi yap. |
Kişilik kılığlı ınançlığ akı, tuz etmek hakı tep öter er hakı | İnsanlık yapan, itimat kazanan ve cömert olan insana, tuz-ekmek hakkı diye, askerler bunun hakkını öderler. |
Uluğluk tilese aş içgü üle, uzun yaş tilese bulur aş bile | Büyüklük dilersen, yiyecek ve içecek dağıt; uzun ömür istersen, o da bununla bulunur. |
Kerek hayl başıŋa bu bir kaç kılık, itilse işi ötrü tüzse yorık | işinde muvaffak olması ve gidişinin düzenlenmesi için, kumandanda şu bir kaç vasıf bulunmalıdır. |
Sözi çın kerek bolsa kavli bütün, uluğ bolsa yalğan ınanmaz bodun | Söyledikleri doğru olmalı ve sözüne emniyet edilmelidir; büyükler yalancı olursa, halkın itimâdı kalmaz. |
İkinçi akılık kerek berse neŋ, saranka yumıtmaz kişi alğu yaŋ | İkincisi—cömert olmalı ve ihsanlarda bulunmalıdır; bir şeyler almağı âdet edinen hiç bir kimse hasisin etrafında toplanmaz. |
Üçünçi yüreklig kerek kögsi kür, yüreksiz yağı körse iglep yatur | Üçüncüsü—cesur ve göğsü pek olmalıdır; korkan kimse düşmanı görünce, hastalanarak, yatağa düşer. |
Bu törtünç kerek alçı hile bilir, bu hile bilir erke arslan ulır | Dördüncüsü—hîle ve kurnazlık yollarını bilmelidir; çâresini bulan kimseye arslan bile baş eğer. |
Titimlig kerek hem topulsa çerig, yitilik kerek ked komıtsa erig | Orduları yarıp-delmek için, sebatlı bulunmalı, askeri coşturmak için de kesin kararlı olmalıdır. |
Bu erdem bile bolsa sü başçısı, yağı sançğa yadğa yağınıŋ küsi | Ordu kumandanı bu faziletlere sâhıp olursa, düşmanını vurur ve onun şöhretini yere serer. |
Bu yaŋlığ sü başçı bu sü başlasa, elig bulğa düşmân öze işlese | Böyle bir kumandan askerin başına geçerse, düşmana karşı her vakit muvaffak olur. |
Yüz ursa yağıka bu sü başçısı, oduğ turğu tün kün kiterse usı | Ordu kumandanı düşmanla karşılaşınca, gece-gündüz uyanık bulunmalı ve uykuyu bırakmalıdır. |
Üküş er kereksiz er üdrüm kerek, er üdrüm bulunsa tolum tüm kerek | Çok adama lüzum yoktur, fakat asker seçme olmalı; asker seçme olduğu gibi, onun silâhı da tam olmalıdır. |
Üküş sü çerig erse başsız bolur, bu başsız çerig sü yüreksiz bolur | Kalabalık asker ve ordu başsız olur; bu başsız asker ve ordu cesaretsiz olur. |
Sınamış yağıçı kişi teŋlemiş, on iki miŋ er sü üküş sü timiş | Tecrübeli harp adamı kıyas etmiş ve on iki binlik ordunun büyük bir kuvvet olduğunu söylemiştir. |
Çerig sançmış alp er tutuzmış ayu, maŋa tört miŋ er sü tükel sü teyü | Ordular mağlûp etmiş olan kahraman adam: — Benim için dört bin asker tam bir ordudur — demiştir. |
Kalın sü yayılsa için bulğaşur, anı itse bolmaz yarağsız tuşur | Kalabalık ordu yayılınca, içinden karışır; nizâma sokulamaz, kötü bir durum hâsıl olur. |
Çavıkmış kür alp er yeme sözlemiş, er üdrüm kerek sü tolumluğ temiş | Şöhretli, cesur ve kahraman yiğit: —Orduda seçme ve ıyı silâhlı yiğitler lâzımdır— demiştir. |
Negü ter atıkmış yağıçı eşit, bu söz eştip ötrü özüŋke iş et | Adı dünyaya yayılmış meşhur harp adamı ne der, dinle; bu sözü dinle ve ona göre hareket et. |
Üküş sü tileme er üdrüm tile, er üdrüm tile hem tolum tüm bile | Çok asker isteme, seçme asker iste; askerin seçkm ve tam techizatlı olmasını iste. |
İtiglig az edgü üküşte körü, telim tuştı artak üküş sü bile | Az sayıda ve muntazam bir ordu. çoğa nisbetle, daha iyidir; çok kimseler çok askerle bozguna uğradılar. |
Yağıka kalı yortsa sü başlar er, yakın tutğu özke yağığ işler er | Ordu kumandanı düşmana karşı harekete geçerken, düşmana karşı koyacak esas kuvvetleri etrafında bulundurmalıdır. |
Adırğu üdürgü yezek tutğakı, yırak tutğu saklap közi kulğakı | Öncü ve keşif kollarını seçip ayırmalı; ihtiyatlı olmalı, göz ve kulağını uzaklara çevirmelidir. |
Yezek hem telim yetse tutğak kitip, yağığ basğu bolsa urunsa kayıp | Keşif kolu gidip, düşmanın kalabalık öncü kuvvetleri ile karşılaşınca, eğer düşmana saldırmak icap ederse, geri dönüp hücum etmelidir. |
Süsin itse yapsa ma yortuğ tüzüp, kedin kalmasa er ya öŋdün ozup | Askerî tanzim ve tertip ile muhafız alayını teşkil etmeli ve hiç kimse geride kalmamalı veya öne geçmemelidir. |
Tüşün bilse yortuğ tüze bilse ked, er at tutsa sakçı oduğ tursa ked | Konak yerlerini ve muhafız alayını düzenlemesini iyice bilmeli; askerden nöbetçiler tâyin etmeli ve bunlar da çok uyanık durmalıdır. |
Yorıkın küdezse alem başlar er, öŋi turmasa bir yağığ işler er | Alemdar harekâtı iyice takip etmeli, düşmana hücum edecek askerlerden kimse hâriç kalmamalıdır. |
Tüşürse toyuğ ked körüp berk yirig, yırak ıdmasa tıdsa yığsa erig | Karargâh kurarken, çok dikkat etmeli ve mahfuz bir yer seçmeli; askeri toplu bir hâlde bulundurarak, uzaklaşmasına mâni olmalıdır. |
Usa bolmasa bolsa artuk oduğ, osal bolsa tegrür basımçı yoduğ | Kumandan ihmalkâr olmamalı ve çok uyanık bulunmalıdır; o ihmalkâr olursa, düşmanın baskınından zarar görür. |
Yağıka yağusa yezekin alu, tüşürse toyuğ körse ot suv talu | Öncü kuvveti ile düşmanın yakınlarına sokulmalı; otuna ve suyuna iyice dikkat ederek, karargâh kurmalıdır. |
Süsin ked küdezse til ıçğınmasa, süsi az üküşin yağı bilmese | Askerini çok ıyı gözetmeli ve dil yakalatmamalıdır; askerinin az veya çok olduğundan düşman haberdar olmamalıdır. |
Katığlaŋu aşnu til alğu kerek, bu tildin yağı kılkı bilgü kerek | Daha önce dil yakalamağa gayret etmeli ve bu dilden düşmanın durumunu öğrenmeğe çalışmalıdır. |
Aŋar teŋlese ötrü itse işin, yağı boynı yençse kiterse başın | Sonra işini, alınan malûmata göre, tanzim etmelidir; ya düşmanın boynu kesilir yahut başı ezilir. |
Bu saklık bolur hem oduğluk bolur, yağıda kayusı sak erse unur | Böyle hareket etmek ıhtıyatlılık ve uyanıklık olur; harpte kim ihtiyatlı davranırsa, o muvaffak olur. |
Oduğ beg süsi kör böke yolçılığ, kür arslan münügli kılıç kamçılığ | Uyanık beyin askeri, bak, ejderha kumandasında arslana binmiş, kılıç kamçılı orduya benzer. |
Yağı sançğuka tutğu iki tolum, bu iki tolumdın yağı yer ölüm | Düşmanı vurmak için, şu iki silâh kullanılmalıdır; bu iki silâh düşmana ölüm getirir. |
Erig aşnu yağıka kerek hile al, bu hile bile kıl yağı meŋzi al | Her şeyden önce düşmana karşı hîle ve hud’aya baş vurulmalıdır; bu hîle ağına düştüğü için, utancından düşman yüzünü kızartsın. |
İkinçi bu saklık oduğlukturur, kayusı sak erse ol üsteŋ bolur | İkincisi — ihtiyatlılık ve uyanıklıktır; harpte kim ihtiyatlı davranırsa, o galip gelir. |
Kayusı sak erse yağıda oduğ, seziksiz yağıka bu tegrür yoduğ | Harpte kim ihtiyatlı ve uyanık bulunursa, hiç şüphesiz, düşmanı o felâkete uğratır. |
Yağıŋ sü telim tutsa azrak seniŋ, tokışka ivinme yarağ kör anıŋ | Eğer düşmanın askeri çok ve seninki daha az ise, savaşa acele etme ve ona göre tedbir al. |
Yaraşğu yarağı bar erse yaraş, yok erse yarıklan bil alşıp küreş | Anlaşmak imkânı varsa, onunla anlaş; yok ise, zırhını giy, düşmana sıkı-sıkı yapış ve güreş. |
Katığlan usandur usa bas keçe, keçe az üküşüg ne bilgey aça | Gayret et, düşmanı rahat bırakma, mümkün ise, gece baskını yap; gece karanlığı içinde kuvvetinin az veya çok olduğunun kim farkına varacak. |
Kalı basğuka bulmasa sen yarı, yalavaç ıdıp sen bar illeş yorı | Eğer sen galebe çalmak için imkân bulamazsan, elçi göndererek, sulh yapmağa çalış. |
Tilin arsık el bol küdezgil özüŋ, tokışka ivinmegü kesgil sözüg | Sözle oyala, sulh ol, kendini koru ve savaşa acele etme; işte bu kadar. |
Takı bolmaz erse yağı oğrasa, tokışmak tilese köŋül bermese | Böyle olmazsa ve düşman anlaşmak istemeyip, savaşmakta ısrar ederse, |
Uzatma işiŋ sen çerig ter tokış, üle neŋ eŋ ög tokış at okış | İşi uzatma, askeri topla ve savaş; askere mal dağıt, onların kahramanlık duygularını okşa ve her vâsıtaya baş vur. |
Tokışığ uzatsa yağı öglenür, üküş körse erniŋ közi ögrenür | Savaşı uzatırsan, düşmanın aklı başına gelir; iş uzadıkça, kuvvetinin derecesini anlar. |
Negü ter eşitgil yağı sançmış er, başında keçürmiş közün körmiş er | Düşmanlarını mağlûp etmiş, görmüş-geçirmiş, tecrübeli yiğit ne der, dinle. |
Körüşmez yağınıŋ küsi ked yırak, körüşse basınur körügli karak | Görünmeyen düşmanın şöhreti uzaktan büyük görünür; meydana çıkınca, onunla karşılaşanlar nazarında bu şöhret küçülür. |
Yağıka yalu teg neŋiŋ almasu, uzatsa basıttıŋ yiti kıl adak | Düşmana yalın hücum et, ağırlığın düşmanın eline geçmesin; işi uzatırsan, mağlûp oldun demektir; ayağını çevik tut. |
Çerigde bir ança busuğka kigür, yadağ okçı tüşrüp sen öŋdün yügür | Askerin bir kısmını pusuya yatır, yaya okçuları harekete geçirerek, kendin önden koş. |
Yağıçı ürüŋ kırğıl ersiglerig, yağıka alın kıl kötürsü çerig | Düşmanın karşısına yaşlı-başlı yiğitler koy; askeri onlar götürsünler. |
Ürüŋ kırğıl artuk yağıçı bolur, yağıçı bolur hem yarağçı bolur | Harpte saç-sakal ağartmış insanlar daha iyi savaşırlar; bunlar harpçidirler ve bu işi çok iyi bilirler. |
Kiçig kur yegitler bolur ked yiti, kalı yüz evürse udıtur otı | Genç ve toy yiğitler çok ateşli olurlar; fakat bir yüz çevirdiler mi, bu ateşten eser kalmaz. |
İnanur erig kılğıl öŋdün kedin, oŋuŋdın soluŋdın bir ança adın | Öne ve arkaya emin kimseleri koy; bir kısmını da sağa ve sola yerleştir. |
Yağusa çerigke ilişse eri, tuşınça tegişgü kemişse urı | Askerler yaklaşıp, erler birbirleri ile harbe tutuşunca, her kes kendi karşısındaki ile harp etmeli ve nâra atmalıdır. |
Erig aşnu yıraktın tegişgü okun, yağusa süŋün teggü berse boyun | İlk önce uzaktan oklar ile vuruşmalı; yaklaşınca ve yüz-yüze gelince de, süngü ile hücum etmelidir. |
Katılsa kılıç baldu birle tegiş, tişin tırŋakın teg yaka tut iliş | Saflar karışınca, kılıç ve balta ile vuruş; dişle, tırnakla saldır, yakasından tut, yapış. |
Tiren arka berme yağıka bolup, yağığ sanç yok erse uruş yat ölüp | Dayan, düşmana hiç bir suretle arka verme; düşmanı vur veya vuruşarak, orada öl. |
Negü ter eşitgil karışğan kür er, seriŋil seriŋen yağısın urar | Dinle, düşmanın içine giren cesur asker ne der; dayan, dayanan asker düşmanını ezer. |
Kelin kız sevinçi küden tünleri, kür alp er küvençi çerig künleri | Gelin kızların sevinçli anları zifaf geceleridir; cesur ve kahraman erkeğin iftihar edeceği zamanlar da harp günleridir. |
Küvez alp sekirtıp çerig sürse bat, laçın kuş kovar teg töker kanları | Mağrur kahraman seyirterek, sür’atle ordusunu sürer; şahinin kuşlara saldırması gibi, hücum eder ve kanlar döker. |
Yağı körse alp er köpirtür izig, bu karşur adınlarka tegmez kezig | Kahraman yiğit düşmanı görünce, tozu dumana katar; her yere o atılır, başkalarına sıra gelmez. |
Çerig körse alp er kür arslan bolur, sekirtür ya öldrür ya urşu ölür | Kahraman yiğit asker görünce, arslan kesilir; seyirtir, ya öldürür veya vuruşarak ölür. |
Yağı körse alp er kızartur meŋiz, karışsa bodulur kızıl hem yağız | Kahraman yiğitin, düşmanı görünce yüzü güler; düşmanla kapışınca, kızıl kana boyanır. |
At üstem yarıklar bolur kıp kızıl, ğızıl kızğu eŋler bolur yap yaşıl | At, koşum ve zırhlar kıp-kırmızı olur; kırmızı ateş gibi yanan yanaklar mos-mor kesilir. |
Yağı at kemişse saŋa oğrasa, serin arka berme saçılsa basa | Düşman at salar ve senin üzerine yürürse, dayan, arka verme; kendiliğinden dağılır. |
Yağ teprese sen udu tepregil, ite ud adakın yorı turmağıl | Düşman harekete geçerse, sen de ona göre hareket et; durma, hazır durumda onun her hareketini karşıla. |
Kalı kaçsa sendin yağı turmasa, erig yetgü tutğu bulun tutmasa | Eğer düşman karşı duramayıp, senden kaçarsa, onu takip et ve esir almağa çalış; böyle yapmazsan, |
Yağı sançmış ersig eren bulnukup, yana evre sançtı yağısın utup | Düşmanı mağlûp eden kahraman yiğitlerin safı karışınca, düşman dönüp, tekrar hücum eder ve galip gelir. |
Yağı kaçsa tap kıl ederme yırak, kalı yandru yansa kaçumaz adak | Düşman kaçarsa, onu ölçülü takip et, pek uzaklara gitme; eğer düşman geri dönerse, sonra kaçamazsın. |
Muŋuksa yağı yüz ölümke urur, ölümke yüz ursa kim utruturur | Düşman ümitsizliğe düşerse, ölümü göze alır; ölümü göze alan kimse, çok şiddetle karşı koyar. |
Bu yerge özüŋni küdezgil oğul, küdezgil yok erse özüŋdin tüŋül | Ey oğul, böyle durumlarda kendini iyi koru; kendini koru yahut her şeyi göze al. |
Osal bolsa er kör yorırda ölür, osal bolmasa er tilekin bulur | insan ihmalkâr olursa, yürürken ölür; ihmalkâr olmazsa, dileğine erer. |
Maŋa mundağ aydı sınamış kişi, sınamış kişiler sözi söz başı | Bana tecrübeli insan böyle dedi; tecrübeli insanların sözü sözlerin başıdır. |
Yağı kaçsa tap kıl ederme udu, edertçi yedi körse berge todu | Düşman kaçarsa, ölçülü takip et; arkasından pek ileri gitme, çok ileri giden doyuncaya kadar kamçı yer. |
Yağığ bir saçıtsa yana tirlümez, otuğ suv udıtsa yana tirlümez | Su ateşi söndürünce, ateş nasıl tekrar alevlenmezse, düşman da dağılınca, bir daha toplanamaz. |
Muŋukmış kişiler ölümüg kolur, ölümüg koluğlı er öldrü ölür | Ümitsizliğe düşen insanlar ölümü ararlar; ölümü isteyen kimse evvelâ öldürür, sonra ölür. |
Kim iş kılsa terkin aŋar bergü neŋ, uş ol neŋ bile er kızıl kılsa eŋ | Bir kimse bir yararlık gösterirse, ona derhal mükâfatını vermeli ve bununla onun yüzünü güldürmelidır.- |
Kim er tutsa öggü açınğu kerek, ol açığ bile er urunsa yürek | Kim bir esir yakalarsa, onu öğmeli ve ihsanda bulunmalı ki, o da bu ihsan ile öğünsün. |
Yavuz ögdi bulsa idi ked bolur, kedig ögse kendü kaçan kin kalur | Kötü insan öğmekle çok iyi olur; iyiyi öğersen, bu ondan hiç geri kalır mı? |
Eri ögse elgin kür arslan tutar, atığ ögse yügrür uçarığ yeter | Askeri öğersen, eli ile arslan tutar; atı okşarsan, koşar ve uçan kuşa yetişir. |
Balıkmış bar erse sen emlet körü, bulun bolmış erse yulup ol kirü | Yaralanan varsa, sen bakıp, tedavi ettir; esir olan varsa, kurtar, geri al. |
Kalı ölmiş erse ağırlap kötür, oğul kız bar erse aŋar hak yitür | Eğer ölen olursa, hürmetle kaldır; çoluk-çocuğu varsa, onlara haklarını ver. |
Er at körse ötrü sevinçlig bolur, yağı oğrı bolsa sevüg cân berür | Askerler bunu görünce, sevinirler; savaş günlerinde de sevgili canlarını feda ederler. |
İsig söz küler yüz bile bergü neŋ, bu üç neŋ kişike bolur edgü yaŋ | Tatlı söz ve güler yüz ile onlara mal vermelidir; bu üç şey insan için ıyı bir an’ane olur. |
Boş âzâd kişiler muŋar kul bolur, bu kul cân yuluğlar sevinçin kolur | Serbest ve hür insanlar ona kul olur; bu kul, onu memnun etmek için, canını feda eder. |
Muŋar meŋzer emdi bu söz ay bügü, körü barsa yetrü çın aymış tigü | Ey hakim, buna benzer bir söz vardır; iyice dikkat edersen, bunun doğru olduğunu tasdik edersin. |
Küler yüz isig söz üle neŋ tavar, boş âzâd kişiler bu üçke avar | Onlara güler yüz göster, tatlı söz söyle, mal ve mülk dağıt; serbest ve hür insanlar bu üç şeyin etrafına toplanır. |
Sen altun kümüş birle alma kuluğ, bu üç neŋ yulu kıl karnuğnı yavar | Sen kulu altın ve gümüş ile alma; bu üç şeyi feda et, o her keşi sana getirir. |
Sü başlar kişi bolsa mundağ kerek, anın başlasa sü bolur edgürek | Ordu kumandanı böyle olmalıdır; böyle bir adam orduya baş olursa, çok iyi olur. |
Sen altun kümüşni ülegil neŋin, yuluğ kılğa cânın sav altun teŋiŋ | Sen altınını, çümüşünü ve malını dağıt; sen ne kadar som altın verirsen, onlar da o kadar canlarından fedakârlık ederler. |
Bu üç neŋke bolur tapuğçı kulı, munı tutsa begler kamuğ neŋ ulı | Hizmetkârlar bu üç şey için ona kul olurlar; beyler buna göre hareket etmeli, bu her şeyin temelidir. |
Bu yarŋlığ sü başçı bulur erse beg, işi başka barğay küvenç bolğu teg | Bey böyle bir ordu kumandanı bulursa, işim emniyetle sona erdirir. |
Bu yaŋlığ bolur erse sü başlar er, işi barça itlıp küvençke teger | Ordu kumandanı, böyle olursa, bütün işi yoluna girer ve kendisi takdire mazhar olur. |
Yarağlığ vezir kolsa andağ kerek, sü başçı tiler erse mundağ kerek | Ehliyetli bir vezir istersen, öyle oJmaJı; ehliyetli bir kumandan dilersen, böyle olmalıdır. |
Aŋar ötrü begler ınansa bolur, tilemiş tilekin beg andın bulur | Böyle bir adama beyler inanabilirler; bey onun vâsıtası ile arzu ettiği şeyi bulur. |
Yana aydı ögdülmiş ilig kutı, iki iş bedük iş uluğluk atı | Öğdülmiş tekrar dedi : — Ey devletli hükümdar, şu iki vazife büyük vazifelerdir; büyüklüğün atıdır. |
Vezir bir ikinçi sü başlar alem, birisi kılıç tuttı biri kalem | Biri vezirlik, ikincisi ordu kumandanlığıdır; bunlardan biri kılıç tutar, biri kalem. |
Bu el bağı örki bu iki tüzer, bu iki birikse anı kim üzer | Memleketin nizâmını ve dizginini bu ikisi ellerinde tutar; bu ikisi el-ele verirse, onu kim koparır. |
İdi artuk öçirüm kerek bu kişi, kalı öznese begke eltür başı | Bunların pek seçkin insanlar olması lâzımdır; eğer beye karşı baş kaldırırlarsa, başlan gider. |
Tusulsa idi ök tususı üküş, kalı öznese yası el kend uluş | Faydalı da olurlarsa, memlekete çok faydalı olurlar; eğer baş kaldırırlarsa, memleket bunların çok zararını çeker. |
Begi bolsa edgü kişi üdrümi, bu iki tapuğçı bodun ködrümi | Bey iyi ve insanların seçkini olduğu gibi, bu iki hizmetkârı da halk arasında ileri gelen kimseler olmalıdır. |
Bulardın bolur ötrü ilke asığ, bu asğı bile ötrü begke tatığ | Bunlardan memlekete fayda gelir ve bundan dolayı bey de huzura kavuşur. |
Negü ter eşitgil kör ilçi bügü, bügü sözlerin bulsa aş teg yegü | Memleketi idare eden, hakîm insan ne der, dinle; hakimlerin sözünü bulunca, nefis bir yemek gibi yemelidir. |
Kılıç birle aldı kör el alğuçı, kalem birle bastı ol el basğuçı | Memleketi alan onu kılıç ile almıştır, memleketi tutan onu kalem ile tutmuştur. |
Kılıç birle alsa bolur terk ilig, kalem bolmağınça basumaz elig | Bir memleketi kılıç ile derhâl ele geçirmek mümkündür; fakat kalem olmayınca, insan onu elinde tutamaz. |
Kılıç birle alsa kayu el küçün, anı sürse bolmaz üküş yıl öçün | Her hangi bir memleket kılıç ve kuvvetle alınabilir; fakat bu hâkimiyet şiddet ve intikam ile uzun yıllar devam ettirilemez. |
Kalem birle tutsa kayu kend uluş, tilek tegrür anda tözüke ülüş | Hangi şehir ve eyâlet kalem ile idare edilirse, orada her kes kendi arzu ve nasibini bulur. |
Bu erdi ay ilig özüm bilmişi, munukı ötündüm ayıtmış tuşı | Ey hükümdar, benim bildiklerim bunlardır; sorulduğu için, işte arzettim. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig aydı uktum munı belgülüg, takı bir sözüm bar anı ay külüg | Hükümdar : — Bunu açıkça anladım; daha bir sözüm var, onu da söyle, ey şöhretli insan — dedi — |
Maŋa sözle emdi körüp edgürek, uluğ hâcibığ ay neteg er kerek | Şimdi bana, iyice düşünerek söyle; ulu hâcib nasıl bir insan olmalı ki, |
Hâciblar özele bu bolsa uluğ, bağırsaklıkın kılsa cânın yuluğ | O diğer hâciblere baş olsun ve sadâkatle beye canını feda etsin. |
Küvense begi hem özi hem eli, olarka duâ kılsa bodnı tili | Gerek beyin kendisi, gerek memleketi ona güvensin; halk da onlara duâ etsin. |
İlig aydı sözle yeme bu sözüg, munı ma ayu ber yarut bu közüg | Hükümdar: — Bu sözüme de cevap ver; bunu da izah ederek, beni sevindir— dedi. |
Öğdülmiş İligke Uluğ Haciblıkka Negü Teg Er Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Ulu Hâcibin Nasıl Bir İnsan Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş açtı tilin, ayur inç tirilsü ilig miŋ yılın | Öğdülmiş cevap verdi, söze başladı ve : — Hükümdar huzur içinde çok yıllar yaşasın — dedi. |
Uluğ hâcib artuk bütün çın kerek, bu çınlık bile ked bütün din kerek | Ulu hâcib çok emniyetli, dürüst ve bu doğrulukla birlikte de iyi ve dini bütün bir insan olmalıdır. |
Tüp aslı kerek edgü kılkı oŋay, tusulsa bodunka toğursa kün ay | Halka faydalı olması ve bununla halkın başına güneş ve ay doğması için, onun soyu-sopu temiz ve tabiatı iyi olmalıdır. |
Tüpi edgü bolsa er edgü bolur, bu edgü kişi halkka edgü kolur | Soyu iyi olan insan iyi olur; bu iyi insan halk için de iyilik ister. |
Kişi edgüsindin kelir edgülük, yegü içgü miŋü takı kedgülük | iyi insanlardan yiyecek, içecek, giyecek ve binecek hususunda ancak iyilik gelir. |
Kılınçı oŋay bolsa teŋler söz ök, sözüg teŋler erniŋ işi ked süzük | Tabiatı iyi olursa, sözlerini tartarak söyler; sözleri tartan insanın işi çok temiz olur. |
Közi tok kerek hem uvutluğ silig, tetiglik kerek hem tümen tü bilig | Gözü tok, haya sahibi ve nâzik olmalıdır; zeki ve bin türlü bilgiye sahip bulunmalıdır. |
Közi tok kişi işte almaz orunç, orunç alsa hâcib bolur beg külünç | Gözü tok olan insan vazife başında rüşvet almaz; hâcip rüşvet alırsa, bey gülünç duruma düşer. |
Orunç ol buzuğlı oŋulmış işig, orunç yeg kılur ol bütürmiş işig | Yoluna girmiş işi bozan rüşvettir; olgunlaşan işi çiğ bırakan da rüşvettir. |
Uvutluğ silig bolsa kılkı tüzün, kelir andın edgü kılınçın sözün | Hâcip haya sahibi, temiz ve nâzik bir insan olursa, ondan işte ve sözde ancak iyilik gelir. |
Uvutluğ kişi kılmaz isiz işig, yarağsızka yakmaz bu sermez kişig | Haya sahibi olan insan kötü iş yapmaz, münâsip olmayan şeylere yaklaşmaz ve başkalarına kabalık etmez. |
Silig erke devlet siŋimlig bolur, silig bolsa kutka tegimlig bolur | Nâzik insan saadeti hazmeder; insan nâzik olursa, devlete lâyık olur. |
Tetig bolsa mâlka muŋadmaz bolur, bilig bilse işte yaŋılmaz bolur | insan zeki olursa, hiç bir vakit mala muhtaç olmaz; bilgili olursa, işinde hiç bir vakit yanılmaz. |
Yeme yakşı aymış biliglig bedük, biligligke tegdi öz ülgi ked ök | Bilgili ve büyük insan da çok güzel söylemiş; kısmetine en çok kavuşan bilgili insandır. |
Biliglig kerek kılsa begler işi, kamuğka yaramaz biligsiz kişi | Beylerin işini görmek için, bilgili insan lâzımdır; bilgisiz adam hiç bir işe yaramaz. |
Bilig tegmese kimke erse ülüg, tirig tese bolmaz anı tut ölüg | Bir kimse bilgiden nasibini alamamış ise, ona diri demek doğru olmaz; sen onu ölü bil. |
Bilig birle yalŋuk bedüp çavlanur, kişilerde üster kamuğ iş unur | insan bilgi ile büyür ve şöhret bulur; her keşten üstün olur ve her işi başarır. |
Biligsiz kişi ol kuruğ sır bediz, biliglig kişi ornı kökte ediz | Bilgisiz adam boş bir kalıptan ibarettir; bilgili kimsenin yeri gökten daha yüksektir. |
Ukuşluğ kerek işte artuk oduğ, oduğluğ bile işte tutnur boduğ | Hâcib vazifede çok uyanık ve anlayışlı olmalı; insan işinde uyanıklık ile boya tutturur. |
Ukuş bolsa asğı idi ök üküş, kamuğ edgülük ülgi ol bu ukuş | Akıllı olmak çok faydalıdır; bütün iyiliklerde aklın hissesi vardır. |
Ukuşsuz kişi ol yemişsiz yığaç, yemişsiz yığaçığ negü kılsun aç | Akılsız adam meyvasız ağaç gibidir; aç kimse meyvasız ağacı ne yapsın. |
Ukuşluğ yese yer ikigün ajun, ukuşluğ atanur atansa tüzün | Ancak akıllı kimse her iki dünyayı elde eder; asîl vasfını ancak akıllı insan alır. |
Ukuşluğ biliglig kişi ol kişi, kişide talusı bodunda başı | Akıllı ve bilgili adam — adamdır; o insanların seçkini ve halkın ileri gelenidir. |
Yüzi körki körklüg kerek hem yülüg, toğan ersig ünlüg sözi belgülüg | Hâcibin yüzü ve kıyafeti güzel, saçı-sakalı düzgün, erkek sesli ve açık sözlü olmalıdır. |
Sevitür yüzi körki körklüglüki, yaraşur kirip çıksa ersigliki | Yüzü ve kıyafetinin güzelliği onu sevdirir; huzura girip-çıkarken, merdâne tavrı iyi tesir yapar. |
Yülüg ersig erniŋ bolur hışmeti, bu hışmet bile ol kişi hürmeti | Saçı-sakalı düzgün erkek haşmetli olur; insan bu haşmet ile hürmet bulur. |
Sakınuk kerek din idisi arığ, bolsa kılkı kılınçı arığ | Hâcib takva sahibi ve dindar olmalıdır; tabiatı temiz olursa, hareketi de temiz olur. |
Sakınuk arığ din idisi kişi, irinmez kılur barça yalŋuk işi | Takva sahibi, temiz ve dindar insan üşenmez, dâima başkalarına hizmet eder. |
Sakınuk kişi yer kişi kadğusı, sakınuk kişi ol kişi edgüsi | Takva sahibi insan başkalarının kaygısını çeker; insanların iyisi takva sahibi olan insandır. |
Yüz utru bolur tutçı hâcib özi, körür közke körklüg kerek ol yüzi | Hâcib dâima her kesin gözü önünde bulunduğu için, onun yüzü göze güzel görünmelidir. |
Bu körklüg yüzüg körse köz suvlanur, köŋül açlur anda bu cân yemlenür | Bu güzel yüzü görünce, insanın yüzü güler; içi açılır ve canı zevk bulur. |
Muŋar meŋzetü aytur emdi bilig, biliglig sözi tut ay kılkı silig | Bilgili işte buna benzer bir söz söylemiştir; bilgilinin sözünü tut, ey yumuşak huylu insan. |
İdi edgü neŋ bu kişi körki yüz, bu yüz körkiŋe suv içer iki köz | insanda bu yüz güzelliği çok iyi bir şeydir; yüz güzelliği karşısında gözler parlar. |
Kupa körklügüg kör kılın özke fâl, işiŋ edgü bolğay kamuğ sözni üz | Kumral güzeline bak ve onu kendine uğur tut, işin iyi olur; başka sözü bırak. |
Köŋüllüg kerek hem ked öglüg kerek, amul bolsa kılkı takı edgürek | Hâcib gönül sahibi ve çok akıllı insan olmalıdır; bir de sakin tabiatlı olursa, daha iyi olur. |
Köŋüllüg kişi söz unıtmaz bolur, köŋülsüz sözüg ked tutumaz bolur | Gönül sahibi olan insan verdiği sözü unutmaz; gönül sahibi olmayan insan ise, sözünü tutmaz. |
Köŋül bolmasa er körümez işig, ögi bolmasa er itümez işig | Gönül olmazsa, insan arkadaşını seçemez; aklı olmazsa, işini yapamaz. |
Köŋülsüz kişiler kuruğ kep bolur, köŋül birle yalŋuk kamuğ iş kılur | Gönülsüz insanlar kuru bir kalıp olur; insan her işi gönül ile yapar. |
Ögi ked kerek köŋli alçak amul, çığay tul yetimke bağırsak köŋül | O çok akıllı, alçak gönüllü olmalı; fakir, dul ve yetimlere karşı şefkatli gönül lâzımdır. |
Tetiglik kerek hem törü ked bilir, ajun körki barça tetigdin kelir | Zeki olmalı ve kanunu iyi bilmelidir; dünyayı süsleyen şeyler hep zekâ mahsûlüdür. |
Köŋül kodkı bolsa kamuğka kiçig, tili bolsa yumşak şekerde süçig | Her kese karşı küçük ve alçak gönüllü davranmalı; dili yumuşak ve şekerden daha tatlı olmalıdır. |
Yaruk tutsa yüz köz kişike küle, kılınç edgü tutsa kişilik bile | İnsanlara açık ve güler yüz göstermeli; başkalarına karşı insaniyet dâiresinde ve iyi muamele etmelidir. |
Negü ter eşitgil kişi alçakı, köŋül til kiçig tut ay er kıvçakı | Alçak günüllü insan ne der, dinle; ey boş insan, gönülünü alçak ve dilini kısa tut. |
Köŋül kodkı tutsa bulur kut erig, küler yüz isig sözke tirlür tirig | însan gönlünü alçak tutarsa, saadet gelip, onu bulur; hayatta herkes güler yüz ve tatlı söz etrafında toplanır. |
Küler yüz ısığ sözke yalŋuk isir, isinse bu yalŋuk bolur kul esir | Güler yüz ve tatlı söze insan ısınır; insan kime ısınırsa, ona kul-köle olur. |
Serimlig kerek hem tuta bilse öz, közin ked küdezse tilin tıdsa söz | Sabırlı ve kendisine hâkim olmalıdır; gözünü iyi gözetmeli ve dilini sakınmalıdır. |
Kulakı sak erse ögi bilgi keŋ, yorıkı tüz erse tili köŋli teŋ | Kulağı delik, aklı ve bilgisi geniş, tavrı ve hareketi doğru, sözü ve özü bir olmalıdır. |
Tükel bilse erdem bitise bitig, kamuğ işke bilgin bu kılsa itig | Bütün faziletlere sahip olmalı ve kalem sahibi bulunmalıdır; her türlü işi bilgisi ile yürütmelidir |
Bu erdem bilig kör kerek barça tüz, uluğ hâcib ötrü kızıl kılsa yüz | Ulu hâcib, işinde muvaffak olabilmesi için, bu fazilet ve bilgilerin hepsine birden sâhıp bulunmalıdır. |
Tapuğlarda artuk bu yinçge tapuğ, hâciblıkturur baksa yetrü kamuğ | Dikkat edersen, hizmetler arasında en ince hizmet hâcibliktir. |
Bu kaç neŋ kerek kim atansa hâcib, kişi başlasa yolka öŋdün keçip | Hâcıb olmak ve öne geçip, insanlara yol göstermek için, şu bir kaç şey lâzımdır. |
Muŋar meŋzer emdi bu şâir sözi, bu şâir sözi ol biligsiz közi | Buna benzer şöyle bir şâir sözü vardır; şâir sözü bilgisize gözdür. |
Hâciblıkka aşnu bu on neŋ kerek, yiti köz kulak sak köŋül keŋ kerek | Hâciblik için önce şu on şey lâzımdır; keskin göz, delik kulak, geniş, gönül. |
Yüzi körki bod til ukuş ög bilig, kılınçı bularka tükel teŋ kerek | Yüz, kıyafet, boy, dil, anlayış, akıl, bilgi; tavır ve hareketi de bunlara tam denk olmalıdır. |
Uzun keç yaşasunı ilig özi, uluğ hâcib ol begke körgü közi | Hükümdar çok yaşasın; fakat bir beyin gören gözü ulu hâcibdir. |
Törü hem toku öıedi yinçge tapuğ, uluğ hâcib itse açar yol kapuğ | Kanun, usûl ve örfü yerine getirmek ince bir iştir; ulu hâcib bunu tanzim ederek, yol ve kapıları açar. |
Muŋar meŋzetü keldi bilge sözi, eşitse köŋül bersü alsu özi | Bir âlimin buna benzer bir sözü vardır; duyan bu söze gönül versin ve benimsesin. |
Uluğ işturur bu hâciblık işi, munı başka eltmez meger ked kişi | Bu hâciblik işi büyük iştir, bunu ancak çok ehil insan başarabilir. |
Hâciblar işi tut ya begler işi, uluğ ya kiçig tut ötügçi kişi | ister hâciblerin, ister beylerin işi olsun, büyük veya küçük, o bütün mâruzâtta bulunmak isteyenleri kabul eder. |
Açğıçı bitigçi ya iş tutğuçı, ya tonçı etükçi âmil bolğuçı | Hazinedar veya kâtip gibi memurlar ve elbiseci veya ayakkabıcı gibi san’atkârlar ile münâsabettedır. |
Ya yat baz yalavaç keliş ya barış, boşuğ bergü açığ olarka tegiş | Yat-yabancı elçilerin geliş ve gidişine, onların istihkakları olan ihsan ve hediyelerin verilmesine o bakar. |
Konukları körgü ya boğuzı yemi, açığlığ açığsızka kılsa emi | O bunların kalacakları yeri ve yiyecekleri yemeği tâyin eder, hediyeli veya hedıyesizlerin usûl ve çâresine bakar. |
Uğrında erse kişi başlağu, törüsin tokusın yazım kılmağu | Yol ağzında ise, insanlara rehberlik eder; merasim, örf ve âdetin yanlış yapılmamasına dikkat eder. |
Çığay tul yetim kıssa berse ötüg, anı barça tıŋlap ötünse ötüg | Fakir, dul, öksüz ve yetim dileklerini dinler ve bunları beye arzeder. |
Mezâlim üdinde ötügçilerig, körü alsa yol kılsa bolsa erig | Haksızlığa uğrayarak, hak talebinde bulunanları kabul etmeli, yol göstermeli ve onlara karşı haşin davranmamalıdır. |
Yana körse iç taş yarağsızlarığ, ayu berse tıdsa kötürse arığ | Yine içte ve dışta uygunsuzları görürse, onları ikaz ederek, hareketlerine mâni olmalı ve bunlara meydan vermemelidir. |
Bu yaŋlığ tü işler neçe ülgülüg, uluğ hâcib elgi tegir belgülüg | Bu çeşit bir çok ölçülü işleri, şüphesiz, ulu hâcib halleder. |
Bu işke basut barça andın kelir, kalı artasa kalsa andın kalır | Bu işlere her türlü yardım ondan gelir; eğer işler bozulur veya yapılmazsa, yine onun yüzünden kalır. |
Ay ilig hâciblarka saklaŋu ol, bu kaç yerde artuk katığlaŋu ol | Ey hükümdar, hâcibler bir kaç yerde ihtiyatlı olmalı ve bu hususlarda çok gayret etmelidirler. |
Biri beg sözini katığ tutsa berk, ikinçi havâka ukuş kılsa örk | Biri—hâcib beyin sözünden kat’iyen dışarı çıkmamalı; ikincisi hava ve heveslerine aklını yular yapmalıdır. |
Üçünçi körürde küdezse özin, tilinde çıkarmasa tegme sözin | Üçüncüsü—huzurda müteyakkız olmalı ve ağzına gelen her sözü söylememelidir. |
Orunç almasa kılsa barça işig, yağutsa begiŋe yıramış kişig | Rüşvet almamalı, üzerine düşen bütün işleri yapmalı ve uzaklaşmış olan insanları beyine yaklaştırmalıdır. |
İki neŋ kişide bulunsa ilig, aŋar bermegil iş uzatma elig | Ey hükümdar, bir insanda şu iki şey varsa, ona iş verme ve yakınlık gösterme. |
Biri tilde yalğan çıkarsa sözin, biri egrilik ol sikirtse özin | Bunlardan biri yalancılık ve diğeri de insanı doğru yoldan saptıran kötü huydur. |
Bu iki kılınç kimde bolsa köni, özüŋke yakurma ay ilig anı | Bu iki tabiat gerçekten kimde bulunursa, ey hükümdar, onu kendine yaklaştırma. |
Adın üç iş ol kör tapuğçı işi, küdezmese andın özi yer başı | Bak, daha şu üç şey vardır ki, hizmetkâr bunlardan korunmazsa, kendi başını yer. |
Biri söz eşitse katığ tutsa berk, biri körse teŋsiz közin yumsa terk | Biri—her duyduğu şeyi ifşa etmemeli; ikincisi—görmemesi icap eden uygunsuz şeyleri görünce göz yummasını bilmelidir. |
Üçünçi özin tutsa tursa köni, sevinçin keçürgey bu bulmış küni | Üçüncüsü —kendisine hâkim olmalı ve doğrulukla yaşamalıdır; böylelikle hayatını sevinç içinde geçirir. |
Negü ter eşitgil bügü bilge beg, bu söz işke tutsa saŋa bolğa yeg | Hakîm ve âlım bey ne der, dinle; bu söze göre hareket edersen, senin için çok iyi olur. |
Başıŋ kolsa begler sözin sözleme, yana ilke yazma başıŋnı yeme | Başını korumak istersen, beylerin söylemesi icap eden sözleri sen söyleme ve memlekete karşı suç işleyerek, kendi başını yeme. |
Kara ilke yazsa kurıtur başın, tili sözde yazsa uşatur tişin | Avam memlekete karşı suç işlerse, başı gider; konuşurken dili suç işlerse, dişi kırılır. |
Telim körmişim bar tegimsiz kişi, turup ilke yazdı kesildi başı | Çok görmüşümdür, liyakatsiz kimseler günün birinde memlekete karşı suç işlemişler ve başları kesilmiştir. |
Üküş me eşittim bu til sözlemiş, köŋül sırrı açlıp erin başlamış | Sonra çok okudum, dil ihtiyatsız konuşurken, gönül sırrını ifşa etmiş ve o kimseyi yaralamıştır. |
Yana aydı bilge bügü sözledi, özin tutnumaz er başın yer tedi | Alim ve hakimler de : — Kendisine hâkim olmayan insan kendi başını yer —demişlerdir. |
Hâciblarka artuk küdezgü özüg, körürde közüg hem ötügde sözüg | Hâcibler kendilerini çok gözetmeli, huzurda gözlerine ve mâruzâtta bulunurken de, sözlerine dikkat etmelidirler. |
Üdi bolmağınça özi kirmese, ayıtmazda aşnu ötüg bermese | Vakti gelmeden içeri girmemeli ve kendilerine sorulmadan da mâruzâtta bulunmamalıdırlar. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ tili, ukuşluğ tili açtı mani yolı | Akıllı insan ne der, dinle; akıllının dili mâna yolunu açmıştır. |
Üdi bolsa körkit meliklerke yüz, ayıttukta sözle tilin sözke söz | Meliklere vakti gelince yüzünü göster, sordukları vakit söyle ve ancak sorduklarına cevap ver. |
Kamuğ neŋke vakt ol üdi belgülüg, üdi boldı erse körür iki köz | Her şeyin muayyen bir vakti ve zamanı vardır; vakti geldi ise, bunu iki göz görür. |
Bu yaŋlığ kerek barça erdem bilig, uluğ hâcib ötrü uzatsa elig | Bütün fazilet ve bilgilerinin böyle olması lâzımdır; bu vasıfları hâiz olan ulu hâcıb vazifesine başlayabilir. |
Bu erdi ay ilig özüm bilmişi, munukı ötündüm ayıtmış tuşı | Ey hükümdar, benim bildiklerim bunlardır; işte sorulduğu için arzettım. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig aydı uktum eşittim bu söz, takı bir söz aytur seniŋdin bu öz | Hükümdar: — Bunları dinledim, anladım — dedi—sana bir şey daha soracağım. |
Maŋa ayğıl emdi kapuğ başlar er, negü teg kerek ay bu iş işler er | Şimdi gelelim kapıcı-başına; bu vazifeyi üzerine alan insan nasıl olmalıdır? |
Öğdülmiş İligke Kapuğ Başlar Er Negü Teg Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Kapıcı-Başının Nasıl Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, esen inç tirilgil ay kılkı silig | Öğdülmiş cevap verdi ve:-—Ey hükümdar, huzur içinde uzun seneler yaşa; ey yumuşak huylu — dedi — |
Kapuğ başlar er ked bağırsak kerek, teni cânı birle tapuğsak kerek | Kaptcı-başı olan insan çok sâdık olmalı ve bu hizmeti canla başla benimsemiş bulunmalıdır. |
Kapuğda yarutsa karaŋku tünüg, kapuğda batursa yarumış künüg | O karanlık geceyi hizmet kapısında ağartmak ve parlak güneşi de aynı kapıda batırmalıdır. |
Törü hem toku bilse kılsa tapuğ, oŋay bolsa kılkı kılınçı kamuğ | Hizmet ederken, usûl ve erkânı bilmeli; tabiatı, bütün tavır ve hareketi mülayim olmalıdır. |
Tuzı etmeki keŋ akı bolsa ked, kümüş berse altun er at terse ked | Tuzu-ekmeği bol ve kendisi çok cömert olmalı; gümüş ve altın vererek, etrafına çok insan toplamalıdır. |
Keçe bolsa yatğak bu yatsa burun, ayu berse tegme kişike orun | Gece olunca, daha yatmadan, saray nöbetçilerini lüzumlu yerlere dikmelidir. |
Azak yat baz erse ayıtğu kerek, oduğrak kim erse yağutğu kerek | Nereden geldiği belli olmayan yat ve yabancı varsa, onları soruşturmak ve aralarında en gözü açık olanları hizmete almalıdır. |
Körü bekletip çıksa karşı kapuğ, tükel boldı ol künki barça tapuğ | Saray kapısını gözü önünde kapatıp çıkınca, o günün bütün hizmeti tamamlanmış olur. |
Yana erte tursa kapuğ başlasa, keçe taŋda turğaknı tepretmese | Sabahleyin kalkınca, kapıdaki vazifesinin başına geçmeli; sabah akşam nöbetçileri yerinde tutmalıdır. |
Kalı yol üdi bolsa başlap kirip, körünse hılın barça yumğı terip | Kabul zamanı gelince, o bütün takımını toplayarak, onların başında huzura çıkmalıdır. |
Özi çıksa körnüp üküş turmasa, kapuda kişi kolsa özde basa | Huzurda çok kalmamalı, şöyle bir görünüp çıkmalı; kapıda da kendi yerine bir adam bırakmalıdır. |
Er at kirse hılça körünse tüzü, bu körse yarağlı yarağsız azu | Hizmetkârlar takım hâlinde, birden huzura çıkarken, o buna lâyık olan ve olmayanları gözden geçirmelidir. |
Kalı yol kesilse kapuğ başçısı, yana kirgü bolsa er at sözçisi | Kabul zamanı sona erince, kapıcı-başı hizmetkârlardan mâruzâtta bulunacak kimse varsa, onunla tekrar huzura girmelidir. |
Ötünse er at ötgi kolsa tilek, muŋadmış kişike bu bolsa yölek | Onların isteklerini arzetmeli, arzularını desteklemeli ve onlara yardım etmelidir. |
Alu berse açı kör altun kümüş, kayuka at alsa kayuka yumuş | Onlara hükümdardan altın-gümüş, ihsanlar koparmalı; bâzılarına unvan ve bâzılarına da vazife verilmesi hakkında tavassutta bulunmalıdır. |
Erig tapnurı kim bağırsak seve, tapınmaz kayusı yorığlı yava | Kim gönülden, severek hizmete gayret ediyor, kim hizmet görmeyerek, boşuna geziyor. |
Yarağlığ kayu ol asığlığ kayu, boluğluğ kayu ol tusuluğ kayu | Uygun ve faydalı olanı kim; ileride faydalı olacak bir istidada sahip bulunanı kim. |
Ötünse begiŋe bu tegme birig, aça adra berse kötürse erig | Bunları hep beyine arzetmeli ve birer-birer açıklayarak, lâyık olanı yükseltmelidir. |
Çıkıp edgü yarlığ tegürse tilin, er at köŋli mundağ isitse alın | Çıkınca, hükümdarın taltif ve takdir hakkındaki fermanlarını bizzat tebliğ etmeli ve hizmette bulunanların gönlünü böyle tedbirler ile ısındırmalıdır. |
Kapuğda ite tursa oldruğ turuğ, tüzülse orun kalmasa bir kuruk | Kapıda oturacak ve duracak yerleri dâima nizam altında bulundurmalı ve öyle tertip etmeli ki, hiç kimse açıkta ka-lmasın. |
Körü alsa yat baz keligli kişig, ağır tutsa koldaş kılınmış işig | Gelen yat ve yabancı kimseleri karşılamak ve arkadaş edindiği kimselere de hürmet göstermelidir. |
Liv aş tirki kirse körü ıdsa köz, yarağsıznı körse anı tıdsa öz | Yemek tepsisi girdiği vakit, onu göz altında bulundurmalı ve münâsip olmayan şeyleri görürse, buna mâni olmalıdır. |
Şireni çıkarda körüp saklasa, aŋar toğru yolda elig tegmese | Şıra çıkarken, onu nezâret altına almalı ve yolda her hangi bir elin ona dokunmamasına dikkat etmelidir. |
Kapuğda çıkarsa liv aş tirkini, körü tüz ületse begi körkini | Kapıdan yemek çıkarken, tepsilere nezâretle bunun, beyin şanına lâyık bir şekilde, her kese dağıtılmasına dikkat etmelidir. |
Neçe ka tegürgü kerek bu aşığ, kuruğ kodmasa bir içig hem taşığ | içte ve dışta hiç kimseyi açıkta bırakmamak için, kaç kap yemek dağıtmak lâzım geldiğini bilmelidir. |
İki neŋ bedütür bu begler çavı, ilinde tuğı kör törinde livi | Beylerin şöhretini iki şey büyütür: eşiğinde— tuğu ve baş köşesinde — sofrası. |
Adın ma iki neŋ kapuğ körki ol, bedütür beg atın açar kutka yol | Şu iki şey de kapının süsüdür; bunlar beyin adını büyütür ve saadete yol açar. |
Uluğ hâcibı bolsa âzâd kişi, takı bir yarağlığ kapuğ el başı | Bunlardan biri — hür insan olan ulu hâcıb, biri de— işinin ehli olan bir kapıcı-başıdır. |
Bu iki kişi birle itlür kapuğ, uluğluk bile atı yadlur kamuğ | Bu iki kimse ile kapı tanzim edilir ve beyin adı büyüklükle her tarafa yayılır. |
İdişçi töşekçi yeme aşçıka, tüzü köz kemişse yeme tuğçıka | Kapıcı-başı şarapçı, döşekçi, aşçı ve tuğcuları hep göz önünde tutmalıdır. |
Yeme kuşçı kişçi yeme ok yaçı, anuk tutsa künde kapuğda tuçı | Doğancı, avcı ve okçuları da her gün ve her an kapıda hâzır bulundurmalıdır. |
Turup barsa evke hılın koldaşın, özi birle eltse yetürse aşın | Oradan kalkıp, evine giderken, yardımcı ve arkadaşlarını birlikte götürerek, onlara yemek ikram etmelidir. |
Yetürse içürse todursa karın, kuruğ ıdmasa berse özde barın | Yedırip-içırerek, karınlarını doyurduktan sonra da, boş göndermemeli; neyi varsa, onlara ihsanda bulunmalıdır. |
Öziŋe bir at ton tolum kılsa tap, adının ülese bir az kodsa tap | O bir at, bir kat elbise ve silâh ile yetinmelidir; kendisine az bir şey kalsa yeter; kalanı başkalarına dağıtmalıdır. |
Tapuğka kelir erse yat baz kişi, körü alsa itse otağı işi | Yat-yabancı bir kimse hizmete gelirse, onu karşılayıp, kalacağı yeri ve arkadaşlarını tâyin etmelidir. |
Tapuğka körüŋinçe körse anı, aşı boğuzı ornı atı hem tonı | Huzura çıkmadan önce, onu görmeli; yiyeceğine-içeceğine, yerine, atına-elbisesine dikkat etmelidir. |
Yeme aytu tursa er at hâllerin, açı hem tokı ya tonın oprakın | Hizmetkârların hâllerini sormalı, açmıdırlar-tokmudurlar, yiyecekleri varmı; bunlar ile dâima ilgilenmelidir. |
Muŋadığlı barmu elig tarlıkın, muŋıŋa yarasa ötese hakın | Eli darda kalan varsa, onun ihtiyâcını karşılamak ve hakkını vermelidir. |
Kim erse kapuğka birer kelmese, ayıtsa tilese ne bolmış tese | Bir kimse bir müddet kapıya gelmezse, ne olduğunu sormalı ve sebebini araştırmalıdır. |
Kalı iglig erse ayıtğu kerek, yavalık kılur erse tıdğu kerek | Eğer hasta ise, hâlini sormalı; haylazlık ediyorsa, buna mâni olmalıdır. |
Bu barça begiŋe bağırsaklık ol, sevinçin tilep bu tapuğsaklık ol | Bütün bunlar beye karşı içten bağlılık ifâde eder; bu onu memnun etmek için, candan yapılması lâzım gelen bir iştir. |
Negü ter eşitgil tapu kılmış er, tapuğ birle begde ağır bolmış er | Hizmet etmiş ve hizmeti ile beyden takdir görmüş insan ne der, dinle. |
Tapuğçı begiŋe bağırsak kerek, bağırsak tegüçi tapuğsak kerek | Hizmetkârın beyine içten bağlı olması lâzımdır; içten bağlı olanında candan hizmet etmesi lâzımdır. |
Tapuğsak bir özkey bağırsak kulı, bekütür yarı künde beglik ulı | Candan hizmet eden sâdık ve candan bağlı bir kulun hizmeti beyliğin temelini günden-güne sağlamlaştırır. |
Öz asğı tilemez bağırsak bolup, beg asğı tiler künde edgü kolup | Candan hizmet eden kimse kendi faydasını düşünmez; o her gün iyi niyetle beyin menfaati için çalışır. |
Asığ kılsa azğan anıŋ men kulı, çeçek yaslığ erse biçermen ulı | Yaban çiçeği faydalı ise, ben onun kuluyum; eğer özenilerek yetiştirilmiş çiçek zararlı ise, onun kökünü keserim. |
Bağırsız tusulmaz oğulda körü, bağırsak tapuğçı tususı örü | Candan bağlı hizmetkârın kıymeti merhametsiz ve hayırsız evlâttan, daha yüksektir. |
Asığsız tusulmaz kadaş erse kod, tusulur adaş tut asığ birle tod | Faydasız ve değersiz ise, kardeş olsa bile onu bırak; istifâde edebileceğin insanı arkadaş edin ve onun bol-bol hayrını gör. |
Tili birle yumşak süçig tutğu söz, köŋül tutsa alçak yaruk tutsa yüz | Kapıcı-başı yumuşak ve tatlı sözlü olmalı; gönülünü alçak tutmalı ve her vakit güler yüz göstermelidir. |
Tügük yüz açığ söz kişig tumlıtur, tiriglikte kitmez köŋülde yatur | Çatık yüz, acı söz insanı soğutur ve bunun tesiri bütün hayat boyunca devam eder, insanın gönlünden çıkmaz. |
Muŋar meŋzer emdi bu beytig okı, sözi mani birle ukulğay takı | Şimdi buna benzeyen şu beyti oku; sözü ile birlikte mânası da anlaşılır. |
Sözün sökse yalŋuk açıtsa tilin, süŋükke sızığ ol köŋülke yalın | insan sözü ile söğer ve dili ile acıtırsa, bu kemiğe sızı ve gönüle ateş olur. |
Urup berge başı büter terk söner, tilin sökse bütmez açığı yılın | Vurulan kamçı yarası kapanır ve çabuk geçer; dil acısı ise, yıllarca dinmez. |
Kalı atlanur bolsa begler süke, ya kuşka çögenke ya el körgüke | Beyler sefere, ava, cirit oyununa veya memleket gezisine çıktıkları vakit, |
İdi sak küdezgü bu yerde begin, yoduğ tegmese anda teŋsizlikin | Beyini çek dikkatle gözetmeli; başına kötü bir hâdise, bir felâket gelmesini önlemelidir. |
Kalı tuşsa beglerke yaŋluk hatâ, tuşar at öze kuşta avda süde | Eğer beylere bir felâket ve belâ gelirse, bu avda, kuş avında veya seferde hareket esnasında gelir. |
Bütünsüz bar erse yıratğu anı, siziklig bar erse sakıŋu anı | İtimat edilemeyecek kimseleri onun yanından uzaklaştırmalı, şüpheli kimselere karşı ihtiyat tedbirleri almalıdır. |
Bütün çın sevigli bağırsak kişi, yakın yortsa begke küdezse başı | Onun başını korumak için, itimatlı, doğru, onu seven ve ona gönülden bağlı insanları beyin etrafında bulundurmalıdır. |
Sü başçı tüze tursa yortuğ kurın, eriglerni yığsa yetürse soŋın | Kumandan beyin muhafız alayını tanzim ederken, kimsenin ileri gitmemesine ve geri de kalmamasına dikkat etmelidir. |
Kiçig kur uluğlar ara kirmese, yırak taş yorığlı yakın yortmasa | Küçük rütbeli kimseler büyükler arasına girmemeli; uzak ve dışarıda bulunması icap edenler de yakın gelmemelidir. |
Kapuğda neteg erse oldruğ turuğ, bu yortuğda andağ kerek ay uluğ | Her kesin saray kapısındaki mevkii ve yeri ne ise, bu hareket esnasında da olduğu gibi muhafaza edilmelidir; ey büyük. |
Kapuğ başlar erniŋ bağırsaklıkı, bu yaŋlığ kerek ay ajunçı akı | Kapıcı-başı olan kimse böyle içten bağlı olmalı, ey cömert hükümdar. |
Bu yaŋlığ kerek bu kapuğ başlar er, begi etmeki yep işin işler er | Kapıyı bekleyen ve beyinin ekmeğini yiyip, işini gören insan böyle omalıdır. |
Munukı men aydım eşitti ilig, talu er tilese üdürsü bilig | işte ben söyledim ve hükümdar dinledi; eğer seçkin insan dilerse, bilgiyi tercih etsin. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUALİ |
İlig aydı uktum munı belgülüg, takı bir sözüg ay maŋa ülgülüg | Hükümdar:—Bunu iyice anladım; bir şey daha soracağım, buna da düşünerek, cevap ver — dedi — |
Bilir sen seziksiz ajun begleri, yalavaç ıdur ildin ilke eri | Şüphesiz, bilirsin ki, dünya beyleri memleketten memlekete elçi gönderirler. |
Ayu ber maŋa bir bilig söz uzı, yalavaç ıdur ildin ilke özi | Bana mühim bir söz söyle, bir bilgi daha ver; bir memleketten bir memlekete elçi gönderirken, |
Negü teg kerek bu yalavaçlık er, aŋar bütse begler karılatsa yer | Beylerin ona inanması ve onu yollaması için, bu elçiliğe nasıl bir insan lâzımdır? |
Öğdülmiş İligke Yalavaç Idğuka Negü Teg Er Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Elçi Göndermek ıçin Nasıl Blr İnsan Lâzım Olduğunu Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, bu işke idi ked yetürsü bilig | Öğdülmiş cevap verdi ve — Hükümdar bu meseleyi çok iyi düşünmelidir — dedi — |
Kamuğ erde üdrüm yalavaç kerek, biliglig ukuşluğ talu ked yürek | Elçi insanlar arasında mümtaz, akıllı, bilgili, seçkin ve çok cesur bir kimse olmalıdır. |
Bayat kullarında eŋ üdründüsi, yalavaçlar erdi kişi edgüsi | Tanrının kulları arasında en seçkinleri ve insanların en iyileri onun elçileri idi. |
Yalavaçtın itlür telim törlüg iş, yalavaçtın ötrü kelür körklüg iş | Pek çok işler elçiler ile görülür; iyi neticeler elçiler vâsıtası ile elde edilir. |
Ukuşluğ kerek ked yalavaç örüg, biliglig kerek sözke bilse yörüg | Elçi çok akıllı, temkinli ve sözünü ifâde edebilmesi için de bilgili olmalıdır. |
Yana bilse söznüŋ içi hem taşı, itilse anıŋ ötrü tüzmiş işi | Vazifesinde muvaffak olabilmesi için, elçinin bir de sözün içini ve dışını bilmesi lâzımdır. |
Negü ter eşitgil ajunçı beg er, bodun başlağuçı biliglig yeg er | Dünya beyi, halkı idare eden, bilgili ve iyi insan ne der, dinle. |
Öküşte talu er ukuşluğnı bil, bodunda bedüki biligligni kıl | insanların en seçkini, akıllı ve tam bilgili insanı halka âmir tâyin et. |
Kayu işte aşnu aşunsa ukuş, ol iş baçka bardı sınadım üküş | Hangi işte akıl ön-ayak olursa,.o iş başarı ile neticelenir; bunu çok tecrübe ettim. |
Kayu işke bilge yetürdi bilig, anı yetti tuttı tegürdi elig | Alim hangi işte bilgisini kullanırsa, ona ulaşır; onu tutar ve elde eder. |
Ukuş işke tutsa bilig başlasa, üküş işler itlür kişi işlese | insan aklını kullanır ve işine bilgi ile başlarsa, giriştiği her işte muvaffak olur. |
Bağırsak kerek hem közi köŋli tok, bütün çın kılıkı köni bolsa ok | Elçi gözü, gönülü tok, içten bağlı, itimat edilir, doğru ve dürüst tabiatlı bir insan olmalıdır. |
Bağırsak tapuğçı beg asğın tiler, beg asğın tilegli begin çın sever | Candan bağlı olan hizmetkâr beyin faydasını ister, beyin faydasını isteyen — beyini gerçekten sever. |
Begiŋe asığçı bağırsaknı bil, bağırsaknı bulsa özüŋ bağrı kıl | Bil ki, beyine faydalı olan, ona gönülden bağlı kimsedir; içten bağlı birini bulursan, onu bağrına bas. |
Bağırsak tapuğçı bağır sanı teg, bağırda yakınrak yürek kanı teg | içten bağlı hizmetkâr insanın bağın gibidir; belki de bağırından daha yakın, yürek kanı gibidir. |
Közi suk kişi özke erksiz bolur, bu suklar yalavaçka teŋsiz bolur | Aç gözlü adam kendisine hâkim olamaz; haris olanlar elçiliğe lâyık değildirler. |
Közi tok çığay erse bayka sanur, serinse kişi tegme işte unur | Gözü tok insan, fakir olsa dahi, zengin sayılır; insan sebat ederse, her işte muvaffak olur. |
Suk er umduçı ol yavuz umduçı, kişi umduçısı atı koltğuçı | Haris kimse tamahkâr olur, tamahkârlık fenadır; tamahkâr insanlara dilenci derler. |
Negü ter eşitgil közi tok kişi, közi tok kişi boldı baylar başı | Gözü tok insan ne der, dinle; gözü tok insan en zengin insandır. |
Çığay kılsa kimni közi suklukı, bayutmaz anı bu ajun toklukı | Aç gözlülük kimi fakir yapmış ise, bu dünya onu ne kadar doyursa, yine zenginleştiremez. |
Kimi erse umdu kılur erse kul, anıŋ boşlukı kör ölüm birle ol | Kim tamahkârlığın esiri olur ise, ondan ancak ölümle kurtulabilir. |
Takı yakşı aymış bilig bergüçi, közi sukka öt sav erig bergüçi | Bilgi veren, aç gözlü olana öğüt ve nasihat veren insan çok güzel söylemiş. |
Tükel bay bolayın tese belgülüg, köŋül baylıkı kol ay ersig külüg | Tam mânası ile zengin olmak istersen, hiç şüphesiz, gönül zenginliği dile, ey şanlı yiğit. |
Neçe me kul erse közi tok beg ol, suk öz beglikindin bu kulluk yeg ol | Gözü tok olan, kul olsa bile, beydir; haris kimsenin beyliğinden bu kulluk daha iyidir. |
Kayu beg suk erse çığay ol çığay, kayu kul közi tok beg ol köŋli bay | Hangi bey haris ise, o fakirdir, fakir; hangi kulun gözü tok ise, o gönülü zengin bir beydir. |
Uvutluğ kerek ked amul hem silig, siliglik bile bilse törlüg bilig | Elçi haya sahibi, çok sakin ve nâzik bir insan olmalı; hilm ile beraber, her türlü bilgiye de sahip bulunmalıdır. |
Uvut bolmasa er otun el bolur, uvut birle yalŋuk bütünlük kılur | Haya olmazsa, insan küstah ve âdi olur; haya sahibi insan dürüst hareket eder. |
Amul bolsa ötrü atanur tüzün, silig bolsa kılkı sevitür özün | insan sakin tabiatlı olursa, ona halım denilir; nâzik kimse, kendisini her kese sevdirir. |
Tetiglik bile bolsa erke bilig, tüzü işke tegrür bu bilgi elig | İnsanda zekâ ile birlikte bilgi de bulunursa, o bu bilgisi ile her işte muvaffak olur. |
Bu beytig okığıl negü ter eşit, bilig birle başlap özüŋke iş it | Şu beyti oku, ne der, dinle; her işe bilgi, ile başla ve ona göre hareket et. |
Ukuş birle uk iş bilig birle bil, künüŋ bolsu kutluğ kutadsunı yıl | İşi akıl ile anla, bilgi ile bil; günün kutlu olsun, hayatın mesûd geçsin. |
Tetiglik bile er tilekke tegir, bilig bil ukuş uk işiŋ ötrü kıl | İnsan dileğine zekâ ile ulaşır; önce bilgi edin, iyice kavra, sonra işe giriş. |
Tetiglik bile bilse törlüg bitig, bitig bilse ötrü bolur er tetig | Elçi zekâ ile birlikte bir de inşanın nev’ine vâkıf olmalı; inşa bilen insan zâten zeki olur. |
Bitise okısa eşitse sözüg, anın ötrü bilge kılur er özüŋ | Yazmalı, okumalı ve başkalarının sözünden de istifâde etmelidir; insan bu suretle âlim olur. |
Kamuğ törlüg erdem bu bilse tükel, bu erdem bile er meŋiz kılsa al | O her türlü faziletleri tam olarak bilmelidir; bu faziletler ile insan yüzünü ağartır. |
Kitâblar okır hem bilir erse söz, ukar erse şir hem koşar erse öz | Çok kitap okumalı, söz söylemesini bilmeli; şiirden anlamalı ve kendisi de şiir yazmalıdır. |
Nücûm bilse tıb hem yora bilse tüş, anıŋ yormışı teg sözi kelse tuş | Hey’et ilminden ve tıptan anlamalı; rüya yormasını bilmeli ve sözü yorduğu gibi çıkmalıdır. |
Bilir erse sakış yeme hendese, aded cedri kılsa misâhat basa | Hesaba, bir de hendeseye vâkıf olmalı; cezir ile mesaha ilmini de bilmelidir. |
Yana nerd ü şatranc bilir erse ked, harifleri andın ulır erse ked | Bundan başka, bir de çok iyi tavla ve satranç oynamasını bilmeli ve rakiplerini iyice sıkıştırmalıdır. |
Çögenke ked erse atar erse ok, yeme kuşçı avçı ajunda ozuk | Cirit oyununda mahir olmalı ve ok atmasını iyi bilmeli; kuşçuluk ve avcılıkta da başkalarına üstün gelmelidir. |
Kamuğ til bilir erse açsa tilig, kamuğ hatnı bilse bitise elig | Konuşurken, bütün dilleri konuşmalı; yazarken, bütün yazıları, yazmalıdır. |
Bu yaŋlığ kerek barça erdem bilir, bu yaŋlığ yalavaç tilekke tegir | Elçilik için bütün bu faziletleri bilen bir insan lâzımdır; böyle elçi işinde muvaffak olur. |
Yalavaç tetig bolsa bilge oduğ, beg asğı bolur anda tutnur boduğ | Elçi zeki, âlim ve uyanık olursa, her yerde hoş karşılanır ve beyine faydalı olur. |
Yalavaç yavuz bolsa kıvçak kovı, seziksiz tüker anda begler suvı | Elçi kötü, kof ve boş olursa, onun gittiği yerde, şüphesiz, beylerin itibârı kaybolur. |
Yalavaç barır er idi ked kerek, kamuğ törlüg işke bu tutsa yürek | Her işte emniyetle hareket edebilmesi için, elçi olarak gidecek kimsenin çok iyi bir insan olması lâzımdır. |
Kayu törlüg erdem aŋar satsalar, anı utsa ötrü ağır tutsalar | Karşısına ne gibi meziyetler ile çıkarlarsa-çıksınlar, o rakiplerini yenmeli ve kendisini saydırmalıdır. |
Kayu törlüg er me sözin sözlese, anı uksa bilse yana kizlese | O her çeşit insanın sözünü dinlemeli, anlayıp bilmeli, fakat bunu açığa vurmamalıdır. |
Yalavaç bilir bolsa erdem kamuğ, bedüyür begi atı ilde uluğ | Elçi her türlü fazilete sahip olursa, beyi büyür ve adı o memlekette yükselir. |
Negü ter eşitgil bilir kök ayuk, bu söz ukmasa er anıŋ ögi yok | Bu işleri bilen kök-ayuk ne der, dinle; bu sözü anlamayan insanın aklı yoktur. |
Kimiŋ erdemi bolsa atı yorır, kalı bolmasa erdem atsız karır | Kim faziletli ise, onun adı her tarafa yayılır; eğer bir kimsenin fazileti yoksa, adı anılmadan, ihtiyarlar, gider. |
Kişi erdemi birle erdin keçer, üküş bolsa erdem er örlep uçar | insan fazileti ile başkalarına üstün olur; kimin fazileti çok ise, o uçar gibi yükselir. |
Elig sunsa erdem bile er tegip, uluğ tağ başın yere ildrür egip | Kim fazilet ile elini uzatırsa, yüce dağların başını eğerek, yere indirir. |
Söz ukğan kerek bolsa hâzır cevâb, cevâb kılsa bermiş söziŋe savâb | Sorulan suâle doğru cevap verebilmesi için, onun sözden anlar ve hazır cevap bir kimse olması lâzımdır. |
Bor içmez kerek ked özin tutğuçı, özin tutğuçı er bulur kut küçi | O şarap içmemeli ve nefsine çok hâkim olmalıdır; nefsine hâkim olan insan, kendisini saadete erdirecek kudrete sahip olur. |
Biliglig bor içse biligsiz bolur, biligsiz esürse adın ne kalur | Bilgili kimse içki içerse, bilgisiz olur; bilgisiz sarhoş olursa, geriye ne kalır. |
Bor ol bu biligke ukuşka yağı, bor atı hakikat tütüş ol çoğı | içki bilginin ve aklın düşmanıdır; içkinin adı, hakikatte, kavga ve gürültüdür. |
Neçe me biliglig ukuşluğ kişi, başın borka soksa buzar öz işi | Ne kadar bilgili ve akıllı insan olursa-olsun, kendisini içkiye verirse, işini bozar. |
Neçe me uvutluğ silig kılkı uz, bor içse otunluk kılur barça öz | Ne kadar haya sahibi, nâzik ve iyi tabiatlı olursa-olsunlar, içki içince, insanlar kabalık ederler. |
İsizim uvut ya ukuş ög bilig, arığsız bu borka berür ay silig | Ey nâzik insan, ne yazık ki, insan hayasını ve aklını, idrâkini, bilgisini bu pis içkiye verir. |
Bor içme bor içse barır er kutı, bor içse bolur tilve munduz atı | îçki içme, içki içen insanın saadeti elden gider;.içki içenin adı deli ve budalaya çıkar. |
Karınka süçig kirse çıkrur sözüg, bu çıkmış söz ök yandru örter özüg | Şarap mideye girerse, sözü dışarı çıkarır; bu çıkan söz de tekrar kendisini yakar. |
Negü ter eşitgil bu beyt ayğuçı, okığıl açılğay taşı hem içi | Şu beyti söyleyen ne der, dinle; okursan, onun içini ve dışını anlarsın. |
Kalı içtiŋ erse esürgü süçig, köŋül sırrı açtı çıkardı içig | Eğer sarhoş eden şarâbı içersen, gönülün sırrını açmış ve içindekileri dışarı dökmüş olursun. |
Biliglig bor içse biligsiz bolur, biligsiz bor içse bolur kenç kiçig | Bilgili, içki içerse, bilgisiz olur; bilgisiz kimse içki içerse, kimse küçük çocuğa döner. |
Tili uz kerek hem köŋüllüg kerek, sözi uz kerek hem ked öglüg kerek | Elçi fasîh dilli ve gönül sahibi bir kimse olmalı; sözde usta ve akılda üstün bulunmalıdır. |
Siŋimlig bolur ol tili uz kişi, sözi uz yorısa yarar er işi | Hoş-sohbet insanlar her yerde iyi kabûl görürler; sözde usta kimse işte de muvaffak olur. |
Köŋüllüg kerek ked unıtmasa söz, negü söz eşitse katığ tutsa öz | O kuvvetli bir hafızaya sahip olmalı ve sözü unutmamalı; ne gibi söz duyarsa-duysun, onu sıkı tutmalıdır. |
Yüzi körki körklüg kerek hem bodı, yülüg bolsa bod sın kişide kedi | Yüzü güzel, kendisi yakışıklı ve saçı-sakalı düzgün olmalı ve boy posça da insanlar arasında temayüz etmelidir. |
Özi ersig erse bedük himmeti, bu iki bile ol kişi kıymeti | Elçi büyük himmet sahibi ve merd. bir insan olmalıdır; insanın kıymeti bu iki şey ile ölçülür. |
Sözi bolsa yumşak şeker teg süçig, süçig sözke yumşar uluğ hem kiçig | Sözü yumuşak ve şeker gibi tatlı olmalı; tatlı söze karşı, büyük küçük, her kes yumuşar. |
Yalavaç işi kör neçe söz bolur, sözi yakşı bolsa tilekin bulur | Elçinin işi hep sözle olur; sözü iyi olursa, dileğine kavuşur. |
Bu yarlığ kişi bulsa ilig kutı, aŋar berse bolğay yalavaç atı | Devletli hükümdar böyle bir insan bulursa, onu elçi olarak seçebilir. |
Anı ıdsa bolğay yalavaçlıkın, yırak erse yat baz öz erse yakın | İster uzakta yat-yabancılara, ister yakındaki kendi adamlarına olsun, onu elçilikle gönderebilir. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLl |
İlig aydı uktum eşittim munı, takı bir sözüm bar ayu ber anı | Hükümdar : — Dinledim ve bunu anladım — dedi — bir sözüm daha var, onu da söyleyiver. |
Seniŋdin ötelsün maŋa söz takı, meniŋdin ötelsün saŋa söz hakı | Sen bana fikrini söyle, ben de sana sözünün hakkını ödeyeyim. |
Bitigçi negü teg kerek ay tetig, aŋar beg ınanıp bititse bitig | Ey akıllı, kâtip nasıl olmalıdır, ki, bey ona itimat ederek, yazılarını yazdırabilsin. |
Öğdülmiş İligke Bitigçi Ilımğa Negü Teg Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Kâtibin Nasıl Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, bu işke idi ked yetürsü bilig | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Hükümdar bu husus hakkında çok düşünmelidir — dedi. |
Ötüg berdi ögdülmiş aydı ay beg, yorayın bu sözni köŋülteki teg | Öğdülmiş devamla şunları arzetti :— Ey bey, bu sözü düşündüğüm gibi izah edeyim — dedi — |
Neçe me bilig bilse begler özi, bitigçi kerek ol bitise sözi | Beyler kendileri ne kadar bilgili olurlarsa-olsunlar, sözlerini yazmak için, onlara yine de kâtip lâzımdır. |
Bitigçike ayğu kerek iç sözin, küdezse bitigçi üküş ya azın | Kâtibe sırları söylemek icap edecektir; kâtip, az veya çok olsun, bunları gizli tutmalıdır. |
Bu iç söz tutuğlı bütün çın kerek, bütünlükke artuk bütün din kerek | Bu sırlara vâkıf olan kimse itimat edilir, dürüst bir insan ve itimat kazanmak için de, dini bütün olmalıdır. |
Kalı tutmasa bu bitigçi sözüg, begi sırrı açlur bu örter özüŋ | Eğer kâtip sır saklamasını bilmezse, beyinin sırrı fâş olur ve bu da kâtibi yakar, mahveder. |
Neçe me bu begler sözin kizlese, bu iki kişike kerek sözlese | Beyler sözlerini ne kadar gizlerlerse-gizlesinler, onu şu iki kimseye açmak zorundadırlar. |
Birisi bitigçi birisi vezir, bu iki kişike söz açmak tegir | Bunlardan biri — kâtip, biri — vezirdir; bu iki şahsa sırrı tevdi etmek icap eder. |
Bu iki kişike söz açğu kerek, söz açsa avağları yüdgü kerek | Bu iki kişiye sırrı açmak ve sırrı açınca da nazlarını çekmek lâzımdır. |
Bu iki kişide bolur barça söz, bu söz tutmasa öz işin buzdı öz | Bütün sırlar bu iki insanda bulunur; bu sırları saklamazlarsa, kendi işlerini kendileri bozmuş olurlar. |
İdi yakşı aymış ötüken begi, tilin tutzu bermiş saŋa söz yegi | Ötüken beyi çok iyi söylemiş, sözlerin iyisini sana dili ile ulaştırmıştır. |
Ay begler ınançı sözüg kizle berk, sözüg kizlemese başıŋ barğa terk | Ey beylerin itimâdını kazanan insan, sırrı iyi sakla; sırrı saklayamazsan, derhâl başın gider. |
Bu ağzıŋ misâli üŋür sanı teg, sözüg çıksa andın sehar tanı teg | Bu ağız bir in gibidir; sözün oradan çıkarsa, seher yeli gibi olur; |
Yazıldı ajunka anı tirgüsüz, eşitti tüzü halk anı örtgüsüz | Dünyaya yayılır ve artık toplanmaz; onu bütün halk duyar ve artık örtülemez. |
Ağızdın ara ot ara suv çıkar, birisi itigli birisi yıkar | Ağızdan bâzan ateş, bâzan da su çıkar; bunların biri yapar, biri de yıkar. |
Küyer ot teg ol bu kereksiz sözüg, ağızdın çıkarmağu küygey özüŋ | Lüzumsuz söz yanan ateş gibidir; onu ağızdan çıkarmamalısın, sonra kendin yanarsın. |
Akar suv teg ol bu tilin edgü söz, kayuka bu aksa çeçek öndi tüz | Dilin söylediği iyi söz ise, akar su gibidir; nereye akarsa, orada çiçek açar. |
Ayâ er atanmış biliglig bügü, köŋül sırrı artuk katığ kizlegü | Ey merd tanınmış bilgili hakîm, gönül sırrını çok sıkı saklamalıdır. |
Negü ter eşitgil bu beytig okı, köŋül sırrı kizle ay köŋlüm tokı | Şu beyti oku, bak, ne der; ey gönülümü doyuran, gönül sırrını gizli tut. |
Köŋül sırrı berk tut sen ayma tilin, kalı aydıŋ erse ökünçi yılın | Gönül sırrını iyi muhafaza et, sen onu söyleme; eğer söylersen, peşimanlığı yıllarca sürer. |
Kızıl til kara başka yavlak yağı, bu yavlak yağığ bekle inçin salın | Kırmızı dil kara başın amansız düşmanıdır; bu kötü düşmanı sıkı tut ve huzur içinde yaşa. |
Bitigçi biliglig ukuşluğ kerek, hatı uz belâğat takı edgürek | Kâtip bilgili ve akıllı olmalı, güzel bir hatta ve üstün bir belâgate sahip bulunmalıdır. |
Bitigde hat uz bolsa açlur köŋül, okığu kelir baksa avnur köŋül | Mektubun hattı güzel olursa, gönül açılır; onu görünce, insan okumak ister, gönül avunur. |
Belâğat bile hat teŋeşse kalı, idi edgü til bu bitig söz tili | Hattın güzelliği eğer belagat ile de bırleşırse, yazılı söz mükemmel bir ifâde bulmuş olur. |
Negü ter eşitgil ıla sır teŋi, idi edgü yaŋ bu bitig söz yaŋı | ila kâtibi ne der, dinle; yazılı söz usûlü mükemmel bir usûldür. |
Kamuğ edgü sözler bitigde bolur, bitinmiş üçün söz unıtmaz kalur | Her türlü iyi söz kitaplarda bulunur; yazılmış olan söz unutulmaz, kalır. |
Bitimedi erse bitigli bitig, negü bilgey erdiŋe bu hikmet bilig | Yazanlar kitapları yazmamış olsalar idi, bu hikmet ve bilgileri biz nasıl öğrenebilecektik. |
Bitip kodmasa erdi bilge bügü, biziŋde ozakığ kim erdi tigü | Alim ve hakimler yazıp bırakmamış olsalardı, bizden evvel gelenlerden kim bahsedebilirdi. |
Yok erse bitig bu kişiler ara, tilin sözke kim bütgey erdi kör e | İnsanlar arasında yazı olmasa idi, dille söylenen söze kim inanırdı. |
Kişi ildin ilke söz ıdğu bolur, bitig bolmasa söz neçe sözleyür | İnsan bir yerden başka bir yere her vakit haber gönderir; yazı olmasa, fikrini nasıl ifâde eder. |
İdi ked kerekligturur bu bitig, bitig birle begler iter el itig | Yazı çok lüzumlu bir şeydir; beyler memleket işlerini yazı ile tanzim ederler. |
Bu begler işiŋe tusulur kişi, bu üç törlüg ol kör ay ilçi başı | Beylerin işine yarayan kimseler şu üç türlü insanlardır, ey hükümdar. |
Birisi biliglig ukuşluğ bügü, takı bir bitigçiturur sözlegü | Biri — bilgili, akıllı ve hakîm kimse, biri — kendisine sırlar tevdi edilen kâtip, |
Üçünçi kür ersig er ol toŋ yürek, yağıka börike bu ersig kerek | Üçüncüsü cesur, merd ve pek yürekli yiğittir; düşmana ve kurda karşı böyle bir yiğit lâzımdır. |
Ukuşluğ biliglig bu öglüg bügü, keŋeşke tusulur aŋar ne tigü | Anlayışlı, bilgili, akıllı ve hakîm kimse istişare için faydalı olur; ona söz yok. |
Kamuğ el işin barça itgen bitig, bitigin tutar el kirişin tetig | Bütün memleket işlerini tanzim eden hep yazıdır; zeki insan memleketin gelirini yazı ile zapteder. |
Kılıç alsa ersig eren işlese, yağı boynı yençse öze iglese | Yiğit adam ise, eline kılıç alır ve onu kullanarak, düşmanın boynunu vurur ve onu ayak altına alır. |
Yumıtsa kayuda bu üç törlüg er, tilekin bulur er tümen ârzû yer | Bu üçü nerede bir araya gelirse, insan orada dileğine kavuşur ve bütünarzularına nâıl olur. |
Bularda narukı kalın bu kotu, bu üçke udu bardaçı ol botu | Bunların dışında kalan bir sürü insan, bu üçüne uyarak yürüyen köşeklerdir. |
Kılıç birle tutlur kalı tutsa el, kalem birle baslur kalı bassa el | Eğer memleket tutulursa, kılıç ile tutulur; eğer memlekete hüküm etmek icap ederse, kalem ile edilir. |
Biligin ukuşun tegip el tüzer, bu üç neŋ bile er ajunuğ süzer | İnsan bilgi ve akıl ile memleketi tanzim eder; bu üç şey ile insan dünyayı duru bir hâle getirir. |
Bilig birle başlar begi el törü, ukuş birle işler kamuğ iş körü | Bey memleket ve kanunları bilgi ile ele alır; bütün işleri akıl ile görür. |
Kılıç el tutar hem bodun kazğanur, kalem el tüzer hem hazine urur | Kılıç memleket zapteder ve zafer kazanır; kalem de memleket tanzim eder ve hazine toplar. |
Kılıç kan tamuzsa begi el alır, kalemde kara tamsa altun kelir | Kılıç kan damlatırsa, memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir. |
Bu ikiturur bu ajun tutrukı, oza keçmiş iş hem kelir utrukı | Gerek geçmişte, gerek gelecekte bu dünyanın bize verip-vereceği bu iki şeydir. |
Ayâ beg bu iki uluğ erdem ol, bügü ilçi begler munı tutğu yol | Ey bey, bu iki şey büyük bir fazilettir; hakîm hükümdarlar bunu kendilerine düstûr edinmelidirler. |
Muŋar meŋzetü keldi emdi bu söz, eşitgil munı sen ayâ edgü öz | Şimdi buna benzer bir söz vardır; ey iyi insan, sen bunu dinle. |
İdi edgü erdem bilig bilse er, takı artuk erdem kılıç ursa er | insanın bilgili olması çok iyi bir fazilettir; insanın kılıç kullanması daha üstün bir fazilettir. |
Kılıç birle tutlur talu edgü el, kalem birle itlür tilek ârzû yer | Güzel ve iyi bir memleket kılıç ile zapt ve kalem ile tanzim edilir; her kes dilek ve arzusuna kavuşur. |
Közi tok kerek hem özi umdusuz, bağırsak kerek çın özi koltğusuz | Kâtibin gözü tok olmalı ve tamahkâr olmamalıdır; doğru, içten bağlı ve gönülü gani olmalıdır. |
Közi tok kişi neŋke suklanmaz ol, kişi neŋ bile bolsa arsıkmaz ol | Gözü tok insanda mala karşı hırs olmaz; böyle kimse mal ile aldatılmaz. |
Kişi umduçı bolsa boldı bulun, suyurka anı sen ay körki tolun | insan tamahkâr olursa, nefsinin esîri olur; ey dolun ay gibi güzel yüzlüm, sen onu bağışla. |
Neçe me beg erse kul ol umduçı, kişide eli umduçı ol tuçı | Tamahkâr, ne kadar bey olursa-olsun, kuldur; tamahkâr her vakit aşağılık bir insan olarak kalır. |
Suk erse bitigçi bilig artatur, bitir umdu birle bitig artatur | Kâtip haris olursa, bilgisini kötüye kullanır; tamah ederek yazar ve yazıyı tahrif eder. |
Kümüş körse altun aŋar arsıkar, idisi başın yer ya baş alsıkar | Altın ve gümüş görünce, ona aldanır; efendisinin başını yer yahut kendi başını kaybeder. |
Bağırsak tapuğçı eşik yastanur, tiledükte tutçı kapuğdaturur | Sâdık hizmetkâr eşiği yastık yapar ve her istenildiği zaman kapıda hazır bulunur. |
Bağırsak tapuğçı beg asğın tiler, teni cânı mâlın begiŋe ular | Vefalı hizmetkâr beyin faydasını ister; tenini, canını ve malını beyine feda eder. |
Bor içmez kerek bolsa kılkı arığ, yarağsız kılınçığ yıratsa arığ | Kâtip içki içmemeli ve temiz tabiatlı olmalı; yakışık olmayan bütün hareketleri kendisinden uzaklaştırmalıdır. |
Bitigçi bor içse biligdin tezer, biligdin tezigli bitigdin azar | Kâtip içki içerse, bilgiden uzaklaşır; bilgiden uzaklaşan yazıda şaşırır. |
Bitigçi keçe taŋda elde kerek, neçede kerek bolsa anda kerek | Kâtip sabah-akşam kapıda durmalı, lâzım olduğu zaman hazır bulunmalıdır. |
Kişide talula bu iki kişig, aŋar ötrü bergil bu iki eşig | İnsanlar arasında şu iki kişiyi seç ve onlara şu iki işi ver. |
Birisi bitigçi hatı belgülüg, birisi yalavaç tili ülgülüg | Biri — yazmasını bilen kâtip, biri — konuşmasını bilen elçi. |
Yakında yağukta ya yat baz ara, tuşar erse övke bulardın kör e | Gerek yakın-akraba, gerek yat-yabancılar arasında kırgınlıklar hâsıl olursa, bil ki, bunlar yüzündendir. |
Bu iki kişidin tuşar tuşsa iş, bu iki kişiler iter itse iş | Ne iş gelirse, bu iki kişiden gelir; işleri yoluna koyarsa, bu iki kişi koyar. |
Birisi bitigde yaŋılsa sözüg, birisi tili birle etse sözüg | Biri yazıda sözü yanlış yazarsa, ikincisi dili ile bunu tashih etmelidir. |
Bitigçi bu yaŋlığ kerek ay elig, ınansa aŋar berse bolğay elig | Ey hükümdar, kâtip böyle olmalıdır; böylesine inanılır ve itimat edilebilir. |
Bu yaŋlığ kişike ınansa bolur, kişilik tilese anıŋdın kelür | Böyle bir insana inanmak mümkündür; insanlık istersen, onda bulursun. |
Bu erdi ay elig meniŋ bilmişim, ötündüm eligke tükendi işim | Ey hükümdar, benim bildiğim bu kadardır; işte hükümdara arzettim, başka bir diyeceğim yoktur. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖGDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Elig aydı uktum munı ma ögün, takı bir sözüm bar anı ay bu kün | Hükümdar : — Bunu da iyice anladım — dedi — bir sözüm daha var, bugün ona da cevap ver, |
Ağıçı negü teg kerek ay maŋa, aŋar bütse begler yitürse neŋ e | Bana söyle, hazinedar nasıl olmalı ki, ona beyler itimat etsin ve hazineyi eline teslim edebilsin. |
Ağı kaznakı tutsa altun kümüş, ol er başka eltse bu aymış yumuş | Hazinede altın, gümüşü muhafaza etsin ve kendisine verilen işleri başarabilsin. |
Öğdülmiş İligke Ağiçi Negü Teg Er Kerekin Ayur | Ögdilmiş Hükümdara Hazinedarın Nasıl Blr İnsan Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş elig kutı, sevüg neŋ bu altun kümüş cân otı | Öğdülmiş cevap verdi : — Ey devletli hükümdar, altın ve gümüş sevinilecek şeydir ve cana ilâcdır — dedi — |
İdi çın bütün ked kerek er köni, köŋül yaymasa ötrü tutsa munı | Beyin gönülüne şüphe girmemesi ve onu hizmette tutması için, hazinedarın çok doğru, itimat edilir, iyi ve dürüst bir insan olması lâzımdır. |
Negü ter eşitgil bu şartlar başı, ajun tezginip neŋeke tegmiş kişi | Dünyayı dolaşan ve böylece servet sahibi olan tüccar-başı ne der, dinle, |
Sevüg neŋe bu cân cânda yegrek sevüg, kümüş altun ol cânda kedrek sevüg | Bu can sevilecek bir şeydir, ondan daha çok sevilecek şey, altın ve gümüştür; o candan çok daha kıymetlidir. |
İtilmez köŋülüg iter bu kümüş, egilmez kişini eger bu kümüş | Perişan olan gönülleri bu gümüş huzura kavuşturur; eğilmeyen başları bu gümüş eğer. |
Kümüş körse yalŋuk köŋül tutmasa, yarağay anı çın firişte tese | insan gümüşü görür ve ona gönül bağlamazsa, ona hakikî bir melek demek daha doğru olur. |
Kür er kördi altun özi yumşadı, irig sözlüg erniŋ sözi yumşadı | Altın görünce, pek yürekli insanlar bile yumuşar; kaba sözlü insanların da sözü nâzikleşir. |
Közi tok kerek hem kılınçı bütün, barı arta barsa küniŋe kutun | Servetin günden-güne ve saadet içinde artmakta devam etmesi için, hazinedarın gözü tok olmalı, tavır ve hareketi de güven telkin etmelidir. |
Üküş neŋe körü todmış erse közi, yana korkar erse bayatka özi | Çok mal görerek, gözü doymuş olmalı ve kalbinde Allah korkusu bulunmalıdır. |
Halâl hem harâm adrar erse aça, yarağlığ yarağsıznı bilse seçe | Helâl ve haramı iyice ayırt etmeli; yarayan ve yaramayanı iyice seçebilmelidir. |
Közi tok kişiler neŋiŋ edlemez, bütün çın kişiler özin yeglemez | Gözü tok kimseler senin servetini kendi menfaatları için kullanmazlar; doğru ve dürüst insanlar kendilerini lekelemezler. |
Kiçigde körü kalsa altun kümüş, anıŋ suklukı bolmaz ança üküş | Küçüklüğünde altın ve gümüş görmüş olan kimse kendisini pek fazla mal hırsına kaptırmaz. |
Özi korkar erse bayatka kalı, bu er tutğa şeksiz könilik yolı | Eğer kendisinde üstelik Allah korkusu da varsa, bu kimse, şüphesiz, doğruluk yolunu tutar. |
Könilik mün ol barça edgü asığ, bu asğı bile buldı meŋü tatığ | Doğruluk bir sermâyedir ve bütün iyilikler bu sermâyenin kârıdır; bu kâr ile insan ebedî tadı bulmuştur. |
Köni bolsa yalŋuk küni edgü ol, küni edgü bolsa kutı meŋü ol | insan doğru olursa, günü iyi olur; günü iyi olursa, ebedî saadete kavuşur. |
Negü ter eşitgil bağırsak sözi, bu söz işke tutğıl ay ajun tözi | Samimî insan ne der, dinle; ey dünyanın temeli, bu söze göre hareket et. |
Köŋül til köni tut kılınçıŋ bütün, saŋa kelge devlet bu dünyâ bütün | Düşüncen ve sözlerin doğru, hareketin güvenilir olsun, saadet ve bütün bu dünya nimetleri sana gelir. |
Köni bolduŋ erse kutadğay künüŋ, selâmet tirilgil sevinçin kulun | Doğru olursan, günün kutlu olur; sevinç ve saadet içinde, selâmetle ömür sür. |
Bağırsak kerek hem oduğ sak tetig, tetiglik bile er kılur miŋ itig | Hazinedar gönülden bağlı, uyanık, ihtiyatlı ve zeki olmalıdır; insan zekâ ile her işinde muvaffak olur. |
Uvutluğ kerek hem yeme ög köŋül, uvutsuz kişide yırak tur tüŋül | O akıllı ve tedbirli olduğu gibi, haya sahibi de olmalıdır; hayâsız adamdan uzak dur, ondan vaz geç. |
Uvut ol tıdığlı yarağsız işig, uvut ol iter kılkı artak kişig | İnsanı yakışıksız işlerden alıkoyan hayadır; kötü tabiatlı insanları düzelten de yine hayadır. |
Bor içmez kerek hem özin tutğuçı, özin tutğuçı er kutuğ tapğuçı | O içki içmemeli ve nefsine hâkim olmalıdır; nefsine hâkim olan insan saadeti bulur. |
Bor içse akılık kılur ol neŋin, kişike üler neŋ alumaz teŋin | içki içerse, mal ile cömertliğe kalkışır; malı etrafına dağıtır, fakat karşılığını alamaz. |
Bu işke ağıçı saran edgürek, saranlık bile neŋ küdezgü kerek | Bu iş için eli sıkı bir hazinedar daha iyidir; hazinenin malı hasisçe gözetilmelidir. |
Bağırsak tapuğçı kör özkey bolur, bu özkey tapuğçı begin bay kılur | Sâdık hizmetkâr sâdık olur; sâdık hizmetkâr beyini zengin eder. |
Bağırsak kişi ol kişi üdrümi, bağırsaknı bek tut ay er ködrümi | içten bağlı kimse insanların seçkinidir; içten bağlı olan kimseyi sıkı tut, ey insanların ileri geleni. |
Ağıçı oduğ bolsa iş artamaz, sakışlığ tutar neŋ özin örtemez | Hazinedar uyanık olursa, işler bozulmaz; malı hesaplı tutar ve kendisini de yakmaz. |
Ögi bolsa yalŋuk unıtmaz bolur, sanu saknu işler yaŋılmaz bolur | Akıllı olan insan hiç bir şeyi unutmaz; işini hesaplı ve düşünerek görür ve hiç bir vakit yanılmaz. |
Unıtğan bolur körse ögsüz kişi, bu ögsüz ağıçı buzar öz işi | Akılsız adam, dikkat edersen, unutkan olur; akılsız hazinedar kendi işini bozar. |
Tetiglik kerek kılsa törlüg sakış, tetig bolmağınça kalı adrar iş | Her türlü hesabı yapmak için, zekâ lâzımdır; zekâ olmayınca, insan hesap işlerini karıştırır. |
Bitigçi kerek uz kamuğ hat bilir, sakışığ bitigin küdezse kalır | Onun usta bir muhasebeci olması ve her çeşit kaydı bilmesi lâzımdır; hesabın iyice tutulması için, dikkatle kayda geçmesi gerektir. |
Bitigçi küdezgü kiriş hem çıkış, bitigin küdezgü kamuğ törlüg iş | Muhasebeci gelir ve giderleri yazı ile tesbit etmeli; her türlü muamele kayda geçirilmelidir. |
Yıl ay öd bitise küni belgülüg, açukluğ adırtlığ sanı belgülüg | Yıl, ay ve günü yazılırsa, tarihi belli olur ve sayılar açık ve vazıh olarak bilinir. |
Sakış saklıkı çın bitig birle ol, bitip kodsa sakış kapuğ açtı yol | Hesapta emniyet, şüphesiz, kaydetmekle temin edilir; hesap muntazam kaydedilirse, işler aksamaz. |
Negü ter eşitgil bağırsak kişi, sakış birle bek tutğu işçi işi | Candan bağlı insan ne der, dinle; hizmetkâr işinin hesabını sağlam tutmalıdır. |
Bitigsiz işig bek tutumaz köŋül, köŋülke ışanma biti ay oğul | Kayda geçmeyen işleri insan gönlünde iyice tatamaz; gönüle inanma, yaz, ey oğul. |
Bitise kalır söz usansa barır, osal bolsa işçi sakışta ulır | Söz yazılırsa, kalır; ihmâl edilirse, gider; ihmalci hizmetkâr hesap verirken, çok zahmet çeker. |
Bilir bolsa tegme bu törlüg bitig, anın saklasa ötrü kılsa itig | Hazinedar bütün bu çeşit kayıt usûllerini bilmeli ve böylece işini emniyetle tanzim etmelidir. |
Sakışta usansa kayu işçiler, sakış berdükinde ulır baş çalar | Hangi hizmetkâr hesapta ihmalkâr davranırsa, hesap verirken inler ve başını yerden-yere vurur. |
Elig sakışın bilse artuk yete, bışursa ögi köŋli sakış tuta | Hazinedarın kara-cümlesi çok iyi olmalı; aklını ve gönlünü hesap tutmağa iyice alıştırmalıdır. |
Elig sakışında keçer erse sen, kerek hendese sakışı tutsa sen | Kara-cümleden sonra, hendese hesabını ele alması lâzımdır. |
Körü barsa yinçge sakış hendese, munı birle yer kök bolur ol sasa | Dikkat edersen, hendese ince hesaptır; bununla yer ve gök hesapları yapılabilir. |
Negü ter eşitgil ay bilge bügü, biliglig sözi bolsa aş teg yegü | Alim hakîm insan ne der, dinle; bilgili insanın sözü yemek gibi yenilmelidir. |
İdi me batığ hendese sakışı, anın tezginür kör hakimler başı | Hendese hesabı çok derin bir hesaptır; bu hesap hakimlerin bile başını döndürür. |
Evin teg yarır bu yeti kat köküg, adırttı biçim teg yer erse kaşı | O yedi kat göğü bir tane gibi yarar; ova ve tepeleri ise, saçma tanesi gibi, birbirinden ayırır. |
Biliglig ukuşluğ kerek kılkı tüz, ukuşluğ kişiler işi barça uz | Bilgili, akıllı, tavır ve hareketi doğru olmalıdır; akıllı insanların işi dâima iyi olur. |
Biliglig kişiler bolur çın köni, köni kayda bolsa yaruyur küni | Bilgili insanlar doğru ve dürüst olurlar; doğru insanın her yerde güneşi parlar. |
Ukuş bolmasa er özin tutnumaz, bilig bolmasa er işin itnümez | Akıl olmazsa, insan kendisim tutamaz; bilgi olmazsa, insan işini yapamaz. |
Bolur karşı içre ağıçı işi, özin ked küdezgü bu yaŋlığ kişi | Hazinedarın işi saray içinde olur; hükümdarın yakınında çalışan kimseler kendilerine çok dikkat etmelidirler. |
Köŋül til köni tutsa kılkı bütün, aŋar tegmese ot yalını tütün | Ateşin alevi ve dumanı dokunmaması için, onun gönülü ve dili doğru, hareketi ve tabiatı uygun olmalıdır. |
Közin ked küdezse tilin beklese, ukuş birle ârzû havâğ örklese | Gözünü iyi gözetmeli ve dilini muhafaza etmeli; aklı ile arzu ve heveslerine gem vurmalıdır. |
Közün körse ötrü köŋül ârzûlar, köŋül ârzû kolsa anı kim yığar | Gözün gördüğü şeyi gönül arzular; gönül arzu edince, ona kim karşı koyabilir. |
Köŋül begturur yeti endam öze, begi başlasa bodnı yügrür tüze | Gönül yedi endam üzerine beydir; bey yol gösterince, halk tereddütsüz onu takip eder. |
İdi yakşı aymış biliglig sözüg, ay ersig küdezgil köŋülüg közüg | Bilgili çok yerinde bir söz söylemiştir; ey yiğit, gönülü ve gözü gözet. |
Et öz yeti endâm köŋülke udar, köŋül birle yalŋuk ağır yük yüder | Vücût, yedi endam, gönüle uyar; insan gönülü ile ağır yük yüklenir. |
Tükel sır bediz ol köŋülsüz kişi, köŋülsüz kişi bilge atın yodar | Gönülsüz insan yalnız bir şekil ve kalıptan ibarettir; gönülsüz insan âlim adını kaybeder. |
Kerek elgi berk sak kereksiz akı, saçılmasa ötrü ağı kaznakı | Hazine ve servetin israf edilmemesi için, hazinedar eli sıkı ve ihtiyatlı olmalıdır; cömertliğe lüzum yoktur. |
Akılık idi ked unı kodmağu, kişi neŋi birle akı bolmağu | Cömertlik çok iyi bir şeydir, onu elden bırakmamalı; fakat el kesesinden cömertlik olmaz. |
Satığçı kerek bilse törlüg satığ, satığ bilmese er kılumaz asığ | O tüccar olmalı ve her türlü ticâretten anlamalıdır; insan ticâretten anlamazsa, kâr edemez. |
Kamuğ neŋ tavarığ biligli kerek, ağırın uçuzun ukuğlı kerek | Bütün eşya ve malları bilen, her şeyin pahalısını ucuzunu tanıyan bir insan olmalıdır. |
Bilir bolsa kıymet ol arsıkmasa, satığda tavığda neŋ alsıkmasa | Her şeyin değerini bilmeli, alış-verişte malca zararlı çıkmamalıdır. |
Alımka berimke oŋay bolsa öz, uluğka kiçigke süçig tutsa söz | Alış-verişte muamelesi mülayim olmalı; büyüğüe, küçüğe karşı tatlı dil kullanmalıdır. |
Negü ötnü alsa yana berse terk, aŋar bergeler neŋ kaçan kolsa terk | Ödünç aldığı şeyleri zamanında öderse, ona da istediği malı derhâl verirler. |
Satığka oŋay bolsa kılkı köni, aŋar eksümez neŋ kereklig küni | Ticârette mülayim, tavır ve hareketi doğru olursa, lâzım olduğu vakit onun için mal eksik olmaz. |
Kalı berse begler er atka açığ, tegürse anı bolmasa yüz açığ | Eğer beyler askere ihsanda bulunurlarsa, o bunu, yüzünü ekşitmeden, verine getirmelidir. |
Açığ tıdsa işçi er at köŋli sır, er at köŋli sınsa alır begke kir | Hizmetkâr ihsana mâni olursa, askerin gönülü kırılır; askerin gönülü kınhrsa, beyin adı lekelenir. |
Negü ter eşitgil akılar başı, köŋülke alıŋıl ay çırğuy kişi | Cömertlerin başı ne der, dinle; ey cimri insan, bunu hatırında tut. |
Severig sevügsüz kılayın tese, tilin ayğu neŋni tıdıp bermese | Sevilen kimseyi gözden düşürmek ve onu sevimsiz yapmak istenilirse, va’d edilen şeye mâni olmak ve vermemek kâfidir. |
Ayıp bermegü neŋ tilin aymağu, tilin aydıŋ erse anı tıdmağu | Verilmeyecek şeyi va’d etmemeli; bir kerre de va’d edıldımı, ona mânı olmamalıdır. |
Sözin kıysa begler umınç kötrülür, umınç kitti erse neŋiŋ kotrulur | Beyler sözlerinde durmazlarsa, itimâdı kaybederler, itimat kaybolunca, mal da gider. |
Oduğ sak kerek ked kereksiz azak, azak bolsa işçi bolur iş uzak | Hazinedar çok uyanık ve dikkatli olmalıdır; savsaklamağa lüzum yoktur; hizmetkâr savsaklayıcı olursa, işler sürüncemede kalır. |
Bu beglerke tapnur tapuğçı kamuğ, muŋadıp kelip tuttı tapğun kapuğ | İdlerin yanındaki bütün bu hizmetkârlar, ihtiyaçlarından dolayı girmiş ve kapılanmışlardır. |
Muŋadsa tapuğçı elig tarlıkın, begi eştip ıdsa açığ yarlığın | Hizmetkâr darlıkta kalır ve muhtaç duruma düşerse, onun sıkıntısını duyan bey ihsan fermanını göndermelidir. |
Uzatsa ağıçı bu neŋ bermese, muŋadmış tapuğçı tüŋülgey basa | Hazinedar işi uzatır ve ihsan edileni vermezse, muhtaç duruma düşen hizmetkâr sonra ondan yüz çevirir. |
Kerekinde bulsa kişi öz muŋı, yam erse yaŋança bolur ol teŋi | insan muhtaç olduğu şeyi zamanında bulursa, bu çöp olsa dahi, ona fil kadar gözükür. |
Negü ter eşitgil bu kökçin saŋa, muŋadmış muŋıŋa yara ay toŋa | Bu ak saçlı sana ne der, dinle; ey kahraman, muhtaç olanın ihtiyâcını karşılamağa çalış. |
Tilemişte bulsa tilegli neŋin, yanut kılsa bolmaz cânında öŋin | isteyen istediğini zamanında bulursa, buna karşılık icâbında canını feda eder. |
Kerek üdte bir yam yaŋança bolur, kamuğ neŋke yaŋzağ munu bu teŋin | Lâzım olduğu zaman bir çöp fil kadar olur; her şey bunun gibidir. |
Bu yaŋlığ kişi bulsa emdi elig, ukuşluğ biliglig uvutluğ silig | işte hükümdar böyle akıllı, bilgili, haya sahibi ve yumuşak huylu bir insan bulursa, |
Aŋar berse bolğay ağı kaznakı, ınansa yarağay küdezse hakı | Hazine ve serveti ona tevdi edebilir; ona itimat eder ve onun hakkını gözetirse, yerinde olur. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Elig aydı uktum yaruttuŋ meni, takı bir sözüm bar ayu ber anı | Hükümdar: — Anladım, beni aydınlattın—dedi—daha bir sözüm var, onu da söyleyiver. |
Ayak tirki başlar bu aş başçısı, negü teg kerek ayğıl aş işçisi | Aşçı-başı kaplan ve sofrayı idare eder; bu aşçı-başı nasıl olmalıdır ki, |
Seziksiz yese beg anıŋdın aşığ, ınansa aŋar beg küdezse başığ | Bey, şüphe etmeden, onun elinden yemeğini yesin; ona itimat etsin ve hayatı tehlikeye düşmesin. |
İdi tersturur bu aş içgü yegü, siziklig kişidin yese ay bügü | Ey hakîm, şüpheli insanın elinde bulunursa, bu yemek-içmek işi çok güç bir mesele hâlini alır. |
Munı ma ayu bergil emdi maŋa, bileyin ukayın ay ersig toŋa | Şimdi bana bunu da söyleyiver; ey merd kahraman, bunu da bileyim ve anlayayım |
Öğdülmiş İligke Aş Başçi H V Ân Sâlâr Negü Teg Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Aşçı-Başının Nasıl Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı elig, bu işke bütün er kerek ked silig | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Ey hükümdar, bu işe mükemmel ve temiz ruhlu bir insan lâzımdır — dedi — |
Kişide talusı köni çın kişi, üdürgü aŋar bergü aş suv işi | İnsanlar arasında doğru, dürüst ve seçkin bir kimse bulmalı ve yemek içmek işini onun eline bırakmalıdır. |
Bu işke idi çın bütün er tile, bağırsak tapuğsak uvutı bile | Bu iş için çok dürüst ve doğru bir insan ara; o şefkatli, işine gönülden bağlı ve haya sahibi bir kimse olmalıdır. |
Bağırsak tapuğçı bütün çın kişi, begiŋe yuluğlar et öz cân başı | İçten bağlı olan hizmetkâr, doğru ve dürüst insan tenini, canını ve başını beyine feda eder. |
Boğuzdın bolur barça begke hatar, işin kılsa aşçı anı kim yeter | Bey için her türlü tehlike boğazdan gelir; aşçı işini yaparken, onu kim sevk ve idare eder. |
Kamuğ yerde begler küdezgü özin, yigü içgüde açğu saklık közin | Beyler her yerde kendilerini gözetmelidirler; yemek-içmekte ise, bilhassa ihtiyat gözünü açmalıdırlar. |
Bodun başlar erke bolur miŋ yağı, yağı bolsa kimke yadığlığ ağı | Halkın başında bulunan kimsenin bir çok düşmanı olur; kimin düşmanı varsa, ona karşı ağ hazırlanmış demektir. |
Bütün çın bışığ bolmasa bu kişi, hatarlığ bolur aşta begler işi | Aşçı güvenilir, doğru ve olgun bir kimse olmazsa, yemek-içmekte beylerin durumu tehlikeye girer. |
Muŋar kiçki eski tapuğçı kerek, açınu süçinü aşın berse terk | Bu iş için çok eski ve emektar bir hizmetkâr lâzımdır ki, beyi esirgeyerek, yemeği zevkle ve vaktında hazırlasın. |
Telim tapğı erse üküş emgeki, aŋar bütse bolğay açınmış begi | İhsanını esirgemeyen bey hizmeti uzun ve emeği çok olan kimseye güvenebilir. |
Negü ter eşitgil kişi edgüsi, kalı teŋlemiş teg ukuş belgüsi | Zekâsı bu vasıfları hâiz olan, insanların iyisi ne der, dinle. |
Kayu neŋe emgek katılsa üküş, sevüg boldı ol neŋ kamuğda küsüş | Hangi işe çok emek sarfedilmiş ise, insan onu sever ve onu her şeyden tutar. |
Kayu neŋke ıdsa tiriglik kişi, sevüg boldı ol neŋ sevüg cân tuşı | insan ömrünü hangi şeye sarfederse, o şey sevimli can kadar kıymetli olur. |
Tiriglik isiz ermez emgek isiz, bu emgekke bermez tiriglik isiz | Ömür aziz değil, emek azizdir; bu emeğe sarfedilmeyen hayata yazıktır. |
Tiriglik barır er açımaz tilin, yava bolsa emgek açır kiç yılın | Hayat gider, insan buna acıdığını itiraf etmez; emek boşa giderse, bunun acısı uzun seneler unutulmaz. |
Közi tok kerek ked yeme köŋli bay, arığlık kerek hem yüzi körki ay | Aşçı-başının gözü çok tok ve gönlü zengin olmalı; temiz olduğu gibi, yüzü ve kıyafeti de ay gibi parlamalıdır. |
Sakınuk kerek din şeriat bilir, bu mundağ kişidin bütünlük kelir | Takva sahibi, din ve şeriatı tanır bir insan olmalıdır; böyle insandan doğruluk gelir, |
Arığ boldı begler tadusı özi, arığ bolmasa aş kaçan yer kozı | Beylerin kendileri ve onları vücûda getiren dört unsur temizdir; yemek temiz olmazsa, onu nasıl iştihâ ile yiyebilirler. |
Arığ bolsa aşçı arığ aş berür, arığ bolsa aş suv seve ked yelür | Aşçı temiz olursa, temiz yemek verir; yemek temiz olursa, seve-seve yenilir. |
Közi suk kişi aşka sukluk kılur, elig tegrür aşka aşığ artatur | Aç gözlü kimse yemeğe karşı haris davranır, yemeğe elini sokar ve onu berbat eder. |
Közi suk kişiniŋ kılınçı yeg ol, kılınç yegliki erke teŋsiz ig ol | Aç gözlü adam çiğ tavırlı olur; çiğ tavırlı olmak insana yakışmayan bir hastalıktır. |
Neçe me bütün çın er erse köni, anıŋda bütün çın özüŋ bil munı | Ne kadar güvenilir, doğru ve dürüst bir insan bulsan bile, bil ki, senin için en güvenilir ve doğru kimse yine kendinsin. |
Bütün tutğu barça kişig çın bışığ, özüŋ ked sakıŋu küdezgü başığ | Bütün doğru ve olgun insanlara güvenmeli; fakat insan daha çok kendi-kendisini korumalı ve başını gözetmelidir. |
Muŋar meŋzetü keldi emdi bu söz, unıtma bu sözni ayâ edgü öz | Buna benzer şöyle bir söz vardır; ey iyi insan, bu sözü unutma. |
Kamuğnı bütün tut küdezgil özüŋ, özüŋke bağırsak seniŋ öz közüŋ | Her kese güven, fakat kendini gözet; sana karşı şefkatli olan, senin kendi gözündür. |
Kamuğda azizrek bu cânıŋ aziz, aziz cânnı bek tut uzatma sözüg | Her şeyden daha fazla bu canın azizdir; azız canı koru ve sözü uzatma. |
Yüzi körki körklüg kerek kılkı uz, yülüg bolsa bodluğ tili köŋli tüz | Onun yüzü, kıyafeti güzel, tavrı iyi, saçı-sakalı düzgün, yakışıklı ve özü-sözü bir olmalıdır. |
Bu körklüg kişi közke körnür arığ, arığ bolmasa aş boğuzka karığ | Böyle güzel bir kimse göze temiz görünür; yemek temiz olmazsa, insanın boğazında kalır. |
Arığlıknı sevmişturur bir bayat, arığlık bile er bulur edgü at | Tanrı temizliği sever, temizlik ile insan iyi ad kazanır. |
Arığlıknı barça kişiler tiler, arığ bolsa aş suv kişi ârzûlar | Temizliği bütün insanlar ister; yemek temiz olursa, insan ona arzu duyar. |
Yırak tutğu aşta arığsız kişi, arığsız kişiniŋ arığsız işi | Temiz olmayan kimseyi yemekten uzak tutmalı; temiz olmayan insanın işi de temiz değildir. |
Könilik kerek hem bülün çın kılık, köni bolmasa er tüzümez yorık | Âşçı-başı doğru, dürüst ve itimat edilir bir kimse olmalıdır; doğru olmayan insan gidişini düzeltemez. |
Kalı egri bolsa bu aş başçısı, kamuğ egri boldı anıŋ işçisi | Eğer aşçı-başı eğri olursa, onun bütün yamakları da eğri olur. |
Yumıtsa kalın yeg bu aş oğrısı, kaçan körki kelgey begi tirkisi | Bu ham insan sürüsü, yemek hırsızları, mutbahta toplanırsa, beyin safrası nasıl güzel olur. |
Könilik kerek erke edgü kılınç, anın bulsa ötrü tilemiş sevinç | İnsana doğruluk ve iyi hareket lâzımdır; insan bunlar ile arzu ettiği sevinci bulur. |
Negü ter eşitgil köni kılklığ er, köni kılkı bolsa ajun bütrü yer | Doğru hareketli insan ne der, dinle; doğru hareket eden insan dünyanın bütün nimetlerine nail olur. |
Köni kayda bolsa kutadur küni, tünermez küni er yorısa köni | Doğru insan nerede olursa-olsun, onun günü kutlu olur; doğru hareket eden insanın gündüzü geceye dönmez. |
Hıyânet kayu yerde ursa adak, asığ bergü barça kaçar ked yırak | Hıyanet nereye ayak basarsa, faydalı olan her şey oradan çok uzaklara kaçar. |
Hıyânet kişi kayda sunsa elig, teŋiz erse suğlur kurıtur yerig | Hıyanet eden adam bir yere el attımı, deniz bile olsa, kurutur. |
Bağırsak kerek ked begini sever, uvutluğ kerek ked özini yığar | Aşçı-başı sâdık olmalı ve beyini çok sevmeli; nefsine hâkim ve haya sahibi bir kimse olmalıdır. |
Ukuşluğ kerek hem biliglig kerek, üdi bolsa aşka eriglig kerek | Aşçı-başı akıllı ve bilgili olmalı; yemek vakti gelince, elini çabuk tutmalıdır. |
Törüçe yorısa tapuğ kılsa öz, kirürde çıkarda köni tutsa köz | Usûl ve erkânı dâiresinde hareket ile hizmet etmeli ve girip-çıkarken, dâima önüne bakmalıdır. |
Ukuş işke tutsa küdezse özin, bilig işke tutsa tıdusa közin | Aklını kullanarak, kendisini gözetmeli; bilgisini kullanarak, gözüne olmalıdır. |
Vefâ kılsa begke tilep edgü at, ol at birle edgü kalır meŋü at | İyi ad dileyerek, beye vefalı olmalı; bu iyi ad ile onun adı da ebedîleşmiş olur. |
Ukuşluğ kişiler at edgü kolur, biliglig kişiler ınançlığ bolur | Akıllı insanlar iyi ad isterler; bilgili insanlar itimâda lâyık olurlar. |
Ukuşluğ kişidin kişilik kelür, biliglig kişiler kişisi bolur | Akıllı insandan İnsanlık gelir; bilgili kimse insanların insanı olur. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ kişi, ukuşluğ kişi ol kişide başı | Akıllı insan ne der, dinle; insanların başı akıllı insandır. |
Ukuşluğ vefâlığ kişi tüzüni, yuluğlar kişike kamuğ özini | Akıllı, vefalı kimse insanların asilidir; o başkaları için her vakit kendisini feda edebilir. |
Arığsız cefâlığ kılınçı otun, kalı aydı erser kıyar sözini | Temiz olmayan, cefakâr ve küstah kimse, söz vermiş olsa dahi, sözünden döner. |
Munu aydım emdi ay elig kişi, bu yaŋlığ kerek bolsa aşçı başı | Ey hükümdar, Şte söyledim; aşçıbaşı olacak insan böyle olmalıdır. |
Kirip ötrü tirki ayak başlasa, anıŋdın begi aş seziksiz yese | Böyle bir kimse sofra ve kapları idare eder ve beyi de, ondan şüphe etmeden, yemeğini yiyebilir. |
Bu erdi ay elig özüm bilmişin, ayu berdim emdi köŋül bulmışın | Ey hükümdar, benim bildiğim bunlardır; hatırıma gelenleri işte arzettim. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Elig aydı uktum eşittim munı, takı bir sözüm bar ayu ber anı | Hükümdar : — Bunu dinledim ve anladım — dedi — bir sözüm daha var, onu da soyleyiver. |
Maŋa ayğıl emdi idişçi başı, negü teg kerek kılsa içgü işi | Şimdi bana içkici-başını anlat; içki işine bakan insan nasıl olmalıdır ki, |
İnansa aŋar beg ne köŋli bütüp, alıp içse içgü anı çın tutup | Bey ona inansın ve iç huzuru ile onu doğru bilerek, elinden içki içsin. |
Öğdülmiş İligke İdişçi Başı Negü Teg Kerekin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara İçkici-Başının Nasıl Olması Lâzım Geldiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı elig, muŋar ma idi ked yetürsü bilig | Öğdülmiş cevap verdi ve: — Hükümdar bu hususu da çok iyi düşünmelidir — dedi — |
Öz igdiş kerek ked sınamış yılın, köŋül basmış erse könitmiş yolın | Öz kardeşlerinden veya uzun yıllar iyice tecrübe edilmiş, nefsine hâkim ve doğru yolda yürüyen biri olmalıdır. |
Bütün çın bağırsak közi köŋli tok, köni bolsa kılkı mesel atğu ok | Güvenilir, doğru, sâdık, gözü ve gönülü tok, tabiatı da atılan ok gibi doğru olmalıdır. |
Anın ötrü bolsa idiş tutğuçı, yarağay bu işke yetilgey küçi | Bu işe içkiyi iyi muhafaza eden ve bunu hazırlamağa muktedir böyle biri münâsip olur. |
Kamuğ törlüg otlar idişçi tutar, güvâriş ya macûn ya çurnı katar | Içkici-başı her türlü otları hazır bulundurur; hazım, kuvvet veya müshil ilâcı, hazırlar. |
Telim törlüg otlar anıŋda bolur, yegü yalğağu ot ya içgü kolur | Onun elinde yenilen, yalanan veya içilen, arzu edilen her türlü ilâç bulunur. |
Kuruğ öl yemiş tut ya içgü süçig, anıŋdın bolur bu boğuzka keçig | Kuru veya yaş meyva yahut içki ve şarap, bunlar boğaza hep onun elinden girer. |
Boğuzdın bolur barça begke hatar, boğuz tatğı aşçı idişçi tutar | Bey için her türlü tehlike boğazdan gelir; boğazın tadı aşçı ve içkicinın elindedir. |
Bu aşçı idişçi bütün bolmasa, idi sarp bolur begke içse yese | Aşçı ve içkici itimat edilir kimseler olmazsa, beyin emniyetle yiyip içmesi çok güç olur. |
Negü ter eşit ay biliglig bügü, boğuz ked küdezgü aş akru yegü | Bilgili ve hakîm insan ne der, dinle; boğaza çok dikkat etmeli ve yavaş-yavaş yemelidir. |
Boğuzuğ küdezse başıŋa asığ, aşığ az yese bu ağızka tatığ | Boğazı gözetmek, baş için faydalıdır; az yemek, ağıza tatlı gelir. |
Üküş kördüm erni yava kıldı baş, küdezmedi boğuzın kovı kıldı yaş | Çok insan gördüm; boğazını gözetmediğinden, beyhude yere başına kıydı ve hayatını heder etti. |
Boğuzdın kirür ig kişike kemi, boğuzdın bolur hem aŋar ot emi | Hastalık ve rahatsızlık insana boğazdan gelir; tedavi ve ilâç da boğazdan olur. |
Ukuşluğ kerek hem bilig ked bilir, ukuşluğ kişidin kişilik kelir | O akıllı ve çok bilgili olmalıdır; akıllı insandan insanlık gelir. |
İsizke katılmaz ukuşluğ kişi, bütün çın bolur bu biliglig işi | Akıllı insan kötüye karışmaz; bilgili insan da doğru ve dürüst hareket eder. |
Köni ermese küygey erdi ulun, köni turmasa kör bolur er bulun | Ok düz olmasa idi; doğru gitmezdi; insan doğru hareket etmezse, başkalarının esîri olur. |
Köni bol sen iş kıl ay ersig begim, könilikte taştın yok ermiş yegim | Ey kahraman beyim, sen doğruluk ile çalış; bence doğruluktan daha iyi bir şey yoktur. |
İdişçi başı ked koyuğ er kerek, köni tutsa ötrü köŋül ög yürek | îçkici-başılık için çok titiz insan lâzımdır; o gönlünü, aklını ve yüreğini doğru tutmalıdır. |
Könilik öze işlese iş bütün, yakurmasa özke yarağsız otun | Bütün işleri doğruluk ile yapmalı; uygunsuz ve küstah kimseleri kendisine yaklaştırmamalıdır. |
Öz elgi bile katsa içgü körüp, özi beklese kodsa tamğa urup | İçkiyi bizzat kendi eli ile karıştırmalı; kendisi mühürleyerek, muhafaza altına almalıdır. |
Yegü içgü katmış kamuğ otlarığ, öz elgi bile katsa tutsa arığ | Yemek ve içkiye karıştırılan bütün otları kendi eli ile katmalı ve bunların temizliğine dikkat etmelidir. |
Kuruğ öl yemiş ya cülengbin cülâb, özi katğu tutğu bu barça şerâb | Kuru, yaş meyva veya gül-balı, gül-şurûbu, bütün bu içkileri kendisi yapmalı ve muhafaza etmelidir. |
Açınu süçinü bağırsaklıkın, idişin küdezse ötese hakın | Şefkat, sevgi ve sadâkatle beyin içkisini gözeterek, onun hakkını ödemelidir. |
Kirür otrü emgek begi tapğıŋa, ol emgek tusulur kulı asğıŋa | Böylece beyinin hizmetine onun emeği geçer ve bu emek kulun faydasını te’min eder. |
Kayu neŋke kirse kişi emgeki, uş ol neŋde boldı cânınıŋ köki | İnsanın hangi şeye emeği geçerse, onun canı o şeye bağlanmış olur. |
Muŋar meŋzetü sözledi söz silig, siligler sözi körse barça bilig | İyi tabiatlı insan buna benzer bir söz söylemiştir; böyle insanların sözü, dikkat edersen, hep bilgidir. |
Kayu neŋke kirse kişi emgeki, sevüg boldı ol neŋ sevüg cân köki | İnsanın hangi şeye emeği geçerse, o şey sevgili can kökü gibi sevilir. |
Kişi emgek ıdsa tiriglik ıdıp, anı sevgü yüdgü yüdürse yüki | İnsanın ömür boyunca emek verdiğini sevmeli ve yüklenince de onun külfetine katlanmalıdır. |
Bu yaŋlığ bulunsa idişçi başı, aŋar berse bolğay idişçi işi | Böyle bir içkici-başı bulunursa, içki işi ona verilebilir. |
Bu işke munı teg silig er kerek, munıŋ tapğı körki yarutsa yürek | Hizmetinin iyiliği ile içten memnun kalmak için, bu işe böyle temiz tabiatlı bir insan lâzımdır. |
Munıŋda basakı bu boşğutları, sakalsız kerek barça körki yarı | İçkici-başının sakileri de hep genç ve güzel yüzlü olmalıdırlar. |
Yalıŋ yüzlüg oğlan tolun teg yüzi, bodı tal kara saç bediz teg özi | Yüzünde henüz tüy belirmemiş bu oğlanların yüzü dolun ay, boyu fidan, saçı kara ve görünüşleri tasvir gibi güzel olmalıdır. |
Beli bolsa yılmık yana yarnı keŋ, ürüŋ bolsa kırtış kızıl kızğu eŋ | Belleri ince, omuzları geniş, teni beyaz ve yanakları al-kırmızı olmalıdır. |
Yaşıl kök sarığ al ağı ton kedip, aşağu kötürse yaraşur yorıp | Onların yeşil, mavi, san ve pembe ipek elbiseler giyip dolaşmaları ve yemek taşımaları hoş olur. |
Sakalsız kerek bu idişçi arığ, küdezilse içgüde kıl tü yamığ | İçkinin kıl, tüy ve çer-çöpten korunması için, içkici sakalsız ve temiz bir insan olmalıdır. |
İdişte tü bolsa yarağsız bolur, tü aş suvka tüşse tatığsız bolur | İçkide kıl bulunursa, yakışık almaz; kılın yemeğe ve içkiye düşmesi tatsız bir şeydir. |
Munın aydı bolğay bilig bergüçi, sakalsız kerek tep idiş tutğuçı | Bilgi veren bundan dolayı — “Kadeh sunanlar sakalsız olmalıdır” — demiş olacaktır. |
İdişçi arığ bolsa körklüg yüzi, anıŋdın siŋer içse içgü kozı | Kadehçi temiz ve güzel yüzlü olursa, içilen içki iştiha ile içilir ve insanın içine siner. |
Negü tutsa körklüg kişi kılkı uz, yaraşur alır kör bu cân ülgi köz | Güzel yüzlü, tavır ve hareketi zarif olan kimse ne sunsa, yakışır; bak, göz ondan canın hissesini alır. |
Negü ter eşitgil bu beyt ayğuçı, eşitgil munı sen ayâ bilgüçi | Şu beyti söyleyen ne der, dinle; ey bilen insan, bunu sen dinle. |
Yüzi körki körglüg kerek kılkı uz, negü tutsa andın tamar barça tuz | Yüzü-gözü güzel, tavır ve hareketi zarif olmalıdır; o ne sunarsa sunsun, zevkle içilir. |
Karın açmış erke yüzi körse aş, usup susamış ka körüp kanğusuz | Karnı acıkmış insana onun yüzünü görmek bir yemektir; susamış insan için, o bakıp kanılmaz bir içkidir. |
İdişçi başı kör uş andağ kerek, idiş tutğuçılar bu mundağ kerek | İçkıci-başı işte böyle, sâkîler de öyle olmalıdır. |
İnansa aŋar ötrü begler bütüp, yakın tutsa bolğay bütün çın tutup | Beyler onlara itimât ederek, inanır ve doğru-dürüst insan olarak, onları kendilerine yakın tutabilirler. |
Ay elig kaç işke er üdrüm tile, bağırsak közi tok uvutı bile | Ey hükümdar, şu bir kaç işe sâdık, gözü tok ve haya sahibi, seçkin insanlar ara. |
Birisi yalavaç bitigçi biri, takı bir idişçi kör aşçı biri | Bunlardan biri — elçi, biri — kâtip, biri — içkici-başı ve biri de — aşçı-başıdır. |
Bularığ idi ked talula birin, kalı tuşsa teŋsiz ökünme yarın | Bunların her birini çok iyi seç; eğer uygunsuz kimseler seçilirse, sonra peşiman olma. |
Yalavaç bitigçi kalı bolsa yig, anıŋ yası elke tokır ay tetig | Eğer elçi ile kâtip olgun kimseler olmazsa, ey zeki insan, bunun zararı memlekete dokunur. |
İdişçi ya aşçı yeg erse kalı, anıŋ yası cân kör tiriglik ulı | Eğer içkici ve aşçı-başılar çiğ olurlarsa, bunların zararı hayatın esası olan cana dokunur. |
Katığlan ay elig bu bir kaç kişig, talulayu üdrü tutuzğıl işig | Ey hükümdar, gayret et, bu birkaç insanı iyi seç, sonra işleri onların ellerine bırak. |
Yana aydı ögdülmiş elig kutı, bedük boldı begler işi teg atı | Öğdülmiş devamla : — Ey devletli hükümdar, beylerin işi gibi, adı da büyük olur — dedi — |
Bedük işte teŋsiz baş ağrığ bolur, baş ağrığ kötürmese beglik kalur | Büyük işin her türlü derdi olur; bu derdler ortadan kaldırılmazsa, beylik ortadan kalkar. |
Negü ter eşitgil keŋeşçi öge, keŋeşte töker begke yünçü üke | Dinle, istişarede beyin önüne yığınla inci döken has-müşâvir ne der. |
Ayâ beg erej kolma emgek kötür, erej birle emgek adakşu yatur | Ey beyim, rahat arama, zahmeti ortadan kaldır; rahat ile zahmet bir arada bulunur. |
Beg emgep el itse bodun şük bayur, bayusa bodun beg tileki bolur | Bey zahmet çekip, memleketi tanzim ederse, halk kendi-kendine zenginleşir; halk zenginleşirse, beyin her arzusu yerine gelir. |
Sevinme ked artuk erejlig kişi, bolur âhır emgek erejke tuşı | Ey huzur içinde yaşayan bey, buna fazla sevinme; sonunda huzuru zahmet takip eder. |
Neçe me bu aşçı idişçi saŋa, bütün erse artuk ay ersig toŋa | Ey cesur kahraman, aşçı ve içkici-başılar sana ne kadar çok itimat telkin ederlerse-etsinler, |
Olarda bağırsak özüŋe özüŋ, adın bolmağay sen uzatma sözüg | Seni onlardan daha çok esirgeyecek olan yine kendinsin; sözün kısası, bu başka bir kimse olamaz. |
Negü ter eşitgil öge buyrukı, unıtma munı sen biti hem okı | Has-müşâvir ne tavsiye eder, dinle; bunu unutma, yaz ve dâima oku. |
Sevüg cân özele iminde imin, kolup bulmadım men özümde öŋin | Aradım, aziz can için kendimden daha emin başka bir kimse bulamadım. |
Katığlan küdezgil katığ tut anı, kalı bardı erse tileme emin | Gayret et, gözet, onu sağlam tut; eğer giderse, ona çâre bulunmaz. |
Ayıtmış nı aydım ay elig kutı, negü teg kerekin emi hem otı | Ey devletli hükümdar sorulanlara cevap verdim; onun nasıl olması lâzım geldiğini, çâre ve tedbirini bildirdim. |
Bu yaŋlığ kişi birle begler bedür, yağı boynı yençer kü çavın ıdur | Beyler böyle insanlar ile yükselir, düşmanın boynunu ezer, kendilerinin nâm ve şöhretini yayarlar. |
Munu sözledim men saŋa belgülüg, takı bir sözüm bar adın ülgülüg | İşte sana açıkça söyledim, fakat üzerinde durulacak başka bir sözüm daha var. |
Elig tıŋlar erse anı sözleyin, yok erse bu sözni özüm kizleyin | Hükümdar dinlemek lutfunda bulunursa, onu da söyleyeyim; eğer münâsip görmezse, sözüm bana kalsın. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yanut berdi elig ayur ay bügü. negü ol maŋa ay sözüg sözlegü | Hükümdar cevap verdi ve : —Ey hakim, diyeceğin nedir, bana söyle —dedi— . |
Seniŋdin eşitgü kerek barça söz, biligke teriz sen ukuşka ögüz | Senden her sözü dinlemek icap eder; sen bilgi denizi ve akıl deryâsısı. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı elig, eligdin tegir elke törlüg bilig | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Ey hükümdar, memlekete her türlü bilgi hükümdardan gelir — dedi— |
Eligke ötündüm tapuğçı yolı, negü teg tapınğu begiŋe kulı | Hizmetkârların yolunu ve kulun beyine nasıl hizmet etmesi lâzım geldiğini hükümdara arzettim. |
Yeme bilgü begler tapuğçı kulın, negü teg açınğu tapınsa yılın | Beyler de hizmetkâr kullarına ve yıllarca hizmet edenlere nasıl ihsanda bulunmak lâzım geldiğini bilmelidirler. |
Neçe beg hakı erse kullar öze, yeme kul hakı yokmu begler öze | Kullar üzerinde beyin o kadar hakkı var da, beyler üzerinde kulların hakkı yokmudur. |
Kalı beg hakın körse kullar turup, kerek kul hakın körse tapğın körüp | Eğer kullar beyin karşısında hizmet ile, onun hakkını yerıne getirirlerse beyin de, hizmetlerine göre, kullarının hakknı vermesi lâzımdır. |
Tapuğçı tapuğ kılsa dünyâ üçün, kalı bulmasa dünyâ emger küçün | Hizmetkâr dünyalığı için hizmet eder; eğer, dünyalığını bulamazsa, gadre uğramış olur. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Elig aydı keldür maŋa ay aça, negü ol tapuğçı hakı ay seçe | Hükümdar : — Haydi, bana açık söyle ve bir-bir anlat; hizmetkâr hakkı ne demektir — dedi. |
Öğdülmiş İligke Tapuğçilar Haki Begler Öze Negü Teg Erdükin Ayur | Öğdülmiş Hükümdara Hizmetkârların Beyler Üzerindeki Haklarının Neler Olduğunu Söyler |
Bu ögdülmiş aydı bu begler öze, tapuğçı hakı bar tapuğda oza | Öğdülmiş dedi: — Beyler üzerinde hizmetkârın, daha hizmete başlamadan evvel, bir alacağı vardır. |
Eŋ aşnu yegü içgü bergü kerek, tapınğu itiglerin itgü kerek | Ona ilk önce yiyecek ve içecek vermek ve onun hizmet esbabını hazır: lamak lâzımdır. |
Tapuğ kılmak emgek katığ iş bolur, munı bilse begler tapuğ tiş kılur | Hizmet etmek zahmetli ve ağır bir iştir; beyler bunu takdir ederlerse, hizmetkâr daha çok gayret eder. |
Et öz cân yuluğlar tapuğ kılğuçı, tiler beg sevinçi bu kul bolğuçı | Hizmet eden insan tenini ve canını feda eder; kulluk eden beyini memnun etmek ister. |
İsig tumlığ aç tok yadağ hem yalıŋ, kılıç baldu ok yer ay elig biliŋ | Onlar sıcakta, soğukta, aç, tok, yaya ve çıplak hâlde, kılıç, balta ve ok darbelerine mâruz kalırlar; ey hükümdar, bunu bil. |
Kedin öŋdün oŋ sol bolur bu turup, begin inçke tegrür bu emgek körüp | Onlar öne, arkaya, sağa ve sola giderler; oralarda beylerini huzura kavuşturmak için, zahmet çekerler. |
Yağıka bu öŋdün bolur bek tolum, tiriglik tiler begke özke ölüm | Onlar düşmana karşı ön safta bir silâh vazifesi görürler; beyin yaşaması için kendilerini ölüme atarlar. |
Bu yaŋlığ beginiŋ sevinçin tilep, özin emgetür tünni künke ulap | Bu şekilde beyinin huzurunu diler ve geceyi gündüze katarak, zahmet çekerler. |
Bu tapğı üçün beg ötegü hakın, anı edgü tutğu bağırsaklıkın | Bu hizmetleri için bey onların hakkını ödemeli; onlara şefkatle muamele etmelidir. |
Negü ter eşitgil uç ordu hanı, bodunda talusı kişide çını | Halk arasında seçkin ve insanların doğrusu olan Üç-Ordu hanı ne der, dinle. |
Ayâ beg boluğlı bodunka uluğ, bedüt edgü tutğıl tapuğçı kuluğ | Ey halkın büyüğü ve bey olan kimse, hizmetkâr kullarına iyi muamele et ve onları yükselt. |
Tapuğçı bile begler elgi uzar, tapuğçı bile erklig el kend tüzer | Beyler hâkimiyetlerini hizmetkârlar vâsıtası ile elde ederler; hükümdar hizmetkârlar ile memleketini düzene koyar. |
Neçe beg uluğ bolsa aslı bedük, tapuğçı bile boldı atı bedük | Beyin aslı ne kadar ulu ve kendisi ne kadar büyük olursa-olsun, onun adı hizmetkârları ile yükselir. |
Ay elig kişilik mürüvvet bolur, mürüvvet kişike tarikat bolur | Ey hükümdar, insanlık— mürüvvettir; mürüvvet— insan için, bir tarikattır. |
Mürüvvet tarikat bu ol belgülüg, kişi emgeki bilse kılsa ülüg | Mürüvvet ve tarikat, hiç şüphesiz, insanın emeğini takdir ile hakkını vermektir. |
Tapuğçı kapuğda umınçka turur, umınç bermese beg mürüvvet barur | Hizmetkâr kapıda ümit ile hizmet eder; bey onun umduğunu vermezse, mürüvvet gider. |
Körü barğu begler tapuğçı neçe, tusulur neçe ol tusulmaz neçe | Beyler hizmetkârın nasıl olduğuna ve işe yarayıp-yaramadığma her vakit dikkat etmelidirler. |
Tusulur teŋinçe açıŋu kerek, tapınmış teŋi hak tegürgü kerek | işe yaradığı nisbette ona ihsanda bulunmak ve hizmeti nisbetinde onun hakkını ödemek lâzımdır. |
Kişi yılkıda ınğa ermez ay beg, munı teŋlese iş bolur ülgü teg | Ey hükümdar, insan hayvandan daha aşağı bir mahlûk değildir; bunu kıyâs tutarsan, iş ölçüsüne göre olur. |
Boğuz todrur aşnu kişi yılkınıŋ, basa asğı kötrür bu yalŋuk anıŋ | insan önce hayvanın karnını doyurur; sonra bu insan ondan istifâde eder. |
Açığ berse begler tilin edgü söz, tapuğçı yuluğlar begiŋe et öz | Beyler ihsanda bulunur ve iyi sözle onu takdir ederlerse, hizmetkâr beyine kendisini feda eder. |
İsinür tapuğçı bağırsak bolur, özin emgetür beg sevinçin kolur | Hizmetkâr böylece onu sever, ona candan bağlanır; beyinin huzûrunu temin için, kendisi zahmet çeker. |
Muŋar meŋzetü sözlemiş söz tetig, bilig birle yalŋuk uzatur elig | Zeki bir insan buna benzer bir söz söylemiştir; insan bilgi ile etrafına hâkim olur. |
Kişi edgülükke sevüg cân berür, bir edgü yanutı on edgü kılur | insan, iyiliğe karşılık, aziz canını verir; bir iyiliğe karşı on iyilik yapar. |
Asığ bolsa yalŋuk özin kul kılur, aŋar kul bolur özke emgek urur | Menfaati olursa, insan kendisini kul yapar; başkasının kölesi olur ve zahmete katlanır |
Tapuğka körü bergü edgü açığ, yalıŋnı bütürgü todurğu açığ | Ona, hizmetine göre, bol ihsanlarda bulunmalı; çıplak ise, giydirmeli; aç ise, doyurmalıdır. |
Negü beg bolur ol ay elig kutı, kitermese kuldın çığaylık atı | Ey devletli hükümdar, eğer kuldan fakir adını kaldıramazsa, o nasıl bir bey olur? |
Negü ter eşitgil avuçğa sözi, avuçğa sözi ol yegitler közi | İhtiyarlar ne derler, dinle; onların sözü gençlerin gözüdür. |
Kişi emgek ıdsa kişi yurnıŋa, yanutı kişilik kılur ornıŋa | Bir kimsenin bir insan parçasına emeği geçerse, o buna karşılık ona insanlık yapar. |
Kişi emgeki bilmegüçi kişi, kişi tep atamağu yılkı tuşı | însan emeğini takdir etmeyen kimseye insan dememelidir; o hayvana benzer. |
İki törlüg ol bu tapuğ kılğuçı, biri boş biri kul umınç tutğuçı | Hizmette bulunan kimseler iki türlü olur; biri — hür, biri — kul. |
Bu kul kendü erksiz tapuğçı bolur, tapuğ kılmasa begde berge bulur | Kul kendi ihtiyarı dışında hizmet eder; işi görmezse, beyden dayak yer. |
Boşuğ kör bu tapnur özin kul kılıp, munıŋ emgekin yulğu tapğın bilip | Hür insana bak, o kendisini kul edip, hizmet eder; onun hizmetini takdir etmek ve emeğini karşılamak lâzımdır. |
Boş âzâd kişi barça edgü kulı, bularka aça bergü edgü yolı | Hür ve serbest insanlar hep iyiliğin kuludurlar; bunlara her vakit iyilik yolunu açık bulundurmalıdır. |
Boşuğ kul bile tutsa bolmaz bu tüz, boşuğ boş teŋi tut kuluğ kulça üz | Hür insanı kul ile bir tutmak olmaz; hür insana hür muamelesi yap, kulu da kul gibi kullan. |
Bu begler kapuğı erej kapğı ol, erej kapğı tutmak özüŋ asğı ol | Beylerin kapısı huzur kapısıdır; huzur kapısına kapılanmak, kendi menfaati icâbıdır. |
Tapuğçı bayusa beg atı bolur, bu atı duâ birle meŋü kalur | Hizmetkâr zenginleşirse, bey nâm kazanır ve bu nâmı duâ ile ebedî kalır. |
Ay elig tapuğçı bile beg mesel, satığçı osuğluğ bolur çın tükel | Ey hükümdar, hizmetkâr ile bey arasındaki münâsebet, gerçekten, tam bir alıcı-satıcı münasebeti gibidir. |
Satığçı berür neŋ aŋar mün sanı, alığlı alır elde evrer anı | Satıcı mal verir ve bu ona sermâye olur; alıcı da bunu alır ve bunu memleketten-memlekete dolaştırır. |
Yıl ay kün tükese asığ yomdarur, yüz utru ulaşur öz asğı alur | Yıl, ay ve günler geçince, kâr birikir; tekrar karşılaşırlar ve her biri kendi kârını alır. |
Muŋar meŋzer emdi tapuğçı kişi, begi birle ortuk sakışlığ işi | işte bunun- gibi, hizmetkârın işi de beyi ile ortak hesaba bağlıdır. |
Begi neŋ berür kulka edgü sözün, tapuğçı et öz birle tapnur özün | Bey kula mal verir ve iyi sözle onu teşvik eder; hizmetkâr ise, kendi vücûdu ile ona hizmet eder. |
Urur cân yuluğlap tapuğçı kılıç, anıŋ asğı el kend uluşlar erinç | Hizmetkâr canını feda ederek, kılıç sallar; bunun kârı, şüphesiz, ildeki memleket ve şehirlerdir. |
Yağı boynı yençer hazine urur, tilek ârzû nimet ulaşu kelür | Düşmanın başını ezer ve hazine toplar; dilek, arzu ve nîmet birbiri ardınca gelir. |
Bu barça asığ sanı boldı tegim, asığ kılğuçığ edgü tutğu begim | Bunların hepsi gelir ve kâr gibidir, ey beyim, kâr getiren hoş tutulmalıdır. |
Negü ter eşitgil bu sartlar başı, öz asğın tilep dünyâ kezgen kişi | Tüccar-başı, kendi kârı uğurunda dünyayı dolaşan insan, ne der, dinle. |
Asığlığ kul erse oğulda yakın, asığsız oğulnı yağı bil sakın | Faydalı olan kimse, kul bile olsa, oğuldan daha yakındır; faydasız oğulu düşman bil ve ondan sakın. |
Kamuğ teprenigli asığka yorır, asığ bolmasa avçı evde karır | Bütün uğraşan insanlar menfaatleri uğrunda koşarlar; bir menfaati olmasa idi, avcı evinde ihtiyarlayıp giderdi. |
Er at boldı begler kanatı yügi, kanatsız kuş uçmaz ay begler begi | Asker beylerin kanat tüyüdür; ey beyler-beyi, kanatsız kuş uçamaz. |
Er at birle begler küçi belgürer, er at birle begler tügünler yörer | Beylerin kuvvet ve kudreti asker ile belli olur; beyler asker ile düğümleri çözerler. |
Yumıtsa kayu begke ersig eren, ajunka bu beg boldı sâhibkırân | Hangi beyin etrafında cesur asker toplanırsa, o dünyaya sâhip-kıran bir bey olur. |
Kayu begde erdem yumıtsa tükel, aŋar yığlur ârzû ne kolsa tükel | Hangi beyde bütün faziletler birleşirse, bütün istedikleri şeyler onun etrafında toplanır. |
Ajunçıkaerdem kerek miŋ tümen, bu erdem bile yer ajunçı cihân | Dünya hâkimine binlerce fazilet lâzımdır; dünya hâkimi bu faziletler ile cihanı elde eder. |
Uçuz tutma erdemni ögren oğul, bu erdem yorıkı ürüŋ kuş teg ol | Ey oğul fazileti kıymetsiz sayma, öğren; bu faziletin tabiatı ak kuşa benzer. |
Ürüŋ kuş kutı teg bu erdem kutı, yorı kuş atağıl sen erdem atı | Bu faziletin saadeti ak kuşunki gibidir; haydi, sen fazilete kuş adını ver. |
Negü ter eşitgil ürüŋ başlığ er, ajunuğ karıtmış uzun yaşlığ er | Dünyayı ihtiyarlatmış, çok yaşamış, ak saçlı insan ne der, dinle. |
Bilig erdem ögren ağır tut anı, ağır kılğay âhır ol erdem seni | Bilgi ve fazilet öğren, ona hürmet et; bu fazilet sonra sana da hürmet te’min eder. |
Bilig bil ukuş uk yorıma yava, üdi kelse edgü berür ol küni | Bilgi edin, anlayış sahibi ol, vaktini boş geçirme; vakti gelince, o sana iyilik getirir. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Bu sözler eşitti sevindi elig, ayur ay ukuşluğ uruğı silig | Hükümdar bu sözleri dinledi, sevindi ve: — Ey akıllı, ey nesebi temiz — dedi — |
İdi yakşı urduŋ kişilik ulı, bu ol çın vefâlığ kişiler yolı | İnsanlığın temelini çok iyi tesbit ettin; gerçekten vefalı insanların yolu budur. |
Bodun erki boldı meniŋ bu özüm, uzun boldı elgim yorık til sözüm | Ben kendim halk üzerine hâkim oldum; her şeye muktedir oldum ve sözüm her yerde geçer oldu. |
Küvenmez men emdi bu beglik bulup, öz inçlik tilep me tiriglik bulup | Şimdi ne bu beyliğe nail olduğum ve ne de bu hayatta kendi huzurumu dilediğim için öğünüyorum. |
Tilekim bu ol kim maŋa kelgüçi, bayusa meniŋdin bedüse küçi | Asıl dileğim şudur : bana gelen kimse zenginleşsin, benim sayemde kudret ve nüfuzu artsın. |
Bu begler sevinçi yarınkı asığ, duâ tap maŋa edgü atın yanığ | Bu beylerin sevinci yarının kârıdır; buna karşılık hayır-duâ ve iyi adla zikredilmem bana yeter. |
Bu barı hazine bu altun kümüş, er atka ülegüke tirdim üküş | Bütün bu hazineyi, bu bir çok altın, gümüşü askere dağıtmak için biriktirdim. |
Kişike berürmen tilep edgü at, duâ artsu atım yorıtsu bayat | İyi nâm kazanmak arzusu ile, bunları başkalarına veriyorum; çok duâ kazanayım ve Tanrı adımı dünyaya yaysın. |
Tilekim bu ol kim maŋa tapğuçı, bayup kalsa minde kedin kalğuçı | Dileğim şudur: bana hizmet edenler ve bundan sonra yaşayacak olan hizmetkârlarım sıkıntı çekmesinler. |
Özüm köçse barsa kalır bu bodun, duâ birle tapsa maŋa ol üdün | Ben göçüp giderim, bu halk kalır; o zaman beni diıâ ile anmalarını isterim. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı elig, yetürdi bu işke tükel ög bilig | Öğdülmiş cevap verdi ve:— Hükümdar bu işi akıl ve bilgi ile çok ıyi kavradı — dedi — |
Ölügli kişike negü bar adın, meger edgü atı yorısa kedin | Ölen insan için, kendisinden sonra iyi adının Jcalmasından daha başka ne olabilir. |
Bu dünyâ tilese ülegü kümüş, kalı ukbi kolsa bu ol hem yuluş | Bu dünyayı isteyen insan gümüş dağıtmalıdır; ukbâ isteyen için de kurtuluş yolu budur. |
Bu altun kümüşüg üle ay elig, kayu el tilese yetilgey elig | Ey hükümdar, altın ve gümüş dağıt; hangi memleketi istersen, oraya hâkim olursun. |
Negü ter eşitgil bügü beg tili, bu beglik işiŋe ol urmış ulı | Hâkim bey ne der, dinle; bu devler işinin temelini o atmıştır. |
Ülegü neŋ er tutğu begler kalın, kaçan kolsa tutğay yağısı elin | Beyler mal dağıtmalı ve çok asker tutmalıdır; ne zaman isterse, düşmanının memleketini ele geçirir. |
Hazine nerek köp er at çok kerek, begi bay kereksiz bodun tok kerek | Hazine neye gerek, çok asker lâzım; beyin zenginliğine lüzum yok, halk tok olmalıdır. |
Er at bolsa begler eli eksümez, er at bolmasa beg elin keç yemez | Asker bulundukça, beylerde memleket eksik olmaz; asker olmasa, bey memleketine uzun müddet hâkim kalamaz. |
Er at bolsa begdin sevinçlig yaruk, kayu el tilese bulur beg anuk | Asker beyden memnun oidumu, bey hangi memleketi isterse, onu elinde bulur. |
Akı bolsa elgi ajun begleri, ikigü ajunnuŋ bu buldı töri | Dünya beylerinin eli açık olursa, onlar her iki dünyada baş-köşeye otururlar. |
Negü ter eşitgil biliglig tilin, saranlık bile beg yeyümez elin | Bilgili ne der, dinle; hasis bir bey memleketine hâkim olamaz. |
İki neŋ karıştı yakışmaz kaçar, saranka yağumaz akığ berk kuçar | Bu iki şey birbirine zıddır, onlar birbirlerinden kaçarlar; insan hasise yanaşmaz, cömerde sıkıca yapışır. |
Sarandın kaçar barça erdemlig er, akıka yumıtur tilek ârzû yer | Bütün faziletli insanlar hasisten kaçarlar ve cömerdin etrafında toplanarak, dilek ve arzularına kavuşurlar. |
Saranlık bile boldı beglik yağı, saranka kopar tegme yerde çoğı | Hasislik ile beylik birbirine düşmandır; hasise karşı her yerde isyanedilir. |
Adın iki neŋ ol bu el tutrukı, birisi sav altun kılıç bir takı | Memleketi ayakta tutan daha iki şey vardır : biri — som altın, biri de — kılıçtır. |
Akılık bile beklegü ol elig, akılık bile beg bedür ay elig | Memleketi cömerdlikle muhafaza etmelidir; ey hükümdar, bey cömerdlikle büyür. |
Kür alp er kötürse yaşın teg temür, azığlığ erenlerde teşlür tamur | Cesur, kahraman adam, yıldırım gibi kılıç sallarsa, azılı muhariplerin damarı patlar. |
Sav altun bile türtse begler elig, kılıçsız tili birle evrer elig | Altın vere-vere eli nasır tutan beyler memleketi kılıç kullanmadan, söz ile idare ederler. |
Bu iki bile itgü uş bu elig, bu iki bile er bedür ay elig | Memleketi şu iki şey ile tanzim etmeli; ey hükümdar, insan bu iki şey ile büyür. |
Sav altun yazar ol tügülmiş kişig, sav altun iter ol buzulmış işig | Çatılan yüzleri som altın güldürür, bozulmuş işlen som altın yoluna koyar. |
Kılıç kayda erse kümüş anda ol, kümüş kayda erse kılıç tuttı yol | Kılıç nerede ise, gümüş oradadır; gümüş nerede ise, kılıç oraya yönelir. |
Ayâ beg kümüş saç tirilsü ked er, kümüş yığsa saçlur kılıçlığ kur er | Ey hükümdar, gümüş saç, yiğit kimseler toplansın; kendin için gümüş toplarsan, etrafındaki kılıçlı yiğitler dağılır. |
Kılıçlığ kür er kör kümüşke tutuğ, yumıtmış sav altun kılıçka yuluğ | Kılıçlı, cesur yiğit, bak, gümüşe rehindir; toplanmış som altın kılıca feda olsun. |
Saran beg tirer neŋ hazine urur, akı beg kılıç birle artlap alur | Hasis bey mal toplar ve hazine yapar, cömert bey bunu kılıç ile vuravura alır. |
Bu yaŋlığturur bu ajun öŋdisi, saranka söküşi akı öŋdisi | Bu dünyada böyle âdet olmuştur: hasise söğerler, cömerdi öğerler. |
Sözin kesti ögdülmiş öpti yerig, eligke duâ kıldı ögdi birig | Öğdülmiş sözünü bitirdi, yer öptü; hükümdara duâ etti ve Tanrıyı öğdü. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Bu sözler eşitti sevindi elig, duâ kıldı rabka kötürdi elig | Hükümdar bu sözleri dinledi ve sevindi; ellerini kaldırarak, Tanrı’ya duâ etti. |
Ayur ay bağırsak ınanğu idim, katığlık yerinde sığıŋu idim | Sonra dedi: — Ey inandığım, merhametli rabbim; ey müşkül anlarda sığındığım rabbim. |
Seniŋde adın yok yölekim maŋa, küvençim sen ök sen umınçım saŋa | Benim senden başka istinatgahım yoktur; güvendiğim bizzat sensin, ümidim sendedir. |
Kayu edgü kaldı maŋa kılmadıŋ, negü ârzû kaldı maŋa bermediŋ | Bana yapmadığın hangi iyilik var; yerine getirmediğin hangi arzum kaldı. |
Neteg tapnuğaymen bu ol çın sözüm, ayâ meŋü muŋsuz bu muŋluğ özüm | Ey ebedî ve ganî Tanrım, doğrusunu söylüyorum, benim bu âciz varlığım sana nasıl lâyıkı ile kulluk edebilir. |
Seniŋdin kolurmen basut küç bile, köni yol öze tut meni sen yöle | Sana niyaz ederim, yardımın ve kudretin ile doğru yola yönelt, bana destek ol. |
Kamuğ edgülükte takı artukı, bu ögdülmiş ol emdi köŋlüm tokı | Bütün bu iyilikler arasında en iyisi, şimdi ruhumu doyuran bu Öğdülmiş’tir. |
Munı berdiŋ emdi maŋa sen atâ, kılurmen munıŋ şükri yüz miŋ kata | Onu sen bana ihsan ettin; bunun için sana yüz bin defa şükür ederim. |
Et öz cân yuluğlar meniŋ işime, duâ arturur bu keçer yaşıma | Benim işim uğrunda tenini, canını feda ediyor ve bu fâni hayatımda bana çok duâ kazandırıyor. |
Maŋa küç ber emdi öteyin hakın, sevinsü maŋa bolsu köŋli yakın | Şimdi bana kuvvet ver, onun hakkını ödeyeyim; memnun olsun ve bana kalpten bağlansın. |
Yana aydı elig ay ögdülmişe, ukuşluğ biliglig seni ögmişe | Hükümdar yine söyle dedi: — Ey öğdülmiş, akıllı ve bilgili her kes seni medhetmiştir. |
Ukuşluğ tilese ukuş sen tükel, biliglig tilese bilig sen kemâl | Akıllı biri lâzım olursa, sen aklın kendisisin; bilgili biri lâzım olursa, sen bilginin kendisisin. |
İnançlığ bağırsak bütün sen silig, könilik bile sen kötürdüŋ elig | Güvenilir, içten bağlı doğru ve temizsin; senin bütün hareketlerin dâima doğruluk yolunda olmuştur. |
Tapınduŋ açığda aşundı tapuğ, tapuğ kalmadı sen yetürdüŋ kamuğ | Hizmet ettin, senin hizmetin benim ihsanımı aştı; yerine getirmediğin hizmet kalmadı. |
Meniŋdin kerek emdi edgü yanut, saŋa hak öteyin tiriglik anut | Benden şimdi iyi bir karşılık görmelisin; sana hakkını ödeyeyim, sen hayatını ona göre tanzim et. |
Neteg kim sevindi seniŋdin köŋül, bayat bersü andağ sevinç ay oğul | Benim gönlüm senden nasıl hoşnut ise, ey oğul, Tanrı seni de öyle sevindirsin. |
Sözüg kesti elig serindi turu, yer öpti tapuğçısı koptı örü | Hükümdar sözünü bitirdi ve bir müddet sustu, durdu; hizmetkârı yer öptü ve ayağa kalktı. |
Turup çıktı andın sevinçlig bolup, atın mindi keldi eviŋe turup | Oradan memnun ve mesrur olarak çıktı; bir az sonra atına binip, evine döndü. |
Kıyıksız keçe taŋda kıldı tapuğ, yaradı tapuğ açtı devlet kapuğ | Yine sadâkatle, sabah-akşam hizmet etti; hizmeti takdir edildi ve saadet kapıları açıldı. |
Tirildi ögi hem koyuldı bilig, bolu berdi evren uzadı elig | Felek dönüp, kudreti artınca, aklı derlenip toplandı, bilgisi derinleşti. |
Negü ter eşitgil kutı belgülüg, kutı birle elde çavıkmış külüg | Saadete eren ve bu suretle memlekete adını yayan ve şöhreti bulunan insan ne der, dinle. |
Kimiŋ birle devlet yaraşsa kelip, başın kökke tegrür yokaru kılıp | Kime saadet gelip, onunla uyuşursa, onun başını yükselterek, göğe erdirir. |
Kelü berse devlet yumıtsa bu neŋ, kişi körli tirlür bolur kızğu eŋ | Saadet gelir ve servet toplanırsa, insanın gönülü huzura kavuşur, yüzü sevinçle parlar. |
Muŋar meŋzetü aydı kökçin saŋa, bu söz yakşı tıŋla ay ersig toŋa | Kır saçlı sana buna benzer bir söz söylemiştir; ey kahraman yiğit, bu sözü iyice dinle. |
Kimiŋ bolsa devlet uzadı elig, kamuğ tetrüsi öŋ sözi ög bilig | Kim devlete ererse, onun kudreti artar; bütün eğrisi — doğru, her söylediği — hikmetin tâ kendisi olur. |
Ajun feylesûfı neŋi bolmasa, neçe tıldam erse kişedi tilig | Dünya feylesufu ne kadar natuk olursa-olsun, serveti yoksa, dili kösteklidir. |
Bu yaŋlığturur bu ajun öŋdüsi, yayığ dünyâ devlet çavıkar küsi | Dünyanın âdeti böyledir; dönek dünya ve devletin adı böyle çıkmıştır. |
Yavuzka yüz ursa yüzi suvlanur, kiçigke köz açsa bedüklük bulur | Eğer o kötü birine teveccüh ederse, o kimse şeref kazanır; eğer küçüğe bakarsa, o büyüklük bulur. |
Tegir erse kimke bu devlet kelip, tüzer iç taşını bu barça itip | Bu devlet kime nasip olursa, onun içini-dışmı düzeltir ve her şeyini tanzim eder. |
Kalı kelse keldrür kamuğ ârzûlar, ajunda çavıkar atı belgürer | Devlet kime gelirse, bütün istenilen şeyleri beraber getirir; o insan dünyada meşhur olur, adı her tarafa yayılır. |
Kalı barsa eltür bu keldürmişin, yağız yerke ildrür kötürmiş başın | Eğer giderse, bu getirdiklerini de beraber götürür; yükselttiği başı tekrar kara toprağa indirir. |
Ayâ ög köŋüllüg ukuşluğ oduğ, ayı sevme dünyâ tokığay yoduğ | Ey akıl ve gönül sahihi, anlayışlı ve uyanık olan insan, bu dünyaya hiç gönül verme, onun beklenmedik yerlerde sana zararı dokunur. |
Nerek bu karaŋku tünerig orun, süzük meŋü elke aşunğıl burun | Bu karanlık zulmet yeri neye gerek, durulmuş ebedî ülke için önceden hazırlan. |
Tünek ol bu dünyâ kötürgil köŋül, ediz ordu el kol sen amrul amul | Bu dünya bir zindandır, ona gönül bağlama; sen yüsek saray ve ülke iste, huzur ve sükûna kavuş. |
Negü ter eşitgil ay köŋli süzük, kamuğ iş içinde ay köŋli tüzük | Gönülü durulmuş ve her işinde gönülü dürüst olan insan ne der, dinle. |
Ay himmet idisi ajun kol talu, talu koldaçı er kutı top tolu | Ey himmet sahibi, güzel bir dünya iste; güzel olanı isteyen insanın saadeti eksiksiz olur. |
Keçer dünyâ kodğıl tile ukbini, kodu bermese dünyâ kodğay seni | Bu fâni dünyayı bırak, ukbâyı dile; sen dünyayı bırakmazsan, o seni bırakır. |
Cefâçı bu dünyâ cefâ kıl aŋar, cefâ kılsa ötrü yaraşur saŋar | Bu dünya cefakârdır, sen de ona cefâ et; ona ne kadar cefâ edersen, o da sana o kadar râm olur. |
Ayâ yolda azmış başı tezginük, ayı sevme dünyâğ tüpi ol öyük | Ey yoldan azmış, başı dönmüş adam, bu dünyaya hiç gönül verme, onun dibi bataklıktır. |
Öyükke kirigli üyüldi kodı, örü kelmedi ol sevinç bulmadı | Bataklığa giren dibe batar, oradan kimse bir daha çıkamaz; orada sevinç arama. |
Örü tartğıl özni öyüktin kutul, özüŋ kullukın sen tapuğ birle yul | Kendini yukarı çek, bataklıktan kurtul; ibâdet ile kulluk vazifelerini yerine getir. |
Yana yanğıl emdi tilek birge öz, tiliŋ evre yandur turu kaldı söz | Bugün tekrar ona dön, senin dileğini o verecektir; artık aksini söyle, başkaca söylenecek söz kalmadı. |
Köŋül tüzdi ilig kör anda naru, bodunka berü turdı edgü törü | Bundan sonra hükümdar gönlünü doğrulttu; halka iyi kanunlar vaz’etmekte devam etti. |
Bodun inçke tegdi turuk semridi, severi bedüdi yağı yavrıdı | Halk huzura kavuştu, zayıflar kuvvetlendi; onu sevenler yükseldi, düşmanları zayıfladı. |
Keçürdi küvençin sevinçin küni, ajunka yadıldı atı çav üni | Gününü sevinç içinde güvençle geçirdi; adı, şöhreti ve nâmı dünyaya yayıldı. |
Tirildi bir ança yorıdı bu yaŋ, böri toklı birle kozı boldı teŋ | Bir müddet böyle yaşadı ve böyle hareket etti; kurt ile kuzu müsavi oldu. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig bir kün oldrup kör ögdülmişig, okıdı ayıttı keçer kün işig | Hükümdar bir gün yalnız otururken, Öğdülmiş’i yanına çağırttı; günlerin nasıl geçtiğini ve işleri sordu. — |
Negü teg keçer kün ay ögdülmiş ay, çığaymu telim boldı ilde ya bay | Ey Öğdülmiş, söyle, gün ve aylar nasıl geçiyor; memlekette yoksul mu çoğaldı, yoksa zenginmi. |
El içre negü bar yarağsız yavuz, bodun hâli açğıl maŋa örtme söz | Memleket içinde kötü, uygunsuz neler var; bana halkın vaziyetini anlat, benden bir şey gizleme. |
Bodun tillerinde negü söz yorır, söküşmü telimrek ya ögdi kelir | Halk arasında ne gibi sözler dolaşıyor, öğenleri mi daha çok, yoksa, zammedenleri mi. |
Münümmü üküşrek azu erdemim, ayu ber maŋa sen kılayın emim | Kusurummu daha çok, yoksa fazîletimmi; bana söyle, ben de ona göre tedbirler alayım. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, tilek keldi tuttı tegürdi elig | Öğdülmiş cevap verdi ve: — Ey hükümdar, memlekette herkes arzu ettiği şeyleri bulmaktadır — dedi — |
İlig devletinde itildi ajun, sakınç kısğa boldı sevinçler uzun | Hükümdarın devleti sayesinde dünya düzeldi; keder kısa ve sevinçler uzun oldu. |
Bayudı bodun inçke tegdi yatur, uluş kend bezendi köŋül yilgütür | Halk zenginleşti ve huzura kavuştu; memleket ve şehirler süslendi, gönüller ferahladı. |
Erej birle erter bodun künleri, sevinçin keçer kör bütün tünleri | Halk günlerini huzur içinde, gecelerini de hep sevinç içinde geçiriyor. |
Tilin sözledi barça edgü senâ, duâ birle tınmaz tınığlı tına | Her kesin dilinde medih ve senan dolaşıyor, nefes alan her canlı durmadan sana duâ ediyor. |
Törü suv teg ol küç kör ot teg yoduğ, süzük suv akıttıŋ udıttı otuğ | Kanun su gibidir; zulüm ise, ateş gibi her şeyi mahveder; sen berrak su akıttın ve ateş söndü. |
Törü tüz yorıttıŋ itildi ajun, kim erse küçek ilde körmez közün | Kanunu doğru tatbik ettin, dünya düzene girdi; hiç kimse memlekette artık bir zorbaya rastlamıyor. |
Ay ilig üç iştin tegir küç basınç, biri beg osal bolsa tegse irinç | Ey hükümdar, şu üç şey zulüm ve tazyıka sebep olur; biri— beyin ihmalkârlığı ki, bundan musibet gelir. |
İkinçi basınçak bodun başlar er, üçünçi suk erse bodun bağrı yer | ikincisi — halkın başında bulunan insanın zayıf olması; üçüncüsü de — halkın bağrını yiyen tamahkârlıktır. |
Seniŋde yok emdi bu üçte biri, kayudın tegir ilke küçkey eri | Şimdi bu üçünden hiç biri sende bulunmadığından, memleketin neresinde bir zorba zuhur edebilir. |
Ay edgü törülüg arığ beg silig, bayat berdi erdem saŋa ög bilig | Ey âdil, temiz ve halîm bey, Tanrı sana akıl, bilgi ve bir çok faziletler verdi. |
Özüŋ buldı tevfik kamuğ edgüke, bodun todtı bütti yegü kedgüke | Her türlü iyilik için Allah sana tevfik verdi; halkın karnı tok ve sırtı pek oldu. |
Şükür kıl bayatka tapuğ kıl sevin, erej kıl bir ança sen inçin avın | Tanrıya şükür et, ibâdet kıl ve sevin; müsterih ol, bir az huzur ve rahat içinde yaşa. |
Taşırtın negü tuşsa yaŋluk yazuk, munu men yügürdeçi kulmen anuk | Dışarıda yanlış veya yersiz ne olursa, işte senin hizmetine koşan kulun ben varım. |
Şükür kıldı artuk sevindi ilig, senâ kıldı rabka kötürdi elig | Hükümdar şükür etti ve çok sevindi; elini kaldırdı ve Tanrıya sena etti. |
Ayur ay bağırsak idim sen uluğ, ağır kıldıŋ ilde bu yunçığ kuluğ | Ey merhametli rabbim — dedi — sen büyüksün; bu zayıf kulunun memlekette itibârını yükselttin. |
Tegürdüŋ maŋa sen kamuğ edgülük, munıŋ şükri boynum öze boldı yük | Sen bana her türlü iyilikleri ihsan ettin; şükür etmek boynumun borcudur. |
Bu şükrüğ kaçan kılğa özüm yete, munıŋ şükri mendin saŋa sen öte | Ben sana bu şükrü ne zaman hakkı ile ödeyebilirim; benim şükür borcumu sana sen öde. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig ay ögdülmişim, bayat fazlı erdi seni bulmışım | Hükümdar devam etti:— Ey Öğdülmişim, seni bulmam bana Tanrının bir lutfu idi. |
Sebeb sen sen emdi kamuğ edgüke, küçüg tıdğuka hem törü bergüke | Zulme mâni olmama, adaleti yerine getirmeme ve her türlü iyiliğe sebep şimdi sen oldun. |
Bayat berdi emdi kamuğ edgülük, seni berdi artuk adın on ülüg | Tanrı bana bugün bütün iyilikleri ihsan etti; bir de bunlardan on misli fazla değerde olan seni verdi. |
Neçe beg katığlansa yalŋuz özün, bolu bermese kul itümez uzun | Bey yalnız, tek başına ne kadar gayret ederse-etšin, kulun yardımı olmazsa, bunu uzun zaman devam ettiremez. |
Beg içtin bolur körgü taştın közi, bağırsak kulı ol közi hem sözi | Bey içeridedir, onun dışarıdaki gözü, sâdık kuludur; o beyin hem gözü, hem sözüdür. |
Közüm sen tilim sen elim sen maŋa, anın edgü boldı atım ay toŋa | Sen de benim gözüm, dilim ve elimsin; ey mert yiğit, ben bu sayede iyi nâm kazandım. |
Negü ter eşit emdi hakan tili, ajun başlamış bütrü basmış eli | Dünya hâkimi ve bütün memleketleri idaresi altına almış olan hakan ne der, dinle. |
Bağırsak kuluğ bulsa begler tilep, anı tutğu altun kümüşke kalap | Beyler arayıp, sâdık bir kul bulurlarsa, onu altın ve gümüş mahfaza içinde tutmalıdırlar. |
Köni çın kişi bulsa begler bütün, özi inçke tegdi tirildi kutun | Beyler doğru, dürüst ve itimat edilir bir insan bulurlarsa, kendileri huzura kavuşurlar ve hayatları saadet içinde geçer. |
Tapuğçı talusı bağırsak bolur, bağırsak tapuğçığ tilep kim bulur | Hizmetkârın seçkini içten bağlı olur; böyle bir hizmetkârı kim arayıp bulabilir. |
Bağırsak yok erse ajunda talu, kişilik kaçan turğay erdi tolu | Dünyada seçkin ve içten bağlı kimseler bulunmasa idi; insanlık nasıl kemâle erişirdi. |
Esirkermen emdi ay ögdülmiş e, bir ök sen ataŋdın maŋa kalmış a | Bana babandan yadigâr olarak yalnız senin kalmana çok teessüf ediyorum. |
Takı bir bar erse seni teg adın, uda bergey erdi kör öŋdün kedin | Senin gibi daha başka biri bulunmuş olsa idi, senden önce veya senden sonra aynı yolu takip etmiş olurdu. |
Bir ök sen maŋa kör ay kılkı köni, seni öz yetürse adın bir kanı | Ey dürüst tabiatlı, benim yanımda şimdiden teksin; seni kaybedersem, başka birini nerede bulurum. |
Bu yalŋuzlukuŋka özüm eymenür, takı bir iş erse saŋa ay unur | Ben senin böyle tek olmandan korkuyorum, ey kudretli insan; kâşki senin bir eşin daha bulunsa idi. |
Saŋa tegmegey erdi emgek üküş, maŋa ma duâ teggey erdi ülüş | Bütün bu zahmet senin üzerinde kalmazdı; ben de daha çok duâ kazanmış olurdum. |
Tile barmu körgil kadaşlar ara, saŋa udğu teg bir ayıtğıl köre | Ara, akrabaların arasında senin yolunu takıp edebilecek bir kimse var mı, soruştur. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, esen bolsu işke yetilgey elig | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Hükümdar sağ olsun, iş yapacak kimseler her vakit bulunur — dedi — |
Erejlensü ilig tuçı inçrünü, tilek ârzû kelsü özi tınçrunu | Hükümdar her vakit rahat ve huzur içinde bulunsun; sükûn içinde bütün dilek ve arzuları yerine gelsin. |
Meniŋ emgerimke ilig altunı, ağır kılmasu köŋli tutsu köni | Benim zahmetime karşılık hükümdarın altını var; hiç endişe etmesin ve gönülünü ferah tutsun. |
Maŋa tegse emgek erej me tegir, erej birle emgek yanaşu yorır | Ben zahmet çekiyorsam, rahat da ediyorum; huzur ile zahmet yan yana yürür. |
Kalı el işiŋe tusulğu kişi, tiler erse ilig bodun el başı | Eğer hükümdar memleket işinde faydalı ve halkın başında bulunacak bir insan istiyorsa, |
Negü ter eşitgil ay ilçi bügü, bügülep kılur ilçi künde ögü | Bak, hikmeti ile her gün yeni bir tedbir arayan hakîm devlet adamı ne der, dinle. |
Üküş bolsa ilke basutçı tile, el itlür bedük beg yatıp yer küle | Ne kadar çok olursa-olsun, memleket işine yardımcılar ara; memleket böyle tanzim edilir ve büyük bey huzur içinde bütün arzularına kavuşur. |
Telim bolsa ilde tusulur tetig, begig inçke tegrür kılur bu itig | Memlekette faydalı ve zeki insanlar ne kadar çok olursa, işleri bunlar görürler, bey de o kadar rahat eder. |
Yok ermez kadaşlar ara bar meniŋ, bu yaŋlığ kişi bilgi artuk anıŋ | Yok değil, benim akrabalarım arasında da çok geniş bilgili böyle bir insan vardır. |
Kamuğ erdemi bar sakınuk oduğ, kayu işke tegse bodur tü boduğ | Kendisi her türlü fazilet ve takva sahibi olup, uyanıktır ve elinden her türlü iş gelir. |
Kılınçı köni atı odğurmış ol, kamuğ edgülükke elig urmış ol | Hareketi doğru ve adı Odgurmış’tır; o her türlü iyiliğe el vurmuştur. |
Velikin evürdi bu dünyâda yüz, turup tağka kirdi köŋül kıldı tüz | Fakat o bu dünyadan yüzünü çevirdi; kalkıp dağa çıktı, dünya endişelerini gönlünden uzaklaştırdı. |
Bayat tapğı birle özin emgetür, tapuğ birle yazuk igin emletür | Tanrıya ibâdet ederek, kendisini zahmete veriyor ve ibâdetle günah hastalığını tedavi ediyor. |
Meniŋde yüz üsteŋ anıŋ erdemi, bodunda talusı kişi ködrümi | Onun fazileti benimkinden yüz misli fazladır; o halkın ileri geleni ve insanların seçkinidir. |
Meni birle bolsa meniŋ ol kadaş, kamuğ işke bolğay anıŋ bilgi baş | Benim bu akrabam burada yanımda bulunsa idi, o bize her işte bilgisi ile rehberlik ederdi. |
İlig altunı tınğa köŋli bütüp, sevinçin tirilgey ajunuğ tutup | Hükümdar, altınına lüzum kalmadan, ona gönülden inanarak, dünyayı idare eder ve sevinç içindeyaşardı. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
İlig aydı ârzûm tilekim bu ol, anı bulsa ötrü tayanğay köŋül | Hükümdar:—Arzum ve dileğim budur — dedi— onu bulursam, her işte ona emniyet edebilirim. |
Negü teg kılur sen bu işke itig, maŋa yakru ber sen anı ay tetig | Bu işin çâresi ne ise, bak; ey zeki, sen onu muhakkak benim yanıma getir. |
Negü teg okılım anı ay berü, kimi ıdsa bolğay okıtçı naru | Onu buraya nasıl davet edelim, onu çağırmak üzere kimi gönderelim. |
Bitigmü kerek ya söz ıdsa tilin, yarağı negü teg sen andağ kılın | Mektûpmu lâzım yahut ağızdan sözmü ulaştırmak; sen nasıl münâsip görürsen, öyle yap. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu söz, ayıtmış ka ilig cevâb kıldı öz | Öğdülmiş cevap verdi: —Hükümdarın suâline cevabım şudur — dedi — |
Kadaşım barını ötündi özüm, kelirmü ya kelmez açılmaz sözüm | Böyle bir akrabamın bulunduğunu arzettim, fakat gelip-gelmeyeceği hakkında bir şey söyleyemem. |
Kalı kelse edgü ağırladı söz, apaŋ kelmese bolğa yarlığ uçuz | Eğer gelirse, çok iyi, emrinize hürmet gösterdi demektir; eğer gelmezse, fermanınıza ehemmiyet vermemiş olur. |
Sarılğaymu erki ilig altunı, ileŋeymü erki maŋa ol köni | Hükümdarın altını acaba ona tesir ederrñi; o doğru insan acaba beni tekdir mi eder. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı men söz ayıttım saŋa, sen öz bilmişiŋ sözni aydıŋ maŋa | Hükümdar : — Ben sana bir şey sordum, sen de kendi bildiğini bana söyledin — dedi— |
Okı kelse kelgey kalı kelmese, negüke ileŋü sözüm tutmasa | Çağır gelirse-gelir; eğer gelmezse ve benim sözümü dinlemezse, senin ne kabahatin var. |
Sen ögdüŋ anıŋ törlüg erdemlerin, ol erdem üçün men tilermen erin | Sen onun her türlü faziletlerini öğdün, bu faziletlerinden dolayı ben onu istiyorum. |
Biliglig ukuşluğ tidüküŋ üçün, anı ârzûladım havâka öçün | Hava ve hevese düşman olduğundan, sen de bilgili ve akıllı dediğin için, onu arzuladım. |
Biliglig ukuşluğ kişi ol kişi, anıŋda naru barça yılkı tuşı | insan dediğin bilgili ve akıllı insandır; onun dışındakilerin hepsi de hayvan gibidir. |
Biliglig ukuşluğ bilir bilse iş, biliglig ukuşluğ kılur kılsa iş | iş bilirse, bilgili ve akıllı insan bilir; iş yaparsa, bilgili ve akıllı insan yapar. |
Muŋar meŋzer emdi bu söz belgülüg, eşitgil munı sen ay ersig külüg | Bu gerçekten şuna benzer; ey merd kahraman bunu dinle. |
Bilig birle yazlur kamuğ ters tügün, bilig bil ukuş uk tirilgil ögün | Bütün kör düğümler bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa. |
Bilig işke tutğıl takı til köni, takı ögrenü tur usanma bu kün | Bilgi ile iş gör, sözün doğru olsun; öğrenmekte devam et, bu günü boş geçirme. |
Maŋa yalŋuz ermez anıŋdın asığ, saŋa ma kadaştın asığ hem tatığ | Bu akrabandan yalnız ben değil, sen de istifâde edeceksin ve hoşnut olacaksın. |
Kadaşlığ bolur sen kerek bu kadaş, kadaş bolmasa tutğu erke adaş | insanın akrabası varsa, yanında bulunmalı; akrabası yoksa, insan ahbap edinmelidir. |
İdi yakşı aymış kör ilçi başı, kamuğda küçi bek kadaşlığ kişi | Dinle, memleket hâkimi çok yerinde söylemiş; akrabaları olan kimse her keşten daha kuvvetlidir. |
Kadaşlığ kişi küsi çavı bedük, adaşlığ kişi atı savı bedük | Akrabaları olan kimsenin nâm ve şöhreti büyüktür; arkadaşları olan insanın adı ve sözü muteberdir. |
Kadaşıŋ yok erse yorı tut adaş, adaş edgü bolsa bu boldı kadaş | Akraban yoksa, arkadaş ve ahbap edin, iyi arkadaş akraba gibi olur. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş ilig kutı, anı çın tilese iteyin otı | Öğdülmiş cevap verdi:— Ey devletli hükümdar, onu sen gerçekten arzu ediyorsan, çâresine bakayım —dedi— |
İlig yarlıkasa barayın özüm, okıyın anı men açayın sözüm | Hükümdar emir buyurursa, kendim gideyim; meseleyi açarak, onu buraya davet edeyim. |
Tilin sözleyin men tükel törlügün, biligdin ukuştın söz üdrüp ögün | Bilgi, akıl ve zekâmı kullanarak, türlü dil döküp, onu iknaya çalışayım. |
İlig me bitisü öz elgin bitig, okısu ılığ yarlığın ol tetig | Hükümdar da kendi eli ile mektup yazsın ve o zeki insan da hükümdarın fermanını bizzat okusun. |
Maŋa bütsü mendin teyü bilmesü, yeme yarlığ eştip kite turmasu | Bana itimat etsin ve bunun yalnız benim arzum olduğunu sanmasın; fermanı da duysun ve arzuya muhalefet etmesin. |
Neçe me özüm sözlese söz tilin, üilig yarlığı bu bitig söz adın | Ben ağızdan ne kadar söz söylesem dahi, hükümdarın fermanı, yazılı sözü başkadır. |
Negü ter eşitgil ay aslı ağı, kara köŋlin avlar begi yarlığı | Dinle, aslı sırmalı ipek gibi temiz ve kıymetli olan ne der : —Beyin fermanı halkın gönlünü avlar. |
Takı yakşı aymış biliglig özi, tügülmiş köŋülni yazar beg sözi | Bilgili ne kadar güzel söylemiş : — Beyin sözü kapalı gönülleri açar. |
İsig sözlese kulka begler tilin, unıtmaz anı kul tirilse yılın | Beyler kula iltifat ederlerse, kul bunu hayatı boyunca unutmaz. |
Kalı beg tili yumşak erse süçig, anı sevdi bodnı uluğ tut kiçig | Eğer beyin dili yumuşak ve tatlı ise, onu, büyük-küçük, bütün halk sever. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E GEVABI |
İlig aydı emdi bu erse yarağ, bitiyin bitigim aŋar bolsu ağ | Hükümdar:— Münâsip görüyorsan, şimdi mektubu yazayım, bu onu avlayacak bir ağ olsun — dedi — |
Saŋa barğu erse itiŋil itig, munu men özümdin bitiyin bitig | Senin gitmen lâzım ise, hazırlan; ben de bir mektup yazıp, sana vereyim. |
Küntoğdı İlig Odgurmışka Bitig Bitip Idmışın Ayur | Hükümdar Kün-Toğdı’nın Odgurmış’a Mektup Yazıp Gönderdiğini Söyler |
Devât koldı kâğıd bitidi bitig, bitig birle itti işiŋe itig | Hükümdar hokka ve kâğıt istedi, mektup yazdı; mektup ile işini düzene koydu. |
Bayat atı birle sözüg başladı, törütgen igidgen keçürgen tedi | Tanrı adı ile başladı: — Yaratan, besleyen ve göçüren odur— dedi. |
Ayurmen bitidim bayatım atı, bu at ol kamuğ törlüg igke otı | Sonra devam etti : — Tanrının adını yazdım, bu ad her türlü derde devadır. |
Üküş ögdi artuk telim miŋ senâ, kılurmen bayatka aŋar yok fenâ | Tanrıya pek çok hamd ve binlerce sena ederim, onun için fânilik yoktur. |
Tiledi törütti kamuğ teprerig, tirilgü berür yem tutar ol tirig | Bütün hareket edenleri o diledi ve yarattı; onlara rızık ve hayat veren odur. |
Uğan ol köni çın törü bergüçi, törümiş kamuğ halkka yetrür küçi | Kadirdir, âdildir, hak kanunları koyan odur; yarattığı bütün mahlûklara gücü yeter. |
Yaşıl kök yarattı yaruttı kün ay, kara tün yaruk kün sakışlığ yıl ay | Mavi göğü yarattı, güneş ve ayı aydınlattı; karanlık gece ve aydın gün yıl ve ay hesabını bulmak içindir. |
Törütti bu evren tuçı evrülür, bayat hükmi takdir bile tezginür | Bu feleği yarattı, durmadan döner; Tanrının hükmü ve takdiri ile hareket eder. |
Törütmezde aşnu yorıttı kazâ, kazâka tapı bol boyun eg uda | Yaratmadan önce, kaza tâyin etti; kazaya razı ol, boyun eğ ve ona uy. |
Negü kolsa kıldı ne kolsa kılur, negü aysa boldı ne aysa bolur | Ne istedi ise, yaptı ve ne isterse, yapar; ne dedi ise, oldu ve ne derse, olur. |
İligdin selâm köŋül aytu bitig, bitidim esenlik öze ay tetig | Bu hükümdardan selâm ve hatır sorma mektubudur; ey zeki insan, bunu sana sağlık dileği ile yazdım. |
Esen barmu erki et öz inçlikin, negü teg yüder erki üdlek yükin | Vücûdun sağ ve sıhhattemidir; devran yükünü acaba nasıl yükleniyor. |
Eşittim seniŋ edgü kılkıŋ yaŋıŋ, bu üdte yok ol tep saŋa tuş teŋiŋ | Senin iyi tavır ve hareketini duydum; bu devirde sana denk ve eş bulunmadığını işittim. |
Bayat kılmış emdi saŋa edgülük, bilig bermiş erdem ukuş ög ülüg | Tanrı sana şimdi lütfetmiş, bilgi vermiş; fazilet, akıl ve anlayış nasip etmiştir. |
Bu yaŋlığ kılınçıŋ eşitti özüm, sini ârzûladı ay körklüg yüzüm | Senin böyle olduğunu işittim, ey güzel yüzlüm, gönülüm seni arzuladı. |
Kadaşıŋnı ıdtım bu ögdülmişig, sözümni tegürgey ukup bilmişig | Akrabanı, Öğdülmiş’i gönderdim; sözümü ve anlayıp, bildiklerini sana eriştirecektir. |
Yakın ka kadaştın yitürmiş sen öz, uluş kend bodundın evürmiş sen yüz | Sen yakın akraba ve kardeşlerden uzaklaşmışsın; köy, kasaba ve şehir halkından yüz çevirmişsin. |
Turup tağka kirmiş özüŋ yalŋuzun, tapuğ kılğuka bu tapuğ ked uzun | İbâdet etmek için, kalkıp, tek başına dağa çıkmışsın; fakat bu ibâdet çok uzun sürmüş. |
Negü kıldı erdi kadaşlar saŋa, nelük yüz evürdüŋ aça ay maŋa | Akrabaların sana ne yaptı, niçin onlardan yüz çevirdin; bunu bana izah et. |
Kalı tegdi erse saŋa küç basınç, berü kel maŋa ay bu kadğu sakınç | Eğer zulüm görmüş isen, bana gel; bu dert ve endişeni bana anlat. |
Saŋa men bereyin törü küç bile, bu yerde tirilgil sevinçin küle | Ben kudretimle senin hakkını te’min edeyim; neş’e ve sevinç içinde burada yaşa. |
Kadaştın kadaşka asığlar bolur, asığ birle yalŋuk tatığlar bulur | Akraba akrabadan istifâde eder; insan bu suretle zevka kavuşur. |
Barışğu kerek ka kadaşlar bile, katılğu kerek iş adaşlar bile | Akraba ve kardeşler ile barışmak, eş ve dostlar ile kaynaşmak lâzımdır. |
Kayuda yaraşıklık erse yakın, ol işte bolur asğı köŋlün bakın | Nerede yakınlık ve uygunluk varsa, o işte fayda vardır; bunu iyice düşün. |
Negü ter eşitgil bu şir ayğuçı, ikigü yaraşsa asığ yer tuçı | Şâir ne der, dinle; iki insan birbirine uygun düşerse, bu dâima onların faydalarına olur. |
Yağız yer yaşıl suv yaraştı bile, ara miŋ çeçekler yazıldı küle | Kara toprak, mavi su birbiri ile uyuştu; ortada binlerce çiçek gülerek, açıldı. |
Yaraşık yorısa kadaş ya adaş, olardın bolur kap kadaşka bile | Akraba veya arkadaşlar birbirlerine uygun hareket ederlerse, bunlardan yeni akraba ve ahbaplıklar meydana gelir. |
Kalı bardıŋ erse tapuğ kılğalı, tapuğ kendte kılğıl bu ol din yolı | Eğer ibâdet etmek için oraya gittin ise, ibâdeti şehirde kıl; din yolu budur. |
Uluş kendte tâat telim bar ıduk, uş ol yerde yetrü körü barsa yok | iyice düşünürsen, Allanın büyük emirlerini yerine getirmek fırsatı, oraya nisbetle, burada daha çoktur. |
Bilig ögren aşnu tapuğka üküş, biligsiz tapuğ asğı bolmaz ülüş | ibâdet etmek için, önce çok bilgi edin, bilgisiz ettiğin ibâdet fayda gelmez. |
Kişi iki törlüg kişi atanur, biri ögretigli biri ögrenür | iki türlü insana insan derler: biri —öğreten, biri— öğrenen. |
İkide naru barça yılkı sanı, tilese munı tut tilese anı | Bu ikisinden başkasını hep hayvan olarak kabul et; hangisini istersen, onu seç. |
İlig pendi Odgurmışka | HÜKÜMDARIN ODGURMIŞ’A NASİHATİ |
Sen emdi kayu sen maŋa ay aça, ikide biri bol üçünçte kaça | Şimdi sen hangisisin, bana açıkça söyle; ikisinden biri ol, üçüncüsünden kaçın. |
Bilig bildiŋ erse tükel ögrenip, anı işlet emdi kör emgek ıdıp | Zahmetle öğrenerek, bütün bilgilere sahip oldun; şimdi bunları, zahmet çekmeden, işlet. |
Kalı bilmediŋ erse ögren bilig, tapuğlarka ötrü tegürgil elig | Eğer henüz öğrenmedin ise, bilgi öğren ve ibâdetlere de ondan sonra başla. |
Negü ter eşitgil bilig bergüçi, bilig birle tâat tapuğ kılğuçı | Bilgi veren ve bilgi ile tâat ve ibâdet eden ne der, dinle. |
Bilig birle yakğıl bayat tapğıŋa, bilig tamğa bolur tamu kapğıŋa | Tanrı ibâdetine bilgi ile yaklaş; bilgi cehennem kapısını mühürler. |
Bilig birle tâat muyanı tümen, biligsiz tapuğ kılsa bulmaz muyan | Bilgi ile yapılan ibâdetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibâdet ederse, sevap kazanamaz. |
Biligsiz tapuğ kılmışında körü, biliglig udımış muyanı örü | Bilgisizin ibâdet ile meşgul olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur. |
Uluş kend içinde tapuğ bar telim, uş ol yerde kılsa bulumaz yarım | Köy ve şehir içinde yapılacak çok ibâdet vardır; orada bunun yarısı bile bulunmaz. |
Seniŋ anda tapğuŋ namâz ol biri, takı biri rûza tutar sen urı | Senin oradaki ibâdetinin biri namaz, biri de tuttuğun oruçtur, ey oğul. |
Munıŋda adın anda tâat kayu, maŋa körkitü ber tilin sözleyü | Bunlardan başka orada hangi ibâdet var; söyle, göster. |
Atandı özüŋ emdi zâhid atı, bu atıŋ saŋa boldı tâat yutı | Sen şimdi zahit adını aldın; bu adın ibâdetin için sana büyük bir felâket oldu. |
Muŋar arsıkar erse emdi özüŋ, bu tâat yava boldı kesgil sözüg | Bununla şimdi kendini aldatıyorsun, bu ibâdet boşunadır; sözünü kes. |
Tapuğ kılğu halktın anı kizlegü, üküş tâat erse anı azlağu | ibâdet kılmalı, fakat onu halktan gizlemeli; ibâdet ne kadar çok olsa dahi, onu azımsamalıdır. |
Kişi edgüsi kılsa tâat tapuğ, anı halkta kizler yapar bu kapuğ | insanların iyisi tâat ve ibâdet ederken, onu halktan gizler ve kapısını kapatıı. |
Negü ter eşit emdi mani bu söz, bu söz işke tutğıl ayâ edgü öz | Şimdi bu sözün mânası nedir, dinle; ey iyi insan, bu söze göre hareket et. |
Eren er katında özin kizledi, tapuğ kıldı yüz yıl anı azladı | Gerçek insan başkalarının yanında kendisini gizlemiş; yüz yıl ibâdet kılmış ve bunu da azımsamıştır. |
Tapuğ kizlegü kıl kişi körmesü, bu söz sırrım erdi özüm sözledi | İbâdeti gizlemeli; yap, fakat insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; iste şimdi açığa vurdum. |
Berü kel uluş kendte kılğıl tapuğ, kamuğ edgülükke açılsu kapuğ | Buraya gel, köy veya şehir içinde ibâdet et; sana her türlü iyilik kapıları açılsın. |
Bodunka tusulğıl muŋıŋa yara, kadaşka bağır ber yakınlık ula | Halka faydalı ol, muhtaçlara yardım et; akrabalarına yakınlık göster, bağrını aç. |
Telim ögsüzüg kör ya tul tulsakığ, ya közsüz ya oldrum yeme aksakığ | Bak, burada bir çok yetim, dul, âciz, kör, kötürüm ve topallar vardır. |
Cemâat bile kıl fariza namâz, çığaylar hacı kıl âdina namâz | Farz namazlarını cemâat ile kıl, fakirler haccı olan cuma namazlarını edâ et. |
Halâl dünyâ kazğan çığayka üle, kişi elgi tutğıl yanut kıl yöle | Helâl dünyalık kazan ve fakirlere dağıt; insanlara yardımda bulun ve onlara güler yüzle muamele et. |
Bu samış tapuğ barça tâatturur, bu tâat bile barça râhatturur | Bu sayılan hizmetler birer ibâdettir; bunları yerine getiren herkes müsterih olabilir. |
Munı barça kodtı özüŋ yalŋuzun, namâz rûza tuttı ay kılkı tüzün | Bütün bunları sen terkettin; tek başına namaz kılıyor ve oruç tutuyorsun, ey asîl tabiatlı. |
Namâz rûza barça öz asğıŋturur, öz asğın tilegli bağırsız bolur | Namaz ve oruç, bunlar hep kendi menfaatin içindir; hep kendi menfaatini düşünen insan hodkâm olur. |
İdi yakşı aymış kişi üdrümi, kişike bağırsak kişi ködrümi | insanların seçkini ve olgun olanı merhametli insan çok güzel söylemiş. |
Kişi edgüsi bu öz asğın kodup, kişi asğı kolsa kör emgek yüdüp | insanların iyisi — kendi menfaatini bırakıp, zahmet yüklenerek, başkalarının faydasını isteyen kimsedir. |
Bağırsak kerek er ne bağrı süçıp, törü berse edgü isizke açıp | İnsan merhametli olmalı ve kötülere acıyarak, onlara şefkatle iyi yolu göstermelidir. |
Tirig yalŋuk oğlı tusulğan kerek, tusulmaz kişi tuğsa ölgen kerek | Hayatta iken, insan-oğlu faydalı olmalı; faydalı olmayacak kimse, doğar doğmaz ölmelidir. |
Kişike tusulur kişi edgüsi, bu edgü kişi ol bodun todğusı | insanların iyisi başkalarına faydalı olur; halk için lüzumlu olan bu iyi insandır. |
Tapuğka ınanıp kayu erse kul, bulumadı teŋri sevinçiŋe yol | İbâdetine güvenen bir kul Tanrıyı memnun edecek yolu henüz bulamamış demektir. |
Bayatım sevinçi tilese özüŋ, müsülmân sevinçi tile kes sözüg | Sen Tanrının rızasını elde etmek istersen, müslümanların memnun olmasını dile; sözü fazla uzatma. |
Seniŋ tapğıŋa muŋluğ ermez bayat, özüŋ kullukı kıl tile edgü at | Tanrı senin ibâdetine muhtaç değildir; kendi kulluğunu yerine getir ve iyi ad kazanmağa bak. |
Kimiŋ atı kul bolsa kılkı tapuğ, tapuğsuz kul atı mecâz ol kamuğ | Adı kul olanın yapacağı şey ibâdettir; bütün ibâdetsiz kulların adı bir mecazdan ibarettir. |
Tapuğ kıl tapuğ tınma kulluk bu ol, tapuğka baka kör me bekle bu yol | ibâdet, durmadan ibâdet kıl, kulluk budur; ibâdete dikkat et ve bu yoldan ayrılma. |
İdi yakşı aymış bügü bilgi keŋ, munı işke tutğıl ayâ elgi keŋ | Bilgisi geniş hakîm çok yerinde söylemiş; buna göre hareket et, ey eli açık insan. |
Tapuğ tâatim tep küvenme üküş, tapuğ kıl bayatka tapuğluğ küsüş | İbâdet ve tâatte bulundum diye, fazla gurur getirme; ibâdete devam et, Tanrıya ibâdet eden insan azizdir. |
Tapuğ kıl bayatka bu ol kullukuŋ, tapındım teyü sen unıtma ukuş | İbâdet kıl, Tanrıya kulluğun budur; fakat ibâdet kıldım diye, idrâkini kaybetme. |
Ay odğırmış emdi okırmen seni, öz asğı tiler tep sakınma meni | Ey Odgurmış, bugün seni davet ediyorsam, kendi menfaatimi düşünüyorum zannetme. |
Kalı kelse asğı tususı saŋa, yeme kelmese sen yası yok maŋa | Eğer gelirsen, senin için faydalı olur; gelmezsen de, bana bir zarar gelmez. |
Okırmen seni halkka edgü üçün, bu edgü bodun asğı buzma küçün | Seni halkın iyiliği için davet ediyorum; bu iyilik halkın menfaatidir; buna karşı gelme. |
Baka körmen aymış bu sözler tapa, çın erse berü kelgil andın kopa | Benim bu söylediklerime bir dikkat et; doğru ise, oradan kalk, buraya gel. |
Meni birle turğıl maŋa kıl basut, çığayığ yülegil neŋin edgü tut | Benimle beraber ol, bana yardım et; fakirleri destekle, onların vaziyetini düzeltmeğe çalış. |
Özüŋke muyan ol maŋa edgü at, ikigü ajun birge erklig bayat | Bu senin için sevaplı bir iş ve benim için ise, iyi bir addır; buna karşılık kadir Tanrı sana her iki dünyayı nasip eder. |
İnini edgeke yet özüŋ edgü bol, kişi edgü erdin tüzer edgü yol | Beni iyiliğe doğru götür, kendin iyi ol; insan iyi insanlara bakarak, yolunu düzeltir. |
Sebeb bolğıl emdi maŋa edgüke, bayat birge edgü saŋa ay böke | Bugün bana iyilik yapmam için bir sebep ol; ey pehlivan, Tanrı sana da bunun karşılığını verir. |
Negü ter eşitgil tejik bilgesi, tejik bilgeleri çavıkar küsi | İranlı âlim ne der, dinle; iranlı âlimlerin şöhreti büyüktür. |
Begi bolsa edgü bodunka bütün, anıŋ asğı barça bodun yer kutun | Bey halka karşı iyi ve âdil olursa, onun faydası bütün halka dokunur ve halk saadete kavuşur. |
Özüŋ edgü kolma begiŋ edgü kol, begi edgü bolsa bodun asğı ol | Kendi iyiliğini istersen, beyin iyi olmasını iste; beyin iyi olması halkın menfaatidir. |
Kara edgü bolsa bir özke bolur, begi edgü bolsa bodun kün körür | Halk iyi olursa, bu iyiliği onun yalnız kendisi içindir; beyi iyi olursa, halk gün görür. |
Kişi tep ayurlar kayu ol kişi, kişike asığ kılsa itse işi | insan derler, insan kimdir; insan başkalarına faydalı olan ve onların işlerini gören kimsedir. |
Tüzü yalŋuk oğlı sever edgüni, bu edgü kayu ol ögeyin anı | Bütün ınsan-oğulları iyiyi severler; iyi nerede, ben de onu öğeyim. |
Bu edgü ol ol kılsa halkka asığ, bu asğı bile bulsa bodnı tatığ | iyi, halka faydalı olan ve bundan dolayı ona zevk veren şeydir. |
Bağırsak bolur halkka edgü kişi, bağırsak bolun bulduŋ edgü başı | iyi insan halka karşı şefkatli olur; merhametli olursan, sen de iyi insan olursun. |
Munu sözledim söz bitigin ulam, tükettim sözümni kurıttım kalem | işte yazı ile ulaştırılacak sözlerimi söyledim; sözümü bitirdim ve kalemi sildim. |
Takı ma negü erdi erse sözüm, kadaşıŋ tegürgey tilin ay yüzüm | Bundan başka daha söylenecek. ne gibi sözüm varsa, akraban bunları da ağızdan bildirecektir, ey ay yüzlüm. |
Bitig türdi badı öze tamğalap, sunup berdi ögdülmiş aldı ulap | Mektubu katladı, bağladı ve üzerini mühürleyerek, uzattı; Öğdülmiş gelip, elinden aldı. |
İlig aydı barğıl takı ma negü, yarağlığ söz erse tegür ay bügü | Hükümdar : — Git, daha münâsip ne gibi söz varsa, ona ulaştır, ey hakîm — dedi — |
Katığlan anı keldür emdi maŋa, kuruğ kelme ansız maŋa ay toŋa | Şimdi gayret et, onu bana getir; ey yiğit, bana onsuz, boş gelme. |
Biliglig negü ter eşitgil özüŋ, yalavaç tetig ıd tutuzma sözüg | Bilgili ne der, dinle; zeki elçi gönder ve sözünü ona tevdi et. |
Negü tutzayın men saŋa emdi söz, kamuğ söz seniŋde ayâ köŋli tüz | Ben sana şimdi ağızdan “ne söyleyeyim; ey kalbi doğru, söylenecek sözlerin hepsini sen biliyorsun. |
Negü sözlegü erse sözle tilin, yarağı ne erse sen andağ kılın | Ne söylemek icap ederse, sen ağızdan söyle; nasıl münâsip görürsen öyle hareket et. |
İlel tep turup çıktı ögdülmişe, ol edgü kılınç birle igdilmişe | iyi terbiyeye, iyi tavır ve harekete sahip olan Öğdülmiş— “Baş üstüne!”— diyerek, kalkıp çıktı. |
Atın mindi evke yüz urdı turup, kelip tüşti kirdi yaka kur yörüp | Atına bindi, evine doğru hareket ederek, gelip indi; evine girdi, yaka ve kuşağını çözdü. |
Yaşık yandı yerke yakurdı başın, yaruk dünyâ meŋzi karardı ışın | Güneş döndü, başını yere yaklaştırdı; dünyanın aydınlık yüzü kırmızı sise büründü. |
Küdı ıdtı kesme yaruk yüz tudı, sevüg zülfi toldı yokaru kodı | Perçemini aşağı salıverdi, parlak yüzü kapandı ve güzel zülfü her tarafı kapladı. |
Turup yundı kıldı bu yatğu namâz, töşek koldı yattı udıp bardı az | Kalkıp abdest aldı ve yatsı namazını kıldı; döşek istedi ve yatıp, bir az uyudu. |
Beliŋlep odundı kötürdi başın, kara zengi kılmış yüzini ışın | Birden silkinerek, tekrar uyandı, başını kaldırdı; sis gök yüzünü siyah zenciye döndürmüştü. |
Turup yundı kıldı yana taŋ namâz, duâ kıldı tesbih yeme küdti az | Kalkıp abdest aldı, sabah namazını kıldı; duâ etti, teşbih çekti; yine bir az bekledi. |
Tüme torku kalkan kötürdi öşün, yaruk yüz küler teg yarudı ajun | Yüzünü örten ipek kalkan sıyrıldı; gülen parlak yüz gibi, dünya aydınlandı. |
Öğdülmiş Odgurmış Tapa Barmışın Ayur | Öğdülmiş in Odgurmış’ı Ziyaretini Söyler |
Ederledi terkin atını tutup, kadaşı tapa bardı evdin turup | Atını tutup, derhal eyerledi; oradan kalkıp, akrabasına doğru gitti. |
Yakın tegdi erse kadaşka barıp, atındın kodı tüşti tegdi yorıp | Akrabasına yaklaşınca, atından aşağı indi, yürüyerek, kapısına geldi. |
Tegip akru elgin tokıdı kapuğ, turup çıktı odğurmış ıdtı tapuğ | Gelip, eli ile yavaşça kapıyı çaldı; Odgurmış ibâdeti bıraktı, yerinden kalktı. |
Kapuğ açtı çıktı kadaşın körüp, kuçuştı esenleşti yüz köz öpüp | Kapıyı açtı, çıktı; hısımını gördü, kucaklaşıp, öpüşerek selâmlaştı. |
Elig aldı evke kigürdi bat a, orun berdi oldurdı elgin tuta | Elinden tutup, hemen içeri aldı; yer gösterdi ve elini tutarak, oturdu. |
İdi ök sevindi kadaşın körüp, bayatka şükür kıldı artuk ögüp | Akrabasını gördüğüne pek çok sevindi; Tanrıya çok hamd ve şükür etti. |
Ne körklüg sevinç ol kişi adrılıp, selâmet kavuşsa tileyü kelip | İnsanın ayrıldıktan sonra tekrar araması ve gelip, sağ-sâlim kavuşması ne büyük bir saadettir. |
Ne edgü bolur ol kadaştın yırap, barıp tegse tuşsa yağukluk ulap | Akrabalardan uzaklaştıktan sonra, yakınlık hisleri ile tekrar kavuşup, görüşmek ne kadar hoş oluyor. |
Ne körklüg bolur kör bağırsak kadaş, kadaşka yağukluk ulasa adaş | Akrabaların birbirine candan yakınlık ve samimiyet göstermeleri ne güzel şeydir. |
Ne körklüg bolur kör bağırsaklıkın, kadaşka kadaş köŋli bolsa yakın | Akrabanın akrabaya merhametle ve gönülden bağlı olması ne güzel olur. |
Negü ter eşitgil bağırsak kadaş, yakınlık ulağlı köŋüldeş adaş | Akrabasına dostluk ve gönülden yakınlık gösteren şefkatli akraba ne der, dinle. |
Kamuğ ğâyib özler körüşse közün, sakınç boldı kısğa sevinçi uzun | Birbirini kaybedip, tekrar buluşan şahısların kederleri kısa, sevinçleri uzun sürer. |
Ne körklüg bolur kör kişi adrılıp, selâmet kavuşsa iki öz özün | Ayrılıktan sonra iki şahısın tekrar birbirine sağ-sâlim kavuşması ne kadar güzel şeydir. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Ayıttı kadaşların odğurmışa, esen tep haber berdi ögdülmişe | Odgurmış akrabalarını soruşturdu; Ögdilmiş onların sağ ve salim olduklarını söyledi. |
Yana aydı odğurmış ayğıl maŋa, kalı keldiŋ emdi ne boldı saŋa | Odgurmış tekrar sordu:—Bana söyle, şimdi buraya ne maksatla geldin, sana ne oldu böyle. |
Eşittim seni men ilig birle tep, bodunka tusulur bilig birle tep | Ben senin hükümdarın yanında bulunduğunu, bilgin ile halka faydalı olduğunu duydum, |
Nelük keldiŋ erki olarnı kodup, bodun yüklerin sen boyunka yüdüp | Halkın yükünü boynuna yüklendikten sonra, onları bırakıp, nasıl buraya geldin. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı özüm, seni ârzûladı ay körklüg yüzüm | Ögdilmiş cevap verdi ve :—Ey güzel yüzlüm, benim seni göreceğim geldi — dedi— |
Turup keldim emdi köreyin teyü, sakınç kadğu bağın yöreyin teyü | Seni merak ettim, bu meraktan kurtulayım — diye, kalkıp buraya geldim. |
Küser erdim artuk seni körgüke, bu kün buldum inçlik saŋa kelgüke | Seni görmeği candan istiyordum; sana gelmek için ancak bugün fırsat bulabildim. |
Büte keçti üdlek seni körmedim, tiler erdim ârzûn üdi bulmadım | Seni görmeyeli çok zaman geçti; görüşmeği çok arzu ediyordum, fakat vakit bulamadım. |
Üdi emdi ermiş munukı özüm, saŋa tuştı şükrin kılur til sözüm | Vakti bugün imiş, işte geldim; çok şükür, sana kavuştum. |
Esen bolsa ermiş bu yalŋuk özi, tilekke tegir ay bağırsak kozı | insan sağ olursa, dileğine ulaşırmış, ey benim cana yakın kuzum. |
Negü ter eşitgil küsemiş kişi, keçer üdlekig ked sınamış kişi | Zamanın çok çabuk geçip-gittiğini iyice tecrübe etmiş ve kavuşmağı özlemiş olan insan ne der, dinle. |
Tirig bolsa yalŋuk tilekin bulur, tilek bulğuka mün tiriglik bolur | İnsan sağ olursa, dileğini bulur; hayat dilek için bir sermâyedir. |
Tirig bolsa yalŋuk tilep tapşur ok, esen bolsa barmış yana kavşur ok | İnsanlar sağ olurlarsa, birbirini arayıp bulurlar; can sağ olursa, ayrılan yine muhakkak kavuşur. |
Tiriglik tilegil tileme tilek, tilek bulğuka bu tiriglik yölek | Dilek dileme, sağlık dile; hayat dileğe erişmek hususunda ancak bir yardımcıdır. |
Bayat berdi âhır tilekim maŋa, esenlik bile men kavuştum saŋa | Tanrı nihayet arzumu yerine getirdi; ben sağ-sâlim sana kavuştum. |
Adın ma sözüm bar bu sözde basa, anı ma ayayın özüŋ tıŋlasa | Bundan başka bir sözüm daha var; dinlersen, onu da söyleyeyim. |
Odgurmış Öğdülmiş Birle Münâzara Kılmışın Ayur | Odgurmış’ın Öğdülmiş İle Münazara Ettiğıni Söyler |
Yanut berdi odğurmış aydı sözüg, eşittim sözümni eşitgil özüŋ | Odgurmış cevap verdi : — Söylediklerini dinledim, sen de benim sözlerimi dinle — dedi — |
Yakınlık ulamış üçün bir bayat, muyan bersü miŋ miŋ tümen edgü at | Gösterdiğin bu yakınlığın Tanrı ecrini ihsan etsin, iyi insanlara bahşettiği yüz binlerce sevaba sen de nail ol. |
Takı bir sözüg ay ne erki adın, anı ma maŋa sözle kodrna kedin | Başka söyleyeceğin söz ne imiş, onu da bana söyleyiver. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMUŞ’A CEVABI |
Cevâb kıldı ögdülmiş aydı bu söz, seni kördi erse yaruk boldı köz | Öğdülmış cevap verdi ve : — Bu sözüm şudur — dedi— seni görünce, özüm parladı. |
Kişi öz tilekin yorısa yoluğ, aŋar tegmez emgek ay bilgi uluğ | insan kendi arzusu ile yol yürürse, zahmet çekmez, ey bilgisi büyük. |
Negü ter eşitgil sınamış sözi, anıŋ manisi uk ay köŋli yazı | Tecrübeli insan ne der, dinle; mânasına dikkat et, ey huzura kavuşmuş insan. |
Kayu işke ârzû yorısa tilek, adak ursa buldı ol ârzû yölek | Hangi işe arzu ve dilek ile girişilirse, bu dilek her adımda ona bir destek olur. |
Tilek birle maŋsa yırak yer yakın, kaçan körse yüzin bulur cân ilek | istekle yürüyünce, uzak yer yakın olur; arzuladığı yüzü görünce, can sahibini bulur. |
Yana aydı ögdülmiş uş bu özüm, saŋa kadğura tilde kesmez sözüm | Öğdülmiş devam etti:—îşte ben dâima seni merak ediyorum, dilimden düşürmüyorum. |
Uluş kendni kodtuŋ yakın ka kadaş, kişide yıradıŋ biliş yok adaş | Köy ve şehri, yakın akraba ve kardeşleri bıraktın, insanlardan uzaklaştın; burada hiç bir tanıdık ve ahbabın yok. |
Ağır yük yüdüp bu özüŋ yalŋuzun, yalıŋ aç yorır sen ne yunçığ özün | Tek başına ağır zahmetlere katlandın; aç ve çıplak yaşıyorsun, dermansız bir hâldesin. |
Kadaş köŋli barça saŋa kadğurar, körü ıdsa bulmaz köŋül yelgürer | Senin için bütün akrabaların sızlanıyor; görmek isteyince, bulamıyor ve iştiyak içinde çırpınıyorlar. |
Apa oğlanı barça yalŋuz umaz, özüŋ munda yalŋuz kalı iglemez | Hiç bir insan tek başına yapamaz; sen burada yalnızsın, hasta da olabilirsin. |
Bu kadğu meni evde yatğurmadı, sakınç kadğu birle özüm umadı | Bu düşünce ile ben evde duramadım; endişe ve kayguya karşı koyamadım. |
Saŋa ok törütmedi teŋri tamuğ, saŋa aymadı bu adâbığ kamuğ | Tanrı cehennemi yalnız senin için yaratmadı; bütün bu azapları yalnız senin için zikretmedi. |
Negü ol nelük munça emger özüŋ, maŋa belgülüg ay bileyin sözüg | Niçin ve neden kendine böyle eziyet ediyorsun; bana bunu açıkça söyle, ben de senin bu husustaki fikirlerini anlayayım. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğurmış aydı bu söz, eşittim eşitgil cevâb bersü öz | Odguımış cevap verdi :— Bu sözünü dinledim; ben de cevap vereyim, dinle— dedi — |
Bu söz kim sen aydıŋ bağırsaklık ol, kadaş belgüsi hem yağuk yaklık ol | Bu söylediğin sözler senin şefkatinden ileri geliyor; bu akrabalık nişanesi ve yakınlık alâmetidir. |
Kadaş kadğuların kadaş yemese, adın yat kaçan yer kadaş bolmasa | Akrabaların kederini akrabalar paylaşır; insanın bir akrabası olmazsa, onun İstırabına yabancı kimseler nasıl ortak olabilirler. |
Özüm ka kadaştın neçe adrılıp, nelük turğay erdim bu yerke kelip | Ben de kardeş ve akrabalardan ayrılarak, buraya gelip, niçin bu kadar zaman burada kaldım. |
Baka kördüm emdi dinim yegliki, bu yerde köründi özüm yegliki | Çünki dinimin selâmetini ve kendi menfaatimi bunda gördüm. |
Anın keldim emdi bu yerke turup, bayat tapğı kılsa men yalŋuz bolup | Onun için kalkıp, buraya geldim; halvete çekilip, böylece Tanrıya ibâdetle meşgul olmak istedim. |
Bu dünyâ işiŋe katılmış kişi, kılumaz tapuğ birle ukbi işi | Bu dünya işlerine karışan kimse aynı zamanda ibâdet ve âhiret işini yerine getiremez. |
Bu halkka tüzü yapmağınça kapuğ, törütügli rabka kılumaz tapuğ | İnsan bütün bu halka kapısını kapatmayınca, yaratan Tanrıya ibâdet edemez. |
Havâ nefs boyunın sığu ked katığ, özüŋ ötrü bulsa tapuğda tatığ | İnsan ibâdette zevk bulabilmek için, hevesin kafasını iyice ezmelidir. |
Negü ter eşitgil sakınuk kişi, havâ bire bolmaz bütün din işi | Takva sahibi insan ne der, dinle; nefsine kapılan kimse din işini tam yapamaz. |
Havâ nefs bile kör yağı ol uluğ, bu iki azıtur tapuğçı kuluğ | Din hevesin ve nefsin en büyük düşmanıdır; bu ikisi ibâdet etmek isteyen kulu yolundan şaşırtır. |
Havâka bolu berse tutğun bolur, et öz ârzû bulsa meni kul kılur | Nefsine kapılırsa, insan onun esiri olur; tenin arzusuna uyarsam, beni kul eder |
Havâka basıkma ukuş birle kes, et öz baş kötürse bilig birle bas | Hevesin tesirinde kalma, akıl ile karar ver; ten baş kaldırırsa, bilgi ile hâkim ol. |
Bu yaŋlığ üçün men uluş kend kodup, bu yerke sığındım ağır yük yüdüp | Böyle olduğu için, ben köy ve şehirleri bırakıp, ağır zahmetlere katlanarak, buraya sığındım. |
Kişide öŋin boldum erse kalı, kuruğ sözlemezmen ne ğibet tili | İnsanlardan ayrı yaşıyorsam, buna mukabil boş söz de sarfetmiyorum ve dedi-kodu yapmıyorum. |
Bu yalŋuzturur sen tediŋ ay kadaş, bayat yadı iş tap maŋa ay adaş | Ey kardeş, sen bana:—Yalnız yaşıyorsun—dedin; ey dostum, zikruHah benim için kâfi bir arkadaştır. |
Yakın ka kadaştın yırak boldukum, olarka tüdürmedim açım tokum | Yakın akraba ve kardeşlerden uzak bulunmama gelince, ne aç olduğum zaman ve ne tok olduğum zaman, onlara bir yük olmadım. |
Bodun köŋli yuvka küdezmeki sarp, köŋül sınsa hasmı bayat adli tap | Halkın gönülü yufkadır, onu muhafaza etmek çok güçtür; burada gönül kınlırsa, ilâhî adaletle karşılaşılır; bu ise, kâfidir. |
Neçe bolmasa halkka mendin asığ, yeme körmegeyler meniŋdin yasığ | Her ne kadar benden halka fayda yok ise de, onlar benden zarar da görmezler. |
Asığ yas ne edgü ne isiz barı, bayattınturur kör anıŋ takdiri | Fayda ve zarar, iyilik ve kötülük hep Tanrıdan gelir; bu onun takdiridir. |
Bu arşta kodı kör serâka tegi, tüzü barça bir teg bayatka muŋı | Yukarıdaki Arş ile aşağıdaki toprak arasında bulunan her şey, aynı şekilde, Tanrıya muhtacdır. |
Negü bar kişiler ara ay külüg, asığ tut ya kor yas saŋa belgülüg | Ey namlı, insanlar arasında ne var, fayda yahut zarar ve ziyan, onu sen biliyorsun. |
Negü asğı bar tep ayur sen tapuğ, tapuğ kulluk ol kulka açtı kapuğ | İbâdetin ne faydası var — diye soruyorsun; ibâdet kulluktur ve kula kapıları açar. |
Kul atı anın boldı kulka ayağ, tapuğ kılsa tün kün ulu bolsa tağ | Kul adı bundan dolayı kula unvan oldu; o dağa çekilip, gece-gündüz ibâdet etmelidir. |
Yaratsa yaratmasa erklig bayat, tapuğ atı tilde atamasa at | Kula bu ad verilmemiş olsa bile, kadir Tanrı ister kabul etsin-ister etmesin, ibâdet ve zikir dilden düşmemelidir. |
Bu yalŋuzlukumdın maŋa yası yok, et öz din esenin munın buldum ok | Bu yalnızlığımın bana zararı yoktur; ten ve din sıhhatini ben burada buldum. |
Negü ter eşitgil bu beyt ayğuçı, taşı körme mani baka kör içi | Şu beyti söyleyen ne der, dinle; dışına bakma, içine ve mânasına dikkat et. |
Yorı yalŋuz işsiz ay yalŋuk uzı, tutı kıldı yalŋuz tili kör sözi | Ey insanların mahiri, tek başına ve arkadaşsız yürü; bak, papağan konuşmağı ve söz söylemeği kendi başına elde etti. |
Tapuğçı tapınsa bu yalŋuz özün, negü kor kılur künke yalŋuz özi | Kul yalnız ve tek başına ibâdet ederse, bu tek bir kimseden halka nasıl zarar gelebilir. |
Kişike katılmaknı ögdüŋ kadaş, negü teg kalılğu ya bolsa adaş | Ey kardeş, insanlara karışmağı öğdün; fakat insan onlara nasıl katılır ve onlar ile nasıl ahbap olur. |
Maŋa kelmişiŋde berü men bu kün, tapuğdın kesildim baka kör ögün | işte bana geldiğinden beri ben bugün ibâdetten geri kaldım; bir düşünsene. |
Tek ök bir saŋa öz katılmış üçün, yası munça erse küçeme küçün | Bir tek seninle buluşmanın zararı bu kadar olursa, artık beni fazla zorlama. |
Özüm kirse emdi kişiler ara, kaçan tegge elgim tapuğka kör e | imdi ben insanlar arasına girersem, ibâdete ne zaman elim değer. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı sözüg, eşittim eşit sen evürme yüzüŋ | Öğdülmiş cevap verdi ve: — Sözünü dinledim, sen de beni dinle, yüzünü çevirme — dedi — |
Sen aymış bu söz barça andağturur, hakikat körü barsa tıldağturur | Söylediklerinin hepsi doğrudur; lâkin dikkat edersen, bunlar hakikatte ancak birer bahanedir. |
Kişike tusulğu kerek bu tirig, tirig tutsa atın kopursa erig | İnsan hayatında kendisini yükseltmek ve adını yaşatmak için, başkalarına faydalı olmalıdır. |
Tiriglik nişânı ne ol belgüsi, kişi körmese bir anıŋ edgüsi | İnsanlar ondan bir iyilik görmezlerse, onun yaşadığı nereden belli olur. |
Kisi alğu tuğsa oğul kız üküş, oğulsuz tese erke körksüz söküş | İnsan evlenmeli ve bir çok çoluk-çocuk sahibi olmalıdır; “evlâtsızdır” — demek, insan için bir hakarettir. |
Negü ter eşitgil kişi üdrümi, uruğ kesmegüke kisi ol emi | İnsanların seçkini ne der, dinle; neslin kesilmemesinin çâresi kadındır. |
Oğulsuz ölürde ökündi tilin, ayâ kin keligli oğul kız kılın | Evlâtsız insan ölürken peşimanlığını ikrar etti ve:— Ey benden sonra gelen sen, çoluk-çocuk sahibi ol— dedi. |
Kimiŋ oğlı kalsa atada kedin, atama anı sen tirigde adın | Öldükten sonra evlâdı kalan bir baba için “yaşamıyor” denilemez. |
Oğulsuz kişi ölse kesti uruğ, ajunda atı yitti ornı kuruğ | Evlâtsız insanın, ölünce, nesli kesilir; dünyadan adı silinir ve yeri boş kalır. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğurmış aydı bu çın, munıŋda adınsığ yeme bar adın | Odgurmış cevap verdi ve : —Doğru, fakat bunun başka türlü bir şekli de var — dedi — |
Kalı edgü bolsa oğul kız silig, anı teg bolur kim yorıttıŋ tilig | Eğer çoluk-çocuk iyi ve hayırlı olursa, bu iş senin dediğin gibi olur. |
Kalı bolsa isiz ulıtğay seni, özüŋ ölse terkin unıtğay seni | Eğer evlât hayırsız çıkarsa, hayatta seni inletir; ölünce de, seni çabucak unutur. |
İsiz kılğa atıŋ öze karğışın, seni sökge yat baz uluğlar başın | Senin adını kötüler ve üstelik, büyükler başta olmak üzere, bütün yat-yabancı bed-duâ ederek, sana söğer. |
Oğul kız yağı ol yağı ne kerek, yağısız tiriglik takı edgürek | Çoluk-çocuk insana düşmandır, düşman neyine gerek; düşmansız hayat sürmek daha iyidir. |
Yağıdın negü teg yarukluk bolur, yağı atı yaska tanukluk berür | Düşmandan nasıl rahatlık umarsın; düşmanın atı bile senin aleyhine şahitlik eder. |
Ne edgü bilig berdi bilgi koyuğ, oğul kız atı erke kitmez oyuğ | Bilgisi derin olan insan ne iyi bilgi vermiştir; oğul-kızın adı, insan için, giderilemeyen bir gölgedir. |
Muŋar meŋzer emdi biliglig sözi, köni sözlemiş körse köŋli yazı | Bilgilinin buna benzer bir sözü vardır; dikkat edersen, temiz kalpli insan doğru söylemiştir. |
Özüŋ sızğurur sen oğul kız teyü, bu emgek biligli oğul kız kayu | Sen oğul-kız diye, kendini üzersin; bu zahmeti takdir eden oğul-kız nerede. |
Terer sen harâmığ barır sen kalır, sen ınçık yeyü bar ol ârzû yeyü | Haram toplarsın; gidersen, kalır; sen inleye-inleye git, safâsını o sürsün. |
Kime mindi sakın kisi alğuçı, teŋiz otra kirdi kime miŋüçi | Evlenen kimseyi bir gemiye binmiş farzet, gemiye binen kimse denize açılır. |
Oğul kız törüse kimesi sınur, kime sınsa suvda tirig kim kalur | Oğul-kız dünyaya gelirse, gemisi parçalanır; gemi parçalanınca, su içinde kim diri kalır. |
Oğul kız atasın suyurkağu ol, oğul kız atası yemi ağu ol | Oğul-kız sahibi insanın kusuruna bakmamak; evlât sahibinin yediği zehirdir. |
Oğul kız isizi atada kedin, atamaz atasın anasın adın | Evlâtların hayırsızı ölen anne ve babasını, bir kerre olsun, anmaz. |
Bu yaŋlığ iyâldın kaçan bar vefâ, kılıkı yavuz ol kılınçı cefâ | Böyle çocuktan hiç vefa umulurmu; onun tabiatı kötü ve işi gücü cefâdır. |
Oğul kız atası tü emgek küder, belâ mihnet erse yaŋan teg yüder | Oğul-kız babası her türlü zahmete katlanır; belâ ve mihnetleri de fil gibi yüklenir. |
Adaş koldaş ardaş tutuŋu tediŋ, bu edgü idi ters yüki yüdmekiŋ | Dost, ahbap ve arkadaş edinmeli—dedin; bu iyi, fakat bunların yükünü yüklenmek çok zordur. |
Yeme yakşı aymış bügü bilgi yarp, kişi köŋli yuvka küdezmeki sarp | Parlak bilgili hakîm yine çok güzel söylemiş; insanın gönülü yufka ve muhafazası güçtür. |
Sırınçğa sakışıturur bu köŋül, idi ked küdez sınmasu ay oğul | Gönül sırça gibidir; ey oğul, onu çok iyi muhafaza et, kırılmasın. |
Köŋül oğlağu ol sınağı muŋar, isigke erir terk soğukka toŋar | Gönül nazlıdır, bu tecrübe edilmiştir; şöyle ki, sıcakta erir, soğukta donar. |
Adaş köŋli sınsa bolur kır yağı, yağı kayda bolsa bolur miŋ çoğı | Dostun gönülü kırılırsa, o içinden sana düşman olur; düşmanın bulunduğu yerde huzur ve sükûn kalmaz. |
Yağıdın tiriglik tatığsız bolur, yağı kayda erse yarağsız bolur | Düşman yüzünden hayat tatsızlaşır; nerede olursa-olsun, düşman zararlıdır. |
Neçe me kiçig erse düşmân saŋa, anı sen uluğ tut ay ersig toŋa | Düşman senin için ne kadar küçük olursa-olsun, sen onu büyük kabul et, ey merd ve cesur insan. |
Çıbun boldı düşman yaŋanka bedük, ısırsa yaŋanığ suçıtur ked ök | Sinek fil için büyük bir düşmandır; fili ısırdığı zaman, onu zıp zıp zıplatır. |
Negü ter eşitgil yağılığ kişi, yağı birle urşu tükemiş yaşı | Dinle, düşmanı olan ve ömrünü düşman ile çarpışarak geçiren insan ne der. |
Kiçig düşmânım tep usanma özün, nelük korkayın tep küvenme sözün | Düşmanım küçüktür — diye, sen ihmalkâr davranma; — niçin korkayım — diyerek, öğünme. |
Yağıŋ boldı erse osal bulmağıl, yağıka yağı bol tüzünke tüzün | Düşmanın varsa, onu ihmâl etme; düşmana karşı düşmanca hareket et; iyi huylu insana karşı da halîm-sehm ol. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş açtı tilin, ayur söz eşitgil köŋülke alın | Ögdilmiş cevap verdi, söze başladı : — Sözümü dinle ve kalbine yerleştir — dedi — |
Törütti bayat bu ajunuğ bilip, yegü içgü ıdtı halâldin kılıp | Tanrı bu dünyayı bilerek yarattı; helâlinden yiyecek ve içecek gönderdi. |
Katılsa karılsa tutup edgü iş, işi edgü bolsa kılur edgü iş | iyi arkadaş edinerek, onlarla düşüp-kalkmalı; insanın arkadaşı iyi olursa, kendisi de iyi olur. |
Kişi asğı bolsa kişike katıl, kişike tusulmak kişi asğı bil | Başkalarına faydalı olabileceğin yerde insanlara karış; bil ki, insanlara faydalı olmak insanın kendi menfaatidir. |
Bu yalŋuz yorığlı kişi kıvçakı, kişike tusulmaz bolur ay akı | Ey cömert, bu tek başına yaşayan yabanî adamın başkalarına faydası dokunmaz. |
Kişike tusulmaz kişi ol ölüg, tusulğıl ölüg bolma ersig külüg | Başkalarına faydası dokunmayan insan ölü gibidir; faydalı ol, ölü olma; ey mert yiğit. |
Telim bolsa erke adaş koldaşı, yadıldı atı ilke itti işi | Bir kimsenin arkadaş ve ahbabı ne kadar çok olursa, onun adı o nisbette memlekete yayılır ve işi yoluna girer. |
Bu dünyâ içinde bulur bu tilek, kalı ukbi kolsa bu ol hem yölek | O bu dünyada dileğine kavuşur; eğer âhiret saadeti isterse, onu da bununla temin eder. |
Sakınç kadğu bolsa yuluğlar özüŋ, sevinç bolsa sevnür yarutur közüg | Kara gününde bu dostlar onun uğrunda hayatlarını feda ederler, sevinçli gününde de sevinçten gözleri parlar. |
Yadar erdemin barça halkka ayur, münin körse kizler til açmaz tuyur | Onun faziletini her kese söyler ve yayarlar; kusurunu görünce de, ağızlarını açmazlar, gizlerler. |
Yağı ol erig yatsa odğurğuçı, münin erdemin ilke bildürgüçi | insanı gaflet uykusundan uyandıran düşmandır ve yine düşmandır ki, onun kusıîr ve faziletlerini memlekete ilân eder. |
Yağı bolmağınça er ersigliki, kaçan belgürer ilde atı köki | Düşmanı olmazsa, insanın mertliği, adı ve aslı ne zaman belli olur. |
Üküş bolsa emdi bu erdem kimiŋ, üküş boldı teŋsiz yağısı anıŋ | Kimin fazileti çok olursa, onun dengi olmayan düşmanı da o kadar çok olur. |
Kimiŋ erdemi bolsa aslı ağı, tepiz el kişisi ol erke yağı | Kim faziletli ve asîl nesepli olursa, memleketin her tarafında bir çok kimseler ona düşman olurlar. |
Ked erke bolur kör yağı belgülüg, yavuzka yağı yok yavuz er ölüg | iyi insanın düşmanı belli olur; kötünün düşmanı yoktur; kötü adam zâten ölüdür. |
Kayu erke düşmân yumıtsa kalın, ol er erdemi erde artuk bilin | Hangi insanın etrafına bir düşman kalabalığı toplanmış ise, bil ki, o insanın fazileti diğerlerinden fazladır. |
Yağı birle tegşıp er atı bedür, yağısız kişi atı kopmaz yatur | Düşman ile çarpışa-çarpışa insanın adı büyür; düşmansız kimsenin adı yükselmez, yerde kalır. |
Negü ter eşitgil kör erdemlig er, bu erdem bile er tilek ârzû yer | Faziletli insan ne der, dinle; bu fazilet ile insan dilek ve arzusuna nâıl olur. |
Negü er bolur kör miŋ er düşmânı, miŋer sözlemese küniŋe anı | Bin tane düşmanı olup da, hakkında her gün bin defa konuşulmayan insana insan denilirmi. |
Börimü bolur körgil ıtta kayar, udula işitse miŋ itler üni | Bak, arkasından binlerce köpeğin sesini duyunca, kaçana kurt mu denir. |
Kişig soŋdamazmen tediŋ yalŋuzun, kuruğ sözlemezmen tediŋ til sözün | Yalnız olunca, insanları çekiştirmem; dilimi lüzumsuz ve boş lâflar ile günaha sokmam — dedin. |
Kimi sözlegey sen kişi bolmasa, kişiler arala özüŋ turmasa | Ortada kimse yoksa ve kendin insanlar arasında oturmuyorsan, kimin hakkında konuşacaksın. |
Er ol erturur kör kişiler ara, yorıp til küdezse bu bulsa töre | Bak, yiğit o kimsedir ki, insanlar arasında gezer, fakat dilini muhafaza eder ve böylece baş-köşeye geçer. |
İrig sözke yumşak yanut kılsa öz, açığ sözleseler süçig tulsa söz | Kaba söze yumuşak cevap vermeli ve acı sözlere de tatlı sözle mukabele etmelidir. |
Kişi yüki yüdse yüdürmese yük, cefâ kılsalar bu vefâ kılsa şük | Başkalarının yükünü yüklenmeli, fakat onlara yük yüklememeli; cefâ edenlere karşı, ses çıkarmadan, vefa göstermelidir. |
Köŋülde kiterse kör öç keklerin, tilinde yorıtsa köŋülde barın | Öç ve kibiri gönülden atmalı, gönlünde ne varsa, dilinde de o olmalıdır. |
Negü ter eşitgil kişi edgüsi, bu edgü bile yadmış atı küsi | İyilik ile nâm ve şöhret kazanmış olan, insanların iyisi ne der; dinle. |
İrig sözlemegil kişike tilin, irig sözke ağrır köŋül keç yılın | İnsanlara karşı kaba söz söyleme; kaba sözün acısını gönül uzun yıllar çeker. |
Seni kim söker erse öggil anı, otun ol bolur sen tüzünler sanı | Sana kim söğerse, sen onu eğmelisin; böyle olursa, o küstahlardan sayılır, sen de asillerden sayılırsın. |
Cefâ kılğuçıkakılu tur vefâ, vefâ er kılur ol isizler cefâ | Cefâ edene karşı vefa göstermekte devam et; yiğit olan vefa gösterir; kötüler ise, cefâ ederler. |
Kesilse seniŋdin yakın ka kadaş, yakınlık ula sen aŋa ay adaş | Yakınların, akraba ve kardeşlerin senden uzaklaşsalar bile, ey arkadaş, sen onlara karşı dâima yakınlık göster. |
Saŋa küç kılur erse küçkey kalı, keçürgil anı sen bu ol din yolı | Eğer zâlim sana zulüm ederse, sen onu affet, din yolu budur. |
Yazuk kılsa kul küŋ keçür ol yazuk, bu yazuk keçürmiş muyan kıl azuk | Kul ve câriye suç işlerlerse, sen onların suçunu bağışla; bu suç bağışlama sevabını, âhiret için, kendine azık et. |
Bu ol erlik anın eren yük yüdüp, yorır sabrı birle ölümüg küdüp | Yiğitlik budur; bunun için er olanlar zahmete katlanıp, sabırla ölümü bekleyerek dolaşırlar. |
Bu kün sen bir evke kirip yalŋuzun, ne edgü bulur sen ay kılkı tüzün | Bugün sen tek başına bir eve kapanmakta ne gibi bir fayda umuyorsun, ey yumuşak huylu. |
Erej ârzû nimet közün körmediŋ, kümüş gevher altun bakır bulmadıŋ | Huzur, arzu ve nimeti gözünle görmedin; gümüş, mücevher, altın ve bakıra da hiç sahip olmadın. |
Sarây karşı yer suv seni birle yok, at üstem kız oğlan kanı birle yok | Senin sarayın, köşkün, yerin ve yurdun yok; at, koşum, çoluk-çocuk hani; bunlardan hiç biri sende yok. |
Kişiler öze yok saŋa erk elig, özüŋ yığsa sen bolsa atıŋ silig | İnsanlar üzerinde de senin hiç bir kuvvet ve hâkimiyetin yok ki, onu kötüye kullanmayasın ve temiz nâm kazanasın. |
Kayu neŋ bulup kodtuŋ emdi anı, kayu telve zâhid atadı seni | Ne buldun ki, sonra ondan vaz geçtin; hangi mecnûn sana zâhid adını taktı. |
Üküşüg kodup er azığ taplasa, bu er ötrü zâhid bolur kur basa | Erkek olan, çoğu elde edebildiği hâlde, az ilev iktifa eder; böyle bir insan zâhidlik mertebesine erişir. |
Tilep bulmasa barça zâhid bolur, sabırda adın hile bulmazturur | Yoksa, aradığını bulamayan her kes zâhid olur; sabırdan başka bir çâre bulamadığından, elindeki ile yetinir. |
Er ol er bolur kör miŋ ârzû bulup, aŋar yüz evürse eren teg bolup | Erkek o kimsedir ki, bin arzusunu bulur ve ondan mertçe yüz çevirir. |
Yetürse içürse çığayka ülep, bayatka tapuğ kılsa köŋlin ulap | Yedirir, içirir ve malını fakirlere dağıtarak, Tanrıya can ve gönülden ibâdet eder. |
Kelir bolsa dünyâ köŋül bamasa, barır erse ağrıp kaşın tügmese | Gelen dünya nimetlerine gönül bağlamaz; elinden gidenlere de içi sızlayıp, yüzü buruşmaz. |
Kalı üstese elgi ârzû öze, özini tutunsa köŋül til tüze | Arzusunu elde etmek için kuvvet bulduğu hâlde, kendisini tutar, gönülüne ve diline hâkim olur. |
Bu sözke yakar körse mani bu söz, eşit işke tutğıl ayâ kılkı tüz | Dikkat edersen, şu sözün mânası buna uyar; dinle ve ona göre hareket et, ey yumuşak huylu. |
Erende eri ol kamuğ neŋke erk, bulup kılğu yerde özin tutsa berk | Erlerin eri odur ki, her şeye muktedir olur; fakat yapmağa gelince, nefsine karşı mukavemet eder. |
Takı erde yegrek eren olturur, miŋ ârzû bulup bu özin tıdsa terk | Yine bu erden daha iyi erkek odur ki, bir arzusuna nail olduğu hâlde, kendisine derhal hâkim olur. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğurmış aydı çın ay, negü ol tilekiŋ ayâ körki ay | Odgurmış cevap verdi:—Doğru söyle, arzun nedir, ey ay gibi güzel yüzlüm — dedi — |
Negü sözlese men sözümni yerip, cevâbın kılur sen özümni serip | Ben ne söylersem, reddediyorsun; sözümü beğenmeyip, itirazda bulunuyorsun. |
Açukluğ maŋa ay tilekiŋ ne ol, negü kolğu erse aça sözle kol | Bana açık söyle, dileğin nedir; ne istiyorsan, açıkça söyle ve iste. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı özüm, tilek birle keldi açayın sözüm | Öğdülmiş cevap verdi : — Ben buraya bir maksatla geldim, dileğimi arzedeyım — dedi — |
Bu kün toğdı ilig eşitti seni, öziŋe kereklep kör ıdtı meni | Hükümdar Kün-Toğdı seni haber aldı; sana ihtiyacı olduğu için, beni gönderdi. |
Katığ ârzûladı seni körgüke, meni sözçi ıdtı okıp eltgüke | Seni görmeği çok arzu etti; seni çağırıp götürmek İçin, dâvetçı olarak, beni yolladı. |
Neçe me ağır kelse barğu kerek, iligke tegip bir körüngü kerek | Ne kadar ağır gelse bile, senin oraya kadar gidip, hükümdara bir görünmen gerekir. |
İlig me idi edgü sultânturur, bodunka bağırsak sevüg cânturur | Hükümdar çok iyi bir padişahtır; çok merhametli, halkın candan sevdiği bir insandır. |
Kim ilig yüzin körse kutluğ bolur, ikigün ajunda tükel kut bulur | Hükümdarın yüzünü gören her kes kutlu olur; her iki dünyada tam saadete kavuşur. |
Negü ter eşitgil bu el kend begi, ajun başlap ilke yetilmiş ögi | Devleti idare eden, memleket işlerinde dirayet sahibi olan memleket beyi ne der, dinle. |
Törülüg köni beg kut ol belgülüg, kutı birle tegrür tözüke ülüg | Kanunlara riâyet eden, doğru bey, gerçekten, bir saadettir; onun saadetinden her kes kendisine hisse alır. |
Kayuda çavıksa köni beg atı, aŋar barğu andın bulur er kutı | Nerede adaleti ile şöhret bulan bir bey bulunursa, oraya gitmeli; insan onda saadetini bulur. |
Bu kök tirgüki ol könilik törü, törü artasa kök turumaz örü | Adalete istinat eden kanun — bu göğün direğidir; kanun bozulursa, gök yerinde duramaz. |
Törülüg bu begler yok erse tirig, bayat buzğay erdi yeti kat yerig | Bu kanun koyan beyler hayatta bulunmasalardı, Tanrı yedi kat yerin nizâmını bozmuş olurdu. |
Köni beg yüzi körse kutluğ bolur, muyanka tegir hem yazukı yulur | Adil beyin yüzünü gören kutlu olur; sevaba girer ve günahtan kurtulur. |
Bilir sen bu kün men kişi boldukum, sebeb ilig erdi yölekim tokum | Bilirsin, bugün benim adam olmama sebep hükümdardır; o bana destek olmuştur. |
Bayat berdi erdi ukuş ög bilig, tüzü edgülükke tegürdüm elig | Tanrı bana anlayış, akıl ve bilgi verdi ve ben bundan dolayı her türlü iyiliği yapmağa muvaffak oldum. |
Bayat berdi tevfik kamuğ edgüke, bodun asğıŋa hem yüki yüdgüke | Halka faydalı olmak ve onun yükünü yüklenmek hususunda her türlü iyilik için Tanrı bana tevfık ihsan etti. |
Seni me tiler emdi ilig bu kün, elig bir kılıp yazsa beglig tügün | El-ele verip, beylik düğümünü çözmek için, hükümdar bugün seni de istiyor. |
Okıtçı meni ıdtı emdi saŋa, meni yalŋuz ıdma ay ersig toŋa | Şimdi sana dâvetçi olarak beni gönderdi; ey mert yiğit, ben yalnız dönmeyeyim. |
Bitig ıdtı ilig öz elgin bitip, negü sözledi erse körgil okıp | Hükümdar kendi eli ile yazıp, sana bir mektup da gönderdi; ne demiş ise, kendin bak, oku. |
Çıkardı bitig berdi elgin sunup, bitig aldı odğurmış açtı tutup | Çıkarıp, mektubu sundu; Odgurmış aldı ve bir az düşünceli, mektubu açtı. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Okıdı bitig keç sakındı uzun, ayur ked bilig bermiş ilig sözün | Mektubu okudu, uzun-uzun düşündü ve: — Hükümdar çok manalı sözler yazmış —dedi — |
Okımış ilig emdi kelgil teyü, kamuğ edgülükni atamış sayu | îmdi hükümdar— “Gel!” — diye davet etmiş, her türlü iyilikleri teker-teker sayıp dökmü |
Bedük işturur kör bu işler maŋa, neteg kılğu ayğıl keŋeş ber muŋa | Bunlar benim için çok büyük bir iştir; söyle, bana bir akıl öğret, ne yapmalı? |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, seni sözleyü şük kurıtmaz tilig | Öğdülmiş cevap verdi : — Hükümdar dâima senden bahseder, bir ân bile seni dilinden düşürmez — dedi — |
Tili teprese sözde atıŋ çıkar, seni körgüke ol köz açtı bakar | Konuşmağa başlar-başlamaz, ağzından adın çıkar; o seni dört gözle beklemektedir. |
Kimi sevse ermiş köŋül ârzûlap, tilin sözde atı yorır söz ulap | Gönül arzulayarak, kimi severse, her sözde onun adı dilinden düşmezmiş. |
Sevitmiş negü ter bu beytig okı, sevüglüg yüzi ol köŋül toklukı | Şu beyti oku, kendisini sevdirmiş insan ne der; gönlü doyuran, sevgilinin yüzüdür. |
Köŋül kimni sevse körür közde ol, közün kança baksa uçar yüzde ol | Gönül kimi severse, göz dâima onu görür; göz nereye bakarsa, orada o uçar. |
Köŋülde negü erse ârzû tilek, ağız açsa barça tilin sözde ol | Gönülde arzu ve dilek ne ise, insan söze başlayınca, dâima ondan bahseder. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğurmış aydı maŋa, keŋeş ber yarağı ne ol ay toŋa | Odgurmış cevap verdi : — Ey yiğit, bana tavsiyede bulun, ne yapmalıyım — dedi — |
Bağırsak kadaşım sen ök sen yakın, keŋeş ber ötegil kadaşlık hakın | Sevgili kardeşim, bana yakın ol=>n sensin; bir fikir ver, kardeşlik hakkını yerine getir. |
Seniŋdin kolurmen bu işke keŋeş, bilig birle sen bu keŋeşke teŋeş | Bu işte senin bilgin ile mütenâsip bir tavsiyede bulunmanı istiyorum. |
Kadaş sen tilese yeme tut adaş, adaşlı kadaşlı ikigün tüdeş | Sen bir kardeşsin, istersen arkadaş olarak da kabul et, kardeş ve arkadaş arasında fark yoktur. |
Bağırsak sen ök sen bu kün çın maŋa, negü kılğu ayğıl bütermen saŋa | Bugün bana gerçekten bağlı olan sensin; ne yapmalı, söyle; sana güveniyorum. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu söz, ayıtma maŋa sen ayâ kutluğ öz | Ögdülmiş cevap verdi ve: —-Ey mübarek insan, bunu sen bana sorma — dedi — |
Meni ıdtı ilig okıtçı saŋa, negü teg keŋeşür sen emdi maŋa | Hükümdar beni sana dâvetçi olarak gönderdi; sen şimdi benim ile nasıl istişarede bulunursun. |
Baralım timekte adın yok sözüm, neteg ayğa barma teyü bu özüm | Gidelim—demekten başka, benim bir sözüm yoktur; ben sana nasıl “gitme” diyebilirim. |
Seni birle bolsa kör asğı üküş, öz asğın tilerke keŋeşmez ukuş | Seninle birlikte bulunmak benim için çok faydalıdır; kendi faydasını isteyen kimse ile akıllı insan istişare etmez. |
Negü ter eşitgil biliglig çigil, biligsiz eşitgil boyun bir egil | Bilgili çiğil ne der, dinle; ey bilgisiz, dinle ve buna boyun eğ. |
Öz asğı tilerke keŋeşmegü söz, saŋa asğı bolmaz ayâ kutluğ öz | Kendi istifâdesi bahis mevzuu olan bir kimse ile istişarede bulunmamalı; ey mübarek insan, bundan sana fayda gelmez. |
Keŋeş ol kişike keŋeş ay kadaş, ol er kolmaz erse öz asğın adaş | Ey arkadaş, istişare ederken, kendi faydasını düşünmeyen kimse ile istişare et. |
Öz asğın tilegli öz ülgi üçün, yarağlığnı teŋsizturur ter küçün | Kendi faydasını düşünen kimse, menfaati için, münâsip olanın dahi uygun olmadığını söyler. |
Neçe iş kişike keŋeşgü kerek, köŋül taplamış işni kılğu kerek | Bâzı işler vardır ki, insanlar ile istişare etmek lâzımdır; fakat neticede insan yine gönlünün münâsip gördüğü işi yapmalıdır. |
Özüŋke bağırsak seniŋ öz özüŋ, kişike ınanma kesildi sözüg | Seni en çok düşünen yine bizzat kendinsin, insanlara güvenme; işte o kadar. |
Sen ök bil negü kılğu erse keŋeş, tileme meniŋdin bu işke keŋeş | Ne yapmak lazımsa, bunu kendin bilmelisin; istişare et, fakat benden bu iş için fikir sorma. |
Seni alğalı keldim andın turup, keŋeş bu yorı barğıl emdi kopup | Oradan kalkıp, buraya seni götürmek için geldim; tavsiyem şu: yürü, buradan kalkıp, oraya gidelim. |
Kişiler arakı muyan edgülük, bu yerde bulunmaz munu belgülük | İnsanlar arasına karıştığın zaman elde edeceğin sevap ve iyilik burada bulunmaz, bu şüphesizdir. |
Uluş kend içindeki edgü neçe, saŋa sözledim emdi adra seçe | Kasaba ve şehir içindeki çeşitli iyilikleri şimdi sana teker-teker ve açık olarak söyledim. |
Bilir sen bu gözler köni sözledim, saŋa edgü koldum bilir bir idim | Bunları doğru söylediğimi takdir edersin; Tanrı bilir ki, senin iyiliğini istedim. |
Kişidin kaçar sen ne kıldı kişi, kişike katıl it kişiler işi | İnsanlardan kaçıyorsun, onlar sana ne yaptı; insanlara karış ve onlar gibi yaşa. |
Müsülmân işin it muŋıŋa yara, bayat birge uçmak kör ornuŋ töre | Müslümanların işini gör, ihtiyaçlarına yardım et; Tanrı sana cennet verir, yerin baş-köşe olur. |
Köŋül til köni tut kılınçıŋ bütün, kayuda tilese tirilgil kutun | Gönlünde ve dileğinde hulûs sahibi ol, hareketin dürüst olsun; nerede istersen, orada saadet içinde ömür sür. |
Kişisiz tirilme kişiler ara, kişi aybı körme özüŋni kör e | insanlardan uzaklaşıp, yalnız yaşama; başkasının kusurunu görme, kendine bak. |
Muŋar meŋzer emdi bu beyt ay bügü, okığu munı ötrü işke bağu | Ey hakîm, şu beyit imdi buna benzer; bunu okumalı ve ona göre hareket etmelidir. |
Kayuda tilese yorı edgü bol, tüpi aslı kolma özüŋ edgü kol | Nereye gidersen git, yalnız iyi ol; soya ve asalete bakma, kendinde iyilik ara. |
Kişi edgüsi kör unıtmaz özin, kayuda yorısa teler edgü yol | İnsanların iyisi gaflete düşmez; nereye giderse, orada doğru yolu arar. |
Er edgü kerek tutsa edgü kılınç, kayuda tilese bulur miŋ sevinç | İnsan iyi olmalı; iyi hareket eden kimse her yerde bin türlü sevinç bulur. |
Bu edgü kamuğ yerde edgü bolur, ol edgü yanutı hem edgü bulur | İyilik her yerde iyidir; insan iyiliğe karşı her yerde iyilik bulur. |
Sen edgü kılınç tut isiz bolmağıl, kayuda tilese yorı korkmağıl | Sen iyilik yap, kötü olma; böylelikle nerede istersen, orada korkmadan dolaşabilirsin. |
Odgurmış Öğdülmişke Dünyâniŋ Ayıbların Ayur | Odgurmış Öğdülmiş’e Dünyanın Kusurlarını Söyler |
Yanut berdi odğurmış aydı özüm, sözüŋni eşitti eşitgil sözüm | Odgurmış cevap verdi ve : — Ben senin sözlerini dinledim, şimdi sen de benim sözlerimi dinle — dedi — |
Bu dünyâ özin ked sevitmiş saŋa, kamuğ aybı erdem körünmiş saŋa | Bu dünya kendisini sana çok sevdirmiş; onun bütün kusurları sana fazilet gibi görünmüş. |
Taŋ ermez seniŋdin meselde kelir, kayu neŋ sevüg bolsa aybı barır | Sana hayret etmem; meselde de vardır : hangi şey sevilirse, onun kusurları görünmez. |
Sevitmiş üçün dünyâ aybı kamuğ, saŋa bolmış erdem ay ilde uluğ | Ey memleketin büyüğü, dünya kendisini sevdiği için, onun bütün kusurları sana fazilet gibi gelmiş. |
Negü ter eşitgil bu sevmiş kişi, sevügke sevüg aybı erdem başı | Sevmiş insan ne der, dinle; seven nazarında sevgilinin kusuru en büyük fazilettir. |
Sevüglüg nişânı bu ol belgülüg, sevüg aybı erdem bolur ay külüg | Ey şöhretli, sevgilinin nişanı, hakikatte şudur: sevilenin kusuru fazilet olur. |
Özüŋ dünyâ sevmiş nişânı bu ol, kamuğ aybın erdemke tutmış köŋül | Senin dünyayı sevdiğinin alâmeti budur; onun bütün kusurlarını gönlün fazilet gibi kabul etmiş. |
Negü teg öger sen bu dünyâ maŋa, anıŋ aybını men ayayın saŋa | Bu dünyayı sen bana nasıl öğersin; onun kusurlarını sana ben söyleyeyim. |
Apa yazdı erse bayat kınadı, bu dünyâğ tünek kıldı erklig idi | Adem günah işleyince, Tanrı onu cezalandırdı; kadir Tanrı bu dünyayı ona zindan yaptı. |
Tünekte ne ârzû tiler sen tilek, tilek uçmak içre bolur kut yölek | Zindanda ne gibi arzu ve dilek ararsın; dilek, arzu ve saadet cennet içinde bulunur. |
Apa uçmak içre yedi kör evin, arıŋu kılındı bu dünyâ evin | Adem cennet içinde buğday tanesi yedi; bu dünya evi ona bir temizlenme yeri olarak yaratıldı. |
Bayat yirmişi ol bu yek sevmişi, takı artukı ol sevüp salmışı | Bu şeytanın sevdiği Tanrının yerdiğidir; Tanrının sevip bıraktığını ise, o daha çok sever. |
Üdürse bayat bir tilemiş kulın, aŋar dünyâ bermez arıtur yolın | Tanrı her hangi bir kulunu seçerse, ona dünya malı vermez; bu sûrede onun yolunu temizler. |
Ayı edgü ermez bu dünyâ kutı, bayattın yıratur bu ol din yutı | Bu dünya saadeti hiç de iyi bir şey değildir, insanı Tanrı’dan uzaklaştırır; din için asıl felâket budur. |
Bayatmen tegüçi kişi telvesi, ajun koldı bardı uş ol itesi | -Tanrıyım— diye böbürlenen insan dünyaya hâkim olmak istedi ve köpek gibi, geberip-gitti. |
Bayusa bolur ol bodun kötkisi, çığaylık bile ol köŋül kodkısı | insan zenginleşirse, aşağılık olur; alçak gönüllülük ancak fakirlik ile mümkündür. |
Yalıŋ toğmış er kör yalıŋ barğu ol, nelük dünyâ termek yana kodğu ol | Çıplak doğmuş olan insan çıplak gidecektir; dünya malını toplamak neye yarar, tekrar bırakılacak olduktan sonra. |
Nelük arsıkar sen ayâ öldeçi, özüŋ iki künlük konuk boldaçı | Ey fânî, niçin kendini aldatıyorsun; sen burada iki günlük misafirsin. |
Bilir sen tiriglik ölümketurur, anundı ölüm uş üdiŋe küdür | Bilirsin ki, hayat ölmek içindir; ölüm hazırlanmıştır, sâdece vaktini bekliyor. |
Kapuğ açtı dünyâ takı bir kapuğ, ölüm kapğı açlur kirür halk kamuğ | Bir kapı açıldı — dünya kapısı; bir kapı daha açılır, o kapı ölüm kapısıdır ve her kes oraya girer. |
Özüŋ iki künlük avınğu üçün, körürde küyürme özüŋni küçün | iki günlük avunma için, kendini bile-bile zorla âteşe atma. |
Yayığ dünyâ irsel kutı evrülür, negü berdi erse yana terk alur | Dönek dünya vefasızdır, saadeti kararsızdır; ne verdi ise, yine çabucak alır. |
Adırmaz kişisin kuluğ ya begig, üdürmez talusın yavuz ma yegig | insanları kul veya bey diye ayırmaz; bu daha iyi veya daha kötüdür diye, ayırt etmez. |
Birig beglenür kör takı bir begin, okıyuturur tegme künde öŋin | Birini kendisine bey olarak seçer; fakat bakarsın, her gün başka bir beyi çağırmakta devam eder. |
Körü barsa dünyâ kölike sanı, ederse kaçar kaçsa edrer seni | Dikkat edersen, dünya gölge gibidir, takip edersen, kaçar; kaçarsan, o senin peşine düşer. |
Muŋar meŋzer emdi körü bar bu söz, munıŋ manisi uk ayâ köŋli tüz | Dikkat et,-imdi şu söz buna benzer; ey hâlis yürekli, bunun mânasını anla. |
Bu dünyâ kaçar kim ederse anı, kalı kaçsa andın ederür seni | Kim kendisini kovalarsa, bu dünya ondan kaçar; eğer ondan kaçarsan, bu defa o seni kovalar. |
Yana dinka öçlüg bu dünyâ neŋi, yese dünyâ din yer baka kör munı | Bir de bu dünya malının dine karşı kini vardır; dünyaya nail olunca, din ihmâl edilir; buna dikkat et. |
Bezenip bu dünyâ özin körkitür, itinmiş kelin teg köŋül yilgitür | Bu dünya insanın karşısına süslenerek çıkar; süslü bir gelin gibi, gönülü heyecanlandırır. |
Köŋül berse kurtğa bolur bir turı, yaka yeŋ tutar künde kesmez urı | Gönül verirsen, huysuz bir acuze olur; yaka ve yene yapışır, dırdırının ardı-arkası kesilmez. |
Yana kılkı irsel kılınçı yayığ, begi birle turmaz tükel üç ayığ | Tavır, hareketi de vefasız ve dönektir; kocası ile doğru-dürüst üç ay bile geçinmez. |
Kim erse köŋül badı erse aŋar, yava kıldı isiz tiriğlik muŋar | Bir kimse ona gönül bağlarsa, yazık, hayatını boşuna ona feda etmiş demektir. |
İdi kız erür bu tiriglik küni, yava işke işletse bolmaz müni | Bu hayâtın her günü çok kıymetlidir, bunu boş yere sarf etmek doğru olmaz. |
Tiriglik mün ol kör kamuğ edgüke, yava kılmağıl sen anı ay böke | Hayat her türlü iyilik için bir sermâyedir; ey kuvvetli insan, sen onu boşuna harcama. |
Bu üçte adın yok bu dünyâ neŋi, halâl ol ya şübhe harâm ol öŋi | Bu dünya malının yalnız üç vasfı vardır: o ya helâl ya şüpheli yahut haramdır. |
Halâlka sakış ol harâmka ma kın, kalı şübhe erse yeme ked sakın | Helâl için hesap, haram için ceza vardır; eğer şüpheli ise, bundan da çok sakın. |
Sevitse kimi dünyâ âhır sürer, avıtsa erej birle terkin irer | Dünya önce kendisini sevdirir, fakat sonra seveni kovar; huzur içinde avutur, fakat çabucak ondan bıkar. |
Sevinç birle igdıp tükel semritür, sakınç kadğu birle yana yavrıtur | Güler yüzle onu besler, iyice semirtir; fakat türlü endişe ve kaygılar ile onu tekrar zayıflatır. |
Sevinçin körü barsa âhır sakınç, sakınçın tirilse bolur kin sevinç | Sevincine dikkat edersen, sonu endişedir; endişe ile geçen hayâtın sonu da sevinçtir. |
Uçı nimet erse tüpi mihnet ol, başı mihnet erse soŋı nimet ol | Tepesi nîmet ise, dibi minnettir; başı mihnet ise, sonu nimettir. |
Negü ter eşitgil sakınuk oduğ, yırak tur bu dünyâ tegürgme yoduğ | Takva sahibi ve uyanmış olan insan ne der, dinle; uzak dur, bu dünya malının sana zararı dokunur. |
Seniŋ baylıkıŋ kör çığaylıkturur, saŋa kim çığay erse baylıkturur | Senin zenginliğin, bak, fakirliktir; senin nazarında kim fakir ise, asıl zengin olan odur. |
Seni kim yese yer sen âhır etin, öçüŋni alır sen kara yer katın | Seni kim yerse, sonunda sen onun etini yersin; kara toprağın altında öcünü alırsın. |
Buzulğuturur bu itilmişleriŋ, saçılğuturur bu yumıtmışlarıŋ | Sağladığın bu nizam bozulacaktır; bu topladıkların tekrar dağılacaktır. |
Barığlıturur bu ajun terk üdün, keligliturur ol ajun ked odun | Bu dünya kısa bir zamanda gidecek, öbür dünya gelecektir; çok uyanık ol. |
Barığlı barur künde sendin yırar, keligli kelir terk saŋa öz ular | Gidecek olan gider, gün geçtikçe senden uzaklaşır, gelecek olan gelir, kısa bir zamanda sana ulaşır. |
Barığlıka bermez biliglig köŋül, keliglike itnür ukuşluğ amul | Bilgili insan fânî olana gönül vermez; akıllı ve ağır-başlı insan gelecek, olana hazırlanır. |
Ölümüg biligli sevinmez özün, ölürüg körügli avınmaz uzun | Ölümü bilen insan dünya saadetine kapılmaz; öleni gören insan da uzun müddet avunmaz. |
Yorığlı kişi yolda itmez evin, köçügli kişi evde kodmaz neŋin | Yola çıkan insan yol üzerinde evini yapmaz; göç eden kimse de eşyasını evde bırakmaz. |
Konuk sen bu dünyâ saŋa bir tüşün, tüşünde sakınç tutma artuk uzun | Sen misafirsin, bu dünya sana bir misafirhanedir; misafirhanede çok fazla şey aranmaz. |
Ayı edgü ermez bu dünyâ neŋi, kimiŋ bolsa evrer kılınçı yaŋı | Bu dünya malı hiç de iyi bir şey değildir; o kendisine sahip olanın tavır ve hareketini değiştirir. |
Bedel kıldı ebdâl neŋin hem mâlın, bakıp kodtı zâhid bu dünyâ ulın | Tarikat ehli malını-mülkünü hakka verdi; zâhid, esassız olduğunu anlayarak, bu dünyayı terketti. |
Körünmez teg ol bu tuzakçı saŋa, bu dünyâ neŋi ol saçılmış meŋe | Tuzak kuran her ne kadar sana görünmezse de, onun saçtığı yem bu dünya malıdır. |
Usayuk bu yalŋuk idi suk közi, kalı torka kirmez bu yalŋuk özi | însan gafildir ve gözü de çok haristir; böyle olan insan nasıl tuzağa düşmez. |
Negü ter eşitgil sakınuk başı, bu dünyâ işindin sakınmış kişi | Dinle, takva sahibi ve bu dünya işlerinde ihtiyatlı davranan insan ne der. |
Tuzakçı körünmez meŋin körkitür, bezenmiş kelin teg köŋül yilgitür | Tuzak kuran görünmez, yalnız yemini gösterir; süslenmiş bir gelin gibi, gönülü çeler. |
Közi suk serimsiz usayuk özüŋ, meŋin tattıŋ erse adak berkitür | Gözün harîs, kendin sabırsız ve gafilsin; yemini tadarsan, ayağın bağlanır. |
Kamuğ dünyâ birke yumıtsa bütün, erej birle miŋ yıl tirilse kutun | Bütün bu dünya nimetleri bir kimsede toplansa ve o huzâr ve saadet içinde bin yıl yaşasa bile, |
Negü asğı âhır kara yer koyı, anıŋ tüşneki ol yağız yer oyı | Ne fayda, sonunda onun da gireceği yer bu kara toprağın altı, bu yağız yerin çukurudur. |
Keçürmiş tiriglik saŋa bolğa tüş, negü kıldıŋ erse yanut kelge tuş | Geçirdiğin hayat sana bir rüya olacak; ne yaptınsa, bunun karşılığını göreceksin. |
Uş ol kün ökünse ökünç asğı yok, negü kıldıŋ erse yıl ay kün tanuk | O gün peşiman olursan, bunun faydası yoktur; ne yaptınsa, yıl, ay ve gün buna şahittir. |
Ajun tatğı barça bu üç neŋturur, üçegü tatığları tüz teŋturur | Bütün dünya zevki şu üç şeydir; her üçünün tadı da birbirine müsavidir. |
Yemek içmek ol kör bu üçte biri, takı bir tişi ol avıtsa eri | Bu üçün biri yemek-içmektir; biri de erkeği avutan kadındır. |
Üçünçi esenin tiriglikturur, bu üçte bu bir ked kerekligturur | Üçüncüsü ise, sıhhatte yaşamaktır; bu üç şeyden en lüzumlu olanı da budur. |
Bu üç neŋ sevinçi tatığı kamuğ, adın üçke tegmez ay ilde uluğ | Bu üç şeyin bütün neş’e ve zevki, karşılığında yapılması icap eden diğer üç şeye değmez, ey memleketin büyüğü. |
Yemek içmek ol bir tatığ ay kadaş, yanutı çıkarda yavuz ay adaş | Ey kardeş, zevkin biri yemek-içmektir; ey arkadaş, buna mukabil bunlar çıkarken fenadır. |
Bu tatğıŋ üç ernek boğuzkaturur, anıŋda naru barsa karnıŋ tolur | Bu zevkin üç parmaklık boğaz içindir; ondan öteye giderse, karına,dolar. |
Kalı siŋmese aş tadu artatur, tadu artasa er kör iglep yatur | Eğer yemek hazım edilmezse, esas unsurları bozar; unsurlar bozulursa, insan hastalanıp, yatağa düşer. |
İg ol aşnu erke ölüm tutğakı, ölümde tatığ yok ayâ er sakı | însan için hastalık, her şeyden önce, ölüm habercisidir; ey insanların ihtiyatlısı, ölüm zevkli bir şey değildir. |
Takı bir tatığ tu tişi tatğı ol, soğuk suvka yunmak anıŋ yaŋı ol | Başka bir zevk da kadın zevkidir; buna mukabil soğuk su ile yıkanmak vardır. |
Anıŋda basa kör oğul kızturur, oğul kız yükin yüdmek emgek erür | Ondan sonra çoluk-çocuk dünyaya gelir; onların yükünü yüklenmek zahmetli bir iştir. |
Negü ter eşitgil bu beyt ayğuçı, tişi hem oğul kız üzer er küçi | Bu beyti söyleyen ne der, dinle; kadın ve çocuklar erkeğin kuvvetini keser. |
Tişi birle şuhbet idi ked tatığ, soğuk suvka yunmak yanutı katığ | Kadm ile beraber bulunmak çok güzel bir zevktir; fakat buna karşılık soğuk su ile yıkanmak zordur. |
Tatığ kayda erse tatığsız bile, süçig kayda erse soŋında açığ | Zevk nerede ise, mihnet de beraberdir; tatlı nerede ise, orada acı vardır. |
Tiriglik tatığı bu erse kalı, tatığsızturur dünyâ mihnet yolı | Hayâtın zevki eğer bu ise, dünya tatsız bir mihnet yoludur. |
Süçig bu tatığlığ tiriglik künüm, tatığsız kılur âhır açığ ölüm | Bu zevk içinde geçen günler tatlıdır; fakat sonunda acı ölüm bunu tatsızlaştırır. |
Bu üç neŋturur dünyâ tatğı bütün, yanutı eşittiŋ ay kılkı tüzün | Dünyanın bütün zevki bu üç şeydir; ey yumuşak huylu, bunları takip eden mihnetleri duydun. |
Bu dünyâ yağı ol et öz bir yağı, bu iki yağınıŋ yadığlığ ağı | Bu dünya bir düşman, vücut ise, başka bir düşmandır; bu iki düşmanın ağı her tarafa yayılmıştır. |
Üçünçi yağı yek bu din oğrısı, tegürmesü teŋri bularnıŋ yası | Üçüncü düşman şeytan, bu din hırsızıdır; Tanrı bunların şerrinden muhafaza etsin. |
Bularda idi sarp bu yavlak yağı, et özdin tegir ol üküşrek çoğı | Bunlar arasında en sert ve kötü düşman vücuttur, en çok gürültü de ondan çıkar. |
Bayat atı aysa tezer yek barır, kodu barsa dünyâ seniŋdin kalır | Tanrı adını zikredersen, şeytan kaçar, gider; dünyayı bırakıp gidersen, ondan kurtulursun. |
Et özni negü teg kitergü bolur, meger kim ölüm tutsa kalsa kalur | Fakat vücûdu nasıl bırakırsın; onu ancak ölüm senden ayırabilir. |
İdi yakşı aymış biliglig bügü, biliglig bügüler sözin tıŋlağu | Bilgili hakîm çok güzel söylemiş; bilgili hakimlerin sözünü dinlemek lâzımdır. |
Meni muŋka tegrür et öz emgetür, ara küldürür kör ara yığlatur | Bana vücûdum ıztırap ve zahmet çektirir; bâzan güldürür, fakat bâzan da ağlatır. |
Ajun tezginürmen tilekin udu, ara aç yaturmen arala todu | Onun arzusuna uyarak, dünyayı dolaşırım; bâzan aç yatarım, bâzan da tok. |
Bir ârzû yitürse takı bir kolur, takı birni bulsa tükel beg bolur | O bir arzusuna kavuşursa, bir başkasını ister; onu da bulursa, artık insana tamamen hâkim olur. |
Basumaz özüm bu et özni utup, basa bir bağırsak idim sen tutup | Ben bu vücûdu yenip, ona hâkim olamıyorum; merhametli rabbim, sen ona hâkim ol. |
Bu yavlak osuğluğturur bu et öz, semiz tutsa artuk bolur bu yavuz | Bu vücût böyle kötü bir tıynettedir; onu kuvvetlendirirsen, daha çok kötüleşir. |
Bulak semrise kör munar hem azar, idisin çalar yerke andın tezer | Haşarı at semirirse, kudurur ve azar; sahibini yere vurur ve ondan kaçar. |
Tükel avçı ıt teg et özke bakın, semiz bolsa bilmez idisi hakın | Vücûda bak, tam bir av köpeği gibidir; semirirse, sahibinin hakkını tanımaz. |
Karın todsa avka yügürmez bolur, idisi tilekinçe barmazturur | Karnı doyarsa, ava koşmaz olur; sahibinin arzusuna göre hareket etmez, yerinde durur. |
Kiçig oğlan özlüg et öz meŋzegi, boğuz todsa yügrür tiler öz tiki | Vücût küçük çocuğa benzer; karnı doyarsa, koşar, akranlarını arar. |
Karın todsa et öz bolur ermegü, tilekçe tilese tilek bermegü | Karın doyarsa, vücût tembelleşir; arzu ettiğin gibi olmasını istersen, onun istediğini vermemelisin. |
Tiriglik tükeli tükel üç kün ol, anıŋda narusı neçe tüş tün ol | Hayat tamâmı-tamâmına üç gün sürer; bundan ötesi bir kaç rüya ve gecedir. |
Birisi yarın ol biri keçti tün, yarınka tegirmü tiriglik bu kün | Bu üç günden biri — yarındır; biri — dün geçti; bugünkü hayat acaba yarına ulaşacakmı. |
Anıŋda narukı tiriglik neçe, tiriglikke tutma söz aydım aça | Bundan başka daha ne varsa, onu hayat telâkki etme; sana bunları izah ettim. |
Tişi suhbeti me bu erlik otın, öçürmek üçün ol birer sâatın | Kadın ile bulunmak da ancak bâzı anlarda erkeklik âteşini söndürmek içindir. |
Bu otuğ negü teg öçürse öçer, kerek erse körklüg ya körksüz kuçar | insan bu âteşi nasıl söndürse olur; ister güzel, ister çirkin olsun, sırası geldikçe kucaklar. |
Boğuz tatğı barça karın todmak ol, karın todsa artuk asığ kodmak ol | Bütün boğaz zevkleri karnın doymasıdır;’ karın doyunca, en faydalı olanı yemekten el çekmektir. |
Karın todsa arpa ya halvâ bir ol, kalur barça artıp tolur kirgü yol | Karın doyarsa, arpa veya helva birdir; hepsi artar, kalır; gireceği yol tıkanır. |
Şeker halvâ yegli ya arpa üyür, todup yatsa taŋda yana açturur | îster şeker, helva, ister arpa, darı yemiş olsun, doyup yatan sabah tekrar aç kalkar. |
Negü ter eşitgil sakınuk çığay, çığay erse neŋke közi köŋli bay | Dinle mal bakımından yoksul olduğu hâlde, gözü ve gönülü zengin olan, takva sahibi fakir ne der. |
Şekerlig yidiŋ sen ajun nimeti, kavuk yür yedim men özüm tâkatı | Sen tatlı dünya nimetleri yedin; ben ise, ancak kudretimin yettiği kepek ve darı yedim. |
İkigün todup teŋ keçe yattımız, keçip bardı kelmiş künüm sâatı | Her ikimiz aynı derecede doyup akşam yattık; günüm geçti, gitti. |
Ajunuğ neçe terse öz ölgülüg, iki böz tegir ol saŋa belgülüg | Dünyayı ne kadar toplarsan-topla, senin bundan muhakkak olarak beraber götüreceğin ancak iki bez parçasıdır. |
Çığay bay ikigün ölümde kedin, yana tüz bolurlar kara yer katın | Fakir ve zengin, ölümden sonra, her ikisi de kara toprağın altında tekrar müsavi olur. |
İki künki erter erejke bolup, nelük arsıkar sen tiriglik bulup | Hayatta iki günlük geçici huzur için neden kendini aldatıyorsun. |
Özüŋ suklanur sen ajun tergeli, ölüm suklanur kör seni tutğalı | Sen dünya malını toplamak için can atıyorsun; ölüm ise, seni yakalamak için can atıyor. |
Tiriglik barır künde sendin kaçar, yavuz bu ölüm kör uluŋnı bıçar | Hayat geçer ve her gün senden bir az daha uzaklaşır; bu ölüm fenadır senin kökünü kazır. |
Seziksiz ölür kör tirig boldaçı, kayu kün ölürüg yok ol bildeçi | Diri olan, şüphesiz, ölür; fakat hangi gün öleceğini bilen yoktur. |
Kiçig erse umnur sakal öŋüke, sakal önse umnur ürüŋ bolğuka | Küçük iken, insan sakal çıkmasını bekler; sakal çıkınca, beyaz olmasını bekler. |
Sakalıŋ ürüŋ bolsa keldi ölüm, ölümke asığ kılmaz ok ya tolum | Sakalın beyazlaşınca, ölüm geldi demektir; ok-yay, silâh ölüme karşı fayda etmez. |
Körürde küyürme özüŋni küçün, özüŋ otka atma bu dünyâ üçün | Kendini göz göre-göre zorla yakma; bu dünya için, kendini âteşe atma. |
Açığ suv teg ol kör bu dünyâ neŋi, neçe içse kanmaz ölimez eŋi | Bu dünya malı acı su gibidir; insan ne kadar içse, kanmaz; damağı bile nemlenmez. |
Kuruğ kumka okşar bu yalŋuk özi, ögüz kirse todmaz bu sukluk közi | Bu insan kuru kuma benzer; onun tamahkâr gözü derya girse, doymaz. |
Sakığ> neçe öz ederse ol ança kaçar | Bu dünya seraptır, gözünden uçar; ne kadar takip edersen, o kadar kaçar. |
Et öz ârzû sürgen tapuğka tezig, körünmez yağıka bu bermez kezig | Nefsinin arzularını kendisinden uzaklaştıran ve ibâdete koşan kimse, gizli düşmana fırsat vermez. |
Et özke alık berme egme boyun, avınçı sakınç ol tileki oyun | Vücûda tâviz verme ve ona boyun eğme; onun avutması ıztırap, ettiği de hava ve hevestir. |
Keçürmiş tiriglik barır kelgüsüz, neçe ol bu kalmış yeme belgüsüz | Geçen hayat bir daha dönmemek üzere gider; geri kalanı ne kadar sürer, bu da belli değildir. |
Bu bolmış künüŋ barı kılma yava, ölümke anunğıl tapuğ kıl ive | Bari elde bulunan bugünü başına geçirme; ölüme hazırlan, ibâdete koş. |
Negü ter eşitgil odunmış kişi, kamuğ bulğanuktın süzülmiş kişi | Uyanmış ve bütün bulanıklıklardan süzülmüş olan insan ne der, dinle. |
Keçürdüŋ keçigli bu tünki tünüŋ, keçermü siziklig keligli künüŋ | Dün geceni geçirdin, gelen gününün geçeceğinden şüphemi ediyorsun. |
Keçürmiş keçürgü ara bir tüşün, tiriglikke munça bedütme ünüŋ | Geçmiş ile geçecek arasında ancak bir konak vardır; bir konaklık hayat için, bu kadar gürültü etme. |
Büte boldı munda tiriglik yedim, üd üdlek ıdıp nefs butını sıdım | Epiyi bir zaman oldu, hayatımı burada geçirdim; zamanla nefsin belini kırdım. |
Bu kün kend uluşka okır sen meni, bulun kılsa nefsim yuluğlı kanı | Bugün sen beni kasabaya ve şehre çağırıyorsun; orada nefsimin esiri olursam, beni kurtaracak bulunurmu. |
Et öz bir yağı ol idi sarp yağı, kamuğ yerde yadmış tuzakı ağı | Bu vücut bir düşmandır ve çok çetin bir düşmandır; o her yere tuzak ve ağını yaymıştır. |
Tilekinçe ıdma katığlan tiren, et öz ülgi bermez ukuşluğ eren | Onu arzusuna bırakma, gayret et, mukavemet göster; akıllı insanlar vücûda tâviz vermezler. |
Negü ter eşitgil özin basmış er, havâ boynı yençip özin tutmış er | Hava ve hevese gâlip gelerek, nefsine hâkim olmuş insan ne der, dinle. |
Et özke bulun bolma bilgi uluğ, et öz bulnasa kör kolur din yuluğ | Ey büyük bilgi sahibi, vücûdun esiri olma; vücût seni esir ederse, fidye olarak, dinini ister. |
Biliglig tese bolmağay ol kişig, havâsı udu kılsa barça işig | Her işi hava ve hevese uyarak yapan adama bilgili demek caiz değildir. |
Ukuşluğ tese bolmağay ol erig, et öz bulnı bolsa ay köŋli tirig | Ey diri gönüllü, vücûdun esiri olan adama akıllı demek mümkün değildir. |
Biligsiz kişi ol bolur belgülüg, et özke berür bolsa tutçı ülüg | Vüvcûda dâima tâviz veren insan, gerçekten, bilgisiz insandır. |
Ukuşsuz kişiler ol ol ay kadaş, havâ ârzûlarka özin kılsa baş | Ey kardeş, kendilerini hava ve heveslerine baş yapanlar akılsız kimselerdir. |
Munukı bu yaŋlığturur bu ajun, münin barça aydım sen ukğıl özün | İşte bu dünya böyledir; onun bütün kusurlarını söyledim, artık sen düşün. |
Öğdülmiş Odgurmışka Dünyâ Birle Cukbi Kazğaŋusın Ayur | Öğdülmiş Odgurmış’a Dünya Vâsıtası İle Âhiretin Kazanılmasını Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu söz, eşittim sen aydıŋ ayâ kutluğ öz | Ögdilmiş cevap verdi: — Ey mübarek insan, söylediğin sözleri dinledim — dedi — |
Munı ma eşitgil takı belgülüg, biligke ukuşka bu söz ülgülüg | Bir de sen şunu dinle; bu söz, geçekten, bilgi ve akıl için bir ölçüdür. |
Neçe andağ erse bu dünyâ hâli, açığ kılma özke tiriglik yolı | Bu dünyanın hâli her ne kadar dediğin gibi ise de, sen kendisine hayatı o kadar zehir etme. |
Bu keŋ dünyâ özke küçün kılma tar, yazukluğ kulıŋa bayat fazlı bar | Bu geniş dünyayı kendine zorla daraltma; günahkâr kulu için, Tanrının fazlı ve rahmeti vardır. |
Adâbı telim erse rahmet üküş, yazukluğ üçün boldı rahmet küsüş | Azabı çok ise, rahmeti de boldur; günahkârlar için rahmet aziz bir şeydir. |
Adâbka katığ kork umın rahmetin, tapuğ kıl yetürgil bu kulluk atın | Azabından çok kork, fakat rahmetinden de ümit kesme; ibâdet kıl ve bu kulluk adının icaplarını yerine getir. |
Ajun bodnı barça uluş kend kodup, turup tağka kirse uluğ yük yüdüp | Bütün dünya halkı kasaba ve şehirleri bırakıp, büyük yük yüklenerek, kalkıp, dağlara ihtifâya çekilmiş olsalardı, |
Buzulğay ajun barça kalğay kuruğ, apa oğlanı barça kesgey uruğ | Dünya bozulur, her taraf boş kalır ve insan-oğullarının nesli kesilmiş olurdu. |
İki ev yarattı bu halkka kamuğ, biri atı uçmak biriniŋ tamuğ | Tanrı bütün bu halk için iki ev yarattı: birinin adı cennet, birinin de cehennemdir. |
Yana barça yalŋuk bu dünyâ tilep, yügürse tüni barça künke ulap | Yine bütün insanlar geceyi-gündüze katıp, bu dünya peşinde koşarak, |
Tapuğ kodsa dünyâ tilese turuğ, yeme kalğay erdi bu uçmak kuruğ | İbâdeti bırakıp, dünya nimetlerine rağbet etseler ve buna mukabil cehenneme girseler, cennet yine de boş kalmazdı. |
Bayat berdi kulka iki köz kulak, biri dünyâ baksa biri ukbi bak | Tanrı kula iki göz ve iki kulak verdi; biri ile bu dünyaya bakarsa, biri ile de âhirete bakmalıdır. |
Elig berdi iki sunup tutğuka, biri dünyâka tut biri ukbika | Uzanıp elde etmek için, insana iki el verdi; birini bu dünya için kullanırsan, birini de âhiret için kullan. |
Adak berdi iki yorığu üçün, berü maŋsa biri naru maŋ küçün | Yürümek için iki ayak verdi; biri ile bu tarafa bir adım atarsan, bir adımı, senin için zahmetli de olsa, oraya at. |
Yeme yakşı aymış bügü bilgi keŋ, ajunda çavıkmış akı elgi keŋ | Dünyaya şöhret salmış, cömert, eli açık, hakîm ve geniş bilgili insan gene güzel söylemiş. |
Ayâ kul boluğlı ukuşluğ oduğ, osal bolma saklan tokığay yoduğ | Ey kul olan akıllı ve uyanık insan, ihmalkâr olma; dikkatli ol, başkasının yüzünden sana zarar gelmesin. |
Törütti bayat bu ikigün ajun, munı bulsa tavrat anı kol özün | Bu her iki dünyayı da Tanrı yarattı; birini bulunca, koş, diğerini de ara. |
Apa oğlanın barça erklig bayat, açığlı toduğlı törütti bu at | Kadir Tanrı insan-oğullarının hepsini acıkan ve doyan mahlûklar olarak yarattı ve onlara böyle ad verdi. |
Eginke kedim ya boğuzka yemi, kerek ay kadaş bu tiriglik emi | İnsanın sırtına elbise ve boğazı için yemek lâzımdır; ey kardeş, bunlar hayat ilâçlarıdır. |
Tirigke bu neŋdin keçiş yok kadaş, egin bütgü ton hem karın todğu aş | Sırtını örtmek için elbise ve karnını doyurmak için yemek, ey kardeş, yaşayanlar için bunlardan vazgeçmek imkânsızdır. |
Halâl dünyâ bulsa yese kazğanıp, çığayka ülese anıŋdın alıp | Helâl dünya nîmeti bulmalı ve kazanıp yemeli, bir kısmını da fakirlere dağıtmalıdır. |
Kişi ağrukı bolmasa bu boğuz, kişi unmazı ol bu ağruk yavuz | Kâşki bu pılı-pırtı ve bu boğaz olmasa; bu pılı-pırtı ve bu boğaz insanın vaz geçemediği şeylerdir. |
Bayat adliŋe tutçı korku yorı, umın fazlıŋa tutçı tegnü yorı | Tanrının adinden dâima korkarak yaşa, fakat fazlından da hiç bir zaman ümit kesme. |
Bu iki ara boldı kulluk bilin, bu ol yol yaŋılma bu kulluk yolın | Kulluk bu ikisinin arasındadır, bunu bil; yol budur, bu kulluk yolunu kaybetme. |
İdi yakşı aymış bilig bergüçi, biligsizke öt sav erig bergüçi | Bilgisizlere bilgi, öğüt ve nasihat veren insan çok güzel söylemiş. |
Ricâ birle havfnı kanat sen kılın, bu iki arakı yoluğ sen alın | Sen rica ile havfi kendine kanat edin; bu ikisinin arasındaki yoldan şaşma. |
Bayat yarlığın kıl özüŋ kullukı, uçup kir sarayka erejin salın | Tanrının emirlerini yap, kulluğunu yerine getir; saraya uçarak gir ve huzura kavuş. |
Ricâ havf bu iki kanat sanı ol, bu ikin uçuğlı bulur kökke yol | Rica ile havf, bu ikisi iki kanat gibidir; bu ikisi ile uçan göğe yol bulur. |
Yazukum üküş tep umınç kesmegü, tapuğka ınanıp tapuğ yasmağu | Günahım çok diye ümit kesmemeli; yalnız ibâdete güvenerek de ibâdette ifrata gitmemeli. |
Tapuğ kıl tapuğ boldı kulluk kamuğ, kimiŋ atı kul bolsa kılkı tapuğ | İbâdet kıl, kulluk hep hizmetten ibarettir; kimin adı kul olursa, onun şiarı hizmettir. |
Ağır tutğu yarlığ uçuz kılsa öz, uçuzluktın ötrü ağır bolsa öz | İnsan Tanrının emirlerini üstün ve kendisini değersiz tutmalıdır; böyle davranmakla, sonunda kendisi kıymet bulur. |
Tapuğka özüŋni çığay bil çığay, tapuğka çığay bil yazuklarka bay | İbâdette kendini fakir bil, fakir; ibâdetçe fakir ve günahça zengin bil. |
Kişide yavuzı özüŋ bil özüŋ, meger edgü bolsa özüŋ hem sözüg | Kendin de, sözün de iyi olsa dahi, insanlar arasında kendini kötü bil, kendini. |
Munu bilmişimni ayu berdim uş, sözüm işke tutğıl yarın kelge tuş | İşte ben bildiklerimi sana söyledim; sözüme göre hareket edersen, yarın karşılığını bulursun. |
Kalı tutmasa sen bu aymışlarım, cevâb kıl yanayın ay ersig erim | Eğer bu söylediklerimi kabul etmezsen, cevap ver, ey merd yiğit, ben de döneyim. |
Uzun boldı sözler neŋi asğı yok, takı ma uzatıp adın tusğı yok | Söz çok uzun oldu, bunu daha fazla uzatmakta artık bir fayda yoktur. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Elig başka urdı bu odğırmış a, sakındı uzun keç kötürdi baş a | Odgurmış başını elleri arasına aldı, uzun-uzun düşündü, sonra başını kaldırdı ve: — |
Ayur ay kadaş tegdi emgek saŋa, kadaşlık kılıp sözlediŋ sen maŋa | Ey kardeş —dedi— sana zahmet oldu; kardeşlik göstererek, bunları bana söyledin. |
Maŋa edgü saknıp bu söz sözlediŋ, muyan bersü teŋri sakınçım yediŋ | Benim iyiliğimi düşünerek, bu sözleri söyledin; Tanrı sana bunun sevabını versin, benim derdimi kendine derd edindin. |
Baka kördüm emdi bu işte maŋa, salâhı körünmez ay ersig toŋa | Dikkat ettim, imdi bu işte bana bir çıkar yol görünmüyor; ey merd yiğit. |
Köŋül taplamadı bu iştin kaçar, köŋül taplamaz işke yaksa hatar | Gönlüm bunu beğenmedi ve bu işten çekiniyor; gönlün beğenmediği işe girişmek tehlikelidir. |
Ne edgü bilig berdi bilgi bedük, sevitmiş sevüglerke köŋli süzük | Bilgisi derin ve kendisini her kese sevdirmiş olan, temiz gönüllü insan ne iyi bilgi vermiştir. |
Kayu işni kılmak tilese özüŋ, köŋül birle aşnu keŋeşgil sözüg | Hangi işi yapmak istersen, önce bunu gönlüne danış. |
Kişike keŋeşgil ayıt barça söz, köŋül taplamasa yırak tutğıl öz | Sonra başkaları ile meşveret et, her sözünü danış; fakat içine sinmezse, o işten kendini uzak tut. |
Kamuğda bağırsak özüŋke özüŋ, köŋül taplamaz işni kod kes sözüg | Sana her keşten daha yakın olan kendindir; gönlün tasvip etmediği işi bırak, işte bu kadar. |
Köŋül taplamasa kayu işlerig, asığ bolmaz anda ay köŋli tirig | Ey gönülü diri, hangi işi gönül beğenmezse, o işten bir fayda gelmez. |
Köŋül taplamadı bu işni seve, özüm yandı emdi bu sözdin eve | Gönül bu işi severek arzu etmediğinden, ben de bundan vaz geçtim. |
Seniŋdin kolurmen munu udrümi, kodu ber meni ay kişi ködrümi | Beni mazur görmeni rica ediyorum, ey insanların seçkini, beni kendi hâlime bırak. |
İligke tusulğu yok erdemlerim, ne kılkım kılınçım savım sözlerim | Ben ne tabiatım, ne tavır ve hareketim, ne de sözlerim ile hükümdara faydalı olabilecek bir fazilete mâlik değilim. |
Özüm dünyâdın kaçtı keldi berü, yana men negü teg barayın naru | Kendim dünyadan kaçarak, buraya geldim; tekrar oraya nasıl giderim. |
Bayat tapğıŋa bu ulanmış özüm, kişi tapğı kılmak yararmu tüzüm | Tanrı kulluğuna kendisini vakfetmiş olan kimseye insan kulluğu yapmak yakışırımı, ey asîl tabiatlım. |
Kodu bergil emdi meni teŋrike, duâçı bolayın saŋa edgüke | Beni şimdi Tanrı ibâdetinde bırak, senin iyiliğin için duacı olayım. |
İki öz körüşmek tilese küsep, maŋar kelme sen men barayın tilep | Birbirimizi arzulayıp, görüşmek istersek, sen bana gelme, ben seni arayıp-bulayım. |
Maŋa tegsü emgek sen inçin tiril, ilig tapğı birle bodun asğı kıl | Zahmeti ben çekeyim, sen huzurunu bozma; hükümdarın hizmetinde, halkın faydasına çalış. |
Negü ter eşitgil bağırsak kişi, yakınlık ulağlı tapuğsak kişi | Yakınlık gösteren, candan hizmet eden ve içten bağlı insan ne der, dinle. |
Komıtsa köŋül kör yorıtsa kişig, yakın boldı sakın tilemiş işig | Gönül heyecanlanır ve insanı harekete getirirse, bil ki, istenilen iş çabuk olacaktır. |
Tilek birle maŋsa kişi ârzûlap, arıp yolda kalmaz tilekin ulap | insan arzu ile ve isteyerek yürürse, yorulup yolda kalmaz, dileğine ulaşır. |
Tilekke barur erse yalŋuk yorıp, bulur ol tilekin bu kalmaz arıp | Arzusuna ulaşmak için arzu ile yola çıkan insan yarı yolda yorulup kalmaz, dileğini bulur. |
İdi yakşı aymış sevitmiş kişi, vefâka çavıkmış sevügler başı | Vefası ile şöhret bulmuş, sevmiş ve kendisini de sevdirmiş olan insan çok güzel söylemiş. |
Yakın bolsa köŋlün yırak yer yakın, yakınlık vefâsın köŋülke bakın | insan gönülden yakınlık duyarsa, ona uzak yer yakın olur; yakınlık vefakârlığı için dâima gönüle bak. |
Toğardın batarka bir orlam yer ol, vefâ birle bilse yakınlık hakın | Yakınlık hakkı vefakârlıkla takdir edilirse, doğu ile batı arası hemen bir tepe aşılınca ulaşılacak kadar yakın bir mesafe olur. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı sözüm, eşitgil eşitti sözüŋni özüm | Öğdülmiş cevap verdi : — Senin sözlerini dinledim, şimdi beni dinle — dedi — |
Tilekiŋ bu erse seniŋ ay kadaş, küçemezmen emdi köŋül kılma baş | Ey kardeş, arzun bu ise, ben seni zorlamam; kalbin kırılmasın. |
Kesildi sözüm sen esen edgü kal, iligke bitig ber yüzüm kılma al | Başka bir diyeceğim kalmadı, sen sağ ve esen kal; hükümdara bir mektup ver, beni mahcup etme. |
Bitig ıdtı ilig öz elgin bitip, özüŋ barmasa sen bitig ber itip | Hükümdar kendi eli ile yazıp, mektup gönderdi; kendin gelmeyeceksen sen de ona bir mektup yaz. |
Tutayın men emdi maŋa bir cevâb, sözüg sözleyük öz tilin ülgülep | Söylediğin sözleri ölçüp-tartarak, bana şimdi bir cevap ver; ben de ona göre hareket edeyim. |
Tilin sözlegil hem bitigil bitig, iligke yanayın ay bilge tetig | Hem ağızdan söyle, hem mektup yaz, ey zeki âlim; ben de hükümdarın yanına döneyim. |
Odgurmış İligke Bitig Bitip Idmışın Ayur | Odgurmış’ın Hükümdara Mektup Yazıp Gönderdiğini Söyler |
Yanut berdi odğurmış aydı bitig, bitiyin kör ança ay bilge tetig | Odgurmuş cevap verdi:— Bir az bekle, mektup yazayım, ey zeki âlim — dedi. |
Devât koldı kağad kötürdi kalem, iligke bitig başladı söz ulam | Hokka ve kâğıt istedi, eline kalem aldı ve hükümdara mektup yazmağa başladı. |
Bayat atı birle sözüg başladı, törütgen igidgen keçürgen tedi | Tanrı adı ile söze başladı : — Yaratan, besleyen ve göçüren odur — dedi — |
Üküş ögdi sansız senâ bu tilin, kılurmen bayatka ayın hem yılın | Bu dilimle Tanrıya aylar ve yıllarca sonsuz hamd ve sayısız sena etmekteyim. |
Yağız yer yaşıl kök yarattı kün ay, karaŋku yarukluk çığay tut ya bay | Kara toprağı, mavi göğü, güneşi ve ayı, karanlığı ve aydınlığı, fakiri veya zengini hep o yarattı. |
Törütti kalın bod bu sansız tirig, tirilgü berür kodmaz açın berig | Sonsuz varlıkları ve sayısız canlıları o halketti; o bunların hepsine rızkını verir ve hiç birini aç bırakmaz. |
Bir ol bir idi kim törütti iki, sakışka katılmaz anıŋ birliki | Kendisi birdir, fakat yarattığı ikidir; onun birliği hesaba girmez. |
Bir ol bar seziksiz kalı kançasız, köŋülde yırak tutğu okşağ meŋiz | O bir ve vardır; şüphesiz, nasılsız ve nicesizdir; onu düşünürken, ona bir benzer ve şerik tasavvur etmemelidir. |
Uluğluk aŋar ol bedüklük aŋar, uğan erklig ol bir kamuğdın sıŋar | Ululuk ona ve büyüklük ona mahsustur; kadir ve hâkimdir ve her hususta tektir. |
Yarattı kalın barça sansız kuluğ, tilemişke berdi ağırlık kamuğ | Bütün bu sonsuz ve sayısız kulları o yarattı; dilediğine her türlü izzeti ihsan etti. |
Karaŋku titigsig bu börk ev içi, yaruttı yaşık birle erklig küçi | Bu kubbe evin içi balçıktan yapılmıştır ve karanlıktır; onun hâkim kudreti bunu güneş ile aydınlattı. |
Yaşıl kök töritti kötürdi ediz, kün ay birle yulduz bezedi bediz | Mavi göğü yarattı ve yükseklere çıkardı; güneş, ay ve yıldızlar ile üzerini süsledi. |
Kodısı yağız yer yaşıl suv bile, örüsi süzük yel öze ot ula | Altı kara toprak ile mavi’ sudur; üstü süzülmüş yel ile âteştir. |
İsig tumlığığ hem kuruğ ya ölüg, yaraşturdı halkka tegürdi ülüg | Sıcak ile soğuğu, kuru ile yaşı birbirine yaraştırdı ve halka kısmetini verdi. |
Törütti tilek teg tilemiş tilek, kerek bolmadı anda arka yölek | Dilediğini istediği gibi yarattı, bu işte onun yardımcıya ihtiyâcı olmadı. |
Tilese ağırlar tapuğsuz kuluğ, tilese uçuzlar tusulmaz tapuğ | İsterse, ona kulluk etmeyen bir kulu aziz kılar; isterse, kulluk edeni zelîl eder ve onun kulluğu hiç bir şeye yaramaz. |
Tilemiş tileki bolur bol tese, yorıtur kazâsın ne erse kese | Ol ! —derse, dilediği olur; her işte, karar verdiği gibi, hukümünü yürütür. |
Üküş miŋ selâmım sevüg savçıka, ol edgü kulavuz köni yolçıka | Sevgili resule, o doğru rehber ve iyi kılavuza binlerce selâm. |
İligke duâçı bitidim bitig, selâmın esenlik öze ay tetig | Hükümdara duacı sıfatıyle mektup yazdım; ey zeki, sana selâm eder ve sağlık dilerim. |
İlig yarlıkamış bitig birle söz, okıdım bitigin yaruk boldı köz | Hükümdar mektup yazmak lutfunda bulunmuş; mektubu okudum, gözüm sevinçle parladı. |
Üküş edgü yarlığ tümen öt erig, maŋa yarlıkamış kamuğ sözlerig | Bu pek güzel fermanda bana bir çok öğüt ve nasihat lütfetmiştir. |
Yeme vade kılmış üküş edgülük, ağırlık açığlar yegü kedgülük | Bir de mevki, ihsan, yiyecek ve giyecek hususunda bir çok lutuflar vadinde bulunmuşlar. |
Yorığlı bu yalŋuk bu ârzû öze, yorırlar tileyü ajunuğ keze | Bütün insanlar bunu isterler ve bunu elde etmek için, dünyayı gezip dolaşırlar. |
Tapuğsuz özüm bulsa edgü açığ, kalı taplamazmen bu devlet tatığ | Ben hiç uğraşmadan, böyle bir lütuf ve ihsana nail olursam, bu saadeti ve bu hayatı nasıl beğenmeyebilirim. |
Velikin bu bir kaç müni bar adın, özüm barsa yası ma kelgey kedin | Fakat bunun bir kaç kusuru da vardır; eğer ben oraya gidersem, bu iyilikleri zararlar takip edecektir. |
Olarda biri bu tapuğ bilmez öz, barıp tapnumasa yarumağa yüz | Bunlardan biri — ben şahsan bu hizmetleri bilmiyorum; gidip de hizmet edemezsem, benden hiç kimse memnun kalmaz. |
Törü yok toku yok yeme kılk kılınç, törüsüz tapuğçı yaramaz erinç | Bende usûl-erkân, bu işlere lâyık tavır-hareket ve vukuf yoktur; âdâb ve erkânı bilmeyen hizmetkâr hiç bir işe yaramaz. |
İkinçi cefâçı bu dünyâğ bilip, cefâ kıldım aşnu cefâ kılğa tep | ikincisi — bu cefâcı dünyanın bana da cefâ edeceğini bildiğim için, ben ondan evvel davranıp, ona cefâ ettim. |
Bayatka sığındım özüŋ bekledim, bu din birle imân küdezsü idim | Tanrıya sığındım, nefsime hâkim oldum; rabbim bu din ve imanımı korusun. |
Boğuzka eginke barım yetgey ök, nerek anda naru maŋa bolğa yük | Şimdi elimde olan şeyler, yiyecek ve giyecek bana kâfidir; ondan fazlasının ne lüzumu var, o bana ancak yük olur. |
Boğuzka yeyim hem eginke kedim, maŋa kılmaz eksük törütgen idim | Boğazım için yiyeceği ve sırtım için giyeceği yaratan Tanrım bana eksik etmez. |
Törütti igidti bu üdke tegi, takı ma igidgey ay dünyâ begi | Beni o yarattı ve bugüne kadar besledi; ey dünya beyi, o beni ileride de besleyecektir. |
Saŋa berdi dünyâ esirkemedi, maŋa bermegeymü berigli idi | O sana, hiç esirgemeden, dünya nimetlerini verdi; vergili rabbim bana da vermezmi. |
Kamuğ edgü isiz çığay baylıkım, bayattın körürmen ay ersig akım | Ey cömerd yığitirri, bütün iyilik ve kötülüğü, fakirlik ve zenginliği Tanrı’dan bilirim. |
Bayat kapğı tuttum kılurmen tapuğ, kamuğ halk yumıtğu bu ol çın kapuğ | Ben Tanrı kapısını tuttum, ona kulluk ediyorum; bütün halkın toplanacağı hakikî kapı budur. |
Saŋa ya seniŋ kapğıŋa men barıp, negüni tileyin tiriglik ıdıp | Sana yahut senin kapına gidip, hayatımı vakfetmeme mukabil, ben senden ne bekleyebilirim. |
İkigü bayat kullarımız biz ök, bu kulluk içinde kurumız tüz ök | Biz ikimiz de Tanrı kullarıyız; bu kulluk husuûsunda ikimiz de aynı mertebedeyiz, |
Bu kul kulka kulluk yarağsız bolur, tapuğçıkatapsa uçuzluk bulur | Kulun kula kulluk etmesi yakışmaz; hizmetkâra hizmet eden kimsenin kıymeti kalmaz. |
Kişi himmeti bolsa mundağ kerek, bayat tapğı kılsa urunsa yürek | İnsan himmet sahibi ise, böyle olmalıdır; Tanrıya kulluk etmeli ve bu yolda metaneti elden bırakmamalıdır. |
İdi yakşı aymış süzülmiş köŋül, eşitgil ay bilge ukuşluğ amul | Âlım, akıllı, durmuş-oturmuş ve temiz kalpli insan çok güzel söylemiş, dinle. |
Açığlı toduğlıka kılma tapuğ, negüke kılur sen tapuğka butuğ | Kendisinde acıkma ve doyma vasıfları bulunan bir kimseye kulluk etme; kulluk için neye bir put ararsın. |
Tapın bir bayatka tuşı tınmadın, tünün kündüzün bul açığlığ kapuğ | Durup-dinlenmeden bir Tanrıya tapın; gece-gündüz açık olan bu kapıdan şaşma. |
Ay ilig bu tört hâcetim kıl revâ, saŋa tapnayın men elig yüz ova | Ey hükümdar, şu dört hacetimi yerine getir; ben de el ve yüz öperek, sana kulluk edeyim. |
Tiriglik kolurmen özüm ölgüsüz, yegitlik tilermen karı bolğusuz | Ben ölümsüz bir hayat isterim, ihtiyarlığı olmayan bir gençlik dilerim. |
Esen tut meni sen tuçı igsizin, bayutğıl çığay kılmağıl neŋsizin | Sen beni dâima sıhhat içinde ve sağ tut; zenginleştir ve hiç bir vakit fakir ve malsız bırakma. |
Bu tört neŋ maŋa bir saŋa tapnayın, sevüg cân yuluğlap özüm itneyin | Bu dört şeyi bana te’min et, sana kulluk edeyim; sevgili canımı feda ederek, kendimi emrine hâzır bulundurayım. |
Bu neŋler maŋa berse sen ay ilig, özüm kul kılayın bereyin elig | Ey hükümdar, bana bu şeyleri te’min edersen, ben de kendimi kul ederek, sana bağlanırım. |
Munı bergüke bir küçüŋ yetmese, ne artuklukuŋ bar maŋa ay kese | Eğer bunları te’mine kudretin yetmezse, benden ne üstünlüğün var, bana açık söyle. |
Yegü kedgü erse yegüm bar kedim, takı ma kerek bolsa bergey idim | Bu yemek, içmek ise, yiyeceğim ve giyeceğim var; daha da lâzım olursa, bunu da rabbim verecektir. |
Ağırlık uçuzluk bayattınturur, ölüm ya tiriglik hem andın erür | îzzet bulmak veya zelîl olmak Tanrıdandır; ölüm ve hayat da ondandır. |
Munı çın biligli ukuşluğ kişi, adınsığ bolurmu ay ilçi başı | Bunu gerçek bilen akıllı insan başka türlü davranırını, ey büyük hükümdar. |
Meni bir bayatım küdezmişi teg, küdezümegey sen ayâ aslı beg | Ey asîl bey, beni Tanrımın koruduğu gibi, sen beni koruyamazsın. |
Seni men küdezgü kerek men keçe, meni ol küdezür söz aydım aça | Geceleri seni benim korumam lâzımdır; beni koruyan ise, odur; sözümü açıkça söyledim. |
Özüŋ todmağınça maŋa tegmez aş, mini todrur öŋdün özi yemez aş | Sen doymadan, bana yemek gelmez; Tanrı ise, kendisi yemek yemekten münezzeh .olduğu hâlde, beni doyuruyor. |
Ötügçi kereksiz muŋadsa özüm, tilim tepremedin eşitür sözüm | Başım darda kalırsa, aracıya lüzum yoktur; dilim daha hareket etmeden, sözümü işitiyor. |
Kapuğçı tıdumaz ya yol kılğuçı, tegürmez maŋa bir küvez kür küçi | Kapıcı veya yol-gösterici bana mâni olamaz; hiç bir kibir ve azamet taslayan bana kafa tutamaz. |
Saŋa yazsamen sen keçürmege sen, keçürgey idim miŋ yazuk kılsamen | Sana karşı bir kusur işlersem, sen beni affetmeyeceksin; rabbim beni, bin kusur işlesem dahi, affeder. |
Negü ter eşitgil yazukluğ kulı, köŋül sırrı açtı kör ötnür tili | Dinle, günahkâr kul ne der; bak, gönül sırrını açarak, ne söyler. |
Ayâ çın vefâlığ bağırsak idim, seniŋde bağırsak adın bulmadım | Ey gerçek vefalı, merhametli rabbim, senden daha merhametli başka birini bulmadım. |
Muŋadmış özümke berür sen tilek, yavuz arkasızka sen arka yölek | Başım darda kalırsa, istediğimi verirsin; hiç bir desteği olmayanlara sen destek ve yardımcısın. |
İgimke şifâ sen sakınçka sevinç, muŋumka tayançım irikse avınç | Sen hastalığıma şifâsın, kederime sevinçsin, derdime dermansın; sıkıntılı zamanımda da beni teselli eden sensin. |
Küvençim avınçım sevinçim kamuğ, sevinçiŋ içindeturur ay uluğ | Güvencim, avuncum ve sevincim hepsi senin rızan içindedir, ey ulu. |
Üküş kıldım emdi saŋa men yazuk, seniŋ rahmetiŋde bu yazuk az ok | Ben sana karşı çok günah işledim; senin rahmetin karşısında bu günah çok azdır. |
Keçürgil yazukum saŋa yası yok, kınama meni sen saŋa asğı yok | Günahımı bağışla; senin için bunun bir zararı olmadığı gibi, beni cezalandırmanın da sana bir faydası yoktur. |
Yazukum telim erse rahmet me bar, anı kıl meniŋ birle sendin yarar | Günahım çok ise, senin’rahmetin de var; bana karşı rahîm ol; sana bu yakışır. |
Eger kınasa sen yarağlığ ma men, keçürse keçür sen yarağlığ ma sen | Eğer cezalandırırsan, ben buna da lâyıkım; bağışlarsan-bağışla, sen de buna lâyıksın. |
Bilir sen bilirmen seni bir idim, bilirmen bilir sen seni bir tedim | Bilirsin ki, seni bir rabbim bilirim; bilirim, ki, sana bir dediğimi bilirsin. |
Otunmen otunluk bile öz ulır, tüzün sen tüzünlük me sendin kelir | Ben küstahım, küstahlığımdan dolayı azap çekiyorum; sen halimsin, hilm de senden sâdir olur. |
Orunçakturur bu sevüg cân revân, orunçak yana bir kötürmez bu cân | Bu gidecek olan sevgili can emânettir; emânet olan bir şey başkasına emânet olarak bırakılamaz. |
Ay ilig bu dünyâ keçimligturur, tiriglik küniŋe tüker alkınur | Ey hükümdar, bu dünya geçicidir; gün geçtikçe hayat eksilir ve tükenir. |
Negüke ınanıp sakıŋu uzun, negüke süçinip avıŋu özün | Neye güvenerek, uzun emeller besleyeceksin; neye sevinerek, kendini avutacaksın. |
Ata bardı iş tuş eçi ya ini, ana bardı oğluŋ kızıŋ kör kanı | Anneni, babanı kaybettin; eş-dost, büyük veya küçük kardeş ortadan silindi gitti; bir bak, oğlun, kızın nerede. |
Ölüglig körür sen ölüg sen tirig, sizik tutma bir kün eşüŋey yerig | Ölümlüleri görüyorsun, sen de öleceksin; her diri olan, şüphesiz, bir gün toprak ile örtülecektir. |
Usanma ay ilig udıma odun, özüŋde kedin edgü atıŋ kodun | Gafil olma, ey hükümdar, uyuma, uyan; kendinden sonra iyi ad bırak. |
Yava kıldıŋ erse keçürmiş künüŋ, yava kılma emdi keligli tünüŋ | Geçmiş gününü heder ettin ise, bari gelecek geceni heder etme. |
Keçer kün içinde kerekiŋ alın, köçütçi kelirke itigin kılın | Geçer gün içinden gerek olan şeylerini al; senin hayattan göçürecek olanın her ân gelebileceğini düşün ve ona göre hazırlıklı bulun. |
Bu hâlığ körürde meniŋ bu közüm, negü teg barağay saŋa bu özüm | Ben gözüm ile bu hâli görürken, nasıl senin yanına gelebilirim. |
Cefâlığ ajundın kötürdüm köŋül, vefâlığ idimke sığındım amul | Bu cefalı dünyadan gönlümü çektim; huzur içinde vefalı rabbime sığındım. |
Kodu ber ay ilig meni sen maŋa, duâçı bolayın bu yerde saŋa | Ey hükümdar, sen beni kendi hâlime bırak; burada ben sana duacı olayım. |
Negüke tusulğay saŋa bu özüm, özüŋke özüŋ ök tusul tut sözüm | Ben senin neyine faydalı olabilirim; sözümü dinle, sen kendin kendine faydalı ol. |
Kişidin tüŋüldüm tüŋül sen yeme, kişidin asığ yok saŋa ya maŋa | Ben insanlardan elimi-eteğimi çektim, sen de vaz geç; sana ve bana insanlardan fayda yoktur. |
Men emdi bu kalmış tiriglik ıdıp, bayatım sevinçin tilermen tapıp | Ben imdi bu geri kalan günlerimi ibâdetle ve Tanrımın rızasını taleple geçirmek istiyorum. |
Barı tap kereksiz adın artukum, bu dünyâ tüpi ked öyük ol sukum | Olanım bana yeter, bundan fazlası lüzumsuzdur; ey tamahkâr, bu dünyanın dibi kurutulması imkânsız bir bataklıktır. |
Tüpi yel keçer teg tiriglik keçip, odundum men emdi küyermen açıp | Tipi geçer gibi, hayat geçince, ben artık uyandım ve şimdi ona içim yanıyor. |
Egin bütti boğuzum yeme boldı tok, töbün barsu dünyâ adın asğı yok | Sırtım pek, karnım da tok oldu; dünya yere batsın, onun başka ne faydası vardır. |
Negü ter eşit boğuzı egni bütün, barım tap tese er bolur beg kutun | Karnı tok, sırtı pek olan ne der, dinle : — Bu bana yeter — diyen insan mes’ûd bir bey olur. |
İdi yakşı aymış tapı bolmış er, tapılık içinde kutı tolmış er | Olanı ile yetinen ve bu kanâati ile tam bir saadete kavuşmuş olan insan çok güzel söylemiş. |
Boğuzka yeyimçe ajunda yedim tap, eginke kedimçe eginde kedim tap | Dünyada açlığımı giderecek kadar yedim; sırtımı örtecek kadar elbisem de var. |
Tiriglik bolurça yegümni bulurmen, kerek bolsa bergey maŋa bir idim tap | Hayat devam ettikçe, yiyeceğimi bulurum; lâzım olunca, bana bir rabbim yetecek kadar verecektir. |
Tusulmak üçün ünder erse ilig, meniŋde tusulğu ukuş yok bilig | Hükümdar beni kendisine faydam dokunması için çağırıyorsa, bende istifâde edilecek kadar bilgi ve akıl yoktur. |
Kalı el işiŋe tusulsu tese, tusulğu yeri yok söz aydım kese | Eğer memleket işinde faydalı olmam isteniliyorsa, ka’î söylüyorum, benim istifâde edilecek bir tarafım yoktur. |
Kalı iş küdügdin ter erse maŋa, miŋ er işi kılğay kadaşım saŋa | Eğer bana iş-güçten bahsedıliyorsa, kardeşim sana bm kişinin işini yapacaktır. |
Apaŋ edgü ter erse ilig meni, özüŋ edgü bolsu yarutğay seni | Eğer sen beni iyiliğimden dolayı istiyorsan, kendin iyi ol, bu iyilik seni kâfi derecede sevindirir. |
Miŋ edgüg adakını tutğınça sen, yakaŋnı bir ök yolı tutğıl esen | Sen bin iyinin ayağına yapışacağına, bir defacık olsun, sağlamca kendi yakana yapış. |
Ajunda çavıkmış ne törlüg eren, iligke yumıtmışturur miŋ tümen | Dünyaya ün salmış bin bir çeşit insan hükümdarın etrafına toplanmıştır. |
Negü bolğa mendin iligke asığ, asığsız işig kılsa bolmaz tatığ | Hükümdara benden ne gibi bir fayda gelebilir; faydasız işi yapmakta ise, bir zevk yoktur. |
Özüm udri koldum men emdi saŋa, kodu ber meni sen sarılma maŋa | Şimdi ben senden özür dili yorum; bana sarılma, beni kendi hâlime bırak. |
Takı ma negü söz yorımış alın, kadaşım eşitti ötüŋey tilin | Başka ne gibi söz ve çâre konuşulmuş ise, onları da kardeşim duydu ve size arzedecektir. |
Tüketti sözin türdi badı bitig, sunup berdi aldı kadaşı tetig | Sözünü tamamladı; mektubu katlayıp, bağladı; uzattı ve zeki kardeşi aldı. |
Ayurmen bitidim tilekim sözüm, tilin sözlemiş soz eşittiŋ tüzüm | Sonra: — Ben arzumu ve sözümü yazdım; ağızdan söylenen sözleri de kendin duydun — dedi — |
Tilin me ötüŋil eşitsün ilig, kodu bersü mendin kötürsü elig | Bunları şifahen de arzet, hükümdar işitsin; beni kendi hâlime bıraksın ve benden elini çeksin. |
Yalavaç söz eltür yanutı kolur, yanut söz eşittiŋ tegür ay unur | Elçi söz iletir ve cevabını ister; cevabını duydun, ey kudretli insan, onu götür. |
Negü ter eşitgil uç ordu hanı, tüzü ilke yaŋzap söz aymış köni | Birer hakikat olan sözleri her tarafa yayılan Uç-Ordu ham ne der, dinle. |
Yalavaçka mün yok sözin kıymasa, tutuzmış sözüg çın tükel sözlese | Elçi sözünde hilaf etmez ve kendisine emânet edilen sözü doğru ve tam olarak söylerse, ona zeval yoktur. |
Takı munda yegrek ayur türk hanı, kınama yalavaç söz aysa köni | Türk hanı bundan daha güzel söyler : kendisine emânet edilen sözü aynen tekrar eden elçiye gazap etme. |
Yalavaçka bolmaz ölüm ya kıyın, eşitmiş sözin çın tegürse tilin | Elçi işittiği sözü aynen ulaştırırsa, ona ölüm veya ceza yoktur. |
Yalavaç tedüküm bu ilçiturur, bu ilçi sözin aysa ölmez kalur | işte elçi dediğim böyle olan elçidir; bu elçi ne söylerse-söylesin, ona zeval yoktur. |
Yalavaç tutuzmış sözin sözlese, açığ bir tilin ög söz aydım kese | Elçi kendisine emânet edilen sözü söyleyince, ona ihsanda bulun, onu medhet; işte bu kadar. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı sözüg, eşittim negü sözledi söz özüŋ | Öğdülmiş cevap verdi : — Söylediğin sözlerin hepsini dinledim— dedi. |
Bitidiŋ bitigke yanutı bitig, maŋa bir bereyin ay bilge tetig | Mektuba karşı cevap yazdın; şimdi izin ver, onu götüreyim, ey zeki âlim. |
Velikin sezikim bu ol ay kadaş, ilig kılmağay kör seni özde taş | Fakat, ey kardeş, benim şüphem şudur: hükümdar seni kendisinden uzak bırakmayacaktır. |
Yanamu meni ıdğay erki ilig, okığalı yandru ay kılkı silig | Ey temiz kalpli insan, seni tekrar davet etmek için, hükümdar, hiç şüphesiz, beni yine gönderecektir. |
Yana yandru terkin meni ıdğa ol, eger barmasa sen köŋül kodğa ol | Çok geçmez, o beni buraya gönderecektir; sen ona gitmedikçe, o ısrar etmekte devam edecektir. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğurmış aydı kadaş, bu söz sözlemegil köŋül bolğa baş | Odgurmış cevap verdi : — Kardeşim, böyle söyleme; kalbim kırılır — dedi — |
Özüm barğu ermez bu yerdin naru, özüŋ emgetip kelme yandru berü | Ben buradan kalkıp, oraya gidecek değilim; kendini zahmete sokup, tekrar buraya gelme. |
Tilep bolmağu neŋ tilese yavuz, yorımağu söz sözlese sen uçuz | istemekle elde edilemeyecek olan şeyi istemek fenadır; te’sir etmeyen bir sözü söylesen, sözün kıymeti kalmaz. |
Negü ter eşit emdi bilgi koyuğ, sınap bilgüçi edgü isiz kamuğ | Derin bilgili, bütün iyi ve kötüyü tecrübe ile bilen insan ne der, dinle. |
Kolup bermegü neŋi kolma küçün, tilep bolmağu neŋ tileme küçün | istemekle alınamayacak şeyi zorla isteme; aramakla bulunamayacak şeyi zorla arama. |
Yorıp tegmegü yerke barma yadağ, kalı bardıŋ erse öz emger küçün | Yürümekle erişilemeyecek yere yaya gitme; eğer gidersen, kendi kendine eziyet vermiş olursun. |
Yana aydı odğurmış emdi yorı, yana evre kelme ay ersig urı | Odgurmış bir de ilâve etti : — Şimdi yürü, bir daha buraya gelme, ey merd yiğit. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Örü turdı ögdülmiş aydı sözüm, kesildi seniŋdin barayın özüm | Öğdülmiş ayağa kalktı: — Sana söyleyecek sözüm kalmadı, artık ben gideyim — dedi. |
Kadaşı uzattı kör ögdülmişig, tutuzdı takı söz ömiş bilmişig | Kardeşi Öğdülmiş’i uğurladı, şifahen beyan ettiği fikirlerini de ona emanet etti |
Atın mindi ögdülmiş evre yanıp, eviŋe kelip tüşti yattı tınıp | Öğdülmiş atına bindi; geri dönerek, evine gelip, indi; yatıp, biraz dinlendi. |
Yaşık yerke yandı yüzin kizledi, kalık meŋzi kiş teg bolup örledi | Güneş yere indi, yüzünü gizledi; gök yüzü parlak bir samur kürke büründü. |
Ajun türtti yüzke kömür teg boduğ, körür köz yumuldı udıdı oduğ | Dünya yüzüne kömür renginde bir boya sürdü; görür gözler kapandı, uyanık olanlar uyudu. |
Töşek koldı yattı kör ögdülmiş e, udıp bardı ança kötürdi baş a | Öğdülmiş döşek istedi, yattı; bir az uykuya daldı, tekrar başını kaldırdı. |
Toğardın butıklandı ot teg yalın, yarudı yaŋı yüz açar teg kelin | Doğudan ateş gibi alev dallandı ve gelin yüzünü yeni açmış gibi, dünya aydınlandı. |
Kopa keldi örlep sata kalkanı, ajun meŋzi boldı ürüŋ erdini | Mızrak ve kalkanı kalkarak, yükselmeğe başladı; dünya yüzü beyaz cevher gibi oldu. |
Çıkıp karşıka bardı evdin turup, iligke köründi özi yol kolup | Öğdülmiş kalkıp, evinden çıktı ve saraya gitti; yol isteyerek, hükümdarın huzuruna çıktı. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Ayıttı ilig aşnu odğurmışığ, ayur sözle keltür sözüŋni bışığ | Hükümdar önce Odgurmış’ı sordu, sonra: — Söyle neye karar verdiniz — dedi — |
Negü az yorıdı ne boldı işiŋ, tilekiŋ ne boldı kelürmü işiŋ | Neler konuştunuz, arzu edilen iş ne oldu; arkadaşın geliyor mu? |
Bitig berdi ögdülmiş aşnu turup, ilig aldı açtı okıdı körüp | Öğdülmiş ilk önce mektubu verdi; hükümdar aldı, açtı ve dikkatle okudu. |
Yüzi kızdı oŋdı yana külçirip, sakındı bir ança uzun keç irip | Yüzünde gâh sevinç belirdi, gâh keder; sonra tekrar gülümsedi; bir müddet teessürle düşünceye daldı. |
Ayur bu kadaşıŋ irig sözlemiş, aŋar torku ıdtım tiken çiknemiş | Kardeşin çok haşin cevap vermiş; ben ona ipek gönderdim, o ise, diken işlemiş — dedi — |
Müni yok bu sözke köni sözlemiş, köni söz irig ol irig çoğlamış | Ne ise, zararı yok, doğru söylemiş; doğru söz haşin olur; o da haşin söylemiş. |
Negü erdi sözler tilin sözlemiş, maŋa ayğıl emdi eşitmiş ömiş | Ağızdan söylediği sözleri nedir; işittiklerini ve düşündüklerini şimdi bana söyle. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Ötündi iligke eşitmiş sözin, ne yaŋlığ yorıtmış sözin tüp tözin | Öğdülmiş dinlemiş olduğu sözleri, nasıl konuştuğunu, olduğu gibi, hükümdara arzetti. |
Ayur söz yorıdı neçe törlügün, ol aydı men aydım ukuşun ögün | Aramızda kaç türlü söz geçti; onun akıl ve idrâk dâiresinde söylediği sözlere ben de öylece cevap verdim — dedi — |
Meniŋ sözçe barça yanut kıldı söz, takı tuttum erse katığ yumdı köz | Benim her sözüme bir söz ile karşılık verdi; yakaladığım zaman, gözünü sımsıkı kapadı. |
Negü kıldım erse berü kelmedi, kese sözledi söz köŋül bermedi | Ne kadar ısrar ettim, fakat buraya gelmedi; kat’î konuştu, razı olmadı. |
Eşitti anıŋ sözlerin kör ilig, sözi erdi barça ukuş ög bilig | Hükümdar onun sözlerini dinledi; dediklerinin hepsi anlayış, akıl ve bilgi ile dolu idi. |
Takı ârzûladı komıdı köŋül, komısa köŋül kör kişike muŋ ol | Onu tekrar görmek istedi, gönülü heyecanlandı; günül coşarsa, insana derd olur. |
Körü barsa yakşı ayur er başı, köŋül bulnasa boldı erksiz kişi | Dikkat edersen, yiğitlerin-başı güzel söylemiş : insan gönülünün esiri olursa, kendisine hâkim olamaz. |
Beg ol bu köŋül kör kamuğ öz kulı, begi kança barsa udu kul yolı | Gönül beydir, bütün vücût onun kuludur; bey nereye giderse, kul onu takip eder. |
Komısa köŋül kör tilese tilek, tilek bolmağınça bu bulmaz yölek | Gönül heyecanlanır ve bir dilekte bulunursa, dileğini elde etmeden, o sükûnet bulmaz. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yana aydı ilig ay ögdülmiş e, kadaşıŋ tükel ök kişi ermiş e | Hükümdar: — Ey Öğdülmiş —dedi—kardeşin gerçekten kâmil bir insan imiş. |
Eşitmegüm erdi anıŋ sözlerin, ne kılkı kılınçı ne bilgi barın | Kâşki onun sözlerini duymamış; ne tabiatı ve tavrını, ne de bilgisini, hiç birini bilmemiş olsa idim. |
Eşittim köŋülke sığurdum anı, katığlan tilekke tegürgil meni | Fakat duydum ve ona gönlümde yer verdim; gayret et, beni bu dileğime kavuştur. |
Meniŋ öz ilimde tilekim bolup, yarağsız bolur bulmasa men kolup | Benim hâkim olduğum bu memlekette bir dileğim olur da, ben onu ister ve bulamazsam, bu yakışık almaz. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı ilig, bodunda talu beg ay kılkı silig | Öğdülmiş cevap verdi: — Ey hükümdar, ey halkın seçkin beyi, ey yumuşak huylu insan — dedi — |
Yanarda kadaşımka aydım bu söz, yana ıdğay ilig saŋa kelgey öz | Dönerken kardeşime : — Hükümdar tekrar beni sana gönderecek ve ben de geleceğim. |
Kodı bermegey âhır eltgey seni, bu kün bar tedim men ağırlap anı | Nasılsa seni bırakmayacak ve sonunda kendi yanına alacaktır; ona hürmet göster, şimdiden gel— dedim. |
Tüŋüldürdi aydı yana kelme tep, özüm barğu ermez küçün kolma tep | Ümidimi kırdı ve : — Bir daha gelme, ben gidecek değilim; ısrar etme, beni zorlama — dedi. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı uktum eşittim sözüg, bu söz işke kirmez yobatma özüŋ | Hükümdar : — Anladım, söylediklerini duydum — dedi — fakat bu sözlerin faydası yoktur; kendini avutma. |
Negü beg bolur ol tilekin tilep, anı bulmasa ol tuçı ârzûlap | Bu kadar arzu ettiği hâlde, dileğini elde edemeyen bey nasıl bir bey olur. |
Ne erklig bolur ol bodunka uluğ, yorıtmasa ilde bu yarlığ kamuğ | Kendi memleketinde fermanını yürütemeyen kimse, nasıl halkın büyüğü ve hâkimi olur. |
Bedüklük nişânı bu ol belgülüg, tilemiş tilektin bu bulsa ülüg | Hakikî büyüklüğün nişanı, şüphesiz, arzuladığı şeyi elde etmektir. |
Köŋül ârzû kolsa negü erseni, emi ol tilekke tegürse anı | Gönül herhangi bir şeyi arzu ederse, bunun tek çâresi onu dileğine kavuşturmaktır. |
Yana ma bu ârzû maŋa boldı ig, munı emlemese özüm barğu yeg | Bu arzu benim için artık bir hastalık oldu; bunun burada tedavisine imkân yoksa, benim oraya gitmem gerekir. |
Negü ter eşitgil bu beytig okı, anıŋ manisi uk ay köriglüm tokı | Bu beyti oku, ne der, dinle; bunun mânasını anla, ey gönlümü doyuran insan. |
Kamuğ igke ot ol emi belgülüg, ol ig emlegüçi kamı belgülüg | Her hastalığın bir ilâcı ve çâresi vardır; bu hastalığı tedavi eden kam da bulunur. |
Köŋül ârzû birle kalı iglese, tilek bulsa oŋlur kemi belgülüg | Eğer gönül bir şeyi arzular ve bu arzu onda hastalık derecesine varırsa, o ancak dileğini bulmakla şifa bulur. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yana aydı ögdülmiş ilig kutı, ajunda negü bar aŋa yok otı | Öğdülmiş cevap verdi: — Ey devletli hükümdar, dünyada çâresi olmayan ne var — dedi — |
İlig inç esenin tirilsün uzun, saŋa men bolayın yuluğ bu özün | Hükümdar sağlık ve sıhhat içinde çok yaşasın, ben senin uğruna feda olayım. |
Bu söz men ötündüm iligke tilin, asığ yok bu kün öz ökünse yılın | Hükümdara arzettiğim bu sözlerden dolayı yıllarca peşimanlık duyacağım, fakat bunun bugün bir faydası yoktur. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ saŋa, sözüg saknu sözle ay ersig toŋa | Dinle, akıllı insan sana ne der : – Sözü düşünerek söyle, ey merd yiğit. |
Tilin sözlemese söz asğı telim, ökündürdi sözlep meni bu tilim | Sözü söylememenin faydası çoktur; bu dilim beni söylemekle peşiman etti. |
Sözüg sözlemese saŋa kul bolur, kalı sözlese sen seni kul kılur | Sözü söylemezsen, o söz sana kul olur; eğer söylersen, o seni kendisine kul eder. |
Sözüg saknu sözle sen evme serin, eve sözlemiş söz ökünçi yarın | Sözü düşünerek söyle, acele etme, sabırlı ol; acele söylenen sözden yarın peşimanlık gelir. |
Sezinmedim erdi kör odğurmışığ, okıp kelmegüsin er erdi bışığ | Odgurmış’in davet edilince, geleceğinden hiç şüphe etmemiştim; o olgun bir insan idi. |
İlig bir tilese özüm miŋ tiler, tusulğay maŋa tegme künde onar | Hükümdar bir isterse, ben bin isterim; o bana her gün on misli faydalı olacak idi. |
Tilekim bu ok men bile bolsamen, elig bir kılıp ked tapuğ kılsamen | Benim arzum onun ile birlikte çalışmak ve el-birliği ile daha iyi hizmet etmek idi. |
Neçe tuttum erse anı men katığ, ol ança tirendi iletti tatığ | Ben ona ne kadar şiddetle ısrar ettimse, o da o kadar direndi ve tadını kaçırdı. |
Yana barğu erse barayın özüm, negü ayğu erse ayayın sözüm | Tekrar gitmem icap ederse, ben giderim; ne söylemek lazımsa, ona söylerim. |
İlig me yana bir bitig bersüni, okısun bitig ol maŋa bütsüni | Hükümdar tekrar bir mektup yazıp versin ki, o mektubu okusun ve bana itimat etsin. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDAR’İN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı ıdtım bitig bir yolı, bitigke yanut kıldı taş teg tolı | Hükümdar dedi : — Bir defa mektup gönderdim, bu mektuba taş ve dolu gibi cevap verdi — |
Yana ok negü teg bitiyin bitig, bitig ornıŋa sen bitig sen tetig | Ona tekrar nasıl mektup yazayım, ey zeki; mektup yerine işte sen gidiyorsun. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş ilig kutı, neçe andağ erse bitig me biti | Öğdülmiş cevap verdi : — Ey devletli hükümdar, bu her ne kadar böyle ise de, bir de mektup yaz. |
Yalavaç neçe çın ked erse amul, bitig bolmasa sözke bütmez köŋül | Elçi ne kadar dürüst, mahir ve temkinli olursa-olsun, mektup olmazsa, kalbinde şüphe kalır. |
Tanığlı kişike tanuk ol bitig, tanuk bolsa hile yorımaz itig | İnanmayan kimse için, mektup bir delildir; delîl bulunursa, hîle ve düzene yer kalmaz. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDAR’İN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
İlig aydı ârzûŋ bu erse kalı, bitig me bitiyin açıp söz yolı | Hükümdar : — Eğer arzun bu ise, söze yol açmak üzere, mektup da yazayım — dedi — |
Bitig me bitiyin munukı sözün, bitigke ışanma katığlan özün | İşte bu sözleri mektuba da yazayım, fakat sen yalnız mektuba güvenme, kendin de gayret et. |
Negü sözlegü erse sözle tilin, anı ündegil sen maŋa ber alın | Ne söylemek lazımsa, söyle; her çâreye baş vurarak, sen onu buraya setir. |
Küntoğdı İlig Odgurmışka İkinç Bitig Idmışın Ayur | Hükümdar Kün-Toğdı’nın Odgurmış’a İkinci Mektubu Gönderdiğini Söyler |
Devât koldı kâğad yana ok ilig, kalem aldı elgin bitidi bitig | Hükümdar kalem, kâğıt istedi; kalemi eline alıp, mektup yazdı. |
Bayat atı birle sözüg başladı, törütgen igidgen keçürgen tedi | Tanrı adı ile söze başladı: — Yaratan, besleyen ve göçüren odur — dedi. |
Ayur miŋ senâ ol uğan teŋrike, ezel hükmi tegrür köni egrike | O kadir Tanrıya bin sena olsun, doğru ve eğriye ezel hükmünü o eriştirir. |
Bir ol bir katıksız karıksız arığ, yokuğ bar kılur ol kılur yok barığ | O bir tektir, temizdir; ona hiç bir şey katılmamış ve karışmamıştır; yoğu var eder ve varı da yok eder. |
Bir ök bil tilin ög bütürgil köŋül, tapuğ kıl köŋül til köni tut amul | Onu bir tek bil, ona hamd et ve gönülden inan; ibâdet kıl, imanın gıll-u-gîşten ârî olsun. |
Negü kolsa kolmış tilekin bulur, negüg bol tese ol tilemiş bolur | O ne irâde ederse, irâdesi yerini bulur; neye “ol” derse, o olur. |
Tüzü teprenürke tirilgü berür, tiriglik tuşı bu ölüm ol ıdur | Bütün canlıların rızkını o verir; her kese hayatı verdiği gibi, ölüm de onun emri iledir. |
Ağırlık uçuzluk anıŋ hükmi ol, uluğka kiçigke yeme açsa yol | İzzet ve zillet, büyüğe ve küçüğe bu yollar onun hükmü ile açılır. |
Tilemiş tilekin biliglisi yok, yorıtur kazâsın tıdığlısı yok | Onun dilediği şeyi bilen yoktur; ilâhî kazanın cereyanına kimse mâni olamaz. |
Tümen miŋ selâmım sevüg savçıka, tegürsün bayatım köni yolçıka | Tanrı sevgili resule, o doğru yolu gösterene, yüz binlerce salât ve selâmımı eriştirsin. |
Tüzü işleriŋe yeme ök selâm, tegürsün bayatım kesüksüz ulam | Tanrı onun bütün ashabına da, devamlı olarak, selâmlarımı ulaştırsın. |
İligdin üküş ögdi aytığ selâm, ıdurmen saŋa ay ukuşı temâm | Hükümdar seni çok öğerek, hatırını soruyor ve selâm gönderiyor, ey kâmil akıllı insan. |
Köŋül aytu ıdtım bitidim bitig, negü teg erür sen ay bilge tetig | Hatır ve gönül sormak üzere, sana mektup yazdım, ey zeki âlim, nasılsın ? |
Saŋa ıdtım erdi kadaşıŋnımen, tilekim ol erdi maŋa kelse sen | Sana kardeşini göndermiş ve senin bana gelmeni istemiştim. |
Özüŋ taplamaduk berü kelmekiŋ, maŋa tuşmaku hem yüzüm körmekiŋ | Sen bana gelmeği, benimle buluşmağı ve yüzümü görmeği kabul etmemişsin. |
Bitigke yanut söz bitimiş özüŋ, tilin me kadaşu tegürdi sözüg | Mektuba karşı bir cevap yazmışsın, kardeşin ağızdan söylediklerini de nakletti. |
Okıdım bitigniŋ ukuldı bu söz, sözümni eşitgil kaçurmağıl öz | Mektubunu okudum, sözlerin anlaşıldı; fakat benim sözümü de dinle, kendini gizleme. |
Şekerde süçigrek söz ıdtım saŋa, ağuda açığ keldi yaŋı maŋa | Sana şekerden daha tatlı söz gönderdim; karşılığı bana zehirden daha acı olarak geldi. |
Eşitgil yana bu meniŋ sözlerim, köŋülke alın ay bağırsak erim | Benim bu sözlerimi de bir kere dinle; ey temiz kalpli insan, bunları iyice düşün. |
Özüŋ koldı erse bu zâhid atın, atıŋ boldı zâhid özüŋ tağ katın | Sen bu zâhid adını istediğin için, adın zâhid oldu ve kendin de dağlara çekildin. |
Bu çav birle atıŋ yadıldı kör e, bedük belgü boldı kişiler ara | Bu şöhret ile adın yayıldı ve bütün insanlar arasında alem oldu. |
Tapuğ kılmışıŋ barça atıŋ üçün, yava kılmağıl sen öz ülgüŋ küçün | Senin ibâdet ile meşgul olman hep bu ad içindir; sen zorla kendi nasibini böyle heder etme. |
Bodun közi tegse tapuğka kalı, buzuldı bu tapğuŋ yıkıldı ulı | Eğer ibâdet halkın gözü önünde yapılırsa, bu ibâdet esassız ve mânâsız olur. |
Bayat tapğı barça kerek örtügün, açılmasa halkka bu örtüg bu kün | Tanrıya yapılan bütün ibâdetler gizli yapılmalı ve bu örtü bugün de her kese açılmamahdır. |
Bayat kizledi kör sevügrek kulın, bu kullar ara halk bilümez tilin | Tanrı sevdiği kullarını gizlemiştir; halk bu kullar arasında onları tanıyamaz. |
Öz özin me ol kul bilümez bakın, yağımu bayatka bilemü yakın | Böyle bir kul da kendisi Tanrıya düşmanmıdır, yoksa yakın dost mudur, bunu kendisi bilemez. |
Berü kel uluş kend içinde tiril, seni bilmesü halk katılğıl karıl | Buraya gel, kasaba ve şehir içinde yaşa; sen halk arasına katıl ve karış, onlar da senin kim olduğunu bilmesinler. |
Halâl dünyâ kazğan özüŋni yetür, todur aç yalıŋnı hem oprak bütür | Helâl dünya malı kazan, kendine sarfet; açları doyur ve çıplakları giydir. |
Halâl dünyâ bulsa kişi edgüsi, bulur iki ajun yegü kedgüsi | Helâl dünya malına sahip olan insan her iki dünyaya nail olur; onun yiyeceği ve giyeceği eksik olmaz. |
Bu sözni eşit ay maŋa kelmedük, negü ter arığ bilge bağı bedük | Ey bana gelmek istemeyen, bu sözü dinle; temiz bilgili ve büyük bir hulûs sahibi insan ne der. |
Tuşar erse dünyâ kalı edgüke, yarar iki ajun yegü kedgüke | Eğer dünya malı iyi insana rastlarsa, o her iki dünyada rahat ve huzur te’min eder. |
Bulup dünyâ mâlın yeyü bilmese, sakış tegdi ülgi ağır yüdgüke | Dünya malını bulup da, onu yemesini bilmeyenin nasibi, yüklenmesi güç olan bir hesaptan ibarettir. |
Bayat kullarıŋa tusul ay bügü, kişike tusulur erig er tegü | Ey hakîm, Tanrının kullarına faydalı ol; insanlara faydalı olan kimselere ancak insan denilir. |
Seni men müsülmân tususı üçün, okırmen bu yerke ay zâhid küçün | Ey zâhid, ben seni müslümanların istifâdesi için, ısrarla buraya çağırıyorum. |
Berü kel tusulğıl kişike yara, tusulmaz ölüg ol tirigler ara | Buraya gel, insanlara faydalı ol; faydasız kimse diriler arasında bir ölüdür. |
Öz asğın tilegli kişimü bolur, kişi ol bolur kör el asğın kolur | Kendi menfaatini güden insanmı olur; insan olan halk menfaatini güder. |
Akılık ol ermez ülese neŋin, akı ol yuluğ kılsa cânın tenin | Mal dağıtmak cömerdlik değildir; asıl cömerd insan, canını, tenini feda eden insandır. |
Bağırsak ol ermez özin beklese, bağırsak ol ol kör kişig edlese | Kendisini koruyan kimse merhametli değildir; merhametli insan başkalarının iyi olmaları için çalışan kimsedir. |
Kişi edgü terler bu edgü kayu, maŋa ayu berğıl ay bilge bügü | îyi insan derler, bu iyi insan nerede; ey âlim hakîm, bana haber ver. |
Kişi edgü terler bu edgü kim ol, bu edgü kişi muŋda erke em ol | iyi adam derler, iyi adam kimdir; iyi adam derdi olanlara deva olan kimsedir. |
Ay köŋli süzük er ay bilgi üküş, baka kör bu sözke yetürgil ukuş | Ey duru gönüllü insan, ey bilgisi çok olan, dikkat et ve bu söz üzerinde düşün. |
Bu aymış sözüm çın erürmü kör e, çın erse havâ bas berü kel tur a | Bu söylediğim doğrumu, bir bak; doğru ise, nefsine hâkim ol, buraya gel ve burada yaşa. |
Uzun sözlese söz irinçig bolur, ukuşluğ kişiler sözüg az kılur | Söz uzun olursa, bıktırır; akıllı insanlar sözü kısa keserler. |
Bu söz tap kıl emdi adın sözleme, ukuşka biligke tilin özneme | Bu sözü şimdi kâfi gör ve başka bir şey söyleme, akıla ve bilgiye karşı itiraz etme. |
Takı ma negü erse kalmış sözüm, kadaşıŋ tegürgey tutuzdı özüm | Daha başka, kalan ne gibi sözüm varsa, kardeşime emânet ettim, o sana ulaştıracaktır. |
Tüketti bitig türdi badı katığ, kalık tanı esti kurıttı hatığ | Mektubu tamamladı, dürdü ve iyice bağladı; havadan serin bir esinti esti ve yazıyı kuruttu. |
Kötürdi bitig kör öze tamğalap, sunup berdi ögdülmiş aldı ulap | Üzerini mühürleyip, mektubu eline aldı ve uzattı; Öğdülmış aldı. |
Yana aydı ilig ay ögdülmişe, bitig ber yeme ay tilin bilmişe | Hükümdar devam etti : — Ey Öğdülmiş, mektubu götür ve bildiklerini de ağızdan söyle — dedi — |
Katığlan yarağı ne erse takı, anı kıl anı kend uluşka okı | Daha ne lazımsa, onu da yap; gayret et, onu kasabaya ve şehre getirmeğe çalış. |
Tileki ne erse bu yerke kelip, anı men bereyin itigin kılıp | Buraya gelince, ben ona lâzım olan her şeyi yapar ve bütün arzularını yerine getiririm. |
İlel tep turup çıktı ögdülmişe, yorıp keldi evke ol edgü işe | Öğdülmiş, o iyi arkadaş — Baş üstüne ! — diyerek, kalkıp çıktı ve yürüyerek, evine geldi. |
Tegip tüşti oldurdı evke kirip, yedi içti tındı bir ança serip | Gelip eve girdi; oturdu; yedi, içti ve bir müddet istirahat etti. |
Yüzin kizledi yerke rûmi kızı, ajun kırtışı boldı zengi yüzi | Rûmî kızı yüzünü yere gizledi, dünyanın yüzü zenci derisi gibi oldu. |
Kalık bütrü tuttı kara kuş öŋi, ajun barça toldı kara kuş yüŋi | Hava tamamiyle kara-kuş rengini aldı, bütün dünya kara-kuş tüyü ile doldu. |
Töşek koldı yattı sakındı özün, negü sözlegüsi kadaşı közün | Yatak istedi, yattı; kardeşi ile karşılaşınca, neler söyleyeceğini uzun uzun düşündü. |
Udup bardı azrak odundı yana, öçükmiş kömür teg karaŋku tün e | Bir az uykuya daldı, tekrar uyandı; gece, sönmüş kömür gibi, karanlık idi. |
Usı uçtı koptı adakın örü, kara tün kötürmiş etekin örü | Uykusu kaçtı, ayağa kalktı; karanlık gece eteğini yukarı kaldırdı. |
Yaşık koptı yerdin kötürdi başın, yaruk yüz küler teg yırıştı tişin | Güneş yerden kalktı, başını kaldırdı; sevgili yüzün tebessümü gibi parlak dişleri gözüktü. |
Kopup yundı kıldı yana taŋ namâz, yeme turdı ança duâ kıldı az | Kalkıp yıkandı, sabah namazını kıldı; namazdan sonra da bir müddet oturup, duâ etti. |
Atın tuttı terkin bir oğlan bile, turup çıktı evdin sevinçin küle | Bir uşağa çabucak atını hazırlattı ve neş’e içinde evinden çıktı. |
Barıp tegdi erse kadaşka yakın, yırak tüşti attın küdezdi hakın | Kardeşinin evine yaklaşınca, onun hatırını sayarak, bir az uzakta atından indi. |
Yorıp bardı akru tokıdı kapuğ, kadaşı örü turdı kodtı tapuğ | Yürüyerek vardı ve yavaşça kapıyı çaldı; kardeşi ibadetini bırakıp, ayağa kalktı. |
Kapuğ açtı terkin ol utru çıkıp, selâm kıldı tuttı kör elgin alıp | Hemen kapıyı açtı, çıkıp selâm verdi; müsâfaha ettiler. |
Yana kirdi odğırmış elgin tutup, orun kıldı törde ağırlap öpüp | Odgurmış onun elini tutup, içeri girdi; ona hürmetle baş-köşede yer gösterdi. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Ayur ay kadaşım nelük emgediŋ, yana ok maŋa sen tekin kelmediŋ | Sonra dedi: —Ey kardeşim, neye zahmet ettin; bu defa da sen bana her hâlde boşuna gelmedin. |
Kese sözledim söz eşittiŋ anı, nelük emgetür sen küçeyü meni | Sana kat’î sözümü söyledim, sen bunu duydun; neden beni ısrarla bu işe zorluyorsun. |
Negü ter eşitgil bilig bergüçi, sınap edgü isiz kişig bilgüçi | Bilgi veren, tecrübe ile iyi ve kötü kimseleri ayırt eden insan ne der, dinle. |
Kişike sınağı bir ök körse tap, tilek bilgüke bir tilin yörse tap | İnsanı tecrübe etmek için, onu bir defa görmek kâfidir; arzusunu anlamak için, onun bir kaç sözü kâfidir. |
Bakır altunuğ er körüp bilmese, alıp azkına bir taşığ sürse tap | Eğer insan bakır ile altını görüp, tefrik edemezse, bunun için bir taş alıp, azacık sürtmek kâfidir. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı kadaş, maŋa buşmağıl sen köŋül kılma baş | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Kardeşim, bana gücenme, gönlünü yaralama — dedi — |
Tapuğçı köz açsa begini körür, negü aysa begler anı ok kılur | Hizmetkâr gözünü açınca, karşısında beyini görür; beyler ne emrederlerse, onu aynen yerine getirir. |
İligke bitigin tegürdüm sözüg, tilin me negü aydı erse özüŋ | Hükümdara mektubunu verdim ve söylediklerini de kendisine olduğu gibi anlattım. |
Sözüŋke yanut kıldı ıdtı bitig, çıkardı bitig berdi elgin tetig | Bunlara cevap verdi ve mektup gönderdi. — Mektûpu çıkarıp, eli ile uzattı. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Bitig aldı odğurmış açtı turup, okıdı bitigin sakındı körüp | Odgurmış mektubu aldı ve açtı, okudu; bakıp kendi kendisine düşündü. |
Ayur ay kadaşım ne erki igiŋ, meni munça yavlak ederdi begiŋ | Sonra: —Ey kardeşim, senin ne eksiğin var ki, beyin beni bu kadar ısrarla takip ediyor — dedi. |
Öğdülmiş Odgurmış Birle İkinç Kata Münâzara Kılmışın Ayur | Öğdülmiş’in Odgurmış İle İkinci Defa Münazara Ettiğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş açtı tilin, ayur ay kadaşım eşit söz bilin | Öğdülmiş cevap verdi, söze başladı ve: —Ey kardeşim —dedi— sözümü dinle ve bil ki, |
İligniŋ tileki saŋa edgü ol, bu edgü içinde tiler edgü yol | Hükümdarın senin hakkındaki düşüncesi iyidir; bu iyilik ile yetinmeyip, daha iyiye doğru yol arıyor. |
Bilür sen bu yerde bu tâat tapuğ, kıluruŋ neçe edgü esiz kamuğ | Bilirsin ki, burada bu tâat ve ibâdet ile meşgul olman, sana bir çok iyiliklerin kapısını açacaktır. |
Yana kend uluşta men aymışlarım, neçe törlüg edgüturur ay erim | Diğer taraftan şehir ve kasabalarda da, benim söylediklerim gibi, bir çok iyilikler vardır, ey yiğitim. |
Yavuz ermez emdi bu dünyâ kutın, bulup tirlü bilse kopursa atın | Bu dünyanın saadetini bulup, yaşamasını bilmek ve nâm kazanmak hiç de fena bir şey değildir. |
Özüŋ dünyânı kodsa ay zâhid bolur, muyan edgü mundın iletse bolur | Ey zâhid, sen âhıreti istiyorsan, onu da bulursun; orada da nîmet ve sevaba nail olabilirsin. |
Yavuz tese bolmaz bu dünyâ neŋin, yese berse halkka kızartsa eŋin | Bu dünya malını kötülemek doğru değildir; bunu sarfetmek ve dağıtmak suretiyle halkı sevindirmek mümkündür. |
Yeme yakşı aymış akılar başı, eşitgil munı sen ay edgü kişi | Cömerdler-başı da çok güzel söylemiş; ey iyi insan, sen bunu dinle. |
Kamuğ edgülükke neŋ ol yolçısı, kamuğ ig toğaka neŋ ol emçisi | Her türlü iyiliğe yol gösteren şey varlıktır; her türlü hastalığı tedavi eden şey varlıktır. |
Neŋi bolsa yalŋuk bulur ög bilig, kamuğ edgülükke uzatur elig | Varlığı varsa, insan akıl ve bilgiyi bulur ve her türlü iyilik yapmağa muktedir olur. |
Bu neŋ birle yalŋuk tilese tilek, yaşıl kökke yoklar neŋ ol ked yölek | insan arzu ederse, bu varlık sayesinde mavi göğe yükselir; servet çok mühim bir destektir. |
Hac erse tilekiŋ kerek neŋ tavar, ğâzilık tilese yeme bu yarar | Arzun hacca gitmek ise, bunun için mal ve servet lâzımdır; gazilik dilersen, yine bu servet senin işine yarar. |
Neŋi bolmasa er alıp bergüke, elig kısğa boldı kamuğ edgüke | Verecek malı olmazsa, insan hiç bir iyiliğe el uzatamaz. |
Negülük kodur sen bu edgülerig, nelük taplamaz sen bu öt sav erig | Bu iyiliklere niçin yüz çeviriyorsun; bu öğüt ve nasihatleri niçin kabul etmiyorsun. |
Tapuğka negü teg ınansa bolur, tapındım teyü bilse müflis kalur | ibâdete nasıl inansan da olur; insan ibâdet etmiş olduğunu kabul ederse, bütün yaptıkları boşa gider. |
Bayatığ tapuğ birle bulmaz kulı, idi yinçge yol bu tapuğçı yolı | Kul Tanrıyı ibâdet ile bulmaz, kulun yolu çok ince bir yoldur. |
Neçe miŋ tapuğçı tapındı yılın, çıkar cân üdinde yitürdi yolın | Kaç bin kul yıllarca ibâdet ile meşgul oldular ve tam can verecekleri sırada dalâlete düştüler. |
Neçe miŋ tapuğsuz yazukluğ kulı, âhır tın keserde oŋardı yolı | Kaç bin âsî günahkâr kullar da, son nefesleri kesilirken, doğru yolu buldular. |
Bilirmen bayatım sevinçi kamuğ, tapuğ tâat içreturur ay uluğ | Biliyorum, Tanrının rizâsı hep ibâdet ve tâat içindedir, ey ulu. |
Bilümese emdi bu tâat çını, kayu tâat erki ukumaz munı | insan hakikî ibâdetin ne olduğunu bilemezse, yaptıklarının hangisinin ibâdet olduğunu anlayamaz. |
Kalı mundağ erse kamuğ tâatığ, tükel kılğu bulsa bu aymış tatığ | Böyle olduğuna göre, bu bahsi geçen zevkleri bulmak için, bütün bu ibâdetlerin hepsini yapmak lâzımdır. |
Baka kör bu sözler kim aydım saŋa, bu yartlığ erürmü ayu ber maŋa | iyice dikkat et, sana söylediklerim doğrumudur, değilmidir, açıkça bana söyle. |
Kalı mundağ erse kim aydım bu söz, tilin kön sözüm tut ayâ köŋli tüz | Eğer sana söylediğim şekilde ise, bunu itiraf et, sözümü tut, ey hâlis kalpli insan. |
Havâka bulun bolma köndür köŋül, kişike katılğıl yorığıl amul | Nefis ve havanın esiri olma, gönlünü doğrult, insanlara karış ve huzur içinde yaşa, |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğurmış aydı kadaş, muŋadturduŋ emdi ağu kıldıŋ aş | Odgurmış cevap verdi ve:—Kardeş, beni kederlendirdin, aşımı şimdi bana zehir ettin — dedi — |
Tutayın sen aymış sözüg tıŋladım, iligke barıp men tapuğ başladım | Farzedelim, senin dediklerini dinledim ve hükümdarın yanına gidip, hizmete başladım. |
Tapuğka eŋ aşnu törü bilgü öz, yeme kılk kılınçı sözi sözke tüz | Hizmet etmek için ilk önce insan yolu-töreyi bilmelidir; onun tavrı hareketi ile sözü teşrifata uygun olmalıdır. |
Kirü hem çıkabilse oldruğ turuğ, tapuğ bilmese er tek emger kuruğ | O girmesini, çıkmasını, durmasını ve oturmasını bilmelidir; insan hizmet etmesini bilmezse, boşuna zahmete girmiş olur. |
Negü ter eşitgil tapuğ bilgüçi, sınap bilmişin aydı azrak üçi | Teşrifata vâkıf olan insan ne der, dinle; tecrübesi ile o en az şu üç şey üzerinde durmuştur. |
Bu beglerke tapmak tilese özüŋ, köŋül til köni tut küdezgil sözüg | Sen beylere hizmet etmek istersen, gönül ve dilini doğru tut, sözüne hâkim ol. |
Törü hem toku birle ögren tapuğ, tapuğ bildiŋ erse yarudı yüzüŋ | Töre ve usûle göre hizmet etmesini öğren; hizmet etmesini bilirsen, muvaffak olursun. |
Kişide yıramışturur bu özüm, törü yok toku yok ne kılkım sözüm | Ben insanlardan uzaklaşmış bulunuyorum; töre bilmem, yol bilmem; hizmete yakışacak ne tavır ve hareket, ne de söz söylemek kabiliyeti bende var. |
Negü teg kılurmen begiŋke tapuğ, yapılmışturur kör maŋa bu kapuğ | Ben beyine nasıl hizmet ederim; bu kapı artık benim için kapanmıştır. |
Negüke küçer sen meni berk tutup, iligke tapın tep sözümni utup | Niçin beni sıkıştırıyor ve her sözüme itiraz ederek, hükümdarın hizmetine girmeğe zorluyorsun. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu söz, yeme edgü ermez ayâ köŋli tüz | Öğdülmiş cevap verdi ve : —Ey hâlis kalpli insan, bu söz de pek yerinde değildir — dedi — |
Seniŋdin kötürgey ilig bu törü, kerek erse oldur kerek tur örü | Hükümdar seni teşrifat ile mükellef tutmayacaktır; sen istersen otur, istersen ayakta dur. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğırmış aydı bu söz, idi yakşı ermez ayâ kılkı tüz | Odgurmış cevap verdi ve : — Ey kâmil insan, bu söz de pek yerinde değildir — dedi — |
Negü teg yaraşur saŋa ya maŋa, törü bilmese öz yorısa aŋ a | Töre bilmeden, şaşkın-şaşkın dolaşmak, sana veya bana nasıl yakışır. |
Bu el itgü tutğu bodun tüzgüke, bu begler tikildi ajun süzgüke | Bu beyler memleketi tanzim ve idare etmek, halkı düzene sokmak ve dünyayı temizlemek için nasbedilmişlerdir. |
Bu el kün itigi bu begler işi, törü hem toku birle itti kişi | İnsanlar halkın idaresini ve beylerin işini muayyen bir töre ve usûle göre yürütürler. |
Anın ötrü begler uzattı elig, ukuş utru tuttı yorıttı tilig | Bu beyler bu şekilde memlekete hâkim oldular, âkılâne hareketleri ile emirlerini dinlettiler. |
İdi yakşı aymış ajun ilçisi, biliglig ukuşluğ bodun başçısı | Bilgili, akıllı ve halkın başında bulunan dünya hâkimi çok güzel söylemiş. |
Ajun tutğuçı er ukuşluğ kerek, bodun basğuçıkakerek ked yürek | Dünyayı tutan insan akıllı olmalıdır; halkın başında bulunan kimse de cesur olmalıdır. |
Bu iki bulunsa basa tapğuçı, törülüg tokuluğ kerek bilgüçi | Bu ikisinden sonra, hizmetkârların da töre ve usûle vâkıf olmaları lâzımdır. |
Anın ötrü begler bedütür küçin, yağı boynı yençer alır öz öçin | Beyler kudretlerini bunlar ile yükseltirler; düşmanlarının başını ezer ve öçlerini alırlar. |
Biz emdi bu öŋdi törü ürsemiz, negü teg yaraşur törü buzsamız | Bu kanun ve töreyi kendimizin vaz’etmemiz icap ederken, töreyi bozmamız bize nasıl yakışır. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı kadaş, idi ters iş ermez yutar kılsa aş | Öğdülmış cevap verdi ve:— Kardeş bu iş o kadar güç değildir — dedi — aş bir kere yapılsın, nasıl olsa yenir ve hazmolunur. |
Munu men bilirmen bu öŋdi törü, ayayın men emdi sen ögren körü | İşte ben bu kanun ve töreyi biliyorum; şimdi sana söyleyeyim; sen de dikkatle dinleyerek, öğren. |
Kişi bilmese ögrenür kör bilir, bilip ötrü yalŋuk tilekke tegir | insan bilmezse, öğrenir, bilir; bildikten sonra arzusuna kavuşur. |
Muŋar meŋzetü aydı bilgi açuk, bu söz tutmaz erniŋ biligi bıçuk | Bilgisi açık olan, bu mesele hakkında bir söz söylemiştir; bu sözü tutmayan insanın bilgisi yarımdır. |
Toğa bilge toğma kişi ögrenür, toğa sözlemez til turu sözlenür | insan doğuştan âlım doğmaz, sonradan öğrenir, dil doğuştan konuşmaz, zamanla konuşmağa başlar. |
Kişi ögrenip ötrü bilge bolur, bilig bilse ötrü kamuğ iş unur | insan öğrenerek, âlim olur; bilgi sahibi olduktan sonra, her işi yoluna girer. |
Odgurmış cevabı Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Yanut berdi odğırmış aydı seniŋ, tilekiŋ bu erse tilek yok meniŋ | Odgurmış cevap verdi:— Senin istediğin bu ise, benim buna bir diyeceğim yok — dedi — |
Ayı muŋkarur sen bu kün sen meni, negü teg bolur ay bu tapğuŋ kanı | Bugün sen benim canımı çok sıkıyorsun; bu hizmet nasıl olur, söyle bakalım. |
Köŋülke kirürmü sözüg tıŋlayın, özüm ögrenürmü anı aŋlayın | Bu söz aklıma yatarmı-yatmazmı, bir dinleyeyim; ben öğrenebilir miyim, bunu bir anlayayım. |
Maŋa ayğıl emdi törüni neçe, tokularnı sayu atayu biçe | Bana şimdi kaç türlü töre ve usûl olduğunu, isimlerini bir-bir sayıp, kesin olarak anlat. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı tükel, köni sözlediŋ söz ayâ edgü fâl | Öğdülmiş cevap verdi : — Ey bahtiyar insan, mükemmel ve doğru bir söz söyledin — dedi — |
Ukuşka yırak erdi aşnu yoluŋ, könilikke urduŋ sen emdi uluŋ | Önce tuttuğun yol akıldan uzak idi; sen şimdi temelini doğruluk üzerine kurdun. |
Men emdi ayayın eşitgil ögün, sen ögren yazılsu saŋa bu tügün | Şimdi ben anlatayım, düşünerek dinle; öğren ve senin için bu düğüm çözülsün; |
Kalı ögrenür erse emdi özüŋ, tilin tıldama emdi kesgil sözüg | Eğer şimdi öğrenmek istersen, sen sus ve beni dinle. |
Öğdülmiş Odgurmışka Beglerke Tapınmak Törüsin Tokusın Ayur | Öğdülmiş Odgurmış’a Beylere Hizmet Etmenin Usûl Ve Nizâmını Söyler |
İki törlüg ol bu tapuğçı kişi, tapuğ kılsa itlür küniŋe işi | Bu hizmetkârlar iki türlü olur; hizmet ederlerse, işleri günden güne yoluna girer. |
Biri oğlan erken tapuğka kirür, takı bir bedük bolsa ötrü kılur | Bunlardan biri— çocukken hizmete girer, biri — büyüdükten sonra bu işe intisap eder. |
İkide talu edgüreki ol ol, kiçigde tapuğ kılsa bassa köŋül | Bunlardan küçükken hizmete girip, benlik ve gururdan geçenler daha iyidir. |
Neçe me bu kün söz saŋa aysa öz, kiçiglerke başlap ayayın bu söz | Her ne kadar bugün bunları sana anlatıyorsam da, sözlerimi küçükleri göz önünde bulundurarak, söyleyeceğim. |
Sözüg örte tutsa soŋı yeg bolur, kayu neŋ yig erse tüpi ig bolur | Sözü kapalı tutarsan, sonu çiğlik olur; çiğ olan her şeyin altında zarar vardır. |
Bışığlığ tilese bışurğu sözüg, bütünlük tilese bütürgü özüŋ | Olgun olmasını istersen, sözü pişirmelisin; doğruluk dilersen, kendin doğru yoldan ayrılmamalısın. |
Tapuğka açayın tese er kapuğ, kiçig oğlan erken kılınğu tapuğ | insan hizmet kapısını açmak isterse, küçük yaşta hizmete başlamalıdır. |
Törü hem toku bilse tüzse yorık, kirü hem çıkabilse itse kılık | Töre ve usûlü öğrenmeli, hareketini düzeltmeli, giriş ve çıkış tarzlarını bilmeli, tavır ve hareketi edep dâiresinde olmalıdır. |
Tapuğka erig bolsa erte turup, köŋül til kiçig tutsa kodkı bolup | Erkenden kalkıp, hizmete hâzır bulunmalıdır; sözlerinde ve hareketlerinde mütevâzi olması lâzımdır. |
Yumuşka erig bolsa yügrü turu, kulak köz yiti tutsa aşru körü | Her işi sür’atle ve vakfında yapmalı; işine iyice dikkat ederek, gözü ve kulağı tetikte bulunmalıdır. |
Özinde uluğka tapuğ kılsa öz, tilin beklese ked katığ tutsa söz | Kendisinden büyüğe hizmet etmeli; dilini tutmasını bilmeli ve uluorta söz söylememelidir. |
Tapuğuğ oŋarsa bu yaŋlığ kiçig, begiŋe yağudı oŋardı keçig | Böyle bir genç hizmette başarı gösterirse, beyine yakın olur ve merhaleleri muvaffakiyetle geçer. |
Kirür hem çıkar bolsa anda naru, ötünse ötüg sav törüçe körü | Bundan sonra girerken, çıkarken, dilek ve ricaları arzederken, usûlüne göre hareket etmelidir. |
Kiçig kur bu yerke tege törçise, negüke yararın seçer beg basa | Küçük rütbeli kimseler bu mertebeye erişince, bey bundan sonra onların yapacakları işleri, tâyin eder. |
Tapuğçı tetig erse kılkı bütün, ötügke yarar bu kopar terk kutun | Hizmetkâr akıllı ve dürüst tabiatlı olursa, o dilekleri hükümdara arz vazifesine yarar ve çabuk yükselip, ikbâle erer. |
Atım ersig erse bolur ok yaçı, köni erse kılkı bolur tamğaçı | iyi nişancı ve cesur ise, o okçu ve yaycı olur; doğru tabiatli ise, mühürdar olur. |
Kılınçı arığ erse körklüg yüzi, idişçi kılur beg ay köŋli yazı | Tavrı, hareketi temiz ve güzel yüzlü ise, onu bey saki yapar, ey iyi kalpli insan. |
Bitig bilse sakış ağıçı bolur, ukuş ög ked erse bitigçi bolur | Yazı ve hesap işlerini bilirse, hazinedar olur; anlayış ve zekâsı iyi ise, kâtip olur. |
Bularda kayuka ulansa bu öz, idi korku aynu tapuğ kılğu uz | însan bunlardan hangisine erişirse-erişsin, çok dikkatli ve ihtiyatlı olmalı ve çok iyi hizmet etmelidir. |
Negü ter eşitgil tapuğ kılğuçı, tapuğ yetrüp ötrü tilek bulğuçı | Hizmet eden ve hizmeti sayesinde dileğine kavuşan kimse ne der, dinle. |
Yüz utruturur bolsa begke özüŋ, idi korku turğıl küdezgil közüŋ | Beyin huzurunda bulunurken, çok dikkatli ol ve görülmeyecek şeylere bakma ve onları görme. |
Kılınç it yorık tüz özŋni küdez, köŋül til köni tut kısurğıl sözüg | Hareketini doğrult, tavrını düzelt, kendini gözet; gönlün, dilin dürüst olsun, sözünü kısa kes. |
Tapuğ birle itlür kamuğ törlüg iş, tapuğ birle kavşur saŋa edgü iş | Her türlü iş hizmet ile yoluna girer; hizmet sayesinde insan iyi arkadaşlara nail olur. |
Negü edgü kolsa saŋa bu özüŋ, tapuğ kıl tapuğuŋ yarutğay yüzüŋ | Her hangi bir iyiliğe nail olmak istersen, önce hizmet et; hizmetin senin yüzünü güldürür. |
Kalı begke utruturur erse sen, közüŋ yerde tutğıl kulak törde sen | Beyin huzurunda bulunduğun zaman gözün yerde, kulağın baş-köşede olsun. |
Elig kavşuru tut adakıŋ tüze, bu oŋ elgiŋ urğıl sol elgiŋ öze | Ellerini kavuştur, ayaklarını birbirine bitiştir; sağ elini sol elin üzerine koy. |
Kapuğda kirürde oŋuŋ aşnu maŋ, tilin yarlıkarda ögüŋ birle aŋ | Kapıdan girerken, önce sağ ayağını at; sana emir buyurulurken, aklın, fikrin onda olsun. |
Ötüg ötnür erken köni tut elig, iki tiz bile sök tüzün bol silig | Bir şey arzederken, ellerini aşağıya doğru sarkıt; iki diz üzerine çök, arzı ihlâs ve sükûn ile yap. |
Kaya bakma anda solun ya oŋun, özüŋ eymenü tur eşit söz ögün | Huzurda iken, sağa veya sola bakınma; havf ve hürmet üzere ol, sözü dikkatle dinle. |
Saŋa söz ayıtsa ötün söz çını, cevâb berse yarlığ tegürgil köni | Sana bir söz sorarsa, doğruyu söyle; cevap verirse, emrini sadâkatle yerine getir. |
Süçig içme boşlağ yorıma yava, yarağsız yavuz işte kaçğıl eve | içki içme, faydasız ve boşu-boşuna dolaşma; yakışmayan ve fena işlerden derhâl uzaklaş. |
Eşitmiş sözüg sen eşitmedük et, közüŋ körmişin sen körünmedük et | İşittiğin sözleri işitmemiş gibi ol, gözünün gördüklerini görmemiş gibi ol. |
Bu yaŋlığ tapınsa yaransa kişi, kutı künde artar kör itlür işi | însan böyle hizmet eder ve kendisini beğendirirse, ikbâli günden güne artar, işi yoluna girer. |
Kayusı alur hıl bolur hıl başı, kayusı at adğır öze el başı | Bunlardan kiminin emrine takım verilir ve o takım-başı olur; kimi at-aygır üzerinde il-başı olur. |
Kayusı sü başı kayusı hâcib, kayusı ılımğa bolur söz açıp | Kimi sü-başı, kimi hâcip, kimi hükümdarın sır tevdî ettiği kâtibi olur. |
Bu kurka tegip uz tapınsa bu er, uluğlukka yetlür tükel ârzû yer | Bu derecelere erişip, iyi hizmet eden kimseler büyüklüğe ulaşır ve bütün arzularına kavuşurlar. |
Kayuka ögelik tegir ög bolur, kayu kök ayukluk öze at alur | Kimi aklı ile öğeliğe yükselir; kimi kök-ayukluk ile şöhret bulur. |
Kayusı ınanç beg kayu çağrı beg, kayusı kül erkin kayu çavlı beg | Kimi ınanç-bey, kimi çağrı-bey, kimi tigin-bey ve kimi çavlı-bey olur. |
Kayu yavğu yuğruş bolur el begi, kayu atı teksin bolur er ögi | Kimi yavgu, kimi yugruş veya il-beyi, kimi unvanının eşi olmayan er-öği olur. |
Bu yerke tegi ol tapuğçı kurı, munıŋda naru yok ağırlık kurı | Hizmetkârların dereceleri buraya kadardır; bundan sonra onlar için artık bir yükseliş derecesi yoktur. |
Bu kurka tegürse tapuğçığ bu beg, ötedi tapuğçı hakın öggü teg | Bir bey hizmetkârlarını bu derecelere yükseltirse, onlara hakkını kendisine minnettar bırakacak kadar ödemiş olur. |
Bu kurka tegip er tapınsa birer, idi ked tusulur begi ârzû yer | Bu derecelere yükselen her hizmetkâr kendi vazifesini yaparsa, o beyine çok faydalı olur ve bey de arzusuna kavuşur. |
Kalı ornasa bu otun er eli, idi ök uluğ yas kılur bu kulı | Eğer bu mevkilere küstah ve aşağılık adamlar yerleşirse, bu hizmetkârlardan beye büyük zararlar gelebilir. |
İdi yakşı aymış ukuşluğ bügü, tegimsiz kişike bu kur bermegü | Akıllı ve hakîm insan çok güzel söylemiş :— Lâyık olmayan kimselere bu mevkiler verilmemelidir. |
Takı munda yegrek ayur bu bilig, biligsizke berme ayâ beg elig | Bilgili insan bundan daha iyi söylemiş : — Ey beyim, bilgisizin elinden tutma— demiştir. |
Ukuşsuz kişiler bilig artatur, biligsiz kişiler bodun yavrıtur | Akılsız kimseler bilgiyi tahrif ederler; bilgisiz kimseler halkı harap ederler. |
Biligsizke berse begi kur orun, begiŋe yazığlı munı bil burun | Eğer bir bey bilgisiz kimseyi yükseltir ve ona mansıp verirse, şunu önceden bil ki, o kimse beyine sadâkat göstermez. |
Uluğlukka tegse ukuşsuz kişi, idisi başın yer ay ilçi başı | Akılsız kimse büyüklüğe ulaşırsa, ey büyük hükümdar, o efendisinin başını yer. |
Kerek emdi begler tapuğçı kulın, biligi teŋinçe bedütse ulın | Onun için beylerin hizmetkâr kullarının derecelerini onların bilgileri nisbetinde yükseltmeleri gerekir. |
Kuluğ ked sınağu kılınçı yaŋı, ukuşı teŋinçe tegürgü oŋı | Kulu önce, tavrı ve hareketi bakımından, iyice tecrübe etmeli; sonra anlayışı nisbetinde ona paye vermelidir. |
Bağırsak kerek kul begiŋe açır, anı ötrü begler açınsa tegir | Kul sâdık olmalı ve her vakit beyini korumalıdır; ancak böyle kullara beylerin ihsanda bulunmaları doğru olur. |
Negü ter eşitgil törü bergüçi, törü birle beglik işin itgüçi | Kanun koyan ve kanun ile beyliğin işini tanzim eden insan ne der, dinle. |
Neçe kul bedüse kul atı kul ok, bedütmiş begiŋe tapuğçı olok | Kul ne kadar yükselirse-yükselsin, kulun adı kuldur; o yükselten beyine karşı her vakit hizmetkâr olarak kalmalıdır. |
Neçe beg kiçig erse atı beg ök, tapuğçı atında beg atı yeg ök | Bey ne kadar küçük olursa-olsun, onun adı beydir; hizmetkâr adından bey adı her vakit üstündür. |
Ay begler ağırlap bedük bolmış er, basınma begiŋni bedük tut ağır | Ey beylerin değer verip, yükselttikleri kimse, beyine karşı gelme; onu büyük bil ve ona hürmet et. |
Öçeşme bu begler bile sen bolup, sözin sözlemegil meger ked körüp | Sen hiç bir vakit bu beyler ile rekabete kalkışma; iyice düşünmeden, ancak onların kullanmağa salahiyetli oldukları sözleri söyleme. |
Olar kuttururlar kut elgi uzun, küyer ottururlar küyürgey özün | Onlar ikbâldirler, ikbâlin eli her şeye uzanır; onlar yanar âteştirler, başkalarını yakarlar. |
Zamânetururlar zamâne bile, yaraşık kerek er sevinse küle | Onlar zemânedirler; sevinmesi ve yüzünün gülmesi için, insanın zemâne ile uzlaşması lâzımdır. |
Takı yakşı aymış sınap bilmiş er, tapuğ birle kopmış tilek bulmış er | Tecrübe ile bilen ve hizmet ile yükselerek, dileğine kavuşmuş olan insan da güzel söylemiş. |
Küle baksa begler saŋa öz közün, sevinme aŋar sen küvenme özün | Sana beyler güler yüz gösterirler ve teveccüh ile bakarlarsa, sen buna sevinme ve ona güvenme. |
Tapuğka tayanma kötürme köŋül, saŋa tügge begler yaŋılsa yüzün | Hizmete güvenip, gurur getirme; eğer yanılırsan, beyler sana tekrar kaşlarını çatarlar. |
Kiçig ya uluğ tut ne çavluğ külüg, tapuğçı tapuğçıturur belgülüg | İster büyük, ister küçük olsun, ister şöhretli ve namlı olsun, şu muhakkaktır ki, hizmetkâr — hizmetkârdır. |
Katığlanğu begke tapuğ yazmasa, tapuğçı yolında oŋın azmasa | Gayret etmeli, beye karşı hizmette kusur etmemeli ve hizmet yolundan şaşmamalıdır. |
Neçe me yakın tutsa begler seni, özüŋni unıtma yorığıl köni | Beyler seni ne kadar kendilerine yakın tutarlarsa-tutsunlar, sen kendini unutma ve doğruluktan ayrılma. |
Neçe edgü tutsa özüŋ korku tur, işimsinmegil sen kaya baknu tur | Beyler sana ne kadar iyi muamele ederlerse-etsinler, sen onlardan emin olma, onları kendine eş sayma; dâima etrafını kolla. |
Ara ot bolur kör ara suv bolur, ara küldürür kör ara yığlatur | Onlar bâzan ateş olurlar, bak, bâzan su olurlar; bâzan güldürürler, fakat bâzan da insanı ağlatırlar. |
Bu üç neŋke bolma yakın koşnısı, küyer ot akar suv bu begler küsi | Şu üç şeye yakın komşu olma : yanar ateş, akar su ve bu beylerin şan ve şöhreti. |
Kür arslanka okşar körü tursa beg, öge tegse yumşar bolur torku teg | Dikkat edersen, bey pek yürekli arslana benzer; öğerek yaklaşırsan, yumuşar, ipek gibi olur. |
Kalı basnu tegse buşar baş keser, tamurın teşer kör sorup kan içer | Eğer ona saygısızca yaklaşırsan, hiddetlenir ve baş keser, damarını deler; insanın kanını emer, içer. |
Buşar üdte barma begiŋke yağuk, kalı bardıŋ erse uçuzluk anuk | Hiddetlendiği vakit beyine yaklaşma; eğer yaklaşırsan, itibardan düşeceğin muhakkaktır. |
Ayıttukta sözle okıdukta kir, selâmet tirilgil tuçı bol ağır | Sorduğu vakit cevap ver, çağırdığı vakit yanına gir; sağ ve selâmet yaşa, dâima ikbâlde ol. |
Telim sözni eştip eşitmez itin, közün körmişiŋni yetürgil katın | Bir çok sözleri duyduğun hâlde, duymamış gibi davran; gözünle gördüklerini içinde gizle. |
Negü ter eşitgil özin tutnur er, ödinde kirip kör ötüg ötnür er | Nefsine hâkim olmasını bilen ve vaktinde girip, hükümdara mâruzâtta bulunan insan ne der, dinle. |
Kirü tur teseler ağırlık üküş, çıkatur tese kör yüzüŋke söküş | Gir! derlerse, bu büyük bir lutüftür; “çık!” derlerse, bu insanın yüzüne karşı bir hakarettir. |
Közüŋni küdezgil özüŋni tutun, özin tutğuçı er ajunda küsüş | Gözüne ve nefsine hâkim ol; nefsine hâkim olan insan bu dünyada azizdir. |
Üç işte yırak tur katığlan usa, biri kılma beglik söz aydım kese | Mümkün olduğu kadar gayret et, şu üç işten uzak dur: biri— beylik taslama; sözüm katidir. |
Takı biri yalğan biri sukluk ol, bu üç iş üçegü tüpi yokluk ol | Biri — yalan, biri — tamahkârlıktır; bu üç işin üçü de sonunda insanı mahveder. |
Yoŋama kişig sen uşak sözleme, köni sözlegil söz barın kizleme | Sen başkaları hakkında gammazlık etme, dedi-kodu yapma; doğru sözü söyle, doğruyu gizleme. |
Özüŋni arığ tut kamuğdın sıŋar, arığ ol bu begler arığ neŋ sever | Her bakımdan kendini temiz tut; bu beyler temizdir ve temiz şeyleri severler. |
Özüŋ karşıka kirse baknu yorı, seni kim ağırlar ağırla anı | Saraya girdiğin vakit dikkat et; sana kim hürmet ederse, sen de ona hürmet göster. |
Küvezlenme elgiŋ sala kirmegil, elig alşu tutşu yeme turmağıl | Kibirli olma, elini-kolunu sallayarak girme; orada selâm verirken de fazla lâübâli hareketlerde bulunma. |
Özüŋ oldurur erse ornuŋ bilin, kişig satğamağıl siliglik kılın | Oturduğun vakit yerini bil; insanları incitme; onlara karşı nazikâne muamele et. |
Kakırma sen anda ya sudma katığ, otunluk bolur bu kiterür tatığ | Orada gürültü ile boğazını temizleme ve tükürme; bu küstahlık olur ve hoş karşılanmaz. |
Yana bağdaş ilme yanın yatmağıl, ünün katğura sen katığ külmegil | Bir de bağdaş kurma ve yan yatma; yüksek sesle kahkaha atma. |
Yana alma tırŋak adışma butuŋ, uçuzluk tegürgey iletgey kutuŋ | Bir de tırnak kesme, bacaklarını yayıp-oturma; bu insanı itibardan düşürür ve ikbâle mâni olur. |
Seniŋde uluğrak sözin sözlese, sözüg barça kodğu anı tıŋlasa | Senden büyük biri söz söylerken, konuşmağı bırakıp, onu dinlemelisin. |
Köni sözle sözni kızartğay eŋiŋ, sözüg sözlemegil meger öz teŋiŋ | Doğru söz söyle, bu seni mesûd eder; söz söylerken de yalnız kendi haddin olan sözü söylemelisin. |
İçip karşıka kirme özni tutun, yarağsız bolur ol içigli otun | Sarhoş olarak saraya girme, nefsine hâkim ol; sarhoş insan küstah ve münasebetsiz olur. |
Bu üç neŋturur er küdezmese öz, başın alsıkar terk eşit uş bu söz | insan kendisini gözetmezse, şu üç şey derhâl onun başını götürür, bu sözü dinle. |
Birisi bu begler sözin tutğu bek, küdezgü anı öz sevüg cânı teg | Biri— bu beylerin sözünü sözlerin beyi olarak kabul etmeli ve onu kendi sevgili canı gibi tutmalıdır. |
İkinç yazmasa ilke tursa köni, özin ked küdezse bu bulğak küni | İkincisi — dürüst olmalı ve memlekete sâdık kalmalı; karışıklık günlerinde kendisini iyice gözetmelidir. |
Üçünç karşı içre köni tutsa öz, yırak tutsa teŋsiz yarağsızda köz | Üçüncüsü — saray içinde doğru hareket etmeli; uygunsuz ve yakışıksız işlerden uzak durmalıdır. |
Bu üçte birisin kılığlı kişi, neçe me bedük erse keslür başı | Bu üçünden birini yapan insanın, ne kadar büyük olursa-olsun, başı kesilir. |
Adakın yorığlı ay kılkı tüzün, üdi bolmağınça körünme özün | Ey saray içinde gezip-dolaşan, halım tabiatli insan, vakti gelmeden, huzura girme. |
Kalı oldurur erse öz kur bulup, okıp başlasa ötrü kirgil turup | Eğer kendi akranların ile oturuyorsan, çağırır-çağırmaz, yerinden kalk ve huzura gir. |
Kaçan söz sorar erse begler saŋa, uzatma sözüŋni ay ersig toŋa | Beyler sana bir şey sorarlarsa, ey cesur yiğit, cevap ver, fakat sözünü pek uzatma. |
Ayıtsa ötüŋil bilirin özüŋ, sözin kesse kodğıl uzatma sözüg | Sorunca, kendi bildiğini arzet; sözünü keserse, bırak, sözüne devam etme. |
Kalı aşka begler okısa seni, edeb birle aş ye ked ögren munı | Eğer beyler seni ziyafete davet ederlerse, yemeği edep ile ye; bunu iyice öğren. |
Oŋ elgiŋ bile sen kötürgil yegü, bayat atı aşnu ayıt ay bügü | Yemeği sağ elin ile ye; ey hakîm insan, yemeğe besmele ile başla. |
Kişi utrukı aşka sunma elig, özüŋ utrukı aş yegil ay silig | Başkalarının önündeki yemeğe el uzatma; ey temiz kalpli insan, kendi önündeki yemeği ye. |
Biçek tartma anda süŋük kemdime, aşığ tartmağıl sen kişig ündeme | Orada bıçak kullanma, kemik sıyırma; başkalarına yemek uzatma ve buyur etme. |
Teşi teg yemegil yeme tavrakın, silig bolma artuk tişi teg sakın | Yerken obur gibi yeme ve acele etme; fakat dişi gibi de fazla nazlanma. |
Neçe me tok erse yegü beg aşı, bu begler aşı ol ağırlık başı | İnsan ne kadar tok olsa bile, beyin yemeğini yemelidir; bu beylerin yemeği ikbâlin başlangıcıdır. |
Ne törlüg bu işke tegir erse öz, bağırsaklıkın teg yaruk kılğa köz | Her hangi bir işe memur edildiğin vakit, o işi can ve gönülden yap; bu seni mesûd eder. |
İdi yakşı aymış biliglig kişi, bu söz tutsa asğı sav altun tuşı | Bilgili insan çok güzel söylemiş; bu söze göre hareket eden kimse karşılığında saf altın bulur. |
Kalı tegse beglik saŋa belgülüg, bilig birle işlet işig ay külüg | Eğer sana gerçekten beylik nasip olursa, ey namlı, işi bilgi ile idâre et. |
Kalı yavğu teŋsiz bolur erse sen, vefâ kıl neçe küç bulur erse sen | Eğer eşsiz yavgu olursan, ne kadar kuvvetli olursan-ol, hiç bir vakit sadâkatten ayrılma. |
Apaŋ tegse emdi sü erki saŋa, akı bol oduğ tur ay ersig toŋa | Eğer sana ordu başına geçmek kısmet olursa, ey merd yiğit, cömerd ol ve uyanık dur. |
Tegir erse hıl ya saŋa on otağ, elig yazğu mâlın kılıç tutğu yağ | Sana takım veya on-otag rütbesi teveccüh ederse, malını dağıtıp, kılıç ve yaya sarılmalısın. |
Vezirlık tegip bolsa elgiŋ uzun, törü urma isiz silig bol tüzün | Vezirlik isabet eder ve eline iktidar geçerse, kötü kanunlar vaz’etme, dâima halım ve yumuşak ol. |
Ögelik tegir erse ögleŋü ol, yaŋılsa begi bu ayu berse yol | Birine öğelik kısmet olursa, o akıllıca hareket etmeli ve beyi yanıldığı vakit, ona doğru yolu göstermelidir. |
Kalı kök ayukluk tegir erse kör, özin ked küdezgü kutı badı kur | Eğer kök-ayukluk nasip olursa, insan kendisini çok iyi gözetmelidir; o saadet kemerini kuşanmış demektir. |
Sü başı ya el başı bolsa özüŋ, köni bol yiti tut kulakıŋ közüŋ | Eğer sen ordu veya eyâlet başına geçersen, doğruluktan ayrılma; kulağını keskin tut. |
Özüŋ bolsa hâcib orunç almağu, çığay tul yetimler sözin tıŋlağu | Eğer hâcib olursan, rüşvet almamalısın; fakir, dul ve yetimlerin arzularını dinlemelisin. |
Ağılıkka kılsa ağıçı seni, bütün çın bolup sen yorığıl köni | Seni hazineye hazinedar yaparlarsa, itimat kazanmağa çalış; dâima doğru ve dürüst hareket et. |
Bitigçi ılımğa bulunsa özüŋ, köŋül sırrı bek tut çıkarma sözüg | Eğer kendin kâtip veya sır-kâtibi olursan, gönül sırrını sıkı muhafaza et; ağzından söz kaçırma. |
Bu ol atka tegmiş tapuğ kılğuçı, munıŋda narusı uda bergüçi | Asıl mansıp sahibi olan hizmetkârlar bunlardır; diğer hizmetkârlar ise, bunlara tâbi olurlar. |
Bir ança yeme bar takı işçiler, töşekçi ya kuşçı yeme aşçılar | Döşekçi, kuşçu ve aşçılar gibi, bâzı işçiler daha vardır. |
Bu yaŋlığ tapuğda yırak tur saŋa, ereji birer ol kör emgek miŋe | Bu nevi hizmetlerden sen uzak dur; bunların huzuru az, fakat zahmeti çoktur. |
Ağırlık tileseŋ özüŋke tuçı, ağırla kişig sen ayâ koptaçı | Kendin her vakit hürmet görmek istersen, ey yükselen insan, başkalarına da hürmet et. |
Uluğuğ uluğla küdez hürmeti, saŋa kelge devlet uluğluk kutı | Büyüğü büyük tut, onun itibarını gözet, sana da devlet ve ululuk saadeti gelir. |
Negü ter eşitgil avuçğa sözi, avuçğa sözi tutsa açlur közi | Dinle, atalarımız ne der; atalar sözünü tutan kimsenin gözü açılır. |
Uluğ hürmeti bar ajunda törü, uluğ kelse kopğıl adakın örü | Büyükler muhteremdir, bu dünya kanunudur; büyük gelince, ayağa kalk. |
Yaraşur uluğka kiçig hürmeti, uluğ ma kiçigke kılur ok körü | Küçüğün büyüğe hürmet etmesi lâzımdır; büyük de küçüğe aynı şekilde mukabele eder. |
Sözin kesti ögdülmiş aydı munu, bu yaŋlığ bolur beg tapuğçı unu | Öğdülmiş sözünü kesti ve:— îşte bey böyle, hizmetkâr da öyle olur — dedi — |
Men aydım eşittiŋ sen ögrendiŋ ul, negü teg tapınğu tükel bildiŋ ul | Ben söyledim, sen dinledin ve işin esâsını öğrendin; nasıl hizmet edileceğini iyice anladın. |
Bu yaŋlığturur begke kılğu tapuğ, tapuğ siŋse ötrü açar kut kapuğ | Beye yapılacak hizmet böyledir; hizmet makbule geçerse, ikbâl kapısı açılır. |
Tusulğu tapuğ bu munı bilgü tap, kalı bildiŋ erse özüŋ begke sap | Faydalı hizmet budur, bunu bilmek kâfidir; bunu öğrenirsen, sen de beyin yakını olabilirsin. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yanut berdi odğurmış aydı bu söz, eşittim men emdi ayâ edgü öz | Odgurmış cevap verdi:— Ey muhterem zat, ben şimdi bu sözleri dinledim — dedi — |
Takı bir sözüm bar ayıtğu saŋa, anı ma ayu bergil emdi maŋa | Sana soracak bir sözüm daha var, onu da bana söyle. |
Özüm kendke kirse ilig tapğıŋa, baru turğu künde anıŋ kapğıŋa | Ben hükümdarın hizmeti için, şehre inersem, her gün onun kapısına gitmem icap edecek. |
Negü teg yorıkın biliŋü adaş, tiriglik olardınturur ay kadaş | Orada insanların dostlukları ne gibi hareketleri ile belli olur; ey kardeş, bu hayat dâima onlar ile birlikte geçer. |
Er at birle şeksiz katılğu kerek, olarka yaraşı tirilgü kerek | Hizmetkârlar ile, şüphesiz, münâsebetler kurmak ve onlar ile münâsip bir şekilde geçinmek lâzım gelecektir. |
Munı ma ayu ber maŋa sen bu kün, negü teg katılğu ukayın ögün | Bugün sen bunu da bana söyle; onlar ile nasıl münâsebetler kurmalıdır, bunu da iyice öğrenmiş bulunayım. |
Öğdülmiş Kapuğdakı Er At Birle Negü Teg Tirilgüsin Ayur | Öğdülmiş Kapıdaki Hizmetkârlar İle Nasıl Geçinileceğini Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu ma, kerekligturur ay kadaş aysama | Öğdülmiş cevap verdi: — Ey kardeş buda çok mühim ve üzerinde durulacak bir meseledir — dedi — |
Munı ma saŋa emdi ögretgü ol, negü teg yorığu anı bilgü ol | Bunu da şimdi sana anlatmalıyım; bu hususta nasıl hareket edileceğini bilmen lâzımdır. |
Tiriglik olarnıŋ bile ol kadaş, kayusın kadaş tut kayusın adaş | Ey kardeş, hayat onlar ile geçer; onlardan kimini kardeş ve kimini de kendine dost edinmelisin. |
Kapuğdakı birle yaraşğu kerek, katılğu kelişgü barışğu kerek | Kapıdaki insanlar ile iyice anlaşmalı, onlar ile karışmalı ve onlara gidip-gelmelidir. |
Kapuğdakı birle yaraşmasa uz, tiriglik tatımaz ayâ edgü öz | Kapıdakiler ile iyice anlaşmazsan, ey iyi insan, hayatın zevkini tadamazsın. |
Negü ter eşitgil tapuğ kılğuçı, törü birle başlap kapuğ tüzgüçi | Hizmet eden ve töreye göre kapı işleri tanzim eden insan ne der, dinle. |
Yakınlık tilese özüŋ beg bile, kapuğdakı birle yakınlık tile | Sen beye yakın olmak istersen, kapıdakiler ile yakınlık te’sis etmeğe çalış. |
Uluğluk tapayın tese sen özün, er at birle yakşı yorı ay tüzün | Sen büyüklük bulmak istersen, hizmetkârlara iyi muamele et, ey halim insan. |
Neçe me yakın tutsa begler seni, yaraşğıl er at birle turğıl köni | Beyler seni ne kadar yakın tutarlarsa-tutsunlar, hizmetkârlar ile iyi münâsebet kur ve onlara karşl dürüst ol. |
Tükel üç kotu ol kapuğda kişi, bularnıŋ bile ol tiriglik işi | Kapıdaki insanlar tam üç sınıftır ve hayat işi bunlar ile görülür. |
Bularda biri özde ulğuŋturur, uluğka tapınsa özüŋ kut bulur | Bunlardan biri senin büyüklerindir; büyüğe hizmet edersen, sen de saadete erersin. |
Uluğla olarnı ağırla sözin, seni edgü tutğay yarutğay yüzin | Onları büyük bil, sözlerine hürmet et; onlar da sana güler yüz ile iyi muamele ederler. |
İdi yakşı aymış biliglig bügü, bügüler sözini uçuz tutmağu | Bilgili hakîm çok güzel söylemiş; hakimlerin sözüne itibâr etmek gerekir. |
Kiçigke uluğluk uluğdın kelir, uluğka tapınsa kiçig kut alır | Küçüğe büyüklük büyükten gelir; büyüğe hizmet ederse, küçük saadete ulaşır. |
Uluğlar sözin tut yumuş kıl yügür, uluğ sözi tutsa tilekke tegir | Büyüklerin sözünü dinle, hizmetlerine koş; büyüklerin sözünü tutan, arzusuna erişir. |
Uluğlar kut ol kör tilese kutuğ, tapınğıl tapuğkaturur kut tutuğ | Büyükler ikbâldir; ikbâle kavuşmak istersen, hizmet et; ikbâl için rehin olarak hizmet vermelidir. |
Takı bir saŋa teŋ tuş ol ay kadaş, yıratsa yağı ol yağutsa adaş | Ey kardeş, bir de sana denk ve akran olanlar vardır; onları kendinden uzaklaştırırsan, sana düşman, yaklaştırırsan, dost olurlar. |
İşiŋ hem tuşuŋ bu katılğu kişi, yanutka yanut kıl işiŋe tuşı | Derece itibârı ile sana denk olan bu insanlar aralarına karışacağın kimselerdir; onların hareket ve muamelelerine karşılık, sen de aynı muameleyi göster. |
Takı bir seniŋde basa ol kiçig, bularnıŋ bile ol açığ ya süçig | Biri de senden sonra gelen küçüklerdir; hayatın acı ve tatlı anları bunlar ile birlikte duyulur. |
Basıtma katığlan kiçigke özüŋ, tilin oynamağıl tıda tut sözüg | Gayret et, küçüklerin sana tahakküme kalkışmalarına meydan verme; onlarla ağız şakası yapma, diline hâkim ol. |
Tapuğ kılsa bir neŋ yazuk kılsa ur, yava ıdma boşlağ işin aytu tur | Bunlar hizmet ederken, her hangi bir şeyde yanlışlık yaparlarsa, cezalandır; onları başı-boş bırakma, işlerini dâima murakabe et. |
Adaş koldaş ardaş kalın tut katıl, kalın bolsa koldaş öger tegme til | Çok dost, ahbap ve arkadaş edinmeğe çalış ve onlar ile sık-sık görüş; ahbapların çok olursa, her kes seni medheder. |
Yağı kılma özke kişig bilmedi, yağlığ kişiler sevinç bulmadı | İnsanları bilmeyerek kendine düşman etme; düşmanı olan insanlar sevinç yüzü görmezler. |
Neçe az yağı erse yası telim, yağıda asığ bar tep aymaz tilim | Düşman ne kadar az olursa-olsun, zararı çoktur; düşmanda fayda olduğunu söylemeğe dilim varmaz. |
Negü ter eşitgil ay köŋli oduğ, yağı yası tegrüp tokımış yoduğ | Ey uyanık gönüllü insan, dinle, düşman yüzünden ziyan görmüş olan insan ne der. |
Bir ök erse düşmân miŋ ol yaslıkı, miŋin dôstuŋ erse bir ol azlıkı | Düşman biricik de olsa, onun zararı bindir; binlerce dostun olsa bile, dâima bir tanesi eksiktir. |
Kişi düşmânındın asığ kılmadı, kalı kıldı erse özi uzlukı | insan düşmanından fayda görmemiştir; eğer görmüş ise, bu ancak kendi mahareti sayesinde olmuştur. |
Negü teg kılınsa saŋa koldaşıŋ, sen andağ kılınğıl sevinsü işiŋ | Arkadaşın sana nasıl muamele ederse, sen de ona öyle muamele et, sevinsin. |
Özüŋke teŋeşi tutunğıl adaş, teŋeşlig teŋeşi bile ol tüdeş | Kendine denk olan kimseyi ahbap edin; insan ancak kendisine denk olan ile hem-renk olabilir. |
İsiz iş tutunma yırak tur teze, isiz iş azıtur seni yol öze | Kötüyü arkadaş edinme, ondan uzak dur, kaç; kötü arkadaş seni yolundan şaşırtır. |
Özüŋ edgü atlığ bolayın tese, isizke katılma katığlan usa | Sen iyi nâm kazanmak istersen, elinden geldiği kadar, kötüler ile düşüp-kalkmamağa gayret et. |
Kamuğ neŋni kördüm öz ügrün yorır, kişi yılkı kuş kurt öz ügrin bilir | Nereye baktım ise, her mahlûkun kendi hem-cinsi ile gezdiğini gördüm; insan, hayvan, kuş-kurt hem-cinsini bilir. |
Negü ter eşitgil ay ilçi başı, sınap edgü isiz keçürmiş yaşı | iyi ve kötüyü tecrübe ile hayatını geçirmiş olan büyük hükümdar ne der, dinle. |
Sığırçuknı kördüm uçar kak ara, teŋin baktım erse ikigü kara | Sığırcığı gördüm, kaklar arasında uçar; arkadaşlarına bakınca, gördüm ki, ikisi de karadır. |
Kuğuka katılmaz körü tur yuğak, kara kuş ürüŋ kuş bile ked yırak | Dikkat edersen, yugak kuğuya katılmaz; ak-kuş ile kara-kuş birbirinden çok uzaktır. |
Uçar kuş işin bildi tuttı ügür, kişi sen katılğu kişigni üdür | Uçar kuş bile eşini bilir ve sürüsünü bulur; sen insansın, içine karışacağın adamları seç. |
İki törlüg ol bu yakınlık işi, bu iki üçün dôst tutar ol kişi | Yakınlıktan aranılan şey iki türlü olur; bu iki şey için insan dost edinir. |
Biregü tutar iş kişig teŋrilik, bu işlik içinde yok ol egrilik | Biri, her türlü menfaat dışında, ilâhî bir sevgi ile arkadaş edinir; bu arkadaşlık içinde sadakatsizlik hâtıra gelmez. |
Takı bir tutar iş öz asğı üçün, bu işlik tüp ükmez bolur ol küçün | Biri de kendi menfaati için arkadaş edinir; bu arkadaşlık zorakidir ve hiç bir vakit esaslı olmaz. |
Kalı teŋrilik iş tutunsa özüŋ, yükin yüd açığ kılma tügme yüzüŋ | Eğer sen menfaatsiz ve ilâhî bir sevgi ile arkadaş edinmek istersen, onun yükünü yüklen, hiç bir vakit yüzünü ekşitme ve kaşlarını çatma. |
Munıŋ asğı munda tileme serin, bu asğıŋ bayat birge anda yarın | Bunun faydasını burada arama, sabırlı ol; bunun ecrini yarın orada Tanrı verecektir. |
Apaŋ dünyâ asğı üçün erse iş, bu işke katılma katılsa se şeş | Eğer dostluk dünya menfaati için ise, onlar ile arkadaşlık etme; eğer etmiş isen, ayrıl. |
Negü ter eşitgil adaş tutmış er, adaş asğı yası sınap bilmiş er | Dost edinmiş olan ve dostluğun fayda ve zararlarını tecrübe ile bilen insan ne der, dinle. |
Adaşığ asığ yas içinde sına, bu yerde adak tikse bek tut sene | Dostu menfaat ve zarar içinde tecrübe et; eğer o bu hâllerde de dostluğuna devam ederse, ona sıkı yapış. |
Adaş köŋli bilmek tilese özüŋ, buşurğıl sözün sen yeme tüg yüzüŋ | Dostun içini öğrenmek istersen, sen onu sözle hiddetlendir ve ona kaşlarını çat. |
Sever sevmezin sen bileyin tese, sevügrek neŋin kol ukulğay basa | Seni sevip-sevmediğini anlamak istersen, ondan çok sevdiği bir şeyini iste, derhâl anlaşılır. |
Kaşın tügmese ol bu iki yirig, bu cân birle tüz tutğu uş bu erig | Eğer bunların her ikisinde de infial göstermezse, bu insanı canın gibi aziz tut. |
Ozunçı kişike katılma yıra, ozunçı tilinde küyer ot kör e | Müfterilere katılma, onlardan uzak dur; müfterinin dilinde yanar ateş vardır. |
Ozundın kopar ol ajun bulğakı, ozunçı başın kes ay ersig akı | Dünya karışıklığı iftiradan kopar; ey merd cömert, müfterinin başını kes. |
Yana umduçı birle bolma yağuk, seziksiz saŋa bu yağı bolğay ok | Bir de menfaat-perest insana yakın durma; o sana, şüphesiz, düşman olacaktır. |
Kalı umdusın bulsa ol umduçı, atağay seni ol ini ya eçi | Eğer menfaat-perest insan umduğunu bulursa, sana büyük veya küçük kardeş gibi muamele eder. |
Kalı bulmasa ol evürgey yüzin, toğup körmedük teg yıratğay özin | Eğer bulamazsa, senden yüz çevirir, seni hiç görmemiş gibi davranır ve senden uzaklaşır. |
Adaş koldaş ardaş tutun umdusuz, ınanğıl aŋar sen tiril kadğusuz | Menfaat gözetmeyen dost, ahbap ve arkadaş edinmeğe çalış; onlara inan ve kaygısız yaşa. |
Adaş koldaş ardaş sevinç kadğuda, tusulur kişike isiz edgüde | Dost, ahbap ve arkadaş sevinç ve kaygıda, iyi ve kötü zamanlarda insana faydalı olan kimselerdir. |
Sevigli üküşrek tilese özüŋ, tuz etmek yitürgil açuk tut yüzüŋ | Seni daha çok sevmelerini istersen, onlara tuz-ekmek yedir ve her vakit güler yüz göster. |
Bu iki kılıkka isinür kişi, isiz edgüde bu kılur öz işi | Bu iki hareket insanı kendine ısındırır; o da iyi ve kötü anlarda kendisinin üzerine düşen vazifeyi yapar. |
Muŋar meŋzetü sözlemiş söz bilig, bu söz işke tutğıl ay kılkı silig | Bilgi buna benzer bir söz söylemiştir; ey temiz tabiatli insan, sen buna göre hareket etmeğe çalış. |
Tuz etmek yetürgil kişike küle, yüzüŋni yaruk tut süçig söz bile | İnsanlara güler yüz göster ve onlara tatlı sözle tuz-ekmek yedir. |
Kişig kul kılığlı bu iki kılınç, adın bulmadım men bulunsa tile | İnsanları kul yapan bu iki harekettir; ben başkasını bulamadım; varsa, sen bul. |
İki törlüg ol kör yeme ol yağı, yağı bolsa erke yadıldı ağı | Düşman da iki türlü olur; bir insanın düşmanı olursa, kendisine tuzak kurulmuş demektir. |
Biri teŋrilik ol yağı boldaçı, bu kâfir yağılar yağı ol tuçı | Düşmanlardan biri din düşmanıdır; bu kâfir düşman her vakit düşmandır. |
Takı bir yağılık asığ yas üçün, bolur bu yağılık kılur er öçün | Bir de menfaat yüzünden düşmanlık olur; bu düşmanlığı insan intikam hissi ile yapar. |
Yağılağu kâfir yağısın katığ, yuluğla bu işke et öz kıl satığ | Kâfir düşmanla amansız mücâdele etmelidir; bu işe, gönüllü olarak, kendini feda et. |
Asığ yas üçün bolsa emdi yağı, aŋar kod ol asğıŋ yaraş ay ağı | Sana bir kimse menfaat için düşman olursa, ey cömert, sen kendi menfaatinden vaz geç ve onunla barış. |
Yağıka asığ kılsa boldı yağuk, yağı yası kılğay kör asğı anuk | Düşmanın menfaati te’min edilirse, o sana yaklaşır; böylece onun zararı yerine, sana faydası dokunur. |
Katığlan yağıŋnı yakın kıl yaraş, selâmet tirilgil esen bolğa baş | Düşmanını dost etmeğe gayret et; onunla barışarak, emniyet ve huzur içinde yaşa. |
Yağıda asığ yok yetürgil bilig, asığ bolmaz işke tegürme elig | Bir kimse ile düşman olmakta hiç bir fayda yoktur, bunu iyice bil; faydası olmayan işe el sürme. |
Tapuğ öz kılın kılma özke yağı, yağılığ kişike kopar miŋ çoğı | Sen hizmette kusur etme, kendine düşman edinme; düşmanı olan kimsenin başı bin türlü derde girer. |
Adaş tut kişide talusın kedin, yavuz bolsa iş tuş ökünç yer kedin | iyi ve seçkin kimseleri ahbap edin; insanın eşi ve arkadaşı kötü olursa, sonunda peşiman olur. |
Talu er tilese yakın tutğuka, iki törlüg ol bu tilek bulğuka | Yakınlık göstermek için seçkin bir kimse dilersen, bu arzuna iki türlü insanla erişebilirsin. |
Biri aslı edgü kişi üdrümi, bulunsa adaş tut ay er ködrümi | Biri aslında-esâsında iyi ve insanların seçkini olan bir kimsedir; bulursan, onu arkadaş edin, ey olgun insan. |
Takı bir sakınuk bayatığ bilir, kişi ol kişilik munıŋdın kelir | Biri takva sahibi ve Tanrıyı bilen kimsedir; her türlü insanlık ondan gelir. |
Yakınlık bu iki kişi birle tut, bulardın saŋa teggey edgü yanut | Bu iki türlü insana yakınlık gösterir; bunlar senin dostluğuna dâima iyilik ile mukabele ederler. |
İsizke çavıkmış kişidin yıra, bu yaŋlığ kişiler kılınçı kara | Kötülükleri ile şöhret bulan kimselerden uzak dur; böyle kimseler kara huylu insanlardır. |
Karaka yağuma ay kılkı ürüŋ, ürüŋke kara terk yukar ol körüŋ | Ey ak-pâk tabiatlı insan, sen karaya yaklaşma; dikkat et, beyaza siyah çabuk bulaşır. |
Ne edgü bilig berdi bilge öge, biliglig okısa sakınğa öge | Alim müşavir ne güzel bilgi vermiş; bilgili bunu okursa, düşünür ve daha ihtiyatlı olur. |
İsizke katılma ay edgü kişi, isiz bolğa kılkıŋ ol isiz tuşı | Ey iyi insan, kötüye katılma; o kötünün tabiati gibi, seninki de kötü olur. |
Yavuzka yağuma ay üdrüm talu, yavuz bolğa atıŋ irilgey tolu | Ey seçkin, güzide insan, kötüye yaklaşma; adın kötü olur ve saadetine halel gelir. |
Yarağsız kişike yorıma yaka, yarağsız saŋa kelge tutğa yaka | Münasebetsiz kimselere yakın gitme; yoksa onlar da sana gelir ve yakanı bırakmazlar. |
Üküş kördüm edgü atanmış kişi, isizke katıldı buzuldı işi | îyi nâm ile tanınmış bir çok kimseleri gördüm; kötü insanlar ile karışınca, işleri bozuldu. |
Telim kördüm edgüg isiz iş üçün, yoduğka ilindi yokadlı küçün | Kötü arkadaş yüzünden zarar gören ve zorla adı-sanı silinip-giden iyiler çok gördüm. |
Bu begler evi atı karşıturur, bu karşı içindeki karşıturur | Bu beyler evine saray ( karşı ) derler; bu saray içindekiler her vakit birbirlerine karşı gelirler. |
Tepizlik bolur bu kapuğda üküş, tepiz kayda erse tütüş ol uruş | Bu saray kapısında birbirini çekememek çok olur; nerede çekememek olursa, orada kavga eksik olmaz. |
Seniŋde uluğuŋ seni tepsegey, uçuz bolğa özüŋ ökünçler yegey | Senden büyükler seni çekemezler; sen de itibardan düşer ve peşiman olursun. |
Yeme tepsegey kör saŋa teŋ tuşuŋ, körülmege edgüŋ tünergey künüŋ | Seninle müsâvî derecede olanlar da seni çekemezler; yapmış olduğun iyilikler görülmez ve günün geceye döner. |
Seniŋde kiçigiŋ saŋa tapsula, tilemegey edgüŋ tepizlik bile | Senden küçükler sana haset ederler; çekememezlik yüzünden, senin iyiliğini istemezler. |
Bu yaŋlığ üçün karşı karşı bolur, ikigün karışsa birisi ölür | Böyle olduğu için saraydaki insanlar birbirine karşı olurlar; bunlardan ikisi birbirlerine karşı gelirse, biri ölür. |
Katığlan sen emdi ay köŋlüm küni, kişig tepsemegil yorığıl köni | Ey gönülümün güneşi, sen şimdi insanlara karşı hasûd olmamağa ve doğruluktan ayrılmamağa çalış. |
Tepizlik ig ol bir otatğu uzun, yemişi anı yer sızar bu özün | Çekememek bir hastalıktır ve uzun bir tedaviye muhtacdır; onun yediği kendisini yer ve o kendi-kendisini eritir. |
Bayat hükmi ol barça edgü isiz, bayat berse tepsep tıdumaz tepiz | iyilik ve kötülük hep Tanrı hükmüdür; Tanrı verirse, çekemeyen insan hased ile ona mâni olamaz. |
Negü asğı ötrü kişig tepsemek, kişig tepsegüçi soŋı iglemek | Böyle olunca, insanları çekememenin ne faydası var; insanları çekemeyen kimsenin sonu hastalıktır. |
Uğınça kamuğka özüŋ edgü kıl, saŋa edgü bolğay sezik tutmağıl | Gücün yettiği kadar her kese iyilik et; hiç şüphe etme, sana bundan ancak iyilik gelir. |
Sevinç bolsa kimke özüŋ sevnü ber, sakınç kadğu tegse yeme saknu ber | Birinin sevinci varsa, buna sen de sevin; o keder ve kaygıya düşerse, sen de kederlen. |
Atıŋ edgü bolğay seni sevgeler, saŋa katlayın tep tüzü ivgeler | Böylece adın iyi olur; insanlar da seni severler ve her kes seninle dost olmağa can atar. |
Yağı kılma özke katığlan kadaş, neçe tutğıl emdi kadaş ya adaş | Kardeşim, ne kadar çok kardeş veya dost edinirsen-edin, yalnız kendine düşman edinmemeğe gayret et. |
Kalı bolsa emdi saŋa bir yağı, osal bolmağıl sen anuk tut ağı | Eğer sana biri düşman olursa, gafil olma; sen de ona karşı ağını hazır tut. |
Negü ter eşitgil yağılamış er, yağısı özele elig bulmış er | Düşmanla çarpışmış ve düşmanını alt etmiş olan insan ne der, dinle. |
Usanma yağıka yakın turma kit, yağığ sen usandur anı torka yet | Gâfıl olma, düşmana yakın durma, uzaklaş; düşmanı sen gafil avla ve onu tuzağa düşürmeğe bak. |
Sınama yağığ sen bedük bil uluğ, tayaklık yağıka temür kalkan et | Düşmanı deneme, sen onu büyük ve kuvvetli bil; elinde sopa olan düşmana karşı sen demir kalkan hazırla. |
Bu iş tuş yükin yüd sıma köŋlini, sözümni unıtma küdezgil munı | Eş ve arkadaşlarının yükünü yüklen, gönüllerini kırma; sözünü unutma, bunu dâima göz önünde tut. |
Yağı bolsa işiŋ öŋer cânıŋa, ya tirmiş yumıtmış anuk mâlıŋa | Eğer arkadaşın sana düşman olursa, o senin canına yahut toplayıp biriktirdığin malına kasdeder. |
İçiŋni taşıŋnı adaşıŋ bilir, bu iç taş biligli kişi neŋ alır | Arkadaşın senin içini-dışını bilir; bu içi-dışı bilen insan senden bir çok şeyler koparır. |
Tilese neŋiŋe tegürgey elig, tilese cânıŋka yetürgey yilig | O isterse, senin malına el uzatır; isterse, canını ilik ile besler. |
Özüŋni negü teg küdezse özüŋ, işiŋni anı teg küdez kes sözüg | Sen kendini nasıl gözetirsen, arkadaşını da öyle gözet; sözü uzatma. |
Adaş tutmak âsân küdezmeki sarp, yağı bolmak âsân yaraşmakı sarp | Dost edinmek kolay, fakat dostluğu muhafaza etmek güç; düşman olmak kolay, fakat barışmak güçtür. |
Yağıŋ boldı erse et öz cân küdez, yağılığ kişiler kutulmakı az | Düşmanın varsa, canını ve tenini koru; düşmanı olan insanların kurtulması güçtür. |
İki törlüg erke katılma yıra, katıldıŋmu bulğak kopurğay kör e | Şu iki türlü kimse ile münâsebette bulunma, onlardan uzak dur; eğer onlara karışırsan, bakarsın, karışıklık çıkarırlar. |
Birisi ozunçı yoŋağ kılğuçı, biri iki yüzlüg kişi umduçı | Biri müfteridir, gammazlık eden adamdır; biri iki yüzlü, menfaatperest kimsedir. |
Yeme tutma borçı kişig sen adaş, vefâ kılmağay ol köŋül kılğa baş | Bir de içkiye düşkün kimseyi kendine arkadaş edinme; o sana vefa göstermez, ancak kalbini kırar. |
Öz asğı tiler dôstka berme köŋül, asığ bulmasa boldı düşmân tüŋül | Yalnız kendi menfaatini gözeten dosta gönül bağlama; fayda görmezse, sana düşman olur; ondan vaz geç. |
Yakınlık kılu tursu tese özün, bulıp koltğu kolma bolu bir sözün | İnsanların sana her vakit yakınlık göstermelerini istersen, onlardan hiç bir istekte bulunma ve onların suyuna git. |
Sevinçin tiriglik bulayın tese, kişig tepsemegil katığlan usa | Hayatını sevinç içinde geçirmek istersen, mümkünse, insanlara hased etmemeğe gayret et. |
Yağığ kul kılayın tese sen tükel, töküp ıd sav altun sunup tut sakal | Düşmanlarını kendine râm etmek istersen, saf altın dök ve onların sakalını eline al. |
Yakınığ yıratmak tilese özüŋ, negü kolsa berme irig tut sözüg | Yanındakini kendinden uzaklaştırmak istersen, ona istediğini verme ve onunla bir az kaba konuş. |
Tiriglik uzunın tiler erse sen, akı bol tuz etmek yetür usa sen | Eğer uzun ömür dilersen, cömert ol; başkalarından mümkün mertebe tuz-ekmeği esirgeme. |
Kamuğka sevitmek tilese özüŋ, köŋül til biriktür süçig tut sözüg | Kendini her kese sevdirmek istersen, sözün ve fikrin birbirine uygun ve dilin tatlı olsun. |
Ağırlık bulayın tese sen özün, ağırla kişig sen ay kılkı tüzün | Sen kendine hürmet edilmesini istersen, başkalarına hürmet et, ey yumuşak huylu insan. |
Tükel bay bolayın tese belgülüg, barıŋa tapı bol kötürdüŋ ülüg | Her bakımdan tam zengin olmak istersen, kanaatkar ol; böylece kendi nasibini elde etmiş olursun. |
Kişi tutçı ögmek tilese özüŋ, kılınç edgü tutğıl yaruk tut yüzüŋ | İnsanların seni her vakit eğmelerini istersen, onlara karşı iyi ol ve güler yüzle muamele et. |
Bu yaŋlığ bolur ol kişi aslısı, kişike kişilik kişi belgüsi | Asıl insan böyle olur; insana karşı insanlık göstermek insanlık şiarıdır. |
Kişi aslı bilmek tilese özüŋ, kılınçında körgil açılğay sözüg | Bir kimsenin aslını öğrenmek istersen, onun hareketine bak, hemen anlaşılır. |
İdi yakşı aymış bu beyt ayğuçı, sözin mani birle tanuk kılğuçı | Şu beyti söyleyen, sözü ve mânasını birbirine şahit gösteren insan çok güzel söylemiş. |
Kişi aslı bilmek tilese açuk, köŋül til kılınçı bu işke tanuk | İnsanın aslını açık olarak bilmek istersen, dikkat et, onun düşüncesi, sözü ve hareketi buna şahittir. |
Kılınç edgü bolsa köŋül til köni, tüpi aslıŋa bu tanuk ol anuk | Hareketi iyi, düşüncesi ve sözü doğru ise, bu onun aslına-esâsına derhâl şehâdet eder. |
Otunka katılma ay aslı arığ, yüzüŋnüŋ suvın eltge sendin arığ | Adî kimselere katılma, ey temiz asıllı insan, onlar sende hiç yüz suyu bırakmazlar. |
Negü ter eşitgil törülüg kişi, otundın yıramış ukuşluğ başı | Kendisini bu nevi âdî ve küstah kimselerden uzak tutan, akıl ye terbiye bakımından ileri gelen insan ne der, dinle. |
Otunka katılma silig bol amul, tütüş aslı barça otundın oğul | Küstah kimselere katılma, temiz ve halım ol; ey oğul, bütün kavgalara bu küstahlar sebep olurlar. |
Buşı birle bolma yeme ked yakın, kalı buşsa buzğay yakınlık hakın | Bir de celalli kimse ile pek yakın olma; eğer hiddetlenirse, yakınlık hakkını ayak altına alır. |
Köŋül sırrı açma sözüg tegmeke, kalı açtıŋ erse özüŋ emgek e | Gönül sırrını ve sözünü her kese açma; eğer açarsan, kendin zahmete düşersin. |
Yakınlık tilese tuçı üstikü, kötürgil tamanı tirilgil bökü | Dâima artan bir yakınlık görmek istersen, tamahkârlığı ortadan kaldır; ona her yerde manî ol. |
Kalı kolsa sen tutçı meŋziŋ kızıl, köni bol kutulduŋ sen inçin tiril | Eğer yüzünün dâima gülmesini istersen, doğru ol; endişesiz ve huzur içinde yaşa. |
Uzunluk tilese özüŋ hem sözüg, elig kısğa tutğıl kutuldı özüŋ | Hem kendinin hem sözünün nüfuzunu kırmamak istersen, her işe müdâhale etme; bu suretle onu te’min etmiş olursun. |
Yüzüŋ tutçı suvluğ tutayın tese, tilin sözleme sözni yalğan usa | Her vakit şeref ve itibarını muhafaza etmek istersen, ağzından yalan söz çıkarmamağa gayret et. |
Kayu yerde devlet kötürse başı, bolu ber aŋar sen ay edgü kişi | Nerede ikbâl başını yükseltirse, ey iyi insan, sen derhâl onun suyuna git. |
Öçeşme bu devlet bile sen yaraş, yaraşmazsa devlet ağu kılğa aş | Sen ikbâl ile mücâdeleye kalkma, onunla anlaş; anlaşamazsan, o sana yediğin yemeği zehir eder. |
Kalı kolsa sen söz yorık bolğusın, ayıttukta sözle köni bolsu çın | Eğer sözünün dâima nafiz ve müessir olmasını istiyorsan, sordukları vakit söyle ve sözün doğru, dürüst olsun. |
Kuruğ sözleme sen kişig soŋdama, uşak söz ederme yeme kikneme | Boş söz konuşma, insanları çekiştirme; dedi-koduya uyma ve kendin de dedi-kodu yaparak, fitne uyandırma. |
Tüpi yılturur söz köŋül ağrıtur, köŋül ağrısa er seni yavrıtur | Söz her şeyi alt-üst eden bir rüzgârdır, kalbi sızlatır; kalbi sızlayan kimse seni mahvedebilir. |
Özüŋde uluğka tilin özneme, cevâb kılğu yerde irig sözleme | Kendinden büyüklerin sözüne karşı gelme; cevap vermek icap ettiği zaman, kaba söz söyleme. |
Uluğuğ ağırla küdez hürmeti, uluğluk saŋa kelgey yukğay kutı | Büyüklere saygı göster, hürmette kusur etme; böylece sen de yükselirsin, onların saadeti sana da bulaşır. |
Saŋa teŋ tuşuŋ birle eltiş barış, katılğıl karılğıl alış hem beriş | Sen kendi akranlarını sık-sık ziyaret et; onlara katıl ve onlar ile münâsebetini kesme. |
Ağırla seni ol ağırlasa çın, uçuzla uçuzlasa barma yakın | Sana gerçekten hürmet gösterenlere sen de hürmet et; saygısızları sen de sayma ve onlara yakın durma. |
Negü teg kılınsa sen andağ kılın, süçig sözlese söz süçig bol tilin | Onlar nasıl hareket ederlerse, sen de öyle yap; tatlı söz söyleyenlere sen de tatlı dil ile mukabele et. |
Kamuğ edgüke bol sen edgü kişi, isizke isiz bol ol isiz tuşı | İyilere karşı dâima iyi insan ol; kötülere karşı da, kötülükleri derecesinde, kötü ol. |
İdi yakşı aymış törü bilmiş er, törü öŋdi birle bodun tüzmiş er | Töreyi bilen, töre ve kanun ile halkı idare eden insan çok iyi söylemiş. |
Seni siz teseler anı siz tegil, takı anda yegrek yanut sözlegil | Sana “siz” diyenlere sen de “siz” tâbirini kullan; mukabelede dâima karşındakinden daha nâzik davran. |
Kaya yaŋkusındın kodı bolmağıl, seni sen teseler anı senlegil | Kaya yankısından daha aşağı kalma; sana “sen” diyenleri sen de senle. |
Bu yaŋlığ bolur kör er at suhbeti, katılmak tilese emi bu otı | Hizmetkârlar ile münâsebet böyle olur; onlar arasında yaşamak istersen, devası ve çâresi budur. |
Ayu berdim emdi eşitti özüŋ, köŋülke alınğıl uzatma sözüg | İşte ben söyledim, sen dinledin; bunlar hatırında bulunsun; işte bu kadar. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yanut berdi odğırmış aydı bu söz, eşittim men emdi ayâ köŋli tüz | Odgurmış cevap verdi ve:— Bu sözleri dinledim, ey temiz kalpli insan — dedi — |
Munıŋda adın ma takı bar sözüm, anı ma ayu ber ay körklüg yüzüm | Bundan başka bir sözüm daha var; ey güzel yüzlüm, onu da bana söyleyiver. |
Bu kün bu özüm kend uluşka kirip, katılğu karılğu bodunka yorıp | Bugün kendim kasaba ve şehre gidersem, halk arasına karışmak ve onlar ile birlikte yaşamak icap eder. |
Negü teg yorığu olarnıŋ bile, munı ma ayu ber maŋa söz ula | Onlar ile nasıl bir münâsebet kurmalıyım; söz açılmışken, bunu da bana anlat. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | ÖĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu söz, kereklig erür çın ayâ kılkı tüz | Öğdülmiş cevap verdi:— Bu söz, ey temiz kalpli insan, gerçekten lüzumlu bir sözdür — dedi — |
Kerek bolğu sözni ayıttıŋ maŋa, ayayın eşitgil munı men saŋa | İleride sana lüzumlu olacak bir meseleyi bana sordun; dinle, ben şimdi sana söyleyeyim. |
Öğdülmiş Odgurmışka Kara Âm Bodun Birle Neteg Katilğu Kerekin Ayur | Öğdülmiş Odgurmış’a Avam İle Nasıl Münâsebet Kurulması Lâzım Geldiğini Söyler |
Kara âm bodun barça kılkı öŋi, biligi ukuşı kılınçı teŋi | Avam halkın tabiatı tamamen ayrıdır; onun bilgisi, aklı ve tavrı da tabiatı gibidir. |
Kılıksız bolurlar kara âm bodun, törü yok toku yok katılmış üdün | Avam halk görgüsüz olur; aralarındaki münâsebetlerinde ne töre, ne de usûl vardır. |
Velikin bularsız yeme bolmaz iş, tilin edgü sözle aŋar bolma iş | Fakat yine bunlarsız iş olmaz; onlara karşı iyi muamelede bulun, fakat onlarla arkadaşlık etme. |
Kara kılkı barça bolur kap kara, kara kılma özni küdezü tur a | Avâmm, kara halkın, tabiati her vakit kap-karadır; iyice dikkat et, kendini karaya bulaştırma. |
Kara kılkı başsız kılınçı saşı, işi küdgi barça kılınçı tuşı | Kara halkın hareketi başı-boş ve tabiati birbirini tutmaz; onun işi gücü de hep tabiati gibidir. |
Yemekig bilirler karın todğusı, boğuzda adın yok olar kadğusı | Karınlarını doyurmak için yemeği bilirler; onların boğazdan başka bir kaygıları yoktur. |
Negü ter eşitgil kara kılkını, sınap sözlegüçi kişi barkını | Tecrübeye dayanan ve yolundan hiç şaşmayan insan kara halkın tabiati hakkında ne der, dinle. |
Kara kadğusı barça karnı üçün, bodun tevşigi barça boğuzı üçün | Kara halkın kaygısı hep karnıdır; onun çalışıp-didinmesi hep boğazı içindir. |
Telim halklar öldi bu boğuzı üçün, kara yer katında yeyür ot öçün | Bir çok kimseler bu boğaz uğrunda canlarını vermişlerdir; şimdi de kara toprak altında peşimanlıkla ateş yerler. |
Kara karnı todsa tili başsırar, basa tutmasa bek özi erk sürer | Kara halkın karnı doyarsa, ileri-geri konuşmağa başlar; iyice itaat altına alınmazsa, kendisi hâkim olmağa kalkışır. |
Olarka yeme ök katıl ay kadaş, birü tur olarka yegü içgü aş | Ey kardeş, onlar ile de münâsebet kur; onların yiyecek ve içeceklerini eksik etme. |
Tilin sözle yumşak negü kolsa ber, berigli alır kör anıŋ asğı yer | Onlara karşı yumuşak dil kullan, ne isterlerse, ver; dikkat et, veren alır ve kârından istifâde eder. |
Üküş sözleme söz serin til küdez, üküş sözlemiş söz suvı kaldı az | Çok söz söyleme, kendine hâkim ol ve dilini muhafaza et; çok söylenen sözün kıymeti kalmaz. |
Negü ter eşitgil özin tutmış er, tilin bek tutuğlı bilig bilmiş er | Kendisine hâkim olan ve dilini sıkı tutan, bilgili insan ne der, dinle. |
Sözüg barça söz tep çıkarma tilin, körü saknu sözle kerekin bilin | Her sözü söz diye ağzından çıkarma; lüzumlu olan sözü düşünerek ve ihtiyatla söyle. |
Ukuşluğnı kördüm kör az sözledi, üküş sözledim tep ökündi yılın | Bir akıllı insan gördüm, az konuştu; fakat “çok konuştum” diye yıllarca peşiman oldu. |
Aleviler Birle Katılmaknı Ayur | Ali-Evlâdı İle Münâsebeti Söyler |
Er atta öŋin beg kişisinde taş, katılğu kişiler bu ol ay kadaş | Hizmetkârlardan başka ve beyin adamları dışında, münâsebette bulunacak kimseler şunlardır. |
Olarda biri savçı urğıturur, bularnı ağır tutsa kut kıv bulur | Bunlardan biri Peygamberin neslidir; bunlara hürmet edersen, devlet ve saadete kavuşursun. |
Bularnı katığ sev köŋülde berü, neŋin edgülük kıl baka tur körü | Bunları pek çok ve gönülden sev; onlara iyi bak ve yardımda bulun. |
Bular ehlibeyt ol habibka kadaş, habib savçı hakkı üçün sev adaş | Bunlar ehl-i beyttir, Peygamberin uruğudur; ey kardeş, sen de onları, sevgili Peygamber hakkı için, sev. |
İçin irtemegil ya kılkın tözin, meger tilde teŋsiz yorıtsa sözin | Ağızlarından yakışıksız bir söz çıkmadıkça, onların içini-dışını ve aslını-esâsını araştırma. |
Bilge Âlimler Birle Katılmaknı Ayur | Âlimler İle Münâsebeti Söyler |
Takı bir kotu bilge âlimler ol, olar ilmi halkka yaruttaçı yol | Diğer bir zümre de âlimlerdir, onların ilmi halkın yolunu aydınlatır. |
Olarnı katığ sev ağırla sözin, biliglerin ögren üküş ya azın | Onları pek çok sev ve onlardan hürmetle bahset; çok veya az, onların bilgilerini öğren. |
Bular ol yarar ya yaramazlarığ, seçip adra tutğan köni yol arığ | Faydalı ve zararlı şeyleri birbirinden ayırt ederek, doğru ve temiz yol tutan kimseler bunlardır. |
Usa ilmi ögren biligleri bil, neŋin edgülük kıl küdez bekrü til | Mümkünse, ilimlerini öğren ve bilgilerini bil; onlara iyilik yap ve yardımda bulun; onlara dil uzatma. |
Bular ol hakikat bu din tirgüki, olar bilgi ol çın şeriat köki | Bu dinin direği gerçekten bunlardır; doğru şeriatin temeli bunların bilgisidir. |
Yok erse ajunda bu âlim bügü, tikip önmegey erdi yerde yegü | Dünyada bu âlim ve hakimler olmasa idi, ekilmiş olsa bile, yerden yiyecek çıkmazdı. |
Olar ilmi boldı bodunka yula, yarusa yula tünle azmaz yola | Onların ilmi halk için bir meş’ale oldu; geceleyin meş’ale yanarsa, insanlar yolu şaşırmazlar. |
Neŋiŋde ülüg kıl süçig söz bile, aş içgü yitürgil tapuğ kıl küle | Onlara malından hisse ayır, onları yedir, içir; güler yüz ve tatlı sözle hizmetlerinde bulun. |
Tilin serme irme bolun eymenük, ağu ol olarnıŋ eti birtem ök | Sert ve kaba dil kullanma, onlardan çekin; onların eti yenmez, zehirdir. |
Tilin irme serme tuz etmek yetür, ağır tut olarığ ağırla kötür | Onlara karşı sert ve kaba bir dil kullanma; tuz-ekmek yedir, saygı göster ve hürmet et. |
Eşit ilmi işlet tilin soŋdama, ya kılkın kılınçın yavuz tep teme | Onları dinle, bilgilerine göre hareket et; tavır ve hareketleri hakkında arkalarından dedi-kodu yapma. |
Olardın kereki saŋa ilmi ol, könilikke yetse ayu berse yol | Senin için lâzım olan onların ilmidir; onlar insanlara yol göstererek, doğruluğa sevkederler. |
Bular ol sürüg koyka erkeç sanı, koyuğ başlasa sürse yolça köni | Bunları koyun sürüsünün koçu telâkki et; onlar başa geçip, sürüyü doğru yola götürsünler. |
Katılğıl bularnıŋ bile edgüleş, kutadğay saŋa iki ajun ulaş | Bunlar ile münâsebet kur ve iyi geçin; böylece saadete kavuşarak, her iki dünyada mes’ûd olursun. |
Otaçılar Birle Katılmaknı Ayur | Tabipler İle Münâsebeti Söyler |
Bularda basa kaç kotu bar adın, baka körse bilgi biligde öŋin | Bunlardan sonra daha bir kaç zümre vardır; dikkat edersen, birinin bilgisi diğerininkinden farklıdır. |
Olarda birisi otaçıturur, kamuğ ig toğaka bu emçi erür | Bunlardan biri tabiplerdir; bütün hastalıkları ve ağrıları bunlar tedavi ederler. |
Yeme ök kereklig saŋa bu kişi, anıŋsız oŋulmaz tiriglik işi | Bu insanlar da senin için lüzumludur; hayat işi onlarsız sağlanamaz. |
Tirig bolsa yalŋuk yeme igler ök, igin emçi körse otun emler ök | insan hayatta iken hastalanabilir; tabibe müracaat ederse, tabip o hastalığı ilâç ile tedavi eder. |
İg ol kör kişike ölüm koldaşı, ölüm ol kişike tiriglik tuşı | insan için hastalık ölümün arkadaşıdır; yaşayan her insan için de ölüm vardır. |
Bularnı yeme edgü tutğıl yakın, kereklig kişi bu küdezgil hakın | Bunlara karşı iyi davran ve onları kendine yakın tut; bunlar lüzumlu insanlardır, haklarını gözet. |
Muazzimler Birle Katılmaknı Ayur | Efsuncular İle Münâsebeti Söyler |
Bularda basa keldi afsûnçılar, bu yel yeklig igke bu ol emçiler | Bunlardan sonra, efsuncular gelir; cin ve periden gelen hastalıkları bunlar tedavi ederler. |
Bularka yeme ök katılğu kerek, bu yel yeklig igke okığu kerek | Bunlar ile de görüşmek-tanışmak gerektir; cin ve peri çarpmasından gelen hastalıkları okutmak lâzımdır. |
Kalı asğı tegsün tese sen saŋa, yeme edgü tutğıl ay ersig toŋa | Eğer sana faydaları dokunmasını istersen, ey merd yiğit, onlara karşı da iyi muamele et. |
Otaçı unamaz muazzim sözin, muazzim otaçıka evrer yüzin | Tabip efsuncunun sözünü beğenmez; efsuncu da tabibe kıymet vermez. |
Ol aymış otuğ yese igke yarar, bu aymış bitig tutsa yekler yırar | Birinin sözüne göre, ilâç alınırsa, hastalığa iyi gelir; diğerinin sözüne göre, muska taşırsan, cinler senden uzaklaşır. |
Tüş Yorğuçılar Birle Katılmaknı Ayur | Rüya Tâbircıleri İle Münâsebeti Söyler |
Takı bir bilig kör bu tüş ilmi ol, tüşese yoruğlı açar edgü yol | Bir ilim de rüya ilmidir; rüya görünce, yoran kimse onu hayra çevirir. |
Udısa bu yalŋuk tüşer ök bu tüş, yora bilse terkin kelir ağzı tuş | insan uyuyunca, rüya görür; tâbirci yormasını bilirse, dediği derhâl çıkar. |
Tüşüg edgü yorsa bu tüş yorğuçı, ol edgü kelir kör bu sevnür tuçı | Bu rüya yoran kimse onu iyiye yorarsa, rüya dâimi iyi çıkar ve insan sevinir. |
Kalı teŋsiz erse tüşi ked yavuz, çığayka berip neŋ küdezgü et öz | Eğer rüya münasebetsiz ve çok fena ise fakirlere sadaka vererek, vücûdu onun şerrinden korumak lazımdır. |
Bu tüş ilmi körgil bağırsak bayat, kulı edgüsin koldı berdi âyât | Bu rüya ilmine bak. merhametli Tanrı kulunun iyiliğini arzuladı ve ona rüyada alâmetler gösterdi. |
Tüşi edgü bolsa sevinse körüp, isiz körse rabka sığınsa turup | Rüya iyi olursa, onu görünce, sevinmeli; fena bir rüya görünce de. kalkıp Tanrıya sığınmalıdır. |
Çığayka ülese kümüş neŋ tavar, bayat kolsa andın belânı yığar | Fakirlere gümüş ve mal dağıtılıra, Tanrı insanı bela ve kazalardan muhafaza eder. |
Yörügke barır tüş tüşüg yakşı yör, ayâ tüş yörügli tüşüg yinçge kör | Rüya tâbire bakar, rüyayı daimâ iyiye yor; ey rüya yoran kimse, rüyayı çok dikkatli incele. |
Bu yaŋlığ tüşüg uz yörügli bular, biliglig bağırsak bolup edgüler | Rüyaları böyle iyi yoran bunlardır; onlar bilgileri ve gönülden bağlılıkları ile insana iyilik ederler. |
Bularığ yeme edgü tutğıl kadaş, tilese kadaş tut tilese adaş | Ey kardeş bunlara karşı da iyi davran, onlara istersen kardeş, istersen dost muamelesi yap. |
Yulduzçılar Birle Katılmaknı Ayur | Müneccimler İle Münâsebeti Söyler |
Munıŋda basa emdi yulduzçı ol, baka körse yetrü idi yinçge yol | Bunlardan sonra da müneccimler gelir; iyı’ce dikkat edersen, |
Yıl ay kün sakışı bularda bolur, kerekligturur bu sakış ay unur | Yıl, ay ve günlerin hesabını bunlar tutarlar; ey kudretli insan, bu hesap çok lüzumlu bir şeydir. |
Bileyin tese sen okı hendese, açılğay sakış kapğı munda basa | Bunu öğrenmek istersen, hendese okumalısın; bundan sonra sana hesap kapısı açılır. |
Okı zarb u kısmet tükel bil küsûr, tükelke tükel imtihân ol yetür | Darb ve taksim oku, bütün kesirleri iyice ögren; bu kamil bir insan için, mükemmel bir imtihandır; bunu yap. |
Ya tazif ya tansif özüŋ yetrü bil, kalı bildiŋ erse aded cedri kıl | Sen taz’if ve tansifi iyice öğren; bunları öğrendikten sonra, aded cezrini ele al. |
Yana cem ü tefrik misâhatka öt, yeti kat felekni yatur yamça tut | Sonra cemi, tefrik ve mesahayı geç; yedi kat feleği, bir çöp parçası imiş gibi, avucunda tut. |
Takı kolsa cebr ü mukâbel okı, yeme oklidis kapğı yetrü tokı | Daha da istersen, cebir ve mukabele oku; bir de Oklidis’in kapısını da iyice çal. |
Kerek dünyâ işi kerek ukbi tut, sakış birle adra tutar bilge büt | Gerek dünya işi, gerek ahiret işi olsun, inan ki. âlim bunları hesap ile birbirinden ayırarak, zapteder. |
Sakış artasa dünyâ ukbi işi, neçe birle artar ay edgü kişi | Hesap bozuluru, dünya ve ahiret işi de onunla birlikte bozulur, ey iyi insan. |
Kılayın tese sen özüŋ iş küdüg, ayıtğu kerek edgü isiz üdüg | Her hangi bir işe başlamak istenen, önce zamanın bunun için iyi veya kötü olup-olmadığını sormak lazımdır. |
Kün ay kutluğı bar yeme kutsuzı, ayıt kutluğın tut ay yalŋuk tüzi | Gün ve ayların kutlusu olduğu gibi, kutsuzu da vardır; bunları sor ve kutlu olanını seç; ey remiz kalpli insan. |
İdi yakşı aymış biliglig karı, biligligke aytıp işiŋ kıl yorı | Bilgili, görmüş-geçirmis ihtiyar çok güzel söylemiş; isini her vakit bilgiliye sor ve ona göre hareket er. |
Bilig birle yalŋuk işin başlasa, tilek boldı sakın negü işlese | İnsan ise bilgi ile baslara, onun her işinde muvaffak olacağını önceden kabûl et. |
Tükel işte aşnu tusulur bilig, kenikse bilig işke yetmez elig | Her iste önceden bilgi edinmek faydalıdır; bilgi sonraya bırakılırsa, insan isinde muvaffak olamaz. |
Ayıt söz olarka yeme bütme terk, biligli bayat ol munı tutğu berk | Sözü onlara sor, fakat hemen inanıverme; her şeyi bilen Tanrıdır ve ancak ona kuvvetle sarılmalıdır. |
Bularığ yeme edgü tutğıl yaraş, tilin serme irme köŋül kılma baş | Bunlara da iyi muamele er, anlat; onlara çıkışma ve incitecek söz söyleyerek, kalplerini kırma. |
Şairler Birle Katılmaknı Ayur | Şâirler İle Münâsebeti Söyler |
Basa keldi şâir bu söz tergüçi, kişig öggüçiler yeme yergüçi | Sonra söz dizenler, insanları öğen veya yeren bu şâirler gelir. |
Kılıçta yitigrek bularnıŋ tili, yana kıldı yinçge bu hâtır yolı | Bunların dili kılıçtan daha keskindir ve kalplerinin yolu ise, kıldan incedir. |
Batığ yinçge sözler ukayın tese, bulardın eşit söz ukulğay basa | Derin ve ince manalı sözleri anlamak istersen, sözü bunlardan dinle, anlarsın. |
Teŋizke kirür körse köŋlün tükel, güher yinçü yakut çıkarur mesel | İyice dikkat edersen, onlar denize dalarak, güher, inci ve yakut çıkaran insanlara benzerler. |
Olar ögseler ögdi ilke barır, kalı sökseler atı artap kalır | Bunlar medhederlerse, bu medih bütün ülkelere yayılır; eğer hicv ederlerse, insanın adı dâima kötü olarak kalır. |
Usa edgü tutğıl bularnı kadaş, bularnıŋ tiliŋe ilinme adaş | Ey kardeş, bunlara mümkün olduğu kadar iyi muamele et; ey dost, bunların diline düşme. |
Kalı edgü ögdi tilese özüŋ, bularnı sevindür kesildi sözüg | Eğer kendin öğülmek istersen, bunları memnun et; işte bu kadar. |
Negü kosa bergil bularka tükel, bularnıŋ tilindin özüŋ satğın al | Bunlar ne isterlerse, ver, hiç bir şeyi esirgeme; böylece bunların dilinden kendini satın al. |
Tarığçılar Birle Katılmaknı Ayur | Çiftçiler İle Münâsebeti Söyler |
Tarığçıturur kör takı bir kotu, kereklig kişilerturur bu botu | Başka bir zümre de çiftçilerdir; bunlar da lüzumlu insanlardır. |
Bularnıŋ bile sen katıl hem karıl, boğuzdın sıŋar sen sakınçsız tiril | Sen bunlar ile de temas et, münâsebet kur ve böylece boğazın hususunda endişesiz yaşa. |
Kamuğ teprenürke bulardın asığ, tözüke tegir yem içimdin tatığ | Her canlı bunlardan istifâde eder; yemek-içmek zevkini her kese bunlar verir. |
Tüzü tın tokığlı açıp todğuçı, muŋar boldı muŋluğ tirig bolğuçı | Bütün canlılar, acıkan ve doyanlar, bütün yaşayanlar bunlara muhtacdırlar. |
Saŋa ma seziksiz kerek bu kişi, itilse anın ötrü boğuzuŋ işi | Boğazının ihtiyâcını te’min etmek için, şüphesiz, sana da bunlar lâzım olacaktır. |
Bularnıŋ bile me katıl ay kadaş, arığ bolğa boğuzuŋ halâl bolğa aş | Ey kardeş, bunlar ile de temas et ve münâsebette bulun; boğazın temiz kalır ve yiyeceğin halâl olur. |
Negü ter eşitgil sakınuk başı, kamuğ törlüg iştin sakınmış kişi | Her işinde tedbirli hareket eden, takva sahiplerinin ileri gelenlerinden olan insan ne der, dinle. |
Köni yol tutayın tese yinçgelig, boğuzuğ arıtğu ay kılkı silig | Çok ince olan bu doğru yolda yürümek istersen, ey temiz kalpli insan, önce yediğinin halâl olmasına dikkat et. |
Sakınuk bolayın tese belgülüg, boğuzka eginke halâl bir ülüg | Gerçekten takva sahibi olmak istersen, boğazının ve sırtının nasibi halâl olmalıdır. |
Çığay bolmayın bay bolayın tese, zinâ kılma hergiz katığlan usa | Fakirliğe düşmemek ve dâima zengin kalkmak istersen, hiç bir vakit zina etmemeğe gayret et. |
Ağırlık bulayın tese sen özün, fesâdka katılma ay kılkı tüzün | Kendin dâima itibarda kalmak istersen, ey yumuşak tabiatlı insan, hiç bir vakit fesada karışma. |
Fesâd ol buzuğlı tüpüg yıldızığ, fesâd ol buzuğlı bu edgü ızığ | Her şeyin aslını, esasını bozan fesaddır; her iyi izi ortadan silen fesaddır. |
Fesâddın kürer ol bulunmış kutuğ, fesâd tamdurur ol udunmış otuğ | Saadeti bulan kimse fesada yaklaşmaz, sönmüş olan ateşi fesad tutuşturur. |
İdi yakşı aymış kılınçı silig, bilig birle işke yetürmiş elig | işe bilgi ile el uzatan, temiz kalpli insan çok iyi söylemiş. |
Fesâd tegre turma yorıma yağuk, fesâd kayda bolsa uçuzluk anuk | Fesad etrafında dolaşma, ona yakın gitme; nerede fesad varsa, orada itibarsızlık hâzırdır. |
Fesâd birle devlet turumaz kaçar, kalı tursa taŋ yok tünerçe konuk | Saadet fesad ile bir arada duramaz, kaçar; onun ancak bir gecelik misafir olmasına hayret etmemelidir. |
Tarığçı kişiler bolur elgi keŋ, bayat bermişindin tutar köŋli keŋ | Çiftçilerin elleri geniş olur; Tanrının verdiğini geniş gönülle sarf ederler. |
Kamuğ teprenigli tüzü yer oŋı, yorığlı aşı ol uçuğlı meŋi | Her mahlûk kendi nasibini alır; yürüyenler yiyeceklerini ve uçanlar da yemlerini bulurlar. |
Bularka katılğıl karılğıl özüŋ, tilin yakşı sözle açuk tut yüzüŋ | Sen de bunlara katıl ve münâsebet kur; onlara tatlı söz söyle ve güleryüz göster. |
Tarığçılar Birle Katılmaknı Ayur | Çiftçiler İle Münâsebeti Söyler |
Tarığçıturur kör takı bir kotu, kereklig kişilerturur bu botu | Başka bir zümre de çiftçilerdir; bunlar da lüzumlu insanlardır. |
Bularnıŋ bile sen katıl hem karıl, boğuzdın sıŋar sen sakınçsız tiril | Sen bunlar ile de temas et, münâsebet kur ve böylece boğazın hususunda endişesiz yaşa. |
Kamuğ teprenürke bulardın asığ, tözüke tegir yem içimdin tatığ | Her canlı bunlardan istifâde eder; yemek-içmek zevkini her kese bunlar verir. |
Tüzü tın tokığlı açıp todğuçı, muŋar boldı muŋluğ tirig bolğuçı | Bütün canlılar, acıkan ve doyanlar, bütün yaşayanlar bunlara muhtacdırlar. |
Saŋa ma seziksiz kerek bu kişi, itilse anın ötrü boğuzuŋ işi | Boğazının ihtiyâcını te’min etmek için, şüphesiz, sana da bunlar lâzım olacaktır. |
Bularnıŋ bile me katıl ay kadaş, arığ bolğa boğuzuŋ halâl bolğa aş | Ey kardeş, bunlar ile de temas et ve münâsebette bulun; boğazın temiz kalır ve yiyeceğin halâl olur. |
Negü ter eşitgil sakınuk başı, kamuğ törlüg iştin sakınmış kişi | Her işinde tedbirli hareket eden, takva sahiplerinin ileri gelenlerinden olan insan ne der, dinle. |
Köni yol tutayın tese yinçgelig, boğuzuğ arıtğu ay kılkı silig | Çok ince olan bu doğru yolda yürümek istersen, ey temiz kalpli insan, önce yediğinin halâl olmasına dikkat et. |
Sakınuk bolayın tese belgülüg, boğuzka eginke halâl bir ülüg | Gerçekten takva sahibi olmak istersen, boğazının ve sırtının nasibi halâl olmalıdır. |
Çığay bolmayın bay bolayın tese, zinâ kılma hergiz katığlan usa | Fakirliğe düşmemek ve dâima zengin kalkmak istersen, hiç bir vakit zina etmemeğe gayret et. |
Ağırlık bulayın tese sen özün, fesâdka katılma ay kılkı tüzün | Kendin dâima itibarda kalmak istersen, ey yumuşak tabiatlı insan, hiç bir vakit fesada karışma. |
Fesâd ol buzuğlı tüpüg yıldızığ, fesâd ol buzuğlı bu edgü ızığ | Her şeyin aslını, esasını bozan fesaddır; her iyi izi ortadan silen fesaddır. |
Fesâddın kürer ol bulunmış kutuğ, fesâd tamdurur ol udunmış otuğ | Saadeti bulan kimse fesada yaklaşmaz, sönmüş olan ateşi fesad tutuşturur. |
İdi yakşı aymış kılınçı silig, bilig birle işke yetürmiş elig | işe bilgi ile el uzatan, temiz kalpli insan çok iyi söylemiş. |
Fesâd tegre turma yorıma yağuk, fesâd kayda bolsa uçuzluk anuk | Fesad etrafında dolaşma, ona yakın gitme; nerede fesad varsa, orada itibarsızlık hâzırdır. |
Fesâd birle devlet turumaz kaçar, kalı tursa taŋ yok tünerçe konuk | Saadet fesad ile bir arada duramaz, kaçar; onun ancak bir gecelik misafir olmasına hayret etmemelidir. |
Tarığçı kişiler bolur elgi keŋ, bayat bermişindin tutar köŋli keŋ | Çiftçilerin elleri geniş olur; Tanrının verdiğini geniş gönülle sarf ederler. |
Kamuğ teprenigli tüzü yer oŋı, yorığlı aşı ol uçuğlı meŋi | Her mahlûk kendi nasibini alır; yürüyenler yiyeceklerini ve uçanlar da yemlerini bulurlar. |
Bularka katılğıl karılğıl özüŋ, tilin yakşı sözle açuk tut yüzüŋ | Sen de bunlara katıl ve münâsebet kur; onlara tatlı söz söyle ve güleryüz göster. |
Satığçılar Birle Katılmaknı Ayur | Satıcılar İle Münâsebeti Söyler |
Munıŋda basası satığçıturur, satığ birle tınmaz asığçıturur | Bundan sonra gelenler-satıcılardır; bunlar durmadan ticâret yapar ve kâr peşinde koşarlar. |
Ajun tezginürler tirilgü tilep, ögi köŋli bütrü bayatka ulap | Akıl ve gönüllerini hep Tanrıya yönelterek, hayatlarını kazanmak için, dünyayı dolaşırlar. |
Olarka katılğıl keliş hem barış, negü kolsa bergil alış hem beriş | Onlara katıl, git ve onlar da sana gelsinler; ne isterlerse, ver; alışverişte bulun. |
Olarda bolur bu ajun ârzûsı, bodun körki üdrüm talu edgüsi | Halkın beğendiği ve bu dünyada arzulanan seçme, iyi ve güzel şeyler hep onlarda bulunur. |
Toğardın batarka yorıp tezginür, tilemiş tilekiŋ saŋa keldürür | Doğudan batıya kadar gezip, dolaşırlar ve arzu ettiğin şeyleri sana getirirler. |
Tümen tü ağılar ajun taŋsukı, olarda bolur ay biliglig akı | Ey bilgili cömerd insan, her türlü ipekliler, dünyanın nâdir şeyleri onlarda bulunur. |
Satığçı yok erse ajun kezgüçi, kaçan kedgey erdiŋ kara kiş eçi | Dünyayı dolaşan bu satıcılar olmasa idi, kara samur kürkü ne zaman giyerdin. |
Hıtay arkışı kesse arkış toğı, kayun kelgey erdi tümen tü ağı | Hıtay kervanları yolları toz-dumana boğmamış olsalar idi, bu çeşitli ipekliler nereden gelirdi. |
Satığçı yorımadı erse kezip, közün kim körür erdi yinçü tizip | Satıcılar gezip-dolaşmamış olsalar idi, bu inci dizilerini kim seyreredebilirdi. |
Saka barsa mundağ bu yaŋlığ telim, uzun bolğa söz tep tireldi tilim | Böyle sayarsan, buna benzer şeyler pek çoktur; sözü uzatmamak için, burada kesiyorum. |
Bu yaŋlığ bolur bu satığçı kamuğ, katılğıl olarka açuk tut kapuğ | Bütün satıcılar hep böyle olurlar, onlara katıl ve kapını her vakit açık tut. |
Katığlan olarığ idi edgü tut, seniŋ atıŋ edgün yırak barğa büt | Onlara karşı çok iyi muamelede bulunmağa gayret et; senin adın da iyilikle uzaklara gider, buna şüphe etme. |
Bular ol ajunda kör at eltgüçi, isiz edgü erse anı yadğuçı | Dünyanın her tarafına adını ulaştıran bunlardır; iyi olsun, kötü olsun, adını dünyaya bunlar yayarlar. |
Saŋa az üküş neŋ törü kılsalar, yanut kılğu ötrü sevinç bulsalar | Sana az veya çok, bir şeyler hediye ederlerse, karşılığını vermek suretiyle, sen de onları sevindirmelisin. |
Asığ yasta yinçge bolur kılkları, katılsa munı ked küdezip yorı | Kâr ve zarar hususunda çok hassas olurlar; onlar ile iş görürken, bu hususa çok dikkat etmelisin. |
Negü ter eşitgil ajun kezmiş er, başında keçürmiş telim körmiş er | Dünyayı gezmiş, bir çok şeyler görmüş-geçirmiş insan ne der, dinle. |
Ajunda atıŋnı yadayın tese, ümeg edgü tutğıl katığlan usa | Dünyaya adını yaymak istersen, mümkünse, yolculara iyi muamelede bulunmağa gayret et. |
Çavıkmak tilese özüŋ belgülüg, satığçıkaedgü yanut kıl ülüg | Sen gerçekten meşhur olmak istersen, satıcılara iyi muamele et ve onların haklarını ver. |
At edgü tilese ödür ay urı, ümeg arkışığ edgü tutğıl yorı | Ey oğul, sen iyi nâm kazanmak istersen, yolcu ve kervanlara karşı her vakit iyi hareket et. |
Bu yaŋlığ katılğıl satığçı bile, tiril edgü atın sevinçin küle | Satıcılara karşı işte böyle muamele et ve iyi ad kazanarak, sevinç ve huzur içinde yaşa. |
İgdişçiler Birle Katılmaknı Ayur | Hayvan Yetiştirenler İle Münâsebeti Söyler |
Munıŋda basa ol bu igdişçiler, kamuğ yılkılarka bular başçılar | Bundan sonra hayvan yetiştirenler gelir; hayvan sürülerinin başında bunlar bulunurlar. |
Bütün çın bolurlar katı yok büki, kişilerke tegmez bularnıŋ yüki | Bunlar doğru ve dürüst insanlardır, hiç bir gizli-kapaklı tarafları yoktur ve kimseye de yük olmazlar. |
Yegü kedgü miŋü at adğır sülük, bulardın çıkar hem yüdürgü kölük | Yiyeceği, giyeceği ve ordunun binek atı, aygırı ile yük hayvanlarını bunlar yetiştirirler. |
Kımız süt ya yüŋ yağ ya yoğrut kurut, yadım ya kidiz hem azar evke tut | Kımız, süt yahut yün, yağ veya yoğurt ve peynir ile evin rahatını te’min eden yaygı veya keçe hep bunlardan gelir. |
Asığlığ kişiler bolur bu kotu, bularığ yeme edgü tut ay botu | Bu zümreye dâhil kimseler çok faydalı insanlardır; ey yavrum, bunlar ile de iyi münâsebette bulunmalısın. |
Katılğıl karılğıl yitür hem içür, könilik özele tiriglik keçür | Onlara katıl, karış; onları yedir, içir ve hayatını doğruluk içinde geçir. |
Negü kolsa bergil kerek bolsa al, köni kördüm uş bu kotu bilmez al | Ne isterlerse ver; ne lâzım olursa, al; hîle bilmeyen bu zümrenin dâima doğru hareket ettiğini gördüm. |
Bularda tileme törü ya bilig, yorıkları keŋrü bolur ay silig | Bunlarda görgü veya bilgi arama, tavır ve hareketleri de serbest olur; ey temiz kalpli insan. |
Bularka katılsa özüŋni tutun, törüsüz tokusuz bolurlar otun | Bunlar ile münâsebette kendine dikkat et; bunlar görgüsüz, usulsüz ve kaba insanlardır. |
Tilin edgü sözle işimsinmegil, basınğan bolurlar biligsiz çigil | Onlara tatlı söz söyle, fakat onlara arkadaş gibi hareket etme; bunlar câhil ve başın insanlardır. |
İdi yakşı aymış törü bergüçi, bodun birle katlıp sınap bilgüçi | Kanun koyan ve halk arasına karışarak, onu tecrübe yolu ile tanıyan insan çok güzel söylemiş. |
Biligsizni artuk yakın tutmağu, yakın tutsa şeksiz kılur kılmağu | Bilgisiz kimseyi kendine fazla yakın tutmamalısın; yakın tutarsan, şüphesiz, münasebetsiz bir harekette bulunur. |
Takı munda yakşı ayur kör bilig, bilig birle işke tegürgü elig | Bak, bilgi bundan daha güzel söyler; işe dâima bilgi ile el uzatmalıdır. |
Biligsizke yakma özüŋni tutun, özin tutğuçı er tirildi kutun | Bilgisiz kimselere yaklaşma, kendine hâkim ol; kendisine hâkim olan insan hayatını saadet içinde geçirir. |
Biligsiz kişidin yırak tur teze, biligsiz sözi kılkı barça otun | Bilgisiz insanlardan uzak dur, kaç; bilgisizin sözü ve hareketi dâima kabadır. |
Bu yaŋlığ bolur emdi igdişçiler, katılmak tilese sözüm yolçılar | işte hayvan yetiştirenler böyle olurlar; onlara katılmak istersen, bu sözüm sana yolu gösterir. |
Ayu berdim emdi saŋa belgülüg, negü teg tirilgü alınğu ülüg | Nasıl yaşamak ve nasıl kendi nasibini almak lâzım geldiğini işte sana açıkça izah ettim. Gönderen GunGun zaman: |
Uzlar Birle Katılmaknı Ayur | Zenâat Erbabı İle Münâsebeti Söyler |
Takı bir kotusı bu uzlarturur, tirilgü tilep özke uzluk kılur | Başka bir zümre de bu zanaat erbabıdır; kendi hayatlarını kazanmak için, zanaat ile meşgul olurlar. |
Kereklig kişiler yeme bu saŋa, yakın tut bularığ tusulğay toŋa | Bunlar da sana lüzumlu insanlardır; ey yiğit, onları kendine yakın tut, faydaları dokunur. |
Temürçi etükçi yana kırmaçı, ya sırçı bedizçi ya okçı yaçı | Bunlar demirci, ayak-kabıcı, derici yahut cilacı, boyacı veya okçu ve yayadır. |
Bu dünyâ itigi bulardınturur, ajunda taŋ işler bulardın törür | Bu dünyanın süsü bunlardan gelir; hayret verici hünerler bunlardan çıkar. |
Telim bar bu yaŋlığ sasa söz uzar, özüŋ sen uka bar özüm söz üzer | Bunların sayısı pek çoktur; sayarsan, söz uzar; kalanlarını sen kendin tasavvur et, ben sözümü kesiyorum. |
Bularnı bile me katıl hem karıl, sevindür olarığ sevinçin tiril | Bunlar ile de görüş-tanış; onları sevindir ki, kendi hayatın da huzur içinde geçsin. |
İşiŋ kılsalar terk terin tegrü ber, yetürgil içürgil aşın keŋrü ber | Senin ısmarladığın bir işi yapınca, onların hizmet hakkını derhâl öde, bol-bol yedir, içir. |
Ayıŋlamasunlar seni halk ara, atıŋ artamasun munı ked kör e | Çok dikkat et, halk arasında seni kötülemesinler; adın lekelenmesin. |
Yeme yakşı aymış biliglig süzük, bodunka bağırsak ne köŋli tüzük | Bilgili, halka merhametli, temiz ve berrak kalpli insan çok iyi söylemiş. |
Tiriglik tileme at edgü tile, at edgü kerek bu tiriglik bile | Yalnız hayat isteme, iyi nâm iste; insana hayat ile birlikte iyi ad da lâzımdır. |
Özüŋ ölgü âhır bu atıŋ kalır, atu edgü bolsa tiriglik tatır | Kendin nihayet öleceksin, fakat adın kalacaktır; adın iyi olursa, hayatın zevkli geçer. |
Kimiŋ atı isiz bolup artasa, aŋar yegreki ol tirig turmasa | Kimin adı lekelenir ve kötüye çıkarsa, onun için hayırlısı ölmektir. |
Münol bu tiriglik tile edgü at, isiz kılma edgün kılın meŋü at | Bu hayat bir sermâyedir, onun ile iyi ad kazanmağa çalış; onu boşuna geçirme, iyilik ile adını ebedîleştir. |
Çığaylar Birle Katılmaknı Ayur | Fakirler İle Münâsebeti Söyler |
Bularda basası çığaykırturur, neŋin edgülük kıl içkıl ür hem yetür | Bundan sonra fakirler gelir; onlara mal ile iyilik et, yedir, içir. |
Duâçıtururlar saŋa ay kadaş, idi edgü neŋ bu duâ ay adaş | Ey kardeş, bunlar sana duacıdırlar; ey dostum, bu duâ çok iyi bir şeydir. |
Olardın tileme tavarın yanut, yanutı bayat berge edgü konut | Onlardan, karşılık olarak, mal bekleme; buna mukabil Tanrı sana cenneti nasıp eder. |
Bu ol ilde törlüg katılğu kişi, saŋa tüşse iş ya olarka işi | Onların sana veya senin onlara işiniz düşerse, memlekette temas edilecek kimseler bunlardır. |
Törü bir işinde bağırsaklıkın, saŋa bolğa barça kişiler yakın | Bunların işlerini hallederken, merhametli davran; böylelikle bütün bu insanlar sana yakın olurlar. |
Özüŋ bulğa iki ajun edgüsi, atıŋ edgü bolğay yadılğay küsi | Böylece kendin her iki dünya nimetini elde edersin; iyi nâm kazanırsın ve şöhretin dünyaya yayılır. |
Evlik Negü Teg Almaknı Ayur | Nasıl Evlenileceğini Söyler |
Kalı evlik almak tilese özüŋ, talusın tile ked yiti kıl közüŋ | Eğer evlenmek istersen, çok dikkatli ol ve iyi bir kız ara. |
Köki edgü bolsun uruğ hem tarığ, uvutluğ sakınuk tilegil arığ | Alacak kimsenin soyu-sopu ve ailesi iyi olsun; kendisinin de haya ve takva sahibi, temiz olmasına dikkat et. |
Usa ev kızı al elig tegmedük, seniŋde adın er yüzin körmedük | Alacaksan, el değmemiş ve senden başka erkek yüzü görmemiş olan, bir aile kızı almağa çalış. |
Seni sevge sendin adın bilmegey, yarağsız ya teŋsiz kılık kelmegey | Böylesi seni sever ve senden başkasını tanımaz, yakışık almayan münasebetsiz hareketlerde de bulunmaz. |
Özüŋde kodı al kisi alsa sen, bedük tüp ke yakma bulun bolğa sen | Evleneceksen, kendinden aşağı derecede biri ile evlen; kendinden yüksek ailelere yaklaşma, sonra onun esiri olursun. |
Negü ter eşitgil sınamış kişi, sınamış kişiniŋ bışığ ol işi | Tecrübe etmiş olan insan ne der, dinle; tecrübeli insanın işi dâima mükemmeldir. |
Kisi alsa özde kodı al köni, sevinçin keçürgey sen üdlek küni | Evleneceksen, kendinden aşağı derecede biri ile evlen; ömrünü huzur içinde geçirirsin. |
Yüzi körki kolma kılınç edgü kol, kılınç edgü bolsa yarutğay seni | Onda yüz güzelliği arama, güzel huy ara; huyu iyi olursa, seni memnun eder. |
Kisi alma alsa özüŋke kurı, sen alğıl sakınuk erenler eri | Ey takva sahibi insan, evlenme; evlenirsen, kendi dengin ile evlen. |
Yüzi körki kolma kılınç edgü kol, kılınç edgü bolsa tükel bolğa ol | Yüz güzelliği arama, güzel huy ara; huyu güzel olursa, o mükemmel demektir. |
Ay körklüg koluğlı munı kolmağıl, kızıl meŋziŋi sen sarığ kılmağıl | Ey güzellik arayan, güzellik arama; sen al yanağını boş yere sarartma. |
Kim evlik alayın tese törtte taş, adın almaz evlik ayâ erde baş | Evlenmek isteyen kimseler şu dört nevi kadın ile evlenirler, ey erkeklerin ileri geleni. |
Biregü bay evlik tiler üstikip, takı biri körklüg tiler köz tikip | Biri zengin kadın ile evlenmek ister; biri güzel olmasını ister ve ona göz diker. |
Takı bir uruğluğ tüp aslı kolur, uluğluk atıŋa küvenür bolur | Bir başkası soyu-sopunun asîl olmasını ister ve bu asalet payesi ile iftihar eder. |
Takı biri yinçge sakınuk tiler, anı bulsa terkin aŋar öz ular | Başka biri de çok takva sahibi olmasını arzular; onu bulunca, ken dişini ona derhâl kaptırır. |
Bularda talusın ayayın saŋa, kisi alğu erse kulak tut maŋa | Bunlardan hangisinin daha iyi olduğunu sana söyleyeyim; evlenmek istersen, bana kulak ver. |
Ayâ bay tilegli sen evlik talu, bulun bolmağıl sen ay bilgi tolu | Ey seçkin ve bilgili insan, sen zengin bir kadın ile evlenmek isteyerek, kendini onun esiri durumuna sokma. |
Bedütgey tilin köŋli neŋke bolup, kötürgü kerek neŋ tilese kolup | O malına güvenerek, dilini uzatır; o bir çok şeyler ister ve onun bütün bu arzularını yerine getirmek icap eder. |
Ayâ körk tilegli kişi edgüsi, kisi körki kolma bodun külgüsi | Ey güzellik arayan insanların iyisi, kadında güzellik arama, âleme maskara olursun. |
Tozu halk sever ol kisi körkini, meger teŋri fazlı küdezse anı | Kadının güzelini her kes arzular; fakat onu ancak Tanrının fazlı koruyabilir. |
Ayâ tüp tilegli bedüklük bile, uçuz kılmağu öz bedük tüp bile | Ey asalet ve büyüklük arayan insan, bu asîl aile içinde küçük mevkie düşme. |
Uruğluğ tarığlığ bedükler tili, bedükrek bolur bolma evçi kulı | Soyu-sopu büyük olan kimseler yüksekten konuşurlar; sen kadın esiri olma. |
Ay yinçge sakınuk tilegli ınal, munı bulsa bulduŋ bu tört neŋ tükel | Ey alacağı kadının takva sahibi olmasını isteyen bey-zâde, böylesine rastlarsan, her dört şeyi de bir arada elde etmiş olursun. |
Kalı bulsa edgü sakınuk tişi, yava kılma alğıl ay edgü kişi | Eğer iyi ve takva sahibi bir kadın bulursan, bu fırsatı kaçırma, derhâl evlen, ey iyi insan. |
Tilek baylık erse tire birge neŋ, bayutğay seni ol kızıl bolğa eŋ | Arzun zenginlik ise, o tasarruf ederek, seni zenginleştirir ve yüzünü güldürür. |
Kılınçı köni erse körki kelir, tişi körki kılk ol biligli bilir | Ahlâkı dürüst olan kimse güzel görünür; kadının güzelliği onun tavır ve hareketidir; bunu bilen bilir. |
Sakınuk arığ bolsa aslı bolur, ol üç neŋ bu yerde bolur ay unur | Kadın takva sahibi ve temiz olursa, asîl demektir ve diğer üç şey de onda birleşir, ey kudretli insan. |
Sakınuk tile sen kisi ay bügü, sakınuk bulunsa bolur törtegü | Ey hakîm insan, takva sahibi olan kadın iste; takva sahibi biri bulunursa, her dört şey onda birleşmiş olur. |
Munı teg bulur erse sen bir tişi, katığlan yava ıdma ersig kişi | Böyle bir kadın bulursan, çabuk davran; fırsatı kaçırma; ey mert kişi. |
Oğul Kız Tuğsa Neteg İgidgüsin Ayur | Çocukların Nasıl Terbiye Edileceğini Söyler |
Oğul kız törüse seniŋ ay teŋin, eviŋde igidgil igidme öŋin | Senin ay gibi bir oğlun veya kızın doğarsa, onu kendi evinde terbiye et, bu işi başka ellere bırakma. |
Avurtası edgü kişi tut arığ, oğul kız arığ kopğa turğay fâriğ | Süt ninesi olarak iyi ve temiz bir kadın tut; oğlun kızın temiz büyür ve uzun ömürlü olur. |
Oğul kızka ögret bilig hem edeb, aŋar iki ajun anıŋ asğı tap | Oğul-kıza bilgi ve edep öğret; bu her iki dünyada onlar için faydalı olur. |
Oğulka kisi al kızığ erke ber, sakınçsız tirilgil ayâ kutluğ er | Oğula kız al, kızı ere ver; ömrünü derdsiz geçir, ey mes’ûd insan. |
Kamuğ erdem ögret oğulka tükel, ol erdem bile bu tere berge mâl | Oğula bütün faziletleri tam olarak öğret; o bu faziletler ile ileride mal sahibi olur. |
Süre ıdma boşlağ oğuluğ yava, yava bolğa boşlağ yügürgey eve | Oğulu başı-boş dolaşmağa bırakma; başı boş kalırsa, her tarafa gider ve yazık olur. |
Kızığ tutma evde uzun begsizin, ökünç birle ölgey özüŋ igsizin | Kızı çabuk evlendir, uzun müddet evde tutma, yoksa hastalığa lüzum kalmadan, yalnız bu peşimanlık seni öldürür. |
Ayâ koldaş ardaş söz aydım kese, bu kız toğmasa yeg tirig turmasa | Ey dost arkadaş, sana kesin bir söz söyleyeyim; bu kızlar doğmasa, doğarsa yaşamasa daha iyi olur. |
Kalı tuğsa yegrek aŋa yer koyı, evi bolsa koşnı ölügler toyı | Eğer dünyaya gelirse, onun yerinin toprağın altı veya evinin mezara komşu olması daha hayırlıdır. |
Tişilerni evde küdezgil tuçı, tişiniŋ taşı teg bolumaz içi | Kadınları her vakit evde muhafaza et; kadının içi dışı gibi olmaz. |
Yatığ evke ıdma çıkarma tişig, körüp yolda alğan köz ol bu kişig | Yabancıyı eve sokma, kadını dışarıya çıkarma; bu kadınları sokakta gören göz onların gönlünü çeler. |
Közün körmese ârzû kolmaz köŋül, közüŋ körse köŋlüŋ kolur ay oğul | Göz görmezse, gönül arzu etmez; ey oğul, gözün görürse, gönlün arzular. |
Közüŋni küdezgil köŋül kolmağay, köŋül kolmasa öz bulun bolmağay | Gözünü gözetirsen, gönülün bir şeye akmaz; arzu etmeyince de, insan hiç bir şeye kapılmaz. |
Tişig katma erke yegü içgüde, kalı kattıŋ erse keçer keçgüde | Yemekte, içmekte kadınları erkeklere katma; eğer katarsan, ölçüyü kaçırırlar. |
Tişig ıdma evde öŋin çıkğalı, kalı çıksa yitrür könilik yolı | Kadını evden dışarı bırakma; eğer çıkarsa, doğru yoldan şaşar. |
Tişi aslı et ol küdezgü etig, yıdır et küdezmese bolmaz itig | Kadının aslı ettir; eti muhâfaza etmeli; gözetmezsen, et kokar; bunun çâresi yoktur. |
Ağır tut tişig sen negü kolsa bir, eviŋ kapğı bekle yırak tutğıl er | Kadına saygı göster, ne isterse, ver; evin kapısını kilitle ve eve erkek sokma. |
Vefâ yok bularda ozadın berü, közi kança baksa bu köŋli naru | Bunlarda öteden beri vefa yoktur; gözleri nereye bakarsa, gönülleri oraya akar. |
Cefâ birle önmiş igidmiş yığaç, yimişi ağu ol aŋar bolma aç | Onlar zahmetle süren ve yetişen bir ağaca benzer; meyvası zehirdir, ona karşı iştiha ve ihtiras besleme. |
Neçe miŋ azığlığ eren erkeki, tişilerde ötrü üzüldi köki | Nice bin kudretli ve erlerin eri erkekler kadınlar yüzünden mahvolup gitmişlerdir. |
Neçe kızğu eŋlig yüzi suvluğ er, tişilerde ötrü özi boldı yer | Nice al yanaklı ve yüzü sıhhatle pırıl-pırıl parlayan erkekler, kadınlar yüzünden, toprak olup-gitmişlerdir. |
Tümen miŋ külüg çavlığ ersiglerig, tişiler anı yerke kömdi tirig | Bu kadınlar binlerce namlı ve şöhretli kahramanları diri-diri yere gömmüşlerdir. |
Negü teg küdezgü olarığ tutup, küdezigli teŋri küdezsü utup | Onları nasıl zapt ve rapt altına alabilirsin; meğer ki, her şeyi koruyan Tanrı onlarla başa çıksın. |
Elig Asrakılarığ Negü Teg Tutğusın Ayur | Hizmetçilere Nasıl Muamele Edileceğini Söyler |
Yeme edgü tutğıl elig asrakığ, yegü içgü bergil bütür oprakığ | Bir de hizmetçilere iyi muamele et; onlara yiyecek, içecek ver ve giyeceklerini eksik etme. |
Küçiŋe teŋeşi yüdürgil yükin, ayıtğay seniŋdin bayat erkligin | Onlara kudretleri nisbetinde iş ver; kadir Tanrı bunların hesabını senden soracaktır. |
Ayı artuk emgek tegürme aŋar, bayat ol saŋa hasmı andın sıŋar | Onlara kudretlerinin fevkinde işler yaptırıp, eziyet etme; aksi hâlde karşında Tanrıyı bulursun. |
Olar ma bayat kulları ol kamuğ, aŋar küç kılıp özke alma tamuğ | Onlar da Allahın kuludur; onlara zulüm ederek, kendine cehennemi satın alma. |
Uluğ sen olar boldı sende kiçig, kiçigke uluğ boldı açığ süçig | Sen büyüksün, onlar senden küçüktür; büyük küçüğe karşı dâima lütufkâr ve müşfik olur. |
Uluğ bolduŋ erse kiçig tut köŋül, uluğka kiçiglik yaraşur oğul | Ne kadar büyük olsan da, alçak gönüllü ol; ey oğul, büyüğe tevâzû yakışır. |
Negü ter eşitgil ukuşluğ saŋa, bu söz işke tutğıl ay bilgi keŋ e | Dinle, akıl sahibi sana ne der, ey geniş bilgili insan, bu söze göre hareket et. |
Kalı bolsa sen beg bodunka uluğ, köŋül til kiçig tut özüŋke yuluğ | Eğer sen bey ve halkın büyüğü olursan, buna karşı tevâzû ve nezâket fedakârlığını göze al. |
Özüŋni unıtma yaŋılma yorık, kelir kutka yapma selâmet yoluğ | Kendini unutma, hareketlerinde doğru yoldan şaşma; saadetin yolunu kapama ki, o sana sağ-sâlim erişebilsin. |
Eviŋ barkıŋ ked arığ tut silig, saŋa kelge devlet akı keŋ elig | Evini-barkını çok temiz ve pâk tut; ey cömert ve açık elli insan, bu sana saadet getirir. |
Aş içgü tuz etmek yeme keŋrü tut, atıŋ edgü bolğay kelü berge kut | Bir de yiyeceği, içeceği ve tuz-ekmeği bol tut; iyi nâm kazanırsın ve saadet sana yâr olur. |
Kirişke yaraşı çıkış kıl yakın, çıkış bolsa terkin kirişke bakın | iradına göre masrafını ayarla; masrafına göre de derhâl iradını tanzim et. |
Alımka berimke oŋay edgü bol, kayu üdte kılsa açuk bolğa yol | Alırken-verirken kolaylık göster ve dürüst hareket et; böyle yaparsan, yolun her vakit açık olur. |
Elig tarlıkı tegse emdi saŋa, kişike muŋadma ay ersig toŋa | Eğer elin dara girerse, ey mert yiğit, başkalarına bundan sızlanma |
Severiŋ eşitgey elig tutmağay, sini sevmegüçi küle tınmağay | Sevenlerin duyar, fakat yardımına koşmazlar; seni sevmeyenler ise gülmek için bir fırsat bulurlar. |
Uçuz tutğa koldaş adaş ya kadaş, anıŋ ağrığında köŋül bolğa baş | Arkadaş, dost veya kardeş nazarında itibârın kalmaz ve bunun acısından gönülün yaralanır. |
Kişi edgüsiŋe katılğıl karıl, kişi bol kişiler arala tiril | iyi insanlara katıl ve onlarla münâsebette bulun; insan ol ve insanlar arasında yaşa. |
Ülüşlerde turma ya tutma neŋiŋ, ökünçün sarığ bolğa kızğu eŋiŋ | Hisseli işlere girişme ve böyle işe mal yatırma; al yanağın peşimanlıktan sararır. |
Uluğ yolka tutma sen ev bark yakın, tokığay yoduğ sen munı ked sakın | Evin-barkın büyük ve işlek yollara yakın olmasın, sana zararı dokunur; bunu iyice düşün. |
Begig koşnı kılma ya yadğun ögüz, hisârka yakın turma ay köŋli tüz | Beye veya taşan nehre komşu olma; hisara yakın durma, ey dürüst kalpli insan. |
Bu üç koşnılıktın saŋa asğı yok, anıŋ yası tegse aŋar osğı yok | Bu üç komşuluktan sana bir fayda olmadığı gibi, bunlardan gelecek zarar da önlenemez. |
Ev almak tilese ayıt koşnısın, yer almak tilese ayıtğıl suvın | Ev almak istersen, komşusunu sor; yer almak istersen, suyunu sor. |
İsizke katılma selâmet yorı, kılınçıŋ köni tut kevel teg küri | Kötüye katılma, selâmetle yürü, dâima doğru ve dürüst ol; küheylân gibi, meydanda cevelân et. |
Barığ tapkıl emdi beg atın alın, sakınç kısğa tutğıl sevinçin salın | Ne varsa, ona kanâat et, bey adını al; hırsına hâkim ol ve huzur içinde yaşa. |
Ölümüg unıtma odulğay özüŋ, idiŋni unıtma açılğay közüŋ | Ölümü unutma, gaflete düşmezsin; rabbini unutma, gözün kapalı kalmaz. |
Sözüŋ saknu sözle sakınç kelmegey, yava kılma üd kün ökünç bolmağay | Sözünü düşünerek söyle, sana keder gelmez; hayatını boşuna geçirme, peşiman olmazsın. |
Küvezlenme artuk turı bolğa sen, saran bolma artuk söküş bulğa sen | Çok gururlanma, her kes senden tiksinir; çok hasis de olma, sana söğerler. |
Negü ter eşit köŋli alçak kişi, kişilik kılığlı kişilik tuşı | Alçak gönüllü ve insanlığa karşı insanlık gösteren adam ne der, dinle. |
Özüŋ edgü atlığ bolayın tese, akı bolğıl artuk katığlan usa | İyi nâm kazanmak istersen gayret et, çok cömert olmağa çalış. |
Boşuğ kul kılayın tese belgülüg, akı bol üle neŋ kötürdüŋ ülüg | Hür insanı gerçekten kul etmek istersen, cömert ol, mal dağıt; karşılığını görürsün. |
Başım kökke tegsün tese sen turup, bilig birle işle kamuğ iş körüp | Bir gün başının göklere ermesini istersen, her işi dikkatle ve bilgi ileyap. |
Ajunka yadılmak tilese atıŋ, ümeg edgü tutğıl yügürdi atıŋ | Adının dünyaya yayılmasını istersen, yolcuya iyi muamele et, adın dünyayı dolaşır. |
Erejlig bolayın tese sen özün, osallıknı kodğıl ay kılkı tüzün | Huzur içinde yaşamak istersen, ey yumuşak huylu insan, ihmalkârlığı bir tarafa bırak. |
Kılayın tese sen bayatka tapuğ, et özke ömiş berme yapğıl kapuğ | Tanrıya kulluk etmek istersen, vücûda arzuladığı şeyleri verme ve bunun kapısını kapat. |
Kamuğ edgülükke tegeyin tese, et özni kısa tut havânı basa | Her türlü iyiliğe erişmek istersen, vücûdu zapt ve rapt altına al ve nefsine hâkim ol. |
İdi yakşı aymış sakınuk kişi, bu söz işke tutğıl ay kılkı saşı | Takva sahibi çok güzel söylemiş, ey ürkek ve mütereddit insan, buna göre hareket et. |
Bu et özke berme tilek ârzûsın, tilek bulsa yeyür idisi başın | Bu vücûdun dilek ve arzusunu yerine getirme; dileğine kavuşursa, sahibinin başını yer. |
Muŋar edgü kılsa bu isiz kılur, isiz kılsa boynın eger erksizin | Ona iyilik yaparsan, o sana kötülük eder; ona kötülük yaparsan, çaresiz, sana karşı boyun eğer. |
Sözin kesti ögdülmiş aydı kadaş, bu yaŋlığturur âm yorıkı adaş | Öğdülmiş sözünü bitirdi ve:-— Ey kardeş avamın tavır ve hareketi böyledir — dedi — |
Ayu berdim emdi eşitti özüŋ, munı uktuŋ erse kesildi sözüg | işte, duyduğun gibi, sana izah ettim; bunları anladınsa, artık soracak bir şeyin kalmamıştır. |
Odgurmış suali Öğdülmişke | ODGURMIŞ’IN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yanut berdi odğurmış aydı bu söz, eşittim tükelmen ayâ kılkı tüz | Odgurmış cevap verdi ve:—Ben bu sözlerin hepsini dinledim, ey dürüst tabiatli insan — dedi — |
Takı bir sözüm bar ayıtğu saŋa, anı ma ayu ber aça sen maŋa | Sana soracak bir şeyim daha var, onu da bana izah et. |
Katılsa özüm men kişiler bile, barışğu kelişgü kerekmen küle | Ben insanlara karışırsam, onlara gidip-gelirken, bunu endişesiz ve huzur ile yapmam lâzımdır. |
Seziksiz meni aşka ündegeler, men ündep olar ma maŋa kelgeler | Şüphesiz, beni yemeğe çağıracaklar ve ben çağırınca, onlar da bana geleceklerdir. |
Neteg barğu aşka neteg yegü aş, okısa negü teg okığu adaş | Yemeğe nasıl gitmeli ve yemeği nasıl yemeli; çağırırken de nasıl çağırmalı, ey kardeş. |
Munı ma ayu ber maŋa belgülüg, bu iştin yeme ök alayın ülüg | Bunu da bana açık olarak söyle, bu hususta da bir az malûmatım olsun. |
Öğdülmiş Odgurmışka Aşka Barmak Törüsin Ayur | Öğdülmiş Odgurmış’a Ziyâfete Gitmek Âdabını Söyler |
Yanut berdi ögdülmiş aydı bu ma, kerekligturur bu kadaş aysa ma | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Ey kardeş, bu da izah edilmesi gereken bir şeydir — dedi — |
Üküş törlüg ol bu okığu kişi, telim törlüg ol bu konukluk aşı | Çağıran kimseler muhtelif sınıf ve tabakalara mensup olduğu gibi, ziyafetler de türlü-türlü olur. |
Olarda birisi küdenke aş ol, ya sünnet aşı ya toğursa oğul | Bunlardan biri — düğün ziyafetidir; biri de—ya bir oğlun doğumu sünneti dolayısiyle verilen ziyafettir. |
Ya iş tuş okığay ya koldaş adaş, uluğ ya kiçig tut yakın ya kadaş | Birde eş, dost yahut arkadaş, ahbap, büyük veya küçük, yakın veya veya kardeş ziyafete çağırır. |
Yoğ aşı bolur ya ölüg atıŋa, ya ol at bulup aş berür yatıŋa | Yahut bir ölü için yapılan yog aşı olur yahut biri bir rütbe alınca, başkalarına ziyafet çeker. |
Bularda kayu erse aş suv yegü, anı teŋle barğu azu barmağu | Bu ziyafetlerden hangisine gitmek ve hangisine gitmemek icap ettiğini bilmek lâzımdır. |
Adaş koldaş ardaş kadaş aşları, bolur erse körgü barıp işleri | Arkadaş, dost, ahbap ve kardeş ziyafetleri olursa, oraya gidip eşi, dostu görmelidir. |
Turu bergü aşta körüp yat bazığ, aş içgü tegiri üküş ya azığ | Ziyafette bilhassa yat ve yabancılara itina göstermeli, yiyecek ve içeceğin az veya çok dağıtılmasına dikkat etmelidir. |
Yakın koşnı aşnı aş itse saŋa, azu teŋrilik iş okısa toŋa | Yakın komşu senin için bir ziyafet verir yahut âhiret kardeşin seni davet ederse, ey yiğit, |
Olarka yeme bar küdezgil köŋül, sevindür olarnı sevin ay oğul | Onlara git, gönüllerini kırma; onları sevindir ve kendin de sevin, ey oğul. |
Kalı itseler aş saŋa oğrayu, ol aşka yeme bar sevindür yeyü | Eğer senin için bir ziyafet çekerlerse, o ziyafete de git; yemeklerini yiyerek, onları memnun et. |
Apaŋ munda taştın bolur erse aş, aŋar barmasa yeg köŋül bolğa baş | Bunların dışında başka ziyafetlere davet ederlerse, bunlara gitmemek daha iyidir, gönlün yaralanır. |
Yazım ya yitim bolğa oldruğ turuğ, yavuz bolğa köŋlüŋ ay edgü uruğ | Oturma yerleri yarım-yamalak olur; duracak yeri bulunmaz; ey asîl nesepli insan, kalbin kırılır. |
Ya esrük tütüş kılğa ahsumlağay, aşıŋ siŋmegey tek köŋül ağrığay | Ya ziyâfettekiler sarhoş olup, kavga ederler; yediğin içine sinmez, sâdece canın sıkılır. |
Kamuğ bir todum yem aş içgü üçün, özüŋni uçuz kılmağıl sen küçün | Bir doyumluk bu’ yiyecek ve içecek için, kendini zorla itibardan düşürme. |
Negü ter eşitgil boğuz tıdğuçı, özi boğuzıŋa erk bolup tutğuçı | Boğazına hâkim olan ve icap ettiği zaman kendisini yemekten men’ edebilen insan ne der, dinle. |
Boğuzuŋ küdez bolma erniŋ eli, bu boğuzuŋ üçün bolma yalŋuk kulı | Boğazını gözet ve aşağılık insan olma; bir boğaz için, insanların kulu durumuna düşme. |
Telim kördüm emdi ağır bolmış er, tıdumadı boğuzı üçün boldı yer | Şimdiye kadar itibarda bulunmuş bir çok kimseleri gördüm; boğazlarına hâkim olmadıkları için, toprak ölup-gittiler. |
Üküş kördüm ilde bedümiş erig, bulun kıldı boğuzı töşendi yerig | Memlekette yükselmiş bir çok insan gördüm; boğazlarının esiri oldular ve toprağa düştüler. |
Telim baynı kördüm boğuz bulnadı, özi boldı müflis çığaylık yedi | Bir çok zenginler gördüm, boğazlarının esiri oldular ve böylece iflâs ederek, tekrar fakirliğe düştüler. |
Boğuzka bulun bolma boğuzı uluğ, boğuzka bulun bolsa bolmaz yuluğ | Boğazın esiri olma, ey boğazına düşkün adam; bağazın esiri olursan, bir daha bu esaretten kurtulamazsın. |
Kayu törlüg aşka barır erse sen, edeb birle aş ye bilir erse sen | Hangi ziyafette olursa-olsun, yemek yerken, mümkün olduğu kadar, edep dâiresinde hareket et. |
Törü bilmez ögsüz kılıksız kişi, törülüg kişi körse yaŋlur başı | Usûl bilmez, akılsız ve nasıl hareket edeceğini bilmeyen kimseler, usûle vâkıf insanları görünce, şaşırır-kalırlar. |
Seniŋde uluğ aşka sunsa elig, sen ötrü elig sun bu ol kör bilig | Senden büyük yemeğe başladıktan sonra, sen elini uzat; bak, âder böyledir. |
Oŋ elgiŋ bile sun bayat atı ay, yegü üdregey hem özüŋ bolğa bay | Yemeğe sağ elini besmele ile uzat; böylece yemeğin bereketi artar, sen de zengin olursun. |
Kişi utrukı türmek alma tigü, öz utru negü erse alğu yegü | Başkasının önündeki lokmalara dokunma; kendi önünde ne varsa, onu al ve ye. |
Bıçak tartma anda kötürme süŋük, ayı bolma kovdaş ne silkim sepük | Sofrada bıçak çıkarma ve kemik sıyırma; çok obur olma ve pek de sünepe oturma. |
Neçe me tok erse yeyü turğu aş, kişi aş kişike körü ber kadaş | Ne kadar tok olursa-olsun, insan ikram edilen yemeği reddetmemelidir; ey kardeş, yemeği adamına göre ikram et. |
Yegü alsa tişle uşak tançula, işig aşnı ürme sen ağzıŋ bile | Yemeği alınca, ısır ve ufak-ufak çiğne; sıcak yemeği ağzın ile üfleme. |
Yer erken aşığ türtme tirki öze, kişi körki buzma kılınçıŋ tüze | Yemek yerken, sofra üzerine sürünme; insanların huzurunu kaçırma, hareketine dikkat et. |
Törüsüzlük ol bu törüçe yorı, törüsüz kişiler kişike korı | Bütün bunlar usûl bilmezlikten ileri gelir, usûle uygun hareket et; usûl bilmeyen insanların başkalarına zararı dokunur. |
İdi yakşı aymış törülüg kişi, törü bilse yalŋuk bulur tör başı | Usûl bilen kimse çok güzel söylemiş; insan usûl bilirse, baş-köşeye geçer. |
Kamuğ neŋke öŋdi törü bar sözi, törü tüz yorıtsa yarur er yüzi | Her şeyin usûlü, âdap ve erkânı vardır; usûlü tam olarak tatbik eden kimsenin yüzü güler. |
Kılıksız törü öŋdi bilmez kişi, kişike katılsa itilmez işi | Usûl, âdap ve erkânı bilmeyen kimse insanlara katılırsa, işinde muvaffak olamaz. |
Aşığ tatğanu ye sen elgiŋ sunup, seni körse evlik sevinsün turup | Yemeğe elini uzat, haz ve arzu ile ye; ev hanımı, seni görerek, memnun olsun. |
Kişi emgek ıdsa saŋa itse aş, yava kılma emgek anı kılma baş | însan zahmet edip, sana ziyafet hazırlarsa, bu zahmeti boşa çıkarma; onun hatırını kırma. |
Köni sözlemiş körse köŋli oduğ, sözi körse mani berür tü boduğ | Gönülü uyanık insan çok doğru söylemiş; dikkat edersen, onun sözü çok renkli ve manalıdır. |
Kişi köŋli yuvka sırınçğa sanı, idi ked küdez sınğa serme anı | insanın gönülü incedir, o bir sırçaya benzer; ona çok dikkat et, kaba söz söyleme, kırılır. |
Serilse kişi köŋli kitti tatığ, yakınlık kesildi yıradı asığ | İnsanın gönülü kırılırsa, işin tadı kaçar, yakınlık uzaklaşır ve ondan faydalanmanın arkası kesilir. |
Yakınlık tilese küdezgil köŋül, köŋül sınsa killi yakınlık tüŋül | Yakınlık istersen, gönülü gözet; gönül kırılırsa, yakınlık gider ve bil ki, artık o senin dostun değildir. |
Aşığ teŋleyü ye yeme aş üküş, maŋa mundağ aydı ukuşluğ küsüş | Yemeği ölçülü ye, çok fazla yemek yeme; akıllı ve aziz insan bana böyle dedi. |
Üküş yeglilerniŋ aşı yeg bolur, aşı yeg kişi tutçı iglig bolur | Çok yiyenlerin yemeği hazmolunmaz; yemeği iyi hazmedemeyen kimseler dâima hasta olurlar. |
Boğuzdın kirür ig boğuzuğ küdez, aşığ teŋleyü ye yegü içgü az | Hastalık boğazdan girer, boğazı koru, yemeği ölçü ile ye; insan her vakit az yeyip, az içmelidir. |
Bu ığ tutsa terkin kişig yavrıtur, anı emlemese ölüm tavratur | insana bir hastalık gelirse, onu derhâl kuvvetten düşürür; tedavi edilmezse, ölüm koşar-gelir. |
Yeme yakşı aymış otaçı hakim, hakimler sözini yavuz tigli kim | Tabip hakîm de çok güzel söylemiş; hakimlerin sözüne kim fena diyebilir. |
Ölümdin yumuşçı ig ol aşnusı, kişi igledimü ölüm koşnısı | Hastalık ölümün ilk habercisidir; insan hastalandımı, ölüm yanı başındadır. |
Belâ mihnet ol ig ölüm tutğakı, ölümde tatığ yok azu yakşısı | Hastalık belâ ve mihnettir ve ölümün öncüsüdür; ölümün zevki yoktur, onun iyisi olmaz. |
Kişimen tegüçi apa oğlanı, isig tumlığığ bilgü adra anı | Ben insanım — diyen âdem-oğlu sıcağı ve soğuğu ayırt edebilmelidir. |
Tadu bilgü aşnu yaraşık yese, taduka yaraşmaznı kodğı usa | Uygun olan şeyleri yemek için, önce tabiatı bilmeli; tabiata uygun olmayan yemeklere mümkün mertebe yanaşmamalıdır. |
İsig artsa terkin soğık iç öze, soğık artar erse isigin tüze | Sıcaklık fazlalaşırsa, üzerine derhâl soğuk bir şey içmeli; soğukluk fazlalaşırsa, onu sıcak ile tâdil etmelidir. |
Yegit erse yaşıŋ yaz erse yılıŋ, soğık işke tutğıl üşütür kanıŋ | Yaşın genç ve ömrün bahar yıllarında ise, soğuk şeyler kullan, kanın bunları ısıtır. |
Yaşıŋ kırkta keçse kün ay erse küz, isig neŋ bile sen özüŋ tabı tüz | Yaşın kırktan fazla ve mevsim son bahar ise, tabiatini sıcak şeyler ile tanzim et. |
Yaşıŋ erse altmış üdüŋ erse kış, isig işke tutğıl soğık kılma iş | Yaşın altmış ve vaktin de kış ise, sıcak şeyler kullan; soğuk şeyler ile arkadaşlık etme. |
Kuruğ tumlığ artsa isig öl anut, bu iki aŋar kılğa evre yanut | Kuruluk ve soğukluk fazlalaşırsa, sıcak ve yaş şeyleri hazır tut; bu ikisi onlara karşı koyar. |
Bu öl tumlığ artsa saŋa kılsa yas, isigin kuruğun anı yandru bas | Bu yaşlık ve soğukluk fazlalaşır ve sana zarar verirse, sıcak ve kuru şeyler ile onları karşıla. |
Taduŋ tumlığ erse isigin küçe, isig erse tumlığ yeyü tur içe | Tabiatın soğuk ise, onu sıcakla kuvvetlendir; sıcak ise, soğuk şeyler ye ve soğuk şeyler iç. |
Kalı samduy erse taduŋ belülüg, isigli soğıklı ara bir ülüg | Eğer tabiatın kat’î olarak ılık ise, onu, sırasına göre, sıcak ve soğuk şeyler ile besle. |
Bu yaŋlığ küdezgil taduŋnı köni, esen bolğa inçin tiriglik küni | Tabiatini bu şekilde tanzim et, hayatın huzur ve sıhhat içinde geçer. |
Negü ter eşitgil otaçı sözi, munıŋ manisi uk tirilgil kozı | Tabip ne söylemiş, dinle; bunun mânasını anlayarak yaşa, kuzum. |
Özüŋ tabını men ayayın yora, kızıllı sarığlı ürüŋli kara | Ben senin tabiatini izah edeyim; bu ya kızıl, sarı, ak veya kara olur. |
Bularda birisi biriŋe yağı, yağusa yağıka yağı adrara | Bunlardan her biri diğerlerine düşmandır; düşman düşmana yaklaşınca, bu renkler ile ayırt edilir. |
Ukuşluğ kerek öz taduğ teŋlese, yaraşık ne erse anı ok yese | Tabiati mutedil tutmak için, insanın akıllı olması gerektir; uygun olan ne ise, ancak o şeyler yenmelidir. |
Kişi yılkı birle adırtı bu ol, taduka yaraşık yese ay oğul | İnsan ile hayvan arasındaki fark, tabiate uygun şeyleri yemekle belli olur, ey oğul. |
Negü ter eşit emdi kökçin sakal, uka bar munı sen turu kalma kal | Şimdi ak-sakal ne der, dinle; bunu anlamağa çalış ve ihtiyarlığında şaşırma. |
Kişi kırk yaşap öz tadu bilmese, tükel yılkı ol bu neçe sözlese | İnsan kırk yaşına gelir ve kendi tabiatini bilmezse, nutuk sahibi olmasına rağmen, o tam bir hayvandır. |
Sınayu körü bilmese er bilig, kişike samağu anı ay silig | Tecrübe ve görgüsünden bilgi edinmeyen kimseyi insandan saymamalı, ey temiz kalpli insan. |
Başında keçip er yorık tüzmese, köni sözlemiş boldı yılkı tese | Tecrübelerine rağmen, hareketini tanzim edemeyen kimseye “hayvan” derlerse, doğru söylemiş olurlar. |
Üd üdlek keçip bolmasa er bügü, kişi tep atamağu yılkı tegü | Zaman geçtiği hâlde, hikmet sahibi olmamış ise, ona “insan” değil “hayvan” demelidir. |
Körü barsa yakşı ayur emçiler, aşığ az yese er esenin küler | Dikkat edersen, tabipler çok iyi söylemişler : insan yemeği ne kadar az yerse, o kadar sıhhatli ve neşeli olur. |
Esenlik tilese kör igsizlikin, az atlığ otuğ ye tiril ay tigin | Dâima sıhhatte kalmak ve hiç hasta olmamak istersen, “az” adlı ilâç ye ve öyle yaşa, ey bey-zâdem. |
Öz inçlik tilese ereji uzun, til atlığ etig ye tiril ay tüzün | Uzun zaman huzur içinde ve rahat yaşamak istersen, “dil” adlı eti ye ve öyle yaşa, ey temiz kalpli insan. |
Öğdülmiş Odgurmışka Aşka Okımak Törüsin Ayur | Öğdülmiş Odgurmış’a Ziyafete Davet Usûlünü Söyler |
Kalı sen okıyın tese sen kişig, okığıl velikin ked itgil işig | Eğer sen başkalarını davet etmek istersen, davet et, fakat bunun için evvelce çok iyi hazırlık gör. |
Ayak tirki ev bark arığ tut töşek, töşegil aş içgü yeme ked kerek | Ev-bark sofra ve tabakların temiz, odan minderlerle döşenmiş, yiyecek ve içeceklerin de seçkin olmalıdır. |
Arığ it aş içgü tatığlığ silig, yesü ârzû birle sunuğlı elig | Misafirlerin arzu ile yiyebilmeleri için, yiyecek ve içeceklerin temiz ve lezzetli olması lâzımdır. |
Okımasa aş suv müni bir bolur, okısa körügli birig yüz kılur | Ziyafete davet etmezsen, bir kusur işlemiş olursun; davet edersen, gelenler, bir kusur yerine, bin kusur bulurlar. |
Usa edgü itgil sen aş suv arığ, todup kopsu barsu keligli arığ | Bütün misafirlerin sofradan doyarak kalkması için, yiyecek ve içeceği mümkün mertebe iyi ve temiz hazırla. |
Adaşığ kadaşığ yırak ya yakın, tözüg aşka ünde küdezgil hakın | Arkadaş, kardeş, uzak ve yakın, her kesin hakkını gözet ve onları yemeğe davet et. |
Keliglisi kelgey kalı kelmese, köŋül kalmağay kör anıŋda basa | Gelen gelir; gelmeyenler olursa, onların da hatırı kalmamış olur. |
Boğuz övkesi bolsa yavlak bolur, öçep kek sürer ölse ötrü kalur | Boğaz meselesinden doğan öfke çok fena bir şeydir; insan ölünceye kadar kin ve intikam besler. |
Körü bar tözüke aş içgü tegür, kinikmiş bar erse yeme aş yitür | Dikkat et, her kese yiyecek ve içecek yetiştir; geciken varsa, onu da yemeksiz bırakma. |
Kişi aş yese sen öze içgü tut, anı içse içgü yeme ök anut | Yemekte misafirin içeceğini eksik etme; biri biter-bitmez, diğeri hazır bulunsun. |
Kayuda yegü bolsa içgu kerek, yegü içgü birle teŋeşgü kerek | Yemek yenilen yerde içecek de bulunmalı; yiyecek ve içecek birbirine denk olmalıdır. |
Yegü bolsa içgü anuk bolmasa, ağu boldı sakın ol aşnı yese | Yemek yanında içecek de hazır olmazsa, o yemek, yiyenler için, zehir olur. |
Tilese fukâ ber tilese mizâb, tilese cülengbin tilese cülâb | ister fuka’, ister mîzâb, istersen cülengbîn veya cülâb şertbetlerini ver. |
Munıŋda narukı negü bergüŋi, maŋa sen ayıtma ayıtğıl öŋi | Bunlardan başka daha neler vereceğini bana sorma; bunu başkalarına sor. |
Uluğlar yese aş tükese yeyü, kiçiglerke bergü aş içgü yegü | Büyükler yemeklerini yeyip sofradan kalktıktan sonra, küçüklere yiyecek ve içecek verilmelidir. |
Tözüke tegür aş körü kodmağıl, söke barmasunlar açın ıdmağıl | Her kese yemek yetiştir, hiç kimseyi gözden kaçırma; onları aç bırakma, sana söğerek dönmesinler. |
Aş içgü yeseler nukul ur yimiş, kuruğ öl yimiş ur bir ança simiş | Yiyecek ve içecek tamam olunca, çerez ve meyva ver; kuru ve yaş meyva yanında, bir mikdar simiş de bulunsun. |
Bıçış kıl küçüŋ yetse bıçğıl ağı, usa tiş teri bir kesilsü çoğı | Hediye ver; gücün yeterse, ipekli kumaş ver; mümkün ise, diş kirası ver ki, gelenlerin ağzı kapansın. |
Tükel boldı emdi aş içgü işi, aça ber kapuğ barsa tıdma kişi | Bu ziyafet işi böylece tamam olur, kapıları aç; misafirler gitmek isterlerse, artık onlara mâni olma. |
Bu aşka okığlı bolur tört kotu, barığlı yeme tört bolur ay botu | Ziyafete davet edenler dört zümre olduğu gibi, buna icabet eden. insanlar da dört türlü olur, ey yavrum. |
Biregü barır aşka ündeseler, aş içgü içer yer negü berseler | Bunlardan biri davet edildiği her ziyafete gider ve ziyafette ne ikram edilirse, yer, içer. |
Yana öz eviŋe okımaz kişi, başı bürnü yer evde yalŋuz aşı | Fakat kendisi evine başkalarını çağırmaz; yemeğini evine kapanıp, yalnız başına yer. |
Takı bir kişi körse aşka barır, aşın yer anı yandru aşka okır | Biri de ziyafete gider, yemeği yer ve kendisi de onu yemeğe davet eder. |
Takı bir kişi aşka barmaz bolup, kişig me eviŋe okımaz körüp | Biri de, kendisi ziyafete gitmediği gibi, başkalarını da evine davet etmez. |
Ölüg ol munı sen tirigke sama, katılma muŋar sen tiriglik yeme | Böyle bir insan ölüdür, sen onu diriden sayma; ona katılma ve onunla birlikte bulunma. |
Takı bir kotu aşka barmaz okıp, kişig aşka ünder tokımlar tokıp | Bir kısmı da davete gitmez; fakat kendisi, hayvanlar keserek, başkalarını ziyafete çağırır. |
Bularda eŋ edgü yorık buturur, bügü bilge ögmiş kılık buturur | Bunlardan en iyisi bu sonuncusudur, hakîm ve âlim insanların beğendikleri hareket de budur. |
Kerek aşka barğıl kerek barmağıl, boğuz tıd aş az ye esenin tiril | ister ziyafete git, ister gitme; fakat boğazına hâkim ol, yemeği az ye ve sıhhatle yaşa. |
Üküş yegli yalŋuk kör igçil bolur, sarığ meŋzi kovdak atı el bolur | Çok yiyen insan her vakit hastalıklı olur, yüzü sarı, kendisi cılız olur ve itibardan düşer. |
Muŋar meŋzeyür kör otaçı sözi, tadu bilgüçi köŋli bilgi yazı | Mizacı bilen, fikir ve bilgisi geniş olan tabip de bu hususta bunu teyit eder bir söz söylemiştir. |
Boğuzdın kirür ig kişike aşın, kişig ig karıtur tükemez yaşın | İnsana hastalık boğazdan ve yemekle birlikte girer; hastalık insanı ihtiyarlatır ve o ömrünü tamamlayamaz. |
Boğuzuğ küdez tutçı igsiz yorı, kılur ig kişiniŋ yüzini ışın | Boğazı dâima gözet ve hasta olmamağa çalış; hastalık insanın yüzünü yişin yapar. |
Bu yaŋlığ bolur kör aş içgü işi, okığlıka barsa ya kelse kişi | Ziyafet işi, gerek davete icabette, gerek başkasını davet ederken, işte böyle olur. |
Munu sözledim men eşitti özüŋ, munı tapkıl emdi uzatma sözüg | İşte ben söyledim, sen dinledin; bunu şimdilik kâfi bul ve sözü uzatma. |
Bu ol dünyâ hali yorıkı yolı, kişike katılmak tilese kalı | Eğer insanlar arasına karışmak istersen, bu dünyanın hâli, tavrı ve yolu budur. |
Ay köŋlüm yarukı hakikat yakın, sözüm manisin uk yeme ked sakın | Ey gönlümün ışığı ve gerçekten yakınım olan insan, sözümün mânasını anla ve iyice düşün. |
Odgurmış Öğdülmişke Dünyâdın Yüz Evrüp Barıŋa Tapı Bolmakın Ayur | Odgurmış Öğdülmiş’e Dünyadan Yüz Çevirip, Olana Kanâat Ettiğini Söyler |
Yanut berdi odğurmış aydı bu söz, eşittim men emdi eşit evre söz | Odgurmış cevap verdi ve : — Ben sözlerini dinledim; şimdi sen de banların mahzurlu taraflarını dinle — dedi — |
Sen aymış bu sözler kim ögrenseler, ajun içre bulğay tilek ârzûlar | Senin söylediğin bütün bu şeyleri insanlar öğrenirlerse, bu dünyada dilek ve arzularına erişirler. |
Velikin tiriglik bolurmu yegü, munı bilgü aşnu ay bilge bügü | Fakat hayat yalnız yiyip-içmektenmi ibarettir; ey hakîm âlim, önce bunu bilmelidir. |
Kişi munça emgek bile kazğanıp, uzun kalmaz erse nerek neŋ yığıp | Bu dünyada uzun müddet kalmayacak olduktan sonra, insanın bu kadar zahmete katlanıp, bu malı toplaması neye yarar. |
Bu dünyâ tileyü yügürse kişi, yatu kaldı tâat tapuğlar işi | insan bu dünya peşinde koşarsa, tâat ve ibâdet işini bir tarafa bırakır. |
Bu kün sen maŋa kelmişiŋde berü, baka kör tapuğ barça kaldı turu | Bugün senin bana geldiğinden beri, bak işte, bütün ibâdet olduğu gibi geri kaldı. |
Kamuğ bir kişike katılmış üçün, yası munça erse küçeme öçün | Yalnız bir tek insan ile görüşüp-konuşmak beni bu derece zarara sokarsa, artık bana gücenme ve beni zorlama. |
Uluş kendke kirse meniŋ bu özüm, kişi birle bolğa işim hem sözüm | Ben kalkıp, kasaba ve şehre inersem, bütün işim-gücüm insanlar ile olacaktır. |
Negü teg kılurmen bu tâat tapuğ, yapulğay maŋa bu sıŋardın kapuğ | Ben tâat ve ibâdetimi nasıl edâ edebilirim; bu kapı artık benim içın kapanmış olacaktır. |
Kiçiglikte yandım karıdım bu kün, bayat tapğı birle tirildim ögün | Gençlikten ayrıldım, bugün artık ihtiyarladım; hayatımı Tanrıya hamd u sena ve ibâdet ile geçirdim. |
Yana yandru yanmak yavalık tapa, yararmu maŋa ay bağırsak apa | Heder olacak bir hayata tekrar geri dönmek bana yakışırını, ey merhametli insan. |
Ne edgü bilig berdi bilgi ögüz, eşitgil munı sen ayâ köŋli tüz | Bilgisi ırmak gibi gür akan âlim ne iyi söylemiş; ey temiz kalpli insan, sen bunu dinle. |
Yegitlikte kılğıl karılık işi, karısa barır küç yetilmez kişi | İhtiyarlıkta yapılacak işleri gençken yapmağa çalış; insan ihtiyarlayınca, kuvveti kalmaz ve bunlar yapılamaz. |
Yegitlikte tavrat bayat tapğı kıl, karılıkta bolmaz munı yetrü bil | Gençlikte davran, Tanrıya ibâdet kıl; ihtiyarlıkta bu yapılamaz, bunu iyice bil. |
Kiçig oğlan erken kılınç edgü tut, uluğlukka tegse udınur bu ot | Genç iken iyi hareket etmeğe çalış; ihtiyarlık gelince, bu ateş söner. |
Ne edgü bolur kör yegitlik üdün, ülüg alsa özke kamuğ edgüdün | Yiğitlik çağında her iyilikten kendisine bir hisse almak ne kadar güzel bir şeydir. |
Ne teŋsiz bolur kör karımış kişi, yava bolsa kılsa yegitler işi | ihtiyarlamış bir kimsenin vaktini heder ederek, gençken yapılması icâp eden şeyler ile uğraşması ne kadar yakışıksız olur. |
Tiriglik üçün boldı dünyâ neŋi, tiriglik tükese tüker neŋ muŋı | Dünya malı hayat için yaratılmıştır; hayat sona erince, mal derdi de ortadan kalkar. |
Tiriglik uçuktı tirip bu neŋiŋ, anuk kimke kodğu kesilse tınıŋ | Mal toplaya-toplaya hayatın sonuna geldi; nefesin kesilirse, bunları kime bırakacağın bellidir. |
Tutayın sen aymış ilig tapğını, tükel bildim iş tuş bodun kılkını | Senin dediğin gebi, hükümdarın hizmetine girdiğimi ve eş-dost ile halkın tavır ve hareketini tam öğrendiğimi düşünelim. |
Negü asğı âhır ölür erse öz, saŋa teggüsi yok meger iki böz | Sonunda ölecek olduktan sonra, bunun faydası ne; bütün bunlardan elinde kalacak olan iki bez parçasıdır. |
Bu munça isinmek azu tumlımak, tilek iki boldı ay ersig çomak | Sıcakta bu kadar terleyecek ve soğukta bu kadar titreyeceksin ve neticede ıkı arzunu elde edeceksin, ey müslüman yiğit. |
Biri dünyâ mâlın bedüse özüŋ, takı bir yorık bolsa ilde sözüg | Biri bu dünya malı ile kendini yükseltmek, biri de memlekette sözü geçen bir adam olmaktır. |
İdi edgü erdi bu iki bulup, ölüm tutmasa kalsa meŋü bolup | Eğer bu ikisini elde ettikten sonra, ölümün pençesine düşmeyecek ve burada ebedî olarak kalacak olsa idim, bu çok güzel bir şey olurdu. |
Ölüm aldı mendin bu iki tatığ, nerek emdi dünyâ ay bilgi batığ | Bu iki zevki ölüm benim elimden aldıktan sonra, şimdi bu dünyanın bana ne lüzumu var; ey derin bilgili insan. |
Kişi kutluğınıŋ bolur belgüsi, küniŋe yegedür anıŋ edgüsi | İnsanlar arasında saadete nail olan kimsenin nişanı olur, onun iyiliği günden-güne artar. |
Kalı kutsuz erse kişig tumlıtur, karılık üdinde kılınç artatur | Eğer insan talihsiz ise, o başkalarını kendisinden soğutur ve ihtiyarlık gününde ahlâkı bozulur. |
İdi yakçı aymış bügü bilgi keŋ, eşitgil munı sen ayâ kızğu eŋ | Hakîm ve bilgisi geniş olan insan çok iyi söylemiş; ey al yanaklı, sen bunu dinle. |
Kişi kutluğı ol neçe ulğadu, baru edgü bolsa isizlik kodu | İnsanların kutlusu yükseldikçe iyi olur ve kötülüğü bırakır. |
Tükel belgülüg bil kişi kutsuzı, karıp yügrür erse havâsı udu | Şunu açık olarak bil ki, ihtiyarladığı hâlde, nefsine uyarak, onun peşinde koşan kimse de insanların talihsizidir. |
Kanı ol bu dünyâ tilep tutğuçı, öziŋe temür kend tura yapğuçı | Dünyayı isteyip, eline alan ve kendisine demirden şehir ve kale yaptıran kimse nerede. |
Kanı ol otun ıt bu dünyâ bulup, yaşıl kökke sundı kara kuş münüp | Bu dünyayı bulan ve kartala binerek, mâvî göğe çıkan o küstah köpek nerede. |
Kanı ol bayatmen tegüçi otun, teŋizde kodı ıdtı teŋri töbün | Ben Tanrıyım”” diyen ve sonunda Tanrının denizin dibine gönderdiği küstah nerede.” |
Kanı ol bu dünyâ neŋin tergüçi, neŋi birle yerde kodı barğuçı | Bu dünya malını toplayan ve malı ile birlikte yerin dibine geçen;insan nerede. |
Kanı ol toğardın batarka tegi, yorıp el tutuğlı bu dünyâ begi | Doğudan batıya kadar sefer ederek, bir çok memleketleri hâkimiyeti altına alan dünya beyi nerede. |
Kanı ol tayakı yılan bolğuçı, teŋiz yarlıp ötrü yorıp keçgüçi | Asası yılana çevirilen ve deniz yarılarak, oradan yürüyüp geçen insan nerede. |
Kanı ol peri kuş bu yalŋuk öze, uluğluk kılığlı kılınçı tüze | Peri, kuş ve insanlara hükmeden o âdil insan nerede. |
Kanı ol ölüg tirgürügli kişi, ölümke tutuğ boldı âhır işi | Ölüleri dirilten insan nerede; o da nihayet ölümün esiri olmuştur. |
Kanı ol kişide üdürmiş talu, kokuz kaldı dünyâ irildi tolu | insanlar arasında seçilmiş olan o iyi zât nerede; dünya onsuz boş kaldı, bir tarafı eksildi. |
Ölüm tuttı eltti bu samışlarığ, sinimü kodur kör ay kılkı arığ | Bu saydıklarımın hepsini ölüm yakaladı ve götürdü; ey temiz kalpli insan, senimi burada bırakacaktır. |
Bu yaŋlığturur bu ajun öŋdisi, kerek öŋdisi tut kerek tüŋdisi | Bu dünyanın kanunu böyledir; ister buna göre hareket et, ister aksi yolu tut. |
Baka körgil emdi yağız yer koyı, ne yaŋlığ kişi kirdi tolmaz oyı | Dikkat et, imdi bu kara toprak altına ne çeşit insanlar girmiştir; onun çukuru hâlâ dolmamıştır. |
Açıp körse erdiŋ kara yer katın, ne üdrüm talular yatur ınçıkın | Kara toprağın altını bir az açıp baksa idin, orada ne kadar seçkin ve iyi insanların cesetlerini görürdün. |
Ne begler yaturlar kara yer bolup, ne bilge bügü sızdı yerde ölüp | Ne beyler kara toprak olmuş, yatarlar; ne âlim ve hakimler ölüp, toprağa karışmışlardır. |
Begin kulda adra bilümez özüm, çığayığ bayında seçümez közüm | Ben orada beyi kuldan seçemiyorum; gözüm fakiri zenginden ayırt edemiyor. |
Neçe kür küvezler bir ig iglemez, kara yerke kirdi kanı tepremez | Hayatlarında hiç bir hastalık görmeyen ne kadar cesur ve mağrur insanlar kara toprak altına girdiler; kımıldanmağa mecalleri yok. |
Bu yaŋlığ kişiler töşendi yerig, ya senmü kalır sen ya menmü tirig | Bütün bu insanlar toprağı döşendiler; burada senin ile benmi diri kalacağız. |
Yorıyu turuğlı bu barkın kişi, uluğ yolda itmez bu ev bark işi | Bu büyük yolda yalnız dinlenmek için bir az duran yolcu ev-bark yapmaz. |
Özümdin kötürdüm bu ârzû tilek, kodu bir bayatım maŋa tap yölek | Ben içimdeki bütün arzu ve dilekleri yok ettim; beni bırak, Tanrım bana yeter bir destektir. |
Kişig kul kılığlı bu suklukturur, kiterdim bu sukluk közüm tokturur | İnsanı kul eden bu ihtirastır; ben ihtirası bıraktım, artık gözüm toktur. |
Negü ter eşit dünyâ kodmış kişi, yayığ dünyâka köŋli todmış kişi | Dünyayı bırakmış ve bu dönek dünyadan bıkmış olan insan ne der, dinle. |
Ajunda tilekin bulundı özüm, harislık özindin kiterdi közüm | Ben bu dünyada dileğimi buldum, her türlü ihtiras gözümden silindi. |
Özüm kodtı dünyâ tilek ârzûsın, tilekim tükendi kesidi sözüm | Bu dünya ile ilgimi kestim ve bütün dilek ve arzuları üzerimden attım, artık dileğim kalmadı; işte bu kadar. |
Bu dünyâ içi bir tarığlağturur, negü ekse munda yarın ol önür | Bu dünya bir tarladır, burada bugün ne ekilirse, yarın o biçilir. |
Uruğ edgü ekse öner edgülük, ol edgü bolur ol yegü kedgülük | iyilik tohumu ekilirse, iyilik çıkar ve bu iyilik senin için yiyecek ve giyecek olur. |
Uruğ isiz ekse isiz ök önür, ol isiz boyunka yarın yük bolur | Fenalık tohumu ekilirse, fenalık çıkar ve bu fenalık yarın insanın boynuna bir yük olur. |
Bu kün kodmağınça havâ ârzûlar, yarın bulğu ermez özüm edgüler | Bugün bu nefsi ve arzuları üzerimden atmadan, benim yarın iyilik bulmama imkân yoktur. |
Seni kodmaz erken bu dünyânı kod, saŋa todmaz erken sen ir aşnu tod | Bu dünya seni terketmeden, sen onu bırak; o senden bıkmadan, sen daha önce davran, onu gözünden düşür. |
Anı kodmasa sen seni kodğa ok, aŋar todmasa sen saŋa todğa ok | Sen onu terketmezsen, o seni bırakacaktır; sen ondan bıkmazsan, o senden bıkacaktır. |
Bolup kalğu erse nerek bu ajun, seni kodğu erse anı kod özün | Böyle olduktan sonra, bu dünyanın ne lüzumu var; onun seni terketmesini beklemektense, sen onu bırak. |
Munı kod tile ol ajunuğ turup, erejin tiril anda meŋü bolup | Bunu bırak, şimdi o dünyayı iste ve orada huzur içinde, ebedî hayat sur. |
Takı munda yegrek tileyin tese, ikigün ajunuğ tileme usa | Bundan daha iyisi de var; eğer yapabilirsen, bunların ikisini de isteme. |
Yorı iki ajun idisin tile, nerek dünyâ ukbi ikigün bile | Yürü, bu iki dünyanın sahibini iste; dünya ve âhiret, bu ikisinin de ne lüzumu var. |
Törütgenni bulsa törümiş seniŋ, yaratğannı bulsa yaratmış seniŋ | Türeteni bulursan, türeyen senindir; yaratanı bulursan, yaratılan senindir. |
Törümişke korkma tileme tilek, törütgenke korkğıl anı tut yölek | Türeyenden korkma ve ondan hiç bir dilekte bulunma; türetenden kork ve her şeyi ondan iste. |
Törütgen idi tapğı evre kodup, törümişke tapmak bolurmu udup | Türeten rabbin ibâdetini geri bırakıp, türeyene uymak ve ona hizmet etmek değermi. |
İkide adın yok tapuğa işi, ya tapğı yarağay kötürgey başı | Hizmetkârın şu iki şeyden başka kazancı yoktur : ya onun hizmeti makbule geçer ve başı yükselir. |
Ya tapğı yaramağa emgekleri, yava bolğa üd kün tiriglikleri | Yahut hizmeti ve zahmetleri makbule geçmez; vakti ve ömrü boşuna harcanmış olur. |
Yarasa tapuğ beg kötürse anı, bolur özke erksiz bu bulmış küni | Eğer hizmeti makbule geçer ve bey yükseltirse, aradığını bulduğu gün, o artık kendisine hâkim olamaz. |
Ara aç ara tok yügürgü kerek, begi yatsa emgek bu körgü kerek | Bunun için bâzan aç, bâzan tok koşmak lâzım; beyi rahat ederse, onun zahmetini hizmetkârının yüklenmesi lâzımdır. |
Kalı siŋmese kör bu kılmış tapuğ, yava boldı isiz tiriglik kamuğ | Eğer onun bu yapmış olduğu hizmeti makbule geçmezse, bütün bir hayat, çok yazık ki, boşuna geçmiş olur. |
Kayu ol tapuğçıkaayğıl asığ, bu tapğı içinde negü ol tatığ | Söyle, hizmetkârın elde ettiği nedir, onun bu hizmetinde ne gibi bir zevk vardır. |
Negü ter eşitgil ıla erkini, tapuğçı törüsin ayur kör anı | Hizmetkârlık âdap ve erkânı hakkında ila büyüğü ne der, dinle. |
Baka barsa ters iş bu begler işi, tapınsa telim terk yaranmaz kişi | Dikkat edersen, bu beylerin işi ters bir iştir; insan çok çalışmakla onlara kendisini kolay-kolay beğendiremez. |
Yarasa tapuğ özke erksiz bolur, yaramasa tapğı küniŋe ilür | Hizmeti beğenilirse, o kendi-kendisine hâkim olamaz; hizmeti beğenilmezse, o günden-güne itibardan düşer. |
Tapuğka ınanma ay tapğı telim, tapuğ kılğa âhır başıŋnı kalım | Ey hizmeti çok olan insan, sen hizmetine güvenme; bu hizmet, sonunda, senin başına mal olur. |
Sevindi tedükte sasıtur söker, yazıldı tedükte buşup kaş tüger | O “memnun oldu” derken, ortalığı berbat eder, söğer; “yüzü güldü” derken, hiddetlenir, kaşlarını çatar. |
Tükel bilse bolmaz kılıklarını, yeme alsa bolmaz alıklarını | Onların tabiatlerini tamamiyle öğrenmek imkânsızdır; yapacakları fenalıkları da önlemek mümkün değildir. |
Tüpi yelturur bu ajun kör oğul, köliketurur kör karârı yok ol | Ey oğul, bu dünya bir kasırga rüzgârıdır; o hiç bir yerde karar etmeyen bir gölgedir. |
Sakım ol körü barsa körnüturur, tutayın tedükte yiter yok bolur | Dikkat edersen, o ancak göze görünen bir seraptır; tutmak istersen, ele girmez, yok olur. |
Kezigçe kelir kör bu devlet kurı, tezig ol yayığ hem bolur terk karı | Bu saadet nöbeti, bak, sıra iie gelir; o dönektir, kaçmak ister, bir de çabuk ihtiyarlar. |
Kerek bolmaz emdi bu dünyâ maŋa, ya devlet kezigi kezig ay toŋa | Bana böyle bir dünyanın lüzumu yoktur; bu sıtmaya benzeyen saadet nöbetini de istemem, ey kahraman yiğit. |
İdim yadı iş tap sevingü sevinç, anıŋ yarlığı tap avınğu avınç | Rabbimin zikri bana kâfi bir iştir ve yerinde bir sevinçtir; onun emirlerini yerine getirmek, benim için kâfi bir meşgaledir. |
Sevüg bolmasa tap idim sevmişi, yağım yekturur öz yağılamışı | Rabbimin sevdiği işler kâfi gelmezse, mücâdele etmek için, düşmanım olan şeytan vardır. |
Tilekim anıŋdın umınçım aŋar, sığınğu idim ol küvençim aŋar | Her arzumu Tanrıdan diler ve ona ümit bağlarım; her şeyde Tanrıya iltica eder ve ona güvenirim. |
Tonum koy yüŋi tap yegüm arpa aş, tükel boldı dünyâ maŋa ay kadaş | Giymek için, koyun yünü ve yemek için, arpa aşı bana yeter; ey kardeş, bu dünyadan başka bir şey beklemiyorum. |
Negü ter eşitgil bağırsak sözi, üŋürde turuğlı sakınuk özi | Mağarada yaşayan, merhametli ve takva sahibi insan ne der, dinle. |
Ajunda alındım özümke öŋi, kavuk sökti yem tap tonum koy yüŋi | Dünyadan kendi hissemi aldım; kepekten yiyecek ile koyun yününden elbise bana yeter. |
Şekerde tatığlığ kavuk yür maŋa, çuz ol bu örüm ton ağılar teŋi | Kepek yemeği, benim için, şekerden daha tatlıdır; bu beyaz elbise, sırmalı ipeklilere bedeldir. |
Karın todğuça ye kamuğ yem içim, kerek arpa yür tut todurğu açım | Her yiyecek ve içecekten ancak karnı doyuracak kadar yemeli; içinde ister arpa, ister darı olsun, bu da benim karnımı doyuracaktır. |
Toru ölmegüçe yegil ây kadaş, yeme udlayu sen taduŋ bolğa baş | Ey kardeş, sen ölmeyecek kadar bir şey ye; öküz gibi çok yeme, mizacın bozulur. |
Tatığ sürme tatığ kını ked katığ, tatığka yanut ornı teŋsiz batığ | Zevk-safa sürme, zevkin cezası çok ağırdır; zevk karşılığında elde edilen yer berbat bir bataklıktır. |
Açığ süçig aşlar boğuz tatğı ol, boğuz tatğı sürgen kişi yılkı ol | Ekşi veya tatlı yemekler boğaz zevkidir; boğazına düşkün adam hayvandan başka bir şey değildir. |
Ağı çuz kedim ton kişi kedgüsi, et öz örtgü tap kıl ay er edgüsi | İnsanlar ipekli ve sırma elbiseler giyerler; sen ancak vücûdunu örtecek bir şeyle iktifa et, ey erkeklerin iyisi. ¦ |
Boğuz bir todunsa iki kün barır, egin kedse bir ton iki yıl kalır | Boğaz bir doyarsa, bu iki gün devam eder; sırta giyilen bir elbise iki yıl dayanır. |
Bu iki üçün özüm kul kılıp, kişi tapğı kılmak yararmu bilip | Bu iki şey için insanların hizmetine girmekle, kendini bile-bile kul etmek değer mi. |
Ediz arşta altın serâ’ka tegi, tüzü barça muŋluğturur bir teŋi | Yukarıda Arş’tan aşağıdaki toprağa kadar, dünyada mevcut ne varsa, bunların hepsi, istisnasız, muhtaç durumdadır. |
Meger bir bayat ol tükel muŋsuzun, muŋuğ bildeçi ol bağırsak tüzün | Her şeyden müstağni ancak bir Tanrı vardır; o ihtiyaçları bilir, merhametli ve halimdir. |
Köŋül bir bayatka uladım köni, tilekçi bolupmen tilermen anı | Gönlümü ihlâs ile bir olan Tanrıya ulaştırdım; ısteyici sıfatı ile yalnız onu istiyorum. |
Barı boldı şeksiz maŋa belgülüg, köŋül bütti yırlar tilim ülgülüg | Onun varlığına gönülden iman ettim; gönlüm inandı ve dilim şevkle onu zikreder. |
Barıŋa mukırmen tiler> kayuda tilegü özüm belgüsüz | Varlığını ikrar ediyor ve gece-gündüz uyumadan, onu istiyorum; fakat onu nerede arayacağımı kendim de bilmiyorum. |
İdimni tiler> nışânın bulurmen körüglisi yok | Geceleri gözlerimi kırpmıyorum, rabbimi diliyorum; nişanını buluyorum, fakat onu gören yok. |
Tilegli udımaz tile tınmağıl, tilep bulmadım tep titip yanmağıl | Arayan uyumaz, durmadan ara; arayıp ona yaklaşmışken, bulamadım diye, geri dönme. |
Tile tutçı tınma tilep yetgü yok, tilep bulmadım tep yanın yatğu yok | Durup-dinlenmeden ara; aramakla ona erişebilen yok; fakat arayıp da, bulamadım diye, yan yatmak da doğru değildir. |
Tilegli yügürgü kerek tınmadı, tınıp yatğuçılar tilek bulmadı | Arayan kimse dinlenmeden koşmalıdır; dinlenerek yatan kimseler aradıklarını bulamadılar. |
Tilep tınmağuçı ne bulmaz bolur, tınıp yatsa ârzû tilek kim bulur | Durmadan arayanlar neler bulmazlar; kim dinlenip-yatmakla arzusuna kavuşur. |
Meni ol tiledi eŋ aşnu sevip, anı men tiler boldum emdi ivip | ilk önce, severek, o beni arzuladı; ben de şimdi çırpınarak, onu arar oldum. |
Meni aşnu ol koldı erdi ezel, anın men kolur boldum emdi tükel | Önce o beni ezelde istemiş idi; onun için şimdi ben de yalnız onu ister oldum. |
Bu mundağ idimni kalı sevmeyin, tilep bulğuka öz kalı ivmeyin | Böyle rabbimi nasıl sevmem; onu arayıp-bulmak için, nasıl çırpınıp durmam. |
Muŋumka takımka maŋa ol yarar, belâ kadğu tegse meni ol yular | Muhtaç olduğum zaman, başım sıkıldığı zaman, bana o yardım, eder; belâ ve kaygı gelirse, beni o kurtarır. |
Meni ol üdürdi eŋ aşnu tilep, anın öz tiler boldı köŋlin ulap | ilk önce o beni isteyerek seçti; bu sebepten şimdi ben onu gönülden arzuluyorum. |
Meni ol törütti bu ol çın sözüm, meni ol igidti bedüdi özüm | Bu sözüm doğrudur, beni o yarattı, yetiştirdi ve ben de böylece büyümüş oldum. |
Tüŋüldüm bu halktın sığındım aŋar, küdezgey meni ol kamuğdın sıŋar | Ben halktan vaz geçtim, Tanrıya sığındım; o beni her şeyden korur. |
Özüm kalsa yalŋuz idim yadı tap, özüm sözlegüke idim atı tap | Yalnız kalırsam, bana rabbimin zikri yeter; zikretmek için, bana rabbimin adı yeter. |
Avıŋum sığıŋum yölekim tokum, ol ol bir idi todğu açım tokum | Avunacağım, sığınacağım, desteğim ve dayanağım odur; açlığımda ve tokluğumda beni gözeten o bir olan rabbimdir. |
Negü ter eşitgil süzülmiş kişi, idisi bile çın tüzülmiş kişi | Kalbi temizlenmiş ve Tanrıya gerçekten ulaşmış olan insan ne der, dinle. |
Köŋüldeki sırrım açarmen saŋa, tilek ârzû birle uçarmen saŋa | Gönüldeki sırrımı sana açarım, dilek ve arzu ile sana uçarım. |
Küvengü avınğu sığınğu idim, kamuğdın üzüldüm kaçarmen saŋa | Benim güvenecek, avunacak ve sığınacak rabbim sensin; her şey ile ilgimi kestim, sana sığınırım. |
Ol ajunka ornuŋ bu ajunturur, munı kodmağınça anı kim bulur | Senin o dünyadaki yerin bu dünyaya bağlıdır; bu dünya hava ve heveslerinden vazgeçmeden, o dünyayı kim kazanabilir. |
Yüz utru kitergü bu dünyâ salıp, anın bolsa ukbi bulunğay alıp | Bu dünyadan uzaklaşıp, ondan vaz geçmek lâzımdır; ancak böylelikle ukbâ elde edilebilir. |
Yayığ dünyâ bekrü eligde tutup, negü teg bulur meŋü ajun yatup | İnsan bu dönek dünyaya sarılır ve onun zevklerine mukavemet etmezse, ebedî dünyayı nasıl bulur. |
Hatarlığturur dünyâ nûşı ağu, arığın tile barça içgü yegü | Bu dünya tehlikeler ile doludur, onun şerbeti zehirdir; sen bütün içecek ve yiyeceklerde temizlik ara. |
Kodu bergü dünyâ tilek ârzûsın, anın bulsa ukbi orun edgüsin | Ukbâda iyi bir yer bulabilmek için insan bu dünyanın dilek ve arzularından vazgeçmelidir. |
Hakikat munı bil ay ögdülmişim, ayayın saŋa men özüm bilmişim | Ey Öğdülmiş’im, ben sana kendi bildiklerimi söyleyeceğim; sen bunları hakikat bil. |
Bu tört neŋ tükel kodmağınça kişi, adın tört kılumaz kişi uz işi | insan şu dört şeyden tamamen vazgeçmedikçe, diğer dört işi iyice yapamaz. |
Bu dünyâ işin kodmağınça tükel, kılumaz bu ukbi işin ay ınal | Bu dünya işini tamamen bırakmadıkça, insan ukbâ işini yapamaz, ey inanılır insan. |
Kişide yırak bolmağınça kadaş, bayat tapğıŋa tegse bolmaz adaş | Ey kardeş, insanlardan uzaklaşmadıkça, Tanrıya ibâdet ile meşgul olunamaz. |
Havâ ârzû boynı sımağınça öz, könilik yolıŋa kirümez et öz | Kendi nefis ve hevesinin başını ezmedikçe, vücût doğruluk yoluna giremez. |
Köŋüldin çıkarğu kamuğ dünyâsın, aŋar ötrü kirse bayat sevgi çın | Gerçek Tanrı sevgisinin girebilmesi için, insan gönlünden bütün dünya arzularını çıkarıp-atmalıdır. |
Tünek ol bu dünyâ müsülmân öze, tünekte erej kolma köŋlüŋ tüze | Bu dünya müslümanlar için bir zindandır; zindanda huzur arama; gönlünü doğrult. |
Et öz ülgi berme katığlan usa, özüŋ yolka köŋey anıŋda basa | Elinden geldiği kadar vücûdun isteklerini yerine getirmemeğe gayret et; ancak böylelikle kendin doğru yola girebilirsin. |
Yava kılmağıl bu keçer üd künüŋ, yana bulğu ermez keçigli tünüŋ | Bu geçici zaman ve gününü boşuna sarfetme, her geçen gecen bir daha geri dönmeyecektir. |
Keçer kün yava bolsa öknür kedin, tiriglik yava kılsa bulmaz adın | Geçen günün boşuna geçerse, sonunda peşiman olursun; bu hayatı boşuna harcarsan, onu tekrar elde edemezsin. |
Negü ter eşit kör ay bilgi teŋiz, özi kodkı alçak ne köŋli ediz | Dinle, bilgisi deryalar kadar geniş, mütevazı, gönülü alçak, fakat kendisi yüksek olan insan ne der. |
Uluştın uluşka köçügli kişi, köçin öŋdün ıdsa iter uz işi | Diyardan-diyara göçen insan eşyalarını önceden gönderirse, işini daha iyi yapmış olur. |
Bu köçmezde açnu köç ıdsa oza, köçüp barsa asğı yarutur köze | Kendisi daha göç etmeden, göçünü önceden gönderirse, oraya varınca, onun için çok faydalı olur. |
Kerek ıd köçüŋni kerek ıdmağıl, özüŋ köçgü âhır osal bolmağıl | Göçünü ister gönder, ister gönderme; fakat sonunda kendin nasılsa göçeceksin, gafil olma. |
Kerek erse beg bol kerek erse kul, uzun kalğu ermez ölüm tuttı yol | ister bey ol, ister kul, burada uzun zaman kalacak değilsin; ölüm artık seni yolda bekliyor. |
Kerek miŋ yaşağıl kerek on sekiz, özüŋ ölgü edgü atıŋ kodğıl iz | ister bin yıl yaşa, ister on sekiz, bir gün öleceksin; eser olarak, iyi ad bırakmağa çalış. |
Kerek erse bay bol kerek yok çığay, tiriglikni yer bu keçer yıl kün ay | ister zengin ol, ister yoksul ve fakir, her geçen yıl, ay ve gün hayatı kemirmektedir. |
Başıŋ kökke tegse bedüklük atın, kirip yatğu ornuŋ kara yer katın | Büyüklük ve şöhretle başın ne kadar göklere yükselirse-yükselsin, sonunda girip-yatacağın yer kara toprağın altıdır. |
Tiriglik bulup er yava kılsa üd, özin otka attı uş ol yılkı ud | Hayat nimetini elde edip de vaktini boşuna geçiren insan kendisini ateşe atmış demektir; o hayvandan farksızdır. |
Esenlik bulup er yava kılsa yaş, bu körksüz tiriglik bolur ay kadaş | insan sağlık bulup da ömrünü boşuna sarfederse, ey kardeş, bu çok çirkin bir hayat olur. |
Meniŋ kadğumı sen yeme ay kadaş, sen öz kadğuŋı ye töküp közde yaş | Ey kardeş, sen benim kaygımı yeme; sen gözünden yaş dökerek, kendi derdin ile uğraş. |
Bu dünyâ işi bek tuzakçıturur, tuzakka ilinme seni berkitür | Bu dünya işi sağlam bir tuzaktır; tuzağa düşme, seni sım-sıkı yakalar. |
Bu kün keldi devlet tilekçe yorır, ınanma aŋar sen yana terk barır | Bugün sana saadet geldi, senin arzuna göre hareket eder; fakat sen ona inanma, o yine çabuk gider. |
Usanma ölümke sakınma uzun, busuğdın çıkar teg çıkar üdsüzün | Gafil olma, ölümü uzak sanma; onu beklemediğin bir anda, pusudan çıkan bir düşman gibi, karşında bulursun. |
Üküş miŋ osalığ ölüm basmış ol, telim yumğılarığ ölüm saçmış ol | Binlerce gafil kimseye bu ölüm baskın yapmıştır; bir çok toplulukları bu ölüm dağıtmıştır. |
Negü ter eşit emdi köŋli oduğ, ölümke osal bolma teggey yoduğ | Şimdi gönülü uyanık insan ne der, dinle; ölüme karşı gafil davranma, zararını görürsün. |
Üküş ternekig kör taradı ölüm, ölümüg sakınsa akar köz yulum | Bir çok toplulukları, bak, ölüm dağıttı; ölüm hatırıma geldikçe, göz yaşım çeşme gibi akar. |
Menin köksegüçi meni kalmadı, asığ kılmadı sü itiglig tolum | Ben diyerek, göklere yükselmek isteyenin benliği kalmadı; silâhlı ordular ona karşı kâr etmedi. |
Usanma tiriglik barır belgüsüz, keçer uş bu üd kün yana yanğusuz | Gafil olma, hayat belli etmeden gider; bu zaman ve gün bir daha geri gelmemek üzere geçer. |
Erejke avınma yava bolğa kün, bu kutka ınanma yayığ ol otun | Huzura dalıp, kendini avutma, yoksa günün boşuna geçer; bu saadete inanma, o dönek ve küstahtır. |
Bedük men tegüçini tuttı ölüm, uluğ men tegüçini uttı ölüm | Ben büyüğüm diyeni ölüm yakaladı; “ben uluyum” diyeni ölüm yendi. |
Ölüm buzdı ordu telim kend uluş, ölüm buzdı karşı saray ev üküş | Ölüm bir çok şehir ve memleketleri viraneye çevirdi; ölüm bir çok saray, köşk ve evleri yıktı. |
Neçe miŋ tirig öldi tolup yatur, biziŋ kelgümizni küdezip yatur | Yaşayan kaç bin insan öldü ve yerin altına girip-gizlendi; orada bizim de gelmemizi bekliyorlar. |
Baka kör olarığ sen açğıl közüŋ, begig kulda adra bilürmü özüŋ | Onlara dikkatle bak, gözünü aç; beyi kuldan ayırabilirmisın. |
Uluğluk ölümke asığ kılmadı, ölümdin kaçığlı keçig bulmadı | Büyüklük ölüme karşı fayda etmedi; ölümden kaçan — kaçacak bir yol bulamadı. |
Ağır savçılarığ iletti ölüm, adın kim itügey ot em ya tolum | Nice ulu peygamberleri ölüm götürdü; artık kim ona karşı ilâç, deva veya silâh bulabilir. |
İnançsızturur bu cefâçı ajun, yayığ kılkı irsel kılınçı otun | Bu cefacı dünyaya inanılmaz, o dönektir; onun tabiatı vefasızdır, küstahça hareket eder. |
Negü teg keçürse keçer terk küni, barır edgü isiz ne egri köni | Nasıl geçerse-geçsin, onun günü çabuk geçer; iyisi de, kötüsü de, eğrisi de, doğrusu da fânidir. |
Tokun ma keçer hem açın ma keçer, ne begke kılur yüz ne bay kul seçer | insan doysa da geçer, aç kalsa da geçer; ne beye yüz verir, ne zengin, ne de kul seçer. |
Ereji uzamaz ne emgekleri, nerek ötrü munça çoğı ün urı | Onun ne huzuru ve ne de zahmeti uzun sürer; ey oğul, bu kadar gürültü ve patırdıya ne lüzum var. |
İdi yakşı aymış bügü bilgi keŋ, kılıkı yorıkı bile köŋli teŋ | Hakîm, bilgisi geniş, düşünce ve hareketi birbirine uygun olan kimse çok iyi söylemiş. |
Az edgüke yalŋuk unıtur özin, yaşıl kökte üstün yorıtur sözin | Küçük bir saadete erince, insan kendisini unutur; sözünü mâvî gökten daha yukarılara yükseltir. |
Neçe kür kögüzlüg küvenür erig, ölüm yençti kögsin saçıttı közin | Nice kabadayı, kibirli ve mağrur insanların göğüsünü ölüm ezmiş ve gözünü çıkarmıştır. |
Bu erdi saŋa çın bağırsaklıkım, munu sözledim men saŋa ay akım | İşte bu söylediklerim sana gerçek bağlılığımın bir nişanıdır, ey cömerdim. |
Kim erse bu halığ bilür erse çın, arçar bolğu ermez bu dünyâ yakın | Bu hakikate vâkıf olan insan hiç bir zaman bu dünyaya kıymet vermez. |
Yitürdüm yegitlik yetildi yaşım, yıpar kitti kâfûr eşündi başım | Gençliği kaybettim, yaşım ileriledi; misk yerine başım kâfur örtündü. |
Seziksiz ölümke anunğu üdi, bu künde naru ol ay yalŋuk kedi | Ey insanların iyisi, bundan sonra artık, şüphesiz, ölüme hazırlanma zamanı gelmiştir. |
Ölüm kadğusı tuttı ketti sevinç, ölümde kedin iş negü teg erinç | Ölüm kaygısı sardı, sevinç artık bizden gitti; ölümden sonra, acaba, hâlimiz nice olacaktır. |
Bu kadğu sakınç birle erken özüm, negü teg iligke barırmen tüzüm | Ey temiz kalpli insan, ben bu kaygı ve endişe içinde kıvranırken, nasıl kalkıp, hükümdarın yanına giderim. |
İligke meniŋdin asığ bolmağay, tusulsu tese hem tusu bulmağay | Hükümdar benden hiç istifâde edemeyecektir; kendisine faydalı olmamı istiyorsa, ona hiç bir faydam dokunamayacaktır. |
Kalı ol ajunluk tilese meni, meni bardı saknıp yorısu köni | Eğer beni öteki dünya için yanında istiyorsa, beni yanında farzederek, doğru yola gitsin. |
Apa oğlını emdi erklig bayat, törütti iki iş üçün berdi at | Kadir Tanrı insan-oğlunu iki şey için yaratmış ve bundan dolayı ona bu adı vermiştir. |
Tamuğka ya uçmak begi bolğuka, ağırlık üçün ya uçuz kılğuka | O ya cehennemde yanmak veya cennette bey olarak, sefa sürmek için yahud bu dünyada itibarlı veya itibarsız olmak için yaratılmıştır, |
Ağırlık tilese ayu berdi yol, uçuzluk yolın ma seçe berdi ol | itibarlı olmak istersen, bunun yolunu göstermiştir; itibarsızlık istiyorsan, onun da yolunu çizmiştir. |
Kerek emdi kulka özi kullukın, tükel kılğu bulsa bayat tevfikın | Şimdi kulun, Tanrının tevfikına mazhar olması için, kendi kulluğunu tam olarak yerine getirmesi lâzımdır. |
Kalı bulsa tevfik bayattın kulı, kamuğ edgülükke açıldı yolı | Eğer kul Tanrının tevfikına nail olursa, ona bütün iyiliklerin yolu açılmış demektir. |
Katığlaŋu ötrü yetürgü tapuğ, tümen edgülükke açılğay kapuğ | Bundan sonra da bütün ibâdetlerin yerine getirilmesine gayret etmelidir; böylece insanı binlerce iyiliklere götüren kapılar açılır. |
Bu erdi munukı meniŋ bilmişim, saŋa sözledim men ay edgü işim | İşte benim bildiklerim bunlar idi; sana söyledim, ey iyi arkadaşım. |
Selerke meniŋdin asığ söz kerek, özümde körü bu sözüm edgürek | Size benim faydalı sözlerim lâzımdır; benim sözlerim kendimden daha iyidir. |
Kalı ukbi kolsa yorıkı bu hâl, kalı dünyâ kolsa bilir sen tükel | Eğer ukbâ istersen, onun yolu böyledir; eğer dünya istersen, sen kendin bunu daha iyi bilirsin. |
Bolu berdi eren kelü berdi kut, negü kolsa ârzû kelü berge büt | Felek rast getirdi, sen saadete kavuştun; başka ne gibi arzuların varsa, anlar da gelecektir, buna inan. |
Meniŋde negü bar adın edgü iş, silerke asığ kılsa ay edgü iş | Bende size faydah olacak başka ne gibi bir iyilik var, ey iyi arkadaşım. |
Kodu bersü ilig meni teŋrike, duâçı bolayın aŋar edgüke | Hükümdar beni Tanrıya bıraksın; iyiliği için, ona duacı olayım. |
Bilig aytur erse unu bilmişim, eşittiŋ ayu ber negü aymışım | Bilgi istiyorsa, işte bildiklerim bunlardır; sen işittin, sana söylediklerimi ona da naklet. |
Sözümni tutuŋlar kalı tutmasa, yarın kelge barça bu kün bütmese | Sözümü tutunuz; eğer tutmazsanız, bugün ummadıklarınızın hepsi yarın başınıza gelecektir. |
Bu söz yakşı aymış ay bilgi teŋiz, munı işke tutsa kızartur meŋiz | Denizler kadar bilgili insan şu sözü çok iyi söylemiş; insan buna göre hareket ederse, bahtiyar olur. |
Bu kün bu sözüm kör saŋa tuş bolur, yarın anda körgil saŋa tüş bolur | Bu sözüm, bak, bugün sana eş olur; yarın orada bunun ecrini bulursun. |
Usanma katığlan sözüm işke tut, kalı tutmasa sen munu uş bolur | Gafil olma, sözüme göre hareket etmeğe gayret et; eğer sözümü tutmazsan, işte söylediklerim başına gelir. |
İligdin kolu ber meniŋ udrümi, yarağı ne erse otı kıl emi | Hükümdardan benim için özür dile; ne yapmak lâzım ise, onu yap ve bu işi hallet. |
Saŋa tegdi emgek kelü hem baru, yanutı bayat bersü kün teg yaru | Boraya gelip-gitme zahmetine katlandığın için, Tanrı sana bunun ecrini ihsan etsin, güneş gibi parla. |
Ağır kılma köŋlüŋ maŋa ay kadaş, yakınlık içinde meni tutma taş | Ey kardeş benim için kendini üzme; bana karşı duyduğun sevgiyi eksik etme. |
Öğdülmiş cevabı Odgurmışka | OĞDÜLMİŞ’İN ODGURMIŞ’A CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı tilin, özüm uktı emdi könilik yolın | Öğdülmiş cevap verdi ve : — Şimdi ben hakikat yolunu anladım — dedi — |
Eşittim sözüŋni ögün tıŋladım, sözüm kestim emdi sözüg teŋledim | Söylediklerini dikkatle dinledim; sözlerini iyice tarttım; diyecek sözüm kalmadı. |
Köni sözlediŋ söz bütünlük bu ol, munıŋda narukı neçe egri yol | Doğru söyledin, hakikat budur; bundan başkası hep eğri yoldur. |
Seniŋdeturur çın meniŋde oyun, oyun kaldı çınka berürmen boyun | Hakikat sendedir, benimki ise, oyundur; hakikate boyun eğiyorum ve oyunu bırakıyorum. |
Barayın men emdi esen edgü kal, ikigün ajunluk ayâ edgü fâl | Şimdi ben gideyim, sen sağ ve esen kal; ey her iki dünya saadetine kavuşan insan. |
Bayat bersü tevfik saŋa küç kadaş, duâda unıtma köŋül tutma taş | Ey kardeşim, Tanrı sana tevfik ve kuvvet versin; dualarında beni de unutma, gönülden çıkarma. |
Meni me bayattın kolu bir turup, aça bersü köŋlüm bayat odğurup | Benim için de Tanrı’ya duâ et; Tanrı beni uyandırsın ve gönül gözümü açsın. |
Sözin kesti koptı adakın örü, esenleşti evke yüz urdı körü | Sözünü kesti, ayağa kalktı, vedâlaştı ve evine doğru yola düştü. |
Atın mindi evre eviŋe kelip, tüşüp kirdi turdı bir ança tınıp | Atına binip, tekrar evine geldi ve girip, bir az dinlendi. |
Yedi içti ança sakındı özün, eşitmiş sözini bışurdı uzun | Yedi, içti ve bir müddet düşünceye daldı; işittiği sözler üzerinde uzun-uzun durdu. |
Yaşık badı yüzke kura yüz bağı, ajun toldı bütrü kara yer toğı | Güneş yüzüne siyah peçe örttü, her tarafı toz-duman rengi kapladı. |
Küjek yazdı rûmi kızı örtti yüz, kara saç boduğı ajun toldı tüz | Rûmî kızı zülüflerini çözerek, yüzünü örttü; her taraf siyah zülüf rengini aldı. |
Tükel zengi yüzi urundı kalık, uçar tındı kodtı yorığlı yorık | Göğün her tarafı zenci yüzüne döndü; uçan kuşlar kondu, dolaşan mahlûklar durdu. |
Yunup kıldı yatğu namâzın turup, töşek koldı yattı yarağın körüp | Kalkıp, âbdest aldı ve yatsı namazını kıldı; yatak istedi ve işlerini bitirip, yattı. |
Udıp bardı azrak odundı yana, töpüdin savılmış bakırsukuna | Bir az uykuya daldı, tekrar uyandı; Merih yıldızı tepeden kenara kaymıştı. |
Yana kördi ülker savılmış başı, toğardın çadan kopmış örlep tuşı | Tekrar baktı, Ülker yıldızının başı ufka kaymış, karşısında şarktan Akrep kalkıp, yükselmişti. |
Yana yattı ança usı kelmedi, keziglig kişi teg közin yummadı | Tekrar bir az yattı, fakat uyuyamadı; bir nöbetçi gibi, gözünü yummadı. |
Usuz yattı saknu bir ança oduğ, kalık kırtışı tuttı kâfûr boduğ | Uyumadan, bir müddet yattı, düşündü; göğün derisi kâfura boyandı. |
Abir bürkirer teg tünerdi kalık, sata koptı yerdin yadıldı butık | Abîr serpilmiş gibi, gök alacalandı; ufuktan etrafa dallanarak, mızraklar yükseldi. |
Yaşık örledi yerde koptı toğı, yaka keldi aşnu tokuz al tuğı | Güneş yükseldi, yerden toz kalktı; dokuz al tuğu yaklaşmağa başladı. |
Turup koptı yundı kör ögdülmişe, namâzın yetürdi okıp bilmişe | Öğdülmiş kalkıp, âbdest aldı; namazını kıldı ve duâ etti. |
Kıza baktı yerdin sata kalkanı, turup karşıka bardı kirdi köni | Kızarmış mızraklar ile kalkan ufuktan gözükürken, kalkıp, saraya gitti ve doğruca içeri girdi. |
Eşitti ilig kör aŋar kıldı yol, bu kirdi iligke kavuşturdı kol | Hükümdar geldiğini haber alınca, onu yanına çağırttı; Öğdülmiş huzuruna girip, ellerini kavuşturdu. |
İlig imledi berdi oldruğ orun, bu keçti orunka siliglik kurun | Hükümdar işaret etti ve ona oturacak yer gösterdi; o edeple, vakarla gösterilen yere geçti. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Bir ança turup söz ayıttı ilig, ayur sözle keldür ay kılkı silig | Bir parça durduktan sonra, hükümdar sordu : — Ey temiz tabiatlı, söyle, ne haber — dedi — |
Negü ter kadaşıŋ ne boldı eşiŋ, ne boldı tilekiŋ kelirmü işiŋ | Kardeşin ne diyor, işin nasıl oldu; dileğin ne oldu, arkadaşın geliyor mu. |
Öğdülmiş cevabı İligke | ÖĞDÜLMİŞ’İN HÜKÜMDARA CEVABI |
Yanut berdi ögdülmiş aydı sözi, negü teg yorımış sözi tüp tözi | Öğdülmiş cevap verdi, onun söylediği sözleri, neler konuştuklarını, hepsini olduğu gibi anlattı. |
İkigün arala yorımış sözüg, ötündi iligke kamuğ tüp tözüg | İkisi arasında konuşulan sözleri hükümdara aynen arzetti. |
Eli turdı ança sakındı özün, köŋül bertti yaşı yuvuldı közün | Hükümdar bir az durdu ve kendi-kendine düşündü; gönülü yaralandı ve gözlerinden yaş döküldü. |
İlig cevabı Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E CEVABI |
Ayur ol kadaşıŋ köni sözlemiş, söz ol sözturur kim ol aymış temiş | Hükümdar : — Kardeşin doğru söylemiş; söz onun söylediği sözdür — dedi — |
Bu kün biz kılurmız özümizke küç, aŋar ma takı küç kılurmız hem öç | Bugün biz kendimize zulüm ettiğimiz gibi, ona da zulüm ve eziyet ediyoruz. |
Keçigliturur bu ajun kalğusuz, bu kalmış tiriglik yeme belgüsüz | Bu dünya geçicidir, kalmaz; bu kalan hayatın da ne kadar süreceği belli değildir. |
Seziksiz kelir utru meŋü ajun, erej erse emgek uzalmaz uzun | Hiç şüphe yok, ebedî dünya bize doğru yaklaşmaktadır; ister bize huzur, ister zahmet getirsin, gelmesi uzun sürmez. |
Meŋilik ol ol anda bulsa ereş, bolur edgü ornı bulur edgü eş | Nerede huzur varsa, rahat oradadır; orada insanın yeri ve yolu iyi olur. |
Odunmışturur ol kadaşıŋ tükel, anı biz okımak idi ked muhâl | Senin kardeşin gafletten tamâmiyle kurtulmuştur; onu çağırtmakla buraya getirmemize imkân yoktur. |
Biziŋ bu özümiz havâka bulun, yavalıkka üdlek keçip bardı kün | Bizim bu varlığımız hava ve hevesin esiridir; zamanımız ve hayatımız boşu-boşuna geçip-gidiyor. |
Negü ter eşit emdi köŋli tirig, saŋa yakşı sözlep berür öt erig | Dinle, imdi gönülü diri olan insan ne der; bak, sana iyi sözler ile öğüt ve nasihat verir. |
Havâ nefs yağı ol kalı bulsa küç, yetürgey seziksiz saŋa eski öç | Hava ve nefis sana düşmandır; imkân bulursa, hiç şüphe etme, senden eski öcünü alacaktır. |
Havâ nefs tirilse ölür bu köŋül, köŋül ölse tâat kalur ay oğul | Hava ve nefis canlanırsa, gönül ölür;gönül ölürse, ibâdet ihmâl edilir, ey oğul. |
Biziŋ köŋlümiz öldi bolğa bu kün, havâ nefs me kıldı boyun ked yoğun | Hava ve nefis boynunun bu kadar kalınlaşmış olduğuna bakılırsa, bizim gönlümüz bugün ölmüş olmalıdır. |
Uluğluk bedüklük bu devlet küni, uzun turğu ermez ay köŋli köni | Ululuk, büyüklük ve bu saadet günleri uzun sürecek değildir, ey temiz kalpli insan. |
Ereji az ol körse emgek üküş, baş ağrığ telim bar ma karğış söküş | Dikkat edersen, bu dünyanın huzuru az, eziyeti çoktur; zahmeti çok olduğu gibi, üstelik bir de lanet ve bed-duâya uğramak felâketi vardır. |
İdi yakşı aymış biliglig kişi, ajunuğ sınayu yetilmiş yaşı | Bilgili ve dünyada tecrübeler görerek yaşı ilerilemiş olan insan çok iyi söylemiştir. |
Uluğlukka artuk küvenme küle, uluğ bolduŋ erse baş ağrığ bile | Büyüklük ile fazla sevinme ve gururlanma; insan büyüdükçe zahmeti de artar. |
Sevinç kayda erse soŋında belâ, erej kayda erse miŋ emgek bile | Sevinç nerede ise, sonunda belâ vardır; huzur nerede ise, bin türlü eziyet de oradadır. |
İlig suali Öğdülmişke | HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ’E SUÂLİ |
Yana aydı ilig ay ögdülmişim, tilekim bu erdi anı kolmışım | Hükümdar tekrar: |
Türkçenin Diriliş Hareketi Derneği Kurucusu, Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Avrupa Koordinatörü, TDH Türk Haber Kurucusu